Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20ARALIK1998PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Pes
Tam 10 ay önce
yazmıştık.
Evrakta sahtecilik
yaparak TRT'yi
dolandırmaktan
yargılanan gazeteci
Mehmet Ali Birand'ın
davasının
zaman aşımına
uğrayabileceğini
duyurmuştuk. Aynen
öyle oldu. Uğur
Mumcu'nun ortaya
çıkardığı, Emin
Çölaşan'ın sık sık
yazdığı dolandırıcılık
davası, kamuoyunun
gözü önünde
zaman aşımına uğradı
ve dosya kapandı.
Pes doğrusu!
Beşiktaş
Beşiktaş ilçe Emniyet
Müdürü Mustafa
Günaydın, oturmadığı
adresi ikametgah
gösterip silah ruhsatı
aldığı JddJa edilen
Erkan Arıkan'ın da
ruhsat başvurusunun
geri çevrildiğini
bildirdi. Konunun
aslını astarını
Istanbul Emniyet
Müdürlüğü'nün
incelemesi
sonunda
öğreneceğiz, ama
ortada bir gerçek var:
Mustafa Günaydın'ın
açıkladığı belgelere
göre, Beşiktaş Yıldız
Mahallesi'nde
oturmayan insanlar
muhtarlıktan kolaylıkla
sahte ikametgah
senedi alabifiyor!
Elektronik posta: som#posta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Türkçe sözlük,
CD Rom'a girmiş...
"SiDiRom!"
aşyazarlığını Kamil Hüsnüyusufkuşugil-
ler'in yaptığı gülmece tıp dergisi "Tıpmece'nin
bu ayki sayısında başyazar Hüsnüyusufku-
şugiller, "eski hocalanmızı anma toplantıla-
rında nasıl konuşabileceğinize dair her zaman her
koşulda geçerii konuşma örneği"ni öğretiyor:
"Söze, orada bulunanlann hepsini tekertekerana-
rak başlamaktayararbulunmaktadır. Sözgelimi 'Sa-
yın Bakan, Sayın Müsteşar, Sayın Ahmet, Sayın
Mehmet' diyerekten bütün muhterem zevat sırala-
nır. Hatta gelmekliği lazım gelen ama gelemediğini
beyan eden muhterem zevat da en azından sanal
olarak zikredilir. Çünkü ne olur ne olmazdır. Söz ko-
nusu kişilerin hangi işte hangi nedenle taş koyabi-
leceği bir bilinmez muamma olduğundan bu konu-
da azami hassasiyeti göstermeklığiniz lazım gelir.
Muhterem olmayan zevat ise topluca 've sayın ka-
tılımcılar' olarak eklenerek geçiştirilir."
"Daha sonra rahmetlinin yaptığı her güzel işin,
Anmacaher başarılı işin aslında size danışılarak yapıldığını,
biraz eleştirilecek işleri varsa onu size danışmadan
yaptığı işler olduğunu ima eden tümceler sıralanır.
Sözgelimi, ben asistan iken rahmetli profesör ve
bölüm başkanıydı. Her zaman beni odasına çağırır,
'Oğlum Ahmet, şu konuda bir türlü karar veremiyo-
rum, sen ne dersin' diye sorduğunu vurgulamanız
gerekir. Siz de demişsinizdir ki, Bak hoca, böyle
böyle... Böyleyken böyle yaparsan yanlış olur. Bu-
nun üzerine hocanın kalkarak ellerinize sarıldığını an-
latırsınız. Aslında hoca sizi odasına çağırmış, 'Ge-
çen gün toplantıda yaptığın o saçmalıklar ne evla-
dım, hiç mi okumuyorsun' demiştir olsundur. Ne ol-
muşsa olmuştur. Artık o rahmetlidir. Siz ise rahmet-
liyi anma töreninde konuşma fırsatını hasbelkader
SESSİZ SEDASIZ ('X
ftn
1
ff1
/
t
J
NVRİKURTCEBE
lX
ele geçirmişsinizdir."
"Ondan sonra araya rahmetlinin siz doğmadan ön-
ce yaptığı ışler dahil her adımını sizin verdiğiniz ta-
limatlar dahilinde atmış olduğunu özellikle vurgula-
yan tümceler sıkıştırırsınız. Rahmetli sağlığında ne-
ye karşı ise, şimdi o şeyleri rahmetliyi anmak üzere
uygulamaya soktuğunuzu özellikle belirtmekliğiniz
uygun olacaktır. Onu mezannda rahat uyutmamak
için ne lazım gelirse söylemelisiniz.'
"Zamanında onun kurduğu hizmet kuruluşlanna
ancak tesadüfen ve yağmurdan ıslanmamak için
girdiğiniz halde, oralarda nasıl cansiperane çalıştı-
ğınızı anlatmalısınız. Konuşmanızı bağlamaya sıra gel-
diğinde, rahmetlinin ölürken, dünyadaki bütün işle-
ri size emanet ettiğini söylemelisiniz."
"Eğer, ödenekli bir kuruluşun akçalannı savurma
imkânınız varsa, konuşmanızı basılı metin haline ge-
tirmelisiniz. Çünkü gelecekte bunu okuyanlar söy-
lediklerinizi gerçekmiş gibi algılayacaktır."
•• m
Sakarya'mn üniversitesi ve türbam
Şeriatçı yuvası, faşist yatağı olarak
tanınan Adapazarı'ndaki Sakarya
Üniversitesi'nden ilginç bilgiler
gelmeye başladı.
Gençliğınde, Süleyman Demirel'ın
Adalet Partisi'ne Sakarya Gençlik
Kolu Başkanı olarak hizmet veren
Rektör Prof. Dr. ismail Çallı
ortalığa çekidüzen vermeye
çalışıyormuş.
Eşi türbanlı rektör, yardımcılarını
değiştiriyormuş; yakın çevresinde
çağdaş insanları görevlendirmeye
başlamış.
Ancak, resmi kayıtlara geçen
işlemlerle çağdaş olunmuyor!
Uygulama önemli...
Çünkü kapıya yazı asılsa da
türbanlılar üniversite kapısından
geçip sınıf kapısından ıçeri girmeye
devam ediyor!
Bazı öğretim üyeleri cuma günleri
derslere geç giriyor, çünkü önce
namaz geliyor.
Hele şimdi ramazan, artık iftar saati
işlemeye başlıyor!
Şeriatçı ve faşist öğrencilerin
etkinlikleri sürüyor; üç hilalli ya da
kurtlu semboller ortalıkta dolaşıyor.
Öğretim üyeleri, öğretim görevlileri
Islami kurallara uygun sakallarını
sıvazlıyor, sarkık bıyıklannı buruyor.
Çağdaşlık için önce samimi olmak
gerekiyor! Evde hanım
türbanlıyken, üniversitedeki
"çaba"lar takıyyeyi çağrıştınyor!
Artık, üst düzey kamu görevlilerinin
eşlerinin kılık kıyafetinden de
sorumlu olduğu biliniyor.
Hem Sayın Rektör... Bakın,
>değerli büyüğünüz
Süleyman Demirel'in eşinin
başı açık. Eşiniz, Nazmiye
Hanım'ı niye örnek almıyor!
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKINCI
Uygarlık tarihi kan ağlıyor...
ABD ve tngiltere'nin Irak'a
karşı başlattıklan "Çöl Tilkisi"
operasyonunda, insanlık tanhı-
nin en eskı \e köklü "uygarlık
değerleri" bır kez daha ağır bom-
bardıman altında "tahrip" edi-
liyor.
'•' Harekâtınadındakı"çöl"vur-
gulamasına rağmen. Amerikan
B-52 ve Ingıliz Tornado savaş
uçaklannın saatler süren gece
akınlarında bomba attıklan top-
raklann asıl adı "M ezopotam-
ya"...
Insanoğlunun ilk kez "yazı-
yı" kullandığı ve binlerce yıl ön-
ceden bugünkü savaş uçaklann-
daki bilgisayar donanımlarına
kadar varan bilimsel yürüyüşün
tarihteki "ilk adunlarını" artı-
ğı bu topraklarda, aynı bomba-
lann yağmur gibi yağdırıldığı
kent ise "Bağdat"...
ABD ve bu ülkeyi yönetenler,
Bağdat'taki herhangi bir 250 ya-
şındakı yapıdan bile daha eski-
ye gidemeyen birikimsiz geç-
mişleriyle, ne "12 bin yıllık"
Mezopotamya tarihinin anlamı-
nı ve değerini kavrayabilirler. ne
de yine Bağdat'ın, sonuna geldi-
ğimiz şu "2. binyıi" henüz baş-
larken bile "bin yıllık" bir kent
olduğunun uygarlık açısından ne
denli önem taşıdığını yürekle-
rinde hissedebilirler...
Çünkü onlar. zaten şu 250 yıl-
lık geçmişlerinde bile önce Kı-
zılderililere ait topraklan kana
olsunlar, nereden bilecekler, na-
sıl görecekler kı tarihin, kültürün,
insanlığın uygarlık birikimlerinın,
Mezopotamya'nın ve Bağdat'ın
bizler için ve gelecek kuşaklar
için taşıdığı evrensel degenni?..
Peki, ya şu lngiltere'ye ne de-
var, kültûrü de var, uygarlık bi-
lıncı de...
O kadar ki geçmiş kültür kim-
liklerine olan bağlılıklan nede-
niyle "muhafazakârlığı" bile
soyIu bir karakter olarak görüyor
ve bununla övünüyor...
Ama aynı lngiltere, "muhafa-
za kültürü" bile olmayan, insan-
lık tarihinin yeniyetme ve şıma-
nk zengini ABD'nin yanına dü-
şüp, binlerce yıllık geçmişin iz-
lerini, birikimlerini ve belgeleri-
ni banndıran topraklara ve kent-
lere, yüzyılın en utanılacak sal-
dınsını paylaşıyor... Anlaşılan
lngiltere de kendi sömürgeci ta-
rihinin. hani o kendıne bağladı-
ğı ülkelerdeki yerli dokumacıla-
nn bileklerini kesecek kadar gö-
zü döndüğü yıllara ait "üstün-
lük depresyonlarını" yeniden
yaşıyor...
Bomba yağmuru altındaki top-
raklarda \e kentlerde "Osman-
lı dönemine" ait bızim "kültür
mirasımız'" da \ar.
Bağdat'ta ve dığer tarihi yer-
leşmelerde, başta Mimar Si-
nan'ın yapıtlan olmak üzere çok
sayıda eser. bir kez daha ABD ve
Bill Clinton ve Tony Blair... 12 bin yıllık Mezopotanna uygarhk-
larına karşı tarihin en acımasız saldınsında ortak sorumlular.
ve ateşe boğarak işgal etmekle.
sonra bu acımasız işgalin yağma
hedefleri içinde kuzey - güney di-
ye ikiye bölünüp birbirlenne gir-
mekle, aynı süreçte Afrika'dan si-
lah zoruyla getırdikleri zencile-
ri köle yapıp tarihin en vahşi in-
san sömüriisünü ekonomilerine
ve sosyal yaşamlarına kaynak
yapmakla ve 20. yüzyıl boyun-
cadaküresel sömürgeciliğinjan-
darmalığını üstlenip Uzak As-
ya'dan Latin Amerika'ya kadar
hemen herkıtada kendilerinden
çok daha uygar, köklü tarihleri
olan ve kültür birikimleri de yı-
ne ABD'yi kat kat gerilerde bı-
rakan halklara ve uluslara çullan-
makla, şimdi Çöl Tilkisi"nde de
dışa vurduklan "kimliklerini"
•edmmedilermi?.. Istedıkleri ka-
«iarbilim ve teknolojide ilerlemiş
İngilız uçaklannın ateşi altında.
Dicle ve Fırat'ın arasmda uza-
nan "çöl ortasındaki uygarlık
vahası", insanlığın yüz karası
bir "tilki ittifakının" sıyasal ve
ekonomik amaçlan uğnına ce-
hennem azabı içinde...
Merak ediyorum. Bosna-
Hersek'teki Sırp şovenistlerinin
yok ettikleri kültür mirasına kar-
şı haklı ve yerinde tepkılerle is-
yan edenler. şimdi neden böy-
İesine suskunlar? Kültür Ba-
kanlığımız. Irak'taki ortak ta-
nh değerlerimizi tehdit eden bu
saldın karşısmda UNESCO'yu.
ICOMOS'u, ABD ve lngiltere
Kültür bakanlıklarını neden
uyarmıyor?..
Çöl Tilkisi. uygarlığı bomba-
lıyor. "Uygarlar"(!)iseCNN'den
seyrediyor...
HAYVANLAR ISMAİL CÜLGEÇ
OSP P/UÎTİSİNİN LIDEBÎ
KENOİNt 6ÜVERON SANMİ
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK
-•/ ,. o . ı / -J T
behicaki/ı turk.net
H A R B İ SEMİH POROY
MIRMIRLAR UĞUR DURAK
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 20Araltk
a
AYD£D£v
GOLMECE GAZETB&
1922'D£ 8U6ÛN, İSTANSUL'OA, *n>eDE'A0U8İK. SÜiMEC£(f»İ-
ZAH) 6A2ÇTESİ yArtMLAHMAYA g/İŞLACM. YAZAH HEPK. HAÜT
(tAf&y) '/A/, /fSAi. S/&4S/HM #iyiML/l7776t G/OETE, HA&*-
İJC/ GİİM ÇHÜKA/m. "F£C£-İAT7'TOPUIU16UNUN /O&-
LE&MDEN BtKJ OiAAJ KBFfK HOLrr, BU GA2ETBPE ''ikrt*
(
6UNU A&tO-
MÜCAÛ£L£Y£
. GAZETE, 8ÜYÜK ^«çeeosvSONKA
"Üî''
OLARAK YUSrCH&MA SÜ1SSÜM £DİL£C£IZTİR. £A2£-
i yü MAZJF,CEM,
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Kurmay' Tevfik
Jöleli kirpisaçlan, üç günlük sakalı, üzerinde ren-
gi atmış atlet fanilası ve ayaklanndaki kocaman bot-
lanyla Liverpoollu pop şarkıcılannı andıran delikan-
lı, odamı gösterirken, "Tevfik Bey'den uzak durun!"
deyince, doğal olarak "TevfikBey de kim?" diye sor-
muştum. Birçok dostumdan övgüsünü duyduğum
bu tatil köyüne ilk kez geliyordum. Güneşlenecek,
denize girecek, yanımda getırdiğim kitaplan kanştı-
racak, belki bir şeyler karalayacak, en önemlisi, Is-
tanbul'un günlük gürültüsünden uzaklaşıp, bir haf-
ta kafamı dinleyecektim. Beni burada ne "Tevfik Bey"
ne de bir başkası ilgilendiriyordu... Ama bir kere sor-
muş bulunmuştum. Artık dinlememek yakışık almaz-
dı... En azından dinler gibi yapmalıydım. Delikanlı,
üzerinde küçük ekranlı ucuz bir televizyon duran ay-
nalı tuvalet masasının yanındaki "mini bar"\n kapı-
sını açıp kapattıktan sonra, "Ona Kurmay Tevfik der-
ler" diye söze başlayınca, yatağımın ayak ucuna ili-
şip, "dinleme pozisyonu"na geçmiştim. Otel çalı-
şanlan genelde böyle davranırlardı. Gozüne kestir-
dikleri yeni müşterilerle ahbaplık kurabilmek için "il-
ginç" öyküler uydururlardı. Eğer oltaya takılmışsa-
nız, ellerinden bir daha kurtulamazdınız. Sizi kıyıda,
denizde, yemekte bulurlar, ayaküstü yeni" şeyler an-
latıp, ilginizi canlı tutmaya çalışırlardı. Ahbaplık ne ka-
dar koyulaşırsa, alacakları bahşiş de o kadar bol
olurdu.
Yanm kulak dinlediğim bu öyküden aklımda ka-
lan, yalnızca, Tevfik Bey'ın, çocuğun bir türlü edlan-
dıramadığı "tuhaf" şapkası, çenesine kadar inen gür
beyaz "favorileri" olmuştu. Konuya her ne kadar il-
gisiz kalmaya çalıştıysam da, adamı merak etmeye
başlamıştım. Ona "Kurmay" denmesinin mutlaka bir
nedeni olmalıydı! Durup dururken kimse kimseye
böyle "çarpıcı" srfatlar vermezdi.
_ Odamda bir süre dinlendikten sonra, elimde Işıl
Özgentürk'ün "Geniş MaviBirGök'ü, kıyıya inip, ken-
dime bır şezlong aranırken onu görmüştüm. Favo-
rileri, kirpi saçlı oğlanın tarifine tıpatıp uyuyordu.
Üzerinde omuzlan apoletli, çift cepli, koyu krem
gömleği, ayağında aynı renkten "Bermuda" şortu
olmasa, başındaki "kolonyal" şapkasıyla onu, eski
Hindistan'da, -Amenkan filmlerınden tanıdığımız- bir
Ingiliz sömürge valisine benzetebilirdim. Ama bu ha-
liyle Hindistan'daki bir İngilız valisınden çok, Kenya
Safari Parkı'nda arazı otobüsüyle Avrupalı turistleri
gezdiren deneyimli bir gezi rehberini andınyordu.
Tevfik Bey, neye benzerse benzesin, "karizmatik" bir
adam olmalıydı. Bu, daha uzaktan belli oluyordu. Ya-
nında yürüyen, üç erkek ve iki kadından hiçbiri ye-
re bakmıyor, ayakkabılanyla suya girdiklerinin, kuma
serili renkli plaj havlulanna bastıklannın, arkalanndan
neler söylendiğınin farkında olmaksızın, büyülenmiş
gibi gözlerini Tevfik Bey'in ağzına dikmişler, anlattık-
lannı dinliyorlardı. Adam, gerçek bir "mimik've "jes-
tik" ustasıydı. Sürekli değişen yüz ifadesi, son dere-
ce ölçülü el kol hareketleri anlattıklannı daha "din-
lenir", daha "etkili" kıhyorüu.
Uzandığım şezlongdan, Tevfik Bey'in anlattıkları-
nı artık rahatlıkla duyabiliyordum. Bir yandan, otele
iner ınmez aldığım, "Ondan uzak durun!" önerisini
anımsıyor, öte yandan gittikçe artan merakımı yene-
miyordum. Bir ara Tevfik Bey durunca, yanındakıler
de durdu. O, denize doğru dönünce, yanındakiler de
döndüler. Sağ kolunu yavaş yavaş kaldırdı... Kolu ye-
re paralel duruma gelince, işaret parmağını öne doğ-
ru fırlatıp, birden "Görüyormusunuz" diyesordu. Bu
soru üzerine üç erkek, iki kadın gözleriyle, karşıla-
rında uzayıp giden, çok ama çok gerilerde denizle
gökyüzünün çizgileştiğı engin maviliği taramaya baş-
ladılar. Yerimde hafifçe doğrulmuş, onları izliyordum.
Tevfik Bey, sorusunu yineleyince, her biri bir şey an-
latmaya başladı. Şaşırmıştım. Çünkü benim de gör-
düğümden farklı şeyler görmüş olmalan mümkün de-
ğildi. Ama gördüklerini sanıyorlar, kendılerini yalan-
dan da olsa, bir şeyler söylemeye zorunlu hissedi-
yoriardı. Koşullanmışlardı. Adama, "Kurmay" den-
mesi boşuna değildi...
Ayrılırken Istanbul Üniversitesi'nde "iletişim" öğ-
rencisi olduğunu öğrendiğım sevımli delikanlının uya-
rısına uyup, uzak durduğum, ama izlemekten de
vazgeçemediğım "Kurmay" Tevfik'i her gün başka
başka insanlarla görüyordum. Herdefasında "yalın"
bir nokta buluyor, yanındakileri aynı "Görüyor mu-
sunuz" sorusuyla "tuzağa" düşürüyordu. Kendine
özgü "retoriği" ile çevresinde oluşturduğu küçük
grupları önce kendisine koşullandınyor, sonra onla-
n tek ve basit bir soruyla bırbirlerine düşürüyordu.
Bu, bir devlet bankasından emekli eski maliye mü-
fettişi için her gün yinelemekten bıkmadığı "ironik"
bir oyundu. işin tuhafı çevresindekilerden hiçbiri ay-
mıyor, düşürüldüğü tuzağın fariona vanmıyordu.
Son Bütent Ecevit-Deniz Baykal görüşmesine iliş-
kin televizyon haberlerini izlerken nedense "Kur-
may" Tevfik'i düşündüm. Kendimi bildim bileli, salt
görüntüleriyle de olsa, içli dışlı yaşamak zorunda
kaldığım bu iki "karizmatik" insanla Tevfik Bey ara-
sında adını koyamadığım bir benzerlik vardı. Yalnız-
ca "karizma" mı? Sanmıyorum. "Çevre bağlan" da
benzeriikler gösteriyordu. Ne var ki, "Kurmay" Tev-
fik'in çevresindeki insanlar, onun her gün yinelediği
oyununun sürekli değişen "figüranlan" idi. Ama ya
onlannki?..
Faks:0216-418 8410
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Insan nüfusu-
nu yapı, gelış-
me ve dağılım
açısından ınce-
leyen bılım. 2/ 3
Içe doğmayla
alda gelen yara-
tıcı duygu ya da
düşünce... Ge-
lir. 3/ Donuk
renkli... Arabis-
tan kıyılarına
özgü bır çeşıt 8
tekne. 4/ Ilaç... g
"—diplennde
açmış çiğdemlere benzer
ı Bütün köy çocuklannı
getırin buraya' Son bır
ders vereceğım onlara'"
(Ceyhun Atuf Kansu). 3
5/"Dermeçatma, abuk 4
sabuk" örneklerinde ol-
duğugıbı, anlatınıı güç-
lendirmek için sesçe
benzer sözcüklerin üst
üste kullanılması. 6/Yü- g
maz Güney'in bır fıl- g
mı... Çinkonun simge-
si. 7/ 1600-1750 yıllan arasmdaki klasik sanatı ızleyen
resım ve mimarlık bıçemi... Men. kalender ve babacan
kimse. 8/ Özdemir Asaf'ın soyadı... Bır şeyin ıçındeki
öz. 9/ Tuzlu hamurdan yapılan ınce ve uzun çubuk.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Alevı-Bektaşi ozanJan-
nın tankatlarıyla ilgili şıirlerine venlen ad... Eski dilde
kapı. 2/ Isımler... " — Güler": Fotograf sanatçımız. 3/
Tarih öncesine dayanan efsane... Kurutulmuş süt ürünü.
4/ Bir sayı... Japonlar'ın ulusal giysısi. 5/ "—- Tezo-
nar": Heykelcimiz. 6/ Uyma, boyun eğme... Notada du-
rak ışareti. 7/ Mezıyet... "—- Gardner": ABD'li sinema
oyuncusu. 8/ Gözkapağına sürülen boya... Bır cins kü-
çük taneli muşmula. 9/ Verme, ödeme... Itırlı bır bitki.