Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 3 HA2İRAN 1998 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Haçlı Seferleri Tarihinde Önemli Bir Olay
Prof. ATAMAN DEMİR
D
okuz vüzyıl önce bu-
gün, 3'rlazıran 1098 "de
Haçlılar. uzun ve zah-
metlı bır kuşatmadan
nmra Büyük Selçuklu
egemenf i'ği alnnda bu-
lunan Antakya'v ele geçirmiş ve yüz
yetmiş yıl sürecek olan bir Haçlı ege-
meniığının Antakya prenshğınin te-
mellennıatmışlard'ı.
Papa II. Irbanus'un 27 Kasım
1095'te Clermont Konsili'nde yaptığı
çağn iizenne düzenlenen ve Anadolu
ı!e "KutsaltopraklarT Türkler'den ge-
n almak \e bu ülkelerde Hıristiyan ege-
menliğini yenıden ele geçırmek gıbı
amaçlar taşıyan I. Haçlı Sefen'ndekı he-
deflerden biri de Hıristiyanhk için çok
'nemlı bır dinsel merkez olan Antak-
>a'nınzaptı ıdı.
Fransa. Kutsal Roma-Germen tm-
paratorlugu ve Italya'dan katılımlarla üç
koldan ilerleyerek lstanbul'da birleşen
Haçlı ordusu. 1096 yazı ile 1097 son-
baharında binbir serüven ıçınde. bü-
yük kayıplar vererek Anadolu'yu geç-
tı ve 1O9"7
Ekimı'nde Antakya surlan
önüne geldi. Doğunun kraliçesi Antak-
ya, tncil'debırçokkez adı geçen. St Pa-
ulveBamabas'ınvaazlar verdığı ve Hz,
tsa'ya ınanar.lara ılk kez "Hıristiyan''
adının verildığı yer olması nedenıyle
Haçlılann hayranlık ve saygı duyduk-
lan kutsal bır kenttı. Kentin kuzevdo-
Mimar Sınan Üniversitesi öğretim üyesi
ğusundaki düzlüklerde konuşlanan Haç-
lılar, Büyük Selçuklu egemenliğinde-
ki kenti kuşattılar. ICentin egemenı Ya-
ğı-Siyan. bir yandan surlan berkıtirken
öte yandan başta Büyük Selçuklu Sul-
tanı Berkyarûk olmak üzere yöredeki
emir ve Türkmen beylerıne. Antak-
ya'ya yardım çağnsında bulundu.
Bu çağnya en güçlü yanıt, Musul
emın Kerboğa'dangeldi ve Kerboğabü-
yük bır kuv\etle. zamanlama olarak
çok geç kalınmış bır tarihte; Mayıs
1098 başlannda. Antakya'yı kuşatan
Haçlılan bertaraf etmek üzere hareket
edebıldi. .Antakya 'yı sa\xınmakla görev-
li Yağı- Siyan'ın, zaman zaman yaptı-
ğı çıkış hareketlennde verdikleri ka-
yıptan. yanında hızlı tükettikleri erza-
kın bitmesıyle başlayan açlıkla da sa-
vaşarak geçırdikleri zor günlerde Haç-
lılar ağır kayıplar verdiler. Bu süre için-
de Haçlı mevcudunun yedide bıri aç-
lıktan öldü. Kuşatmanın üçüncü ayın-
dan sonra açlığın pençesinde kıvranma-
ya başlayan Haçlılar. bitki kökleri. çe-
şitlı otlar. sürüngenler. at. eşek, deve,
köpek ve fareleri, hatta ölü askerlerin
gömülü naaşlannı çıkanp yemışlerdır.
Ülkelennde refah ve debdebe içın-
de yaşayan soylu Haçlılar dahi. bir di-
lım ekmeğe muhtaç durumda, açlık ve
sefalet içınde aylarca acı çektiler...
Ya Kerboğa ıle Yagı-Siyan arasında
kalarak Antakya surlan önündeölüpgi-
decekler ya da ne yapıp yapıp kenti ele
geçireceklerdi.
Kahramanlık. sabır ve askersel güç-
le yapamayacaklanna kanaat getirdik-
leri bu işi kumazlıkla çözme yolunu
seçtiler \e kenti içeriden ele geçirmek
üzere harekete geçtıler.
Haçlı lıderlerinden Tarento kontu
BohemoiKL Yağt-Siyan'ın güveninı ka-
zanmış \e surlardakı üç kulenın savun-
masıyla görevli Firûzadlı bır komutan
ile ilişkiyegirdi. Firûz'un, büyük birser-
vet ve istikbal vaat edilerek satın alın-
ması biçimınde tezgâhlanan bu ihanet
planını büyük bir gizlilık ıçinde olgun-
laştıran Bohemond ancak son gün iha-
net planını \e Firûz'la yapmış olduğu
anlaşmayı öbür Haçlı liderlerine açtı.
Buplanagöre2 Hazıran'ı 3 Haziran'a
bağlayan gece yansı. Firûz'un savun-
makla görevlı olduğu Iki Kjzkardeş
Kııksi altına gelecek olan küçük bır Haç-
lı bırlıği, Firûz'un atacağı ip merdiven-
lerle kuleye tırmanarak surlan aşacak
ve yakındaki bir kapıyı açmak suretiy-
le. dışanda beklemekte olan Haçlılar'ın
kente gırmelerinı sağlayacaktı.
Aralannda Bohemond'un da bulun-
duğu bırlik. Fırûz'un yardımı ıle lkı
Kızkardeş Kulesı'ne tırmandı, yakın-
daki kulelen de ele geçırdikten sonra
şehrin kapısını açtı ve dışanda bekle-
yen Haçlılar'ınbirsel gibi şehreakma-
sını sağladı. 3 Hazıran 1098 sabahı gün
ağanrken sesler v e gürültülerle uyanan
Antakya halkı, sokaklarda Haçlı asker-
leri ile karşılaşınca her şeyin bıtmiş ol-
duğunu anladı. Bohemond. surların
üzerinde ulaşabıldiği en yüksek nokta-
ya erguvan renkli Haçlı bayrağını dık-
ti.
Haçlılar. kadın ve çocuk aynmı yap-
madan bütün Türkler'ı öldürdüler. Ya-
pılan kınm sonucu 3 Hazıran 1098 (Per-
şembe) günü akşam olurken Antak-
ya'da hıçbir canlı Türk kalmamıştı
Kenttekı bütün evler, ister Müslüman
ister Hıristiyan olsun yağmalanıp tah-
npedildı.
Antakya'yı Haçlı kuşatmasından kur-
tarmak amacıyla gelmekte olan Musul
Emiri Kerboğa komutasındaki büyük
Müslüman kuvveti, Antakya'ya ancak
kentin Haçlılar'ın eline geçmesinden
dört gün sonra 7 Hazıran lO98"de ge-
lebılmiş ve kenti kuşatmıştvr. Böylece
birkaç gün öncesıne kadar Antakya'yı
kuşatmış olan Haçlılar. kenti ele geçır-
dikten birkaç gün sonra kuşatılmış du-
ruma düştüler.
Açlığın, ümıtsizliğin vekaramsarlı-
ğın dayanılmaz boyutlara ulaştığı o
günlerde. Marsılyalı bir papaz olan Pi-
erre Barthoknnaetıs'un gördüğü bır rü-
ya üzenne, St. Peter Katedrali 'nde, Hz.
Isa'nın böğrünü yaralayan mızrak ol-
duğuna inandıklan bır demir parçası-
nı bulan Haçlılar, yükselen moralleri ile
bir çıkış hareketiyle Kerboğa üzerine
saldırdılar ve Kerboğa'nın yanlış tak-
tiği nedeniyle Müslüman güçleri ye-
nerek Antakya'nın yırmı km kadar ku-
zeydoğusunda Asi Nehri üzerindeki
Demır Kapı'ya kadar sürdüler. Bu ye-
nilgı üzenne Musul'a gen dönen Ker-
boğa'nın Antakya'vı kurtarma teşeb-
büsü başansızlıkla sona ererken .An-
takya'da Haçlı egemenlıği de kesinleş-
mişoldu.
Bır süre Antakya"da kalarak kendi-
lenne çekı düzen veren Haçlılar. Kasım
1098'de Antakya "dan hareketle. yakla-
şık olarak bır \ıl sonra 14 Temmuz
İ099'da mukaddes şehir Kudüs'ü de
alarak büyük hedeflerine ulaştılar. Do-
ğu Akdeniz'de Haçlılar tarafindan ku-
rulan başka Latin devletleri (Urfa Kont-
luğu, Kudüs Krallığı ve Trablusşam
Kontluğu) arasında Antakya Prensüği.
yüz yetmiş yıllık ömrü içınde. tsken-
derun Körfezı'nin doğusu. Ası Neh-
ri "nin iki tarafındakı geniş bir şendi ve
bu şendin Akdeniz'e açılan kıyılannı
denetimi altında turmuştur.
1098-1268 yıllan arasında Antakya
Prensi unvanını taşıyan hükümdarlar
tarafindan yönetilen Antakya Prenslı-
ği, Memlûk Sultanı Mefik Zahir Bay-
bars'ın, prenslik topraklannı ve niha-
yet 18(?) Mayıs 1268'de Antakya'yı da
fethetmesi ile sona erdı ve Antakya bir
daha el değiştirmemek üzere lslam ege-
menliğine girdı. Sonra da ülkemızın
aynlmaz bir parçası oldu. lşte bugün,
I. Haçlı Seferi'nin önemli birgününün
Antakya'nın Haçlılar eline geçişinin
ve Antakya tarihinde yeni bir sayfanın
açılışının 900. yılıdır.
ARADABİR
Prof. Dr. MUSTAFA OZYLRT
L'ludağ Üniversiresi. Tıp Fakültesi Öğretim İ'yesi
Kurultayın Ardından
Sıvas Kongresi'nin, ilk CHP kurultayı olduğunu,
son kurultaya katılan delegelerin bilmem kaçı bi-
liyordu? Cumhurıyet Halk Fırkası (Partisı = CHP),
7 Eylül 1923'teGazi Mustafa Kemal'ın Anadolu
Ajansı'na yaptığı açıklama ıle ortaya atıldı. 9 Eylül
1923'te yani izmir'in kurtuluşunun birincı yılında,
resmen kurulan Halk Partisi'nin ilk kurultayı, Sıvas
Kongresi (4 Eylül 1919) nasıl olurdemeyin. Türki-
ye Cumhuriyeti'ni kuranlar, Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-yı Hukuk Cemıyeti delegelerini bir ara-
ya getıren bu ilk birlik ve dayanışma gününü, ül-
kenin geleceginde söz sahibi olacak CHP'nin ilk
kurultayı olarak benimsemelerı boşuna değildir.
Aslında bu değışim, Anadolu ve Rumeii Müdafaa-
yi Hukuk Cemiyetleri'nin "Halk Partisi" adını alma-
sından başka bir şey değildi. 1 Kasım 1924'te par-
tinin adına "Cumhuriyet" sözcüğü eklendi ve 19
Kasım 1924'te partinin genel başkanvekilliğine Is-
met Paşa getirildı. Genel başkan adına yaptığı
biryazılı açıklama ile bütün Müdafaa-yi Hukuk ör-
gütünün Cumhuriyet Halk Partisi'ne katıldığını bil-
dırdi.
Ikınci büyük kurultay, 15-20 Ekim 1927'detop-
landı. Gazi'nin Büyük Nutuk'u okuduğu, işte bu ku-
rultaydır. Yenı partinin tüzüğündeki cumhuriyetçi-
lik ve mılliyetçilik ilkelen ikinci kurultayda genişle-
tılerek "laıklık" de eklendi. 10 Mayıs 1931 tarihin-
de toplanan III. Büyük CHP Kurultayı'ndaartıkal-
tıok'un topluca parti ambleminde yer aldığı görü-
lür: Cumhurıyetçılık, milliyetçilik, laiklik, devletçi-
lik, halkçılık ve inkılapçılık. Partinin siyasal ve top-
lumsal görüşünü yansıtan bu ilkeler, 5 Şubat 1937
tarihinde ve 3135 sayılı yasa ile anayasaya da gir-
miştir.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin muhalefetteki ilk ku-
rultayı, 29 Haziran-3 Temmuz 1950 tarihleri ara-
sında, bugün Resim ve Heykel Müzesi olarak kul-
lanılan Ankara Halkevı binasında toplandı. Yırmi ye-
dı yıllık iktıdarı yıtırmenın şaşkınlıgı ıçinde geçen
VIII. Kurultayın daha da şaşırtıcı olayı inönü'ye kar-
şın, genç bır adam Kasım Gülek'in, kurultay so-
nunda kendı adaylığını kendi koymak yürekliliğini
göstererek genel sekreter seçilmesi olmuştu. Kuş-
kusuz bu kurultayların arasında hiç unutulmaya-
cak olanı, partinin genel sekreterligini yapmış yi-
ne genç bir adam. Bülent Ecevit'in, CHP ile öz-
deşleşmiş Ismet inönü gibi karizmatik bir lideri, ge-
nel başkanlıktan uzaklaştırdığı V. olağanüstü ku-
rultaydı (7 Mayıs 1972).
ismet Paşa'nın, IX kurultayda ortaya attığı (22
Haziran 1953) ve daha sonraki yıllarda peşini hiç
bırakmadığı temel sloganların çoğu günümüzde
de geçerlilığını kommaktadır. lşte bunlardan bır-
kaçı: Rejim güvencesi (demokratikleşme), adalet
veyargıç güvencesi (hukuk reformu), üniversrte (üni-
versıte özerkliğiı. antidemokratik yasaların kaldı-
nlması ve anayasa güvencesi... O tarihten bu ya-
naenfiasyon, ışsızlık, sağlık, eğitim, şeriatçı-din-
cı terör, devlet içıne sızmış çeteler, PKK ve Güney-
doğu Anadolu sorunu gibi konular da eklenerek
sorun yumağı büyüdü. Ancak CHP kurultayları
bütün bu sorun ara çözüm üretecek somut öne-
riler getirmekten çok, parti içi kavganın sergilen-
diğ! toplantılar olmaktan öteye geçemedi. Daha açık
bıranlatımla kendı içindeki yangını söndürmekle
uğraşmaktan üke sorunlarına eğilme fırsatını bu-
lanadı.
Bu son 28. kjrultayın, ülkenin sorunlarına çö-
zün üretıci tutumlar getirdiğine yürekten inanmak
ıstF/oruz. Ülkemzin sosyal demokrat anlayışta atı-
Ima gereksinim var. Şu anda bu, CHP'den bek-
lemr durumda.
İster taraftan. ister karşıtı olsun, son kurultayın
aröında sosyal demokrat kesimin güvencesi
CHP'riinbirsilknmesüreciiçinegirdiğigörüşünün
gerçekleşmesi, oütün yurtseveıierin içten dileğidir.
Vergi Tasansmda Aldatmacalar
VEFAT
Gazetemze uzun yıllar gece amiri olarak
ttzmet eden arkadaşımız.
AHATTÜV
BOZKURT
yalciiandığramansız hastalıktan
kurtulajna\arak vefat etmiştir. Cenazesi
memleketi «lan Kayseri'de toprağa verilecektir.
Ailesi vetüm yakınlannın başı sağ olsun.
CUMHURİYET
AHMET BAYRAK Fahn Hesap
# ki ay önce yazdığım bir yazıda top-
I
luma "gerçek vergi refbrmu" diye su-
nulan vergi tabanınıngenişletilmesiy-
le ilgili düzenlemenin bir peçeleme
olduğu. gerçekte senet beyanına ge-
lir öğesi kılıfını geçirmek amaçlan-
dığını kanıtlamıştık (Dünya, 12.03.1998).
Bugünkü yazımızda nihaı amacın ne oldu-
ğunu ortaya koyacak, bu amaca varmak içın
yapılan aİdatmaca ve yanıltmacalan sergı-
kyeceğiz.
Tanımlamayla ilgili aldatmacalar
Tasanda gel ır "bir gerçek kişinin bir tak-
>im >ilı içinde elde ettiği tasarruf ve harca-
masına kaynak teşkil eden her türiü kazanç
ve iratların safi tutandır" biçimınde tanım-
lanmıştır. Bu. özünde bir tanımlama değil.
tanımlama görünümünde yapılmış bir örtü-
lerhe. bir peçelemedir. Bir kavramı tanım-
lamak:. o kavramı benzen kavTamlardan ayı-
ran temel özellikleri belırtmek demektir. Ör-
neğin insanı "düşünen canlı" diye tanımla-
yabılinz. Düşünme yeteneğı insanı öbür
canlılardan ayıran bır özelliktir. tnsanı, "so-
luyan bir canlıdır" diye tanımlayamayız,
boş bir laf olur. Çünkü solumak. ınsanın
ayırt edici özellığı değil, tüm canlılann or-
tak özelliğidir. Bunun gibi vergi açısından
gelirin tanımlanması da, vergiye tabi geliri
vergıye tabi olmayan öbür edinimlerden
(rentree) ayırmak \e böylece vergınin konu-
sunu belirlemek için yapılır. "Tasarruf ve-
>a harcama>a kaynak teşkil etme" kazanç ve
ıratlann ayıncı özellığı değil, tam tersine, or-
tak özelliğidir. (Tasarrufa ya da harcamaya
kaynak oluşturmayan bir gelir öğesi düşü-
nülemez.) Ortak özelliğe göre de tanımla-
ma yapılamaz.
Vergi açısından gelirin tanımlanması "k»
1
-
nak" kuramına (teorisine) ya da "net arüş"
kuramına göre yapılabilir. Çünkü her iki ku-
ram da ayıncı özelliklerden yola çıkar. Ne
varki binncı kurama göre yapılan tanımla-
ma çok dar, ıkincı kurama göre yapılan ta-
nımlama ise çok genış düşmektedir. Bunun
için gelir vergisi konusunun belirlenmesin-
de hem net artış kuramı hem de kaynak ku-
ramı göz önünde bulundurulur. \anı "kar-
ma" yapılır. Karmanın ayıncı özelliği yok-
tur. Her ülke kendı sosyo-ekonomik yapısı-
na göre bu karmayı oîuşturur. Bu nedenle
gelir \ergisınin konusu. "tanımlama" yön-
temıyle belirlenemez, ancak "savunlaına''
yöntemıyle belirlenir. Bugünkü vergi yasa-
mızda yapıldığı gibi. Amerikan Kongresi
bu tanımlamayı yapamamış. Yüksek Mah-
keme'ye bırakmış. Yüksek Mahkeme. 20
yıl uğraşmış ve böyle bir tanımlamanın ya-
pılamayacağı sonucuna varmıştır. (Prof. B.
Bittker, Federal Taxation of income cilt 1 s.
5-15) Vergi yasasında gelirin tanımlaması-
nı yapan -ABD dahil- dünyada tek bir ülke
yoktur. Bu. ders kitaplannda yazılı bir ger-
çektir(Prof.SaJihTurhan,Vergi'T«)risis.l44).
Kısaca tasarruf ve harcama gelir tanımı-
nın öğeleri değil. gelirdenkleminin (gelir he-
saplamasının) öğeleridir; gelirin niteliğini de-
ğil, niceliğini belirlemek için kullanılır. Bu
nedenle bir gelir tammında yer alan "tasar-
ruf" ve "harcama" sözcükleri boş bir laf-
tır: ne genişleticı ne de daraltıcı etkisi olur.
Sadece bır aldatmacadır. Neden gelir tanı-
mına tasarruf ve harcama sözcükleri sokuş-
turuldu? Bu sorunun tek yanıtı: "Kaynağı
izah edilemeyen tasarruf ve harcamalan"
gelir öğesine dönüştürebilmek ıçın! Konu-
sunda tasamıf ve harcama bulunmayan bir
vergi sisteminde, tasarruf ve harcama, geli-
rin öğesi yapılamazdı.
Tasanda 7. gelir öğesi "kaynağı ne olur-
sa olsun, her türlii başka kazanç ve iratlar*"
olarak belirsiz bir biçimde tanımlanmıştır.
Böyle bir tanımJama, vergi konusunu belir-
leme yetkisini tümden vergi yönetimine bı-
rakmak anlamını taşır ve verginin yasallığı
ilkesi ile anayasamızın 73. maddesine ters
düşer. Anayasamız, vergınin yasallığı ilke-
sıne tek bir istisna getirmiştir: "IVIuafhk,is-
tisnalar \t indirimlere iliskin hükütnierinde
kanunun betirttiği > ukan \e asağı sınıriar için-
de değişiklikyapmak" yetkısi Bakanlar Ku-
rulu'na venlmiştir. Bunun dışında herhan-
L'zmanı
gi biryetki de\Tİ söz konusu değildir. Bu ne-
denle böylesine bir "torbalama" yöntemiy-
le verginin öğelerinı belirleme yetkisini yö-
netime vermek, anayasamıza düpedüz aykı-
ndır. Bir başka anlatımla: Yasa koyucu sa-
yımlama yöntemiyle verginin kapsamını di-
ledıği kadar genışletebilir. bu bir siyasal ter-
cih sorunudur. Ama bu konuda torbalama
yöntemiyle vergi yönetimine yetki veremez.
Bu da anayasa sorunudur. Öncekı yazımız-
da belirttiğim gibi gelir öğelerini belirleme
yetkisinin idareye bırakılması yalnız ABD'de
uygulanan bir yaklaşımdır. Bu bir yöntem
seçeneğı değil. özel koşullann zorladığı bır
ıstisnadır. Başka hiçbir ülkede bu yöntem uy-
gulanmamıştır. Oysa gerekçede "bazı ülke-
ler gelir öğelerini kaynağına göre sa>arken_
diger bazı ülkeler geliri herhangi bir kayna-
ğa bağlı olarak tanımlamamış, kaynağı ne
olursa olsun her rürlü geliri vergilendirilecek
gelir kapsamına almışlardır" denerek gelir
öğelerini belirleme yetkisinin birçok ülke-
de idareye bırakıldığı ızlenimı verilmekte-
dir. Bu. gerçek dışı, yanıltıcı bır bılgılendır-
medir. Sayın Maliye Bakanı, ABD dışında,
hangi ülkenin gelir vergisi yasasında gelir
öğelennin saptanmasına yönelik yetkı dev-
nnın bulunduğunu açıklamalıdır.
Taban datiığı ile ilgili yanütmalar
Tasannın gerekçesinebakılırsa, gelir ver-
gisi yasamızın 1 ve 2. maddeleri darmış, her
türlü gelir öğesini kavrayamıyormuş. Ge-
rekçeye göre bugünkü gelir vergisi yasamı-
zın kavrayamadığı gelir öğelerinin başlıca-
lan şunlardır: Miras. bağış. kumar, bahşiş,
piyango ikramiyeleri. Sayın Temizel söy-
lemlerinde. bunlara bir de rüş\et kazançla-
nnı eklemiştir. Bu açıklamalardan, sözü ge-
çen gelir öğelerinin tasanda vergiye tabi tu-
tulması beklenir. Oysa tam tersine 81 '4.
maddesinde vergi dışı tutulmuştur. Aslında
vergi dışı tutulması zorunludur. Çünkü bun-
lar "Kazsız intikaller" nıteliğinde olup, \e-
raset ve intikal vergisine tabidirler. Veraset
ve intikal vergisine tabi bır edinimı aynca
gelir vergisine tabi tutmak çifte vergileme
olur. Rüşvet kazançIanna gelince. bunlar
19.04.1990 gün ve 3628 sayılı "Mal Büdi-
riminde Bulunulması Rüşvet ve Yobuzluk-
larla Mücadele Kanunu"nun kapsamında-
dır. Bu kanuna göre haksız edinilmiş mal-
lar olarak ilgiliden zorla alınır. Aynca para
cezası \ e beş yıla kadar hapis cezasına çarp-
tınlır. Bir başka anlatımla rüşvet, ister fıil
olarak saptansın ister tasarruf ya da harca-
ma şeklinde kavransm, ilgiliden geri almmak-
tadır. Bütünüyle geri alınan paranın aynca
vergisi olamaz. Bu saptamalar. verginin ta-
banını genişletme yolundaki söylemlerın
doğru olmadığı, yanıltıcı olduğunu belgeler-
le kesın olarak ortaya koymaktadır. Şu da var:
Gerekçede, "Gelişen ekonomik hayatta ge-
lir öğeleri çeşitlenmekte ve bu gelir öğeleri-
ne Uişldn açık bir hüküm bulunmaması du-
rumunda kanundadeğişiklikyapıhncaya ka-
dar söz konusu öğeler vergi dışı kalmakta-
dır" deniyor. Hiçbir çağdaş devlet ilende
ortaya çıkrnası muhtemel gelir öğelerine gö-
re vergi düzenlemelerini yapmaz. Vergıcı-
likte, "Doğmayan çocuğa ebisebtçilmez." Kal-
dı ki vergi kapsamınaalınacak bir gelir öğe-
si varsa, çağdaş her devletın yaptığı gibi,
yasaya bir iki ek her zaman yapılabilir. Ger-
çekte tabanı genişletme amacının bulunma-
dığına göre 7 gelir öğesinin tanımlaması ni-
çın değiştirilmiştir ve belirsiz kılınmıştır? Bu
sorunun şaşmaz yanıtı şudur. "Kaynağıaçık-
lanamayan harcama ya da tasarruflan" ge-
lir öğesi yapmak için!
Örtülü yoldan yetld...
Birinci ve ikinci maddeler değiştirilerek
mizansen hazırlandıktan sonra servet beya-
nına gelir öğesi kılıfı şöyle geçirilıyor: Ta-
sanda GVK 82. maddesi yeniden düzenle-
niyor ve orada (düz ve doğrudan bir anlatım-
la) "kaynağı izah edilemeyen tasarruf vehar-
camalar" safi ırat sayılır tanımlamasıyla ye-
ni bir gelir öğesi yaratılıyor. (Daha doğrusu
uyduruluyor.) Bu yeni öğe VUK 30'7. mad-
desinde formüle edilen kaynak sorgulama
yönteminden (servet beyanı ya da nerden
buldun yasası) başka bir şey değildir. Kay-
nak sorgulama yöntemi zaten varken. dolay-
lı örtülü yollardan sistemi altüst ederek mev-
cut kanıtlama yönteminı gelir öğesi kılığına
sokmakla güdülen amaç nedir? Eğer mev-
cut düzenleme yetersız görülüyorsa, orada
gereklı her türlü düzeltme ve geliştirme ya-
pılabılirdı. Böyle yapılmıyor, dünyanın hiç-
bir ülkesmde görülmemiş bır biçimde, kay-
nak sorgulama yöntemi gelir öğesine dö-
nüştürülüyor. Sorunun tek yanıtı. yerel de-
netim elemanlanna bugüne kadar venlme-
miş olan kaynak sorgulama yetkisini dolay-
lı yoldan vermektir!
Şöyle kı her türlü gelır öğelerini incele-
meye yetkili olmasına karşm bu elemanlara
VUK 30/7. maddesi servet sorgulama yet-
kisini vermemektedir Servet sorgulama yön-
temi gelir öğesine dönüştürülerek sözü ge-
çen maddeye bay-pas yapılmış. böylece ye-
rel denetim elemanlanna bu yetkı verilmiş
olacaktır. Böyle bir yetki verilecekse. gizli
örtülü yollarla değil. tartıçılarak açık ve se-
çik bır biçimde Verifmelidır. *
PENCERE
Gaflet ve Dalalef
Sözde Ermeni soykırımı-
na ilişkin iddianın Fransa'da
hortlaması rastlantı mı?
Değil...
Medyadaki yorumlara ba-
kıyorum, "bir eksiklik var-
mış" duygusuna kapılıyo-
rum; çünkü Batı'da ne za-
man bu konu ortaya atılsa,
Türkiye savunma içgüdü-
süyle gözlerini 1915'e çe-
viriyor, geçmişe yöneliyor.
Oysa sorunun çözümü
geçmişte değil...
GelecekteL
•
Kuşkusuz 1915'te yaşa-
nan tarihin bilimsel araştır-
maları sonuna dek yapıl-
malı!..
1912'den1922'yedeğin,
süregelen üç savaşta (Bal-
kan Savaşı, Birinci Dünya
Savaşı, Kurtuluş Savaşı)
Rumeli ve Anadolu mezba-
hayadönüşmüştü. Bulgar-
lar, Yunanlılar, Rumlar, Arap-
lar, Kürtler, Ermeniler, Rus-
lar, Avustralyalılar, Yeni Ze-
landalılar, Fransızlan Ingi-
lizler, Türkleron yıl süresin-
ce boğuşup durdular. Yet-
medi, Türklerle Türkler de
birbirieriyle savaştılar; Rus-
larla Ermeniler, Yunanlılar-
la Rumlar birlik olup ülke-
nin doğusunu, batısını kah
revan içinde bıraktılar.
Suç kimdeydi?
Bu coğrafyanın tarihinde
her kafadan bir ses çıkar;
yansızlaşmak olanaksız gi-
bidir; ancak Ermenilerle
Türklerin birbirlerini karşı-
lıklı kestikleri ilkel bir iç sa-
vaş ortamında soykırımdan
söz açmak, dünün gerçe-
ğini kesinlikle dile getirmez,
yanna dönük bir hesabı içe-
rir.
•
'Soğuk Savaş 'tan sonra
insanlık soru işaretleriyle
dolu bir sürece girdi.
Eskiden "Doğu-Batı Blok-
ları" vardı; Soğuk Savaş
sürdükçe Türkiye önemse-
niyor, Batı'nın bir parçası
sayılıyordu; Sovyetler'in ye-
nilgisiyle bu öykü noktalan-
dı.
Her şeyden önce bu ta-
rihsel gerçeği algılamakzo-
rundayız; eski kavramları
silerek, yeni dengelere gö-
re düşünmek alışkanlığına
kavuşmalıyız.
Avrupa Türkiye'yi dışla-
dı.
Yunanistan -Osmanlı dö-
nemindeki gibi- Avrupa'yı
Türkiye'nin karşısına dikti.
Başardı bu işi!..
Ne var ki artık Avrupa
dünyanın merkezi değil...
•
Fransa'da sözde Ermeni
soykınmının hortlaması rast-
lantı sayılamaz. Paris'in An-
kara ile iyi ilişkiler içinde ya-
şaması bu gerçeği örtemez.
Soğuk Savaş'ın bitiminden
sonra 1917 öncesinde ne
kadar sorun varsa hortla-
mıştır. Osmanlı'nın mirası-
nı yeniden gündeme geti-
rip Türkiye ile hesaplaşmak
isteyen güçler Anadolu'yu
kuşatmayaçabalıyoıiar; bu-
nu görmemek için kör ol-
mak gerekir.
Iş nereye varacak?
Ermeni Diasporası'na bü-
yük ölçüde bağımlı olan Eri-
van şimdilik susuyor; ama
Amerika ve Fransa'daki Er-
meniler, yurttaşı olarak ya-
şadıkları devletlerin hukuk
belgelerine sözde soykırımı
yazdırarak taleplerini meş-
rulaştırma çabasındalar.
Hiç kimse gelecek için
kendi kendisini aldatmasın!
"Olacak şey mi?.." de-
mesin.
Çünkü devletler hukukun-
da bir soykırım onaylandı-
ğı zaman, sonucunu da ya-
ratır.
•
Bugün Türkiye'nin yöne-
timinde bulunan politikacı-
lar "gaflet ve dalalet" ıçin-
de midirler.
Sanki onlardışardan, biz
içerden, bu devletin sonunu
getirmek için yemin etmiş
gibiyiz.
Romanlarınız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır.
Tel: 554 08 04