23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 ARALIK 1998 PAZAR HABERLER 4 r | ^ • • 1 • •1 Halkbilimiaraştırmalarıyla türkülerigeçmişten bugünetaşıyan J_ I X I / J . v U l . t l y J 7 birustaMusaEroğlu ilemüzik, arabeskveyaşam üstünesöyleşi tophmısal bartşın aııahtnrfAYŞE Y1LDİR1M Bestecı, yorumcu. derlemeci, eşsiz sazıyla Türk halk müzığinin özgün sesi ve halkbilimi araştırma- cısı Musa Eroğlu... Günümüze kadar Karacaoğian üzerine yapılmış en kapsamlı araştırmayı gerçekleş- tirerek "halkbilimraraştırmalarında önemli birsay- fa açan Eroğlu. bugüne kadar 3 bine yakın derleme yaptı. Solo olarak 12 kaset çıkardı. Arif Sağ, Muh- lis Akarsu ve Y'avuz Top ile birlikte dört kasetten oluşan "Muhabbet* serisini hazırladı. Türk halk mü- ziğinın. dığer uluslann müzikleriyle birlikte evren- sel boyutta temsil edılmesi için önemli çalışmalarya- pan Eroğlunun son albümü, yine bir araştırmanın ürünü. 1914 yılında ilan edilen seferberlikte Sanka- mış'ta şehit düşenlerin drammı anlatıyor Musa Eroö- lu. Araştırmalarını tarihçılerin, psikiyatristlerin ve edebıyatçılann içındeyeraldığı "bOgiorkestrasryla gerçekleştıren Eroğlu. bugün müzıkte yaşanan yoz- laşmayı da sert bir dille eleştinyor. Bm yıllık bir mis- yonu taştyan türkülerin sulandınlmasının engellen- mesı ıçın herkesı müdahale etmeye çağıran Eroğlu. "Müziği yozlaştınr. gettolaşönrsan topîumsal ban$- tan söz edemezsin" div or. - Her yıl belli bir yörenin müzigini foikJorik bovu- tuyla bürünleştirerek araştımor ve ortaya çıkanyor- sunuz. Bu kez hangi jöreyi seçtiniz? Musa Eroğlu: Halk müzıginın yaşayabilmesi içın başka yapacagımız bir şey yok. Rahatlık venyor ba- na. görevimi yapmış oluyorum. Yeterlı mi, değil mı onu söylemek başka şey, ama çok huzurluyum ben bunlardan lnsanlarla ılgılenmek, oradakı o toplum- sal olayı ınsanlara ulaştırmak lazım, duyurmak la- zım. BualbümdebirSankamışdramıvar. Onugün- deme getirdık. Anadolu "da yaşayan ınsanlann top- iumsal olay lara bakışının çok enteresan bir örneğı Sa- nkamış... Şimdi Sankamış dendiği zaman ınsanlar Anadolu'nun bir ılçesı oldugunu bılıyoriar da nedir bu Sankamış? Oradaki o topîumsal düşüncenin ne anlama geldiğıni insanlann kavTaması lazım. Hani demiştik ya türkülerimiz, Anadolu'da yaşayan in- sanlann sesli düşüncelen. O zaman onlann sesini de duyurmak lazım. 'Topîumsal görev' - Sfcrin gibi araştırma yapan sanatçılann sayısı ne- den az? Bızim yaptığımız popülızmden uzak bir olay. Her ne kadar o cerçevenin içinde göstermeye çalışıyor- larsa da topîumsal bir görevdır o. Sanatçılann onu kavramalan lazım. Yani desek ki 'hepsi vapsın mı', bence yapsınlar. Ama yüzde doksanının böyle bir şey düşündüğünü de zannetmiyorum. Çünkü kolaycılı- ğı seçiyorlar. Türkülere eğlence gözüyle bakılmama- lı. Eğlence türkülerimiz de var bizim, ama bir türkü- cü için o yeterli değil. Onun üzerindeki misyonlan görmek lazım. 30 yıl içerisinde yaptığım bu isin. doğru oldugunu anladım ben. Yalnız bir insanm ya- pacağı şeylerdeğil bunlar; bunun hesabını veremez- sin. Sankamış'ta 90 bin ınsan şehit olmuş, karlara gömülmüş. Bütün bımlan anlatan bir ifade var ora- da. Onu okumak başka bir şey, hıssetmek başka bır- şey. - Son dönemlerde türkü okuyan gençlerin sayısın- daki arUşı nasü değerlendiriyorsunıız? Bu bir başlangıç diye düşünüyorum. Önlennde daha çok yol var. Hepsine başanlar dıliyorum ama buradan dıyorum ki hiç kolay değil. 10 tane parça- yı ben de ezberlerım. hıç zor da değil. Hatta bu aka- demik pozisyonu olan çocuklanmız için de geçerli. Mesela konservatuvarda çocuklanmıza orada akta- nlan bılgınm ötesınde türkünün misyonlan anlatıl- malı. Yapacaklan şeyın yöntemlen anlatılmalı. - Araştırmalannızı nasü yapıyorsunuz? Benım çok güzel bir ekıbım var. Onlann çok bü- yûk bir yardımını görüyorum. Mesela, tanhçıler, edebıyatçılar, sosyologlar, psikiyatnstler; Benim ho- calanm onlar. Yaptığım her şeyi danışarak yapanm bu insanlara. - Yönteminiz nasd? Yörelerden getirdiğim malzemeyi tarihçiye gö- türüyorum. hocam böyle bir durum var bunu dinler misiniz, irderler misiniz. yorumunuz ne. diyorum? O da bir mutluluk duyuyor. - Bilimsel bir araştırma yani... - imıli özellikle bu kıışağa diyorum ki son 20, 30 yı(a müzik aeısından tarafsız bir gözle bakılmast geliştirir. Onu göre yurın da kendinize bir şey hazııiayııı, gideceğiniz bir bat çizin ama geriye doğru dönüp onu ımıthıka bakmanız gerckiyor. Mesela her ihtilalden sonra halk müziği öne çıknıış, onu bir baksınlar. Ben iie insunıın. Her ihtilalden sonra türküler iki udım öne eıkıyor. En belirgin örneği 80 sonrası. Tabii... Yoksa durduğunuz yerde iki parça ezber- leyelım. günün koşullanna göre söyleyelim olmaz, o bıze yakışmaz. Hesabmı verebilecegımiz şeyleri > apmamız lazım. Mesela köpi'tk bir sözcük bütün her şeyı aii üst eder. Hataiann»fi( elmnşmramaçabuk düzelrtim. Danıştığim için. Mesela bemm en büyük küitür dostu olarak bana en büyük destek veren Ne- jat Birdoğan var. lyi bir araştırmacı, halk müziğini çok iyi biliyor. Türkülerin üzerindekı o psikolojik bas- kılan, psıkiyarnstarkadaşlanm var,onlarasoruyo- rum. Ne anlıyorsun. nasıl yorumluyorsun diye. Bir- 0nun içi kavrandığı zaman esas yapılması gereken çalışma oralarda. Tabii onu da çok açık koymak la- zım. - Nasd engeilenecek bu sutandınlma?» * Ben süreklı söylüyorum. Yani halkadegil, sanat- çılara söylüyorum. Ben okumuyorum diyorum. 'bak sen okuyorsun. sen her şeyi okuyorsun, sen oku" di- ye sert tepki de gösterdım. Yani içini dışını anlama- dığı şeyleri okuyorlar. Bir de toplumun her kesimin- de olduğu gibi halk müziğinde çok büyük bir defor- masyon var. Keşke kendi malzememiz olsa, kendi üret- alk müziğinde çok büyük bir deformasyon var. Keşke kendi malzememiz olsa, kendi ürettiğimiz şey olsa istediğimiz İcadar üzerinde tepinebiliriz. Fakat bin yıllık birikimin ayakta kalmış, hâlâ dimdik durabilen şiirlerin, düşüncenin sulandınlmasına hem türkücüler, hem edebiyatçılar, hem tarihçiler müdahale etmeli diye düşünüyorum. lıkte çıkardıgımız şeyler bunlar. Bunlan sunarken bir mısyonu olmalı diye düşünüyorum. Ben yaptım ol- du. olmaz. Mesela son yıllarda çok özgün, çok say- gı değer bir yeri olmasına rağmen Alevi kültürünün sulandınlmış türkülerini dinliyoruz. Günün malze- mesıymış gibi meseienin içiyle uzaktan yakından hiç alakası olmayan insanlar o topîumsal eğıtimin, - ben Alev ı deyişlerine öyle bakıyonım- insancıl, hü- manıs! eğitimın donelerini böyle üstünü tepeleye te- pele\e mahvettıler. Dıkkat ederseniz son iki-üç ça- lışmamda devışlere saygımdan dolayı deyiş koymu- yonım. Ona yakın şeyler koyuyorum da onun tahrip edilmesıne gönlüm razı olmuyor. Önemli bir olgu o. tiğımiz şey olsa ıstedigımız kadar üzerinde tepine- biliriz. Fakat bin yıllık birikimin ayakta kalmış, hâ- lâ dimdik durabilen şiirlerin, düşüncenin sulandınl- masına hem türkücüler, hem edebiyatçılar, hem ta- rihçiler müdahale etmeli diye düşünüyorum. Hoşgö- rünün ötesinde bir şey bu. Benim yanlışlanmı benim yüzüme söylemeyen benim dostum olmamalı. Ben o zaman ikinci, üçüncü, dördüncü yanlışlan yapma- ya başlanm. Tahrip olan sadece ikimiz arasındaki iliş- kiler değil toplumun kültürel yapısı tahrip olmaya baş- lıyor. Bir yerden başlamalı birisi. Biraz da radikal bi- çimde eleştirmeli diye düşünüyorum. Sanatçının yaptığî tahribat beni çok ilgilendiri- yor. Dedim ya, 30 yılda neyin doğru neyin yanlış ol- dugunu ve yapılması ve yapılmaması gereken şey- leri öğrendim. Eğer 20 yıl evvel böyle bir yöntemi birisi bana söyleseydi o zaman daha iyi şeyler vere- bilirdim. - Peki söyledikkrinizi yapmak isteyenkr nasıl bir >t)l izteyecek? Şimdi özellikle bu kuşağa diyorum ki son 20, 30 yıla müzik açısından tarafsız bir gözle bakılması ge- liştınr. Ona göre yann da kendinize bir şey hazırla- yın, gideceğiniz bir hat çizin ama geriye doğru dö- nüp ona mutlaka bakmanız gerekiyor. Mesela her ih- tilalden sonra halk müziği öne çıkmış, Ona bir bak- sınlar. Ben üç ihtilal görmüş insanım. Her ihtilalden sonra tünküler iki adım öne çıkıyor. En belirgin ör- neği 80 sonrası. Mesela Arif Sağ, Yavuz Top... Bun- lara iyi bakmak lazım. Demek ki toplum iyi şeyler yapan insanlan takip ediyor. Yani sadece yorumcu- luk yapan insanlan takip etmiyor. Ve bu öne çıkışın arkasına bir sürü insanlar takıldı. Ama onlar emek vermeden yapmak istediler. Peşlerinden gelenlerin de onlann geçmişini incelemeleri lazım. 'Emeksiz olmaz' 8 tane türkü öğrenerek Arif Sağ gelmemiştir bu- güne; bir emek vermiştir; yeri onun içinde sağlam- dır. Çocuklara onu anlatmak lazım, anlatıyoruz da. Sadece türkülerle değil, konuşuyoruz da. Belki bu- gün dınlenmiyor konuşmalanmız, ama artık dinlen- sin. sorgulasınlar niye. nedir bu olay. - Bunda müziksektörünün oiıuıısaz katiasıyok mu? Müzik sanayiiııin bunda çok olumsuz katkılan var tabii. Orada da bir tahribat var, nereden kaynaklan- dığını pek kestiremedifim. Herkes ulusal bütünlük- ten, topîumsal banştan söz ediyorlar. Türkücüsü, ya- zan, çizeri hepsi. Fakat onlan yönlendiren bir mü- zik sektörü var. O malzemeden oluşan sektör ışini doğru yapmıyor. Oraya da onlann müdahale etme- sini istiyorum. Ömek vermek gerekirse 80 sonrası bu edebi oluşumun, özellikle o Alevi kültüründeki o deyişlerle beraber ınsanlann uyanıp sanatçılan bir yere getirmesı ve onun karşısında oluşturulan ola- ğanüstü abartılı türkücüler. Ulusal bürünlükten, ulusal müzikten, ulusal kül- türden söz ederken Karadeniz'deki Ismail Türiit ün söylediği ulusal Karadeniz türküsünü Egelinin dın- leme hakkını eiinden alıyorlar. Veya bir Tekirdag türküsünü bir Diyarbakırlının dinlememesi için eiin- den geleni yapıyorlar. - Türkülerdeki ulusal bütünlüğün sağlanama>Tşı- nın nedeni ne? Biraz önceki pencereden baktığınız zaman abar- tılı yerel türkülerimizin, abartılı şekılde sunulması birilerinin hoşuna gidiyor. Gettolaşıyorlar. Oysa kül- türdeki gettolaşma insanı banşa götürmez. Görsel yayın da çok önemli. Ona göre hizmet yap- bklannı zaımedryorlar. Gorüntü o çünkü. örneğın ben, Diyarbakırlüara hitap edemıyor muyum acaba, be- ğenmiyorlar mı? Ama devamîı pompalarsan abartıl- mış şekilde, çoluk- çocuk çıkıyorlar ve televizyon- larda arabesk kavgası yapıyorlar. Onun manasını da bir türlü ka\Tamış değilim. Arabesk denen mesele- yi getirdiler müzigin üstüne oturttular. Anlamak mümkün değil, öyle bir müzik türü yok çünkü. Ama bir yaşam biçimi var. Bu çerçeveden baktığımız zaman kolayını seçi- yorlar, yine insanlan gettolaştınyorlar. Anadolu'da üretilmış, binlerce yıldan süzülmüş gelmiş türküle- rimize başvuracağız. Bizi eğitsin diye çünkü bızim öğrermenimiz onlar. Onlann, kimlerin filrresinden geçtiği de belli, bir kere tarihin filtresınden geçiyor, tarihteki savaşlann, sevgılerm filrresinden geçerek bugüne kadar gelebilmiş kı temizligi orada. Bunu kav- rayanlar ufak ufak başladı. Şimdi herkes türkü söy- lemeye çalışıyor. Bu bir keyiftir aslında, bir başlan- gıçtır ama biraz önce söz ettiğim benim orkestram- daki insanlann çoğalıp herkesin bir orkestrası olma- sı lazım. bilgi orkestrası. Ben işimi yapmalıyım, ben şarkımı söylemeliyim, o beni yönlendirmeli, tarihçisi beni yönlendirmeli, edebiyatçısı doğru düzgün söylememe yardımcı ol- malı; eğer türkü bir psikolojik tedavi yöntemiyse psikiyatristin müdahale etmesi lazım. Benim orkest- ramda onun da olması lazım. Ve o zaman ulusal bü- tünlüğe gideriz; müziğımiz de o zaman ulusallaşır, evrensellikten o zaman söz edenz. Öğretim Uyeleri Derneğl yöneticflerini seçtitstanbul Haber Servisi -Üniv er- site Öğretım Üyeleri Derneğı (ÜÖ- LT)) Genel Kurulu'nda yeni yöne- tim kurulu belırlendi. Dernek Baş- kanı Prof. Dr. Burhan Şenatalar, genel kurulda yeni yönetim kuru- lu için aday olmadı. Şenatalar, son beş yıllık görevi süresince laik, de- mokratık ve özgürlükçü akade- misyenlerden oluşan bir bırlıkte- lik yaratmaya çahştıklannı söyle- di. ÜÖÜD'nin genel kurul toplan- tısı, dün Jstanbul Teknık Cniver- sıtesi (lTL r ) Maçka Sosval Tesis- leri'nde gerçekleştirıldı Di\an Başkanhğı'nı Prof. Dr. Aydın Ay- bay'ın yürüttüğü genel kurulda oyçokluğu>la aklanan Yönetim Kurulu Başkanı Şenatalar yaptığı konuşmada, ÜÖÜD'nin özerk. de- mokratık, özgürlükçü üniversıte- yi savunan bir mesleki kuruluş ol- dugunu söyledi. Dernek yöneti- mındekı son beş yıllık süreçte şe- nat, ırkçıhk, diktatörlük ve ulus- lararası banş karşıtı düşünceler dı- şmdaki akademisyenlerle birlik- telik kurduklannı vurgulayan Şe- natalar. yükseköğretimde kalite- yi, üretımi, ahlaki ilkelen, özerk- ligi savunduklannı kaydetti. Derneğin. akademisyenlerin ve akademik kurumlann sorunlannı çözmeyi hedeflediğini belirten Şe- natalar, Istanbul'dakitümüniver- sitelerin öğretim üyelerinden oluş- tuğunu söyledi. Şenatalar, silahlı saldında yaralanan MÜ öğretim elemaru Fahri Ünal'a destek veril- mesini istedi. Şenatalar, özeleşti- ride de bulunarak "İfade özgüriü- ğü önündeki engeiler konusunda dahaaktif oUbOmeyi isterdim" de- di. Şenatalar, görevi gençlere bı- rakmak amacıyla yeniden aday ol- mayacağını da vurgula> arak "Nö- beti gençlere devreöneliyiz" diye konuştu. Yapılan seçimlerde yeni yöne- tim kuruluna Istanbul Üniversite- si (1Ü) Tıp Fakültesı Öğretim Üye- si Prof. Dr. MineKüçüker (94 oy), .Marmara Üniversitesi (MÜ) Gü- zel SanatlarFakühesi Öğretim Üye- si Prof. Dr. Cevat Demir (80 oy), IÜ Orman Fakültesi Öğretim Üye- si Prof. Dr. Kadir Erdin (77 oy), IÜ Mühendislik Fakültesi Öğre- tim Üyesi Prof. Dr. MeldaTuncay (74 oy), Bogaziçi Üniversitesi (BÜ) tktisadi-ldari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şemsa Özar (74 oy). MÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Laöf Saraçh (71 oy), IÜ Vete- rinerlik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahsin Yeşikfcre(70 oy), ITÜ îşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurhan Yentürk(69 oy) ve ÎÜ Cerrahpaşa Tıp Fakül- tesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meh- met Can Akyolcu (62 oy) seçildi. SIFIRNOKTASIIORAL ÇALIŞLAR DYP'Iİ eski Içişleri Bakanı Meral Ak- şener, gizli dinlenen bazı kasetleri ka- muoyuna açıkladı. Haklı olarak gaze- teciler ve siyasetçiler, bu gizli dinleme- ye tepki gösterdiier. Aslında son yıllarda birçok gerçeği biz kasetlerle öğrenmeye başladık. Da- ha doğrusu bizim ne kadar neyi öğren- memiz isteniyorsa o kadannı piyasa- ya sürdüler. Şimdiye kadar, kimse ka- muoyuna açıklanan bu kasetlerin na- sıl ve neden dinlendiğini sorgulamak ge- reğini duymadı. Benim gibi birkaç ak- si adam dışında kimse bu konuyu ak- lına getırmek istemedi Faruk Bildirici'nin "Gizli Kulaklar Ülkesi" kitabını okuduğumda, şaşkına dönmüştüm. Herkes birbirini dinliyor- du. Daha doğrusu, çeşitli devlet birim- leri, birbirleriyle ilgili dosyalar tutmak amacıyla kulaklannı bırbiıierinin konuş- malanna dikmişlerdi. Son birkaç yılımı- zı, kaset skandallanyla geçirdik. Ka- setler ortalıkta cirit atıyordu. Ama kim- se bu kasetlerin neden dinlendiğini, nasıl dinlendiğini. kimin dinlediğini me- rak etmiyordu. Çünkü herkes o sırada bir manipülasyonun peşine takılmış gi- diyordu. O gün, kamuoyunun dikkati ne- reye çekilmek isteniyorsa, büyük öl- çüde ona uygun kasetler piyasaya sü- rülüyordu. Bu kasetien izlerken kulağımıza da- ha ne kasetlerin kimlerin ellerinde ol- duğu da fısıldanıyordu. Biz de bir ye- nisi çıkana kadar beklemeye geçiyor- duk. Telefon dinieme, Türkiye'de tam anlamıyia bir rezalettir ve yıllardır insan- lann özel yaşamı dahil bu kasetler yo- luyla didik didik ediliyor. Özellikle mu- haliflere yönelik bu dinieme, onlan kor- kutup susturmayı amaçlıyor. Bu rezalete karşı bir kampanya aç- mak için bir güçlü medya patronunun ya da bir büyük gazetenin genel yayın Kasetin Öteki Yüzü müdürünün bantlannın açıklanması mı gerekiyordu? Işin bu yönü beni daha çok ilgilendiriyor. Yine de bu kaset re- zaletinin bu tepkiler nedeniyle bir ya- ran oldugunu düşünüyorum. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de te- lefon dinieme skandalını kınarken işin diğer yanına da dikkat çekti. Meslek eti- ği açısından bir gazetenin yöneticileri- nin devletle kredi pazariıkları içine gir- mesinin doğru olmadığını belirtti. Me- lih Aşık'ın köşesinde yayımladığı bil- diride, Türkiye Gazetecileri Hak ve So- rumluluk Bildirgesi'nin şu maddesi ha- tıriatılıyor: "Gazeteci, bir bilginin, ha- berin yayını ya da yayımlanmaması karşılığı hiçbir maddi veya manevi avantajın peşınde olamaz. Gazeteci, devlet başkanından milletvekiline, işs- damından bürokratına kadar, haber kaynağı olarak da kabul edilen kişi ve kutymlaria iletişimini ve ilişkisini mes- lek ilkelerini gözeterek yürütür." Yıllarca Gazeteciler Cemiyeti Baş- kanlığı ve Hürriyet gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapan Nezih De- mirkent, bir TV konuşmamızda bu nok- taya dikkat çekmişti. Demtrkent, 1980 öncesi gazeteler- deki yayıncı ile idareci arasında fonk- siyon farklılığının doğru bir şekilde iş- lediğini anlatmıştı. Demirkent değişimi ve yozlaşmayı şöyle dile getirmişti; "ör- neğin, gazetenin parasal işleriyle ida- re müdürümüz ve müessese müdürû- müz ilgilenirdi, ben ise gazetenin ya- yın politikasını yürütürdüm ve iki işi birbirine kanştırmazdık. 1980 sonrası, ne yazık ki bu aynm ihlal edildi. Yayın- cılarakçalı işlerin peşine düştüler, pat- ronlann mali işlerini takibe başladılar. Bu meslekteki çürümenin önemli işa- retlehnden biri oldu." • • • Son olayda, dinlemenin kepazeliği- ne dikkat çekildi. Peki bir gazetenin manşetlerini belirleyen, başyazısını ya- zan gazetecinin, devletle akçalı işler peşınde koşmasını nasıl değerlendire- ceğiz? Elinde bu kadar büyük yayın gü- cü bulunan bir kimsenin, bu gücünü mali sorunlannın çözümü için kullanma- yacağının bir garantisi oldugunu söy- leyebilir miyiz? "Gazetecilerin Hak ve Sorumluluk Bildirgesı"ndeki birçok madde işte böyle bir duruma karşı ka- leme alındı. Yaşanmış örneklerden yo- la çıkıldı. Hatırlarsınız, yine bir dönem bir gazetecinin, patronun işlerini takip ettiği ortaya çıkmıştı ve eleştirilere uğ- ramıştı. Türkiye Gazeteciler Cemiye- ti'nin dikkat çektiği tavnn üzerinde cid- di olarak düşünmeye ve meslek ilkele- rimizi titizlikle korumaya özen göster- meliyiz. Son kaset skandalı böyle birger- çeği yeniden gündemimize getirdi. DEĞİŞEN DUNYADAN HÜSEYİN BAŞ Çöl Kabadayısı İş Üstünde Kasım sonu krizinın sıcak saldınya dönüşmesinın Kofi Annan'ın çabalan ve Başkan Clinton'ın akıl yo- lunu seçmesiyle son anda savuşturulması, anlaşılan, VVashington'da, Bağdat'ın vurulması için yanıp tutuşan sertlik yanlılarının pes etmesıne yetmemiştir. Anımsa- nacağı üzere, krizın diyalogla çözume ulaştınlması, ara- lannda Dışişleri Bakanı Madeleine Albraight ve Sa- vunma Bakanı VVilliam Cohen'in de yer aldığı savaş çılgınlannın tepkılerine yol açmış ve sözü geçen odak- lar, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ı, ele geçen "vur- ma" fırsatını hederetmekle suçlamışlar ve şu sıralar "azH" korkusu içinde bocaiayan Başkan'ı ikna ederek, sekiz yıldan bu yana ambargoyla eziyet ettikleri Irak halkını, bir kez daha, ülkesıyle birlikte yakıp yıkmanın onursuz yolunu seçmişlerdır. Azmettirici için savaşa bahane bulmak sorun değil- dir. Güvenlîk Konseyi'nde Çın temsilcısinin 'şerefsiz- likle' suçlamaktan kendısini alamadığı 'tetikçi' buna çoktan riazırdır. Nitekim, başlangıçtan bu yana sürek- li bir biçımde VVashıngton'un kartını oynayan BM de- netım örgütü UNSCOM'un Başkanı Richard ButJer, kasım krizi sırasında "biraz iyi nıyetle 1999 başına ka- dar UNSCOM'un, Irak'ın silahsızlandınldığını ilan et- me aşamasına geleceğini" açıklaması üzennden çok az birzaman geçmesine karşın, ani bırdönüşle, bu kez, "Bağdatyönetiminin, UNSCOM'un denetim çalışma- lannı engelleyerek Güvenlik Konseyi'nin karahanna karşı çıktığtnı" iteri sürerek, alıcı kuş sabırsıztığı ile bek- leyen 'azmettirici'ye ve ıkincı sıntf suç ortağına onca özledikleri vurup parçalama olanağını gümüş tepki için- de sunmuştur. Irak Dışişleri Bakanı'nın son bahane ile ilgili açıkia- malan ise Bağdat'ın üzenne yağan bombalann gürül- tüsünde ve 'ünlü haber bombardımanı' yönteminin yoğun bir bıçimde kullanılmasının yarattığı kanmaşa ortamında, kuşkusuz medyalann da kayrtsızlığıyla, ne yazık ki çok az sayıda insana ulaşabilmışrir. Oysa Irak Dtşişleri Bakanı'nın açıklamalan, Butler'ın, kitle imha si- lahlanyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, üstelik "de- falarca denetlenmiş mekânlan bir kez daha denetle- mek istemesi" ne var kı "bu isteğin 45 dakikalık birge- cikmeyleyerine getinldiği"tijrijnden uyduruk ve ıpe sa- pa gelmez bir bahaneye sığınarak savaşı kışkırttığını, VVashington ve Londra'nın da mal bulmuş Mağnbi gi- bi bu 'fırsatın' üzenneatladıklannı ortaya koymuştur. Butler'ın yönetimindekı 'cfenef/eme'örgütünün ma- rifetleri salt bu '45 dakikalık' gecikmeyle de sınırlı de- ğildir. Savaşa çanak tutma yönündezaman zaman dü- pedüz yalana başvurmaktan da çekınmemıştır. Örne- ğın, Eylül ortalannda, Irak'ın bazı füze başlıklannda VX zehirli gaz ızlerine rasladığını ıddıa etmıştır. Ancak Bağ- dat'ın dayatması sonunda füze başlıklar tarafsız bir ül- ke laboratuvannda (Fransa) ıncelenmiş, ne var ki böy- le bir ize rastlanmamıştır. Ama anlaşılır nedenlerie bu- nun dünya medyasına gerektığı biçımde yansıması ön- lenmiştir. Çöl kabadayası, ambargoyla çökertemediği Bağdat rejımını "yakıp yıkarakyok etmeyı" aklına koy- muşsa ve dünyada bu zorbalığa karşı koyacak güç de ortalarda yoksa, ekonomık ve siyasal baskı korkusuy- la dünya ülkeleri, bir halkın çocuğu, kadını ve ülkesiy- le ne zaman brteceği bilinmeyen cehennem bombar- dımanlan altında can verirken onursuz bir suskunluğa gömülmüşse, "bahaneye ne gerek var"? İşte, BM'yi de, NATO'yu da ardına takmış, işine gelmeyen, çıkar- larına çomak sokan her ülkeyı istediği gibi cezalandı- nyor. Dümen stryunda seyreden dizi dızı despot şeyh- likierini içine sindirirken, Bağdat fejıminı despotluklasuç- luyor. UNSCOM'un sekizyıldayüzlerce mekânı denet- ledikten sonra bu ülkenın kitle imha sılahlanndan ann- dığını ilan etmesine karşın, Bağdat'ın halen bu silah- lara sahip olduğundan dem vuruyor. Bağdat'ı çevre ül- kelerden kalkan uçaklanyla bomba yağmuruna tutar- ken, ambargoyla ekonomisinı, baskrylacoğrafyasını, de- netim ve bombardımanlarla askeri gücünü neredeyse srfırladığı ülkeyi, komşulan için tehdit oluşturduğu ge- rekçesiyle cezalandırdığı gibi ipe sapa gelmez, çelişki dolu iddialann ardına sığınıyor. Bu, kimse yanılmasın, 'imperium'dan başka bir şey değildir. Bu kadim Roma sözcüğü, "dosru da düşma- nı da itaat ettirmek içın canını alma iktidan" anlamına gelmektedir. Sovyetler Bıriiği ve Doğu Bloku'nun par- çalanmasından sonra, belki de "tarihte ilk kez, birsü- pergüç, beşkttanın tümünde paylaşmasız hegemon- ya sürdürmektedir." Avrupa, Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan'ın güç dengesi yaratması ise henüz yann gerçekleşeceğe benzemiyor. Ekonomik, siyasal veas- ken gücüyle şu an dünya ülkelennı hizaya getirmiş du- rumda. Savunmasız bir halkı ülkesiyle yok ederken kimsenin gıkı bile çıkmtyor. Kabadayı başına buyruk. Gelin de dünün iki kutuplu dünyasını aramayın! Akit, yine kıskırtıyor Öğretmen binbaşıya polis koruması SEVİMDABAĞ GÜMÜŞHANE - Gü- müşhane Jandarma Alay Komutanlığf nda görevlı Binbaşı Recep Yıldız. şeri- atçılann protestolan nede- niyle Gümüşhane Imam Hatip Lisesi'ndeki milli gü- venlik dersinepolis vejan- darma gözetiminde girebil- di. Gümüşhane'deki türban olayını şeriatçı Akit gaze- tesinin kışkırttığı saptandı. Gümüşhane İHLde bir süredir türban takmakta di- renen 37 öğrenciden 10'u okul yönetiminin velileriy- le görüşmesi üzerine tür- banlannı çıkardı. Okulda milli güvenlik derslerine giren Binbaşı Recep Yıl- dız'ın tüm uyanlarına kar- şın 27 öğrenci türbanlan- nı çıkartmamakta direndı. Bu öğrencilerin okuldaki bazı öğretmenler tarafın- dan desteklendiği ve tür- banlannı çıkartmamaları konusunda da kışkırtıldığı bildirildi. Derslerde başla- nm açan hz öğrencilerin ise şeriatçı öğretmenler tara- findan,"Ne biçim davaada- mısmız" diye azarlandığı belirtildi. Şeriatçı öğret- menlerin Milli Eğitim Mü- dürlüğü yetkililerince uya- nldığı ögrenıldi. Uzun süredir okul önün- de protesto gösterileri ya- pan fürbanlı öğrencilerle yandaşlannm önceki gün de protesto gösterisi yapa- caklan duyumlan üzerine polis çevrede yoğun önlem aldı. Binbaşı Recep Yıldız önceki gün yapılacak ders- lere 8 poiis otosu, bir grup jandarma eri ile Gümüşha- ne Emniyet Müdürü Cafer Şahin'in gözetiminde gel- di. Yoğun önlemler nede- niyle şeriatçı gruplar pro- testo gösterisi yapamaz- ken, Binbaşı Yüdız'ın oku- la girdiği sırada bazı erkek öğrencilerin, okul pence- resınden, "Bir daha bura- ya gelme. YoIIa\ın onu bu- radan'' diye bağırdığı gö- riildü. Okul müdürü Cemal Karabulut protestocu öğ- rencıleri susturdu. Okuldaki 27 öğrenci tür- banlarını çıkartmamakta direnince Binbaşı Yıldız, başlannıacan lOöğrenciile başka bir sınıfta ders yap- mak zorunda kaldı. Okul müdürü Cemal Ka- rabulut, türban konusunda yasalan uygulamakta ka- rarlı oldugunu belirtirken, Akit gazetesinin bir süre- dir Karabulut'u hedef gös- teren yayınlar yapması dik- kat çekti. Bu yayınlar üze- rine Karabulut'un üzerin- deki şeriatçı baskılann da yoğunlaştıgı bildirildi. Ka- rabulut'un baskılar nede- niyle valilik yetkililerine, "UzerimefazlageHııirseis- tifa edertm" dedığı de id- dia edildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear