25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 HAZİRAN 1997 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 11 ALLECRO EVtN İLYASOĞLU Sahnede porselen biblolartstanbul Müzik Festivali'ndeki gör- kemli konserier ve resitaller bir yana. Barok operası Orfeo'yu izlemek ayn bir keyif oldu. Pier Lulgi Pizzi'nin re- jisiyle Monte Carlo ve Verona opera- lannda sahnelenen Orfeo, üçüncü kez de Aya Irini'de temsil edildı. Barok operalannın kendine has bir tadı vardir. Ne henüz Mozart'ın veya Giuck'un yenilikleri ne de daha sonra- ki yüzyıllann görkemli sahneleri, bel canto aryalan gündeme gelmiş. Küçük bir çalgı topluluğu, hatta yalnız sürek- li bas-eşliğinde söylenen karşılıklı re- citatifler ve abartısız aryalarla bezen- miştir. Simgesel olarak Rönensans'tan sonra yenı açılımlara kavuşan insanın sahneye çıkması, sahnede kendine bir rol bulmasıdır. Bertoni'nin ilk kez 1776'da sahnele- nen Orfeo'su, yüzyılımızda da ilk kez Claudk» Scimone ve I Venetti toplulu- ğu tarafından sahnelenmiş. Maesetro Scimone. tarihi yapıtları bugüne taşı- yıp, onlara bugünün ustalığı ile yepye- ni bir yaşam sunmaktan yana. Bugün, içinde yaşadığımız çağın olanaklany- la çalınan her eser Scimone'ye göre çağdaş sayılıyor. Scimone'nin barok biçemi canlı tutan yorumunu; rolü bir gün içinde üstlenip sahneye çıkma cesareti gösteren mezzo soprano Ma- nusta Custer'in Orfeo rolündeki bü- yük başansinı: F.urydice rolündeki Ko- reli soprano VVonjung Kim' ın nazlı yo- rumunu ve Idomeneo rolündeki Anna Chericetti'nin tatlı sesini uzun zatnan anımsayacağız.Opera sahnelemek şan sanatçılannın, şefin, orkestranın veya rejisörün başansıyla bitmiyor. Bir de görsel zenginliği söz konusu. Dekor. kostüm ve ışik gibi. Aya Irini'deki ışık yeterince etkili miydi acaba? Yoksa amaçlı birtekdüzelik mi düşünülmüş- tü. bilemiyoruz. Ancak Roma'nın ün- lü tiyatro terzihanesi TireUi'nin kos- tümleri kendı ıçınden ışık saçıyor gi- biydı. Seçilen kumaşla. fırfırlar. \olan- lar, peruklar ve ayakkabılarla tıpkı bir 18. yüzyıl yağlıboya tablosu ya da o za- manlardan kalmış porselen biblolan çağnştınyordu. Biz de Leyla Gencer gibi önümüz- ZS.OiaSURfiRftSI İSTAHBUl MÜÎİK FESTİVALİ i l ' i i l l • Festivalde Barok operası Orfeo'yu izlemek ayn bir keyif oldu. Başanlı eserde TireUi'nin kostümleri ışık saçıyor gibiydi. Tıpkı bir 18. yüzyıl yağlıboya tablosu ya da o zamanlardan kalmış porselen biblalan çağnştınyordu. Şef Wolfgang Savvallicsh yönetimindeki Concertgebouw'un dinletist25. yıla en önemli armağan oldu. Şef \VoJfgang Sawallksh. dekı yıllarda başka barok operalarda buluşmayı diliyoruz. Üstelik Leyla Gencer gibi bir danışmana sahip olma lüksümüz var. Onun yönlendirmesiy- le tstanbul Müzik Festivali bundan böyle nice eski yapıta yepyeni bir so- luk getirebılir. Barok operalar konu- sunda özel bir yere sahip olabilir. Concertgebouvv ve Savvallisch Kimi dinletiler vardır, kusursuzluk içinde bir yorumla sizi müziğin yûce dünyasında bir geziye çıkanrlar! lşte Amsterdam Concertgebouvv Kraliyet Orkestrasf nın büyük şef WolfgangSa- wallicsh yönetimindeki ikinci konseri böyle bir dinletiydi. Solist FrankPeter Zimmerman olsun. orkestranın tüm üyeleri olsun. teknik sorunlann çok- tan üstesinden gelmişler ve artık güzel müzik yapmaya, en ince aynntılarda birlikte soluk alıp vermeye başlamış- lar. Çağımızın en önemli orkestra aile- Solist Frank Peter Zimmerman. lerinden biri olan Concertgebouvv'da yaş ortalaması da oldukça yüksekti. Belli kı elde ettikleri bağdaşık (homo- jen) sesi uzun yıllar birlikte çalmalan- na borçluydular. Orkestranın yüz yılı aşkın geleneği bir yana, Sawallksh" in olağan üstü şef- lik gücünü izlemeye değerdi. Bestecı- nin ruhunu en ınce aynntılanna kadar orkestrasına aktanyor, topluluğu ile so- luk alıp veriyor ve net vuruşlanyla bir mimar gibi yapıtını inşa ediyordu. San- ki orkestradan hiç çalmamış bir insan bile eline bir çalgı alıp topluluğun ara- sına otursa Sawallicsh'le çalabilirdi. Aynı zamanda iyi bir piyanist olan bu Bavyeralı şef, kocaman orkestra pale- tini de piyanonun tuşlanndaki renkle- re göre algılıyordu. Gerek Hindemith'in senfonik meta- morfozlannı. gerekse Beethoven'ın 7. Senfonisi'ni ezbere yönetti. Hinde- mith'in yapıtı tstanbullular için yeniy- di. Oysa kırk yıldır kimbilir kaç kez dinlediğimiz 7. Senfoni de Concertge- bouvv'un sesiyle yepyeni bir yapıt gi- bi çıktı karşımıza. Daha önce de lstanbul'da iki kez din- lediğimiz solist. Frank Peter Zimmer- man, tertemiz ve kusursuz bir yorum- la Çaykovskrnin keman konçertosunu seslendirdi. Elindeki 1706 yapımı Stradivarius kemanın sesi kadife gibi tınlıyordu. Bugüne kadarki etkinlikler arasında Concertgebouvv'un dinletisi herhalde 25. yıla en önemli armağan oldu. diyebiliriz. Camerata Academica Salzburg veşefSteinberg Camerata Academica Salzburg'un ilk dinletisi Schubert'in üçlü, dörtlü ve beşli yapıtlanna aynlmıştı. İkinci din- letiyi izlediğim programda bestecinin 5 ve 3 numaralı senfonilerini Schubert kültürüyle yetişmiş bir kuşak olarak son derece duyarlı ve titiz bir yorumla sundular. Programın solisti ve topluluğun beş kemancısı. 1970 doğumlu kemancı Alexander Janiczek. Schubert'in ölü- münden çok sonra bulunmuş bir yapı- tını, Keman Yaylı Çalgılar için Ron- do'sunu coşkulu olduğu kadar Avus- turya geleneğinin akademik sınırlan- nı aşmadan seslendirdi. Şef Peter Schreir rahatsızlanınca Pinchas Steinberg son dakikada imda- dayetişmişti. Steinberg de Schubert'in biçemini çok iyi bilen. derin bir anla- tım gücüyle topluluğuna ışık saçan bir şef. Camerata Academica Salzburg'un konserleriyle 1720'li yıllarda olduğu gibi Schubertlad geceleri yaşandı ts- tanbul'da... Kültür Bakanı y nın gerkUikhayalleri• Bir zamanlar mehter müziği yedi düveli titretirdi, ama kapatılalı tam 171 yıl oldu. Günümüzde silahlı kuvvetlerde "askeri müzik'"i temsil eden ve "1. Sınıf" olarak nitelenen yetmişi aşkın "senfonik bando" hizmet görüyor. 1826'da II. Mahmut'un lağvettiği mehterhaneyi 1997"ninTürkiyesi'ne taşıma hayallerinden mi "hoşlanıyor"sun? Mehterhaneyi lağvedip Muzıka-i Humayun'u kuran II. MahmuL AHMETSAY ANKARA-Ge- leneksek kültürü- müzün doruklan- nı temsil eden Mevlevilığin gü- nümüze kalan mi- raslarından Yeni- kapı Mevleviha- nesi" geçenlerda çatır çatır yanıp kül oldu gittı de sözüm ona "gele- nekselci" Kültür Bakanı'ndan çıt çıkmadı. Bu vur- dumduymazlık, sahtekârlığın su yüzüne çıkması değılseenazından kültür mirasına saygısızhktır. Kül- tür mirasınm de- ğerini bilmek, gü- nümüzün ve yarı- nımızın değennı bılmeye uzanan bir ka\Tayıştır. Ha- ni, nerede? Istan- bul'daki "Galata" ve "Yenikapı" mevlevihaneleri. "müze" değerinın de üstünde önem taşıyan birer "arşiv"dir. Şımdi bı- ri yanıp gittı. Kimbilir nice elyazması kitap, belge. (müzıkolojik açıdan bakarsak edvâr, mecmua, otan- tik çalgı vb) yok oldu. Kaydı kuydu var mıydı bun- lann? Yoksa onlar da mı yok oldu9 Kültür Bakanı istifini bozmuyor. "Bn mevlevihaneler V'akıflar'ın sonımluluğundadır. biam değil" gibi bir gerekçe- ye mi sığınıyor? Ben onu sormuyorum; "gelenek- setesahipçıkma sonjmluluğu'nu soruyorum. Böy- lesine paha biçilmez bir arşiv. geçmişten geleceğe ışık tutan bır "araştırma alanTdır. Şimdı yok on- lar; tarihten silindi. Ey Kültür Bakanı, hiç mi için cız etmiyor? Ne biçim gelenekselcısin sen? Görü- nüşte mi. göstenşte mi. lafta mı? Yoksa bütün bun- lar aldatmaca, göz boyamaca, numara mı? "Mehter müziği''nden hoşlandığını söylüyorsun. Pekı nedir mehter müzığı? Nedir repertuvan? 1826'da Yeniçeri ocağınm kaldınlmasıyla "Mehter- hane" de kapatıldı. Bu müzikten günümüze ne gi- bi belgeler kaldı? Sağlam dayanaklan olan ne gibi bir dağarcık? Bu alandaki sıkıntılan Ahmet Öz- han'a sorun. Ahmet Özhan. Kültür Bakanlığı'na bağlı müzik kuruluşu olan "Tarihi Türk Musikisi Topluluğu"nun yönetmenidir. Mehter müziği onun da araştırma alanma girer. Bu yetmezse tstanbul'da- ki Askeri Müze içindeki "Mehter Taknnı"nın uz- manı olan komutanlara sorun; 1826 yılı öncesinden bakalım kaç tane mehter parçasının notası vaımış ellerinde? Gericilik hayalleri "Sana ne bunlardan? Sen git konser yazısı ya/, operayı, baleyi yaz" diyeceksın. Ben bu ülkenin bır aydınıyım. Müzikoloji ılgi alanım olduğu kadar, Kültür Bakanlığf nda olan bitenler de beni ilgilen- dirir. Kütüphaneler, koruııuı km ulla.ii, anıtlar ve müzeler, "Yayım- lar Dairesi", kısa- cası, bakanlığa bağlı bütün birim- lenn işleyişi be- nim sorunumdur. Bakanlıktaki mü- zik kuruluş ve topluluklannın adlannı sen saya- mayabilirsin; oy- sa ben onlann ki- tabını yazdım: Bütün dünya, Türkiye'nin "mü- ziksel yaşamı"nı dış tanıtım amaç- lı bu kitaptan ta- nıyor. Bakanlığın müzik birimleri ve müzıkçiler de bu kıtapta yer alı- yor. 'Askeri mü- zik1 ' bölümünde "Mehterhane"yı, mehter müziğini aç ve oku! "Hoş- lanıyonım" de- mekle nereye va- racağını sanıyor- sun? Bir zamanlar mehter müziği yedi düveli titretirdi, ama kapatılalı tam 171 yıl oldu. Günümüzde silahlı kuvvetlerde "askeri müzik"ı temsil eden ve "l.SınıPolarak ni- telenen yetmişi aşkın "senfonik bando" hizmet gö- rüyor. 1826'da II. Mahmut'un lağvettiği mehterha- neyi 1997'nin Türkiyesfne taşıma hayallerinden mi "hoşlanıyor'"sun? "Geleneğe saygı", iki yüz yıl öncesine dönmek değildir. Böyle bir gerilemenin ta- rihte örneği yoktur. Bu hayallerin adı olsa olsa "ge- ricilik"tir. Cahit Külebi Cumhunyet döneminin büyük şairlerinden Cahit Külebi'nin şıirindeki yalınhk ve lirizm sentezi, "Karacaoğian'ınte>'zeoğlur 'nitelemesinigetiiTniş- tir. Aşk v e Anadolu toprağıyla yoğrulmuş ve ölüm- süz şiirler. yüzyıllar boyunca yaşayacaktır. "Ölüın- lü düırya"da ise Külebı'nin Türk Dil Kurumu "ge- nel saymanı" olarak getirdiği katkılar kadar, Anka- ra Konservatuvan'nda uzun yıllar "basmuavin"lik yapmış olması önemlıdir. Birdönem konservatuvar- lılar. "Külebi'nin edebrvat sınm"ndan mezun ol- makla övoinürler. Cenazesine eski ve yeni, bütün konservatuvarlılann yığılacağını düşünüyordum. Konservatuvann çelengini boşuna aradım. Değer- bılır öğrencılen arasında Koral Çalgan. Okta>- Dalaysel, Azik Gürerk, Ayhan Ahıskal, Ergin ve Gönül Orbey'ı görebildim sadece. Bir de konser- vatuvarda uzun yıllar odacılık yapmış olan Hüseyin Efendi vardı. Konservatuvar henüz Cebeci'deki öz- yuvasındayken ve henüz YÖK'ebağlanmadığı için kimsenin "profesör" olmadığı dönemde. Hüseyin Efendi've "profesör" denirdi. Gerçekten bır "piyano taşıma" profesörüydü. Maltepe Camisi 'nin avlusunda ona rastlayınca şöyle düşündüm: "tste sevgi, işte Anadolu toprağı!*' Gençlerin yalnızlığı• Daha on sekizine bile gelmeden olgunlaşan, müziğin gizlerini hızla özümseme çabasını gösteren bu çalışkan sanatçı adaylannın dört yıl sonra mezun olduklannda, ağabey ve ablalanyla aynı yazgıyı paylaşacağını düşünmek çok acı. ÖNDER KÜTAHYALI İZMİR - 18'ıncı yüzyılda, Ciddi Opera'nın perdeleri ara- sma, kısa ve gülümlü bir opera koyma geleneği vardı. Buna "Intermezzo" denirdi. Ben bu yazıda aynı uygulamanın tersi- ni yapacağım, sanatseverlerı mutlu lulan tzmir Festivali sü- rüyor; ama onunla ilgili olayla- n aralayıp ağlamaklı öyküler anlatmam gerek. Genç viyolonselci konserva- tuvar öğrencisidir; yakında vi- yolonsel sınavını verecek ve okulubitirecektir; şımdilik, İs- tanbul Devlet Opera ve Balesi orkestrasında ücretle çalışmak- tadır. Haziran başında, tZD- SO'nun yeni eleman almak için sınav açacağını öğrenir ve apar topar Izmir'e gelir; ancak yap- tığı umutlu yolculuk hüzünle sona erer. Kültür Bakanlığı'nın buyruğu üzerine sanat kurum- lanmızın tümünde smav lar kal- dınlmıştır. Genç sanatçı ve ar- kadaslan şaşkınlık içindedırler. Bir öykü daha var; kahrama- nı genç bir flütçüdür. DEÜ Devlet Konservatuvan'nda Yüksek Lisans yapmış. bitirme resitalini şubatta vermiştir. Ha- ziranda ise tezini savunur ve başanlı olur; cüppesi giydırilir. resimleri çekilir; ama sanatçı- nın ağzmı bıçak açmamaktadır. Okul yönetimi, flütünü teslım etmesini istemiştir; bir sanat kurumuna giremediği için ora- dan verilecek başka bir flütle çalışması da söz konusu değil- dir. Oysa ki bu çalgı, bedenınin parçası gibidir. On yıl boyunca onunla söyleşmiş, dertleşmiş. müziğin güzelliklerinı ve çile- sini paylaşmıştır. Bedeninı süs- leyen bu değerli organ artık ko- pacaktır. Genç müzikçilerin yalnızlı- ğını dile getiren öyküler tüke- necek gibi değildir. Yenı kuru- lan "Ege Gençlik Senfoni Or- kestrası" (EGSO) konusunda umutludurlar; ama acaba bek- ledikleri gerçekleşecek midir9 Talia Öztem Baltacdar. Tuğçe Doruk. Ünıversitelerimızden biri ya da başka bir kuruluş, bu orkestra- ya sahip çıkacak mıdır? Nisan ayından haziran başı- na dek DEÜ Devlet Konserva- tuvan'nda yapılan yoğun sanat etkinlikleri, şu günlerde kon- servatuvarlardan mezun olan gençlerin tragedyasını açıkça sergılıyor. İşte bir örnek: Piyano Anasanat Dalı Öğre- tim Görevlisi Seçil Akdil'in iki öğrencisı. Tuğçe Doruk ve Ta- lia Özlem Baltacdar, haziranın ilk haftasında bir ortak resital \erdıler. Program, J. S. Bach, L. Van Beethoven, Chopin, Rahmaninof, Scriabin.Sayram Akdil ve A. Adnan Saygun gi- bi bestecilerin yapıtlanndan oluşmuştu. Baltacdar ve doruk Aynı gençlen geçen yıl da dinlemiştik. Tekniğin öne çıka- nlmasına, dinamızme ve ton- daki dolgunluğa eğılim duy- makta olan Tuğçe'nin yoru- munda belirli bir yumu^ama ve denge gördüm. Rahmani- nof'un demir leblebi sayılan Polichinelle'i bile ıncelikliydi vc zaman zaman arp tınısını ge- tırdi; ancak çağdaş gerçekleri yansıtan Saygun'un "Aksak Tartılar Üzerine On Etüfün- den No. 1 'i, içeriğe uygun ola- rak ıyice vurgulu çaldı ve çok beğenildi. Romantik eğilimleriyle tanı- dığımız Özlem ise aradan ge- çen zaman içinde yansız olma- yı öğrenmiş, Bach'ın mi minör Toccato ve Füg'ündeki yakla- şımı nesneldi. Beethoven'in Op. 31 No. 2 re minör sonatı, klasiklik ve romantiklik yönle- rinden tam bir denge içindeydi. Rahmaninof'la Chopin'deki romantiklik, aşınlıktan uzaktı. S. Akdil'in "Altı Piyano Parça- sı"ndan No. 6 ise şimdiye dek dinlediğim Akdil seslendirme- lerinin doruk noktasıydı. Daha on sekizine bile gelme- den olgunlaşan, müziğin gizle- rini hızla özümseme çabasını gösteren bu çalışkan sanatçı adaylannın dört yıl sonra me- zun olduklarında, ağabey ve ablalanyla aynı yazgıyı payla- şacağını düşünmek çok acı. Genç müzikçilerin şu andaki durumlannı, geçici önlemlerin ötesine giden korkutucu bir ol- gu olarak değerlendirmek ge- rek. Müzik dinleme deneyimleri mehter ile sınırlı kalan. gele- neksel Türk müziğinin yüksek nitelikli örneklerine bile ulaş- makta zorlanan yöneticiler. yaptıklan şeyi nedeni ve sonu- cuyla birlikte açıklamahdırlar. Şöyle soralım: Mûakçüerin konumu Sayın Cumhurbaşkanımız, Atatürkçü doğrultuda çağdaş bir ülke olmak istiyorsak tek- nikle birlikte dünya sanatını da almamız gerektiğini sık sık vurgulamaktadır. Acaba Sayın Cumhurbaşkanımız, yanılmış mıdır? Türk toplumu olarak, çağdaş dünyanın vazgeçilmez öğelerini. sözgelimi elektriği. iletişim ve ulaşım araçlannı, beyaz eşyayı benimseyeceğiz, fakat eğitimde, güzel sanatlar- da ve günlük yaşamin estetik ya da ruhsal nitelikli alışkan- lıklannda ortaçağ karanlığına mı döneceğiz? Bu sorulara kocaman bir "HAYIR!" yanıtının verilmesi gerektiğini bütün aydınlar bili- yor; ama Türkiye'dekı müzik- çilerin konumu başkadır. On- lann görevi, bilmenin de ötesi- ne geçmek oimalıdır. Bır za- manlar "Sanata Evet" diyerek dikkati çekmişlerdi. Şimdi bu slogan "Müzik Kurum- lanmıza Evet" olarak değiş- tirilmeli, etkili uygulamalarla halkımıza benimsetilmelidir. Gulsün Karamustafa Münih Güzel Sanatlar AKademisi'nde • Kültür Servsi - Gülsün Karamustafa bir seminer ve proje gerçekleştirmek üzere, misafir profesör olarak üç ay süreyle Münih Güzel Sanatlar Akademisi'ne davet edildi. Sanatçı bu yılın ocak ayında akademide "Artists' Talks" adı altında düzenlenen ve dünyanın çeşitli ülkelerinden önemli sanatçilann yer aldığı bir konferans dizisinde, son yıllarda önemli uluslararası sergilerde yer alan işlennı tanıtmıştı. Karamustafa, akademi öğrencileriyle birlikte "Şehir Üzerine Bir Sanatsal Pratik" üst başlığını taşıyan ve Münih'in son yıllarda güdümlü bir biçimde yönlendirilen eğlence endüstrisıne, eleştirel bir bakış getiren bir proje gerçekJeştiriyor. Temmuz ayı sonunda Münih Güzel Sanatlar Akademisi'nin geleneksel yıl sonu sergisinde yapılacak bir sunumla proje daha ileride yeni değerlendınmelere açık olarak sergilenecek. Öğrencıler de geçen ay Münih'te projeleri için başlangıç olarak tekno müzikle ilgili binlerce kişinin katıldığı 'Union Move' başlıklı bir yürüyüş gerçekleştirdi. Doğu Roma Batığı için imza kampanyası • Kültür Servisi - Kültür Bakanlığı, Bodrum Kalesı'ndeki Sualtı Arkeoloji Müzesi bünyesindeki Doğu Roma Batığı'nı söktürme karan alarak buranın boşaltılmasını istedi. Bodrum Belediye Başkanı Tuğrul Acar, herkesi Kültür Bakanlığı'nın bu karannı protesto etmeye çağırdı. Çağn metnini yayımlıyoruz: "Biz. uygarhklann sürekliliğine. ortak kültür mirasının gücüne inananlar, çevre ve yöre bilincini savunanlar, yurttaşlık hakkımızı kullanarak belediye başkanınm çağnsına katılıyoruz ve Kültür Bakanlığı'nın karannı protesto ediyoruz. Bunca emek. çaba, uzmanlık. bilgi ve birikimle oluşturulan, dünya çapındaki ve Avrupa'nın bir numaralı Sualtı Arkeoloji Müzesi'nin bütünlüğünü korumak için sizleri güç birliğine çağınyoruz. 0252 316 77 18 numaralı telefona fax çekerek. Bodrum'un evrensel değerlerine sahip çıkın." Fakip Baykurt yeni romamyla okuyucu karşısında • Kültür Ser>isi - Fakir Baykurt'un yenı romanı Yarım Ekmek, Adam Yayınlan arasında ilk kez okuyucu karşısına çıkıyor. Kendi sınırlı çevrelerinden dünyaya açılan insanlann var olma çabalannı. direnişlerini, eskimış ve yozlaşmış insan ilişkilerine yeni bir inanç katma güçlerini ortaya koyan yapıtlanyla Türk edebiyatında saygın bir yer edinen Baykurt'un "Kaplumbağalar', 'Yılanlann Öcü' gibi eski romanlan da aynı yayınevi tarafından peşpeşe yayımlanıyor. Yanm Ekmek'te bir aile aracılığıyla kültürler arası yakjnlaşmalar ve çatışmalar sürükleyici bir anlatımla okuyucuya sunuluvor. Canlı müzik eşliğinde sessiz film • Kültür Servisi - Esîci fılmlerin sessiz ve renksiz olduğu düşünülür. Ancak sinema tarihinin ilk dönemlerinde de filmler e renk verebilmek amacıyla birçok yönteme başvur^ıurdu. Bunlardan en yaygın olanı da 'viraje etmek' denilen yöntemdi. Bu metotla filmın bölürnleri içeriğine göre ayn ayn renklendiriliyordu. Örneğin kırmızı ateş, aşk ve tehlikeyı belirtmek için kullanılıyordu. Seslendirmenin de pek çok yöntemi. çok daha eskiden bulunmuştu. Sanatsal açmdan en tatmin edici yöntem ise fılmlerin canlı müzik eşliğinde gösterilmesıydi. Alman Kültür Merkezi ve TÜRSAK, bugünden başlayarak dört gün süre ile piyanist Aydın Kariıbel'in katılacağı nostaljik bir film gösterimi gerçekleştirecek. Etkinlik kapsamında bugün 'Yalnız Bir Dakika'. 'Borsa Kraliçesı". 'Madeleine', 'Gizemli Kulüp', yann 'Kasper Lotte". 'Olma Hakkı', 'Siyah Bilye', 'Kefalet'. cuma günü 'Şeytan Kilisesi', 'Hain Kadın". "Wanda'nın Numarası", 'Noel Düşünceleri', İki Defa Yaşamak', cumartesi günü de 'Binbaşının Çocuklan'. "Maria Bonde'nin Aşkı". 'Bataklık Çiçeği' ve ' Ve lşıklar Söndü' adlı filmler Alman Kültür Merkezi'nde izlenebilir. IM.EKIİJEK. BUGUN • 1. ULUSLARARASI ÖĞRENCİ TRİENALİ kapsamında Dolmabahçe Kültür Merkezi'nde saat 18.00'de Bedri Baykam söyleşisi izlenebilir. • İFSAK'ta saat 19.30'da İlkbahar'da Renkler' konulu doğa grubu saydam yanşması yer alıyor. • ELEŞTİRİ KİTABEVİ'nde saat 13.00'te Türkay Korkmaz'm 'Türkçenin Sorunlan' konulu söyleşisi, saat 15.00'te Jale Sinar'ın yöneteceği ve O. Numan Baranus, Ezgi Etan, Ö. Nida, Arzu Uçan'nın katılacağı 'Toplumumuzda Sevgi, Hoşgörü ve Şiddet' konulu söyleşi ve söyleşinin ardından Hasan Karayol dinletisi izlenebilir. • ENKA VAKFISADİ GÜLÇELİK SPOR SİTESt'nde saat 21 15 te 'Leyla Tekül Show' izlenebilir. • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 17.30'da videodan 'Sunset Boulevard' adlı film gösteriliyor. 25. ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ BUGUN • Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon'da saat 21.30'da Katia & Marielle Labeque piyano ikilisi, Aya İrini Müzesi'nde saat 19.00'da Gabrieli Consort & Gabrieli Players yer alıyor. YARIN • Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu'nda saat 17.30'da Başak Ersöz (flüt), Aslı Ayan (soprano), Aya trini Müzesi'nde Gabrieli Consort & Gabrieli Plavers izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear