22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16EYLÜL1997SAU 12 KULTUR PORTAL DİKMEN GURUN Dünyayı temsil eden 100 nesne• Ünlü îngiliz yönetmeni Peter Greenavvay, 1992'de Viyana'da Hofburg Sarayı'nda "Dünyayı Temsil Eden 100 Nesne" sergisini açtı. 60.000 kişinin izlediği sergi, bu yıl Greenavvay ve besteci Jean Baptiste Barriere'in elinde tiyatral bir boyut kazanarak Salzburg'da Zeitfluss Festivali'nde (Salzburg Festivali kapsamında) Prop- Opera olarak sunuldu. 1977'de Cape Kennedy'den uzayın de- rinliklerine gönderilen Voyager'ın içınde 117 nesne vardı. Takma dişlerden kambur bir balinanm ses kayıtlanna, modern mi- mari maketlerden farklı bitki örneklerine, hay\r an resimlerine kadar uzanan bir çe- şitlilik içeren bu 117 nesne. dünya üzerin- dekı yaşama ışık tutacaklardı. Görünen a- maç buydu. Esas amaç. böyle bir varsa- yımdan hareketle insan zekasının üstün- lüğünü sergılemektı. Cnlü Îngiliz film yö- netmeni ftterGreenaway dikkat çekici bir girişim olarak değerlendirdiği bu olayı ay- nı zamanda sorgulamaktan da geri kalmı- yordu. "Uzaya gönderilmek üzere seçilen nesneler Amerikalı bir fizikçi tarafindan saptandı. A\ nca. ola\ 1970'lerde, bu ûlke hırçın ve saldırgan bir edayla diğrr iilkele- ri gözlerken gerçekleşti. Sonuçta. bizler- den bu listeye katkıda bulunmamtz isten- medi. Bizlere sorulmadan, bizlere danışıl- madan bizim dünyanuz nasıl temsil edüe- bilir? İşte bu nedenle ben de tamamen öz- nei bir liste hazırladım. Ozellikk 2. binyı- lın sonuna geldiğimiz şu günlerde sağhkh saptamalar yapmamız gerekir. Bcnim ha- zniadığım bu kişisd liste de ince alayalığı içinde son derecede ciddi bir çalışma ürü- nü. Bu listeyi" Dünyayı Temsil Eden 100 Nesne" olarak taıumlıyorum.'' Peter Greenaway, 1992'de Viyana'da Hofburg Sarayı'nda "Dünvayı Temsil E- den 100 Nesne" sergisini açtı. 60.000 ki- şinin izlediği sergi. bu yıl Greenaway ve besteci Jean Baptiste Barriere'in elinde tıyatral bir boyut kazanarak Salzburg'da Zeitfluss Festivali'nde (Salzburg Festiva- li kapsamında) Prop-Opera olarak sunul- du. fzleyici tepkisinin ve eleştirilerin pek parlak olmadığını söylemeden geçeme- yeceğim. Salzburg'daki cılız alkışlar ve genelde sert eleştiriler bakalım başta Mü- nih, Palermo, Paris olmak üzere gösteri- nin yer alacağı diğer kentlerde bir değişim gösterecek mi? Peter Greenavvay'in sun- duğu kuturıun ambalajı kolayca açılmıyor ve olay ilk bakışta dramatik bir örgü içer- mediği için de izleyenleri zorluyor. Kutu- yu hemen açmak isteyenler sıkılarak geri sayıma başlıyorlar. Diğerleri ise listedeki nesneler arastndaki bağlantılardan, bu nesneler arasuıdaki "sınırlar ve sınırlann geçilmesi" olgusundan yola çıkarak Gre- enaway'in dünyasına girmeye çalışıyor- lar... "Zatfluss" her yıl belli bir tema altın- da alternatif yapıtlann sergılendiği bir et- kinlik. Program kataloğunda verilen bıl- giye göre; 1993 'te "Karşıkoymanııı Este- 0$" başlığuıı taşıyan tema, bir üçlemenin ilk ayağını oluşturuyordu. 1995'te Zeitf- luss "SmırlarveSınırlann GeçümesT üze- rinde yoğunlaşrruştı. Çok geniş kapsamlı bu tema sanatta sınırlann geçilmesinden baskı yöntemlerine dek uzanıyor ve ya- şam adına direniş üzerinde yoğunlaşıyor- du. Bu yıl Zeitfluss'un teması üçlemenin üçüncü ayağını oluşturuyor, "Final" ya da "Son". Son'un sorgulanışı. Son nedir? Son var mıdır? Ya da Son'a ulaşmadan sonuca varmak ne demektir? Greenavvay. fılmlerinde olduğu gibi, burada da mesafeli, acımasız, rahatsız edi- cı ve düşündürücü. Anlatmak istediğini sesler, resimler, müzik, projeksiyon, ışık, aksiyon, dil ve nesneler aracılıği ile akta- nyor. İnsan unsuruna nesneler düzeyinde yer verirken bu nesnelerden oluşturduğu tiyatral enstalasyonu farklı bir boyutta ser- giliyor. Sahnede ovuncu olarak sadece Şeytan'ı canlandıran birkadrn yeralırken Adem ile Havva, Merkür, Anne ve Çıplak Bebek, Tann, Uyuyan Kadın nesneleTbü- tünü içinde görülüyor. Nesneleri tanımla- yan sesi "Thrope" olarak adlandınyor. Greenaway "MJsanthrope"den (insandan kaçan) yola çıkarak. Katalogcu olarak da küçük bir çocuğun şarkılan yankılanıyor kulaklarda... Katalog ve ekranlara yansı- yan dolmakalem, insanın ve tabiatm ger- çekleştirdiklerine tanıklık edecek bu lis- teyi sabitleştiriyor. 1992'de açmış olduğu sergide bu 100 nesneye izeyiciyi götürür- ken, 1997'deaynı lOOnesneyı izleyiciye getirdiğini belirtiyor sanatçı. Kendince önemli anlamlar taşıyan nesneleri bir nes- neler operası olarak nitelendiriyor ve onun ıçin de bu çalışmasını Prop-Opera olarak tanımlıyor. Yaşamı e\Tenin yaratılışından sona-kıyamete kadar uzanan bir süreç içinde Thrope'un sesinden anlatırken sah- nenin üç yanına ve önüne (şeffaO konmuş büyük perdeler üzerine yansıtılan görün- tüler (Greenaway'in çizimleri) minimalist müzik ve efektlerle anlatımı güçlendiri- yor. Bu süreçte önceleri cam bir fanus içinde duran Adem ile Havva'nın -ikisi de çıplak- isteklerinin giderek açgözlülü- ğe dönüşmesı izleniyor. Peter Greenaway'in "Dünyayı Temsil Eden 100 Nesne"sini burada tek tek say- mak olanaksız. Sanatçı bu nesneleri bir- den yüze kadar sıralarken oluşturduğu bö- lümler içine aldığı her öğeyi bir yandan kendi içinde tanımlarken öte yandan bun- lar arasında ustaca bir alaycılıkla ilginç paralellikler kurmuş. Dikkat edildiğinde aynı kışkutıcı ılişkinin bölümler arasında da var olduğu gözlemleniyor. Greena- vvay'in lıstesi belki kimi zaman kuru ge- lebiliyor, belki 50 dakikalık sürede insa- nı geri sayıma zorlayabiliyor, ama hiç kuş- kusuz bilinçli, tartışmalı, düşündürücü ve de yer yer ürkütücü bir liste. tki üç kısa ör- nek vermek gerekirse; "güiş" olarak ta- nımlanan ilk gruptaki nesneler şöyle sıra- lanıyor. Güneş, Adem ile Havva, Yılan, Öpücük, Çift Kışilik Yatak, Katalog. "Öf- kenio Anşı" bölümü altında Gazeteler, Notalar, Kutsal Kıtaplar, Demir Kapı, Anahtarlar. Duvar, Hapishane, Darağacı, Kurukafa bir bütün oluşturmuş ve son grubu "Öhımde FınaTi ise Morg Bıçağı, Tabut, Cenaze Arabası, Kum, Gölgeler, Kar, Buz ile noktalamış sanatçı. 100. nes- ne, Buz; donmuş Kuzey, donmuş Güney, soğuk, durağanlık, sessizlik ve güneşin yok oluşunu simgelerken dünyanın sonu- nu belirliyor ve Greenavvay bu sonu hub- ris'in sonucu olarak yorumlayarak göste- risini noktalıyor. Biz buradan bir liste hazırlasak uzaya gönderilmek üzere, acaba hangi nesnele- re yer verirdik; hele şu günlerde? Onur, Şebeke. Cinayet, Kamyon, Köstebek, Do- kunulmazhk, Kurpiye, Masal.. benim ak- lıma gelenlerden birkaçı... YAPI KREDİ SANAT FESTİVALİ'97 6 Ehslanan' aleder bir arada 'i * •• 1. . ' " . ^ •*ai-R3tfl2« «• • - • «a* Halil Altındere, kanşık malzeme, 19% Bienal'deki Türksanatçûar Kültûr Servisi - 45 ülke- den 86 sanatçıyı bir araya getiren 5. L luslararası Is- tanbul Bicnaü'nde. ulusla- rarası çağdaş sanat orta- mmda adını duyurmuş Türk sanatçılann yanı sıra son yıllarda Türkiye'de gerçekleştırilen etkmlikler- de yapıtlannı sergıleyen genç sanatçılar da yer alı- yor. Bu yıl *Yaşam, Gûzeflik, Çeviriler / Aktannüar ve Diğer Güçlükler Cstüne" başlığıyla. İspanyol sanat lanhçısi ve küratör Rosa Martinez'in sanat yönet- menliğinde gerçekleştiri- len 5. Uluslararası tstanbul Bierali'nde yapıtlanru gör- me olanağım bulacağımız sekiz Türk sanatçısının ara- sında. biri Italya'da, diğeri Amerika'da sürdürdükleri sanat çalışmalanyla ulusla- rarası çağdaş sanat orta- mında ısimlerini duyuran i- ki kadın sanatçı. Şükran Moral ve Şükran Aziz \zr. Kendı bedenı aracılığıyla kadına. msana daıröyküler anlatan Şükran Moral. ya- şamını Roma'da sürdürü- yor ve Italya'da. Türkiye'de olduğundan daha çok tanı- nıyor. Dil, kültür, kimlik gi- bi kavramlan irdeleyen Şükran Aziz ise, son yıllar- da Amenka'da ve Türki- ye'de açtığı sergilerle gün- deme gelen bir sanatçı. Bugüne dek Türkiye'de bir. Almanya'da iki sergi içan ve yine Almanya'da veşitlı Ödüller kazanan Türkan Erdem. 5. Ulusla- rarası İstanbul Bıenali'nin yer alacağı farklı mekân- larda birkaç yapıtı sergile- nen tek Türk sanatçı. Ken- tin dokusunu soluyarak bu dokuya kendi renkli hayal- leriyle yarut veren Erdem, İstanbul içın yaratacağı enstalasyonlarla gündelik mekânlan başkalaştıracak ve sanatın, müzelenn dışın- da, gündelik yaşamımız içinde de vanlabıleceğini göstermeye çalışacak. "Karanhk Sular" adlı fılmiyle çeşıtli ödüller ka- zanan fîlrn yönetmeni Kut- luğAtaman. 5. Uluslarara- sı İstanbul Bienali'nde Türkiye'nin ilk opera sa- natçısı Semiha Berksm'un yaşamöyküsünü konu alan ilginç video çalışmasıyla yer alıyor. Semiha Berksoy, bir kadının bedeninde bü- tünlenen ilginç bir geçmişi, yoğun bir tarihi anlatacak. Aynca Semiha Berksoy'un kendi tablolan Aya Irini'de sanatseverlerle buluşacak. 5. Uluslararası İstanbul Bienali'nde Türkiye'yi temsil eden diğer sanatçı- lar, son yıllarda Türkiye'de gerçekleştırilen çeşitli ser- gilerde yapıtlannı görme olanağıru bulduğumuz gençler. Türkiye'de kadının sosyal rollerini ironik bir bakış acısıyla ele alan Eb- ru Ozseçen.Türkiye'de kimlik sorunsalını irdele- yen Halil Alündere, kendi- sıni işlerinin öznesi ve nes- nesi olarak kullanan Bülent Şangar ve New York'ta ya- şayan ve Bienal'e fütüristik bir yaklaşımla gerçekleştir- diğı video çalışmasıyla ka- tılacak olan Vahap Av- şar'ın Bienal ka\Tamlany- la örtüşen yapıtlan. Bi- enal'in gerçekleştinleceği çeşitli mekânlarda sergi- lenecek. NURDAN CİHANŞÜMÜL Yapı Kredi Sanat Festivali kap- samında bugün saat 21.00'de Har- biye Açıkhava Tiyatrosu'nda Sü- leyınan Erguner ve Kyriakos Ka- laycidis Ensemble yer alıyor. İki bölümden oluşan konserin ilk bö- lümünde Kalaycidis, Erguner, Afcv Erguner ve Sophia Neoboritis yer alıyor. Konserin ikinci bölümünde ise nefes, sema ve semah gösteri- leri yer alacak. Bu geniş kapsamlı konserin bir diğer özelliği de ney, bağlama ve perdesiz gitar gibi bir- birinden ayn gibi görünen üç mü- zik aletini bir araya getirmesi. Bu üç müzik aleti, teknik ve fel- sefe yönüyle birbirine çok yakın, sistem olarak aynı, Erguner'e gö- re. Türk sanat müziği, Türk halk müziği gibi aynmlara karşı çıkj- yor ve bunu ortadan kaldırmaya çahşıyor: "Neyve bağlama aynısis- temi ve aynı perdeleri kullamyorsa neden bir araja gelmesin? Bu a>- nmlar belki de resmi olarak >apıl- dL Yani kurumlann başmda bulu- nan konuyla Ugisiz insanlann yü- zünden böyle bir aynm oluştu. M ü- ziğe karşı ta\ırlı bir hareket oldu- ğu nu düşünüy orum, insanlar yeni- likçiük hareketleri adı altında eski- yi unutturmaya çalışıyoıiar. Bunla- nn hepsi bizim küitürümüz. Kon- serde Erkan Oğur da perdesiz gita- nyia yer aüyor. Oğur, gitann per- delerini boşaltıp açarak açık bir klavyeelde erti. Bununla da çok ra- hat Şark medeniyeti eserlerini ça- labilecek durumda. Biz ney. bağla- ma, gitar gibi birbirinden dışlan- mış aletleri bir araya getirdik-"' Nefes-Sema-Semah Konserde, Mevlevi. Bektaşi mü- zığinin yanı sıra sema ve semah gösterileri de yer alıyor. Bu göste- rileri ise Okmeydam Hacı Bektaş Derneği ve Erguner Mevlevi He- yeti'nin semazenleri gerçekleştire- cek. "Sema gösterileri, Bektaşi ve Mevlana müziği kol kola olarak bir sentez oluşturacak." Konserde iki ayn büyük konu var: Kalaycidis Grubu ve Mevlevi müziği. Yapmak istedikleri rembe- tiko değil. Amaçlannı şöyle açık- lıyor Erguner: "Türkler ve Yiınan- lann eskiye dayanan birçok ortak kültür ve tarih ilişkisi var. Bizim te- mel amacunız, hem Yunanistan'da hem de Türkiye'de müziğin geç- mişten bugüne nasıl değiştiğini, na- sıl geliştiğini göstermek. Türk Yu- nan ilişkilerini geliştirmek için ge- nelde pop müziği alanında ortak çauşmalar yapılıyor. Biz popun dı- şında da ortak yönlerimiz olduğu- nu ve bu konularda da çalışmalar y~apılabilectgini göstermek istedik." İstanbul'da SahaflarÇarşısı'nda tanışan Kyriakos Kalaycidis ve Sü- leyman Erguner ilk kez bir yıl ön- Oüleyman Erguner Topluluğu ve Kyriakos Kalaycidis Ensemble bu akşam saat 21 .OO'de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda. Nefes, sema ve semah gösterilerinin de yer alacağı konserin bir diğer özelliği de ney, bağlama ve perdesiz gitar gibi birbirinden ayn gibi görünen üç müzik aletini bir araya getirmesi. "Sema gösterileri, Bektaşi ve Mevlana müziği kol kola olarak bir sentez oluşturacak." Amaç, hem Yunanistan'da hem de Türkiye'de müziğin geçmişten bugüne nasıl değiştiğini, nasıl geliştiğini göstermek. ce Atina'da birlikte konser vermiş- ler. Çahşmalan sürecek, belki de dini müzik ağırlıklı bir repertuvar oluşturacaklar. Türkiye'de "ney"in usta virtü- özleri arasında olan Neyzen Uhi Erguner'in oğlu olan Süleyman Erguner, müziği ve ney icrasını ba- basmdan öğrendi. Türkiye'de ve dünyada ilk kez "Ney Metodu" ya- zıp yayımlayan sanatçı, bu projey- le amaçladığını şöyle anlatıyor: "'Ney'in aslında asıriar öncesine dayanan bir gecmişi var. İslanıi- yet'in kurulmasından sonra ise İs- lam kültür sentezi altında ortaya lannı ortaya koyarak Türk müziği- ni tanıtmayı hedefliyor. Türkiye'de ise 1990 yılında Kudsi Erguner'le birlikte verdikleri konserden son- ra 'ney'in geliştiğini belirtiyor. Yurtiçi ve yurtdışi konserleri- nin dışında birçok topluluk kuran Erguner. "Önce konu ortaya çıkar. sonra topluluk kurulur" görüşün- de. Amacı; eskıyi bugünün anlayı- şına göre yorumlamak. Bu konserin Anadolu'da da yi- nelenme olasılığı var. Erguner, ekim ayında da Askeri Müze'de bir konser verecek. İki gün sürecek olan bu konserlerin ardından "Mü- smdan öğretmek. Müziğin kitap- lardan okuyarak öğrenilemeyece- ğini savunan ve "Nota müzikten sonra geür" diyen sanatçınm oku- lunun temel hedefi müziği öğret- mek ve her öğrenciye yetenekleri- ne uygun dersler vermek. Son günlerde Akdeniz Musiki- si Karakterleri Araştırması 'nın CD çalışmalannı sürdürüyor. Akde- nız'de ortak bir müzik kültür tari- hi olduğunu belirten Kalaycidis, "tki farklı Akdeniz ülkesinden iki sanatçı bir araya geldiklerinde bel- ki farklı diller konuştuklan için ra- hat anlaşamazlar, ancak müzik yo- Kalaycidis ve SüleyTnan Erguner, ilk kez bir yıl önce Atina'da birlikte konser verdiler. (UĞUR DEMİR) çıktı. Anadolu'da Osmanlı döne- minde din, dil, ırk ayrımı gözet- meksizin kurulan Mevlevi tarika- nnda ney, bugünkü yerini akh. Tür- kiye'de ise İkinci Meşnıtiyet'le bir- likte başlayan bir alaturka anlayışı var.' Bu müzik bize ait değil, o hal- de terk edelim' anlayışı yaygınlaş- ü. Ney, halkm arasında yaşayan, an- cak ihmal edilmiş bir müzik aleti. Belki de halk arasında zor bir mü- zik aleti olarak bilindiği için çok fazla yaygınlaşmadı. Ben 'ney'in aslında o kadar da zor bir müzik aleti olmadığını göstermek için bu kitabı yazdım." Erguner, 80'li yıllarda "Mevlevi Müziği'' başlığı altında vermeye başladığı konserlerinde Türk saz- zik Kapitülasy onlan-Alaturka mü- zik" konulu bir söyleşi gerçekleş- tirecek. Fener Rum Patrikhanesi başmu- gannisi Elefterios Georgiadis ile Bizans kilise müziği çalışan ve ut çalmayı eski kayıtlan dinleyerek öğrenen Kyriakos Kalaycidis için, enstrümanın müziği ve tekniği önemli. Georgiadis'ten aldığı ders- lerden çok yararlanan Kalaycidis, bunun dışında Ross Daly ve Ihsan Ozgen'den de çok şey öğrenmiş. "Bizans Kilise Müziği" diploma- sı alan sanatçı, 1993 yılında Sop- hia Neohoritou ile birlikte "En Chordes Müzik Okulu"nu açtı. Amaçlan Yunan ve Akdeniz mü- ziğini hem kuram hem de tarih açı- luyia ortak bir dil oluştururlar" di- yor. Akdeniz ülkelerinin ortak ta- rihinde, özellikle Yunanistan ve Türkiye arasındaki yoğun ilişkiye dikkat çekiyor. Akdeniz müziği ile ilgili iki CD çalışması olan sanatçı önümüzde- ki dönemlerde bir solo ut çalışma- sı gerçekJeştirmeyi tasarlıyor. Ka- laycidis'in aynı zamanda Bizans kilise müziği ve Mevlevi müziği arasındaki ilişkiyi anlatan bir de tez çalışması var. Bu akşamki konser için çok he- yecanlı.. Çünkü kendisi için büyük anlamlar taşıyor: "Buşehirmüzik- k dolu. Her yerde müziği hissede- biliyorsunuz. Bu konserle ortak bir şeyleri yakalamaya çahşacağız." YAZI ODASI SELİM İLERİ Geçmiş Romanlar, Kent, Çevre Şimdi düşünüyorum da gördüğüm, yaşadığım Is- tanbul'u artık geçmiş romanlardan okuyabiliyorum. O istanbul'un tuhaf bir dekorzenginliği vardı. Kent elbette bunca kalabalık değildi. Dekora gelince, bir semtten bir semte, tam bir dönemeci döner dönmez, dekor bütünüyle değişirdi. Çocukluğumun geçtiği Kadıköyü'nde Çamlıca'ya, Kısıklı'ya giderdik. Çamlıca'yı edebıyatımızda Âra- ba Sevdası romanı anlatır. Bu, tabii, benim bilmedi- ğim, göremediğim Çamlıca'dır. Henüzyeni açılmış- tır bahçesi. Istanbullular yüzyılın başında bu bahçe- den çok hoşlanırlar. Yaşadığım Çamlıca, 'mesire' olma özelliğini artık yitirmeye koyulmuştu. Bizimkiler, büyüklerim, 'asıl' çocukluklanndaki Çamlıca'nın güzelliğini anlatırlar- dı. Abdülhak Şinasi de Çamlıca'daki Eniştemiz'de anlatır. Her yeni okunuşunda bizi yeni inceliklerle donatan romanın "Eski Çamlıca" bölümü, bir vapur yolculuğuyla başlar, semtin karşımıza çıkışıyla orta- lanır: "Nihayet, asıl Çamlıca demek olan Kısıklı Cadde- si, solda, Büyük Çamlıca sağda, Kısıklı meydanın- da, Küçük Çamlıca yollan başlar ve etrafı yine şa- irane isimler sarardı. "Karşımızda uzun Alemdağı Caddesi, sağ taraf- ta Suphi Paşa'nın kır menekşesi kokulan ve bülbül sesleriyle meşhur büyük korusu, daha ileride, Liba- de, konjnun arkasından geçen Bulguhu Caddesi üstünde, soltarafta, Hanımseddi denilen biryer var- dı ki, hakikat, o köşklerde bulunan hanımlar, akşam- lan buraya geliher, serili ehramlar üstünde oturur- lardı. Daha sonra Bulgurlu ve Söğütlü çayın gelirdi ki orada Hüseyin Cahit Bey'in hikâye ettiği köy dü- ğünleri olurdu." Bizimkiler, büyüklerim asıl Çamlıca'yı kendileri ya- şadıklannı söyleyedursunlar; Abdülhak Şinasi daha kendi çocukluğunda Çamlıca'nın sönmeye koyuldu- ğunu dinlemiştir. Çünkü o geçmiş zamanın hanımlan şöyle demek- tedirier: "Çamlıca'nın asılcivcivlizamanı Sultan Az- iz devrindeydi! Çamlıca'yı asıl o zaman görmeliy- din!" Ben rüzgâr sesleri, rüzgâr uğultuları hatırlanm; hem de yazın en sıcak gününde bile. Bazan da, ge- celeri gidilmişse, Çamlıca tepesinden gördüğümüz o ışıklar içindeki kent... İstanbul bugün çok daha ışıklı. Çamlıca'dan ge- celeri çok daha akan ışık selleri içinde görünüyor- dur. Yalnız o ışıklann şiiri hayli silinmiş olmalı ki, ro- manlar şimdi Çamlıca'dan pek söz açmıyor, şarkı- larda... Son görkemine tanıklık ettiğim Çamlıca'da çam ve fıstıkağacı korulan hâlâ vardı. Bu korularda gezini- lirken bir yücelik duygusu duyulurdu. Gökyüzü bir görünür, bir kaybolur. Köşklere gelince, belleri büküktü. Kısıkh'ınn Millet Parkı bana pek uçsuz bucaksız gelirdi. Bir kapısından girip bütün parkı dolaşır, son- ra diğer bir kapısından çıkardık. Babamla bu yürü- yüşlerim bana çok uzun gelirdi. Mtllet Parkı şimdi yo- ğun trafiğin ortasında ihtiyarlayıp ufalmış gibi görü- nüyor. Millet Parkı'nın şimdi bu mevsimde, sonbahar yaklaşırken, bambaşka güzelliği olurdu. Yapraklar henüz büsbütün kızannaz, sararmaz, kuruyup dö- külüp çrtır çıtır kahverengiye dönüşmez, henüz yağ- murtar yiyip sırılsıklam olmaz; ama bütün bunlann hepsinin olacağı, ^.epsine yaklaşıldığı, sonbahann ergeç bastıracağı, yaprakdökümlerinin yaşanacağı, sararmış yapraklann rüzgârlarla savrulacağı hisso- lunurdu... Çamlıca'nın köşkleri dedim ya, geçmiş romanla- nmızdabir'/cöş/c/erederj/yaf/'sözkonusuydu. Buro- manlan o zamanlar okudukça, roman yazarken ille köşklerden söz açılması gerektiğine inanırdım. Güzide Sabri'nin Hicran Gecesi şöyle başlar "Fazıl Şukrü Bey'in Erenköyü'ndeki köşkü bu ge- ce elektrik ışıklan ile nur dalgalan içinde görünüyor, neşe, kahkaha, müzik âleminin en coşkun bir dev- resinde bulunuyordu." Acaba bunlar olur muydu? Yoksa hepsi geçmiş ro- manlara mı özgüydü? Bahçenin yollan herhalde maltataşı döşelidir. Gü- zide Sabri tamlann ve havuzlann.. evet 'havuzlann' çevresinde "renk renk tuvaletleriyle gözleri kamaş- tıran kadınlar, siyah elbiseleriyle birer manken gibi dolaşan erkekler" görmüş. Bunlar hepsi "efsanevi âlemlerin canlı birlevhasım" gösteriyoriarmış. Ben bunlan görmedim, göremedim. Köşkün "alt salonlannda" çiftler "güzel bir tango- nun usulile" yürüyorlarmış. Bakın, Fazıl Şükru Bey'in köşkündeki düğün sa- baha karşı brtiyor. "Yeher, çiğnenmiş, dağılmış, ezil- miş çiçekler, konfetilerle" doluymuş. "Her çehrede uykusuzluğun yorgunluğu" varmış. Romanlar öyle yazıyor... Takvimde İz Bırakan: "Boğaziçi'nin, Erenköy'ün, Kalamış'ın yalnız adı kaldı. Kendileri, geçmişin günden güne yok olan sisleri içinde..." Oktay Akbal, Şarkılarına Kadar Mahzun, Çağdaş Yayınlan, 1997. Memet Rıaftan Her Yer Tiyatrodur' • Kültür Servisi - Memet Fuat'ın tiyatro üzerine yazılannı bir araya toplayan 'Her Yer Tiyatrodur', Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıktı. Edebiyat alanındaki yol göstericiliği ve usta eleştinleri ile tanınan Fuat, bu kitabında, tiyatroyu temel alarak amatör tiyatrolardan özel topluluİdara dek birçok farklı alanda belirlemelere,değerlendirmelere yönelıyor. 1962-1971 yıllan arasında çeşitli dergı ve gazetelerde yayımlanan bu tiyatro yazılannda sezon değerlendırmelerinden oyunlar üzerine yazılmış izlenımlere, çeşitli topluluklann sunulmasından, tıyatronun, yazann işlevine kadar birçok farklı konu bir araya geliyor. 'Her Yer Tiyatrodur', yalnızca profesyonel tiyatrocular için değil, aynı zamanda bütün tiyatroseverler için de kılavuz niteliğinde bir yapıt olarak değerlendiriliyor. YAPI KREDİ SANAT FESTİVALİ' 97 BUGUN • Thomas Duis'in piyano resitali saat 18.30'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda izlenebilir. • Süleyman Erguner Topluluğu ve Kyriakos Kalaycidis Ensemble saat 21.OO'de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda izlenebilir. YARIN • 'VVblfgang Manz'ın piyano resitali saat 18.30'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda yer alıyor. • Keb'Mo'nun blues konseri saat 21.OO'de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda gerçekleşecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear