25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 HA2İRAN 1998 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Haçlı Seferleri Tarihinde Önemli Bir Olay Prof. ATAMAN DEMİR D okuz vüzyıl önce bu- gün, 3'rlazıran 1098 "de Haçlılar. uzun ve zah- metlı bır kuşatmadan nmra Büyük Selçuklu egemenf i'ği alnnda bu- lunan Antakya'v ele geçirmiş ve yüz yetmiş yıl sürecek olan bir Haçlı ege- meniığının Antakya prenshğınin te- mellennıatmışlard'ı. Papa II. Irbanus'un 27 Kasım 1095'te Clermont Konsili'nde yaptığı çağn iizenne düzenlenen ve Anadolu ı!e "KutsaltopraklarT Türkler'den ge- n almak \e bu ülkelerde Hıristiyan ege- menliğini yenıden ele geçırmek gıbı amaçlar taşıyan I. Haçlı Sefen'ndekı he- deflerden biri de Hıristiyanhk için çok 'nemlı bır dinsel merkez olan Antak- >a'nınzaptı ıdı. Fransa. Kutsal Roma-Germen tm- paratorlugu ve Italya'dan katılımlarla üç koldan ilerleyerek lstanbul'da birleşen Haçlı ordusu. 1096 yazı ile 1097 son- baharında binbir serüven ıçınde. bü- yük kayıplar vererek Anadolu'yu geç- tı ve 1O9"7 Ekimı'nde Antakya surlan önüne geldi. Doğunun kraliçesi Antak- ya, tncil'debırçokkez adı geçen. St Pa- ulveBamabas'ınvaazlar verdığı ve Hz, tsa'ya ınanar.lara ılk kez "Hıristiyan'' adının verildığı yer olması nedenıyle Haçlılann hayranlık ve saygı duyduk- lan kutsal bır kenttı. Kentin kuzevdo- Mimar Sınan Üniversitesi öğretim üyesi ğusundaki düzlüklerde konuşlanan Haç- lılar, Büyük Selçuklu egemenliğinde- ki kenti kuşattılar. ICentin egemenı Ya- ğı-Siyan. bir yandan surlan berkıtirken öte yandan başta Büyük Selçuklu Sul- tanı Berkyarûk olmak üzere yöredeki emir ve Türkmen beylerıne. Antak- ya'ya yardım çağnsında bulundu. Bu çağnya en güçlü yanıt, Musul emın Kerboğa'dangeldi ve Kerboğabü- yük bır kuv\etle. zamanlama olarak çok geç kalınmış bır tarihte; Mayıs 1098 başlannda. Antakya'yı kuşatan Haçlılan bertaraf etmek üzere hareket edebıldi. .Antakya 'yı sa\xınmakla görev- li Yağı- Siyan'ın, zaman zaman yaptı- ğı çıkış hareketlennde verdikleri ka- yıptan. yanında hızlı tükettikleri erza- kın bitmesıyle başlayan açlıkla da sa- vaşarak geçırdikleri zor günlerde Haç- lılar ağır kayıplar verdiler. Bu süre için- de Haçlı mevcudunun yedide bıri aç- lıktan öldü. Kuşatmanın üçüncü ayın- dan sonra açlığın pençesinde kıvranma- ya başlayan Haçlılar. bitki kökleri. çe- şitlı otlar. sürüngenler. at. eşek, deve, köpek ve fareleri, hatta ölü askerlerin gömülü naaşlannı çıkanp yemışlerdır. Ülkelennde refah ve debdebe içın- de yaşayan soylu Haçlılar dahi. bir di- lım ekmeğe muhtaç durumda, açlık ve sefalet içınde aylarca acı çektiler... Ya Kerboğa ıle Yagı-Siyan arasında kalarak Antakya surlan önündeölüpgi- decekler ya da ne yapıp yapıp kenti ele geçireceklerdi. Kahramanlık. sabır ve askersel güç- le yapamayacaklanna kanaat getirdik- leri bu işi kumazlıkla çözme yolunu seçtiler \e kenti içeriden ele geçirmek üzere harekete geçtıler. Haçlı lıderlerinden Tarento kontu BohemoiKL Yağt-Siyan'ın güveninı ka- zanmış \e surlardakı üç kulenın savun- masıyla görevli Firûzadlı bır komutan ile ilişkiyegirdi. Firûz'un, büyük birser- vet ve istikbal vaat edilerek satın alın- ması biçimınde tezgâhlanan bu ihanet planını büyük bir gizlilık ıçinde olgun- laştıran Bohemond ancak son gün iha- net planını \e Firûz'la yapmış olduğu anlaşmayı öbür Haçlı liderlerine açtı. Buplanagöre2 Hazıran'ı 3 Haziran'a bağlayan gece yansı. Firûz'un savun- makla görevlı olduğu Iki Kjzkardeş Kııksi altına gelecek olan küçük bır Haç- lı bırlıği, Firûz'un atacağı ip merdiven- lerle kuleye tırmanarak surlan aşacak ve yakındaki bir kapıyı açmak suretiy- le. dışanda beklemekte olan Haçlılar'ın kente gırmelerinı sağlayacaktı. Aralannda Bohemond'un da bulun- duğu bırlik. Fırûz'un yardımı ıle lkı Kızkardeş Kulesı'ne tırmandı, yakın- daki kulelen de ele geçırdikten sonra şehrin kapısını açtı ve dışanda bekle- yen Haçlılar'ınbirsel gibi şehreakma- sını sağladı. 3 Hazıran 1098 sabahı gün ağanrken sesler v e gürültülerle uyanan Antakya halkı, sokaklarda Haçlı asker- leri ile karşılaşınca her şeyin bıtmiş ol- duğunu anladı. Bohemond. surların üzerinde ulaşabıldiği en yüksek nokta- ya erguvan renkli Haçlı bayrağını dık- ti. Haçlılar. kadın ve çocuk aynmı yap- madan bütün Türkler'ı öldürdüler. Ya- pılan kınm sonucu 3 Hazıran 1098 (Per- şembe) günü akşam olurken Antak- ya'da hıçbir canlı Türk kalmamıştı Kenttekı bütün evler, ister Müslüman ister Hıristiyan olsun yağmalanıp tah- npedildı. Antakya'yı Haçlı kuşatmasından kur- tarmak amacıyla gelmekte olan Musul Emiri Kerboğa komutasındaki büyük Müslüman kuvveti, Antakya'ya ancak kentin Haçlılar'ın eline geçmesinden dört gün sonra 7 Hazıran lO98"de ge- lebılmiş ve kenti kuşatmıştvr. Böylece birkaç gün öncesıne kadar Antakya'yı kuşatmış olan Haçlılar. kenti ele geçır- dikten birkaç gün sonra kuşatılmış du- ruma düştüler. Açlığın, ümıtsizliğin vekaramsarlı- ğın dayanılmaz boyutlara ulaştığı o günlerde. Marsılyalı bir papaz olan Pi- erre Barthoknnaetıs'un gördüğü bır rü- ya üzenne, St. Peter Katedrali 'nde, Hz. Isa'nın böğrünü yaralayan mızrak ol- duğuna inandıklan bır demir parçası- nı bulan Haçlılar, yükselen moralleri ile bir çıkış hareketiyle Kerboğa üzerine saldırdılar ve Kerboğa'nın yanlış tak- tiği nedeniyle Müslüman güçleri ye- nerek Antakya'nın yırmı km kadar ku- zeydoğusunda Asi Nehri üzerindeki Demır Kapı'ya kadar sürdüler. Bu ye- nilgı üzenne Musul'a gen dönen Ker- boğa'nın Antakya'vı kurtarma teşeb- büsü başansızlıkla sona ererken .An- takya'da Haçlı egemenlıği de kesinleş- mişoldu. Bır süre Antakya"da kalarak kendi- lenne çekı düzen veren Haçlılar. Kasım 1098'de Antakya "dan hareketle. yakla- şık olarak bır \ıl sonra 14 Temmuz İ099'da mukaddes şehir Kudüs'ü de alarak büyük hedeflerine ulaştılar. Do- ğu Akdeniz'de Haçlılar tarafindan ku- rulan başka Latin devletleri (Urfa Kont- luğu, Kudüs Krallığı ve Trablusşam Kontluğu) arasında Antakya Prensüği. yüz yetmiş yıllık ömrü içınde. tsken- derun Körfezı'nin doğusu. Ası Neh- ri "nin iki tarafındakı geniş bir şendi ve bu şendin Akdeniz'e açılan kıyılannı denetimi altında turmuştur. 1098-1268 yıllan arasında Antakya Prensi unvanını taşıyan hükümdarlar tarafindan yönetilen Antakya Prenslı- ği, Memlûk Sultanı Mefik Zahir Bay- bars'ın, prenslik topraklannı ve niha- yet 18(?) Mayıs 1268'de Antakya'yı da fethetmesi ile sona erdı ve Antakya bir daha el değiştirmemek üzere lslam ege- menliğine girdı. Sonra da ülkemızın aynlmaz bir parçası oldu. lşte bugün, I. Haçlı Seferi'nin önemli birgününün Antakya'nın Haçlılar eline geçişinin ve Antakya tarihinde yeni bir sayfanın açılışının 900. yılıdır. ARADABİR Prof. Dr. MUSTAFA OZYLRT L'ludağ Üniversiresi. Tıp Fakültesi Öğretim İ'yesi Kurultayın Ardından Sıvas Kongresi'nin, ilk CHP kurultayı olduğunu, son kurultaya katılan delegelerin bilmem kaçı bi- liyordu? Cumhurıyet Halk Fırkası (Partisı = CHP), 7 Eylül 1923'teGazi Mustafa Kemal'ın Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklama ıle ortaya atıldı. 9 Eylül 1923'te yani izmir'in kurtuluşunun birincı yılında, resmen kurulan Halk Partisi'nin ilk kurultayı, Sıvas Kongresi (4 Eylül 1919) nasıl olurdemeyin. Türki- ye Cumhuriyeti'ni kuranlar, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemıyeti delegelerini bir ara- ya getıren bu ilk birlik ve dayanışma gününü, ül- kenin geleceginde söz sahibi olacak CHP'nin ilk kurultayı olarak benimsemelerı boşuna değildir. Aslında bu değışim, Anadolu ve Rumeii Müdafaa- yi Hukuk Cemiyetleri'nin "Halk Partisi" adını alma- sından başka bir şey değildi. 1 Kasım 1924'te par- tinin adına "Cumhuriyet" sözcüğü eklendi ve 19 Kasım 1924'te partinin genel başkanvekilliğine Is- met Paşa getirildı. Genel başkan adına yaptığı biryazılı açıklama ile bütün Müdafaa-yi Hukuk ör- gütünün Cumhuriyet Halk Partisi'ne katıldığını bil- dırdi. Ikınci büyük kurultay, 15-20 Ekim 1927'detop- landı. Gazi'nin Büyük Nutuk'u okuduğu, işte bu ku- rultaydır. Yenı partinin tüzüğündeki cumhuriyetçi- lik ve mılliyetçilik ilkelen ikinci kurultayda genişle- tılerek "laıklık" de eklendi. 10 Mayıs 1931 tarihin- de toplanan III. Büyük CHP Kurultayı'ndaartıkal- tıok'un topluca parti ambleminde yer aldığı görü- lür: Cumhurıyetçılık, milliyetçilik, laiklik, devletçi- lik, halkçılık ve inkılapçılık. Partinin siyasal ve top- lumsal görüşünü yansıtan bu ilkeler, 5 Şubat 1937 tarihinde ve 3135 sayılı yasa ile anayasaya da gir- miştir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin muhalefetteki ilk ku- rultayı, 29 Haziran-3 Temmuz 1950 tarihleri ara- sında, bugün Resim ve Heykel Müzesi olarak kul- lanılan Ankara Halkevı binasında toplandı. Yırmi ye- dı yıllık iktıdarı yıtırmenın şaşkınlıgı ıçinde geçen VIII. Kurultayın daha da şaşırtıcı olayı inönü'ye kar- şın, genç bır adam Kasım Gülek'in, kurultay so- nunda kendı adaylığını kendi koymak yürekliliğini göstererek genel sekreter seçilmesi olmuştu. Kuş- kusuz bu kurultayların arasında hiç unutulmaya- cak olanı, partinin genel sekreterligini yapmış yi- ne genç bir adam. Bülent Ecevit'in, CHP ile öz- deşleşmiş Ismet inönü gibi karizmatik bir lideri, ge- nel başkanlıktan uzaklaştırdığı V. olağanüstü ku- rultaydı (7 Mayıs 1972). ismet Paşa'nın, IX kurultayda ortaya attığı (22 Haziran 1953) ve daha sonraki yıllarda peşini hiç bırakmadığı temel sloganların çoğu günümüzde de geçerlilığını kommaktadır. lşte bunlardan bır- kaçı: Rejim güvencesi (demokratikleşme), adalet veyargıç güvencesi (hukuk reformu), üniversrte (üni- versıte özerkliğiı. antidemokratik yasaların kaldı- nlması ve anayasa güvencesi... O tarihten bu ya- naenfiasyon, ışsızlık, sağlık, eğitim, şeriatçı-din- cı terör, devlet içıne sızmış çeteler, PKK ve Güney- doğu Anadolu sorunu gibi konular da eklenerek sorun yumağı büyüdü. Ancak CHP kurultayları bütün bu sorun ara çözüm üretecek somut öne- riler getirmekten çok, parti içi kavganın sergilen- diğ! toplantılar olmaktan öteye geçemedi. Daha açık bıranlatımla kendı içindeki yangını söndürmekle uğraşmaktan üke sorunlarına eğilme fırsatını bu- lanadı. Bu son 28. kjrultayın, ülkenin sorunlarına çö- zün üretıci tutumlar getirdiğine yürekten inanmak ıstF/oruz. Ülkemzin sosyal demokrat anlayışta atı- Ima gereksinim var. Şu anda bu, CHP'den bek- lemr durumda. İster taraftan. ister karşıtı olsun, son kurultayın aröında sosyal demokrat kesimin güvencesi CHP'riinbirsilknmesüreciiçinegirdiğigörüşünün gerçekleşmesi, oütün yurtseveıierin içten dileğidir. Vergi Tasansmda Aldatmacalar VEFAT Gazetemze uzun yıllar gece amiri olarak ttzmet eden arkadaşımız. AHATTÜV BOZKURT yalciiandığramansız hastalıktan kurtulajna\arak vefat etmiştir. Cenazesi memleketi «lan Kayseri'de toprağa verilecektir. Ailesi vetüm yakınlannın başı sağ olsun. CUMHURİYET AHMET BAYRAK Fahn Hesap # ki ay önce yazdığım bir yazıda top- I luma "gerçek vergi refbrmu" diye su- nulan vergi tabanınıngenişletilmesiy- le ilgili düzenlemenin bir peçeleme olduğu. gerçekte senet beyanına ge- lir öğesi kılıfını geçirmek amaçlan- dığını kanıtlamıştık (Dünya, 12.03.1998). Bugünkü yazımızda nihaı amacın ne oldu- ğunu ortaya koyacak, bu amaca varmak içın yapılan aİdatmaca ve yanıltmacalan sergı- kyeceğiz. Tanımlamayla ilgili aldatmacalar Tasanda gel ır "bir gerçek kişinin bir tak- >im >ilı içinde elde ettiği tasarruf ve harca- masına kaynak teşkil eden her türiü kazanç ve iratların safi tutandır" biçimınde tanım- lanmıştır. Bu. özünde bir tanımlama değil. tanımlama görünümünde yapılmış bir örtü- lerhe. bir peçelemedir. Bir kavramı tanım- lamak:. o kavramı benzen kavTamlardan ayı- ran temel özellikleri belırtmek demektir. Ör- neğin insanı "düşünen canlı" diye tanımla- yabılinz. Düşünme yeteneğı insanı öbür canlılardan ayıran bır özelliktir. tnsanı, "so- luyan bir canlıdır" diye tanımlayamayız, boş bir laf olur. Çünkü solumak. ınsanın ayırt edici özellığı değil, tüm canlılann or- tak özelliğidir. Bunun gibi vergi açısından gelirin tanımlanması da, vergiye tabi geliri vergıye tabi olmayan öbür edinimlerden (rentree) ayırmak \e böylece vergınin konu- sunu belirlemek için yapılır. "Tasarruf ve- >a harcama>a kaynak teşkil etme" kazanç ve ıratlann ayıncı özellığı değil, tam tersine, or- tak özelliğidir. (Tasarrufa ya da harcamaya kaynak oluşturmayan bir gelir öğesi düşü- nülemez.) Ortak özelliğe göre de tanımla- ma yapılamaz. Vergi açısından gelirin tanımlanması "k» 1 - nak" kuramına (teorisine) ya da "net arüş" kuramına göre yapılabilir. Çünkü her iki ku- ram da ayıncı özelliklerden yola çıkar. Ne varki binncı kurama göre yapılan tanımla- ma çok dar, ıkincı kurama göre yapılan ta- nımlama ise çok genış düşmektedir. Bunun için gelir vergisi konusunun belirlenmesin- de hem net artış kuramı hem de kaynak ku- ramı göz önünde bulundurulur. \anı "kar- ma" yapılır. Karmanın ayıncı özelliği yok- tur. Her ülke kendı sosyo-ekonomik yapısı- na göre bu karmayı oîuşturur. Bu nedenle gelir \ergisınin konusu. "tanımlama" yön- temıyle belirlenemez, ancak "savunlaına'' yöntemıyle belirlenir. Bugünkü vergi yasa- mızda yapıldığı gibi. Amerikan Kongresi bu tanımlamayı yapamamış. Yüksek Mah- keme'ye bırakmış. Yüksek Mahkeme. 20 yıl uğraşmış ve böyle bir tanımlamanın ya- pılamayacağı sonucuna varmıştır. (Prof. B. Bittker, Federal Taxation of income cilt 1 s. 5-15) Vergi yasasında gelirin tanımlaması- nı yapan -ABD dahil- dünyada tek bir ülke yoktur. Bu. ders kitaplannda yazılı bir ger- çektir(Prof.SaJihTurhan,Vergi'T«)risis.l44). Kısaca tasarruf ve harcama gelir tanımı- nın öğeleri değil. gelirdenkleminin (gelir he- saplamasının) öğeleridir; gelirin niteliğini de- ğil, niceliğini belirlemek için kullanılır. Bu nedenle bir gelir tammında yer alan "tasar- ruf" ve "harcama" sözcükleri boş bir laf- tır: ne genişleticı ne de daraltıcı etkisi olur. Sadece bır aldatmacadır. Neden gelir tanı- mına tasarruf ve harcama sözcükleri sokuş- turuldu? Bu sorunun tek yanıtı: "Kaynağı izah edilemeyen tasarruf ve harcamalan" gelir öğesine dönüştürebilmek ıçın! Konu- sunda tasamıf ve harcama bulunmayan bir vergi sisteminde, tasarruf ve harcama, geli- rin öğesi yapılamazdı. Tasanda 7. gelir öğesi "kaynağı ne olur- sa olsun, her türlii başka kazanç ve iratlar*" olarak belirsiz bir biçimde tanımlanmıştır. Böyle bir tanımJama, vergi konusunu belir- leme yetkisini tümden vergi yönetimine bı- rakmak anlamını taşır ve verginin yasallığı ilkesi ile anayasamızın 73. maddesine ters düşer. Anayasamız, vergınin yasallığı ilke- sıne tek bir istisna getirmiştir: "IVIuafhk,is- tisnalar \t indirimlere iliskin hükütnierinde kanunun betirttiği > ukan \e asağı sınıriar için- de değişiklikyapmak" yetkısi Bakanlar Ku- rulu'na venlmiştir. Bunun dışında herhan- L'zmanı gi biryetki de\Tİ söz konusu değildir. Bu ne- denle böylesine bir "torbalama" yöntemiy- le verginin öğelerinı belirleme yetkisini yö- netime vermek, anayasamıza düpedüz aykı- ndır. Bir başka anlatımla: Yasa koyucu sa- yımlama yöntemiyle verginin kapsamını di- ledıği kadar genışletebilir. bu bir siyasal ter- cih sorunudur. Ama bu konuda torbalama yöntemiyle vergi yönetimine yetki veremez. Bu da anayasa sorunudur. Öncekı yazımız- da belirttiğim gibi gelir öğelerini belirleme yetkisinin idareye bırakılması yalnız ABD'de uygulanan bir yaklaşımdır. Bu bir yöntem seçeneğı değil. özel koşullann zorladığı bır ıstisnadır. Başka hiçbir ülkede bu yöntem uy- gulanmamıştır. Oysa gerekçede "bazı ülke- ler gelir öğelerini kaynağına göre sa>arken_ diger bazı ülkeler geliri herhangi bir kayna- ğa bağlı olarak tanımlamamış, kaynağı ne olursa olsun her rürlü geliri vergilendirilecek gelir kapsamına almışlardır" denerek gelir öğelerini belirleme yetkisinin birçok ülke- de idareye bırakıldığı ızlenimı verilmekte- dir. Bu. gerçek dışı, yanıltıcı bır bılgılendır- medir. Sayın Maliye Bakanı, ABD dışında, hangi ülkenin gelir vergisi yasasında gelir öğelennin saptanmasına yönelik yetkı dev- nnın bulunduğunu açıklamalıdır. Taban datiığı ile ilgili yanütmalar Tasannın gerekçesinebakılırsa, gelir ver- gisi yasamızın 1 ve 2. maddeleri darmış, her türlü gelir öğesini kavrayamıyormuş. Ge- rekçeye göre bugünkü gelir vergisi yasamı- zın kavrayamadığı gelir öğelerinin başlıca- lan şunlardır: Miras. bağış. kumar, bahşiş, piyango ikramiyeleri. Sayın Temizel söy- lemlerinde. bunlara bir de rüş\et kazançla- nnı eklemiştir. Bu açıklamalardan, sözü ge- çen gelir öğelerinin tasanda vergiye tabi tu- tulması beklenir. Oysa tam tersine 81 '4. maddesinde vergi dışı tutulmuştur. Aslında vergi dışı tutulması zorunludur. Çünkü bun- lar "Kazsız intikaller" nıteliğinde olup, \e- raset ve intikal vergisine tabidirler. Veraset ve intikal vergisine tabi bır edinimı aynca gelir vergisine tabi tutmak çifte vergileme olur. Rüşvet kazançIanna gelince. bunlar 19.04.1990 gün ve 3628 sayılı "Mal Büdi- riminde Bulunulması Rüşvet ve Yobuzluk- larla Mücadele Kanunu"nun kapsamında- dır. Bu kanuna göre haksız edinilmiş mal- lar olarak ilgiliden zorla alınır. Aynca para cezası \ e beş yıla kadar hapis cezasına çarp- tınlır. Bir başka anlatımla rüşvet, ister fıil olarak saptansın ister tasarruf ya da harca- ma şeklinde kavransm, ilgiliden geri almmak- tadır. Bütünüyle geri alınan paranın aynca vergisi olamaz. Bu saptamalar. verginin ta- banını genişletme yolundaki söylemlerın doğru olmadığı, yanıltıcı olduğunu belgeler- le kesın olarak ortaya koymaktadır. Şu da var: Gerekçede, "Gelişen ekonomik hayatta ge- lir öğeleri çeşitlenmekte ve bu gelir öğeleri- ne Uişldn açık bir hüküm bulunmaması du- rumunda kanundadeğişiklikyapıhncaya ka- dar söz konusu öğeler vergi dışı kalmakta- dır" deniyor. Hiçbir çağdaş devlet ilende ortaya çıkrnası muhtemel gelir öğelerine gö- re vergi düzenlemelerini yapmaz. Vergıcı- likte, "Doğmayan çocuğa ebisebtçilmez." Kal- dı ki vergi kapsamınaalınacak bir gelir öğe- si varsa, çağdaş her devletın yaptığı gibi, yasaya bir iki ek her zaman yapılabilir. Ger- çekte tabanı genişletme amacının bulunma- dığına göre 7 gelir öğesinin tanımlaması ni- çın değiştirilmiştir ve belirsiz kılınmıştır? Bu sorunun şaşmaz yanıtı şudur. "Kaynağıaçık- lanamayan harcama ya da tasarruflan" ge- lir öğesi yapmak için! Örtülü yoldan yetld... Birinci ve ikinci maddeler değiştirilerek mizansen hazırlandıktan sonra servet beya- nına gelir öğesi kılıfı şöyle geçirilıyor: Ta- sanda GVK 82. maddesi yeniden düzenle- niyor ve orada (düz ve doğrudan bir anlatım- la) "kaynağı izah edilemeyen tasarruf vehar- camalar" safi ırat sayılır tanımlamasıyla ye- ni bir gelir öğesi yaratılıyor. (Daha doğrusu uyduruluyor.) Bu yeni öğe VUK 30'7. mad- desinde formüle edilen kaynak sorgulama yönteminden (servet beyanı ya da nerden buldun yasası) başka bir şey değildir. Kay- nak sorgulama yöntemi zaten varken. dolay- lı örtülü yollardan sistemi altüst ederek mev- cut kanıtlama yönteminı gelir öğesi kılığına sokmakla güdülen amaç nedir? Eğer mev- cut düzenleme yetersız görülüyorsa, orada gereklı her türlü düzeltme ve geliştirme ya- pılabılirdı. Böyle yapılmıyor, dünyanın hiç- bir ülkesmde görülmemiş bır biçimde, kay- nak sorgulama yöntemi gelir öğesine dö- nüştürülüyor. Sorunun tek yanıtı. yerel de- netim elemanlanna bugüne kadar venlme- miş olan kaynak sorgulama yetkisini dolay- lı yoldan vermektir! Şöyle kı her türlü gelır öğelerini incele- meye yetkili olmasına karşm bu elemanlara VUK 30/7. maddesi servet sorgulama yet- kisini vermemektedir Servet sorgulama yön- temi gelir öğesine dönüştürülerek sözü ge- çen maddeye bay-pas yapılmış. böylece ye- rel denetim elemanlanna bu yetkı verilmiş olacaktır. Böyle bir yetki verilecekse. gizli örtülü yollarla değil. tartıçılarak açık ve se- çik bır biçimde Verifmelidır. * PENCERE Gaflet ve Dalalef Sözde Ermeni soykırımı- na ilişkin iddianın Fransa'da hortlaması rastlantı mı? Değil... Medyadaki yorumlara ba- kıyorum, "bir eksiklik var- mış" duygusuna kapılıyo- rum; çünkü Batı'da ne za- man bu konu ortaya atılsa, Türkiye savunma içgüdü- süyle gözlerini 1915'e çe- viriyor, geçmişe yöneliyor. Oysa sorunun çözümü geçmişte değil... GelecekteL • Kuşkusuz 1915'te yaşa- nan tarihin bilimsel araştır- maları sonuna dek yapıl- malı!.. 1912'den1922'yedeğin, süregelen üç savaşta (Bal- kan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı) Rumeli ve Anadolu mezba- hayadönüşmüştü. Bulgar- lar, Yunanlılar, Rumlar, Arap- lar, Kürtler, Ermeniler, Rus- lar, Avustralyalılar, Yeni Ze- landalılar, Fransızlan Ingi- lizler, Türkleron yıl süresin- ce boğuşup durdular. Yet- medi, Türklerle Türkler de birbirieriyle savaştılar; Rus- larla Ermeniler, Yunanlılar- la Rumlar birlik olup ülke- nin doğusunu, batısını kah revan içinde bıraktılar. Suç kimdeydi? Bu coğrafyanın tarihinde her kafadan bir ses çıkar; yansızlaşmak olanaksız gi- bidir; ancak Ermenilerle Türklerin birbirlerini karşı- lıklı kestikleri ilkel bir iç sa- vaş ortamında soykırımdan söz açmak, dünün gerçe- ğini kesinlikle dile getirmez, yanna dönük bir hesabı içe- rir. • 'Soğuk Savaş 'tan sonra insanlık soru işaretleriyle dolu bir sürece girdi. Eskiden "Doğu-Batı Blok- ları" vardı; Soğuk Savaş sürdükçe Türkiye önemse- niyor, Batı'nın bir parçası sayılıyordu; Sovyetler'in ye- nilgisiyle bu öykü noktalan- dı. Her şeyden önce bu ta- rihsel gerçeği algılamakzo- rundayız; eski kavramları silerek, yeni dengelere gö- re düşünmek alışkanlığına kavuşmalıyız. Avrupa Türkiye'yi dışla- dı. Yunanistan -Osmanlı dö- nemindeki gibi- Avrupa'yı Türkiye'nin karşısına dikti. Başardı bu işi!.. Ne var ki artık Avrupa dünyanın merkezi değil... • Fransa'da sözde Ermeni soykınmının hortlaması rast- lantı sayılamaz. Paris'in An- kara ile iyi ilişkiler içinde ya- şaması bu gerçeği örtemez. Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra 1917 öncesinde ne kadar sorun varsa hortla- mıştır. Osmanlı'nın mirası- nı yeniden gündeme geti- rip Türkiye ile hesaplaşmak isteyen güçler Anadolu'yu kuşatmayaçabalıyoıiar; bu- nu görmemek için kör ol- mak gerekir. Iş nereye varacak? Ermeni Diasporası'na bü- yük ölçüde bağımlı olan Eri- van şimdilik susuyor; ama Amerika ve Fransa'daki Er- meniler, yurttaşı olarak ya- şadıkları devletlerin hukuk belgelerine sözde soykırımı yazdırarak taleplerini meş- rulaştırma çabasındalar. Hiç kimse gelecek için kendi kendisini aldatmasın! "Olacak şey mi?.." de- mesin. Çünkü devletler hukukun- da bir soykırım onaylandı- ğı zaman, sonucunu da ya- ratır. • Bugün Türkiye'nin yöne- timinde bulunan politikacı- lar "gaflet ve dalalet" ıçin- de midirler. Sanki onlardışardan, biz içerden, bu devletin sonunu getirmek için yemin etmiş gibiyiz. Romanlarınız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel: 554 08 04
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear