17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15ARALIK1999 ÇARŞAMBA HABERLER Sanlıurfa ABD konsolosuyla görüşen , HADEP'tiler girjûtmda ÖZCANGÜNEŞ SANLIURFA- Türki- ye'nin Avrupa Birliği'ne a- day ûlke kabul edilmesiyle Gûneydoğu ve insan hakla- n sorunu yeniden gündeme gelirken, ABD'nin Adana Konsolosu Charies O. Bta- ha, Helsinki karannın he- men ardından bölgeye bir gezi düzenledı. HADEP il ğrgütünde yapılan arama sonrasuıda il başkanı Ziya Çahşkan'ın da aralannda bulunduğu 4 parti yönetici- si ile partiye yasak yayın ta- şıdıklan öne sûrülen Aras Kargo çahşanı 5 kişi gözal- tma aiındı. ABD Adana Konsolosu Charies O. Blaha. gezisının ilk durağı Sanlıurfa'da İn- san Haklan Derneği'ni (İHD) ziyaret ederek, baş- kan Bülent Güleç ve yöne- tim kurulu üyeleriyle görüş- tü. Basına kapalı olarak ger- çekleştirilen ve bir saati aş- kın süren görûşme sırasında konsolosun kentte yaşanan hak ihlalleri ile ılgıli sorular yönelttiği belirtildi. Bla- ha'ya yöredeki dernek ve sendikalann yoğun baskı- larla karşılaştığmı ve birçok sendikacının sürgün edildi- ğini anlattıklarını belirten • IHD yöneticileri, "Bla- ha'nın bölgede yaşanan hak ihlalleri üzerinde hassasiyet- le durduğunu gözlemledik- lermi" bildirdiler. lHD'nin ardından Şanlı- urfa Barosu'na geçen Bla- ha'nın, burada AB adayhğı ile ilgili görüşlerini aldığı Baro Başkanı Sabri Çepik, "Türkjye'nin adaylığında ABD'nin bûyük payı oldu- ğunu ve bunun Türkiye için şans okluğunu söyledim. Adaybk sonrasındaki hu- kuksal alanlardaki görüşle- rimizi sordular. Anayasa de- ğişikliğBÜn ardından uyum yasalannın çıkanlabileceği- ni görüştük. Yargısal re- formlardan söz ettik" dedi. Baskın Blaha'nın kentte olduğu sıralarda, HADEP il bina- sında Asnn Hukuk Bürosu tarafından, "İnsan haklan ve kadın" konulu bir panel dûzenlendi. Panelin ardın- dan gûvenlik güçleri tara- fından yasak yayın bulun- durulduğu gerekçesiyle, il binasında arama yapılırken, il başkanı Ziya Çalışkan, merkez ilçe başkanı M. AK Özleme, il sekreteri Meh- met Vural ile sayman Eyüp Sefim'in gözaltına alındığı öğrenildi. Bu arada arama sırasında partiye gelen kar- go pakeünde çok sayıda ya- sak kitap ve dergi ele geçi- rilmesi üzerine paketin gel- diği Aras Kargo çalışanla- nndan Emine Sürmeli, Aziz KoyuncuJHüseyin Koyuncu, Şükrü Akça ve Suphi Kurt da gözaltına aiındı. Diyarbakır Birdal ve 3İHD yöneticisi beraatetti DİYARBAKlR(Cumhu- riyrt Bürosu) - "Devletin bö- lünmez bütünlüğü aleyhine propaganda yapnklarT id- diasıyla DGM 'de yargılanan ve aralannda Akm BirdaT m da bulunduğu dört İHD yö- neticisi beraat etti. Eski ÎHD Genel Başkanı Akın Birdal ile İHD yöneti- cılennden Avukat Mahmut Şakar, Tayfun İşçi ile Cemil Aydoğan. 1997 yılında Mar- din İl Kongresi'nde yaptık- lan konuşmada. "devletin bölünnıezbütünlüğü aleybi- ne propaganda yaptıklan" iddiasıyla Diyarbakır 2 No'lu Devlet Gûvenlik Mahkemesi'nde yargılanı- yordu. Dünkü oturumda söz alan sanıklann avukatı Me- tin Kıtavuz, müvekkillerinın konuşmalannın tamamının incelenmesi halinde herhan- gi bir suç unsuruna rastlan- mayacağını öne sûrdü. Kıla- vuz, Cumhurbaşkanı Süley- manDemirei'in 1992 yılın- da Diyarbakır'da yaptığı bir konuşmada "Kürt realitesi- ni buuyoruz" dediğine dik- kat çekti. Istanbul Barosu: Araştırmanın amacı hâkim ve savcılan suçlamak değil Yar Mll a rüsvet tarhsması BERTAN AĞANOĞLU Sonuçlanyla kamuoyunda tarnşmalara y- ol açan "Istanbul Barosu Çevresi AdB Yar- gıda Yolsuzluk Araşurmasr nın proje ko- ordınatorü avukat Mehmet Uçum amaçla- nnın yargıçlan ve savcılan töhmet altında bırakmak olmadığını söyledi. Araşünnada avukatlann özeleştiri yaptığını vurgulayan Uçum, "Bu bir harakiridir" dedi. Avukat Mehmet Uçum. Prof. Dr. Hayret- tin Ökçesiz'in Istanbul Barosu'nun deste- ğiyle yaptığı u Istanbul Barosu Çevresi Ad- li Yargıda Yoisuzhık Arasbrması''nı değer- lendirdi. Avukat Mehmet Uçum Istanbul • Baronun yaptırdığı 'yargıda yolsuzluk' araştınnasında, avukatlann 'yargıda riişvet var' dediğini belirten projenin uygulayıcısı Av. Mehmet Uçum, avukatlann bu araştırmayla özeleştiri yaptıklannı, amaçlannın kimseyi suçlamak olmadığını söyledi. Barosu 'nun araştırmaya destek karannı özeleştiri amacıyla bilinçli olarak aldığuu ifade etti. Türkiye'de yargmın işleyişinde sorunlar olduğunu anımsatan Uçum, söy- lentüerin ve spekülasyonlann yargıya zarar verdiğini söyledi. Uçum yargı kurumlanndan araştırmayla ilgili gelen eleştirilerde kendilerine haksız- lık yapıldığını ifade ederek, araştumayı avukatlann hâkim ve savcılara saldınsı ola- rak yorumlamanın yanlış olduğunu vurgu- ladı. Avukatlann yargının parçası olduğunu vurgulayan Uçum, çalışmanın bir özeleşti- ri olduğunun altuu çizdi. Hâkim ve savcı- laruı avukatlan yargının dışında gördüğü- nü söyleyen Uçum, arastırmada hâkim ve savcılara "sakün" amacıyla hareket edil- Neden yolsuzluk yapılıyor? Avukatlara göre yargıda yolsuz- luğun nedenleri: • Devlet memurluğunun iş ah- lakı ilkeleri ve değerleri hakkında yeterli bilinç düzeyine ulaşılma- ması • Yolsuzluğun kamuoyunca zımnen meşru sayıldığı yolunda bir kanaatin bulunması • Adli ve idari denetim meka- nizmasının yapısal bozukluğu ve aynı biçimde bozulmuş olması • Yurttaşlann hak arama bilin- cinin yetersizliği • Medeni cesaret eksıklığı • Kendini başkasının yerine ko- yabilme yeteneği yetersizliği • Ortalama bireyin özgürlükçü, demokratik sosyal hukuk devleti ilkeleri ve değerleri hakkında bi- linç düzeyinin düşüklüğü • Yargıya ilişkin yolsuzluk olay- lannın açıklanmasında gösterilen aşın çekıngenlık • Yargıç ve savcının takdir yet- kisinin yolsuzluk ortamına imkân vermesi • İlk atanma sırasında kurulan yolsuzluk ilişkisinin (torpil) mes- İek yaşamındaki diğer yolsuzluk- lara zemin hazırlaması • Yargıç, savcı ve avukatlann hukuk bilincinin çağdaş düzeye ulaşamaması ÎĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇtN Alaattin Çakıcı saldınlara karşı çelik yelekte korunuyor. mediğini, bir kampanya başlatılmadığınm altını çizdi. Eski Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun'un "Vkdanıüecüzdanıarasuıasıkı- şan hâkimr sözlerini Uçum "Bu bir yotsuz- hık itirafi değil miydL En »mnfan yargmuı yolsuzluğa zorlandığı anlamına gehniyor muydu? Hiç kinıse ona yargryıtöhmet alnn- da bırakryorsun demedi" diye değıriendır- di. Araşnrmada avukatlann itiraflarda bu- lunduklannı kaydeden Uçum, yargıyı töh- met altında bırakmakla suçlanmanın büyük haksızhk olduğunu ifade etti. Avukatlann "harakiri" yaptığmı söyleyen Uçum, "Eğer yargıya güvensizlik artarsa kaybe- den avukatlar olacaktır. Bu konuda cesur olmak lazım, yargıya güveni sağlamak, adil, etkiıı biryargı için çuval- dızı keodimize baürmamız lazun"dedj. Adalet Bakanlığı'nm ve Hâkimlerve Savcüar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) araştır- maya tepki gösterdiğini anımsatan Uçum, Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı'nın araştırmayla ilgili soruşturma açüğı yönünde duyum aldık- lannı da söyledi. Uçum, Tür- kiye'de yolsuzluğu toplumsal bilinçte meşru küan birtakım faktörler olduğunu belirterek ytırttaşlann hukuki işlerini halletmek için yolsuzluk iliş- kisine girdiğini söyledi. Devietin işleyişine ilişkin sorunlar olduğuna da deği- nen Mehmet Uçum, denetim mekanızmalannın yeterli ve etkin bir biçimde kunümadı- ğını anlattı. Türkiye'nin kara para cenneti olduğunu ve ekonominin büyük kısmının kayıt dışı olduğunu söyleyen Uçum, yolsuzluğun iş ilişki- lerinde başladığmı söyledi. Suçu sadece sisteme yükle- memek gerektiğini de kayde- den Uçum, avukatlann du- yarsız kalmasının da bir ku- sur olduğunu söyledi. Kısa vadede soruna çözüm öngörmenin olanaklı olmadı- ğını söyleyen Uçum, Adalet Bakanlığı, HSYK, barolar, üniversitelerin bir kurul oluş- turarak konuyla ilgili bUimsel çalışmalar yapması gerekti- ğini söyledi. Avukatlar: Yolsuzhık yargıda temel sorun îstanbulBarosu'nun desteğiyle Prof. Hayrettin Ökçesiz" in gerçekleştirdiği araş- tırmaya katılan 666 a\ r ukattan 631'i"AdK yargıda yolsuzluk var nudır?" sorusuna "ev«t" yamtı verdi. Ankete katılan avukat- lann yüzde 63.1'i adli yargıda yolsuzlu- ğun, onun temel sorunlanndan birisi oldu- ğunu söylerken, 617 avukat adli yargıdaki yolsuzluk olaylannın yeterince ortaya çıka- nlamadığını kaydetti. Avukatlardan yüzde 88.1'i kamuoyunun adli yargıda görülen yolsuzluğa karşı yeterince duyarlı ohnadı- ğmı belirtti. Istanbul Barosu'nun "adK yar- gıda görülen yolsuzluğa yeterince duyarb olup olmadığT, "bu olguya karşı somut gj- rişimlerinin buhınup bulunmadığı*'. "Bu olguyla savaşunı bugüne dek kamuoyu önünde ciddibmııttarda hiç tartışma konu- suyapıp yapmadığı" sorulanna ise avukat- lar sırasıyla yüzde 89.3,91.3 ve 96.4 oran- lannda "hayn"" yamtı verdi. Avukatlann yüzde 93.9'u adli yargının kamudaki yolsuzluklarla savaşımda yeter- siz olduğunu da ifade etti. İş başanlannda yolsuzluğu önemlı bir faktör olarak değerlendiren avukatlann yüzde 74.4'ü yargıç ve savcüar tarafından kıskanıldıklannı savundu. Avukatlann yüzde 59.2'si "yüksek mik- tarlarda verikn". yüzde 58.8'i "riski yük- sekoian" ve 57.3'ü "yargıç vesavalara ve- rflen" rüşvetlerde genellikle aracı kullanıl- dığını ifade ettiler. Adh yargıda örgüüü yol- suzluktan söz edilip edilmeyeceği konu- sunda kendilerine sorulan soruya avukat- lann yüzde 45.4'ü bu konuda bılgılennın bulunmadığı yanıtını verdi. Avukatlann yüzde 26.5'i "evet ama pek az", yüzde 12.2'si "evet çoklukla'', yüzde 10'u "evet, yanyanya", yüzde 5.9'u ise "hiçbuhınmu- yor" diye yanıtladı. Adh' yargıda örgütlü yolsuzluk yapan ki- şilerin ve gruplarm adlan ve sanlan ile bi- hnip. kulaktan kulağa söylendiğini behrten avııkatlann yüzdesi ise 28.6'ı oldu. Avukatlar son yıllarda adli yolsuzlukta önemli bir artış olduğunu da belirttiler. En çok hangi mahkemelerde yolsuzluk görüldüğü yönündeki soruya ise avukatla- nn yüzde 2Ti ceza mahkemeleri, yüzde 11.8'i hukuk mahkemeleri yanıtını verdi. Avukatlann yüzde 67.2'si de her iki alan- da da birbirine yaklaşık düzeyde yolsuzluk görüldüğü yanıtmı verdiler. Avukatlann yamtlanna göre mahkemelerdeki yolsuz- luk sıralaması ise şöyle oluştu: Ceza Yargılamaar Savcılıklar, Ağır Ce- za, Asliye Ceza Sulh Ceza, Devlet Güven- ük ve Çocuk Mahkemeleri Hukuk Mahkemeleri: Asliye Ticaret Mahkemesi, Asliye Hukuk, tcra Tetkik Merci, Sulh Hukuk, Kadastro^Tapulama, İş Mahkemeleri. Yargıtay'da yolsuzluk yapılıp yapılmadı- ğı sorusuna ise aMikatlann yüzde 31.6'sı "evet ama pek az görülmektedir", yüzde 26.6'sı "evet orta düzeyde", yüzde 30.1'i "evet pek sık duyuluyor" yamtı verirken, yüzde 11 7'si "hayır hiç dujTnadmı" yanı- tını verdi. Yolsuzluğun yargıç ve savcüarda görü- lüp görülmedıği yönündeki soruya ise avu- katlann yüzde 97.5'i "evef yanıtmı verdi. Yargıç ve savcılann hediye kabul edip et- medikleri yönündeki soruya ise avukatla- nn yüzde 24.7 "evet ama nadiren", yüzde 43.1 "evetarasıra", yüzde 28.3 "evetsk- hlda", yüzde 3.8 "hayır, hiç kabul etmez- ler"yamtmı verdi. Avukatlann yüzde 66.6'sı rüşvet alan savcı ve yargıçlann bilindiğini de ifade et- ti. Bilirkişilerin de yolsuzluk ilişkisi kurup kurmadıklanna ilişkin soruya ise avukatla- nn yüzde 12.8'i "evet ama nadiren", yüz- de 34.6'sı "evet, bazen", yüzde 43.8 ise "evet çok duyuluyor" biçiminde yanıtlar- ken, yüzde 4.3 'ü "hayır hiç duymadım" yanıtını verdi. Adli yargıda en yaygın yol- suzluk türünün ne olduğu ve sıklık derece- sine göre sıralanması istendiğinde ortaya çıkan tablo ise şöyle: Rüsvet: yüzde 56.3 Kayırma: yüzde 37.9 Haraç(irtikap): yüzde 5.4 ' ; Zimmet: yüzde 0.3 Avukatlar, adli yargıda görülen yolsuz- luğa kendi meslektaşlannın katkı derecesi sorulduğunda ise şu yanıtlan verdiler Yüzde 2.9 "flksrada", yüzde 54.7 "ftin- ci sırada", "pek azdır'" yüzde 19.8, yüzde 2.6 "hiç". Daha çok hangi avukatlann yetkilerini ya da durumlannı yolsuzluk aracı yaptık- lan sorulduğunda, avukatlar, birinci sırada özel sektör aviıkatlannı gösterdi. Stralama şöyle devam etti: Bağunsız çahşanlar, ka- mu keshni avukatlan, yeni aMikatlar. Avukatlann yüzde 22.6'sı ise bütün avu- katlann eşit düzeyde yolsuzluğa katkısı ol- duğunu olduğunu söyledi. Avukatlann yüzde 46.2'si "bazı avukat- lann" dürüst çahşan memurlardan hoşnut- suzluk duyduğunu belirtirken yüzde 9.7'si bu soruya "evet" yanıtmı verdi. Rûşvetin miktan Ankete göre verilen rûşvetin miktan ko- nusunda avukatlann düşünceleri şöyle: Yûzde 28.6: 1.5-3 milyar Yüzde 22.6:500 milyon-1 miryar Yüzde 21.1:5-7 milyar Yüzde 10.5:100-500 milyon Yüzde 9.9: 10-15 milyar Yüzde 5.1:25 miryar üstü Yüzde 2J: ŞIFIR NOKTASIIORAL ÇALIŞLAR [email protected] Türkiye'nin demokratikleşme kav- gasının tarihi 200 yıl öncelefine daya- niyor. Osmanlı Imparatoriuğu'nun mo- dernleşen ve sanayi devrimryle güçle- nen Avrupa karşısındaki çaresizliği, Batılılaşma tartışmasını başlatmıştı. Sürekli kan kaybeden Osmanlı'nın, Batı'nın yenileşme çabalarıyla birleş- mesi ve onlan örnek alması gerektiği, ilk önce oralarda eğitim gören aydın- lar içinde etkisini göstermişti. Batı'da eğitim gören Jöntürkler, 2. Abdülhamit'in despotizmiyle müca- delede, modernleşmenin motoru gö- revini yerine getirdiler. Jöntürkler, güç- lerini daha çok Osmanlı'nın Batı yaka- sından alıyorlardı. Balkanlar'da Sela- nik, Manastır gibi kentler, Jöntürk mu- halefetine merkez görevini yerine ge- tiriyorlardı. Batılılaşma o zaman, Ba- tı'nın kurumlarının ithali şeklinde anla- şılıyordu. Seçimle gelmiş bir meclis, kanunsuz suç olmayacağını esas alan yargı sistemi, pozitrî bilime dayalı eği- tim, bu hedeflerin başlıcalanydı. 1908 tarihinde Ikinci Meşrutiyet'in ilanıyla, modemleşmeyanlılanylatutu- cular arasındaki kavgada Jöntürkler önemli bir hamle yaptılar. Bunu 31 Mart gerici ayaklanmasının bastınl- ması izledi. Tutucular bir darbe daha yediler. Ancak Jöntürk iktidan, mo- demleşme yanlısı güçlerin de önemli Her Yeni Adım, Yeni Çelişme sorunlan olduğunu ortaya koydu. On- lar da iktidann tadına vannca zorbalı- ğa başvurdular, kitlelerin isteklerine sırt çevirdiler. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması, modernleşme yolundaki en önemli sıçramayı ifade ediyordu. Bunu, diğer reformlar izledi. Eğitim, laiklik, Meclis konusunda Türkiye yeni atılımlar yap- tı. Bu süreç, modernleşmenin kaçınıl- maz türevi olan uluslaşmayı da bera- berindegetirdi. Artık modernleşmenin öncüsü olan Türkler için, ekonominin ve siyasetin Türkleştirilmesi gündem- deydi. Jöntürkler, mücadeleye ilk atıl- dıklannda ve Selanik gibi Batılı kent- leri kendilerine üs edindiklerinde çok milliyetli bir yapıya sahiptiler. Kurtuluş Savaşı ise Türk kimlikli bir savaştı. Doğu'da Kürtler bu savaşın diğer önemli paçasıydılar. Aslında, başlangıçta ve uzun süre Müslüman kimliği Türkiye'nin kurucu harcının te- mel dayanagı oldu. Müslüman olma- yan azınlıklann hedef alınmasıyla ge- liştirilen ulus-devlet projesi, yukandan aşağı bir despotizmle hayat buldu. Ikinci Dünya Savaşı öncesi yükselen ırkçılık, bu projelerin geliştirilmesinde bir attyapı oluşturdu. Bütün bu süreç içinde Batı'ya yöne- len ve Batı standartlarına yakınlık du- yan modernleşmeci güçler, Batı'nın uygarlık standartlannı hiçbir zaman iç- lerine sindiremediler. Ancak modern- leşmenin karşısındaki asıl güç, Islam- cılardı. Onlar Batı'yı Islamın düşmanı, Hıristiyanlıöın merkezi olarak görüyor- lardı. Türk-lslam sentezi adı verilen si- yasi akım Batı'ya hep soğuk baktı. Solcular da Batı'yı bir sömürücü güç olarak gördüğü için, ulus-devlet pro- jesine daha yakın bir yerde durdular. TKP'nin 1950'lere kadar olan siyaseti izlendiğinde görülür ki TKP, ulus-dev- let projesine ve modernleşmeye bü- yük ölçüde destek verdi. Bu arada bü- yük komünist tutuklamaları sürdü. U- lus-devlet güçleri ise onlan hep düş- man görrpeyi sürdürdüler. Türkiye'yi yöneten modernleşmeci güçler de, muhafazakâr güçler de, hiçbir zaman tam Batılı da olamadılar, tam Batı karşıtı da. Duruma göre biri- ne, duruma göre diğerine sarıldılar. ABD'nin güçlendiği dönemdedemok- rasi zorlamasıyla da yüz yüze gelme- yen yönetici güçler, egemen sınıflar, ABD'ciliği Batıcılık olarak kabul edip rahata erdiler. Sovyetler'in dağılması ve ABD'de daha muhafazakâr olan Cumhuriyet- çilerin iktidan kaybetmesiyle Türki- ye'nin dış ilişkilerinin dengesi bozuldu. Buna Kürt sorunu gibi bir ölçüde ev- rensel hale gelmiş sorun eklenince iliş- kiler daha da karmaşıklaştı. Avrupa Birliği, tek kutuplu olarak kabul edi- len, ancak her zaman içinde çelişme- ler banndıran yeni dünyanın, önceden hesaplamadıgımız, Batılılann da daha tam olarak ne olacağını kestiremedik- leri yeni bir sürecin başlangıcı. Türki- ye'nin bu sürecin dışında kalması mümkün değildi. Öyle de oldu. Ancak şimdi de temel sorun, yeni duruma nasıl adapte olunacağı. Dün- ya yerinde durmuyor, sorunlar ve çö- züm yolları değişiyor. Fakat bütün bunlara uyum sağlayacak yeni bir po- litik kavrayışa ihtiyaç var. Bu sorun, yalnızca Türkiye'yi yönetenlerin soru- nu değil. Sağcıların, solculann, sos- yalistlerin, hertürden muhalifın, milli- yetçinin, devletçinin de yeni durumu kavramaya ve ona göre davranmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. GLOBALPOLÎTİKÜLTÜR ERGtN YILDIZOĞLU İUcelliğe Düşmemek İçin... Kim olduğunu hatıriamıyorum, ama devlet bü- yüklerinden biri "günümûzde nükleer santralla- n tartışmak ilkelliktir" dedi. Konuşmanın geri ka- lanını da yakalayamadığım için, bu uyannın ne an- lama geldiğini pek anlayamamıştım. Pazartesi gü- nü Hazal Ateş Çakır'ın haberi gözümü açtı. Bu devlet büyüğü, birçok ülke var olanı kapatır, kim- se elini sürmek istemezken, "günümûzde nükle- er santrallan tartışmak ilkelliktir" demek istemiş olsa gerek. Hele Çernobil'den sonra... Hazal'ın yazısı gerçekten moralimi bozdu. Du- rum, bu kadar kötü olabilir miydi? Ben de biraz araştınmak istedim. Internet'te 30 dakika paniğe kapılmak için yetti de arttı bile. Gördüm ki nükleer santraldan enerji elde etmeye kalkmak zehirti yı- lanlann arasında yalınayak gezmeye benziyor. Nükleer santrallann öyle sorunlan var ki... Üstelik bunlann hiçbirinden kaçmak mümkün değil. Kısa dönemde savuşturduklannız ise uzun dönemde sizi yakalıyor. Birincisi, Çemobil gösterdi ki nükleer santralla- nn tüm alınan tedbirlere rağmen, kaza yapma ola- sılıklan çok yüksek. Denebilir ki Çernobil Rus tipi bir santraldı, biz başka tür santral alacağız. En önemli seçeneklerden biri ABD teknolojisi. Ancak ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu'nun 1985'te Kongre'ye verdiği raporda AB reaktörie- rinde de gelecek 20 yıl içinde erime (melt down) olasılığının yüzde 45 olduğunu tespit etmiş. Aynı komisyon 1986'da Çernobü'den sonra Kongre'ye verdiği raporda gûvenlik önlemleri için bakın ne di- yor: "Gerçekleşme olasılığının düşük okluğu- nu umuyoruz, ama ABD sarrtrallannda öyle po- tansiyel kaza süreçleri vardır ki denetimi aşa- bilir ya da yırtabilir ve Çernobil'den çok daha kötü sonuçlara yol açabilecek nükleer sızınt- lara yol açabilir." Ikincisi nükleer santrallarda ve nükleer madde- leri işleyen sistemlerde, Three Miles Island (1979- ABD), Çernobil (1986), Tokai-Mura (Japon Eylül 1999) çapında kazalar olmasa bile, bu santrallann çevreye taşıdığı atıklardan düşük düzeyli sızıntıla- nndan sürekli bir radyasyon kirlenmesi söz konu- su. Radyasyonun hangi düzeyinin zararsız olduğu ise bilim adamlan arasında tartışmalı. Çok düşük düzeyli radyasyonun uzun dönemdeki etkileri ise henüz yeterince bilinmiyor. Belli ki radyasyonun her düzeyi zararlı. Üçüncüsü, nükleer santrallar, kurmak, işletmek, yeniîemek açısından ve de tasfiye etmek gerekti- ğinde, son derece yüksek maliyetli, buna karşılık kârlılıklan düşük sistemler. Hadi Çernobil gibi bir kaza olduğunda ortaya çıkan 3000-7000 arası ölüm ve 283-358 milyar dolar tamir temizleme masraflannı, olağanüstü durum kabul edip ekono- mik maliyet değerlendirmesine katmayalım. Ama geçmiş deneyler bu santrallann yapımı başladık- tan sonra yapım sürelerinin ve maliyetlerinin sürek- li arttığını gösteriyor. 1986 yılında ABD Enerji Ba- kanlığı 75 nükleer santralın proje başlangıç mali- yet öngörüleriyle, gerçekleşen maüyetlerirH karşı- laştırrmş. Sonuç'korkunç: Baştengıç rftialiyBt he*a- bı 45 milyar dolar, gerçekleşen maliyet ise 145 milyar dolar. İş çevrelerinin dergisi Forbes "yâlnız- ca körler ve art niyetliler bu paranın yerinde harcandığını Ueri sürebilir" diyor. Bugün ABD'de- ki 195 nükleer santraldan 42'sinin işletme ve ba- kım maliyetleri, bu santrallan yeniden inşa etme- nin maliyetinden daha yüksekmiş! Diğer taraftan, denetim şirketi Arthur Anderson, "nükleer ener- ji üreticilerinin, rekabet kaygısıyta maliyetleri dü- şürme çabalannın gûvenlik üzerinde baskı yapa- rak riski arttırdtğınr saptıyor. Thatcher döneminde, Londra yatınm bankala- n, özelleştirilmesi planlanan nükleer santrallann defterierine yakından bakınca kötü bir sürprizle karşılaşmışlar. Santrallann çoğunun işletme mali- yeti hükümetin ileri sürdüğü rakamlardan yüzde 100 daha yüksekmiş. Daha sonra hükümet, sant- rallan satamayınca oluşturduğu birşirketin işletme- sine verdi, yeni kurulmuş dağıtım şirketlerini bu santrallarda üretilen pahalı elektriği almaya zoria- dı. ABD'ye gelince, buradaki santrallarda daha re- kabetçi değil. Örneğin 1995'teenerji üreten şirket- lerin yöneticilerine sormuşlar, yalnızca yüzde 2'si yeni nükleer santral siparişi vermeyi düşünebile- ceğini söylemiş. Bu yüzden olacak, bir Wall Stre- et analistine göre, nükleer santral siparişi veren bir şirketin "hisse senetlerini hemen ekîen çıkar- mak gerekiyor." Özetle denebilir ki, elektrik üretmek açısından nükleer santrallar güvenlikli olmadıklan gibi eko- nomik olarak da elverişli değiller. Aynca BuHetin of Atomic Scientist dergisinin bir özel sayısında saptandığı gibi, az gelişmiş ülkeler nükleer santral inşa projeleri, zaten sınıriı olan mali, bilimsel ve mühendislik kaynaklannı emiyor, birçok alanda personel kaynağını kurutuyor, böylece gelişmiş ül- kelere göre çok daha olumsuz sonuçlara yol aça- biliyor. Tüm bunlar Batı'da yaygın bir şekilde biliniyor. Bu yüzden nükleer santral pazan ölü, artık yeni ka- pasite kurulmuyor. örneğin Çernobil gerçekleşti- ğinde, tüm dünyada toplam 266.000 megawatt kapasiteli 394 reaktör vanmış. Bunlara 160 yeni reaktörün ve 140.000 megavvatlık yeni kapasi- tenin eklenmesi planlanıyormuş. Ancak 1996'ya gelindiğinde reaktör sayısı yalnızca 434'e yüksel- miş. O yıl halen inşası tamamlanmamış 27.000 megavvatt kapasitenin hemen hepsi Çernobil ön- cesi projelerden oluşuyormuş. Evet, sanınm bu devlet büyüğü haklı, işte böyle bir ortamda, deprem kuşağı üzerinde ve mali so- runlarla boğuşan bir ülke olarak Türkiye'de, nük- leer santral inşasını gündeme getirip tartışmak il- kellik değil de nedir? Bilgilerin derlendiği kimi web sayfalan: www.citizen.org/CMEP/nuclearsafety/nuc- learsafety.html http^/www.ratical.org/radiati- on/CNR/CNR.html:http: //www.fas.org/ , http://www.sea-us.org.au/alt- ,;; . energy.rrtmhhrtp:// www.ucsusa.org/ KALBtNİZ SİZtN ÎÇİN ÇALIŞIYOR, YA SİZ?... . TÜRKKALPVAKn r-, 19 Mayts Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL Tel: (0 212) 212 07 07 (pbx) 10 Hat Faks: (0212) 212 68 35
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear