25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 ARAUK 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA I \ J M \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 'Öteki Renkler', aramızda gezinen Orhan Pamuk'un sessiz dünyasını yansıtıyor 4 Yazarm sesi alçakgönüUüdür'Kültür Servisi - Orhan Pamuk'un Üe- tişim Yayınlan'ndan çıkan yeni kitabı 'Oteki Renkler', düzyazılar, gazete yazı- lan, kendisiyle yapılan röportajlar, bir hikâye ve denemelerden oluşuyor. Kitap, yazarı hem edebiyatçı hem de ınsan yö- nüyle daha yakından tanıtıyor. Kendını, yaşamını, üİkemizin siyasi ve ekonomik durumunu, güncel olaylan, yazarian, ede- biyatı ve romancılığı alçakgönüüü an- cak içten bır dille anlaüyor. Ama yıne yazdıklannın arkasına başka anlamlan, belki de sırlan gizleyerek ... Sanki oku- yucuya bazı ıpuçlan veriyor ve çekili- yor... - Içedönük bir yazar olarak tamnıyor- sunuz Ama bu khaptaki düzyazüan- nızla kendinizi biraz daha açmaya çalış»- yorsunuz, yine de kendinizi ete vermek- ten kaçınıyorsunuz. Yazüarda görünenle- rin ardında sanki çokbaşka anlamlar var gibL. Hatta pek net olmadığuuz da söy- lenebiür» ORHAN PAMUK- Her zaman en açık. en berrak düşünceyi bile hep aklımdaki asıl düşûnce gıbi değil, başka şeylerle birlikte -şu arada bahsetmek ıstedığun şey gibi- yazıyorum. Bu benı kuvvetle ınandığım büyük düşüncelere sahıp olup, bunu başkalanna öğreten bir yazar tutu- mundan çıkanr Sorunlan tanıyan, onla- nn çözümsüzlüğünden dertlenen, fakat ya- zıyla bu sorunlann öbekleştıği noktalar- da gezinerek, onlan açarak, sorunlan ir- deleyerek ve onlann açmazlannı bırbiny- le çeliştiğı noktalann üzennde durarakbvr çeşit özgürlük alanı açan biri gıbı görü- yorum kendimi. Örneğin, kültûrel politika... Bizım ebe- di Doğu-Baü sorunu... Toplumumuzunge- leneksel tutunüan bu konularda çok ke- sin fıkiıü, önyargüı, taraflar bırbınne kar- şı anlayışsızdırlar. Benim buradakı tutu- mum ikisi arasındaki duvan yıkmaktır diyebilirim. Ya da bu ikısi arasında bir ın- sani alan açmakttr. Ama bunu yaparken parmağırru sallayarak 'sen de haksızsın" demem. Bıyık altından gülümseyerek 'herhaklebenhaksızım' denm. Amaken- di tutumumu ırdelemek ıçin bağırmadan öyle bir çaba harcanm ki, buralardan ye- ni bir düşünce doğar. Sloganlarla bağırarak ılan edilen düşün- ce, çoğunlukla yeni düşünce değil, baş- kalanndan edinüen düşüncelerdir. Baş- kalanndan btrisi bir düşünce edinır, o dü- şüncenın sınandığından, onun dogruluğun- dan emin plurlar, hattabu yüzden de o dü- şüncenin muzafferane iktıdannın da ha- vasını alırlar. O zaman da bağırmaya baş- larlar. Ama o sırada biz kendı düşünce- mizi seslendirmıyoruz, hoparlörlük yapı- [akiki yazar, belirmemiş düşüncelerin, gerilimlerin ve sorunlann olduğu yerde gezer. Bu kitap bu sorunlan biraz tarif ediyor. Kitabın ruhu, içindeki otobiyografik parçalar ve yan hikâye roman parçacıklan ile bir gazete yazısının ruhundan başka bir şey... Bunun altını çizmek istiyorum.' yoruz. O da bir iş... Ama benim işim de- ğü- Benim işim ise, kendırrun bile kuvvet- li düşüncelere sahip olmadığı yerlerde gezinmektır. Bana kalırsa bu yalnız be- nim işim değil, orijinal olmak isteyen ha- kiki yazann da ışıdır. Hakiki yazar belir- memiş düşüncelerinin olduğu ama, geri- limlerin, sorunlann da bulunduğu yerde gezer. Bukitapbu sorunlanbiraz tarif edı- yor. Müliyetçı düşünce var... Bir yandan da tarihimizde hiç olmadığı kadar bir ba- tılüaşma var. Bu bırbırıyle çelişen bir şey... Biz başkayız diyoruz... Kültürü- müz, kıyafetimiz, edebıyaümız kötü, bun- lardan vazgeçelmı, Batüaşahm diyoruz... Pekı biz o zaman nasü millıyetçi olaca- ğız? Bu mesele bır çelişkidır. Ama böy- le bir çelişki yokgibi dayranÜJüror-,Bu,bjrrı sorun... Modern laık devlete de inanıyo- rum, Batılılaşmaya da. Kıtaplardakı ru- tumum 'biçbirşey çetişmiyor, ben de hep hakhytm' tarzında değil. O zaman o çe- lişkiyı masaya koyup yürüyelim biraz.. bu çelişen düşünceler, siyasi kültûrel düşün- celer Uk bakışta dağılmış, muallakmış gibidir. Ama yeni düşünceler de, bu teh- lıkeli bölgelerden çıkar Bunlann ortaya çıkması ıçın bu çelişküeri yaşadığımız top- lumdaki üstü örtülmeye çalışılan düşün- celen söyleyebılmek gerekiyor. 'İntikam almak için yaayorunV - 'Ötekı Renkler'deki ynTilannmn bi- rinde-ki 'Yeni Hayat'ın başında yer ah- yor-'Yazı yazmak yaşamadıklanmızdan bır tür ınnkam almaktır" diyorsunuz. Bu kitabın varolma nedenlerinden biri de de bumu? PAMUK- 'Öteki Renkler' bir sanat eseridir. Burada şımukast ediyorum: Der- lanmınyan yana getinlmesı değıldir bu kitap. Üzerinde çok kafa yorduğum bir kurguyla, bir ilhamla pek çok yazı par- çasını dışanda bırakarak, bazı boşlukla- n doldurmakiçinyazarak yapılmış birkur- gu var burada... Bu bakımdan buradakı yazılar gazete yazılan manüğıyla yan ya- na gelmedi. Içlerinde özyaşam öykülen, benim hayathİkâyeme üışkın unsurlar, en- telektüel sorunlar, roman yazmak, deği- şen bır ülkede kimliğe sahip olmak gibi dertlerimle alttan alta birbınyle ilişkili pek çok çizgıyle bağlandı. Bu yüzden ki- tabınruhu, ıçındekı otobiyografik parça- lar ve yan hikâye roman parçacıklan ile bir gazete yazısının ruhundan başka bır şey. Bunun altını çizmek istiyorum. Si- yasi bir yazı yazarken romandakı çabayı göstermıyonım. Burada yaşamadığım hayattan değil, siyasi arenada kötü oldu- ğunu düşündüğüm ınsanlardan bır an- lamda intikam almak ıçın yazıyorum. "Ama Tüıkıye'fluı>Saşralaşnıasını konu alan yazının arkasında bir öfke var. Ama bu öfkeyı hep tuttum. Siyasi ve kültûrel öfkeyı, kızgınlıklanmı hep çalışmak için tuttum bir tarafta. Bır şeye kızdıysam, ben de daha çok çahşınm dedim o zaman. Kısacası, bu kitap da dığer romanlanm- da olduğu gibi pek çok şeyi tatmin etmek için yapümıştır. Dünyayla, kendi kişisel hayatbİkâyemden Türkiye'nın, dünyanın hikâyesine... En duygusal şekilde hisset- tiklerimden en toplumsal ve mantıklı ya- nıyla düşûndüklenme nranjin bir yelpa- ze bu... - 'Ötekı Renkler'in okur üzerinde na- sılbir etkibırakacağmı düsünüyorsunuz? PAMUK- Bu kitabın toplam etkisi bır yazann dünyaya bakışınnı bir kısmmı gönnek olacaktır. Bu kitap pek çok ko- nuyu ele alıyor. Çok iddialı yanlan da olabilir. Ama yazann sesi alçakgönüllü- dür. Sanki yazann kendi kendine mınl- dandıklandır. Ancak tutarlı olarak sabır- la ve neredeyse bır çeşıt vakarla... Aynca, bu kitabın etkisi, bir insanla 10 saat birlikte düşünme etkısıdır. Bir de yazılann teker teker etkileri var... Örne- ğın kızımla ılgılı. akşamlan yorgun argın eve dönen adamla ılgılı yazılarda şıirsel bir gözlem var. Paranoyalanmız, saatler- le olan kişisel ilışkim... Bunlan cesaret- le itiraf ediyorum. Ama bunu mızahla yapıyorum. Aslmda bu kitabın vaat etti- ği dünya yeni bu- dünya değil, aramızda gezinen bir yazann sessiz dünyası... 'Büyük itiraflar yapmadım' -Bö\1eceokuriadahasıcak bir jfiştd kur- mak istediniz— PAMUK- Hep kendnnı saklamış ol- mam, bir yazar stratejisi olarak benim kuvvetli bir yanımdır. Kendimden bah- setmeden ünlü oldum. Demek ki, okuru- mun merak ettiği, yavaş yavaş romanla- nmda verebıleceğım bır kendım var. Bi- lakis bu kitabı toplarken kendimden bah- seder gibi yapıp çok da bahsetmedim. Sokakta yürüyen bir adam, damdakı mar- ülar gibi ipuçlanyla kendimden söz edi- yorum. Daha büyük itiraflar yapmadım. Otobiyografik roman hâlâ yazmak iste- miyorum örneğin... Okurla daha senli benli olduğum bır yan var, ama benim kal- bunuı ruhumun en utanç vericı, en denn en büyük yanlan değil. Kendimle ilgilı parçalan bu kitaba koyarken kültür, baş- ka yazariar, tanh, politika, Doğu-Batı gi- bi ciddi konulan da seçtim. Bütün bu cıd- di konulara, kendı dünyamdan bakarsam bunlan daha ilginç kılanm diye düşün- düm. Itirafta bulunmak ıstemedim, ülke- min dertleruu ancak kendimden bahse- derek ilginç kılabıleceğune ınandım. Her- kes Beyoğlu'nu j'a da Akdeniz'i anlata- bilir.. Ama sorun kendımızı katarak bah- setmek. O zaman ilginç olur. Zaten ya- zaruk da budur. 'Türkiye'de Sedat Pakay - 'AHye Berger', 1964 (üstte), Gündüz Kayra - 'Hareket', 1957 (yanda). Kültür Servisi - Fotoğ- raf sanatına verdiği des- tek kapsammda Pamuk- bank, Tanh Vakfi ışbirliği ile Türk fotoğrafçdanyla ilgili geniş kapsamlı bir kitaba imza attı. Fotoğraf tarihçisi Engin Ozendes tarafindan hazırianan 'Tûr- kivç'de FotoğraT adh kitap Turk fotoğrafçılığının ta- nhini ve en seçkin örnek- lerini bir araya getiriyor. Kitap "Keskin olma>< an flk görüntükrden çağdaş yo- rumlara' doğru, Osman- lı Imparatoriuğu dönerrun- den başlayarak ülkemiz fotoğraf tarihinın gelışjmi- nı yansıtıyor Anlamlı an fotoğrafından yaraücı fo- toğrafçdığa, deneysel fo- tografıden tanıüm fotoğ- rafçüığma dekpek çok tür- de çalışmalar yapan Türk fotoğrafının önde gelen 180 temsücısı, biyografi- leri ve çalışmalannı tem- sil eden iki örnekle kitap- ta yer alıyor. Osmanlı Dönemi ve Cumhunyetin ilk yıllanna ait fotoğraflar Özendes' m koleksiyonundan sağlanır- ken, çağdaş sanatçılann yapıtlan kendi seçkı ve gö- rüşlen doğrultusunda ha- zırlandı. Osmanlı împara- torluğu dönemi için sepya tonlu fotoğraflara, Cum- hunyet dönemi ıçın ise sa- natçılann stiline göre si- yah-beyaz veya renkli fo- toğraflara yer verildi. Anthony Minghella'nın 1960'lara dönüş niteliğindeki son filmi Altm Küre'ye beş dalda aday Tümlerimiiçgüdüselyokuluklarlayaptyorum'Kültur Servfai - Anthony Minghella, yeni filmi 'The Talented Mr. Ripley' ile 5 dalda, 57. Altın KüreÖdülleri'neaday oldu. PatrkiaHighsmith ın aynı adlı romanından filme uyarladığı 'TheTakn- ted Mr. Ripley'den önce Minghella. 1996 da Mic- hael Ondaatje'mn 'The Engfish Patient' (lngılız Hasta) romanım filme uyarlamış ve yapun 9 dal- da Oscar ödülü almıştı. îtaryan kökenli Anthony Minghella, Ingıltere kı- yüanndaki Wight Adası'nda doğmuş. Ailesı don- durma fabrikası sahibi olan yönetmen, Yorkshire Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra kısa bir süre öğretim üyeliği yapmış. Bu sırada müzik yaz- maya başlayan Minghella, oyun da yazmış. Ming- hella'ya, Londra Tıyatro Eleştirmenleri tarafindan 1984'te En Umut Verici Oyiın Yazan ve 1986'da 'Made in Bangkok' ile En lyi Oyun ödüllen venl- di. Bu başan ona, televizyon dizisi 'The StorjteK ler'i yazmasıru sağladı. Minghella, ilk kısa filmi 'LKingVMÜıDinosaurs'ı çekti. Aym yıl 199 l'de ilk sinema filmi 'Truly Madh Deeply'yi daha sonra da 'Mr. Wonderfin"u yazdı ve yönetti. Arzu ve gizem ıçeren fihnı '^tngiliz Hasta" ile Hollywood'un en kıdemli yönetmem haline geldi. Minghella'nm son filmi 'The Talented Mr. Rip- ley', 1960'lara dönüş nıteliği taşıyor. Patncıa Highs- mith'in romanmdan yola çıküarak Rene Clemenf ın yönettiği ve Alain Delon'un başrolünü oynadığı sanat fümi Plein Soleil (Purple Noon) ile benzer- likler taşıyan fümde; Ripley, ahlaksız bu- toplum- sal yolda ilerleyen, bir zenginin konforlu yaşamı- m elde etmeve çalışan, kendı ülkesindekı amaçsız- hğmı terk ederek etlalı. söz sahibi olmak isteyen baş karakter konumunda. Matt Damon. Gyvvnetfa Paltnm, Jude Law ve Cate Blanc- nett gibi genç oyunculan bir araya getıren filmde Minghella, 'Ingüiz Has- ta'dakı teknik ekiple ça- lışmış Kıtapta adı geçen 'Mongebeilo' kasabası için Plein Soleil'in de çekildi- ğı ltalya'dakı Ischia Ada- sı uygun bulunmuş. Ro- man, 1950'li yıllann son- larına uyarlanarak fihne çekümiş; çünkü savaş son- rası Italya'nm değişım geçırdiği, ahlakı değerlerin sekteye uğradığı bu dönemde, paganbiryaşambi- çimi egemen. 'Ashnda bepimiz birer Ripleyiz' Hollywood'da önerilen aralarmda Dört Nikâh Bir Cenaze, Raslantınm Böylesi, Âşık Shakespe- are'in de yer aldığı pek çok projeyı reddeden Mmg- hella, kendi belirlediği projelere ımza atmayı yeğ- lıyor, sadece ısteklen doğrultusunda hareket edi- yor. Basıte indirgenmemiş geniş bu insanlık ruhu banndıran fıhnler çeken Fellini. DeSica, Taviani kardeşler ve Rosseüni gıbı ttalyan ustalardan etki- lenen Anthony Minghella, fılm yapacağı zaman bır akademisyen gibi çahstığım ama entelektüel değil ıçgüdüsel yolculuklar- la yapıtlanm oluştur- duğunu belirtiyor. Highsmith'in daha önce filme uyarlanmış yapıtlanm izlediğim belirten yönetmen, 'TbeTakntedMr.Rip- ley'de, Ripley karakte- rinin başma gelenler- den etkılendiği ve kimi yönleriyle özdeşleşti- ği için herkesin Rip- ley 'nin yaptıklanndan ıncındiği bir kurgu oluşturmak yerine ro- mandan daha dokunak- lı bir fihn yaptığım söylüyor: "Göçmen bir aileden gettyormn.lngfltere'de özeODdesnufçizgfleri çokkes- kin biçünde çizflmiştir, bütün yanhş ldmHk yaftala- rryla dö>melendiğimi fark ettim. Bu bana, patolo- jik ve eşcinsel kmüiği dışmdaki Ripley'e ulaşan bü- yük bir anahtar olarak geldi. Romanın amacını sap&rmadan ahlald ritmi nasıl vansıtabileceğimi sorguladım. Eğer ulaşmak istediğiniz noktava Rip- ley gibi kendinizi bazı yönlerden yok ederek geUr- seniz ödülünüz yoktur. dünya bombostur: ben Rip- ley'nin ahlaki öyküsüne, romanda üstü kapah ge- cildiğini düşündüğüm, bu açıdan yaklaşbm. Ame- rikan fihnkri, haUan abiaki değerîeri doğruttuson- da yapıhr ve Cfzalandırüanı gösterme kaygısı taşır. Ashnda yaşamdaki temel ahlaki ritimler ruhsal ve Anthony Minghella ve Gywneth Paltnnv içseldir. Ripley dışlanmış bir karakter. Bu anlamda ashnda hepimiz onunla derinde bir yerierde ortak bir >-abanalaşma>T, yoksun bırakunuşlığı payiaş»- yoruz." Fümi mflzikal bir yapıya oturtmuş Eşcinsel ve psikopat diye mtelendirilen Ripley karakterinin buna üıdirgenmemesi gerektiğini sa- vunan yönetmen, fümde Ripley'nin cinselliği ko- nusundan kaçınmadıgım ancak asıl olarak onu, aş- kı bulacağı yeri ararken diğer insanlar tarafindan zehirlenen ve pek çok yönden bakir biri olarak ele aldığmı belirtiyor. Filmde Tom Ripley (Matt Da- mon), elde etmek istedıği her şeye sahip olan Dic- kie Greenleaf (Jude Law)'e tutuluyor; Minghella, bu açıdan aşkın ötekı yüzünü vurguluyor. Romanı sinemadilmeaktanrkenMinghella, 50'le- nn Avrupası'nda kendini yeniden biçimlemeye ça- lışan Highsmith, Tennessee Williams, Gore Vidal ve onlardan önceki EdithVVîarton. Henry James gi- bi yazarlan mercek altına almış. Yönetmen, 'The Talented Mr. Ripley'i; canlannı sıkan bağlan terk ederek Avrupa'ya gelen Amenkalılan konu etme- si bakımından, HenryJames'ın 'The Ambassadors' romamnm güncellenmiş hali olarak görüyor. Minghella, bu dönemde özgürlüğün ıfadesi olan caz müziğmi kullanarak Dickie ve Ripley arasm- daki çekişmeyi dramatize etmiş ve filmin bütünü- nü müzikal bir yapıya oturtmuş: Fümde Ripley klasik eğitim almış, geleneksel ve tutucu bir piya- nist. Dickie ise CharUe Parker gibi ünlü bir sakso- foncu olmak isteyen bir Beat kuşağı temsücisi. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Bilim Karşısında Faşizm Bilim de sanat gibi insana coşku veren bir alan. Belki sanattan daha çok heyecanlandınr diyece- ğim ama dilim varmıyor. Ashnda ikisini, insanoğlu üstündeki etkileri açısından pek ayırmamak gere- kiyor. öte yandan sevgilinize telefon edip buluş- maya karar verdikten sonra buzdoiabından bir ga- zoz çıkanp içmek ve bilgisayarınızda kısa bir şiir yazıp onu Arjantin'deki arkadaşınıza anında yol- lamak, sonra asansöre binip sokak seviyesine in- mek ve bir taksiye binip sınemaya gıtmek gibi gün- delik işleri becerirken, bilimi pek anmıyoruz. Tele- fon, buzdolabı, gazoz, bilgisayar, asansör, otomo- bil, sinema gıbi günlük hayatımızın olağan olgula- nnın tümü BİUM'in bize armağan ettiği olgulardır. Bunlann kimilerini severiz, kimilerini sevmeyiz. Bu bizim bileceğimiz iştir, bilim buna kanşmaz. Bu gerçek kınntısına rağmen büyük çoğunluk, atom bombasının mucidi olarak Albert ESnstein'i gör- meye devam eder. Cahillik demeyelım, "bilgisiz- lik" her konuda egemendir dünyamıza. Oysa son beş yüzyıldır bilim, beğensek de be- ğenmesek de egemendir dünyamıza. Evreni artık ne dinle ne de felsefeyle açıklayamıyoruz. Bilimle açıklıyoruz. Burada hemen "felsefe" düşmanlan için bir parantez açalım: Felsefenin birçok akımı sürekli bilimin yanında olmuştur insanlık tarihinde. O düşünürier olmasaydı bilim böylesıne sağlam yol almazdı. Ama konumuz bu değil bu pazar günü. Kopernik diye bir âdemoğlu çıkmış yüzyıllarca önce, beyler / efendiler demış, Güneş ve yıldızlar dünyanın etrafında dönmüyor, kosmosun merke- zi Dünya değil Güneş'tir. Bir sürü külâhlı din ada- mının otoritesini temelden sarsan bir görüş işte! Derken Galileo diye bir başka adam modern bi- limsel metodun temel taşlannı atıyor. Hipotezler ön- ce anlatılıyor ve deneyle doğruluklan saptanıyor. Galileo, tersi söylenmesi mümkün olmayan şey- lerin nasıl söyleneceği üstüne uzmandır sanki. Derken Nevvton adında bir başka âdemoğlu çı- kar ortaya. Nevvton, kafasına düşen elmayla, ge- zegenlerin uzayda çizdiği yörüngenin aynı güçten kaynaklandığını anlamıştır. Bu anlayışın sonucu- nu bugün bile duyumsuyoruz. Derken... Darvrin diye bir büyük adam çıkjyor ve Evrim Teonsi ile bağ- nazlığın son kaleleri de yıkılmış oluyor. (Biliyorum, iyimser bir varsayım bu!) Cahillerin, yobazlann, ırkçılann söyledikleri her şeyin yalan / yanlış / palavra olduğunu sürekli ka- nrtlamış bilim bize yüzyıllardır. Dünyamızın bir toz taneciği kadar olduğunu ve evrende pek de önem- li bir yer tutmadığını örneğin. Bütün bu hindi gibi kabarmalann, ben senden daha iyiyim / daha hak- lıyım gibi gülünç tartışmalann kuyruğuna "tersi söylenemez" kuramlar bağlamış bilim. Fizik bilimi Einstein'la dört boyutlu evreni karşı- lamış. Kuantum mekaniğı bütün olup bitene yep- yeni bir boyut kazandımnış. Bilim her dalda hiç durmadan ilerlemeye devam ediyor. Geçen yüz- yılın sonunda Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Pa- tent Bürosu'nun müdürü "önemli olan her şey "keşfedHdi, artık bundan sonra keşfeditecek bir şey yokl" diye talihsiz bir açıklama yapmış. Mizah dün- yasına bir daha çıkmamak üzere girmiştir o zat-ı muhterem. 1903 yılında uçurulan ilk uçak, yerden otuz yedi metre yükselmışti. Yalnızca otuz yedi metre. Yetmiş yıl sonra benzeri bir alet insanlan aya götürdü. Bilim ileriryor. Tüketici kültürierin yalnız- ca "teknoloji" olarak adlandırdığı bilimsel gelişim bir yüzyıl içinde insanlann kökenini ve geleceğini belirieyen bir disiplin haline dönüşmüştür. Bu gü- zelliğin, evrensel pınltının kaynağı da elbette mo- dern anlamda üniversitelerdir. ••• Bunlan yazdığım sabah, erken saatte kapının önünden Cumhuriyet'i aldım. Birinçi sayfada yü- rek burkucu bir haber. Marmara Üniversitesi Hay- darpaşa Kampusu'nda sınava girmeye hazırianan öğrencilere saldırmış faşistler. Satırlar, döner bıçak- lan ve sopalarla ve tekbir getirip "Ülkücü hareket engelienemez" diye bağırarak üç öğrenc'ryi ağır ya- ralamışlar. Bir elinde satır, öbür elinde döner bıça- ğı ile üstünüze "yektirAllah yek" diye bağırarak ge- len birine Nevvton'dan ya da Galilieo'dan söz et- menin bir yaran var mıdır? Yoktur. Enka Sinfonietta'mn solisti Yıldız brahimova • Kültür Servisi - Enka Sinfonietta, 28 Aralık Sah günü saat 19.30'da Enka Odıtoryumu'nda 'Millennium Konsen' başlıklı bır dinleti sunacak. Şef Ender Sakpınar'ın yönetimindeki orkestraya Yıldız tbrahimova eşlik edecek. Konserde J. VV'illiams, J. Pierpont, Webber, Don Rosi, Âşık Veysel, Bizet, Mozart, Gershwin ve Grieg'in yapıtlanndan seçmeler seslendirilecek. Konsen izlemek isteyenler büetlen E>JKA Spor sitesi ile Taksun Vakkorama'dan edınebılirler. (276 05 45/215-212) Erkin Koray, Cem Karaca ve Teoman bir arada • Kültür Servisi - Rock müzığınin ustalan Erkin Koray ve Cem Karaca yeni yıla Taksun The Marmara Oteli Marmara Salonu'nda verecekleri konserle girecekler. Aynı anda iki dev ekrandan dünyanm değişik kentlerindeki yılbaşı kuüamalanmn canlı yayında izlenebileceği eğlence, 2000 yılının ük ışıklanna kadar sürecek. Geçmişten günümüze dans parçalannın çalınacağı gecede Teoman da sahne alacak. Met Ajans'ın orgamze ettiği eğlencenin büetleri girişte ve Vakkorama mağazalanndan temin edilebilecek. BUGÜN • BtLGtÜNtVERStTESİ'nde saat 14.00'te yönetmenlığıni Jacques Audiard'm yaptığı 'Ln Heros Tres Discret' ve saat 17.00 de Claude Berri'nin yönettiği 'Lucie Aubrac' adlı fıhnler göstenliyor. (216 23 15) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda şef Faris Akarsu yönetmenliğındeki Istanbul Bnyükşehir Bekdryesi Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası eşliğinde Burak Kut, Çağnur Gürsan ve Arda Aydoğan'm tanınmış Broadway müzikallennden seçmeler sunacaklan 'Yüzyua Veda Konsen' izlenebilir. (232 98 30) • NÂZEMKÜLTÜREVİ'nde 15.00'te Muammer Ketencoğlu'nun 'Balkan Müziği-3' adlı müzıkli söyleşısi yer ahyor. (245 04 81)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear