23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 AĞUSTOS 1998 PAZAR CUMHUBİYET SAYFA 15 Yurttaş Meclisı Özelleştirmeyi protesto içjn dem/ryolunu izleyerek Edirne'den Adana'ya yürüyen yurttaş Akhan Hilmî Çamurdan, yürürlükteki yasa ve yasaklarla yapılacak yerel ve genel seçimlerin sonunda üfkede hiçbir şeyin değişmeyeceğini belirterek herhangi bir siyasi partiye oy vermeyi reddettiğini açıklayarak yeni bir kampanya başlatıyor: "Ben artık başkalarının seçtiği insanfar tarafından yönetilmek istemiyorum. Ben kendim seçip, kendim yönetmek istiyorum. Benim gibi düşünen, düşüncelerini yaşamak ve yaşatmak isteyen yurttaşlarla bir araya gelerek, Yurttaş Meclislerini oluşturmak istiyor, onları tribünlerden inip sahada oynamaya çağırıyorum." Tribünden inmek isteyen yurttaşlar, 0.312. 282 57 00 ya da 282 50 84 numarah telefonlardan iletişim kurabilir. Ö M Ü R I L I K • Ne çetesi ya? Hepimiz alaadOİN kardeşiyiz! ; Ömür E. Kurum Elefctrorek posta: som6postacuniburiyet.com.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Ekmek, poşete girmiş... "Kansoreien buâdav da deoirmene girdi!" yle bir kördüğüm ki, Aşık Veysel'in dedi- ği gibi çözdükçe daha çok dolanıyor. Dü- ğümü çözmeye çalışarak zaman kaybet- mek yerine Büyük Iskender in yaptığı gi- bi kesip atmanın daha akılcı olduğu akla geliyor. Kesip atarken, kurunun yanında varsa yaşların da yanmasını peşinen kabul edeceksiniz. Zaten, şim- di "yaş" görünenler, ilişkiler bu biçimde sürdükçe yarının "kuru"ları olacak! Düşünebiliyor musunuz, adamın altında lüks ara- ba, süper lüks ev, çocuklan yurtdışında ve bu adam devlet memuru. Sorduğunuz zaman ya aileden zen- gin ya zengin ailenin damadı. Bu nasıl aile ise, evladını üç kuruş maaşa devlet memuru yapmış! Maksat, devtete hizmet ise işte ora- da duralım bakalım. Alaattin Çakıcı yakafandı, üstünden kırmızı pa- saport çıktı. Abdullah Çatlı'nın yeşil pasaportu do- mates gibi olgunlaştı kırmızıya dönüştü. Pasaport Kordugum sahte değil. Çatlı gibi Çakıcı'yı devlet içinde kolla- yanlar ve kullananlar verdi pasaportu. Ama Çakıcı kırmızı pasaportla yakalanınca olay oldu. Oysa, eşi Uğur'u öldürten Çakıcı'nın eski kayınpederi Dün- dar Ktlrç, çok önceden devletin yetkililerine açıkla- mıştı bu pasaportu... Çatlı ile birlikte yakalanan fedaisi Muradi Güler'in sabıkasız olduğu açıklanmıştı ki, 12 Eylül öncesi cezaevinden firar eden ülkücü tosuncuklardan ol- duğu ortaya çıktı. Ferhat Tüysüz, Oğuzhan Cen- giz, Velr Can Oduncu gibi canı sıkılınca adam öl- düren ülkücü militanlarla birlikteydi Güler... Ülkücüler, adam öldürürken devletin güvenlik kuv- vetlerine yardımcı olduklarına inandırılmışlardı. Baş- buğları öyle diyordu... Bu aldatılmış gençler karanlıklarda tükettiler ken- dilerini... Sağ kalanlar "çek-senet" tahsilatı ile ya- şamlarını sürdürmeye çalıştılar. Okusalardı adam olup, "Ne öğrendiysem senden öğrendim" diye ya- zabileceklerdi başbuğlarının ölümünde! Aralarından okuyanlar da çıktı tabii ki! Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican, ülkücü mafyaya dönük operasyonlan sürdürürken görev- den alınacağı üfürüldü ortalığa. Hem de birkaç kez. Başbakan Mesırt Yılmaz, vazgeçemediği adamı Kemal Yazıcıoğlu'nu polisin başına getirmek isti- yordu. Okumayıp tahsilat işine giren tosuncuklara iyi moral veriyordu herhalde bu haberier. Şimdi bakıyoruz Mesut Yılmaz, ülkücü mafyanın kökünü kazımakta kararlı. Hem öyle bir kararlı ki, si- yasetteki sağ kollarından Eyüp Aşık telefonu açıp Çakıcı'yla muhatap bile olmuş! Neyse ki, Çakıcı'nın MlT'te istediği tayinı yapmamış? öyle bir kördüğüm ki çözdükçe dolaşıyor... SESSİZ SEDASIZ (!) " NURİKURTCEBE CVOLUZTAIA (5ÖZÜMÜ/. Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Kapitalizmle oynadığı Rus Ruleti'nde bu kez Rus ekonomisi vuruldu. Alanya'da garip bir icra uygulaması Bu yıl turizmde her şey çok parlak ya, turistik bölgelerdeki işyerleri ve yerel turizm şirketleri birbiri peşi sıra kepenk indiriyor... Alanya'da da bir turizm şirketi icra- lık oluyor... Alacaklının avukatı, staj- yerini gönderip icra takibi yaptırıyor. Borçlu şirketin kartvizitinde yazan 20 hatlık telefonlann hepsine birden haciz koyduruyor. Eldeki tek belge "kartvizif'te yazan numaralara göre Aianya 1. İcra Mü- dürlüğü işlem yapıyor ve dosya Alan- ya Telekom Müdürlüğü'ne havale edi- liyor. Telekom'da, telefonlar tek tek kesilip görüşmeye kapatılıyor. Ne ki, kesilen telefonlann borçlu şir- ketle birilgisi olmadığı anlaşılıyor. Çün- kü, 1. İcra Müdürlüğü'nün avukatın getirdiği "sahte" kartvizite bakarak işlem yaptığı ve kartvizitteki telefon nu- maralannın borçlu şirketle ilgisi olma- dığı görülüyor. Zaten Aianya Tele- kom daki abone sözleşmelerine ba- kınca gerçek görülüyor. Ancak, avukat da, icra da, Telekom da işin aslını araştırmadan "infaz"ı gerçekleştirince 20 telefon abonesi mağdur duruma düşüyor. Bir anda kesilen telefonlar bir türlü açılamıyor. Yetkililerden hiç kimse, doğru dürüst açıklama yapamıyor. Ama beterin beteri vârdır... Hani, vatandaş otomobilini borçlu şirketin önüne park etse bu kafayla oto- mobili de alıp götürecekler... Şaka değil... Alanya'da polis, park yerindeki otomobilleri çe- kip götürüyor! Bir, kim kime dum dumalıktır gidiyor. ÇED KÖŞESÎ OKTAY EKİNCf Tarihi Konağa Tarihi Karar. Vakıflar- Bölge Müdürlüğü'nün Bebek'tekı tarihi Kavafyan Kona- ğı'nı özel bir dersaneye "okul" yapması içın kıralamaginşimi Ko- ruma Kurulu'nca da uygun görül- medi. 250yıldır"ev"olarakkulfanılan fveaynı kutlariımın "kükür ve ya- şam birikimini" banndıran böyle- sine özgün birahşap mimarlık mi- rasında "ışlev değişikliği de yapı- lamayacağını" belirten Koruma Ku- rulu, tüm özellikleriyle korunabil- mesinı sağlamak için de Lale Dev- ri 'ne ait konağı "1. grup kültür var- lığı" olarak tesciletti. 'El' kov muşlardı... Kavafyan Konağı"nı 12 Eyiül 1980askeri darbesinden birkaç haf- ta sonra ve içinde yaşayan sahiple- rinden de "babersiz" olarak ken- di mülkiyetine geçiren Vakıflar Ge- nel Müdürlüğü. şimdi de aynı bina- da 18 yıldır "kira alarak" bann- malanna ızin verdiği Beatris ve Sa- muel Kavafyan "a yine bügi bile ver- meden bir başka yatınmcıyla ayn- ca "kira sözleşmesi" yapmıştı. Sözleşmeye göre yeni yatınmcı tarihi konağı okula çevirmek üze- re "restore" (!) edecek, yani açık- çası binanın özgün mimarisini ve iç mekânlannı paramparça yaparak, belki planını bile bozup yeniden ve maralı Koruma Kurulu 2.6.1998 ta- rihınde "aynı duyarlıJık içinde" ka- rar almış. Yıllardır dile getirdiğimiz halde gerçekleşmeyen "Kurul kararla- nnın yayımlanması" yönündeki talebımizin, özellikle "koruraa bi- IMctninyaygırilaşması" açısından da ne denli gerekli olduğunu kanıt- layan bu güzel karar. yatınmcılann Vakıflar elıyle Kurul'a sunduklan rölöve çizimlerini "yetersiz" bul- makla yetinmiyor, işlev değişikliği konusunda da adeta "tarihe ve kül- türe sa>gılı davranma" dersi ve- riyor. Şu siyasi içerikli "soykınm" sav- lannın yine doruğa çıkartıldığı bir dönemde. çağdaş Türkiye'nin "te- mel kültür polirikası" da olması gereken bu uygarlık dersinin u bel- gesini" ÇED köşemizde de özetle- yerek yayımlıyorum. Umanm, Er- meni soykjnmı tartışmalanna sa- dece 1915'lerin yine siyasal belge- leriyle katılmayı yeğleyenler. biraz da günümüze ait bu tür "kültürel du- yarlılık belgelennin" farkına vanr- İar ve çoğalması için de çaba gös- terırler... İşte, Koruma Kurulu'nun bir "kültür kıyımım" durdurmak üze- re aldığı ve daha sonra Kurul'dakı görevine son verilen Prof. Dr. Afi- fe Batur'un da ımzasını tanıvan (Yatay ve dik olanı) Kavafyan Konağı. 250 yıldır süren bir aile ya- şamının tüm kültürel birikimlerini barındınyor... (İPEK YEZDANİ) "yeni birbina" olarak inşa edecek- ti. Bu arada "tarihe saygısı" (!) da sadece dış görünüşün "taklidiyle" sınırlı kalacak, 77 yaşındaki Beat- ns Hanım'ın ve 94 yaşındaki Samu- îl Bey"in kendi evlerinde ölmele- rine bile fırsat tanınmadan kapının ününe konulmalan ise Vakıflar'ın 'insanlık kültürünü" belgelemiş jlacaktı... İşte böylesi biraymazlık karşısm- ia hem konağı kurtarmak hem de Cavafyanlar'a karşı saygısızlığı ar- ık durdurmak için Türkiye Tarihi îvleri Koruma Derneği Mayıs 1998) aymdaki 16. Tarihi Türk Ev- ;ri Haftası'nı sadece bu konuya yırdı.Bizde 11.6.1998 tarihli "Uy- ariıkiann tzinde" köşemizde Ka- afyan Konağı'na ve sahiplerine önelik "vefasızlığa" yer \erdik e özellikle Koruma Kurulu"na da ir çağnda bulunarak Vakıflar'ın ırişimlerine karşı "onurumuzu da Drumalan" çağnsında bulunduk... ygarlık dersi Nitekim. bizım bu çağrımıza da •k gerek kalmadan. fstanbul 3 Nu- 2.6.1998 tarih ve 10047 sayılı tari- hi karannm son bölümü: "18. yüzyıl ortalannda yapıl- dığı bilinen. o dönemden kalmış tek yapı olan Kavafyan Kona- ğı'nın döneminin erişebilmiş tek örneği olduğu gözönüne alına- rak. bu konuda yapılacak ber tür- lü çalışmanın büyük bir özenle ele alınması gerektiğinin kurulu- ıtıuzca özellikle tavsiye edilmesi- ne, buna göre binanın bugünkü baliyle d/kkatle ve aynen korun- masına. her türlü tehlikeve kar- şı (yangın dahil) koruma önlem- lerinin alınmasına. hiç bir şekil- de (fonksi\on degişikliği yapıla- mayacağına. tesciüi kültür varlı- ğının kiralama işleminin de (...) Kültür BakanlığVnın izni olma- dan yapılamayacağının bildiril- mesine karar verildi..." Bakalım Vakıflar Idaresi bu "ders" üzerine rant amaçlı kirala- madan artık vazgeçip, yme Kavaf- yan Konağı için Mimar Sınan Üni- versitesi'nin teklif ettiği "Mimar- lık ve Istanbul kültürü müzesi" pro- jesini gündemine alacak mı?.. HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK behicakın turk.net ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMtH POROY / TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN AMBRİK4N BİZONUNUN SOYU TÜKENIRKEN 23 Ağustos 19OZ 'P£ SU6UN, /. tO. yüz?U.//V yAGtÇrHOA mcıru . ANCAK, BSHAZ «/Vv üuceye AKIN DAN, AC/MrfS/ZCA AŞAMAS/A/A GELMİfT/. ÜÖ OMAYLACHĞt YASA it-£, Sf YASAICLAA/to/Ş, YELOtl/STONE MİLÛ PANO MASl KABUL £{>İI-MIÇTİ. DENİZ KAVUKÇUOGLU Bir Dost Onu çok merak ediyordum. Yıllar önce Ham- burg'a gelip yerleşmişti. Almanya'nın ünlü tersa- nelerinden birinde çalışıyordu. Burada kendine ait bir dünya yaratmıştı. Odasının duvarlannı süsleyen resimler, afişler, saksılardaki çiçekler, çalışma ma- sasının üstü, her şey onun "aykın" kimliğini yansı- tıyordu. 196O'lı yıllann başında birlikte, nasıl oldu- ğu anlaşılamadan çökmeye başlayan Istanbul'un bohem yaşamının bir parçasıydı. İyi birtiyatrocuy- du. Ne var ki, öğrenim sonrası Viyana dönüşü, da- ha ilk denemelerde "bu işin olmayacağma" karar vermişti. "Anlatamamakmı, anlaşılamamakmı"so- rusunun yanıtını aramayı bile "oereAs/z"bulacak ka- dar kopmuştu tiyatrodan. Ayaspaşa'daki evlerinin balkonuna, "köprü ayağı değmemiş" Boğaz kıyı- larına, Kız Kulesi'ne, balıklara; arkadaşlarına, Er- döl Boratap'a, Metin Oeniz'e, Savaş Dinçel'e "Hoşçakalın!" deyip aynlmıştı Istanbul'dan. "Göç kervanı"na katılan her yolcunun bir "ma- cera "sı vardı. Yaşanmış düş kırıklıklanndan umar- sız aşklara, yoksulluk acılarından ölüm korkuları- na, zorunlu sürgünlerden gerçekleşemeycek düs- lere kadar binlerce "gerekçesi" vardı göçü i Onu 11 gerekçesini öğrenmek, ağzından dinlemek lotıyoı - dum. "Ters", "huysuz'birinsan olduğu söyleniyor- du. Kendisini çevresındeki Türklerden soyutlamış- tı. Yıllardır kimseyle görüşmüyordu. Bir gün eşim, eşiyle ortak bir dostlannda tanış- tıklarını anlatınca çok sevinmiştim. Bu "ilginç" in- sanla tanışmak istiyordum... Koşullanmıştık, kişi- liğime ne kadar aykın düşse de, o akşam evlerine giderken, kafamdaki önyargılardan, aldığım öne- rilerden, uyanlardan kendimi arındıramıyordum. İlk karşılaşmamız beklediğim gibi olmuştu. Hareket- leri, konuşmaları ölçülüydü. Sonra salonda karşı- lıklı oturmuş, birazdan ringe çıkacak iki boksör gi- bi birbirimizi süzmeye, tartmaya başlamıştık. Tki kadın aralarında konuşuyorlar, "belki bir ucundan tutanz" umuduyla sözü, bizi de ilgilendireceğini düşündükleri konulara getiriyorlardı. Aklan bol uzun sakalları, koyu renk gözleri, gür kaşları, kartal bur- nuyla etkileyici bir yüzü vardı. Sigara üstüne siga- ra içiyordu. Pürüzsüz, derinden gelen birsesle KO- nuşuyordu. "Bir şey içer misiniz?" diye sordu. "Evet" dedim. Bu, aramızda geçen ilk anlamlı ~d>- yalog"öu\ Odadan çıkınca, yenmden kalkmış, dı.- varda sıralı duran plaklara bakmaya başlamıştım. Geldiğinde, benı yerde çömelmiş, plaklarını karış- tınrken buldu. "Beğendiğiniz varsa, çalayım." Enist Busch'un bir plağını çekip, "Bunu, lütfen" dedlm. Brecht'i, Mayakovski'yi sevmeme şaşırmıştı. Göz- lerini açarak, "Seviyormusunuz?" diye sordu. Ba- şımı salladım. Yüzü yumuşadı. Ikinci parçada mı- nldanmaya, üçüncü şarkıda Emst Busch'a eşlik et- meye başlamıştım. Sonraki şarkılan Ernst Busch, o, ben, üçümüz birlikte söylemiştik. Eşlerimız hay- retle bizi izliyorlardı. Ernst Busch'dan sonra Theodorakis dinledik.. Müzik dinliyor, "ouzo" içiyor, uzun uzun konuşu- yorduk. Tanışmamızın üzerinden iki saat bile geç- memişti. Birara kalkıp, *s/rta/cr"oynadık. Sonra gün ağarana kadar Chartie Parker çaldık. Caz'ı, onun- la birlikte daha çok sevdim. O gece, aramızda ya- şamı yaşanmaya değer kılan güzel bir dostluk ku- ruldu. Demir Gökgöl, adam gibi adamdı. Omuz omuza verdik. Yeni kapılar zorladık. "Dost hatırı- na", yüreğinde, beynınde yıllarca biriktirdiği, taşı- dığı zenginlikleri açtı. Paylaşılmaya karşı koyma- dı. Tüketilirken, yeniden üretti. llkelennden, kişilı- ğinden, yalın yaşamından hiç ödün vermedi. Ucuz- luklarla uzlaşmadı. Derin birtiyatro bilgisi, müzik kültürü, engin bir sanat birikimı vardı. Dişiyle tırnağıyla, bu görkem- li liman kentine olağanüstü güzellikte bir caz kulü- bü kazandırdı. "Circle", dünyanın ünlü cazcılanna ev sahipliği yaptı. Sonra onu Tevfik Başer'in ünlü "40 MetrekareAJmanya"sında "hoca" rolünde sey- rettim. Bunu başkaları izledi. Demir Gökgöl, şim- di Hamburg'da tiyatro çalışmaları yapıyor. Oyun- lar sahneye koyuyor. Gençleri eğitiyor. Şiir gece- leri düzenliyor. Insanlara şiiri, edebıyatı, sanatı sev- diriyor. Dolu dolu yaşıyor. Yıllar önce bir gün, "Başıma ne işler açtın!" de- mişti. İlk tanıştığımız gecenin sabahında aynlırken aramızda kurulan dostluğun omuzlarımıza sorum- luluklaryükleyeceğini biliyorduk. Gerçek bir dost- luk başka nasıl olabilirdi ki? Öğretici olmadan, bir- birimizden güzel şeyler öğrendik. Acıları, sevinç- leri, mutlulukları paylaştık. Yarın akşam, Radyo Cumhuriyet'te, "Gecede Caz"da, "Circle" günle- rinin anısına Charlie Parker çalacağım. Bu prog- ramı birgün Demir Gökgöl'le birlikte yapacağız. Daha güzel olacak... (Faks:0216-418 8410) BULMACA SEDAT YAŞAYA1V SOLDAN SAĞA: 1/Hasattan son- ra tarla ya da bahçelerde ka- lanürünütopla- ma. 2/ Dinsel tö- ren... Gözü ka- palı ınanılan dü- şünce; dogma. 3/ Klasik sanatı izleyen resim ve mimar]ık biçe- mi... Telefon sö- zü. 4/ "Sevda bir yana çeker körolası/ bir yana" (Bedri Rahmi Eyuboğlu)... Utanç duy- ma. 5/ Kaba ve kırıcı kimse. 6/ Rütbesiz as- ker... Büyük ve derin ka- ravana. IITicaretmaJla- nnı saklamak içın nh- tımda yapılan büyük de- po... "Bir me>- 1 2 3 4 5 6 7 H 0 D P E S E N T 1 D 1 L Iu N L U D E R i K IE IR R O L •E1 K M E K 0 N 1 K S •E T 1 s 1K A T 1 K Is1 F A | F E R IU T E N S E R 1E L A R A N S E Y M A N vesı gibi paylaştık/' Meh- tabıkınlmışdaluçlann- 8 dan" (Ahmet Hamdı 9 Tanpınar). 8/Cerahat... Yapraklar durumunda ayrıJabılen parlak bir mıneral. 9/ Bir sanığın, tanıkların ıfadesıne göre çızılen yüz resmı. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eskı dilde kapı... Şıırde uyaktan sonra yınelenen ek ve sözcüklere venlen ad.-2/ Ankara'nın bir ilçesi... Birtür denız taşımacılığı. 3/ Gü- müşhane'nın bir ılçesı... Kısık sesli küçük keman. 4/ Başlıklı bırçeşıt sporceket... Japon lirik dramı. 5/ "Ba- har olup seher yeli esti mı/Zeynep bızım ıle bns- tı mı" (Karacaoğlan). 6/ Adları sıfat yapmakta kullanı- lan bir yapım ekı... And Dağlan'ndakı yüksek otlu ot- laklara venlen ad. 7/ VaJjde... Kasıdenın gınş bölümüne venlen ad. 8/ Sıvacı aracı... Paltoya benzer bir tür üstlük. 9/ Bir çalgıyı doğru ses vermesı için ayarlama.... Leton- ya'nm parabınmı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear