14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 ARAUK1999 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Stand-by anlaşmasıyla tanmda doğrudan gelir desteği sistemine geçilecek Destek kredüeri kaükıyorANKARA (Cumhuriyet Bûrosu) - Stand-by'ın yapısal ölçütleri arasında ilk yıla üişkin olarak tanmsal destekle- melerin kaldınlması, doğrudan gelir desteği sistemine geçiş öngörülüyor. Niyet mektubunda, mevcut tanmsal desteklerin, piyasadaki fiyat ayarlannı bozarak, kaynak dağılımını kötü etki- ledığı, fakirlerden çok zengin çiftçile- re yarar sağladığı ve karar mekanizma- simn bakanlık ve kamu kurumlan ara- sında parçalı yapıda olması nedeniyle tutarlı olamadığı kaydedildi. Tanmsal desteklerin vergi yükümlü- leri üzerinde ulusal gelirin yüzde 3'ü oranında ağır yük oluşturulduğu belir- tilerek "Refonn prograımmızın orta va- deti amaa var olan destekleme poütika- lannı safhalar halinde ortadan kaldır- makve fakir çiftçiieri hedef alan doğru- dan geür desteği sistemifledeğiştirmek- tir" deıuldi. Tanm reformunun 2000 hasat yılı için bir pilot program uygulanarak baş- layacagı, bu çalışmanın sonuçlanna gö- re doğrudan gelir desteği sisteminin 2001 yılında ülke geneline yaygınlaş- tınlacağı ve 2002 yılsonuna kadar da ta- Hükümet çiftçilere verilen kredi sübvansiyonunu aşamalar halinde giderek ortadan kaldıracak. Ziraat Bankası ve Halk Bankası'nın kredi sübvansiyonlan toplam maliyeti 1999 yılındaki ulusal gelirin yüzde 1.2'lik düzeyinden 2000 yılında ulusal gelirin yüzde 0.6'sına düşecek. mamlanması öngörülüyor. Sistemin Mart 2001 sonuna kadar ta- mamlanacak çiftçi kayıt sistemi üzeri- ne kurulu olacağı kaydedilirken, doğ- rudan gelir desteği yürürlüğe girene ka- dar tanm politikalannda 2000 ve tam uygulama sağlanamazsa 2001 yılı için de geçerli olacak şu koşullar sıraladı: • 2000 yılı hububat destekleme fi- yatlan, tahmin edilen dünya piyasa fi- yatlannın yüzde 35'inden fazla olama- yacak, 2001 yılında bu fark daha da azaltılacak. Destekleme fıyatlan ton başına 150 dolardan aşağı olmayacak. Dışalım tarifeleri, tarife dahil dışahm fiyatı, destekleme fîyaündan daha yük- sek olacak şekilde ayarlanacak. Tah- min edilen dünya fiyatı Şikago Borsa- sı'nda (Chicago Board of Trade) kote edilen USA2HRW'nin fıyatına bağlı olarak belirlenecek. • Toprak Mahsulleri Ofısi'nin hubu- bat alım miktan düşürülecek. TMO, iç sanş fiyatlannı, kendisinin alış fiyatı- na satiş zamanına kadar olan maliyeti (stok faiz oranı da dahil) ekleyerek ya da aynı kalıtedekı hububatın dışalım ta- rifesi dahil parite fıyatından düşük ol- mayacağına açıklayacak. Fiyat açıkla- masında iki yöntemden hangisi daha düşük ise o esas aknacak. • Şekerpancan destekleme fiyatı he- deflenen enflasyon oranına göre arttı- nlacak, ancakbu artış Ağustos 2000'de (destekleme fıyatuun açıklanacağı ta- rih) gerçekleşen 12 aylıkTÜFE enflas- yonunun yüzde 7S'inden az olmaya- cak. 2001 - 2002 yıllannda Türkiye Şe- ker Fabrikalan AŞ şekerpancan üreti- mi desteği, hükümet tarafindan bütçe dengeleri gözetilerek belirlenen şirket zaranna üişkin sabit bir miktan geç- meyecek. • Tanm sanş kooperatifleri ve kur- duklan birliklerin, sınai tanm ürünleri destekleme alımlan konusunda tam özerklik sağlayan düzenleme Mart 2000 sonuna kadar yasalaştınlacak. Bu yasa IMF'nin ilk gözden geçirmenin tamamlanması için yapısal ölçüt ola- rakniyetmektubundayer ahyor. Birlik- lere geçe yıl çiftçilere ödeyemediği ürün bedellerini ödemesi ve yeniden yapüanma için 410 trilyon lira verile- cek. • Hükümet çiftçilere verilen kredi sübvansiyonunu aşamalar halinde gi- derek ortadan kaldıracak. Ziraat Ban- kası ve Halk Bankası'nın kredi sübvan- siyonlan toplam maliyeti 1999 yüında- ki ulusal gelirin yüzde 1.2'lik düzeyin- den 2000 yılında ulusal gelirin yüzde 0.6'sına düşecek. Bunun içiniki banka bir önkoşul ola- rak şu uygulamalara başvuracak: "Sübvansiyonhı faiz oranı referans oranına eşit hale gefinceye kadar duşü- rühneyecek. (Referans oranı son 3 ayda- Id 12 ayhk -12 aya en yakm vadett- Ha- ane Bonosu ihaleieri ortalama faiz ora- nının 1.05 ik çarpdması fle hesaplan- maktadu-.) Daha sonra sübvansiyonhı oran referans oranıfleaynı kalacak. Re- ferans oranı artmaya başlarsa referans oranının sübvansiyonhı oran üzerinde kalan yfizdelik farkı artmayacak. Kre- di kuttanıcılanna sabit faiz oranı (kredi ahndığmdaki sübvansiyonhı kredi faiz oranı) veya piyasada geçerti olan süb- vansiyonhı orana eşit değisken faiz ora- nı arasında seçim hakkı verüecek. Zira- at Bankası ve Halk Bankası tarafindan verilen sübvansiyonlu kredi miktann- daki artış 2000 yıhnda yfizde 55'i geç- meyecek. • Gübre ve diğer girdi sübvansiyon- lan 2000 ve 2001 'de nominal olarak sa- bit tutulacak. İ ş ç i s e n d i k a l a r ı h ü k ü m e t i n i M F ' y e t e s l i m o l d u ğ u g ö r ü s ü n d e b i r l e ş i y o r 'Hükümet IMF'nintaşeronu'tLK ANLAŞMA 196PDE Türkiye 17. kez deniyorEkonomiServisi-Hükümetin Uluslararası Pa- ra Fonu (IMFJ ıle yaptığı stand-by "baaçev- rder taranndan her derde deva" diye lanse edılirken Türkiye ekonomisinin adeta teshm edildiği görmezden gelinıyor. Tahkim, özel- leştirme, nükleerenerji gibi tavizlerin yanı sı- ra çökertilen bir sosyal güvenlik ve tanm sek- töründe sözde reform yapan hükümet, önû- mûzdeki 3 yıl içinde IMF'nin sözünden çık- mayacak görüntüsü veriyor. Ancak son imza- lananla birlikte IMF ile yapılan 17 sözleşme- den sadece ikisinin kısmen başanya ulaşma- sı "IMF flaannT ashnda her derde deva ol- madığını da ortaya koyuyor. Hükümet stand-by ile IMF'den sağlanacak 4 milyar dolar kaynağı büyük bir başan olarak kamuoyuna anlanyor. IMF'ye verdiği son söz doğrultusunda 5 bankaya el koyarak fona dev- reden hükümet, ıçi boşalnlan bu bankalann fa- turasını ise halktan çıkarmaya hazırlanıyor. Geçen yıl Tasarruf Mevduatı Sıgorta Fonu'na devredilen Interbank'a CavitÇağlar'ın verdi- ği zarann 3 milyar dolan bulduğu göz önüne alındığında IMF kredisinin gideceği adres de kendıliğınden ortaya çıkıyor. 1947 yılında IMF'ye üye olan Türkiye bugü- ne kadar tam 17 kez stand-by ile ekonomisi- ni düzeltme gayreti içıne girdi. ilk kez 1961 yıhnda IMF ile stand-by imzalayan hükümet 1983 yıhna kadar geçen süre içinde 15 kez s- tand-by düzenlemesine imza koydu. Türkiye 1983 ve 1984 yıllannda Turgntözal dönemin- de IMF ile iki stand-by anlaşması imzalamış ve bu anlaşmalardan 225 milyon dolar iki kre- di almıştı. IMF ile yapılan diğer anlaşma ise Tansu Çfller döneminde gerçekleştirilmişti. Anlaşma ile 610 milyon dolar kredi sağlandı. Ancak IMF ile yapılan stand-by anlaşmasının faturası dar gelirlikesime çıkanldı. Kamuke- simınde özelleştirme hızlandınldı, maaşlar kı- sıldı, işten çıkarmalar yaşandı. Hafta sonu yağışyok Türidye'njnbirçok bötgesini etldkyen firtma tstanbul'da da zaman zaman çaolann uçmasma ve birçok işyerinin tabelasuun yerinden sökülmesine neden oJdu, Meteorofaji Mûdürtuğü y^kaOeri,bafta sonu tstanbul'da bekknmediğini söykdikr. Yetkffilersah, çarşambave perşembe eünkrindeise Tstanbul'da yoğun yag^ bekkndiğini kaydettüer.Hayat pahahhğmdan yakmanve ramazan nedeniyle bahk saoşlannın dûştûğünfi befirten bahkçılar, havalann Kiıimagnı VP işlerinin açdmasmı bekfiyoriar. Ekoııoıııistler anlaşmadan kaygdı ANKARA (Cumhuri>«tBürosu)- Üni- vershelerde ekonomi alanında eğitim ve- ren öğretim üyeleri, Türkrye'nin Ulusla- rarası Para Fonu'yla (IMF) imzaladığı s- tand-by konusundakaygüannı ortaya koy- dular. Akademisyenler, açıklanan niyet mektubunda çok aynntılı düzenlemeler yapıldığına dikkat çekerek, egemenliğin devredildiğini. politik iktidann önemsiz- leştiğini. TBMM'nin yetkisine el koyan bir manifestonun ortayakonulduğunubil- dirdiler. I*rof. Dr. Oğuz Ojan, programın bütün öğelerinin ve arkaplanının henüz açıklan- madığını belirtırken, yüklerin yine eşitsiz dağıtıldığıru vurguladı. Faiz dışı fazla he- defmin "KonsoBde Dütçeyle yapılan tflm kamuhizmetlerinin vç bunun parçası per- sondödemekrinin kısılmasu bütçemny4- lanfar süren ekonomik ve sosyal iştevhıiıı ortadan kaMn-dması sürecinin daha kuv- vetii bir biçhnde tekrarlanması*' anlamı- na geldiğinı ka> deden Oyan. "Ancak bu kadanyla yetinflmemekte, özdMldetaran- sal destekleme hedeflenmektedir. Dünya Bankası'nnı epejdir peşinde oktuğu doğ- rndangelirdesteği düzenlemesi uygniana- bflir değidir" dedi. Oyan, özelleştırme- lerle 3 yıl için 17.6 milyar dolara ulaştın- lan hedefın "emek kesimine karsı bfiyük bir meydan okuma7 ' anlamına geldiğini söyledi. Oyan, açıklanan kurpolitikasınmbütün kesimlerin uyması zorunlu bir sabit kur politikası olmadığını. fiyatlar genel düze- yinin beLırlenen çapa haraketlerine bağım- h kalacağının garantısı olmadığını, faizle- rin hareket alanının daha esnek ve piyasa tepkılenne bırakümış olmasının da soru işareti taşıdığını anlattı. Oyan. "Durgun- hık ortamuıda iç ve dış talebi daha da lo- SKI özeBikler taşryan bu programın reel ekonomiyiderindensarsması, ohunsuzis- tindam etküeri yaratması, nispi faktör fi- yatfannda, özeffikk emekve kfiçük tanm üretkfleri aleyhine, önernn değ^roetere ve güçhı gelir transferlerine yol açması bek- knebür. Faizferin düşme eğüminin kredi faizkri ancAğıyia yannmlan etküeverek talebicanbndmnası olaahğı bugünkü or- tamdagüçhı durmamaktadır. Kaldı ki bu obsıhk itnalatı caniandına etküer olaca- ğmdandışaçıkbüyüyı ecek >c bununekso- nınlannı çözmek gerekecektir" dedi. Prof. Dr. Erdoğan Soral, bugün IMF'nin 1944'te kurulan IMF olmadığı- nı, bugünkü davranış biçiminin geri kal- mış ülkeler açısından ekonomiyi bir basa- mak addedip sıyaseti ele geçirmek oldu- ğunu kaydetti. Yapılan programın "ege- menliğm devri" olduğunu vurgulayan So- ral, yetkilerin ABD'ye devri anlamına gel- diğini söyledi. Soral, niyet mektubunda TBMM'nin belli düzenlemeleri yasalaş- tıracağına üişkin taahhütlerin yer alması- nı "DemokngidiyeoyiMMhgnTiıymaskara- nm bizi nereye götürdüğü beffli'* dedi. So- ral, stand-by'la beklenen büyük boyutlu kaynaklann da Türkiye'ye gelmeyeceği- ni kaydetti. Prof. Dr. Alpaslan Işjkh, pohnk ıktidar- lann önemi kalmadığını. dünyayı artık se- çümişve seçilmemiş iküdarlann değil co- kuluslu şirketlerin güçlerinin ve tercihle- rinin odaklaştığı uluslararası merkezlerin yönettiğini söyledj. Dünya Bankası, IMF ve DünyaTicaretÖrgütü'nden oluşan 3 'K yapılanmanın dayatnğı politikalann ulus- lararası sermayenin çıkarlanna hizmet et- tiğini kaydeden Işıklı, bu yapınrn ideolo- jisi liberalizmin, ne yeni ne de özgürlük- çü olduğunu söyledi. Niyet mektubunda da görüldüğü gibi ülkede sosyal güvenli- ğin tahribinin hedeflendığini kaydeden Işıklı, "Paranm para kazandığı, çabşma, yaorm, üretim, istindamm giderek öne- mini yitirdiği bir dün>a kundmaktadır. Giderek geniş işsizler ordusuna katdan emekcierin sesne yerfammınakistenme- mektedH-"" dedi. Işıklı şunlan söyledi: "Sömürge dönemlerinin tümünü geri- de btrakan veni bir tür sofnürgedlik çağı başbnuşür. Arnk alkefcr fethedflmiyor, a- ma ülkelerin zenginUdernıe el koymanm çokdahaetküiveaamastzyoflarmdan ya- rarbnabiiyoriaE Niyetmektnbuybda ap- ğaçdamhasuslargösteriyorkiuhıslarara- s sennayenm iködan, yoksul ülkelerin, özeUde yoksul ülkekrm çahşan keshnleri üzerinde o>nadığı oyunda snur tannna- maldadnf Bilkent Üniversıtesı Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erinç YeMan, bundan öncekı niyet mektuplanndan çok farklı olarak, şekerpancan fıyatlannda ne gibi bir işlem yapılacağı, özelleştirme kapsa- mm<faki kuruluşlann haugı tarihte ne şe- kilde özelleştirileceği gibi son derece ay- nntılı düzenlemelere gıdildiğine dikkat çekti. Hukuksal açıdan da parlamentonun karartm gerektiren pek çok konunun yasa çıkmış gibi, parlamentodan böyle bir yet- kı ahnmış gibi, hükümetin doğrudan doğ- ruya düzenlemeleri IMF'nin önüne koy- duğunu belirten Yeldan, bunun öncelikle hukuksal olarak kabul edilebilir olmadı- ğını bildirdi. Yeldan, TBMM'nin yetkisi- nı hükümetin IMF'yle birebir iki akşam- da oldu-bittiyle hazırladığı genel siyasi ve ekonomik programın, teknik bir istikrar paketi olmaktan öte "doğrudan doğruya bir siyasi erkgîbi çahşanbir nevi mantfes- to" olduğunu söyledi. Paketin bütüncül olmasının dogru olduğunu, ancak risk ve eksiklikler taşıdığını kaydeden Yeldan, uygulanacak kur politikasında en büyük nskın reel faizin piyasada hangi noktaya geleceği olduğunu söyledi. İLHANTAŞÇI ANKARA - Emek cephesi, hükümetin IMF üe yaptığı stand-by anlaşmasına, fo- nun "dayatmaa" olması, yoksulluğu, ta- nmsaldesteklemeyi kaldırması, özelsigor- tacılığı öngörmesi nedeniyle direniyor. Türk-lş Genel Başkanı Bayram MeraL asıl hedefm sosyal devlet olduğunu vurgulaya- rak, anlaşmanın toplumsal huzursuzluğa, hızh bir yoksullaşmaya ve göçe yol açaca- ğını söyledi. Hak-lş Genel Başkanı Safim Ushı, hükümetin IMF'nin taşeronluğunu yaptığına dikkat çekerek, anlaşmalarla 16 kez 'kazık' yenilmesine karşın yeniden im- zalanmasına tepki gösterdi. DISK Ankara Merkez Temsilcısi Tayfun Görgün, hükü- meti IMF hayranı olmakla suçladı. KESK Genel Başkanı SiyaıniErdem. gehnennok- tada ekonominin çöktüğüne ve sosyal so- nmlann arttığına işaret ederek, "Hükümet IMFnin tefeci bir kuruhış olduğunu arok görmesi gerekiyor"' dedi. Sendikacılar, kamu birikimlerinin özel- leştinne adı alunda yok edilmesini, çah- şanlann, emeklilerin gehr düzeylerinin dü- şürülmesini, sosyal güvenlik sisteminin özel emekhlikle yok edilmesini ve tarun- sal desteklemelenn kaldırümasım öngören stand-by programım onaylayan hükümeti yurda özgü politika ve program üretme- mekle suçladılar. Türk-lş Genel Başkanı Bayram Meral, özelleştirme geliriyle faiz yükünün azaltıl- maya çahşıldığını belirterek,"Yol acacağı toplumsal huzursuzhıldar.geareceğivarar- dan çokfazbı ohff" dedi. Tanm "reformu- nnn" hızh bir yoksullaşmaya ve göçe yol açacağınaişaret edenMeral, Ziraatve Halk Bankası'nın özelleştirme amacıyla ticari- leştmhnesinin sorunlan artüracağını söy- ledi. Meral, işsizliğin daha da büyümesinin siyasal ve toplumsal ıstikraan engelleyecek ana unsur olduğuna dikkat çekti. Meral, sosyal güvenlikteki özelleştirme- ci manüğın sosyal devletın kalınülannı da yok edecek, ciddi toplumsal, siyasi istikrar- sızhklara yol açacaknitelikte olduğunu an- lattı. Memur ve sözleşmelı personel için ayhk arnş oranlannın programın başansı için öngörülen istikran ortadan kaldıracak nitelikte olduğunu belirten Meral, hedefle- nen enflasyonun asgari ücret için de geçer- h küınmasmı eleştirdi. Meral, programın, bütün olarak sosyal devletin yok edilmesi- ni hedeflediğini vurguladı. Hak-lş Başkanı Uslu, ekonomik gerçek- leri dikkate aîmayan, IMF'nin taşeronhığu- nu yapan hükümetin Türkiye'de gereksiz olduğunu beürterek şunlan söyledi: "HayaMenflasyon hedefiyk, toptumu da- ha fazb fakirteştiren, bir taraftan banka kı- yakfaui çekflirken, işçiden, memurdan, emeküden özveri istenmesi ve bunlara yeni kamburiar yüldenmesi, tanmm desteklen- mesiiHfen\azgeçüerekgöçünhızlanmasına katkıda buhınacak terdhİerde buhınuhna- s»,sosyaldevlet ikesinin bir tarafa btrakıhp özd sigortacıhğın tesvik edflecek ohnası bi- zim açnmzdan maıudanhr." Bankalan ku- ran holdinglenn hem ucuz kredi kullanıp hem de devlete pahah para sanp para ka- zanmasının kabul edilemeyeceğmi beUrten Uslu, "Ovnanan senaryonun farkndayız. emeğini vergisini başta bankalar ohnak üzereyokuzhığa, vurguna,soyguna kaynak olarak transfer edenlerin, DVÎF receteİerini bize üaç gibi >-utnınnasmı kabul etmemiz mümkün değfl. Ç iinküdahaöncebiz 16kez DVÎF kazığı yedik" dedi. Türk Mühendis ve Mimar Odalan Bir- lıgi Başkanı YavTiz Onen, stand-by'ın 20 yılhk bir perspektif içinde değerlendiril- mesi gerektiğini söyledi. Önen, yüksek enflasyonun ashnda sermaye birikimini hızlandıran bir uygulama tarzı olduğunu, halkm emeğini 20 aıleden oluşan holding- lere verdiğini, ancakyeni durumdayaban- cı spekülatörlerin "Dur bir daldka,enflas- yonu düşür. Sen buradan fazla nematanı- yorsun" dediğini söyledi. Türkiye'nin ço- kuluslu tekellerin ülkesi haline getirihnek- te olduğuna dikkat çeken Önen, tamamen dışa bağunh, fıili bir emperyalist uygula- ma yaşandığına işaret etti. Önen, "Fiîenbi- zi doğrudan yönetmeye başbuUar" dedi. ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ 28 Şubafı Oylamak Bundan bir ay kadar önce, Refah Partisi'nin es- ki Genel Başkanı Sayın Necmettin Erbakan'ın, il- ginç bir önerisi oldu. "28 Şubat'ı oylayalım" dedi. Bu konuyla ilgili bir gazete kupürünü kesmiş ve dosyaya atmıştım. Sayın Çevik Bir'in; Rumelili Iş Adamlan'nın toplantısına Sayın Ali Şen'in gölge- sinde katılması şanssızlığının ardından, bu konu- yu ete almayı düşünmüştüm. Fakat o günlerin ha- reketliliği içinde buna fırsat bularnadım. Geçen hafta; çoksatılan birgazetede, Bir'in anı- lan yayımlanmaya başlayınca, bu konuyu ele al- maya ve 28 Şubat'ı değerlendirmeye karar verdim. Her şeyden önce şunun attını çizmemiz gerekir kj; 28 Şubat 1997'de, Milli Güvenlik Kurulu'nda ka- bul edilen "mu/7öra"daki düşünceler, salt MGK'nin "asker üyelehnin" değil, MGK'nin tüm üyelerinin imzalannı taşımaktadır ve cumhuriyetimiz var ol- duğu sürece, herkesin katılmak "zonında" otdu- ğu düşüncelerdir. Bu bakımdan, "28 Şubat süreci sona erdi mi, ermedi mi" gibisinden tartışmalann, hiçbir anlamı yoktur. 28 Şubat'ta dile getirilen ilkeler; cumhuri- yetimiz kurulduğu andan itibaren, yani 28 Şubat'ın çok öncesinde yaşama geçirilmiştir ve bundan sonra da yaşamını sürdürecektir. Türkiye Cumhu- riyeti, çağdaş ve laik yapısıyla devam ettikçe, bu ilkeler de devam edecektir. Çok yanlış değerlendirmeler yapılıyor son dö- nemlerde. Kimileri sevgilerinden, kimileri deyıprat- mak amacıyla; 28 Şubat'la, Sayın Bir"i özdeşleş- tirmeye çatSalryorlar. Çevik Bir'in, 28 Şubat muh- tırasının hazırlanmasına önemli ölçüde katkıda bu- lunduğundan kuşku duymuyorum. Fakat bir "öz- deşleştirme", hem Çevik Bir'e hem de 28 Şubat sürecine karşı haksızlık olur. Aynca böyle birtutum; Susurluk sonrasında or- taya çıkan ve bir yangın gibi tüm ülkeyi saran, "si- vil inisiyatifin" payını da inkâr etmek olur ki; "Ay- dınlık İçin Bir Dakika Karanltk" eytemine katılan milyonlarca insana büyük haksızlık yapanz. 28 Şubat 1997 tarihli MGK karannın attında im- zası olanlardan biri de Sayın Necmettin Erbakan. Şimdi neyin oylanmasını istiyor? Eğer oyianması- nı istediği şey, 28 Şubat'la özdeş gösterilmek is- tenen kimi isimler ise buna hiç kimsenın hakkı yok. Sayın Çevik Bir, son derece yanlış bir "çıkış" yapmasına ve (sanıyorum) hiç istemediği bir fotoğ- raf vermesine karşın, Türkiye ile ilgili projelen olan bir emekli generalimizdir ve gelecek günlerin ne- ler getirebileceğini bilemeyiz. Fakat böyle bir oy- lamaya "muhatep o(mas/" çok yanlış anlaşılır ve hiç istenmeyecek yönlere çekilebilir. Herkes, ken- di yerini ve konumunu dogru saptamak zorunda- dır. Türkiye'de bir şeriat devleti kurmak isteyenlerin, boşuna çabaladıklan ve böyle bir devletin kurul- masjnın korkusu içinde olanlann da boşuna kork- tuklannı, hep dile getiririm. Benim bu tahminim, ki- mi arkadaşlanm ve bazı çevrelerce, "çok iyimser" olarak değerlendirilir. Oysaki benim bu düşüncem, bir tahmin'' olmanın ötesinde, Türkiye'ntn yakın tarihi konusundaki analizlerimin ve dünya üzerin- de kendini "şeriat devleti "olarak isimlendiren dev- letlerin, siyasal ve toplumsal yapılan konusunda- ki bilgilerimin bir sonucudur. Türk devrimi ve cumhuriyet, "teokratik bir mo- narşinin siyasal anlamdaki kullanndan, laik cum- huriyetin vatandaşlannı" oluşturmuştur. Halkının çoğunluğu Müslüman olan hiçbir ülkede, böyle bir süreç gözleyemiyoruz. Vatandaş, yaşadığı toplumda yasalar önünde eşit; hak ve sorumluluklan, gene eşit olarak ve ob- jektif yasalarta saptanmış olan özgür insandır ve insanlığın bılebıldiğimiz tarihi içinde, ulaşabilece- ği en yüksek noktadadır. Bu konuda çok ciddi eksiklerimiz olmasına kar- şın; bugün Türkiye'de, üzerimize pek de vazrfe ol- mayan konulara, "ben vatandaşım" diyerek kan- şabiliyoruz. Dünya üzerinde halkının çoğunluğu Müslüman olan hiçbir ülkede, insanlann böyle hak- lan yoktur. Hele, hele; kendini "şeriat devleti" ola- rak ilan eden ülkelerde... Vatandaşlık hakkının en önemli sonucu, insan- lann "egemenliği", yani egemenlik haklannı ken- dilerinin kullanmasıdır. Bu da; insanlann, kendi ka- derieri üzerinde, kendilerinin egemen olması de- mektir. Türk halkının; gayet "bilinçli" kullandığı bu hak- kı, bir başkasına devretmesinin mümkün olmaya- cağını düşünüyorum. Ne din adamlanna ne de bir başka kuruma ya da gruba... Bu bakımdan yıllar- dan beri zaman zaman Tünoye'de bir referandum yapılmasını öneririm. Halkasoralım, "Birlslamşe- riatı ve hilafetin geri getmesini mi istersiniz, yoksa laikcumhuriyetten mi yanasınız?" Bakalım ne de- necek? Eğer Sayın Erbakan'ın "28 Şubat oylansın" ta- lebini, laik cumhuriyeti oylamak olarak ele alacak- sak, fevkalade bir şey olur ve "El mi yaman, bey mi yaman" hep biriitcte anlanz. Zaten aynı talebi ben de yıllardır dile getiriyorum. Hodri meydan... FP ve DYP'den suclama 'Hodne zamamnda önlem almadı ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - Hükümetin son 2 yılda 8 bankaya el koymasına muhalefet partilerinden sert tepki geldi. FP Grup Başkan- vekılı tsmafl Kahraman, Hazine'nin bankalan za- mamnda denetleyerek önlem almadığını belirt- ti. DYP Genel Başkan Yardımcısı Ufuk Söyle- mez ise sorumluluğun hükümete ait olduğunu söyledi. FP'li Kahraman, par- lamentoda düzenlediği bastn toplantasında ban- kalar operasyonunun fa- turasım halkın ödeyece- ğini belirterek "Asgari 5 milyar dolarhk ve iç bo- saltma operasyonunun ardından bankalara el konuhnustur. Uazine bankalann her an ne du- rumda olduğunu kontrol etme imkânına sahipken daha önce önlem ahnma- mış ve so>gun gerçekleş- tikten sonra müdahak edilmiştL Bu, açmazm ötesinde suça istiraktir'' dedi. DYP Genel Başkan Yardımcısı Ufuk Söyle- mez, sektörde 40-50 yıl- hk geçmişleri bulunan bankalann "devletlesti- rflme" noktasına gehne- • sinin ekonomi adına en- dişe verici olduğunu ifa- de etti. Söylemez şunlan söyledi: u Bu bankalann bu noktaya gehnelerinin ne- deni bana göre, son 3 yıl- dır daralan ekonomi ve hatah makro-ekonomik poütikalardıt"
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear