Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26 ARAUK 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
I \ J M \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
'Öteki Renkler', aramızda gezinen Orhan Pamuk'un sessiz dünyasını yansıtıyor
4
Yazarm sesi alçakgönüUüdür'Kültür Servisi - Orhan Pamuk'un Üe-
tişim Yayınlan'ndan çıkan yeni kitabı
'Oteki Renkler', düzyazılar, gazete yazı-
lan, kendisiyle yapılan röportajlar, bir
hikâye ve denemelerden oluşuyor. Kitap,
yazarı hem edebiyatçı hem de ınsan yö-
nüyle daha yakından tanıtıyor. Kendını,
yaşamını, üİkemizin siyasi ve ekonomik
durumunu, güncel olaylan, yazarian, ede-
biyatı ve romancılığı alçakgönüüü an-
cak içten bır dille anlaüyor. Ama yıne
yazdıklannın arkasına başka anlamlan,
belki de sırlan gizleyerek ... Sanki oku-
yucuya bazı ıpuçlan veriyor ve çekili-
yor...
- Içedönük bir yazar olarak tamnıyor-
sunuz Ama bu khaptaki düzyazüan-
nızla kendinizi biraz daha açmaya çalış»-
yorsunuz, yine de kendinizi ete vermek-
ten kaçınıyorsunuz. Yazüarda görünenle-
rin ardında sanki çokbaşka anlamlar var
gibL. Hatta pek net olmadığuuz da söy-
lenebiür»
ORHAN PAMUK- Her zaman en açık.
en berrak düşünceyi bile hep aklımdaki
asıl düşûnce gıbi değil, başka şeylerle
birlikte -şu arada bahsetmek ıstedığun
şey gibi- yazıyorum. Bu benı kuvvetle
ınandığım büyük düşüncelere sahıp olup,
bunu başkalanna öğreten bir yazar tutu-
mundan çıkanr Sorunlan tanıyan, onla-
nn çözümsüzlüğünden dertlenen, fakat ya-
zıyla bu sorunlann öbekleştıği noktalar-
da gezinerek, onlan açarak, sorunlan ir-
deleyerek ve onlann açmazlannı bırbiny-
le çeliştiğı noktalann üzennde durarakbvr
çeşit özgürlük alanı açan biri gıbı görü-
yorum kendimi.
Örneğin, kültûrel politika... Bizım ebe-
di Doğu-Baü sorunu... Toplumumuzunge-
leneksel tutunüan bu konularda çok ke-
sin fıkiıü, önyargüı, taraflar bırbınne kar-
şı anlayışsızdırlar. Benim buradakı tutu-
mum ikisi arasındaki duvan yıkmaktır
diyebilirim. Ya da bu ikısi arasında bir ın-
sani alan açmakttr. Ama bunu yaparken
parmağırru sallayarak 'sen de haksızsın"
demem. Bıyık altından gülümseyerek
'herhaklebenhaksızım' denm. Amaken-
di tutumumu ırdelemek ıçin bağırmadan
öyle bir çaba harcanm ki, buralardan ye-
ni bir düşünce doğar.
Sloganlarla bağırarak ılan edilen düşün-
ce, çoğunlukla yeni düşünce değil, baş-
kalanndan edinüen düşüncelerdir. Baş-
kalanndan btrisi bir düşünce edinır, o dü-
şüncenın sınandığından, onun dogruluğun-
dan emin plurlar, hattabu yüzden de o dü-
şüncenin muzafferane iktıdannın da ha-
vasını alırlar. O zaman da bağırmaya baş-
larlar. Ama o sırada biz kendı düşünce-
mizi seslendirmıyoruz, hoparlörlük yapı-
[akiki yazar, belirmemiş düşüncelerin, gerilimlerin ve
sorunlann olduğu yerde gezer. Bu kitap bu sorunlan biraz tarif
ediyor. Kitabın ruhu, içindeki otobiyografik parçalar ve yan
hikâye roman parçacıklan ile bir gazete yazısının ruhundan başka
bir şey... Bunun altını çizmek istiyorum.'
yoruz. O da bir iş... Ama benim işim de-
ğü-
Benim işim ise, kendırrun bile kuvvet-
li düşüncelere sahip olmadığı yerlerde
gezinmektır. Bana kalırsa bu yalnız be-
nim işim değil, orijinal olmak isteyen ha-
kiki yazann da ışıdır. Hakiki yazar belir-
memiş düşüncelerinin olduğu ama, geri-
limlerin, sorunlann da bulunduğu yerde
gezer. Bukitapbu sorunlanbiraz tarif edı-
yor. Müliyetçı düşünce var... Bir yandan
da tarihimizde hiç olmadığı kadar bir ba-
tılüaşma var. Bu bırbırıyle çelişen bir
şey... Biz başkayız diyoruz... Kültürü-
müz, kıyafetimiz, edebıyaümız kötü, bun-
lardan vazgeçelmı, Batüaşahm diyoruz...
Pekı biz o zaman nasü millıyetçi olaca-
ğız? Bu mesele bır çelişkidır. Ama böy-
le bir çelişki yokgibi dayranÜJüror-,Bu,bjrrı
sorun... Modern laık devlete de inanıyo-
rum, Batılılaşmaya da. Kıtaplardakı ru-
tumum 'biçbirşey çetişmiyor, ben de hep
hakhytm' tarzında değil. O zaman o çe-
lişkiyı masaya koyup yürüyelim biraz.. bu
çelişen düşünceler, siyasi kültûrel düşün-
celer Uk bakışta dağılmış, muallakmış
gibidir. Ama yeni düşünceler de, bu teh-
lıkeli bölgelerden çıkar Bunlann ortaya
çıkması ıçın bu çelişküeri yaşadığımız top-
lumdaki üstü örtülmeye çalışılan düşün-
celen söyleyebılmek gerekiyor.
'İntikam almak için yaayorunV
- 'Ötekı Renkler'deki ynTilannmn bi-
rinde-ki 'Yeni Hayat'ın başında yer ah-
yor-'Yazı yazmak yaşamadıklanmızdan
bır tür ınnkam almaktır" diyorsunuz. Bu
kitabın varolma nedenlerinden biri de de
bumu?
PAMUK- 'Öteki Renkler' bir sanat
eseridir. Burada şımukast ediyorum: Der-
lanmınyan yana getinlmesı değıldir bu
kitap. Üzerinde çok kafa yorduğum bir
kurguyla, bir ilhamla pek çok yazı par-
çasını dışanda bırakarak, bazı boşlukla-
n doldurmakiçinyazarak yapılmış birkur-
gu var burada... Bu bakımdan buradakı
yazılar gazete yazılan manüğıyla yan ya-
na gelmedi. Içlerinde özyaşam öykülen,
benim hayathİkâyeme üışkın unsurlar, en-
telektüel sorunlar, roman yazmak, deği-
şen bır ülkede kimliğe sahip olmak gibi
dertlerimle alttan alta birbınyle ilişkili
pek çok çizgıyle bağlandı. Bu yüzden ki-
tabınruhu, ıçındekı otobiyografik parça-
lar ve yan hikâye roman parçacıklan ile
bir gazete yazısının ruhundan başka bır
şey. Bunun altını çizmek istiyorum. Si-
yasi bir yazı yazarken romandakı çabayı
göstermıyonım. Burada yaşamadığım
hayattan değil, siyasi arenada kötü oldu-
ğunu düşündüğüm ınsanlardan bır an-
lamda intikam almak ıçın yazıyorum.
"Ama Tüıkıye'fluı>Saşralaşnıasını konu
alan yazının arkasında bir öfke var. Ama
bu öfkeyı hep tuttum. Siyasi ve kültûrel
öfkeyı, kızgınlıklanmı hep çalışmak için
tuttum bir tarafta. Bır şeye kızdıysam,
ben de daha çok çahşınm dedim o zaman.
Kısacası, bu kitap da dığer romanlanm-
da olduğu gibi pek çok şeyi tatmin etmek
için yapümıştır. Dünyayla, kendi kişisel
hayatbİkâyemden Türkiye'nın, dünyanın
hikâyesine... En duygusal şekilde hisset-
tiklerimden en toplumsal ve mantıklı ya-
nıyla düşûndüklenme nranjin bir yelpa-
ze bu...
- 'Ötekı Renkler'in okur üzerinde na-
sılbir etkibırakacağmı düsünüyorsunuz?
PAMUK- Bu kitabın toplam etkisi bır
yazann dünyaya bakışınnı bir kısmmı
gönnek olacaktır. Bu kitap pek çok ko-
nuyu ele alıyor. Çok iddialı yanlan da
olabilir. Ama yazann sesi alçakgönüllü-
dür. Sanki yazann kendi kendine mınl-
dandıklandır. Ancak tutarlı olarak sabır-
la ve neredeyse bır çeşıt vakarla...
Aynca, bu kitabın etkisi, bir insanla
10 saat birlikte düşünme etkısıdır. Bir de
yazılann teker teker etkileri var... Örne-
ğın kızımla ılgılı. akşamlan yorgun argın
eve dönen adamla ılgılı yazılarda şıirsel
bir gözlem var. Paranoyalanmız, saatler-
le olan kişisel ilışkim... Bunlan cesaret-
le itiraf ediyorum. Ama bunu mızahla
yapıyorum. Aslmda bu kitabın vaat etti-
ği dünya yeni bu- dünya değil, aramızda
gezinen bir yazann sessiz dünyası...
'Büyük itiraflar yapmadım'
-Bö\1eceokuriadahasıcak bir jfiştd kur-
mak istediniz—
PAMUK- Hep kendnnı saklamış ol-
mam, bir yazar stratejisi olarak benim
kuvvetli bir yanımdır. Kendimden bah-
setmeden ünlü oldum. Demek ki, okuru-
mun merak ettiği, yavaş yavaş romanla-
nmda verebıleceğım bır kendım var. Bi-
lakis bu kitabı toplarken kendimden bah-
seder gibi yapıp çok da bahsetmedim.
Sokakta yürüyen bir adam, damdakı mar-
ülar gibi ipuçlanyla kendimden söz edi-
yorum. Daha büyük itiraflar yapmadım.
Otobiyografik roman hâlâ yazmak iste-
miyorum örneğin... Okurla daha senli
benli olduğum bır yan var, ama benim kal-
bunuı ruhumun en utanç vericı, en denn
en büyük yanlan değil. Kendimle ilgilı
parçalan bu kitaba koyarken kültür, baş-
ka yazariar, tanh, politika, Doğu-Batı gi-
bi ciddi konulan da seçtim. Bütün bu cıd-
di konulara, kendı dünyamdan bakarsam
bunlan daha ilginç kılanm diye düşün-
düm. Itirafta bulunmak ıstemedim, ülke-
min dertleruu ancak kendimden bahse-
derek ilginç kılabıleceğune ınandım. Her-
kes Beyoğlu'nu j'a da Akdeniz'i anlata-
bilir.. Ama sorun kendımızı katarak bah-
setmek. O zaman ilginç olur. Zaten ya-
zaruk da budur.
'Türkiye'de
Sedat Pakay - 'AHye Berger', 1964 (üstte), Gündüz Kayra - 'Hareket', 1957 (yanda).
Kültür Servisi - Fotoğ-
raf sanatına verdiği des-
tek kapsammda Pamuk-
bank, Tanh Vakfi ışbirliği
ile Türk fotoğrafçdanyla
ilgili geniş kapsamlı bir
kitaba imza attı. Fotoğraf
tarihçisi Engin Ozendes
tarafindan hazırianan 'Tûr-
kivç'de FotoğraT adh kitap
Turk fotoğrafçılığının ta-
nhini ve en seçkin örnek-
lerini bir araya getiriyor.
Kitap "Keskin olma><
an flk
görüntükrden çağdaş yo-
rumlara' doğru, Osman-
lı Imparatoriuğu dönerrun-
den başlayarak ülkemiz
fotoğraf tarihinın gelışjmi-
nı yansıtıyor Anlamlı an
fotoğrafından yaraücı fo-
toğrafçdığa, deneysel fo-
tografıden tanıüm fotoğ-
rafçüığma dekpek çok tür-
de çalışmalar yapan Türk
fotoğrafının önde gelen
180 temsücısı, biyografi-
leri ve çalışmalannı tem-
sil eden iki örnekle kitap-
ta yer alıyor.
Osmanlı Dönemi ve
Cumhunyetin ilk yıllanna
ait fotoğraflar Özendes' m
koleksiyonundan sağlanır-
ken, çağdaş sanatçılann
yapıtlan kendi seçkı ve gö-
rüşlen doğrultusunda ha-
zırlandı. Osmanlı împara-
torluğu dönemi için sepya
tonlu fotoğraflara, Cum-
hunyet dönemi ıçın ise sa-
natçılann stiline göre si-
yah-beyaz veya renkli fo-
toğraflara yer verildi.
Anthony Minghella'nın 1960'lara dönüş niteliğindeki son filmi Altm Küre'ye beş dalda aday
Tümlerimiiçgüdüselyokuluklarlayaptyorum'Kültur Servfai - Anthony Minghella, yeni filmi
'The Talented Mr. Ripley' ile 5 dalda, 57. Altın
KüreÖdülleri'neaday oldu. PatrkiaHighsmith ın
aynı adlı romanından filme uyarladığı 'TheTakn-
ted Mr. Ripley'den önce Minghella. 1996 da Mic-
hael Ondaatje'mn 'The Engfish Patient' (lngılız
Hasta) romanım filme uyarlamış ve yapun 9 dal-
da Oscar ödülü almıştı.
îtaryan kökenli Anthony Minghella, Ingıltere kı-
yüanndaki Wight Adası'nda doğmuş. Ailesı don-
durma fabrikası sahibi olan yönetmen, Yorkshire
Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra kısa bir
süre öğretim üyeliği yapmış. Bu sırada müzik yaz-
maya başlayan Minghella, oyun da yazmış. Ming-
hella'ya, Londra Tıyatro Eleştirmenleri tarafindan
1984'te En Umut Verici Oyiın Yazan ve 1986'da
'Made in Bangkok' ile En lyi Oyun ödüllen venl-
di. Bu başan ona, televizyon dizisi 'The StorjteK
ler'i yazmasıru sağladı. Minghella, ilk kısa filmi
'LKingVMÜıDinosaurs'ı çekti. Aym yıl 199 l'de ilk
sinema filmi 'Truly Madh Deeply'yi daha sonra da
'Mr. Wonderfin"u yazdı ve yönetti. Arzu ve gizem
ıçeren fihnı '^tngiliz Hasta" ile Hollywood'un en
kıdemli yönetmem haline geldi.
Minghella'nm son filmi 'The Talented Mr. Rip-
ley', 1960'lara dönüş nıteliği taşıyor. Patncıa Highs-
mith'in romanmdan yola çıküarak Rene Clemenf ın
yönettiği ve Alain Delon'un başrolünü oynadığı
sanat fümi Plein Soleil (Purple Noon) ile benzer-
likler taşıyan fümde; Ripley, ahlaksız bu- toplum-
sal yolda ilerleyen, bir zenginin konforlu yaşamı-
m elde etmeve çalışan, kendı ülkesindekı amaçsız-
hğmı terk ederek etlalı. söz
sahibi olmak isteyen baş
karakter konumunda. Matt
Damon. Gyvvnetfa Paltnm,
Jude Law ve Cate Blanc-
nett gibi genç oyunculan
bir araya getıren filmde
Minghella, 'Ingüiz Has-
ta'dakı teknik ekiple ça-
lışmış Kıtapta adı geçen
'Mongebeilo' kasabası için
Plein Soleil'in de çekildi-
ğı ltalya'dakı Ischia Ada-
sı uygun bulunmuş. Ro-
man, 1950'li yıllann son-
larına uyarlanarak fihne
çekümiş; çünkü savaş son-
rası Italya'nm değişım geçırdiği, ahlakı değerlerin
sekteye uğradığı bu dönemde, paganbiryaşambi-
çimi egemen.
'Ashnda bepimiz birer Ripleyiz'
Hollywood'da önerilen aralarmda Dört Nikâh
Bir Cenaze, Raslantınm Böylesi, Âşık Shakespe-
are'in de yer aldığı pek çok projeyı reddeden Mmg-
hella, kendi belirlediği projelere ımza atmayı yeğ-
lıyor, sadece ısteklen doğrultusunda hareket edi-
yor. Basıte indirgenmemiş geniş bu insanlık ruhu
banndıran fıhnler çeken Fellini. DeSica, Taviani
kardeşler ve Rosseüni gıbı ttalyan ustalardan etki-
lenen Anthony Minghella, fılm yapacağı zaman bır
akademisyen gibi çahstığım ama entelektüel değil
ıçgüdüsel yolculuklar-
la yapıtlanm oluştur-
duğunu belirtiyor.
Highsmith'in daha
önce filme uyarlanmış
yapıtlanm izlediğim
belirten yönetmen,
'TbeTakntedMr.Rip-
ley'de, Ripley karakte-
rinin başma gelenler-
den etkılendiği ve kimi
yönleriyle özdeşleşti-
ği için herkesin Rip-
ley 'nin yaptıklanndan
ıncındiği bir kurgu
oluşturmak yerine ro-
mandan daha dokunak-
lı bir fihn yaptığım söylüyor: "Göçmen bir aileden
gettyormn.lngfltere'de özeODdesnufçizgfleri çokkes-
kin biçünde çizflmiştir, bütün yanhş ldmHk yaftala-
rryla dö>melendiğimi fark ettim. Bu bana, patolo-
jik ve eşcinsel kmüiği dışmdaki Ripley'e ulaşan bü-
yük bir anahtar olarak geldi. Romanın amacını
sap&rmadan ahlald ritmi nasıl vansıtabileceğimi
sorguladım. Eğer ulaşmak istediğiniz noktava Rip-
ley gibi kendinizi bazı yönlerden yok ederek geUr-
seniz ödülünüz yoktur. dünya bombostur: ben Rip-
ley'nin ahlaki öyküsüne, romanda üstü kapah ge-
cildiğini düşündüğüm, bu açıdan yaklaşbm. Ame-
rikan fihnkri, haUan abiaki değerîeri doğruttuson-
da yapıhr ve Cfzalandırüanı gösterme kaygısı taşır.
Ashnda yaşamdaki temel ahlaki ritimler ruhsal ve
Anthony Minghella ve Gywneth Paltnnv
içseldir. Ripley dışlanmış bir karakter. Bu anlamda
ashnda hepimiz onunla derinde bir yerierde ortak
bir >-abanalaşma>T, yoksun bırakunuşlığı payiaş»-
yoruz."
Fümi mflzikal bir yapıya oturtmuş
Eşcinsel ve psikopat diye mtelendirilen Ripley
karakterinin buna üıdirgenmemesi gerektiğini sa-
vunan yönetmen, fümde Ripley'nin cinselliği ko-
nusundan kaçınmadıgım ancak asıl olarak onu, aş-
kı bulacağı yeri ararken diğer insanlar tarafindan
zehirlenen ve pek çok yönden bakir biri olarak ele
aldığmı belirtiyor. Filmde Tom Ripley (Matt Da-
mon), elde etmek istedıği her şeye sahip olan Dic-
kie Greenleaf (Jude Law)'e tutuluyor; Minghella,
bu açıdan aşkın ötekı yüzünü vurguluyor.
Romanı sinemadilmeaktanrkenMinghella, 50'le-
nn Avrupası'nda kendini yeniden biçimlemeye ça-
lışan Highsmith, Tennessee Williams, Gore Vidal
ve onlardan önceki EdithVVîarton. Henry James gi-
bi yazarlan mercek altına almış. Yönetmen, 'The
Talented Mr. Ripley'i; canlannı sıkan bağlan terk
ederek Avrupa'ya gelen Amenkalılan konu etme-
si bakımından, HenryJames'ın 'The Ambassadors'
romamnm güncellenmiş hali olarak görüyor.
Minghella, bu dönemde özgürlüğün ıfadesi olan
caz müziğmi kullanarak Dickie ve Ripley arasm-
daki çekişmeyi dramatize etmiş ve filmin bütünü-
nü müzikal bir yapıya oturtmuş: Fümde Ripley
klasik eğitim almış, geleneksel ve tutucu bir piya-
nist. Dickie ise CharUe Parker gibi ünlü bir sakso-
foncu olmak isteyen bir Beat kuşağı temsücisi.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Bilim Karşısında Faşizm
Bilim de sanat gibi insana coşku veren bir alan.
Belki sanattan daha çok heyecanlandınr diyece-
ğim ama dilim varmıyor. Ashnda ikisini, insanoğlu
üstündeki etkileri açısından pek ayırmamak gere-
kiyor. öte yandan sevgilinize telefon edip buluş-
maya karar verdikten sonra buzdoiabından bir ga-
zoz çıkanp içmek ve bilgisayarınızda kısa bir şiir
yazıp onu Arjantin'deki arkadaşınıza anında yol-
lamak, sonra asansöre binip sokak seviyesine in-
mek ve bir taksiye binip sınemaya gıtmek gibi gün-
delik işleri becerirken, bilimi pek anmıyoruz. Tele-
fon, buzdolabı, gazoz, bilgisayar, asansör, otomo-
bil, sinema gıbi günlük hayatımızın olağan olgula-
nnın tümü BİUM'in bize armağan ettiği olgulardır.
Bunlann kimilerini severiz, kimilerini sevmeyiz. Bu
bizim bileceğimiz iştir, bilim buna kanşmaz. Bu
gerçek kınntısına rağmen büyük çoğunluk, atom
bombasının mucidi olarak Albert ESnstein'i gör-
meye devam eder. Cahillik demeyelım, "bilgisiz-
lik" her konuda egemendir dünyamıza.
Oysa son beş yüzyıldır bilim, beğensek de be-
ğenmesek de egemendir dünyamıza. Evreni artık
ne dinle ne de felsefeyle açıklayamıyoruz. Bilimle
açıklıyoruz. Burada hemen "felsefe" düşmanlan
için bir parantez açalım: Felsefenin birçok akımı
sürekli bilimin yanında olmuştur insanlık tarihinde.
O düşünürier olmasaydı bilim böylesıne sağlam yol
almazdı. Ama konumuz bu değil bu pazar günü.
Kopernik diye bir âdemoğlu çıkmış yüzyıllarca
önce, beyler / efendiler demış, Güneş ve yıldızlar
dünyanın etrafında dönmüyor, kosmosun merke-
zi Dünya değil Güneş'tir. Bir sürü külâhlı din ada-
mının otoritesini temelden sarsan bir görüş işte!
Derken Galileo diye bir başka adam modern bi-
limsel metodun temel taşlannı atıyor. Hipotezler ön-
ce anlatılıyor ve deneyle doğruluklan saptanıyor.
Galileo, tersi söylenmesi mümkün olmayan şey-
lerin nasıl söyleneceği üstüne uzmandır sanki.
Derken Nevvton adında bir başka âdemoğlu çı-
kar ortaya. Nevvton, kafasına düşen elmayla, ge-
zegenlerin uzayda çizdiği yörüngenin aynı güçten
kaynaklandığını anlamıştır. Bu anlayışın sonucu-
nu bugün bile duyumsuyoruz. Derken... Darvrin
diye bir büyük adam çıkjyor ve Evrim Teonsi ile bağ-
nazlığın son kaleleri de yıkılmış oluyor. (Biliyorum,
iyimser bir varsayım bu!)
Cahillerin, yobazlann, ırkçılann söyledikleri her
şeyin yalan / yanlış / palavra olduğunu sürekli ka-
nrtlamış bilim bize yüzyıllardır. Dünyamızın bir toz
taneciği kadar olduğunu ve evrende pek de önem-
li bir yer tutmadığını örneğin. Bütün bu hindi gibi
kabarmalann, ben senden daha iyiyim / daha hak-
lıyım gibi gülünç tartışmalann kuyruğuna "tersi
söylenemez" kuramlar bağlamış bilim.
Fizik bilimi Einstein'la dört boyutlu evreni karşı-
lamış. Kuantum mekaniğı bütün olup bitene yep-
yeni bir boyut kazandımnış. Bilim her dalda hiç
durmadan ilerlemeye devam ediyor. Geçen yüz-
yılın sonunda Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Pa-
tent Bürosu'nun müdürü "önemli olan her şey
"keşfedHdi, artık bundan sonra keşfeditecek bir şey
yokl" diye talihsiz bir açıklama yapmış. Mizah dün-
yasına bir daha çıkmamak üzere girmiştir o zat-ı
muhterem. 1903 yılında uçurulan ilk uçak, yerden
otuz yedi metre yükselmışti. Yalnızca otuz yedi
metre. Yetmiş yıl sonra benzeri bir alet insanlan aya
götürdü. Bilim ileriryor. Tüketici kültürierin yalnız-
ca "teknoloji" olarak adlandırdığı bilimsel gelişim
bir yüzyıl içinde insanlann kökenini ve geleceğini
belirieyen bir disiplin haline dönüşmüştür. Bu gü-
zelliğin, evrensel pınltının kaynağı da elbette mo-
dern anlamda üniversitelerdir.
•••
Bunlan yazdığım sabah, erken saatte kapının
önünden Cumhuriyet'i aldım. Birinçi sayfada yü-
rek burkucu bir haber. Marmara Üniversitesi Hay-
darpaşa Kampusu'nda sınava girmeye hazırianan
öğrencilere saldırmış faşistler. Satırlar, döner bıçak-
lan ve sopalarla ve tekbir getirip "Ülkücü hareket
engelienemez" diye bağırarak üç öğrenc'ryi ağır ya-
ralamışlar. Bir elinde satır, öbür elinde döner bıça-
ğı ile üstünüze "yektirAllah yek" diye bağırarak ge-
len birine Nevvton'dan ya da Galilieo'dan söz et-
menin bir yaran var mıdır? Yoktur.
Enka Sinfonietta'mn solisti
Yıldız brahimova
• Kültür Servisi - Enka Sinfonietta, 28 Aralık Sah
günü saat 19.30'da Enka Odıtoryumu'nda
'Millennium Konsen' başlıklı bır dinleti sunacak.
Şef Ender Sakpınar'ın yönetimindeki orkestraya
Yıldız tbrahimova eşlik edecek. Konserde J.
VV'illiams, J. Pierpont, Webber, Don Rosi, Âşık
Veysel, Bizet, Mozart, Gershwin ve Grieg'in
yapıtlanndan seçmeler seslendirilecek. Konsen
izlemek isteyenler büetlen E>JKA Spor sitesi ile
Taksun Vakkorama'dan edınebılirler.
(276 05 45/215-212)
Erkin Koray, Cem Karaca ve
Teoman bir arada
• Kültür Servisi - Rock müzığınin ustalan Erkin
Koray ve Cem Karaca yeni yıla Taksun The
Marmara Oteli Marmara Salonu'nda verecekleri
konserle girecekler. Aynı anda iki dev ekrandan
dünyanm değişik kentlerindeki yılbaşı
kuüamalanmn canlı yayında izlenebileceği
eğlence, 2000 yılının ük ışıklanna kadar
sürecek. Geçmişten günümüze dans
parçalannın çalınacağı gecede Teoman da sahne
alacak. Met Ajans'ın orgamze ettiği eğlencenin
büetleri girişte ve Vakkorama mağazalanndan
temin edilebilecek.
BUGÜN
• BtLGtÜNtVERStTESİ'nde saat 14.00'te
yönetmenlığıni Jacques Audiard'm yaptığı 'Ln
Heros Tres Discret' ve saat 17.00 de Claude
Berri'nin yönettiği 'Lucie Aubrac' adlı fıhnler
göstenliyor. (216 23 15)
• CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda
şef Faris Akarsu yönetmenliğındeki Istanbul
Bnyükşehir Bekdryesi Cemal Reşit Rey Senfoni
Orkestrası eşliğinde Burak Kut, Çağnur Gürsan ve
Arda Aydoğan'm tanınmış Broadway
müzikallennden seçmeler sunacaklan 'Yüzyua Veda
Konsen' izlenebilir. (232 98 30)
• NÂZEMKÜLTÜREVİ'nde 15.00'te Muammer
Ketencoğlu'nun 'Balkan Müziği-3' adlı müzıkli
söyleşısi yer ahyor. (245 04 81)