Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 1998 PAZAR
PAZAR KONUGU
Tedavisi mümkün olmayan veyaşa bağlı olan hastalığın uzmanı Istanbullu Prof. Marsei Meşulam erken teşhisin önemine dikkat çekiyor
Alzheimer tek bir hastalık değil^ ı Dünyada 1970'li yıllann başında yeni bir hastalık adı telaffuz
edilmeye başlanmıştı: Alzheimer... Bu yeni ortaya çıkan hastalığın nedenleri
hakkında her kafadan bir ses çıkıyordu. Özellikle ABD'de bazı bilim adamlan
hastahğa "alüminyum silikaf'm neden olduğunda ısrar ediyorlardı. Aradan
yıllar geçti. Hastalık üzerine daha derinlemesine araştırmalar yapıldı. Kesin
olmasa bile bazı bulgular elde edildi. Ama hiçbir zaman da alzheimer'a kesin
bir tedavi yolu bulunamadı. Bu arada Türkiye'de de bir Alzheimer Derneği
kuruldu ve geçenlerde ilk toplantısmı uluslararası bir alzheimer kongresiyle açtı.
Bu kongreye katılan bilim adamlan arasında ABD'den gelen İstanbullu Prof.
Marsei Meşulam da vardı. Prof. Meşulam, dünyada birkaç alzheimer
uzmanından birisi olarak tanınıyordu. Onunla alzheimer'ın nedenlerini,
toplumsal etkilerini, alüminyumun etkili olup olmadığmı konuştuk.
SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU
Sizde alzheimer hastalığına bu ilgi na-
südoğdu?
MEŞULAM - Benim alanım davranış nöroloji-
si. Beynin. bellek, konuşma ve düşünceyle ilgile-
rini araştıran bir alan. Ben bu alana 1972-73 yıl-
lannda girdim. Çünkü beyin anatomisiyle ilgili
bir araştırma yapıyordum.
O sıralarda alzheimer, son derece ender rastla-
nan bir hastalık olarak biliniyordu. Belleği çok et-
kilediği için de benim ilgimi çekiyordu. Işte, o sı-
ralarda alzheimer hastahğı üzerinde çalışmaya
başladım. O alanda o sıralarda staj yapma olana-
ğı yoktu. Demin de dediğim gibi çok ender rast-
lanan bir hastalık olarak biliniyordu.
Tam o sıralarda alzheimer hastalığı konusunda
dünyada da büyük ilgi uyanmıştı. Harvard'da Alz-
heimer Ünitesi'ni o sırada açtık.
Dünyada alzheimer hastalığı üzerinde bilgiler
geliştikçe biz de çalışmalanmızı ilerlettik.
• • ^ H SizAlzheimer Derneği'nin düzenlediği
"Alzheimer Kongresi" için tstanbul'a geldiniz.
Bu kongrede nelerkonuşuldu? Yeninefikirler or-
taya anldı?
MEŞULAM - Bu kongrenin en önemli yanı Tür-
kiye'de Alzheimer Derneği'nin bir kuruluş kong-
resi olmasıydı. Çünkü şu anda Türkiye'de, hatta
benim tahminimce sadece Istanbul'da 40 bine ya-
kın alzheimer hastası var. Bu da büyük bir rakam.
Türkiye'de bu hastahğa genellikk bunama ya da
damar sertleşmesi denir. Bunun alzheimer oîarak
tanınmasmın büyük önemi var. Aynı zamanda alz-
heımer hastalığı sadece tıbbi bir hastalık değil. 15-
20 yıl sürer, bir sürü sosyal sorunlar yaratır. Bü-
tün bunlara bir anda bakılması ıçın bir koalisyona
ihtiyaç var.
^^••B Sasü bir koalisyona?
MEŞULAM - Hem psikiyâjrlâr. hem nörolog-
lar, hem psikologlann bir araya gelip bu hastalık
için çalışmalan gerekır. Aynı zamanda hastaya ba-
kanlardagizli hastasayılır. Çünkü alzheimer has-
talığına yakalanan bir kışiye 10-15 yıl bakmak,
mütlıiş bir stres yaratıyor.
Bütün bunlann tanınması ve hem hastaya, hem
de hastaya bakana yardımcı olmak için alzheimer
demekleri büyük katkılaryapıyorlar.
Bu kongrenin en önemli tarafı, Türkiye'de AIz-
hımer Derneği'nin kuruluş toplantısı, bu yolda
başlangıç olmasıydı. Bu sayede dünyadaki bazı
gelişmeler bu kongrede özetlendi.
Dediğim gibi bu gelişmeler gerçekten çok
önemli. 1975-76 yıllannda bütün dünyada sadece
alzheimer hastalığı hakkında 128 bildiri yayımlan-
dı.
Yırmi yıl sonra ise 1996-97 arasında aynı has-
talık üzerine 4 bin 500 bildiri yayımlandı. Bu alan-
da araştırmalar çoğalıyor, çok şeyler öğreniyoruz.
Ama alzheimer, tedavisi mümkün olmayan bir
hastalık.
• ^ ^ H Seden alzheimer'ın tedavisi mümkün
değiL Seden tıbbın elikolupek çok hastalık kar-
şısında olduğugibi bunun karşısında da bağlı ka-
kyor?
MEŞULAM - Buna nasıl cevap vereyim? Alz-
heimer hastalığı çok kanşık, çok zor bir hastalık.
AlDS'e, kansere, vereme benzemez. Çünkü
AIDS'de, kanserde, veremde hastalığın ne olduğu-
nu bılmek mümkün.
Alzheimer hastalığı, yaşlanmanın had safhaya
varmasının bir sonucu gibi düşünülebilir. Bazı ki-
şiler, bellek bozukluğu, bunama olunca, "Bu,yaş-
lanmanın bir sonucu" diyorlar. Öyle de düşünme-
mek lazım. Çünkü aslında alzheimer hastalığı yaş-
lanmanın anormal bir duruma gelmesinin sonucu
sayılabilir. Yani alzheimer, dıştan gelme bir has-
talık değil. Vücudun yıllar geçtikçe meydana ge-
tırdığı bir bozukluk olduğu düşünülebilir.
O nedenle de bu hastalığın tedavısi bu kadar
zor. Çünkü bugün nasıl insanı gençleştiremiyor-
sak, alzheimer hastalığını ortadan kaldırmak o ka-
dar zor olabilir.
Fakat bu konuda birçok yeni şey öğreniyoruz.
Öğrendıklerimizin başında da alzheimer'ın tek
hastalık olmadığt gelıyor. Bu, birçok nedenin mey-
dana getirdiği bir hastalık.
^••M Örneğin?
MEŞULAM - Ömeğın genetik nedenler olabi-
lir. Üç tane ayn kromozomda anormallikler alz-
heimer hastalığını yaratabilir. Ama aynı zamanda
hiç genetik olmayan alzheimer hastalığı da var. Ya-
ni sebepleri çok. O nedenle de tedavisi tek ilaçla
olacak gibi değil. Bunun tedavisi herhalde birçok
ilacın bir arada verilmesi, birçok değişik şekilde
engellenmesiyle olabilecek.
^ ^ • M i Alzheimer hastalığı, göreceli olarak da-
ha genç yaştakilerde de görülmüyor mu?
MEŞULAM - En genç gördüğüm hasta 25 ya-
şmda. Ama bu son derece ender. Bu, alzheimer
hastalığınayakalananlann yüzde 5 indenazı. Yüz-
de 95"inde 65 yaşından sonra başlıyor.
^ ^ • ^ B Alzheimer'ın Tükiye'de damar sertliği,
bunama olarak bilindiğini söylediniz- Bu, ger-
çekten sıradan bir bunama mt?
MEŞULAM-Bunama bir tıbbi terim değil. Bu-
nama ateş gibi, öksürük gibi... Ateşin, öksürüğün
bir sürü nedeni var. Bir verem olabilir, kanser ola-
bilir. Bunama da bunun gibi bir şey.
Yanı zihnin gereğince çalışmamasının bir sürü
nedeni olabilir. Bu nedenlerden bir tanesi alzhe-
imer hastalığı. Ama bazan serebro-vasküler has-
talıklardabunamayayol açabilir. Bazen kanser bu-
ALZHEİMER HASTALIĞI
Yaşhlarda daha yaygınAlois Alzheimer, 1864-1915 yıllan arasında
yaşamış Alman sinir hastalıklan uzmanı.
Hastalığı ilk tanıyan tıp bilimcisi olduğu için
onun adıyla anılıyor. Alois Alzheimer,
ilk kez 1907'de, 55 yaşındaki bir kadının
hastanede ölüm döşeğindeyken durumunu
klinik ve patolojik olarak saptamasıyla
hastalığı ortaya çıkardı. Alzheimer
hastalığının kesinlikle yaşa bağlı olduğu
anlaşıldı. Gençler ve orta yaşhlar arasında
ender görülmesrne karşın yaşhlarda giderek
yaygtnlaşıyor. "HarrisonsPrinciplesof
Internal Medicine" (Harrison'ın Içhastahklan
Tıbbi Prensipleri) adlı kitabmda, 85 yaş ve
ûzerindekiler arasında hastalık oranının yüzde
47 olduğu belirtiliyor.
Prol. DP.
MARSEL MEŞULAM
1945, tstanbul doğumlu. Lise öğrenimini
Robert Kolej de tamamladı. 1964 'te ABD 've
gitti. Harvard Üniversitesi Tıp
Fakültesi 'nden mezun oldu. Aynı
üniversitede profesörlüğe yükseldi. 1994 'te
Şikago daki Northwestem Üniversitesi 'nin,
yeni kurulan Alzheimer Hastalığı
Merkezi 'nde görev alması çağrısını kabul
etti. Üç yıldır Northwestern Üniversitesi
Alzheimer Merkezi 'nde görev yapıyor.
Dünyadaki birkaç alzheimer uzmanından
birisi olarak tanımvor.
sık depresyon görülüyor. Bunun tedavi edilmesi
gerekir.
Ya da hasta bazan uyku bozukluklan, depresyon
çekiyor. Halüsinasyonlargörüyor. Örneğin kendi-
sine bakanı. parasını çalmakla suçluyor. Altmış
yıllık eşine, "Beni aktabyorsun" diyebilıyor. Bü-
tün bunlann tedavisi mümkün.
Alzheimer hastalığına neden olan et-
kenlerden birisinin de daha öncekiydlarda "alü-
minyum silikat" olduğu söyleniyordu. Hâlâ bu
kanı geçerli mi?
MEŞULAM - Alzheimer hastalığrnda pek öyle
kesin cevaplar yok, ama samyorum buna kesin bir
cevap verebilirim.
Alüminyumun alzheimer"da hiçbir biçimde et-
kili olmadığı kesin olarak belirlenmiştir. Bir za-
manlar gerçekten bu yolda pek çok bildiri yayım-
lanmıştı. Bunun üzerine, "Alüminvumkaplanmı-
a ataiım mı?" diye pek çok kişi bize sorular yö-
neltmişti. Şu anda tavsiyemiz, o kaplann kesinlik-
le atılmaması. Tabii başka nedenlerle atabilirsiniz,
ama bu nedenlerin alzheimer'la bir ilgisi yok.
Kesinlikle yineliyorum, alüminyum kaplannı-
zı alzheimer'a neden olacak endişesi duymadan
rahatlıkla kullanabilirsiniz.
ABD eski başkanlanndan Ronald Re-
namaya yol açabilir. Alzheimer hastalığı bu neden-
lerden bir tanesi.
Daha da özetlemek gerekirse, yaşhlarda buna-
manm nedenlerinden bir tanesi alzheimer hastalı-
Bunun belirtileri neler?
MEŞULAM - Bellek bozukluğu. Bununla baş-
lıyor. Daha sonra yavaş yavaş ortaya konuşma bo-
zukluklan çıkıyor. Bir de düşünce bozukluklan
oluyor. Ama her zaman bellek bozukluğu var.
^ • ^ • * Bellek bozukluğu baştansaptandığıtak-
dirde alzheimer'ın tedavisi mümkün mü?
MEŞULAM -Şu anda tam olarak tedavisi yok.
Yalnız, şimdıki araştırmalar bazı ilginç sonuçlar
gösteriyor. Belki bu hastalığı yavaşlatmamn bazı
yollannı bulmak üzereyiz.
Örneğin, antioksidan denilen bazı ilaçlar var. E
vitamini, C vitamıni. Ya da Deprenil diye bir ilaç
var. Bunlar antioksidan ve hastalığı önleyebilirler
gibi bazı bildiriler var. Yalnız. bunlar kesin sonuç-
lar değil.
Yine de gayet ilginç ilk sonuçlar olarak düşü-
nülebilir. Bunlann tekrarlanması gerekir. Bu bir.
tkincisi. enflamasyona karşı olan ilaçlann da
etkili olduğu ilk bulgular var. Örneğin Aspirin de-
ğil de Naprosin gibi ilaçlann da hastalığı yavaşla-
tabilir nitelikte olduklan düşünülüyor.
Üçüncüsü, kadınlara menopoz sonrası östrojen
hormonu verilmesi. O da hastalığı yavaşlatabilir.
Bu şekilde, çok erken bir tanı konulduğu zaman
bu ilaçlann verilmesi doğru olur.
Şu anda ABD'de kullanılan, alzheimer hastalı-
ğını tedavi edebilecek iki tane ilaç var. Bunlar, ko-
linerjik sistemi hedefleyen ilaçlar. Bunlann olma-
sı güzel bir şey. Ama bu ilaçlann faydası çok az.
Bunun faydalı olduğunu anlamak için hastaya
nöropsikolojik testler yapmak gerekiyor. Yani bu,
hastaya bakanın hemen görüp de anlayabüeceği
bir iyileşme değil.
Tıp şu anda tamamen çaresiz değil. Ama hasta-
lığı tedavi edebiliriz de diyemeyiz. Şöyle de dü-
şünmek lazım:
Bazen ortaya tedavisi mümkün olmayan bir has-
talık çıkmca, bu hasta tamamen bunamış, bizim
yapacak hiçbir şeyimiz yok, demek de yanlış. Çün-
kü aslında bu hastalar için yapabileceğimiz pek
çok şey var.
Belkı tıbbi olarak fazla bir şey yapılamaz. ama
hastaya bakana yardımcı olabilecek bir sürü tav-
siye var.
Bu tavsiyeler neler olabilir?
MEŞULAM -Örneğin hastalara bakanlarda çok
agan'ın, tngiltere'nin eski başbakanlarından
Winston ChurchiU'in de alzheimer7/ olduklan bi-
liniyordu. Onlargibi, dünyada başka bazı siyasi
liderlerin de alzheimer'h olduklan biliniyor. Ya-
ni dönem dönem dünyayt bunaklar mıyönetiyor?
MEŞULAM - Bu güzel bir soru. Bunun cevabı
bir sürü yoruma yol açabilir. Ama şöyle düşünün:
Bizlerbir lider seçince onu siyasi bakımdan se-
çiyoruz. Hiç kimse birdünya liderini alıp ona psi-
kolojik testler yapmıyor.
Insanlar lider seçildiklerinde muayyen bir yaşa
gelmiş oluyorlar. O yaşlarda da böyle hastalıklar
sık sık görülüyor.
Bir başka ABD Başkanı olan VV'ilson felç geçir-
mişti. Daha sonra onda da alzheimer görüldü. Re-
agan alzheimer'dan çekiyor.
ABD'de bir sistem var. Bir kişi başkan seçildi
ve diyelim ki iki üç yıl sonra böyle bir hastahğa
yakalandı. Ama sistemde o başkanı değiştirebile-
cek hiçbir yol yok. Dediğiniz gibi günün birinde
bazı ülkelerin başında belleği çok bozuk, düşün-
ce yeteneği çok düşük insanlann bulunması ola-
sılığı yüksek.
^^^^m Samyorum Türkiye'de de aynı tehlike
var. Bizim siyasi UdeHerimiz degeriatrik, yaşlı ki-
şiler...
MEŞULAM - Çok doğru bir noktaya parmak
bastınız. Ama bununla nasıl başa çıkılır? Burada
bir noktaya dikkat çekmek lazım.
Ihtiyarlık ve alzheimer hastalığı aynı şeyler de-
ğil. Çünkü ihtiyarlayıp da aklı, belleği ve düşün-
me yeteneğini çok iyi biçimde korumak mümkün.
^ • • ^ B Peki ihtiyarlayıp da aklı, belleği ve dü-
şünmeyeteneğini çok iyi biçimde nasıl koruyabi-
liriz?
MEŞULAM - Onu bilebilsek... Çok iyi bir şey
olur. Yalnız, şu anda tek bilebildiğimiz şey, 80 ya-
şından yukan olanlann yüzde 4O'ı alzheimer has-
talığına yakalanmış olabilir. Bu da son derece ür-
kütücü bir rakam.
Ama aslında şöyle de düşünebilirsiniz:
Seksen yaşın üstünde olanlann yüzde 6O'ı zih-
nen normal. Bunun nedenini tam olarak bilmiyo-
ruz. Benim görüşüm şöyle ki istisnasız herkes alz-
heimer hastalığına yakalanacak. Ama herkes bu
hastahğa değişik bir yaşta yakalanacak.
••M^H Bu nasıl olacak?
MEŞULAM - Yani, sizin alzheimer yaşınız
140'sa o zaman hiç önemli değil. Çünkü hiç kim-
se 140 yaşına kadar yaşamıyor.
Bugün yaş ortalaması gittikçe yükseliyor. Alz-
heimer hastalığına 65 ya da 70 yaşında yakalanan-
lar tabii ki şanssız.Benim söylemek istediğim, bü-
tün meselenin alzheimer hastalıgının kaç yaşında
başlayacak olduğu. Diyelim ki tedavi edecek bir
ilaç bulamadık, ama alzheimer hastalığını daha
geç başlatacak bir şeyler bulduk. Bu, son derece
önemli bir buluş olacaktır.
Diyelim ki Alzheimer hastalığını 10 yıl gecik-
tirecek bir yol bulduk. O zaman hastalık 70 ya da
80 yaşında başlayacağı yerde 90 yaşında başlaya-
cak. Böylece de mesele kalmayacak.Bugün dün-
yada 90, 95 yaşına kadar yaşayan kaç kişi var?
Ben burada bazı şeyler de eklemek istiyorum.
Alzheimer kongresinde bu kadar çok sayıda ki-
^şiyi görmek benim için çok önemli oldu. • -
Kongreye kaç kişi kaülmıştı?
MEŞULAM - Yaklaşık 450 kişi vardı. Bu sayı
ilk toplantı için çok güzel bir başan.
Bence bunun devamı da gelecek. Bu, Türkiye
için çok önemli. Çünkü Türkiye, öbür Avrupa ve
Amerika ülkeleri gibi şu anda yaş ortalaması ar-
tan bir ülke. Dolayısıyla alzheimer hastalığı da
gittikçe fazlalaşan bir sorun haline gelecek. Tür-
kiye için Alzheimer Derneği'nin olması çok fay-
dalı.
Gelişmiş Batı ülkelerinin nüfuslarmın
yaşlı olduğunu, hiç artmadığı gibi bazı yerlerde
eksi olduğunu biliyoruz. Bu ülkelerde Alzheimer
hastalığı oranı nedir?
MEŞULAM - Örneğin ABD'de altmış beş ya-
şın üstünde olanlar arasında Alzheimer yüzde 10-
15 gibi görülüyor. Seksen yaşın üstündekilerde de
yüzde 40 oranında görülüyor. Bugün sadece
ABD'de 4 milyon alzheimer hastası var.
Yapılan hesaplara göre 2050 yılında ABD'de 14
milyon kişi alzheimer hastası olacak. Bunlar çok
süratle artan rakamlar.
Bu hastalara bakım masrafı da çok yüksek. Bu-
gün bu sadece tıp bilimi için değil, aynı zamanda
sağlık politikası açısından da çok önemli bir has-
talık.
Rakamlar, AlDS'den. kanserden, herhangi bir
kalp hastalığından çok daha yüksek.
^ • ^ M Bu son derece önemli bir toplumsal ve
ekonomik sorun haline de geldiğine göre tıp ve
hukuk çevrelerinde ötenazi düşünülüyor mu?
MEŞULAM - Herhalde bıliyorsunuz, ABD'de
öyle bir akım var. Belki akım demek yanlış. Ama
ötenaziyi düşünen doktorlar bulunuyor. Bu konu
kamuda, gazetelerde çok tartışıldı. Bu, üzerinde
rahatça karar verilebilecek bir konu değil.
Ama bu konu tarrışılmaya başlandı, diyebiliriz.
Bu tartışmalar daha çok yapılacak. Ama şu anda
bunun tam bir cevabı yok.
Aslında hasta, hastalıgının farkında değil. On-
da sadece başlangıçta bir depresyon yaratıyor. A-
ma hastalık ilerledikçe hasta durumunun artık far-
kında olmuyor. Çünkü hasta. unuttuğunu unutu-
yor.
O hasta için. "Bu insanın hayao krymetsiz. Ya-
şamasa da olur" diyemezsıniz ki. Hastaya göre
hiçbir derdi yok. Onun için de böyle kararlar al-
mak çok zor.
AYDIN AYBAY
Resmı Gazete'nın 21 Eylül 1997 gün, 2317
sayılı nüshasında Vakıflar Gene! Müdürlü-
ğü'nce hazırlanmış "TürkMedeni Kanunu Hü-
kümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında"
bir tebliğ yayımlandı.
Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kendisine
bağlı olduğu devlet bakanının medjaya yansı-
yan açıklamalanndan anlaşıldığına göre tebliğ,
bir "patiama" olarak nitelenen vakıf kurma ey-
lem ve gınşımlennı "zapturapt* altına almak.
kurulmuş ve kurulacak vakıflan gereği gibi de-
netleyebilmek amacıyla çıkanlmış bulunuyor.
Bu tebliğe dayanılarak vakıflann açık ya da ka-
palı çalışma ve faalıyetlerinin > asal sınırlar içın-
de olmasını sağlamak hedefienıyor.
Hemen belirtelim ki bu konuda çok geç ka-
lınmıştır. Aslında açık ya da kapalı etkınliklen
ile yasanın çızdiğı sınırlan çoktan aşmış yüzler-
ce vakfın kuruluşuna ve çalışmalanna yıllarca
göz yumulmuştur. Ömeğin Medeni Kanun'da
'Kanuna. ahlaka. adaba veya milli menfaatlere
a> kın olan ve>a si>T
asi düşünce veya belli bir ırk
veya cemaat mensuplannı desteklemek gayesi
ile kurulmuş olan \akiMann tesciline karar veri-
lemei" (MK. m. 7411) dendigı halde. bu hük-
me aykın amaçlaria kurulduklan "maruf ve
meşhur vakja" olarak herkesçe bılinen birçok
vakfin tesciline ızın verilmiştır. Amaçlanna uy-
gun olmayan çalışma ve etkinlikleri dolayısıy-
la vakıflar hakkında dağıtma (MK. m. 81 'A) ve
idarecilerin değiştirilmesı (MK. m. 79) gibi yap-
tınmlar öngörülmüş iken yasanın denetlemeye
ılişkin hükmü sadece "muhasebe teftişi ve teftiş
payınm tespjti" konulanyla sırurlanmış; malvar-
îıklan yönünden gittikçe büyüyen ve her bın
dev bir holdıng haline dönüşen vakıflann çalış-
ma ve faaliyetlennin yasal sınırlar içınde olup
olmadığı sorunu ile hemen hiç ilgiienılmemiş-
tır. Şunu da belırtmek gerekır ki, VGM, böyle
çok genış çaplı bir denetımi gerçekleştirecek
Vakıflarla ügîli bir tebliğ (I)
yeterli sayıda uzman kadrolara zaten sahıp de
değıldir.
Burada önce üzerinde durulması gereken iki
önemli hususa işaret edelim. Birincisi, vakıfla-
ra tanınan mali özgürlükle ılgilidır. Bugün ge-
linen noktada karşı karşıya kalınan sorun. vakıf-
lann "piyasaekoDomN" adı verilen ortamda, dı-
lediklen gibi at koşturmalanna müsaade edılme-
sınden kaynaklanmaktadır. Ticari işletme ya da
ticaret şırkeü formlan altında, bazı vakıflar, her
çeşit iktisadi faaliyetin içındedirler. Vakıfkuru-
luşu için hukuksal yönden öngörülen amacın
"Weal" ya da "hayri" olması gerekırken, bu bir
yana ıtilrnekte, viaf kurumu, ekonomı ve tica-
ret yaşamının etkili bir "enstrûmanı" olarak ça-
hşmakta ya da çalıştınlmaktadır. Bu yoldan dev
boyutlu sermayelere hükmedebılen vakıflan et-
kin bir şekilde denetlemek de olanaksızlaşmak-
tadır. Aslında bu konuda alınabılecek önlemler
başlangıçta mevcuttu. 903 sayılı yasanın
1960'lardaki hazırlık asamasında bazı hukukçu-
larböyle bir gelişme olasthğına dıkkati çekerek.
vakıflann ekonomi ve ticaret yaşamına dogru-
dan ya da dolaylı yoldan kanşmalannı sınırla-
yacak kurallar konulmasını önermişlerdır. Bu
arada vakıflann "ha>irseverlik maskesi alünda
kurulmaya Ualkışüacak düzenlerin basamağT
olmaması gerektiğı de söylenmıştir. Bu öneri
ve eleştiriler dinlenmemış; sımrlama yönünden
ciddi bir hukuksal engel bulunmadığı için ku-
ruluşuna izin venlen çok sayıda vakıf, bugün
"hsyır-hasenat*' kurumu nitelıklerini tamamen
bir yana koyarak çeşıtlı yollarla "pıyasa" ıçın-
de faalıyet gösteren ticaret kuruluşlan haline
dönüşmüştür. Değinilmesı gereken başka bır
husus da vakfin kuruluş işleminin arz ettığı özel-
liktir. Gerek eski hukukta, gerek yeni hukukta
vakıf kurma işlemı bır kışinin malvarlığımn tü-
münü ya da bır bölümünü ideal bır amaca ada-
ması (tahsis etmesi) şeklinde gerçekleşir. Vakıf.
dernek ve şirketlerde olduğu gibi "kişOer birfi-
ği" (Körperschaft) temelıne dayalı bır yapılaş-
ma değil, mal ya da malvarlığı temeline daya-
nan bır kurumlaşmadır. Başka bır deyişle, vak-
fi belirleyen ya da niteleyen özellik, onun belli
bir amacın gerçekleşmesıne adanmış "malvar-
lığı öğesi"ne dayanmasıdır. Bu temel aynmdan,
vakıfkurumu ile kışilenn bırleşmesı ile meyda-
na gelen kişi birliklen (demek, şirket, sendika
\<b.) arasında önemli farklar çıkar. Bu farklar
üzerinde durmaksızın hemen belirtelim kı biz-
de. özellikle 903 sayılı yasanın yürürlüğe girme-
sı ile başjayan dönemde, vakıf adı altında özel
hukuk tüzelkışilıği oluşturmaginşımlerinde, sö-
zünü ettığimız temel aynm \e bu aynmm gerek-
len tamamen gözardı edilmıştır. Her şeyden ön-
ce % akıf kurma işleminin ilke olarak bireysel bir
gınşım olduğu esasından sapılmış ve birçok ki-
şi bır araya gelerek. sanki bir demek ya da şir-
ket kurarcasına \ akıf adı altında tüzelkişilikler
\-ucuda getırmişlerdir.
Bu yanlış yapılaşma sonucunda bugün orta-
ya çıkan durumu şöyle özetleyebıliriz: Vakıfku-
rumu. nıtelık ve özüne aykın bir uygulama so-
nucunda yasadakı tanımla da çelışen bır yapıya
dönüştürülmüştür. Gerek eski hukukta, gerek
yeni hukukta, vakfin bir "kişi birfiği" (Körpersc-
haft) şeklinde yönetılmek üzere kurulabileceği
öngörülmüş değildır. Özellikle eski hukukta, va-
kıf kurma işleminin geçerli olmasını sağlayan
koşullar açısından, vakfin sadece bır kişi tara-
findan kurulabileceği anlaşılmaktadır. Öte yan-
dan, yine eski hukukta, vakfin yönerim organı-
nın birden çok taşıden oluşması örneğıne hemen
hiç rastlanmaz; "müte\«Ui" denilen yönetici,
kural olarak bır kişıdır.
Sürecek