25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28KASIM1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Fatura 12 Kasım'daki depremden sonra Düzce'de çadır bulup da çamur içinde yaşamaya çalışan depremzedeler diyor ki: "Çadırların altına mıcır dökülemiyor. Ç k ü çevredeki J mıcır deposu j sahipleri parasız mıcır vermiyor. Bize yardımcı olanlarda da mıcır alacak para yok. Mıcır yerine derelerden kepçeyle çekilen kum-taş kanşımı dökülüyor. Belediyenin kriz masası da dereden alınan malzeme için fatura kesiyor." Terslik Istanbul'da E-5 karayolunun Göztepe kısmında şerit genişletilmiş ve ortaya beton bariyerier konmuştu. Okurlar arayıp anlattı. Havanın erken kararmasıyla ortaya şöyle bir tablo çıkmış: Beton bariyerlerin yanına konan fosfoıiu işaretler meğer ters takılmış... Sürücüler, yağışlı havalarda görüş mesafesi r iyice düşünce fosforun Elektronik posta: som@posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Marmara'daki fay 7.8 değil 5.5 büyüklüğünde kınlacakmış... "Hükümetin hatınnı kıracak deöiller va!" A merika'dan ilginç ve iiişkiler bakımından biraz karmaşık haberlerimiz var... Amerika Birleşik Devletleri'nde federal bölge mah- kemeleri bazı "sivil toplum örgütleri"yle il- gili soruşturmalar yapıyor. Soruşturmalarda emlak alım ve satımı, borsa işlemleri, gelir ortaklığı gibi iş- lerle "Harakat al Muqawama al Islamiyya'ya ait paralann aklanıp aklanmadığı araştırılıyor. Harakat al Muqawama ai Islamiyya: HAMAS! Soruşturmalann kaynağı, Chicago'daki "Kuran Öğ- retim Enstitüsü" QLI'nın sahip olduğu her bin 300- 500 bin dolarlık villa ve arsalarına dayanıyor. 1998'de FBI'nın yaptığı bir operasyonda "Kuzey Amerika Islami Kredi Vakfı" NAIT ile QLI arasın- da milyonlarca dolarlık para akışı belirleniyor. QLI'ın maJ varlıklannın QLI'ın kurucusu ve HA- MAS üyesi bir kişi ile bu kişinin eşi üstüne kayıtlı ol- duğu görülüyor. QLI kurucusunun aynı zamanda para kaynağı vakıf NAIT'ın yönetim kurulunda oldu- HAMAS ile ABD ğu anlaşılıyor. NAIT bir yandan da "Kuzey Ameri- ka Islam Cemaati' ISNA'ya bağlı bir örgüt... ISNA'yı çok yakından tanıyoruz... ISNA geçen yıl Necmettin Erbakan'a ödül ver- miş ve Merve Kavakci Yîldirim ISNA'nın konfe- ransında bir konuşma yapmıştı. Merve Kavakci ABD vatandaşı olarak ve başında türbanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gireme- yince ISNA'nın yayın organı "Islamic Horizon", "sister" için yardım kampanyası başlatmıştı. ISNA'nın şûra üyesini de tanıyoruz: Teksas Imamı Yusuf Zia Kavakci. Islamic Horizon'ın yönetim kurulu başkanınage- lince... Keşmirasıllı bir Amerikalı: Seylt Muhammet. Seyit, aynı zamanda ISNA'nın genel sekreteri ve "Amerikan Müslüman Konseyi" AMC'nin yönetim kurulu üyesi. İiişkiler derin... İiişkiler, ABD'nin Uluslararası Din Hürriyeti Bürosu'nun yuvarlak masa müdavimliği- ne kadar iniyor ve Hillary Clinton'ın kahvaltı sofra- lanna kadar yükseliyor! Tekrar HAMAS'a dönersek... "Mervecik" için ba- bası Yusuf Zia Kavakci, Türkiye'de televizyoniara çt- kıp " HAMAS'ı bilmez, sorsanız hamasi sanır" de- mişti de daha sonra "Mervecik"in HAMAS'la içli dışlı olan "Filistin İslami Birliği" lAP'ın da kongre- sine katılıp Refah Partısi adına konuşma yaptığı an- laşılmıştı. Anlaşılmayan, Türkiye'deki soruşturma- ların sonunun alınamaması... Neyse ki, "din hürriyeti" ilişkileri Hillary'ın kahval- tı sofrasına kadar yükselse de, eğer işin içine para aklama girmişse umudumuz yine Amerika! Çünkü, Amerika'da soruşturma gerekirse Başkan'ın saksa- fonuna kadar uzanıyor. Okuyan Madum Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Hangi taşı kaldırsan ABD parmağı. Yeter US.A.ndık artık! yansımasına kanıp yol diye bariyerlerin üstüne çıkıyormuş! jlk büyük kazada tersliği düzeltirier! Cinler ve perilerie iş yapan doktoru Sivas SSK Hastanesi'ne başhekim olarak atayan ANAP'lı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, bir yandan da MHP'li bakanlann kadrolaşmasından yakınıyor. MHP'Merin "kıyım" ^yaptığını söylûyor. Doğrudur. Ama kendisi de aynı işi yapıyor. Okuyan, baktığı bakanlıkta lise mezunu, imam-hatipli "müşavirler yan gelip yatarken bir dönem üst düzey görev yapmış müşavirleri yıldırmak için kadrolannı "uzmanlığa çevirip, sosyal haklannı gasp ediyor. Uğur Dündar, Kanal D'deki Arena programında Artvin'deki sahte doktor kart koca rezaletini ortaya çıkarttı. Teknisyen Yalçın Demirci kendini elektrik mühendisliğine terfi ettiriyor hızını alamayıp Hacettepe'den doktor oluyor ve reçetesini cinlerte yazıyor! llkokul mezunu kansı Fatma Demirci de kendini doktor yapıyor. Rezaletin en büyüğü tabii ki devletin bunlara kadro verip doktor olarak atamış olması! Rezalet ortaya çıkınca da Fatma Demirci, hemen türbana bürünüyor. Veböylece mazlum rolünü oynuyor. Boğaziçi'nin Adnan Hocacılar'ı Istanbul'da polisin başlattığı "teh- dit. şantaj, tarihi eser kaçakçılığı ve fu- huş operasyonu"ndan sonra paniğe kapılan Bilim Araştırma Vakfı'nın Akit ve Yeni Şafak gibi şeriatçı gazetelere verdiği ilanlardan "Harun Yahya" adındaki kişinin "Adnan Hocacılar"ın başı Adnan Oktar olduğu anlaşıldı. "Harun Yahya", bilindiği gibi "Evrim Aldatmacası" kitabının yazarı olarak tanınıyordu. Ancak bugüne kadar "Ha- run Yahya"yı gören olmamıştı. Kaldı ki, bu kitap Adnan Oktar tarafından da yazılmadı. Kitap, Amerika'daki bazı tarikat kiliselerinin eseriydi! Biliyorsu- nuz, Bilim Araştırma Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi'nde "Evrim Aldat- macası Konferansı"nı düzenle- yecekti. Konferansa rektörlük izin ver- miş fakat idari nedenlerle ertelenmiş- ti! Şimdi rektörlük, "konferans" için "Harun Yahya"nın cezaevinden çıkı- şını bekliyor olmalı! Fftlfİ dflfit Kızılay'm eskiyöne- L O I M U U 0 1 ticilerindenbirgnjp tutuklandı. Tutuklananlar arasında- ki Ahmet Kalkanoğlu'nu anımsıyor olmalısınız... 70'li yıllann başında Adalet PartisJ'nin Gençiik Kollan Baş- kanı'ydı ve büyüdüğünde Başbakan Süleyman Demirel tarafından ımar ve Iskân Bakanlığı'na yerieştirilmişti! Hayat kısa ama mühim olan işlevii Banş Ertürk ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Açılış Konuşmalan... Geçen haftaki ÇED Köşesi"ni "Koç Üniversitesi'nin Açılış Tö- reni" ile noktalarken. Bakanlar Kurulu'nun 26.4.1992 tarihli "or- man tahsisini" iptal eden "kesin- leşmiş" yargı karannın da "rektör- lük binası girişine asjlmasını" . önermiş, böylece öğrencılere "*i$ ya- şamına" hazırlanırlarken yasala- ra uymak yenne. siyasilere daya- narak başanlı olabileceklerinin de "öğretUmesini'' ta\ siye etmıştım... tzleyen günlerde telefonla ara- yan ve faks mesajları gönderen dostlar. hep: "bu kadarla mı yeti- neceksin, olav tam bir hukuk skandalı değil mi?" diyerek hem tepkilennı belırttiler. hem de üstü örtülü "serzenişte" bulundular. Arayanlar arasında. bu gibi du- rumlann klâsık tıplen haline gelen "biz sesimizi çıkartamıyoruz, ama siz ne olur yazmaya devam edin'' dıyecek kadar "yüzsüz" ol- mayan ve tam tersine seslerinı so- nuna dek çıkartmalanna rağmen "medyadan yüz bulmayan" çok sayıda "can dostumuz" da bulun- dugu ıçın, sadece "onların hatırı- na" bir şeyler daha söylemeye ka- rar verdım... tumlannda ne ilk örneği sergiliyor, ne de anlaşılan sonuncu olacak. ••• Işte, ülkemize has bu "gerçek- ler" karşısında ben de artık boşu- na konuşmaktansa. Koç Üniversi- tesi'nın 20 kasım 1999 günü dü- zentfenen açılıtf töfenirtdekr Komış- malanndan küçük bir derleme su- nayım dedim. Belki gelecek kuşak- lar bu hukukdışılığın "nasıl savu- nulduğunu" merak ederlerde Tür- kıye'yı 2000"lere taşıyan yatınm- cı ve politıkacılann, yargı kararla- n ve bilim karşısındaki "ortakdü- şünceleri" hakkında genel bir fi- kıredinebilirler. Önce Rahmi Koç'udinleyelim: •"Aynntıya girraek istemiyo- rum. malum engellerden dolayı inşaatımızı tamamen bitirmek mümkün olmadı..." (Hürnyet - 21 Kasım 1999) • "Demirel'e verdiğimiz sözü tuttuk..." (Milliyet - 21 Kasım 1999) • "Bütün bunlara rağmen biz arük dikiz a> nasından geriye bak- mayalım; ön camdan ileriye ba- kalım..." (Hürriyet'Ertuğrul Öz- kök köşesınden ' 21 Kasım 1999) Mahkeme iptal kannyla sonuçlandığında inşaatı da bitirdiler. Peki. ne yazalım, ne diyelim?.. Ömeğin; "kaçak ve ruhsatsız in- şaatlarını mahkeme kararlarını dinlcmeden devam ettirip tamam- ladılar...'* desem, hiçbir faydası yok çünkü "tamamladılar'*... Ya da hukuktan bilime dönüp; "25 hektarlık kampus alanı. İs- tanbul'un nazım planmda kesin imar >asağı öngörülen yeşil alan- da kalıyor..." desem, bunu da her- kes biliyor ve hatta şu söyleniyor: "Hangi yeşil alan korundu ki bu- rası da yeşil kalsm?.." Söz plandan açılmışken; "Na- nm Plan'ın sahibi olan Büyükşe- hir Belediyesi de Danıştay'da da- vacı olmasına rağmen Ali Müfit Gürtuna açıhş törenine nasıl ka- tıldı?.." diye sorsam; bu da etkisiz kalacak. Çünkü belediyenin ken- disi de SlT'lerde kaçak inşaat ya- pıyor... Sözü daha ileri götürüp: "hiç de- ğilse sayın Cumhurbaşkanı'mızın yargı kararını dikkate alması ve Koç Üniversitesi'nin ormanda kurulmasını yüreğinde destekle- se b'ûe, toplumun hukuk devleti- ne saygısını y ıpratmamak için ya- sadışı açdış törenine katılmama- sı daha uygun olurdu..."' gıbısın- den görüşler dile getirsem. bunun ise hiç- bir işe yaramayacağı orta- da. Çünkü sevgili "baba"mız, böy- lesi durumlardaki adeta "ruhsat" yerine geçen "destekleyici" tu- ...Ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den açıklamalar: •(Yargının iptal karannı anımsa- tan gazeteciye) "Bunu ne sen ta- yin edebilirsin, ne ben. Tamam inı? Açtım..." (Radikal - 21.11.1999) • "Bu noktaya gelene dek müş- küllerle karşılaştınız. Bu ilk sına- vınız idi. aştınız (...) Yalnız bizim ülkemizde garip işler olur. 50 yıl- lık devlet hizmetimde garip iş- lerle karşılaştım. Hepsini aştım..." (Hürriyet-21.11.1999) • "Bunlann hepsi geçer. çek- tiğiniz sıkıntılar unutulur, ama geriye bir eser kalır..." (Milliyet - 21.11.1999) • • • Törene davet edilen gazeteciler- den Hürriyet'in Genel Yayın Yönet- meni Ertûğrul Özkök. 21.11.1999 tanhli "Dikiz Aynası" başhklı ya- zısında: "ormanın içinde eğitim yapmanın farkım" överek diyor kı: "Sonra aklıma o soru geliyor. Bu kampusun yapılmasını engelle- meye çalışanlara sormak istedi- ğim soru: değer miydi?..." Danıştay'daki "davacılardan" bıri olarak ben yanıt vereyim: "Şe- hircilik ilkelerini, kentli haklan- nı ve ormanı korumak için de- ğerdi: ama, bilimin ve hukukun ne anlama geldiğini hâlâ kavra- yamayan böylesine bir toplum- sal aymazlığa karşı belki de ger- çekten değmezdi..." HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLCEÇ KİM KİME DLM DUMA BEHH; AK — behicak@turk.net ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMtHPOROY TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 28 Kaasım KABUSLARIN RESSAM/.. BU6İMJ, ÜM-Ü İNGİLİ2. R£SSAMI BACON (BEVKIN') PO6MUÇ71I. YfRMİfJCJ İKİHCİ YAfUSINPA ÇOK DiKtCAr JOPLAYAN 6ACON SBNTETİK KÜ6İ2M V£ e&ZÇEKÜ£TİİCÛUJK7EN KAPILAH.IHI AÇAM B'd MeTOTTU/S SACOAJ, BU OÜŞÜUOESİUİ YAPlTtAe/MOA StTMlŞTtf?. "AC/MA "OAN "oeHÇE^B OEĞİN İMSAM &£AKSİYOMU OVİ//V ALMtŞTiK. DAHA ÇOK 8Î& İ İ İ AHeAN r~A8£AKt OEĞİN H£G fS?2de. yaphğı jirporfretr. ', /A/CE SU- VE öUiM' BACO/V 'A söee /MSAA//N AVRILMAZ PAKÇALA/SZ/OrG.. S-^Anlayabodaki p, PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU : 'Beyelendi' Bebek'teki lüks balık lokantasının kapısından biri genç, öbürü geçkince iki hoş giyimli bayan- la giren ablak yüzlü adamı lokantanın işletmeci^ si, garsonlar, müşteriler hemen tanımışlardı. İn- şaat, medya ve "hayırsever işadamlan" dünya- sında adı sıkça duyulan bir insandı. Mafya baba- ları ile sıkı fıkı iiişkiler içinde olduğu, bu nedenle de başına gelmedik iş kalmadığı biliniyordu... Es* kiden olsa, insanlar böylelerine hizmet etmek- ten, onlarla aynı çatı altında bulunmaktan kaçi' nırlardı. Amazaman değişmişti... Şef garson, gar- sonlar, komiler adamın çevresinde fır dönüyorlar- dı. "Buyurun beyefendi!.. Emredersiniz beyefen* di!.." Türkiye'de "beyefendi" olmak kolay değildi. Uzunca bir zaman süren yap-satçılık döneminin "abicim" düzeyinden kurtulabilmek için bu adam da epey ter dökmüş, zaman içinde serveti arttık- ça saygınlığı da artmıştı. Nereden kazanıldığı epeyce bir zamandır merak konusu edilmeyen pa- ra, bu ülkede "beyefendilik" demekti. İnsanlar, da- ha düne kadar çulsuz olarak bildiklerinin nasıl olup da birkaç yıl içinde fabrika, banka, iş merT- kezi, gökdelen, gazete, televizyon kanalı sahibi olduklanna şaşmaktan yorgun düşmüşler, arük şaşr maktan da, sorgulamaktan da vazgeçmişlerdf. "Nasıl?" sorusu, yerini "Ne kadar?"a bırakmıştı. öyle ya, komşuda pişen, belki bir gün bize de dü- şerdi... Bağdat Caddesi'nde dolaşmaya çıkanlar, Bos: tancı ile Kızıltoprak arasında irili ufaklı 50'den fazla bankanın önünden geçiyorlar, buna hiç şaş- mıyorlardı. Oysa sanayi ve ticaret merkezi olma- yan bir semtin sadece bir caddesinde bu kadar çok bankaya rastlamak New York, Londra, Frank- furt gibi dünyanın önde gelen fınans metropolle- rinde bile mümkün değildi. Her şeyimiz gibi ban- kacılığımız da ilginçti. Kimin ne kadar serveti ot- duğunu herkesten iyi bilen banka müdürleri, kerv dilerini diğer memurlardan ayıran, içe bakan cep- heleri camekânlı özel bölmelerinde, gözlerini ka- pıyadikip, pahalı lokantaların şef garsonlannın he- yecanını andıran bir heyecanla "beyefendi" bek- liyorlardı. Bunlara özel ilgi göstermek bankacılı? ğın kurallan arasındaydı. Kapıda gülücüklerle kar- şılanmaları, hallerinin hatırlarının sorulması, özel bölmede çay kahve sunulması ve isteklerinin "derhal" yerine getirilmesi gerekiyordu. Karşıdaki masada lağos buğulama yiyen ab- lak yüzlü adam da "beyefendi" olduğunun farkı- na yıllar önce böyle bir banka şubesinde varmış- tı... Bankonun önünde her zamanki gibi kuyruğa gireceği sırada bankanın genç müdürü yanında bitivermiş, "Beyefendi, sizişöyle alayım..." demiş- ti. Bankaya her gittiğinde görüp imrendiği o özel bölmede o gün ilk kez oturacaktı... Kendisine bu mutluluğu tattıran banka müdürüyle dostluğunu daha sonra da sürdürmüştü. Genel müdürlüğe yük- selmesini bir gece birlîkte kutlamtşlardı. Acaba şim- di nerelerdeydi o? Onun aracılığıyla aldığı yüklü kredi, batırdıği birşirketle birlikte "deve" olunca, adamcağız da işinden olmuştu. Önce yanına aJ- mayı düşünmüş, sonra "neme lazım" diyerek vaz- geçmişti. Ticaret hayatında olurdu böyle şeyler... Her şeyi "vicdan yapmamalıydı" insan... Biraneskişoförünüanım^adı... Ne zaman Ba- ğaz'da balık yese, aklına Mustafa gelirdi. Çalış- kan, dürüst, efendi bir adamdı. Ne var ki, patro- nunun yükselişine bir türlü ayak uyduramamıştı. Çamurlu şantiye günlerinin "Karta/"ında iki gün- lük sakalı, boya yüzü görmemiş ayakkabıları, ütü- süz pantolonu hiç göze batmazken "Mercecfes"te her şey sıntıvermişti. Yıllar önce, yine böyle t>r akşam, lokanta çıkışında iki konuğuyla birlikte arabaya binerken, şoför, "Nereyeabi?.." diye so- runcatepesi atmıştı. "Neabisiulan?.. Gösteririm ben sana abiyii." Göstermişti de... Ertesi sabah ilk işi muhasebeciyi çağırıp, on iki yıllık şoförünü kovdurmak olmuştu. "Parasını verin, gitsin!" Sır- tından ağır biryük kalkmış gibi rahatlamıştı. "Ben beyefendiyim ulan... Beyefendi... Bana banka mü- dürieri bile beyefendi diyor..."O günden sonra hen- kes ona "beyefendi" demeye başlamıştı. "Yine bekierizbeyefendi..." Aldıklan bol bahî- şişin sevinci yüzlerinden okunan garsonlar ka- pıya dizilmişlerdi. Darbe karargâhının çıkışında askerlerini selamlayan bir Arjantinli general eda^ sıyla şef garsonun açik tuttuğu kapıya doğru yür rüdü. Çıktı. Şoförü arabayı hazırlamıştı. "Evegir diyoruz!" "Emredersiniz beyefendi..." Içinden ılık bir şeyler aktı... (Faks:0212-212 3198) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1 2 3 1/ Evlerde şilte, yatak,yotgan gi- bi eşyanın ko- 2 nulduğu büyük gömmedolap. 2/ 3 Biryanşınbelir- li uzaklığı kap- sayan bölümle- rinden her biri... Bir tanm aracı. 3/ Köpeğe ben- zer bir yaban hayvanı... Mak- ° sim Gorki'nin g bir romanı. 4/ Bilgin... Bir akademik unvanın kısa yazılışı. 5/ Genellikle Güney Ame- rika'da üretilen, kalitesi yüksek bir kahve cinsi. 3 6/ Kimyada basit şeker- 4 iere verilen ortak ad... îçine para ya da değerli kâğıt konulan çelik do- lap. II Doku teli... Çöl 7 bölgelerindeyaşayanbtr 8 sürüngentürü. 8/Birnes- nenin uzayda kapladığı yer... Ishal. 9/ Güneydoğudan esen yel. YUKARIDAJV AŞAĞIYA: 1/ Saçın küçük tutamlar biçiminde değişik renklerde bo- yanınış biçımi... Üst yanı açık boru. 2/ Japon halk türkü- lerine verilen ad... Ermiş kadın. 3/ Atlann alınlannda bulunan beyaz leke... Açığa vurulmuş, ortaya dökülmüj. 4/ Iri ve tombul kucak çocuğu... Bir soru ekı. 5/ Elbise, giysi. 6/ Bir nota... Bir buçuk dirhem değerinde eski ağır- lık ölçüsü birimi. 7/ Karakter... Kâğıt para. 8/ Gemilerin mizana direğinin gerisindeki yelken... Havadaki su bu- han. 9/ Kiraya verilerekgelirgetiren mülk... Güreşte bir oyun.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear