29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 1998 PAZAR 12 KULTUR Biraz dalıafazla ^/deoloji, parti, saf, tavır, dünya görüşü, yaşam felsefesi değiştirenleri. îlkelerine ya da en azından kendi kişüiğine bağlı kalanlan inanılmaz bir küstahhkla duraıadan suçlayanlan düşünüyorum. Bu bukalemunlar bir gün bile düşünmediler mi yola bir ayna koyup geriye bakmayı? Bu toplumun belleği olmadığına gerçekten inanıyorlar rtıı? Mehr Lichf• 3 yıl önce yitirdığimiz Onat Kutlar'ı bugün anıyoruz Üçyıl önce aramızdan aynlan Onat Kutiar, bugün önce saat IZOO'deAşiyan'da mezanmn başında, saat 15.30'da Bağcılar Kültür Merkezi'nde Onat Kutiar Sahnesi oyuncularımn hazırtadığıprogramla anüacak. BİLSAKHa ise saat 18.30'da başlayacak etkinlUite dia ve video gösterisi yapdacak, dostlan ve sevenleri tarafindan anüacak. Buyıl PEN Yazarlar Derneği'nin Onat Kutiar Antsına düzenlediği 'Türkiye'deSinema'konulu araştırmayarışmasında Tunç Tayanç'm 'Yazı'dan Görüntü'ye Edebiyat'tan Sinema'ya' başlıklı çahşması birinciliğe değer bulundu. Tarık Akan, Burçak Evren, Turgay Fişekçi ve Seher Karabol'dan oluşan seçici kurul aynca Emine Fişek'e_ 'Yümaz Güney'i Tanımak' başlıkk çahşması için Özendirme Ödülü verdL Onat Kutiar ailesinin parasal katkıstndan ve PEN'in piaket ilebelgesinden oluşan ödiil, Tayanç veFîşek'e önümüzdekigünlerde düzenlenecek Onat Kutiar'ı anma toplantısında verilecek. Biz de bu yü sevgili Onat Kutiar'ı yapUlarıyla; yine bir pazar günü umut, sevgi saçan, miithiş bir gözlem gücüyle 'vakuryazar ve ozan tavrıyla' hep yaşamı doğrulayan, duyarlı ve büyûleyiciyazılarından, şiirlerinden seçtiklerimizle anmak ve anımsatmak istedik. Bir anma töreninde söyle- miştim. Ölüm, yolun sonuna yerleştirilmiş bir aynadır. Ar- kasındaki sır nedeniyle öbûr tarafı göstermez; bu tarafı gösterir. Yürûnen yolu. Yani yaşamın kendisini. Ve ne yazık kı bunu sade- ce geride kalanlar görür. Amacım yaşam ve ölüm üstüne bayağıhklar ya da "Seigneur de La Palice ger- çeklen " yumurtlamak değil elbette. Hani Chabannekon- tu olan Mareşal La Palice, 1525 yılında Pavie Sava- şı'nda öldürülûnce askerleri onun adına bir marş bestele- mişler: "... öiümünden birçeyrek saat önce hâlâ havattaydı..." Ama ne yapalım ki bazı yahn gerçelder çok bilindik- leri için aşınmışlardır ve dik- katimizden kaçarlar. Sanırım onlan zaman zarnan hatırla- makta yarar var. Ölümün bir yaşam çızgisinı tamamladığı ve o çizgiyi dahabelirgın ha- le getırdiği gerçeği bunlar- dan bıridir. Çoğu kez bu ger- çeği. tanıdığımız birini kay- bettığımizde bir daha fark edenz. Onun tüm bir yaşa- möyküsü, sanki önceden ya- zılmış bir senaryoya göre çe- kilmış bir film gibi anlamh bir bütün olarak gözlerimi- zin önünden geçer. Bazen daha önce farkına \armadigimiz aynntüar ve zenginlıkler keşfederiz bu film'de. Bazen de senaryo hatalan, tutarsızlıklar, çeliş- kiler. Ne bulursak bulalım, bu filmı görüp üstünde biraz dü- şünmek, bilınçli ve göz açı- cıdır. Batı'da çok yaygın olan bıyografi yazarlığı bu gerek- sınmenin ürünüdür. Bence bir o kadar, hatta daha fazla önemli olan otobı- Venmeme olanak yok bana verdiklerini Ama ayrılırken bir hesaplaşma da gerekli Geçmiş bunca güzellikten bir anı olarak Ben seni alayım istersen sen de beni. ... Diyor ki içimden bir ses, "Beni yüreğinin üstüne bir mühür gibi koy. Çünkü ölümden daha güçlü bir sevgiye ihtiyacım var. Geçmişin selvi ağaçlanndan, sönen yıldızın ışığından, köşeyi dönerek kaybolan gençlikten kurtulmaya ihtiyacım var. Bir insan elinin sıcaklığına..." Filiz Kutiar'a "Niçin şiir yazmıyorsun bana?" Sevgilim soruyor Oysa bilir ustalar, yaşarken şiir içinde yazmak zor "Hüzne benzer mutluluk" diyordu bir güz günü Chaplin Oysa bugün cemreler düştü ve mutluluk bize benziyor 11 Mart1994 Bulutlu bir günde doğan çocuğa Baban bu toprağın en delikanlı boğasıydı bir nevruz şenliğinde kestiler Ne tuhaf sen kirli yeşil eylül bulutlan altında ve aylardan temmuz onun gelinciklerinden doğdun Burcunda yıldız görünmüyor. Ölümün kapısını aralayan güz çok sürmez Yeniden vurur dallara bahar Işte sana mavi gökyüzü ve mavi deniz defteri •,• üstelik tertemiz * El koymanın tam zamanıdır ufukta kargalar henüz görünmüyor yografi'dir. Ayna henüz kon- madan geçip gittiğimiz yolu görebilmek. "Nereden nere- ye geldik " diyebilmek. Ya- şamla hesaplaşabilmek. Bu toplumda bunu ger- çekten yapiyor muyuz? Hiç sanmıyorum. Yaşarken kendi yaşamıyla içtenlikli ve kapsamlı bır he- saplaşmaya girme alışkanlı- ğı bulunmayan, öiümünden sonra ise musalla taşında her- kesiçin "tyibilirt" âiycba- ğıran bu ikiyüzlü toplumda bence derin bir vkdan mu- hasebesi ihtıyacı var. Reincarnarjon'a inanma- dığımıza göre kendi yaşamı- mızla ilgili hesaplaşmayı başkalanna bırakmamalıyız. Malraitt'nun Antimemo- ries'mı çok severim. Ünlü yazann, ancak öiümünden sonra yayımlanmasına izin verdiği bu zengin anılar ha- zinesinin kapağında bir Bu- dist metninden şu alıntı var- dır. "Tüm hav\>anlann en bil- ge si ftldir. Çünkü yalnızca o, geçmiş yaşamını anımsa- yabilir vedaldıgı konuyu dü- şünerek uzun süre saİdn ka- labilir..." 1965 yılında Gint açıkla- nnda bir teknede yazdığı an- laşılan ilk sayfalarda ise Andre Malraux, Fransız dire- nişinin kahramanlanndan bi- ri olarak birkaç yılını geçir- diği Vercors'un rahibiyle il- gili bir anısını aktanr: "1940 yılında ilerde Ver- cors rahibi olacak olan bir arkadaşımla birlikte işgal- den kaçmıştım. Kaçış 'tan h- sa bir süre sonrapapaz ola- rak atandığı, Drame köyün- de onunla buluştuk Musevi- *Kokuyu duyuyor musun? Sanki bir yer- lerdeyaseminvaıfAda: "Dokuzyuöncedu- vann kı> ısında yaseminler \arcu, onlann ko- kusu,'' dedi. "Ama bu ben doğmadan öncey- dlT dedım. "O sıralarda büyük bir kış firn- nası oldu. Bahçeyi temiztemek zorunda kal- dılar," dedı Ada. "Bana bunu anlatmanı is- tiyorum." Bir an konuşmadı. ayışığınm vur- duğu sıvalı duvara baktı, sonra cevap verdi: •'Yaseminin havalet çiçek olduğunu büyü- vünce öğrenirsin." 5 Hazıran gecesi bu yazıyı yazmaya otur- duğumda sanki biri dokunmuş gibi ürper- dim. Açık pencereden esinti, parçalanmış bulutlar ve yasemin kokusu getirdi birden. En azından bu konuda dikkatliyim. Çevre- de hiç yasemin görmedim. Bir süre yazmak- sızın. öyiece durdum. Hafıf, uçan ama inat- çı bir kokuydu. Sanki esinti. anılann hep ay- nı sokaklanndan geçiyor ve masanın üstüne birden başlayan kar gibi ürpertici beyaz çi- çekler serpiyordu. Koku gittikçe yoğunlaşt- yor. çaya dalan madlen bisküvisinı falan bas- tırarak bana bir şeyi hatırlatmaya çalışıyor- du. Sonunda buldum: tspanya. Yıllar önce, gene bir haziran günüydü. Fransa sınınndaki küçük Port-Bou kasaba- sından geçip Katalan topraklanna girdiğim- de duymuştum bu yoğun kokuyu. Güney'de, Endüîüs'te daha da çıldırtıcıydı. "O kadar yasemin ve gecesefası var ki,şafak sökerken başımız tutuyor coşkuyla. Önü kapablmış bir akarsu>Tin acısı gibi olağanüstü bu duy- gu. \e hiç rahatsız etmiyor. Işte Endülüs mu- cizesi budur_." diyordu Lorca, Jorge Guil- len'e yazdığı bir mektupta. Tren, kupkuru topraklann kıyısmda yük- selen kemerli, taştan ve beyaz evlerle dolu kasabalardan geçiyordu. FVanco bir baykuş gibi tünemişti ülkenin üstüne ve ıssız dağ yollannda bile, garip kuynıklu şapkalanyla atlı ya da yaya sayısız guardia civil, yanijan- darma. Kompartmanayeni gelen kurnral, se- \ imli bir yolcu, elimdeki UExpress dergisi- nin kapağını sakıncalı bularak, hemen pen- cereden atmamı salık verdi işaretle. Barce- lona'da tramvay işçilerini, kendilerinin işlet- Granada tikleri tramvaylara doldurarak tutukevine gö- türüyorlardı. Ülkenin büyük sanatçılan ya hapisteydi ya da sürgünde. Pabto Picasso Paris'teydi. Bo- nuel Meksika'da. Pablo CasaJs ise sınırdaki Prades kasabasında yurdunun dağlanna ba- karak bir öfkenin yaymı büemekteydi. Paris'ten beni ağabeyinin yanına konuk olarak gönderen üniversite arkadaşım MSH nolo, onun birkaç gün önce gözaltına alındı- ğını bilmiyordu. Valencia'dabirotelinbann- da beni karşılayan genç adam "Ne yazık ki Ramon gelemeyecek,'' dedi. "Üç gün önce onu Los Reyes Hapishanesi'nc görürdüler." Göz alıcı çiğ bir güneşle parlayan sokaktan keskin bir gölge çizgisinin ayırdığı taraçada tatlı şarap ıçerek bir süre öyiece, sessiz dur- duk. Geniş kenarlı şapkalan, tozlu, uzun ve siyah giysileriyle koşuşup duran papazlan seyrettık. Bir üniversite öğrencisiydi ama, benden duyduğu her şey şaşırtıyordu Ra- mon'un arkadaşım. Paris'te felsefe fakülte- sinde zorunlu teoloji dersi olmayışına şaştı. Sartre'ın tüm kitaplannın serbestçe satılışı- na da. Dünyası öylesine yasaklarla öriilmüş- tü ki yıllardır, artık istese de "gözbebekleri- ne yerieşmiş demir çubuklan" aşamıyordu. Ona uzun uzun Lxırca'dan söz ettim. ıspan- yol dilinin bu büyük ustasının kitaplan ken- di ülkesinde, öiümünden tam on sekiz yıl sonra basılabilmişti ve yan gizli satılıyordu. Oysa o yıl tüm dünyada, ozamn ölümünün 25. yıldönümü nedeniyle toplantılar, semi- nerler düzenleniyor, yapıtlan yeniden bası- lıyor, tartışılıyordu. Günlerden pazar olmalı. "Ddndiyin saat beşte" birlikte Corrida izlemeye gittik. "Rüzgânn pamuklar savurduğu, pasın ni- ke) ve kristal ektiği"" yansı gölgeli kumlarda "leoparla güvercinin dövüşünü" seyrettik. Sanki kan tutmuştu tüm Ispanya'yı. Kalaba- lıklar ölüm görmek istiyordu. KJİIÇ ve dara- ğacı. Duende'nin "gölgetisesleri''duyulmu- yordu. Boğa güreşi alanlannın. Real Mad- rid maçlannın ve omuzlanndan sarkan pul gibi bıletlenyle milli piyango satıcılannın yaygarası bastınyordu toz içinde yuvarlanan Duande'yi. "Hayııf dedimRamon'unarka- daşına. "kan görmek istemiyorum_". Gene şaşırdı. Benım için altmış peseta ödemişti. Onunla vedalaştım. Bütün bir akşamı kı- yıda geçirdim. Dalgalann sürüklediği saz ve yosunlara basarak. Gece, şafak sökene ka- dar yatakta gözümü kırpmadım. Nefes ala- mıyordum. Çürüyen yosun kokusu gittikçe yaseminleri bastınyordu. Bugün 5 Haziran 1983. Federico Garcia Lorca 85 yıl önce bugün doğdu. Endüîüs'te Granada kentinde. Ve benim doğduğum yı- lın, 1936'nınAğustosu'nda, henüz 38 yaşın- dayken, en verimli çağında Franco'nun adamlan tarafindan kurşuna dizilerek öldü- rüldü. Alfacar'la Viznar arasında, yol kıyı- smda bir yamaçta. Ölüsü 20 Ağustos'ta bu- lundu. Gülümsüyordu. "Gûlüyor musunuz?" u Elbette. Esldden de gülerdim. Daha doğ- rusu bugünkü gülüşûm dünkü gülüşümün a\HL Kır çocukluğumun gülüşü, onnan ço- cukluğumun. Bu gülüşü koruyacağun her zaman. Her zaman, ölürken bik." Lorca, öiümündenbiryıl önce yapmıştı bu söyleşiyı. O gülüşü, yeryüzündeki tüm hak- sızlıldara rağmen bugün de aynı tutkuyla sürdürüyoruz. Ölüme rağmen. Diyordu ki Lorca: "tspanya'da bir ölü, yeryüzünûn hiç- bir yerinde olamayacak kadar canlıdır: Yü- zünün profili, bir ustura gibi keser gelece- ğL." Lorca öldürüldüğü yıl doğdum ben. Av- lumuzun karanlık mutfağımn önünde, du- varda kocaman bir yasemin ağacı vardı. Da- ha birçok avluda olduğu gibi. (Yeter ki Kararmasm adlı kitabından) 15 Haziran 1983 lere, üstüne çeşitli eski tarih- ler atarak vaftiz belgeleri ve- riyordu. Nazi zulmünden kurtulsunlar diye. Ama ger- çekten vaftiz olmalannı da şart koşuyordu. 'Nasıl olsa bir şeyler kalır içlerinde...' Hiç Paris egelmemişti. Eği- timini Lyon Semineri nde ta- mamlamıştı. Köyün bayıltıcı gece kokuları arasında yeni- den buluşanlann bitmez tü- kenmez konuşmalanna dal- mıştık. -Ne zamandanberi günah çıkartıyorsunuz? - On beş yıldan beri. - Biliyorsunuz. günah çı- kartma bir şey öğretmez. Çünkü günahlannızı itıraf et- tiğiniz anda, birbaşkası olur- sunuz. Tann bağışlamıştır si- zi. Ama gene de.. evet önce şunu ögrendim: Insanlar san- dığımızdan daha mutsuz.. sonra... Bir oduncuya yaraşır kahn kollannı gecenin yıldızlı gökyüzüne kaldırdı: - Ve sonra, her şeyden önemlisi şunu ögrendim: Bü- yük insan yok... Rahip dostum yıllar son- ra Glieres'de öldü..." Hemen altındaki parag- rafta şunlan söylüyor Malra- ux: "Yaşam üstüne düşün- mek- elbette ölümün karşı- sındaki yaşam üstüne- so- ruşturmayı derinleştirmek- ten başka bir şey değildir..." "Yanıt açık değildir" mi demek istiyor Malraux? Bil- miyorum. Çin ve Hindiçi- ni'den lspanya'ya, Ispan- ya'dan bınlerce direnişçinin öldüğü Vercors" a kadar yüz- yılımıza damgasıru vuran ni- ce büyük sarsıntılardan geç- miş, yaşamın ölümler, iha- netler, intiharlarla dolu ka- ranhk vefirtınalıokyanusun- da su yüzünde kalmayı ba- şarmış ender figürlerinden biri olan Malraux bilemiyor- sa ben mı bileceğim? Ama yaşarken geriye dö- nüp bakmak, soruşturmayı derinle^tirmek zorundayız.- Bunu biz şimdi yapmıyor- sak, ilerde birileri mutlaka yapacak. Yapıyor muyuz? Hayvr! Oysa bir değerler kaos'u, ya da karmaşası y aşadığımız şu günlerde hepimizin, ayn ayn kendi geçmişimizle he- saplaşmamız şart. Henüz yaşıyoruz ama, yo- lun geldiğimiz noktasına bir ayna konduğunu varsayalım. Ve dikkatle bakalım onun gösterdiği şeye. lçtenlikle so- ralım kendimize: Nereden nereye geldik? Benım üni- versite yıllanmın ünlü dergi- si Le Nouvel Observateur, geçen hafta 30. kuruluş yıl- dönümünü kutladı. Neler yaşanmadı bu otuz yılda Fransa'da ve dünyada: "De Gauelle ve Mauriac, Mendes ve Mitterand, Mayıs 68,feminizm, Vıetnam konu- sunda tavırlar, Çin ve Küba, Portekiz'dekaranfü devrimi, Soljenitsin, Cla\'el ve Fouca- ult, solun zaferi. Berlin Du- varı'nın yıkılısı vs. vs...." Böyle özetliyor derginin ku- rucusuJeanDaniel. Ama ya- zısınaşubaşlığıatmış: "Hep farklı, ama hep sadık..." Kendıne sadık kalarak de- ğişebilmek. Sanınm sorun burada. Edgar Morin'in olağanüs- tü saptaması ile "çıkar ve ik- tidar hesaplanna uyarak" bir yılan kıvraklığıyla dur- madan deri değiştirenleri dü- şünüyorum. ldeoloji, parti, saf, tavır, dünya göriişü, ya- şam felsefesi değiştirenleri. Îlkelerine ya da en azından kendi kişüiğine bağlı kalan- lan inanılmaz bir küstahlık- la durmadan suçlayanlan dü- şünüyorum. Bu bukalemun- larbir günbile düşünmediler mi yola bir ayna koyup geri- ye bakmayı? Bu toplumun belleği olmadığına gerçekten inanıyorlar mı? Kanlannın, kocalannın, çocuklannın ya da komşulannın gözlerinde inanmayanlara özgü soru işaretini hiç görmediler mi? Saydam bir toplumdan söz ediyoruz. Ama ben art dü- şünceler'den başka bir şey göremiyorum. Lütfen bir mum yakınız. Belki bir günah çıkaran bulunur. * Mehr Licht: Biraz daha ışık! Goethe'nin ölüm yaiağındaki son sözleri. (Cumhuriyet gazetesinde aynı başlıkla çıkan yazılann toplandığı 'Gündemdeki Konu' adlı kitabından.) KÖŞEBENT ENİS BATUR Cornelius Castoriadis Yüzyılın ilk yarısında, Batı düşüncesinin belli başlı düşünürleri aynı coğrafya bütünlüğünden çıkmıştr. Orta Avrupa. II. Dünya Savaşı'nı izleyen dönemde, merkezin dışından gelen, soykütükleri açısından birtür "sürgün çocu<Jı/"olmaniteliğita- şıyan fılozoflann öne geçtiğini görüyoruz. Bunlann başında, azınlıkkökenli "yersizyurtsuz fe/sefe"nin tohumlarını atan Levinas, Derrida gi- bi isimlergeliyor. Birde, Balkanlarçıkışlı felsefe ve bilim adamlan yer alıyor tabloda: Bir "gezegen fel- sefesi" geliştiren, en son "Genç Bir Düşünüre Mektuplar" ve "Yaşamöyküsel Kınntılar" gibi iki yakıcı metin yayımlayan Kostas Axelos'u henüz keşfedemedik; Selanikli biraileden gelen ve bu ai- lenin serüvenini sıcak bir yaklaşımla didikleyen Edgar Morin'l bir ölçüde tanıma olanağı bulduk; felsefeden toplumbilime, psikanalizden siyaset kuramına uzanan geniş bir alanda düşüncesini geliştiren, Istanbul doğumlu (1922), eleavucasığ- maz düşünce adamı Cornelius Castoriadis'i bi- raz daha yakından tanıyoruz. Castoriadis, 1997'nin son günlerinde Paris'te öldü. Sosyalist düşünce, uçan ve bağımsız, her türlü bilgi alanı karşısında sonsuzluk ölçüsünde susuz, bir kalıba girmemekte direnen bir erini yi- tirdi. "Böyle adamlar artık yetişmiyor" sözünden hiç hoşlanmıyorum ama böyle adamların artık ye- tişmediği bir gerçek. Başkalannın Ortodoks yargılannı yerle bir etme- yi iş edinmiş bir çözücü'den ibaret değildi Casto- riadis: Kendi düşünsel evriminde ortodoks bir bo- yut belirdiğinde hemen onu eritmek için kollan sı- vıyor, kendisine karşı sefer düzenlemekten asla kaçınmıyordu. Birbirleriyle uzlaşması güç görünen dallarda her seferinde tazelenme gücü bulmasının nedeni bu olsa gerekti. Önce, Marksizmin bir bakıma imana dönüşmüş cephesine savaş açtı: Sosyalizmya da Barbartık hareketini Claude Lefort'la birlikte kur- duklarında, birer oyunbozan, birer düşkıncı ilan edilmişlerdi. Zaman geçti, çok da uzun sayılama- yacak bir zaman dilimi geçti, Castoriadis ve arka- daşlarının pek çok şeyi nasıl öngörmüş, önceden görmüş olduklan açıklık kazandı. Erkenden psikanalizle sıkı bir diyaloğa girdi dü- şünür; üstelik, Althusser gibi göz kırpmakla ye- tinmemiş, gırtlağına kadar toplumsal bilinçattının sularına gömülmeyi göze almıştı. Felsefenin dü- şünülebilir-olanı bütünlüğünde kapsamayı hedef alması gerektığini savunuşu boş yere değildi: top- lumlann işleyiş mekanizmalannı her disiplinden kan devşirerek gözetlemeyi bir kere iş edinmişti. Castoriadis'in dizi kitaplarından birinin, "Top- lum, imgeleminde kendini nasıl kurar?"m ilk cildi, "Marksizm ve Devrimci Kuram" (lletişim Yayınla- n, Hülya Tufan çevirisi) yayımlandı. O dizi tamam- lanınca, düşünürün çok yönlülüğünü belgeleyen "Labirentin Dörtyolağızlan"m (1978-1996) da di- limize aktarmak gerekir, ki düşünce eylem ile na- sıl bir gövde/gölge ilişkisi kurar daha iyi anlaştla- -bilsirv _.«•••-. .* - *-:., Castoriadis, ori yıl önce, Gergedan dergisine özel bir söyleşi vermiş, Ömer Madra'yla sohbet ederken doğduğu kentin insanlanna böylece bir selam göndermişti. Ortaya çıkan portre, ödün ver- meyi bilmeyen bir aydının hatlannı gösteriyordu. Bundan tam 100 yıl önce, 13 Ocak 1898 günü yayımlanan, Zola'nın "Itham Ediyorum" yazısıyla başlayan entelektüel sorumluluk tarihinin baş kö- şelerinden birinde yer aldı o hemşerimiz. Trabzon Şiir liyatrosu kurıridu • TRABZON (AA>- Trabzon'da şiir tiyatrosu kuruldu. Trabzon Şiir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Müfıt Semih Baylan, yaptığı açıklamada, yan profesyonel tiyatro olduklanm ' belirterek ilk oyunun hazırlıklanna başlandığını bildirdi. Baylan, Nil Kara'nın 'Umutsuzlann Tannsı' ısımli şiir kitabından 'Hüzünlü Bir Şarkı' adıyla uyarlanan ilk oyuna birçok tasanmcının destek verdiğini söyledi. Baylan'ın yönettiği tek kişilik oyunun müziği için Italyan besteci Ennio Morricone'nın oyun-film müziklerinden yararlanıldı. Oyunun koreografısini Ozan Yıldınm, dekor ve kostümünü Selda Kulluk, ışık tasanmım ise Şükrü Kmmoğlu üstlendi. Oyun, Trabzon Devlet Tiyatrosu Atapark Ongan Sahnesi'nde 2 Mart'ta sahnelenecek. Atatürk için yazılan ilk senfoni I Kültür Servisi - Harika Çocuklar Yasası ile yurtdışında eğitim gören son sanatçı Tuluyhan Uğurlu, Türkıye'ye olan borcunu, yazdığı Mustafa Kemal Atatürk Senfonisi ile ödüyor. Atatürk Oratoryosu'ndan yıllar sonra Ata için gerçek bir klasik yapıt daha bestelendi. Tuluyhan Uğurlu, Mustafa Kemal Atatürk Senfonisi Piyano Uyarlamalan'nı ilk kez 19 Ocak'ta saat 19.30'da İTÜ Vakfı yaranna tTÜ Maçka Kampusu G Amfisi'nde seslendirecek. Senfoninin piyano uyarlamalan seslendirilirken Atatürk ve Kurtuluş Savaşı temsili de arkadaşlannın bugüne kadar fazla görülmemiş fotoğraflanndan oluşan bir görsel gösteri ile sunulacak. Tamamı 90 dakika olan yapıtın daha sonraki dınletileri eğitim amaçlı olarak üniversite ve lise öğrencileri hedeflenerek düzenlenecek. 'Yalancı Aranıyor' Atina'da sahnelenecek • ANKARA (AA) - Ankara Devlet Tiyatrosu, Yunan Ulusal Tiyatrosu'nun davetlisi olarak 21 Ocak'ta 'Yalancı Aranıyor" isimli oyunla Atina'yı ziyaret edecek. Trabzon'da 1907'de doğan, yaşamının 20 yılım Türkiye'de geçiren ve daha sonra Yunanistan'a dönen Dmitri Pathas'ın kaleme aldığı 'Yalancı Aranıyor', 21 ve 22 Ocak'ta Atina'da sahnelenecek. Kasım 1989'da Atina'da vefateden ve toplumsal sorunlan. devlet yöneticileri ve politikacılann da\Tanışlannı, devlet mekanizmasındaki yanlış işleyişleri büyük bir ustalıkla gülmece konusu yapan Pathas. Yunanistan'da sevilen tiyatro yazarlan arasında yer alıyor. Yönetmenliğini Münir Canar'm yaptığı oyunun reji yardımcılığını Alpay İzbırak. reji asitanhğını Orkide Çivicioğlu üstleniyor. Sahne tasanmım Sertel Çetiner'in, kostüm tasanmım Gülümser Erigür'ün, ışık tasanmım Ekrem Kadağ'ın gerçekleştirdiği oyunda Alpay İzbırak, Özlem Ersönmez, Sabri Özmener, Okan Şenozan, Şirin Çelikbilek, Sükun Işıtan, Neşet Erdem. Alptekin Ertürk, Yeşim Şaşmaz, Gökhan Semerci ve Orkide Çivicioğlu rol alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear