Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 1998 PAZAR
12 KULTUR
Biraz dalıafazla
^/deoloji, parti, saf, tavır,
dünya görüşü, yaşam
felsefesi değiştirenleri.
îlkelerine ya da en
azından kendi kişüiğine
bağlı kalanlan inanılmaz
bir küstahhkla duraıadan
suçlayanlan
düşünüyorum. Bu
bukalemunlar bir gün
bile düşünmediler mi
yola bir ayna koyup
geriye bakmayı? Bu
toplumun belleği
olmadığına gerçekten
inanıyorlar rtıı?
Mehr Lichf•
3 yıl önce yitirdığimiz Onat Kutlar'ı bugün anıyoruz
Üçyıl önce aramızdan aynlan Onat Kutiar, bugün önce saat
IZOO'deAşiyan'da mezanmn başında, saat 15.30'da Bağcılar
Kültür Merkezi'nde Onat Kutiar Sahnesi oyuncularımn
hazırtadığıprogramla anüacak. BİLSAKHa ise saat 18.30'da
başlayacak etkinlUite dia ve video gösterisi yapdacak, dostlan ve
sevenleri tarafindan anüacak. Buyıl PEN Yazarlar Derneği'nin
Onat Kutiar Antsına düzenlediği 'Türkiye'deSinema'konulu
araştırmayarışmasında Tunç Tayanç'm 'Yazı'dan Görüntü'ye
Edebiyat'tan Sinema'ya' başlıklı çahşması birinciliğe değer
bulundu. Tarık Akan, Burçak Evren, Turgay Fişekçi ve Seher
Karabol'dan oluşan seçici kurul aynca Emine Fişek'e_ 'Yümaz
Güney'i Tanımak' başlıkk çahşması için Özendirme Ödülü
verdL Onat Kutiar ailesinin parasal katkıstndan ve PEN'in
piaket ilebelgesinden oluşan ödiil, Tayanç veFîşek'e
önümüzdekigünlerde düzenlenecek Onat Kutiar'ı anma
toplantısında verilecek. Biz de bu yü sevgili Onat Kutiar'ı
yapUlarıyla; yine bir pazar günü umut, sevgi saçan, miithiş bir
gözlem gücüyle 'vakuryazar ve ozan tavrıyla' hep yaşamı
doğrulayan, duyarlı ve büyûleyiciyazılarından, şiirlerinden
seçtiklerimizle anmak ve anımsatmak istedik.
Bir anma töreninde söyle-
miştim. Ölüm, yolun sonuna
yerleştirilmiş bir aynadır. Ar-
kasındaki sır nedeniyle öbûr
tarafı göstermez; bu tarafı
gösterir. Yürûnen yolu. Yani
yaşamın kendisini.
Ve ne yazık kı bunu sade-
ce geride kalanlar görür.
Amacım yaşam ve ölüm
üstüne bayağıhklar ya da
"Seigneur de La Palice ger-
çeklen " yumurtlamak değil
elbette. Hani Chabannekon-
tu olan Mareşal La Palice,
1525 yılında Pavie Sava-
şı'nda öldürülûnce askerleri
onun adına bir marş bestele-
mişler:
"... öiümünden birçeyrek
saat önce hâlâ havattaydı..."
Ama ne yapalım ki bazı
yahn gerçelder çok bilindik-
leri için aşınmışlardır ve dik-
katimizden kaçarlar. Sanırım
onlan zaman zarnan hatırla-
makta yarar var. Ölümün bir
yaşam çızgisinı tamamladığı
ve o çizgiyi dahabelirgın ha-
le getırdiği gerçeği bunlar-
dan bıridir. Çoğu kez bu ger-
çeği. tanıdığımız birini kay-
bettığımizde bir daha fark
edenz. Onun tüm bir yaşa-
möyküsü, sanki önceden ya-
zılmış bir senaryoya göre çe-
kilmış bir film gibi anlamh
bir bütün olarak gözlerimi-
zin önünden geçer.
Bazen daha önce farkına
\armadigimiz aynntüar ve
zenginlıkler keşfederiz bu
film'de. Bazen de senaryo
hatalan, tutarsızlıklar, çeliş-
kiler.
Ne bulursak bulalım, bu
filmı görüp üstünde biraz dü-
şünmek, bilınçli ve göz açı-
cıdır. Batı'da çok yaygın olan
bıyografi yazarlığı bu gerek-
sınmenin ürünüdür.
Bence bir o kadar, hatta
daha fazla önemli olan otobı-
Venmeme olanak yok bana verdiklerini
Ama ayrılırken bir hesaplaşma da gerekli
Geçmiş bunca güzellikten bir anı olarak
Ben seni alayım istersen sen de beni.
... Diyor ki içimden bir ses, "Beni yüreğinin
üstüne bir mühür gibi koy. Çünkü ölümden
daha güçlü bir sevgiye ihtiyacım var. Geçmişin
selvi ağaçlanndan, sönen yıldızın ışığından,
köşeyi dönerek kaybolan gençlikten
kurtulmaya ihtiyacım var. Bir insan elinin
sıcaklığına..."
Filiz Kutiar'a
"Niçin şiir yazmıyorsun bana?" Sevgilim
soruyor
Oysa bilir ustalar, yaşarken şiir içinde
yazmak zor
"Hüzne benzer mutluluk" diyordu bir güz
günü Chaplin
Oysa bugün cemreler düştü ve mutluluk
bize benziyor
11 Mart1994
Bulutlu bir günde doğan çocuğa
Baban bu toprağın en delikanlı
boğasıydı bir nevruz
şenliğinde kestiler
Ne tuhaf sen
kirli yeşil eylül bulutlan altında
ve aylardan temmuz
onun gelinciklerinden doğdun
Burcunda yıldız görünmüyor.
Ölümün kapısını aralayan güz
çok sürmez
Yeniden vurur dallara bahar
Işte sana mavi gökyüzü
ve mavi deniz defteri •,•
üstelik tertemiz *
El koymanın tam zamanıdır ufukta
kargalar henüz görünmüyor
yografi'dir. Ayna henüz kon-
madan geçip gittiğimiz yolu
görebilmek. "Nereden nere-
ye geldik " diyebilmek. Ya-
şamla hesaplaşabilmek.
Bu toplumda bunu ger-
çekten yapiyor muyuz?
Hiç sanmıyorum.
Yaşarken kendi yaşamıyla
içtenlikli ve kapsamlı bır he-
saplaşmaya girme alışkanlı-
ğı bulunmayan, öiümünden
sonra ise musalla taşında her-
kesiçin "tyibilirt" âiycba-
ğıran bu ikiyüzlü toplumda
bence derin bir vkdan mu-
hasebesi ihtıyacı var.
Reincarnarjon'a inanma-
dığımıza göre kendi yaşamı-
mızla ilgili hesaplaşmayı
başkalanna bırakmamalıyız.
Malraitt'nun Antimemo-
ries'mı çok severim. Ünlü
yazann, ancak öiümünden
sonra yayımlanmasına izin
verdiği bu zengin anılar ha-
zinesinin kapağında bir Bu-
dist metninden şu alıntı var-
dır.
"Tüm hav\>anlann en bil-
ge si ftldir. Çünkü yalnızca
o, geçmiş yaşamını anımsa-
yabilir vedaldıgı konuyu dü-
şünerek uzun süre saİdn ka-
labilir..."
1965 yılında Gint açıkla-
nnda bir teknede yazdığı an-
laşılan ilk sayfalarda ise
Andre Malraux, Fransız dire-
nişinin kahramanlanndan bi-
ri olarak birkaç yılını geçir-
diği Vercors'un rahibiyle il-
gili bir anısını aktanr:
"1940 yılında ilerde Ver-
cors rahibi olacak olan bir
arkadaşımla birlikte işgal-
den kaçmıştım. Kaçış 'tan h-
sa bir süre sonrapapaz ola-
rak atandığı, Drame köyün-
de onunla buluştuk Musevi-
*Kokuyu duyuyor musun? Sanki bir yer-
lerdeyaseminvaıfAda: "Dokuzyuöncedu-
vann kı> ısında yaseminler \arcu, onlann ko-
kusu,'' dedi. "Ama bu ben doğmadan öncey-
dlT dedım. "O sıralarda büyük bir kış firn-
nası oldu. Bahçeyi temiztemek zorunda kal-
dılar," dedı Ada. "Bana bunu anlatmanı is-
tiyorum." Bir an konuşmadı. ayışığınm vur-
duğu sıvalı duvara baktı, sonra cevap verdi:
•'Yaseminin havalet çiçek olduğunu büyü-
vünce öğrenirsin."
5 Hazıran gecesi bu yazıyı yazmaya otur-
duğumda sanki biri dokunmuş gibi ürper-
dim. Açık pencereden esinti, parçalanmış
bulutlar ve yasemin kokusu getirdi birden.
En azından bu konuda dikkatliyim. Çevre-
de hiç yasemin görmedim. Bir süre yazmak-
sızın. öyiece durdum. Hafıf, uçan ama inat-
çı bir kokuydu. Sanki esinti. anılann hep ay-
nı sokaklanndan geçiyor ve masanın üstüne
birden başlayan kar gibi ürpertici beyaz çi-
çekler serpiyordu. Koku gittikçe yoğunlaşt-
yor. çaya dalan madlen bisküvisinı falan bas-
tırarak bana bir şeyi hatırlatmaya çalışıyor-
du. Sonunda buldum: tspanya.
Yıllar önce, gene bir haziran günüydü.
Fransa sınınndaki küçük Port-Bou kasaba-
sından geçip Katalan topraklanna girdiğim-
de duymuştum bu yoğun kokuyu. Güney'de,
Endüîüs'te daha da çıldırtıcıydı. "O kadar
yasemin ve gecesefası var ki,şafak sökerken
başımız tutuyor coşkuyla. Önü kapablmış
bir akarsu>Tin acısı gibi olağanüstü bu duy-
gu. \e hiç rahatsız etmiyor. Işte Endülüs mu-
cizesi budur_." diyordu Lorca, Jorge Guil-
len'e yazdığı bir mektupta.
Tren, kupkuru topraklann kıyısmda yük-
selen kemerli, taştan ve beyaz evlerle dolu
kasabalardan geçiyordu. FVanco bir baykuş
gibi tünemişti ülkenin üstüne ve ıssız dağ
yollannda bile, garip kuynıklu şapkalanyla
atlı ya da yaya sayısız guardia civil, yanijan-
darma. Kompartmanayeni gelen kurnral, se-
\ imli bir yolcu, elimdeki UExpress dergisi-
nin kapağını sakıncalı bularak, hemen pen-
cereden atmamı salık verdi işaretle. Barce-
lona'da tramvay işçilerini, kendilerinin işlet-
Granada
tikleri tramvaylara doldurarak tutukevine gö-
türüyorlardı.
Ülkenin büyük sanatçılan ya hapisteydi ya
da sürgünde. Pabto Picasso Paris'teydi. Bo-
nuel Meksika'da. Pablo CasaJs ise sınırdaki
Prades kasabasında yurdunun dağlanna ba-
karak bir öfkenin yaymı büemekteydi.
Paris'ten beni ağabeyinin yanına konuk
olarak gönderen üniversite arkadaşım MSH
nolo, onun birkaç gün önce gözaltına alındı-
ğını bilmiyordu. Valencia'dabirotelinbann-
da beni karşılayan genç adam "Ne yazık ki
Ramon gelemeyecek,'' dedi. "Üç gün önce
onu Los Reyes Hapishanesi'nc görürdüler."
Göz alıcı çiğ bir güneşle parlayan sokaktan
keskin bir gölge çizgisinin ayırdığı taraçada
tatlı şarap ıçerek bir süre öyiece, sessiz dur-
duk. Geniş kenarlı şapkalan, tozlu, uzun ve
siyah giysileriyle koşuşup duran papazlan
seyrettık. Bir üniversite öğrencisiydi ama,
benden duyduğu her şey şaşırtıyordu Ra-
mon'un arkadaşım. Paris'te felsefe fakülte-
sinde zorunlu teoloji dersi olmayışına şaştı.
Sartre'ın tüm kitaplannın serbestçe satılışı-
na da. Dünyası öylesine yasaklarla öriilmüş-
tü ki yıllardır, artık istese de "gözbebekleri-
ne yerieşmiş demir çubuklan" aşamıyordu.
Ona uzun uzun Lxırca'dan söz ettim. ıspan-
yol dilinin bu büyük ustasının kitaplan ken-
di ülkesinde, öiümünden tam on sekiz yıl
sonra basılabilmişti ve yan gizli satılıyordu.
Oysa o yıl tüm dünyada, ozamn ölümünün
25. yıldönümü nedeniyle toplantılar, semi-
nerler düzenleniyor, yapıtlan yeniden bası-
lıyor, tartışılıyordu.
Günlerden pazar olmalı. "Ddndiyin saat
beşte" birlikte Corrida izlemeye gittik.
"Rüzgânn pamuklar savurduğu, pasın ni-
ke) ve kristal ektiği"" yansı gölgeli kumlarda
"leoparla güvercinin dövüşünü" seyrettik.
Sanki kan tutmuştu tüm Ispanya'yı. Kalaba-
lıklar ölüm görmek istiyordu. KJİIÇ ve dara-
ğacı. Duende'nin "gölgetisesleri''duyulmu-
yordu. Boğa güreşi alanlannın. Real Mad-
rid maçlannın ve omuzlanndan sarkan pul
gibi bıletlenyle milli piyango satıcılannın
yaygarası bastınyordu toz içinde yuvarlanan
Duande'yi. "Hayııf dedimRamon'unarka-
daşına. "kan görmek istemiyorum_". Gene
şaşırdı. Benım için altmış peseta ödemişti.
Onunla vedalaştım. Bütün bir akşamı kı-
yıda geçirdim. Dalgalann sürüklediği saz ve
yosunlara basarak. Gece, şafak sökene ka-
dar yatakta gözümü kırpmadım. Nefes ala-
mıyordum. Çürüyen yosun kokusu gittikçe
yaseminleri bastınyordu.
Bugün 5 Haziran 1983. Federico Garcia
Lorca 85 yıl önce bugün doğdu. Endüîüs'te
Granada kentinde. Ve benim doğduğum yı-
lın, 1936'nınAğustosu'nda, henüz 38 yaşın-
dayken, en verimli çağında Franco'nun
adamlan tarafindan kurşuna dizilerek öldü-
rüldü. Alfacar'la Viznar arasında, yol kıyı-
smda bir yamaçta. Ölüsü 20 Ağustos'ta bu-
lundu. Gülümsüyordu.
"Gûlüyor musunuz?"
u
Elbette. Esldden de gülerdim. Daha doğ-
rusu bugünkü gülüşûm dünkü gülüşümün
a\HL Kır çocukluğumun gülüşü, onnan ço-
cukluğumun. Bu gülüşü koruyacağun her
zaman. Her zaman, ölürken bik."
Lorca, öiümündenbiryıl önce yapmıştı bu
söyleşiyı. O gülüşü, yeryüzündeki tüm hak-
sızlıldara rağmen bugün de aynı tutkuyla
sürdürüyoruz. Ölüme rağmen. Diyordu ki
Lorca: "tspanya'da bir ölü, yeryüzünûn hiç-
bir yerinde olamayacak kadar canlıdır: Yü-
zünün profili, bir ustura gibi keser gelece-
ğL."
Lorca öldürüldüğü yıl doğdum ben. Av-
lumuzun karanlık mutfağımn önünde, du-
varda kocaman bir yasemin ağacı vardı. Da-
ha birçok avluda olduğu gibi.
(Yeter ki Kararmasm adlı kitabından)
15 Haziran 1983
lere, üstüne çeşitli eski tarih-
ler atarak vaftiz belgeleri ve-
riyordu. Nazi zulmünden
kurtulsunlar diye. Ama ger-
çekten vaftiz olmalannı da
şart koşuyordu. 'Nasıl olsa
bir şeyler kalır içlerinde...'
Hiç Paris egelmemişti. Eği-
timini Lyon Semineri nde ta-
mamlamıştı. Köyün bayıltıcı
gece kokuları arasında yeni-
den buluşanlann bitmez tü-
kenmez konuşmalanna dal-
mıştık.
-Ne zamandanberi günah
çıkartıyorsunuz?
- On beş yıldan beri.
- Biliyorsunuz. günah çı-
kartma bir şey öğretmez.
Çünkü günahlannızı itıraf et-
tiğiniz anda, birbaşkası olur-
sunuz. Tann bağışlamıştır si-
zi. Ama gene de.. evet önce
şunu ögrendim: Insanlar san-
dığımızdan daha mutsuz..
sonra...
Bir oduncuya yaraşır kahn
kollannı gecenin yıldızlı
gökyüzüne kaldırdı:
- Ve sonra, her şeyden
önemlisi şunu ögrendim: Bü-
yük insan yok...
Rahip dostum yıllar son-
ra Glieres'de öldü..."
Hemen altındaki parag-
rafta şunlan söylüyor Malra-
ux:
"Yaşam üstüne düşün-
mek- elbette ölümün karşı-
sındaki yaşam üstüne- so-
ruşturmayı derinleştirmek-
ten başka bir şey değildir..."
"Yanıt açık değildir" mi
demek istiyor Malraux? Bil-
miyorum. Çin ve Hindiçi-
ni'den lspanya'ya, Ispan-
ya'dan bınlerce direnişçinin
öldüğü Vercors" a kadar yüz-
yılımıza damgasıru vuran ni-
ce büyük sarsıntılardan geç-
miş, yaşamın ölümler, iha-
netler, intiharlarla dolu ka-
ranhk vefirtınalıokyanusun-
da su yüzünde kalmayı ba-
şarmış ender figürlerinden
biri olan Malraux bilemiyor-
sa ben mı bileceğim?
Ama yaşarken geriye dö-
nüp bakmak, soruşturmayı
derinle^tirmek zorundayız.-
Bunu biz şimdi yapmıyor-
sak, ilerde birileri mutlaka
yapacak.
Yapıyor muyuz?
Hayvr!
Oysa bir değerler kaos'u,
ya da karmaşası y aşadığımız
şu günlerde hepimizin, ayn
ayn kendi geçmişimizle he-
saplaşmamız şart.
Henüz yaşıyoruz ama, yo-
lun geldiğimiz noktasına bir
ayna konduğunu varsayalım.
Ve dikkatle bakalım onun
gösterdiği şeye. lçtenlikle so-
ralım kendimize: Nereden
nereye geldik? Benım üni-
versite yıllanmın ünlü dergi-
si Le Nouvel Observateur,
geçen hafta 30. kuruluş yıl-
dönümünü kutladı.
Neler yaşanmadı bu otuz
yılda Fransa'da ve dünyada:
"De Gauelle ve Mauriac,
Mendes ve Mitterand, Mayıs
68,feminizm, Vıetnam konu-
sunda tavırlar, Çin ve Küba,
Portekiz'dekaranfü devrimi,
Soljenitsin, Cla\'el ve Fouca-
ult, solun zaferi. Berlin Du-
varı'nın yıkılısı vs. vs...."
Böyle özetliyor derginin ku-
rucusuJeanDaniel. Ama ya-
zısınaşubaşlığıatmış: "Hep
farklı, ama hep sadık..."
Kendıne sadık kalarak de-
ğişebilmek.
Sanınm sorun burada.
Edgar Morin'in olağanüs-
tü saptaması ile "çıkar ve ik-
tidar hesaplanna uyarak"
bir yılan kıvraklığıyla dur-
madan deri değiştirenleri dü-
şünüyorum. ldeoloji, parti,
saf, tavır, dünya göriişü, ya-
şam felsefesi değiştirenleri.
Îlkelerine ya da en azından
kendi kişüiğine bağlı kalan-
lan inanılmaz bir küstahlık-
la durmadan suçlayanlan dü-
şünüyorum. Bu bukalemun-
larbir günbile düşünmediler
mi yola bir ayna koyup geri-
ye bakmayı? Bu toplumun
belleği olmadığına gerçekten
inanıyorlar mı? Kanlannın,
kocalannın, çocuklannın ya
da komşulannın gözlerinde
inanmayanlara özgü soru
işaretini hiç görmediler mi?
Saydam bir toplumdan söz
ediyoruz. Ama ben art dü-
şünceler'den başka bir şey
göremiyorum.
Lütfen bir mum yakınız.
Belki bir günah çıkaran
bulunur.
* Mehr Licht: Biraz daha
ışık! Goethe'nin ölüm
yaiağındaki son sözleri.
(Cumhuriyet gazetesinde
aynı başlıkla çıkan yazılann
toplandığı 'Gündemdeki
Konu' adlı kitabından.)
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Cornelius Castoriadis
Yüzyılın ilk yarısında, Batı düşüncesinin belli
başlı düşünürleri aynı coğrafya bütünlüğünden
çıkmıştr. Orta Avrupa. II. Dünya Savaşı'nı izleyen
dönemde, merkezin dışından gelen, soykütükleri
açısından birtür "sürgün çocu<Jı/"olmaniteliğita-
şıyan fılozoflann öne geçtiğini görüyoruz.
Bunlann başında, azınlıkkökenli "yersizyurtsuz
fe/sefe"nin tohumlarını atan Levinas, Derrida gi-
bi isimlergeliyor. Birde, Balkanlarçıkışlı felsefe ve
bilim adamlan yer alıyor tabloda: Bir "gezegen fel-
sefesi" geliştiren, en son "Genç Bir Düşünüre
Mektuplar" ve "Yaşamöyküsel Kınntılar" gibi iki
yakıcı metin yayımlayan Kostas Axelos'u henüz
keşfedemedik; Selanikli biraileden gelen ve bu ai-
lenin serüvenini sıcak bir yaklaşımla didikleyen
Edgar Morin'l bir ölçüde tanıma olanağı bulduk;
felsefeden toplumbilime, psikanalizden siyaset
kuramına uzanan geniş bir alanda düşüncesini
geliştiren, Istanbul doğumlu (1922), eleavucasığ-
maz düşünce adamı Cornelius Castoriadis'i bi-
raz daha yakından tanıyoruz.
Castoriadis, 1997'nin son günlerinde Paris'te
öldü. Sosyalist düşünce, uçan ve bağımsız, her
türlü bilgi alanı karşısında sonsuzluk ölçüsünde
susuz, bir kalıba girmemekte direnen bir erini yi-
tirdi. "Böyle adamlar artık yetişmiyor" sözünden
hiç hoşlanmıyorum ama böyle adamların artık ye-
tişmediği bir gerçek.
Başkalannın Ortodoks yargılannı yerle bir etme-
yi iş edinmiş bir çözücü'den ibaret değildi Casto-
riadis: Kendi düşünsel evriminde ortodoks bir bo-
yut belirdiğinde hemen onu eritmek için kollan sı-
vıyor, kendisine karşı sefer düzenlemekten asla
kaçınmıyordu.
Birbirleriyle uzlaşması güç görünen dallarda her
seferinde tazelenme gücü bulmasının nedeni bu
olsa gerekti. Önce, Marksizmin bir bakıma imana
dönüşmüş cephesine savaş açtı: Sosyalizmya da
Barbartık hareketini Claude Lefort'la birlikte kur-
duklarında, birer oyunbozan, birer düşkıncı ilan
edilmişlerdi. Zaman geçti, çok da uzun sayılama-
yacak bir zaman dilimi geçti, Castoriadis ve arka-
daşlarının pek çok şeyi nasıl öngörmüş, önceden
görmüş olduklan açıklık kazandı.
Erkenden psikanalizle sıkı bir diyaloğa girdi dü-
şünür; üstelik, Althusser gibi göz kırpmakla ye-
tinmemiş, gırtlağına kadar toplumsal bilinçattının
sularına gömülmeyi göze almıştı. Felsefenin dü-
şünülebilir-olanı bütünlüğünde kapsamayı hedef
alması gerektığini savunuşu boş yere değildi: top-
lumlann işleyiş mekanizmalannı her disiplinden
kan devşirerek gözetlemeyi bir kere iş edinmişti.
Castoriadis'in dizi kitaplarından birinin, "Top-
lum, imgeleminde kendini nasıl kurar?"m ilk cildi,
"Marksizm ve Devrimci Kuram" (lletişim Yayınla-
n, Hülya Tufan çevirisi) yayımlandı. O dizi tamam-
lanınca, düşünürün çok yönlülüğünü belgeleyen
"Labirentin Dörtyolağızlan"m (1978-1996) da di-
limize aktarmak gerekir, ki düşünce eylem ile na-
sıl bir gövde/gölge ilişkisi kurar daha iyi anlaştla-
-bilsirv _.«•••-. .* - *-:.,
Castoriadis, ori yıl önce, Gergedan dergisine
özel bir söyleşi vermiş, Ömer Madra'yla sohbet
ederken doğduğu kentin insanlanna böylece bir
selam göndermişti. Ortaya çıkan portre, ödün ver-
meyi bilmeyen bir aydının hatlannı gösteriyordu.
Bundan tam 100 yıl önce, 13 Ocak 1898 günü
yayımlanan, Zola'nın "Itham Ediyorum" yazısıyla
başlayan entelektüel sorumluluk tarihinin baş kö-
şelerinden birinde yer aldı o hemşerimiz.
Trabzon Şiir liyatrosu kurıridu
• TRABZON (AA>- Trabzon'da şiir tiyatrosu
kuruldu. Trabzon Şiir Tiyatrosu Genel Sanat
Yönetmeni Müfıt Semih Baylan, yaptığı
açıklamada, yan profesyonel tiyatro olduklanm '
belirterek ilk oyunun hazırlıklanna başlandığını
bildirdi. Baylan, Nil Kara'nın 'Umutsuzlann
Tannsı' ısımli şiir kitabından 'Hüzünlü Bir Şarkı'
adıyla uyarlanan ilk oyuna birçok tasanmcının
destek verdiğini söyledi. Baylan'ın yönettiği tek
kişilik oyunun müziği için Italyan besteci Ennio
Morricone'nın oyun-film müziklerinden
yararlanıldı. Oyunun koreografısini Ozan Yıldınm,
dekor ve kostümünü Selda Kulluk, ışık tasanmım
ise Şükrü Kmmoğlu üstlendi. Oyun, Trabzon Devlet
Tiyatrosu Atapark Ongan Sahnesi'nde 2 Mart'ta
sahnelenecek.
Atatürk için yazılan ilk senfoni
I Kültür Servisi - Harika Çocuklar Yasası ile
yurtdışında eğitim gören son sanatçı Tuluyhan
Uğurlu, Türkıye'ye olan borcunu, yazdığı Mustafa
Kemal Atatürk Senfonisi ile ödüyor. Atatürk
Oratoryosu'ndan yıllar sonra Ata için gerçek bir
klasik yapıt daha bestelendi. Tuluyhan Uğurlu,
Mustafa Kemal Atatürk Senfonisi Piyano
Uyarlamalan'nı ilk kez 19 Ocak'ta saat 19.30'da
İTÜ Vakfı yaranna tTÜ Maçka Kampusu G
Amfisi'nde seslendirecek. Senfoninin piyano
uyarlamalan seslendirilirken Atatürk ve Kurtuluş
Savaşı temsili de arkadaşlannın bugüne kadar fazla
görülmemiş fotoğraflanndan oluşan bir görsel
gösteri ile sunulacak. Tamamı 90 dakika olan
yapıtın daha sonraki dınletileri eğitim amaçlı olarak
üniversite ve lise öğrencileri hedeflenerek
düzenlenecek.
'Yalancı Aranıyor' Atina'da
sahnelenecek
• ANKARA (AA) - Ankara Devlet Tiyatrosu,
Yunan Ulusal Tiyatrosu'nun davetlisi olarak 21
Ocak'ta 'Yalancı Aranıyor" isimli oyunla Atina'yı
ziyaret edecek. Trabzon'da 1907'de doğan,
yaşamının 20 yılım Türkiye'de geçiren ve daha
sonra Yunanistan'a dönen Dmitri Pathas'ın kaleme
aldığı 'Yalancı Aranıyor', 21 ve 22 Ocak'ta Atina'da
sahnelenecek. Kasım 1989'da Atina'da vefateden ve
toplumsal sorunlan. devlet yöneticileri ve
politikacılann da\Tanışlannı, devlet
mekanizmasındaki yanlış işleyişleri büyük bir
ustalıkla gülmece konusu yapan Pathas.
Yunanistan'da sevilen tiyatro yazarlan arasında yer
alıyor. Yönetmenliğini Münir Canar'm yaptığı
oyunun reji yardımcılığını Alpay İzbırak. reji
asitanhğını Orkide Çivicioğlu üstleniyor. Sahne
tasanmım Sertel Çetiner'in, kostüm tasanmım
Gülümser Erigür'ün, ışık tasanmım Ekrem
Kadağ'ın gerçekleştirdiği oyunda Alpay İzbırak,
Özlem Ersönmez, Sabri Özmener, Okan Şenozan,
Şirin Çelikbilek, Sükun Işıtan, Neşet Erdem.
Alptekin Ertürk, Yeşim Şaşmaz, Gökhan Semerci ve
Orkide Çivicioğlu rol alıyor.