14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 HAZİRAN 1998 ÇARŞAMBA HABERLER Vedat Demircioğlu, Taylan Özgür ve diğer devrimcilerin ölümlerifaili meçhul kalınca, gençler, emperyalizme karşı yürütülen savaşta silahlanma gereğini duyar ve önlemlerini alırlar El-Fetih'tegerillaeğitimizellikle 27 Mayıs 1960'tan sonra Latin Amerika. Çin. Sovyet. Avrupa, Afrika, Uza'k Doğu, Ortadoğu sol- culuğunun bütün nüansları degişik gruplarca Türkiye'de temsil edilir. ODTU SFK"nin dünvadagelişen olayları yansıtan haftalık bir panosu vardır. Panoda. haberlerin yanında bir de dünvadakı devrimci eylemleri gös- teren bir harita asılır. SBF SFK. bu ko- nuda, "Haftanın Yorumu" adı altında haftalık bir bülten çıkanr. Dünvadaki sol hareketler. kitlelerı sadece teorik \e mücadele biçimı olarak değil yaşam biçimi olarak da etkiler. Türkiye'de ba- zı kesimler. bazı önderlerle kendileri- ni özdeşleştirir. Parka ve kadıfe panta- lon giyilir. Saç. sakal ve bıyık ona gö- re kesilir. Başa gerilla kepi ve kasket geçirilir. Che Guevera'nın aylarca yı- kanmadıgı söylendiği için aylarca yıka- nılmaz. Ekonomik durum ıvi olsada "Birinci" sigarası içilır. Ayakkabı ola- rak bot giyilir ve aylarca avaktan çıka- nlmaz. Devrimci bazı önderler, birer sembol ve idol olarak benımsenır. Is- tanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi Nu- ri YazKi, "Kastro Nuri". Ankara ITİA öğrencisi Şaban fba "Zapata". Musta- fa Yalçıner. Bolıvyalı genlla lideri In- ti Peredo'dan etkilendıği için "Endi" , Alpaslan Özdo|an bir cizgı kahrama- nından esinlenerek "Goofy" olarak ad- landınlır. tbrahim Seven, "Brejnevci" olarak bilinir, Sinan, sitatık, mukave- metgibiderslerdecanı sıkıldıği zaman. kâğıtlara. "Commandate AriP diye yazarak Arif Şenfek'e ınesaj gönderir. Özellikle Che Guevera'nın sol kesim- den etkilemediği kişi voktur. Erzurum Kandilli'de 1966-69 yılları arasında Batarya Komutam olarak görev yapan teğmen Abdullah Batu. Che'nın. altın- da, "Öfiim nereden ve nasıl gelirse gel- sin.." sözü olan posterini karargâh ga- rajında eratın çay ocağına asar. Ergin Günce, yazdiğı birşiırınde. "Hayatde- niien ka\ga\a girdik. çocuk adımlaria yüriiyoruz, biz bu işin sonunda, kendi- mizi dağlarda bulıryoruz" diyerek dö- neminduygulannıaçıkçadilegetirmiş- tir. Ertesi gün olması bile. birkaç hafta içinde, birkaç ay içinde, belkı birkaç sene içinde devrimın olacağına inanan kimselervardır. Çünkü, Küba'daüçse- nede bitmiştir iş. "Dağcılar rı da Küba deneyimine bakarak Türkiye'de yapa- eaklan devrimi tasarlamakta vebunun Türkiye'de başanya ulaşabileceğine inanmaktadır. Che'ye herkes hayran- dır. "Emperyalizme karşı yürütülen savaş, bütün dünya halklarının ortak savaşıdır. Vietnam'da, Ortadoğu'da, Latin Amerika'da emperyalizme karşı sıkılan her kurşun, aynı zamanda Türkiye halkının kürtuluşu için sıkılmaktadır." FİLİSTİN' CERİLLA E İTİMİ ODTÜÖğrenci Birliği Yönetim Ku- rulu üyesi adaylanndan Minıarlık Fa- kültesi öğrencisi Serdar Havbat. bir grup arkadaşlyla Filistiıı 'de gerilla eği- timi yapmak amacıyla trenle yola çıkar. Tren garda beklediği bir sırada Serdar Haybat. "Fotinlerimi boyatajun geliyo- rum" diyerek trenden ıner ve bir daha da geri dönmez Filistin'e gerilla eğitimi yapmak amacıyla gidenlerden Yusuf Aslan, "El- Fetih'e ne için gfttim" başlıklı ya- zısında. bunun nedenini şöyle açıkla- mıştır: "Bugün Ortadoğu'da Ameri- kan emperyaiizminin ileri karakolu olan İsrail'e karşı Arap halklan anfj- empenalist bir savaş vürütmektedir. Bu savaş; Asja'da, Afrika'da, Latin Amerika'da *e bütün dünyada emper- yalizmin baskısı allında ezilen halklann yürürtüğü de>rimci kaıgamn bir par- çasHİır. Emperyalizme karşı yürütülen savaş, bütün diinva halklarının ortak savaşıdır. Metnam'da, Ortadoğu'da, Latin Amerika'da emperyalizme karşı sıkılan her kurşun, ay nı zamanda Tür- kiye halkının kürtuluşu için sıkılmak- tadır." ODTÜ'de okuvan îranlı. Iraklı, Suriyeli, Ürdünlü ve dığer Orta Doğu ülkelerinden öğrenciler vardır. 1960 sonrası Türkiye'den Filistin'e ılk kez Gazianteplı Abdülkadir \âşargün ıle Mustafa Çelik ısimli gençler. 1 Ekim 1968 tarihinde gider. Mustafa Çelik, 8 El-Fetih dönüşü Hüseyin inan (solda, yanındaki Mehmet Nakipoğlu) Diyarbakır'dan Adana'ya giderken bindiği otobüs Gaziantep yakınlannda jandarmalar tarafından durdurulur. Yan yana oturan Hüseyin İnan ile Alpaslan Özdoğan yakalanır, ön koltuktaki Mustafa Yalçıner ise kaçmayı başanr. Haziran 1969 tarihinde Filıstm'deki bir çatışmada ölür. lkınci kez, FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli. DÖB Başkanı Deniz Gezmış ve arkadaşlan. 1969 Temmuz'unda gider. Abdülkadir Ya- şargün ile Denız Gezmiş. 1969 Ağus- tos ayında birbirinden habersiz ayn ay- n olarak Türkiye'ye gelir. Deniz ve Ya- şargün. 26 Ağustos'ta başlayan ODTÜ Oğrenci Birliği ile FKF olağanüstü kongrelennin yapıldığı 9-10 Ekim gün- leri, ODTÜ-SFK'de tanıdığı arkadaşla- nna, El-Fetih kamplannda yaşadıklan- nı anlatır Abdülkadir Yaşargün, kendı- sinin yenıden El-Fetih kamplanna dö- neceğini, aynca, gıtmek isteyen olursa götürebileceğini söyler. Yaşargün'ün bu konuyu daha çok konuştuğu kişi ise Hüseyin Inan'dır. Hüseyin ve bir grup arkadaşı. silahlı mücadeleye katılmak amacıyla, bir süredir Vietnam ve Latin Amerika'da gerilla mücadelesı veren bir ülke veya Küba'ya gitmeyi düşün- mektedır. Fakat Vietnam. Latin Ame- rika ve Küba'ya gitmek o dönem ko- )ay değildir. En yakın >er Filistin'dir. Hüseyin ve bir grup arkadaşı, Yaşar- gün'le El-Fetih kamplanna gitmeye ka- rar verir. Bu arada, ODTÜ Akademik Konseyi. 10 Ekim 1969 Cuma günü yaptığı toplantıdaaldığı karar sonunda, 1969 Eylül ayında yapılan ODTÜ-ÖB seçimlerinde kavga çıkarttıklan gerek- çesiyle öğrencilerden İbrahim Seven'i üniversitcden ihraç. Şükrülşık'ı 1 yıl. Tuncay Şahin V ılmaz'ı 5 ay, Halil Çe- limJi'vı 6 ay, Vejsel Akın'ı 5 ay, Ahmet Sina"> 13 ay. YusufTunbay Asİan'ı 3 ay, Atilla Keskin'i 2 ay geçıcı ihraç eder. İSRAİL'E YAPILAN SALDIRILARA TÜRKLER DE KATILIR ODTÜ Akademik Konseyi tarafın- dan ihraç ve geçici ihraç karan alan i- ki gencin katılımıyla birlikte bir grup genç. 10 Ekim 1969 Cuma günü. oto- büsle Ankara"dan Gaziantep'e gider. Burada diğer arkadaşlanyla bir araya gelen Hüseyin İnan, Abdülkadir Yaşar- gün. Yusuf Tunbay Aslan, CelalÖzcan, Ahmet Tuncer Siimer, Mustafa Yalçn ner, Alpaslan Özdoğan, Halil Çelimli. İbrahim Seven. Fevzi Yaşar,Cemal Bağ- a, Recep .Aipa> v e Ereen Kanar, Gazi- antep'ten Birecik'egeçer. Sınırdanyü- rüyerek geçmek istenir fakat bazı ne- denlerle bu olmaz. Sonuçta. Nizip-Karkamış istasyo- nundan 12 Ekim 1969 Pazargünü. tre- ne bınen 13 kışı, Fırat Köprüsü'nü geç- tikten sonra arazı yapısı nedeniyle Su- riye sınınna gıren trenin bır rampada yavaşlamasından yararlanılarak tren- den Suriye topraklanna atlar. Suriye üzerinden Amman'a geçen 13 kişi, da- ha sonra El-Fetih eğitim kamplanna ulaşır. Kamplarda askeri eğitimin yanı sıra Türkiye'den götürdükJeri bazı ki- taplan okuyarak teorik eğitim de yapı- lır. Türkiye'den gidenler, zaman zaman, Israil denetiminde olan bölgelere dü- zenlenen saldınlara katılır, çatışmala- ra girer. 13 kişi arasında bir süre sonra öğrencilik ve yereJ kültürel özellikler- den kaynaklanan bazı anlaşmazlıklar çıkar. Gaziantep grubu, Hüseyin İnan ve arkadaşlanndan aynlır, başka bir kamp kurar. Halil Çelimli ile fbrahim Seven, kısa bir eğitim yaptıktan sonra Türki- ye'ye döner. Bir süre sonra da Hüseyin İnan ile Ercan Kanar, yeni kadrolarge- tirmek için 9 Kasım 1969 Pazar günü Türkiye'ye gelir. Hüseyin inan, Anka- ra'da Teoman Ermete'nin evinde ve ODTÜ'de bir kısım arkadaşıyla bu ko- nuyu görüşür. Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi Fikir Kulûbü Başkanı Kadir Manganın An- kara'yagelmesi için Tuncer Sümerim- zasıyla Erzurum'atelgraf çeker. Hüse- yin fnan, bu arada, istanbul ve fzmir'e de gider. Hüseyin inan, tzmir'de iken 20 Aralık 1969 Cumartesi günü yapı- lan 6. Filo'yu protesto mitingine de ka- tılır. Ercan Kanar da Filistin'e götür- mek amacıyla Gaziantep ve Ankara'da bazı kiştterle görüşür. Filistin'de yap- tıklan eğitimi Ankara'da Ulaş Bardak- çı ile MahirÇayan'a anlatır. Mahir, Er- can Kanar ve arkadaşlannın yaptığı ey- lemı, "Maceracıhkvçekonomizm" ola- rak eleştirir. Ulaş Bardakçı ise devrim- ci kitle çizgisini savunarak Kanar'a, bu işin yanlış olduğunu söyler. Ercan Ka- nar, aralannda Hacı Tonak'ın da bu- lunduğu bir gurubu Filistin'e götürür. Hüseyin, Filistin'e gideceğı dönem ne düşündüğünü arkadaşlanna şöyle açık- lamıştır: "Türkiyebağımsızolacak. Bu- nun için ilk önce toprak reformunun vapılmaSL, petrolün, mifli kavnaklana, bankalann. fabrikalann mUlileştirilme- si ve milli bir sanayinin kurulması gere- kir. Buna milli demokratik devrün di- yoruz. Türkiye'deki idare tam bağun- sız ve gerçekten demokratik değil. Mil- li Demokratik Devrim'in yapılınası sü- resinde ev \ela köylere okuL elektrik, su, hastane gibi \asitalar getirilerek halk biiinçlendirilecektir. .VIDD tamamlan- dıktan sonra halkın kendi temsikileri- ni, kendi içlerinden seçerek parlamen- toya sokmalan sağlanmış olacaknr. Bu şekilde devrim >ine devam edecek ve proteterya ile burjuvazi arasındaki suuf mücadelesi başlavacak. Bu defa sosya- list devrim yapılarak proletena başa geçecek. Böylece, işçi ve köylü kJaresi kurulacak. Sonuçta sınıflar ortadan kalkmış olacak. Bugün, anayasa, milli demokratik devrim yapmaya müsait- tir." Bir kısım arkadaşına ne düşündü- ğünü anlatan Hüseyin tnan, El- Fetih kamplanna katılmak isteyen ODTÜ- SFK Başkanı Atilla Keskin, Ahmet Müfit Özdeş. Ercan Enç, Hamid Ya- kup, Teoman Ermete, Bahtiyar Ema- net, .\li Tenk, Hüseyin FJmacı, Halis Ozkanve YavuzKaçar ile Gaziantep'te buluşur. Birkaç gün burada kaldıktan sonra Suriye'ye geçen grup. yılbaşın- da Amman'dadır. İNAN YAKALANIYOR El- Fetih kamplannda yaptıklan yir- mi günlük bireğitimden sonra Hüseyin ve 15 arkadaşı, 1 Şubat 1970 Pazargü- nü, Suriye sınınndan gizlice Türki- ye'ye girer. Grubun birkısmı Diyarba- kır'a gelir. Hüseyin İnan, Alpaslan Öz- doğan ve Mustafa Yalçıner, yanlannda getirdikleri siiahlan Diyarbakır surla- nnda bir yere gömer. Daha sonra Di- yarbakır Tıp Fakültesi önünde buluş- mak için anlaşılır. Fakat, Tıp Fakültesi önüne geldikle- rinde fakültenin polis tarafından basıl- mış olduğunu gören Hüseyin, Alp ve Yalçıner, Adana'ya gitmek için Diyar- bakırdışından birbenzin istasyonunda otobüse biner. Hüseyin ile Alp, yan ya- na koltuklara, Yalçıner tek başına otu- rur. Otobüs. Gaziantep yakınlannda bir yerdejandarmalar tarafından durduru- larak aranır. Hüseyin ile Alp, yan yana koltuklarda oturduğu için gözalhna alı- nır. Yalçıner, şans eseri kurrulur ve Adana'ya gelir. Yalçıner, daha sonra Ankara'ya gider. Müfit Özdeş, Teoman Ermete ve Atilla Keskin ise Malatya'da tren gannda yakalanır. Sonuçta, yaka- lananlardan Hüseyin fnan, Atilla Kes- kin, Teoman Ermete. Müfit Özdeş. Er- can Enç, Alpaslan Özüdoğru, Hamıt Yakup, Ahmet Tuncer Sümer, Kadır Manga, Ali Tenk, Bahtiyar Emanet tu- tuklanırve Diyarbakır Tutukevi'ne ko- nur. Filistin'den dönenlerden Mustafa Yalçıner, Ahmet Erdoğan ve diğer 3 ki- şi, yakalanamaz. Fakat, yakalananlann Emniyet'te verdiği ifade nedeniyle Mustafa Yalçıner ile Ahmet Erdoğan, gıyabi tevkif karan ile aranmaya baş- lanır. SÜRECEK TIKNOKTASII ORAL ÇALIŞLAR Eşber Yağmurdereli. Ankara'da avukatının evinde gözaltına alındı. Şimdi 22.5 yıllık cezasını çekmesi için Çankın Cezaevi'nde. Eşber ko- nusu, gazetelere yalan yanlış yan- sıdığı için bu konuyu yakından izle- yen birisi olarak bazı düzeltmeleri bir kez daha yapmak istiyorum. Eşber Yağmurdereli, 1978yılında birkuyumcu soygununa katıldığı id- diasıyla yakalanan bazı gençlerin ifadesi sonucu tutuklandı. Gençler, işkence ile alınan ifadelerinde ken- dilerini bu işe Eşber'in azmettirdiği- ni söylediler. Eşber, bu ıfadeleri ka- bul etmedi. Ancak o günün koşul- larında TCK'nin 146/1 maddesı uyarınca idamdan yargılandı. Tam bu yargılama sırasında 12 Eylül as- keri darbesi gerçekleştirıldi. Birtaş- ra mahkemesi olan Samsun Ağır Ceza Mahkemesi, elinde çok önemli bir örgütün üst düzey bir yö- neticisi olduğu inancıyla, hiçbir ça- tışma olmayan, silah kullanılmayan birsoygun davasında, orada bulun- mayan ama azmettirdiği söylenen Eşber'i idama mahkûm etti. Yeşil'i Değil Eşber'i Yakaladılar 12 Eylül'de Doğan Öz'ün katili olduğu tanık ifadeleriyle kesinlik ka- zanan ibrahim Çiftçi gibi ülkücüler, Yargıtay'dakı çeşitli etkiler sonucu beraat ettirilirken Eşber, idama mahkûm edildi. Eğer Eşber kör ol- masaydı belki de bu idam cezası yerine getirilecekti, Sonunda ceza ömür boyu hapse dönüştü. Eşber, 12 Eylül'ün ağır koşullannda, gör- meyen gözleriyle, büyük baskı ve eziyetlere göğüs gererek tam 13.5 yıl hapis yattı. Infaz Yasası'nda yapılan bir deği- şiklik/e 1991 yılında serbest kaldı. Kürt sorunu yüzünden yaptığı bir konuşma nedeniyle uzun süren yar- gılamalar sonucunda 12 aya mah- kûm oldu. Bu ceza Eşber'in şartlı tahliyesinin ortadan kalkmasına ne- den oldu. Eşber, 36 yıllık müebbet cezasının geri kalanını da yatmaya mahkûm edilmiş oldu. 13.5 yıl gör- meyen gözlerle çekilen eziyet, hak- kındaki iddia için yeterli değil rniy- di? Ayrıca daha önce bir şiddet ey- lemi nedeniyle mahkûm olmuştu. Ikincı cezası ise düşüncelerini açık- laması yüzündendi. Eşber'in geçen sefertutuklanma- sı üzerine, hakkındaki bütün iddi- alar ortalığa döküldü, onun bir "azı- lı terörist" olduğu imaji yaratılmak istendi. Eşber'in mahkûm olmasına yol açan olay, bundan 20 yıl önce gerçekleşmişti. Eşber şimdi 53 ya- şında, o zaman 33 yaşındaydı. 20 yıl içinde, birçoğumuz gibi o da ol- gunlaştı, düşüncelerini geliştırdi, hamlıklarını törpüledi, olgun ve sa- bırlı bir aydın haline geldi. Eşber'in yakalanmasıyla birlikte, yeniden cadı kazanlan kaynatılabi- lir. Onun ne kadar azılı bir "terörist" ve "bölücü" olduğuna ilişkin yeni "belgeler" ortalığa atılabilir. Eş- ber'in nasıl bir insan olduğunu öğ- renmek isteyenler onun her yerde yaptığı konuşmaları, içinde bulun- duğu inisiyatifleri izleyebilirler. Ör- neğin içlerinde çok sayıda aydın, sanatçı ve işadamı bulunan Banş için 1 milyon imza" kampanyasının sözcüsü ve yürütücüsüydü. Siya- seti de barışçı yollardan yürütmek konusunda ısrarlı bir tutum içinde. Gelelim Eşber'in muayeneyi red- dettiği iddiasına: Çankın Cumhuri- yet Başsavcılığı, Eşber'in tutuklan- masından kısa bir süre sonra "sağ- lıknedeniyle", cezasınıninfazınıbir yıl ertelemişti. Eşber de bu karar ne- deniyle serbest bırakıldı. Ancak Eş- ber'in tahliye edılmesinin hemen ar- dından Çankın Savcısı bu kararını kaldırdı ve Eşber'in yeniden tutuk- lanmasını istedi. Eşber'in sağlık du- rumunda bir değişiklik yoktu. Çan- kın Savcısı'na Adalet Bakanlığı'nın üst kademelerinden bir uyarı gel- mişti sanki. Bu yeniden tutuklamaya gerekçe olarak Eşber'in muayeneyi reddet- tiği öne sürüldü. Doğru değil, doğ- rusu Çankırı Savcısı'nın, kendi ge- rekçesinden vazgeçerek Eşber'i tu- tuklamasıdır. Ayrıca Eşber'in mu- ayene edilmemesi gibi bir durum da yok. Tartışılan konu, Eşber'den, sağlık durumunu gerekçe göstere- rek Cumhurbaşkanı'ndan af talep eden bir dilekçe yazmasının isten- mesi. Eşber'in yapmayı reddettiği şeyafdilekçesi yazmak. Yoksa, ne- den muayene yüzünden cezaevin- de kalsın. Gazeteci arkadaşlar da sorunu ciddi şekilde araştırmadan, ömeğin Eşber'in avukatına sorma- dan yalan yanlış haberleryazıyorlar ve Eşber aleyhinde bir kamuoyu ya- ratılmasına neden oluyorlar. SonuçtaTürk polisi Eşber'i yaka- ladı ve cezaevine koydu. Yeşil'in yaptıklarını yapsa zaten 36 yıl falan hapis yatmaz, ikinci duruşmada "Türkiye seninle gunırduyuyor" ni- daları arasında tahliye edilirdi. Türk polisi Yeşil'i yakalayamadı, ama hakkını inkâretmeyelim, Eşber'i ya- kaladı. Kendilerini kutlarız. GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGIN YıLDıZOĞLU Hginç Günlerde Yaşamak... Çin ilentisini bilirsiniz, "llgınç günlerde yaşamanı- zı dilerim" der. Bu ilenti ilginç günlerin aynı zmaman- da, istikrarsız, güvensiz ve tehlıkeli günler olduğu varsayımından hareket ediyor. Geçen iki hafta boyunca gerçekten çok ilginç gün- ler yaşadık. Görülen o kı gelecekte de böyle, belki de ilginçliği gittikçe artan günler yaşamaya devam edeceğiz. Bu iki hafta boyunca, bu ilginç günlerde, zamanın "egemen düşüncelen", "yükselmiş değer- leri" de Çin ilentisinden paylanna düşeni, gülünç, daha doğrusu zavallı durumlara düşerek aldılar. Geçen iki haftanın ilginç olaylarından biri, Hindis- tan ve Pakistan arasında başlayan nükleer silahlan- mayanşıydı. Diğeri de Rusya'daki mali krız. Önce nükleer denemeler... Soğuk savaş dönemin- de ABD ve ingiltere tarafından inatla ve ısrarla ileri sürülen "caydıncılık teorısi"ni hatırlıyor musunuz? Bir teoriden daha çok bir mantık burkulmasını andı- ran bu yaklaşıma göre dünya barışının garantısı nük- leer silahlardı. Nükleer siiahlan olan ülkelere saldır- mak çokrisklibir hale geldığı. bu tür bir savaştan kim- senin galip çıkması mümkün olamadığı için, savaş olasılığı ortadan kalkıyor, banş sağlanm/ş oluyordu. Bu yüzden, geçen hafta Hindistan'la Pakistan'ın nihayet banş yaparak bölgesel güvenliği sağladığını söyleyebilir, gelişmeleri sevmçle karşılayabiliriz. Ya da en azından, International Herald Tribune'öe, Philip Brovming imzasıyla çıkan yazıda ileri süruldüğü gi- bi, denemeleri, nükleer dengeyı sağladığı, Müslü- man bir devlete nükleer silah vererek, Müslüman donyasının egosunu tatmin ettiğini düşünerek (29/05/1998) olumlu bir gelişme olarak görmemiz gerekîr. Öyleyse, ABD ile bağlaşıklannın derdi ne? Neden teorileri hayata geçtiği, barışı sağlayarak sırt- lanndan bır yük kaldırdığı için sevinmıyorlar? Garip. Bir garıplık daha: Tüm casus uydu kapasitesine, Rusya'nın Hindistan'a, Çin'in de Pakıstan'a nükleer teknolojıyi sağladığını bilmesine, hattı Hindistan Ato- mik Araştırma Enstitüsü'ne süper bilgisayar satışına izin çıkarmasına rağmen ABD yönetimi, Hindistan ilk bombayı patlatınca "çokşaşırdı". Evvelki hafta med- yada CIA ile da/ga geçen karikatürlerden geçilmiyor- du. Sen senede 75 milyar dolar butçeye sahip ol, a- ma Hindistan'ın nükleer deneme yapacağını önce- den saptayama... Dahası var. Bu sefer, nükleer de- nemelerin olacağını önceden bilmek için 75 milyar dolar bütçe de gerekmiyordu. Çunkü, Pakistan Baş- bakanj Navaz Şerif, hem Clinton'a hem de AJb- right'a birer mektup yazarak denemelerin yapılaca- ğını önceden haber vermiştı. (The Observer, 31/05/1998) Pakistan mektuplan açıklayınca ABD yönetimi de aldığını kabullenmek zorunda kaldı. Yukarda aktardığım iki gariplik arasında yakın bir bağlantı var'ABD yönetimi ve medyanın geçmişte nükleer silahlara barışçıl bir işlev yüklemesine kar- şın, şimdi bu kadar şamata çıkarmasının arkasında, geçmişte bize anlattıklan gibi bu silahlann aslında sa- vaş ve topyekûn imha olasılığını arttırdığını bilmele- ri, daha da önemlisi, bu denemelerin ABD hegemon- yası hiçe sayılarak yapılmış olması yatıyor. ABD'nin ve Batı basınının şaşırmış gibi yapmasının nedeniy- r se, ChhstopherHitchens'ın 7?7e Oösen/er'dekı ma- kalesinde dalga geçerek vurguladığı gibi, engelleye- meyeceklerıni bilmesı. Engellemeye çalışıp iktidarsız- lığını açığa vurmaktansa, bilmezden gelip sonra şa- şırmış gibi davranmak daha kolay değil mi? Rusya'da mali krıze gelirsek... Değinmek isteğim ilginçlik, serbest pıyasa ideolojisi ve IMF reçetesiyle ilgili. Daha önce birçok kere tartıştık ama, hiç Willi- am Keegan'ın bu hafta The Ooserver'de koyduğu kadar çarpıcı ve hoş bır şekilde ele almayı akıl ede- mediğim ıçın, Keegan'ı aktarmakla yetinmek istiyo- rum. 1970'lerden bu yana hâkim görüş "Piyasalar doğ- rusunubilir, hükümetlerhep yanlışyapar'öı. Bu yüz- den, IMF hep özel sektörün tek çözüm olduğunu ile- ri sürer ve dayatır. Rusya ekonomısinin sorunları ser- best piyasanın, özel sektörün eline bırakıldı. Geçen hafta gördük ki piyasalar sonsuz bilgeliklerini haya- ta geçirerek Rusya'yı kurtanmak için... Evet, piyasa- ların görevlerini yerine getirmesi için mılyarlarca do- lar kamu parasına gerek var. Önce IMF'nin devreye girip Rusya'yı kurtarması gerekiyor kı piyasalar Rus- ya'yı kurtarsınlar. Garip. Gariplik devam ediyor. Serbest piyasa modeline göre sermaye vergilen ne kadar düşük olursa, sos- yal harcamalar bütçenin ne kadar azını yerse o ka- dar lyı. Bu koşulları sağlayınız, ekonomiler çiçek gi- bi açacak, özel sektör bütün yatınmlan yapacak, her- kese iş sağlayacak, kriz sona erecek. Ne ki vergi ge- lirlerınin GSMH içindeki payı Avrupa ülkelerinde or- talama yüzde 40 olmasına karşılık Rusya'da sadece yüzde 9 ama Rusya'nın beli bir türlü doğrulamıyor. Sosyal harcamaları hemen hemen yok denecek ka- dar az olan Asya ülkeleri ise malum, şimdi sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir krizin için- de debelenip duruyorlar. Garip doğrusu. Ama kimliği belırsiz, varlığı rivayet bir "gizli elin" ekonomiyi düze çıkaracağına inanmak da zaten garip degil mi? TTB Yüksek Onur Kurulu 'Manisa davasında hekimler kusurlu' AIVK\RA (Cumhurhet Bürosu) - Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu . işkence gö- ren Manisalı gençlere ''iş- kencegörmemişlerdir'' y ö- nünde rapor \ eren 10 hekı- mı kusurlu buldu Kurul oybirliğiyle bu hekimlerin TTB Soruşturma \ e Yargı- lama Yönetmeliği'negöre cezalandırılmasını karar- laştırdı. Hekimlik uygulamala- nyla ılgilı olarak hekimle- ri yargılayıp değerlendır- me ve gerektiğinde mes- lekten men cezası verme konusunda tek yetkili or- gan olan Yüksek Onur Ku- rulu'nun 30-31 Mayıs top- lantısının sonuçları açık- landı. TTB'den dün yapı- lan açıklamada, kurulun son oturumunda, mesleğe tican görünüm verme, meslektaşlan haksız yere suçlama, hastaya doğrudan veya dolaylı zarar verme, işkence görenlere usulsiiz rapor yazma gibi kötü uv - gulamaların ele alındığı bildirildi. Manisa, Tekir- dağ \e Istanbul'da işkence görenlere. bilerek ya da görevini ihmal ederek "iş- kencegörmemişnr1 * raporu veren hekimlerin durumu- nun da göriişüldüğü belir- tildı. Açıklamada, Türki- yenin var olan koşullann- da hekimlerden kahraman- lık beklenmemesi gerekti- ği vurgulanırken, "Ancak bu olgu. asla görevin gerek- tirdiği (iıizliğin gösterilme- mesinin mazereti olamaz" denildi. Kurul. adlı muaye- nelerde uygulanması gere- ken kurallann ışıgında Ma- nisalı gençler olayında adı geçen 10 hekımı kusurlu bulduğunu açıkladı. Onur kurulunun karan, Manisa TabıplerOdası'nın daha önce hekimler lehine verdiği karan bozma nite- liğinde. Manisa odası, ku- rulun karan üzerine konu- yu yeniden görüşüp sonu- cu TTB'ye bıldırecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear