25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10HA2İRAN1997SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Eğitim Fakültelerinde Yeniden Yapılanma Prof. Dr. İSA EŞME Marmara 2 547 sayılı Yüksek Oğretim Kanunu'nun yürürlüğe girdi- ğı 1981 yılı, öğretmen yetış- tiren kurumlar açısından ye- ni bir dönemin başlangıcı ol- muştur. Bu kanunla öğretmen yetiştiren kurumlar. eğitim fakülteleri adı altında üniversiteye bağlanarak ilk kez Milli Eğitim BakanlığVnabağlı ol- maktan çıkanlmıştır. Böylece öğret- men yetiştirmede kaynak çeşitliliğine son verilmiş, anaokulu öğretmenliğin- den lise öğretmenliğine kadar her dü- zeyde öğretmenlik içın statü farklılığı- na da son verilerek 4 yıllık lisans eğiti- mi ilkesi getirilmiştir. Daha önemlisi bu tarihten ıtibaren, öğretmen yetiştiren kurumlar. Milli Eğitim Bakanhğı'nın sık sık değişen eğitim polıtikalanndan kurtanlarak akademık bir eğitim ortamına kavuştu- rulmuştur. Eğitim fakülteleri. girdikle- ri üniversite ortammda, kendi akade- mik kadrolannı yetıştirmek ıçin yurtdı- şı ve yurtiçi lisansüstü programlanna öğrenci göndermiş ve kendi elemanla- nnı yetiştirebilir duruma gelmiştir. Bu- nun yanında, fen-edebiat fakültelerin- de bulunan eğitim kökenli pek çok aka- demisyen, kendiliğinden eğitim fakül- telerindeki kadrolarda yer almış ve ara- dan geçen 15 yıllık sürede, özellikle Atatürk Eğitim ve Gazi Eğitim gibi öğ- retmen yetiştirmede tanhsel geçmişi ve sürekliliği olan eğitim fakülteleri, eği- tim niteliği yönünden üniversiteler dü- zeye yükselmişlerdir. Bugün ülkemizde bulunan 34 eğitim fakültesinde genel olarak 2 ayn model- le eğitim yapılmaktadır. Yalnız liselere öğretmen yetiştiren Boğaziçi ve OD- TU Eğitim fakültelennde uygulanmak- ta olan modelde alan dersleri aynı üni- versitenirr fen-edebiyat fakültelerinden alınmaktadır. Lıselere branş öğretmeni Üni. Atatürk Fakültesi Öğretim Üyesi yetiştiren öbür eğitim fakültelennde ise alan dersleri fakülte bünyesinde veril- mektedir. Atatürk Eğitim ve Gazi Eğitim gibi eğitim fakülteleri yapılanma sırasında iyi bir gelişme göstermesine karşılık, sı- nıf öğretmeni yetiştiren eğitim yükse- kokullan iken eğitim fakültesine dö- nüştürülen ve yeni açılan eğitim fakül- teleri için aynı şeyleri söylemek müm- kün değildir. Farklı yer ve tarihlerde açılan yeni eğitim fakültelerinin yapı- Ianmasında önemli hatalar yapılmıştır. Bunlardan en önemlisi, gerek kadro ve gerekse fizikı imkânlar yönünden he- nüz yapılanmasını tamamlamamış bu- lunması; fakültelerin, Milli Eğitim'de- ki istihdam gerçeklerine rağmen lisele- re öğretmen yetiştirmek üzere branş öğ- retmenliği bölümleri açması olmuştur. Bu uygulama 3 önemli sorunu birlikte getirmiştir: - Okul öncesi ve sınıf öğretmenliğin- deki acil öğretmen ihtiyacına karşılık, mevcut fıziki mekân imkânlan, istihda- mına imkân olmadığı halde branş öğ- retmenliğine kaydınlarak ülke ihtiyaç- lanna aykın bir yapılanmaya neden olunmuştur. - Yetersiz kadro ve yetersiz fıziki im- kânlara rağmen alan eğitim yapılma- sındaki ısrar, bu dallarda eğıtimde ka- litesizliği getirmiştir. - Eğitim fakülteleri, Milh Eğitim'in gereksinimlerine göre yapılanmamış, bunun yerine özellikle alan eğitimi dal- lannda fen-edebıyat fakültelerine ben- zeme yanşına girmiştir. Sırf bu neden- le 8 yıllık kesintisiz eğitimin gündeme geldiği 2000'li yıllann eşiğine gelindı- ği bu dönemde, temel eğitimin son 3 yı- lına öğretmen yetiştiren bölümler açı- lamamıştır. Yeni modeün değeriendirilmesi: Ye- ni model, 8 yıllık kesintisiz temel eği- time öğretmen yetiştirme hazırlığı açı- sından olumlu yenilikler getirmekte ve temel eğitimin 6-8. yıllanna öğretmen yetiştiren bölümlerin şimdiye kadar açılmamasından kaynaklanan boşlu- ğun doldurulmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle olumlu olan modelin tamamı için aynı şeyleri söylemek mümkün de- ğildir. Yeni modelin, gerek ana ilkeleri gerekse aynntılan ile beraberinde bir- çok olumsuzluklan bulunmaktadır. Bunlar satır başlan ile özetlenecektir. 1) Modelin getirdiği bölüm yapılan- ması, gerçekçi değildir. Okul öncesine öğretmen yetiştiren ögretmenlik prog- ramlan, temel eğitim bölümüne alınır- ken, Türkçe öğretmenliği programının tek başına bir bölüm olarak yapılanma- sı, resim ve müzik öğretmenliği dalla- nnrn bir bölümde toplanması yönetim- de sıkıntılara yol açacaktır. 2) Modelde, temel eğitim bölümün- de alan eğitimi ile ilgili derslerin, fen- edebiyat fakültesinden alınacağı esas alınmaktadır. Fen-edebiyat fakülteleri- nin, kendi öğrenci kontenjanlanna ek olarak eğitim fakültesi öğrencilerinin eğitimini yapmakJa yükümlü tutulma- sı, aşm yığılmaya yol açacak ve eğiti- mi olumsuz yönde etkileyecektir. Öte yandan fen-edebiyat fakültesi eğitimde önceliği kendi öğrencılenne vereceğin- den, eğitim fakültesi öğrencileri ikınci plana itilecek ve bu durum eğitim fa- kültelerindeki kaliteyi bugünkünün al- tma düşürecektir. 3) Branş öğretmenliği dallannda 3.5 yıllık alan eğitiminin fen-edebiyat fa- kültelerine bırakılması ile eğitim fakül- teleri alan dersleri eğitimde devre dışı bırakılmaktadır. Böylece; fakültemiz gibi, öğretmen yetiştirmede tarihsel geçmişi, bılgi birikimi ve deneyimi olan fakültelerin omurgasını oluşturan branş öğretmenliği dallan yok edilmek- tedir. Ote yandan 15 yıllık sürede eği- tim fakültelerinde görev almış önemli sayıdaki genç öğretim elemanı eğitim- de devre dışı bırakılarak akademik ge- lecekleri açısından bir belirsizliğe itil- mektedir ve bu fakülteler, ikide bir de- ğışen yapılanma istikrarsızlığı nedenıy- le bundan böyle nitelikli öğretim ele- manı bulmakta zorluk çekeceklerdir. 4) Modelde öğrencilerin lisans eğiti- minde asıl dallannın yanında alması önerilen yan alanlar, gerek öğretmen istihdamı gerekse dallann özelliğı açı- sından çelişkiler içermektedir. 5) Modelin getirdiği tezsiz yüksek li- sans uygulaması, belki ilginç ve yarar- lı bir yenilik gibi görülebilir. Ancak, uygulama öğretmenler arasında yük- sek lisansı olan ve olmayan şeklinde yeni bir statü farklılığına yol açacak ve bu, eğitim süresinin 5 yıla çıkanlması- nrn dışında, eğitime bir katkı getirme- yecektir. 4 yıllık lisans eğitimi ile mü- hendis, eczacı gibi meslekler kazanıla- bilirken, öğretmenliğin 5 - 5.5 yıl gibi bir süreye çıkanlması, zaten son tercih- lerde yer alan mesleğin büsbütün dış- lanması sonucunu doğuracak ve bunun sonucu olarak öğrenci kalitesinde dik- kate değer bir gerileme olacaktır. 6) Eğitim fakültesi öğrencilerinin kendi fakülteleri dışında fen-edebiyat fakültelerinde ve enstitülerde olmak üzere 3 ayn yerde bilgileri tutulmak zo- nında kalınacaktır. Aynı işin 3 ayn bi- rime yaptınlması bu bırimlere gereksiz bir külfet getirecek, kurumlar arasında- ki bürokratik bilgi alışverişinde doğa- cak gecikmeler işleyişte büyük sıkıntı- lara yol açacaktır. 7) Eğitim fakültelerinde ögretmenlik formasyonu 8 yanyıllık lisans eğitimi- ne yayılmıştır. Önerilen modelde ise bu süre 1 yanyıla indirilmiştir. Yeni mode- le göre eğitim fakültelen. kendi öğren- cilerine 10 yanyıllık öğretim sürecinin sadece 1 yanyılında eğitim verebile- cektir. 10 yanyıllık eğitimin sadece 1 yanyılını eğitim fakültesinde geçirecek öğrencıye meslek motivasyonunun na- sıl kazandınlabileceği. modelin bizce en çok eleştirüecek yönlerinden biri- dir. Sonuç Yeni model, alan derslerini fen-ede- biyat fakültesi bünyesinde yürüten eği- tim fakülteleri (Boğaziçi ve ODTÜ) ile yalnız sınıf öğretmenliğine yönelik eği- tim vermekte olan eğitim fakültelerinm yapılanna kolayca uygulanabilir du- rumdadır. Öte yandan yeterli kadro ve altyapısı olmadığı halde liselere branş .öğretmeni yetiştirme programlan açan eğitim fakülteleri ise yeni modelle kıs- men düzene sokulmaktadır. Modelin getirdiği olumsuzluklar, gelişmişlik dü- zeyine ve bugünkü yapısına bakılma- dan tüm eğitim fakültelerinin aynı şab- lona yerleştirilmek istenmesinden kay- naklanmaktadır. Birgenellemeyegidil- meyerek gelişmiş eğitim fakültelerinin ortaöğretimin 9-11. yıllanna branş öğ- retmeni yetiştiren dallannın model dı- şı bırakılması ve öğretmenlik mesleği- ne statü farklılığı getirecek olan tezsiz yüksek lisans eğitimi uygulamasından -en azından şimdilik- vazgeçilmesi ile yukanda sıralanan olumsuzluklar bü- yük ölçüde giderilecektır. Öğretmen yetiştiren kurumlann ya- pılanmasında geçmişte hep acele edil- miş. bu nedenle bu kurumlann ömür- leri 15-20 yılı geçememiştir. Yakın bir gelecekte, "Bu model detutmadi, yeni- den eskiye dönelim" denildiğinde 15 yıldan beri bu kurumlara kazandınla- bilen akademik kadronun yeniden to- parlanması için artık 15 yıllık sürenin yetmeyeceği iyi bilirunelidir. Eğitim fakültelerinin geleceğinin. geçmişteki Köy Enstıtüleri, ılköğret- men okullan ve yüksek öğretmen okul- lannınkine benzememesi için her şe- yin yeniden düşünülmesinde yarar var- dır. ARADABİR Dr. GÜVEN EKEN Nereye?.. Güneşli bahargünleri... Kalabalık Ankaracadde- lerindeyürüyorum. Durmadan kendi kendime 'Ne- reye?'sorusunu yineliyorum. Bu kalabalık ve onun içindeki 'ben', nereye? Niye bu şehir burada; niye caddeler, köprüler, otobüs durakları, metro tünel- leri ve gökdelenler var bu bozkınn ortasında?.. Ne arıyoruz ki burada? Yaşamaksa, bir dağ köyünde ya da deniz kıyısındakı hertiangi bir yerde, suyun temiz aktığı bir yamacın kenannda, azla yetinirse, pekâlâ soluk alabileceği her yerde yaşayamaz mı insan? Kolaylık diye sanldığımız her yenilik; bilgi- sayarlar, metrolar, uçaklar, iletişimin zorlanan sınır- ları, tahmini zor bir hızla büyüyen bilgi üretme çıl- gınlığı ve pek çok şey, aslında küçültmeye çahşır- ken karmaşıklasiırdığımız bu dünyayı katlanılabilir kılmaya yarayaiToyuncaklar degil mi sadece? Ko- ca bir dünyayı, hatta evreni, evlerimize, işyerleri- mize, kısacası her yere sığdırabilme açgözlülüğü- nün sonu nereye varabilir ki? 'Uzağı yakın etmek' adına, çok yakınımızdaki, hatta içimizdeki büyük bir hazineyi hiç fark etmeden yaşamaya gerçek- ten değer mi? Standartlaştırılmış güzellikler ve değer yargılan dünyasına doğru büyük bir hızla yol alıyoruz. Artık neyi beğenmemiz gerektiği konusunda faz- la kafa patlatmıyoruz. Seçenekler çok, ama baş- kaları tarafından önceden belirlenmiş durumdalar. Bize düşen, bir şeyin nasıl olması gerektiğini de- ğil, neye benzeyeceğini bulmak sadece. Içinin gü- zelliklerini keşfe koyulmak varken, pek çok insan, kendilerinden çok uzakta ve çok farklı yaşayan başka insanlann beğenileri doğrultusunda 'yeni bir ben', 'onlar gibi bir ben' yaratma çabasına gi- riyor. Kimisi düşe kalkayol alıyor, ama çoğu hiç bil- mediği birilerinin, en ufak bir parça bile taşımadı- ğı hayatlarında, biryaşam boyu yabancı olarak ka- lıyor. Yıllar geçiyor, bir kuşağın renkleri solup gidi- yor. Üstelik mutsuzluk pahasına. Sonunda herke- sin 'onlar gibi bir ben'\ oluyor, ama 'onlar' hiç gö- zükmüyor. Ortak dertlerin ve beğenilenn egemen olduğu bir şehir toplumunda dertlerin çözümleri ve beğenile- rin karşılıkları da ortak olacaktır elbette. O halde herkesin bütün bu işler için ayn ayn çalışmasına da gerek kalmayacaktır. Ayrıntılı bir düzen kurarak ve herkese bu düzen ıçinde bir yer vererek her şey ol- ması gerektiği gibi olabilecektir. Başka bir deyişle, her şeyin yolunda gittiği bu 'mutlu' düzen içinde, herkes bir yandan görevini sürdürecek, bir yandan da ölümü bekleyecektir. Sorun yok, heyecan yok, şaşkınlık yok; içinizden şarkı söylemek gelirse bir gün işinizin başındayken, o da yok. Şarkı söylemek istiyorsanız çalışırken, şarkıcı olabilirsiniz ama... Dünya değişiyor. Kültürel evrim, biyolojikevrimi- mizin hızından kat kat daha fazla bir hızla yol alı- yor. Beyinlerimiz, kendi sahiplerini, bedenlerimizi tutsak alıyor. Yaşadığımız hayata, sahip olduğumuz biyolojik potansiyel artık yetmiyor. Daha sık has- talanıyoruz, daha az gülüyoruz, daha az ağlıyoruz, yaşamı olduğundan daha çok abartıyoruz, zaman- sızlıktan sevgimizi bile gösteremiyoruz, hatta hiç sevemiyoruz, her şeyi kabullenmeye başlıyoruz. Çünkü değiştiımek için zaman bulamıyoruz. Bü- tün içgüdüsel gereksinimlerimizi ertelemeyi öğre- niyoruz, daha da kötüsü bundan memnun oluyo- ruz. Ama bir türlü kendimizi sadece nefes alan ve bu dünyaya gelip, sonra da gidecek olan sıradan bir canlı olarak göremiyoruz. Düşünce ayrılıkları- nın, kavgalann, sonu gelmez hırsımızın ve paranın soğukluğunun peşinde yanıp tutuşurken, aslında sahip olduğumuz en değerli şeyi, 'yaşıyor olma- mızı'hiçesayıyoaız. Betona köksalarak dünyanın suyunu içmeye çabalıyoruz. Aslında ne dünyayı ne de kendimizi yeterince seviyoruz. Gerçekten, 'Ne- reye?..' Bunu biliyoruz muyuz? BAKIRKOY 3. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo: 1996/1317 Çankın ıli, Merkez ilçesı, Ajzıbüyük Köyü c. 024/01, s. 71, k. 22'denüfusakayıtlı, Omer veHaceroğlu, 1950 doğumlu Ömer Yılmaz'ın vesayet altına alınarak kendi- sıne aynı yerde kayıtlı, kardeşı Veysel Yılmaz'ın vası olarak tayinine karar verilmıştir. Ilan olunur. Basın: 24069 Örgütçü Ekmekçi YILMAZ ATEŞ CHPAnkara Milletvekili U zun süre sonunda yazı yazmak; mazlarsa gecikmesi mümkün değiL' hem de can dostum Mustafa Ekmekçi'nın aramızdan aynlı- şı üzerine yazmak, ne zor. Ge- nel Başkanımız İsmet Demir- döğen'in "rica"sı üzerine kâ- ğıt-kalemı elime aİmam zorunlu oldu. Kalemi elime alınca da Ekmekçi gibi derneğimize bü- yük katkı ve emeklen olan İlhami Soysal ve Uğur Mıuncu da gözlerimın önünde bir film şeridi oluşturdu. 12 Eylül sonrasının karanlık günleri, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) açtırma "başan- a"nı (!)göstermişiz. AzizNesin'in tanımlama- sı ife "Karanlık tünelin ucundaki ışık" ÇGD "yınn gazetecileri' > 'ni belırleyecek. Seçici Ku- rul üyeleri; Lğur Mumcu, Mustafa Ekmekçi. Selahattin Duman,Esen Ünür toplandık. Ilha- mı Soysal'ı bekliyoruz. 5 dakika. 10 dakıka geçti Soysal yok. Ekmekçi'yi aldı bir telaş, "Teiaşlanma, işi çıkmış, getir" dedim. Ekmek- çi döndü bana "Sen 'şefi' (Soysal'a hep böyle hıtap ederdi) herhalde tanımjyorsun, alıkov- 68'li Olmak... Ekmekçi'nin haklı olduğu. Soysal gelince ortaya çıktı. Ifadesi alınmak üzere Emniyefe götürülmüştü. O nedenle gecikmişti. O gün bı- rakmışlardı, ama bir laç gün sonra Soysal, Ma- mak ve Merkez Dil Okulu'nda uzun süre tu- tukluluk yaşamına mahkûm bırakılmıştı. Toplantıyı açınca görev bölümü yapmamı- zı, bir üye olarak kurulda görev almak istedi- ğimi söyledim. Mumcu, Soysal ve Ekmekçi aynı anda "Dernek içindeki her çalışmada baş- kanımız, başkandır" tepkisini göstererek öne- rimi kabul etmediler. Daha sonra değişik zaman ve ortamlarda, şimdi aramızda bulunmayan bu değerli ağa- beylerimle çalıştım. Türkıye'nin en önde ge- len başanlı, şöhretlı gazetecileriydi. Toplantı- lara hazırlıklı ve zamanmda gelmek. belki de yanlannda küçük kalan örgütlerini öne çıkar- mak, büyütmek, seçilmiş yönetimlere katkı koymak, ilkelerini yaşama geçirmek konusun- daki duyarlılıklanndan halen etkilenmekte ol- duğunu belirtmeliyim. ÇGD Genel Başkanhğı'nı da örgütüne duy- duğu sorumluluğun gereği görev olarak kabul etmıştı. Genel başkanlığı da gazeteciliği gibi oldu. Kaşlannı çatmadı, suratını asmadı, yöne- tirken sağa-sola terör estirmedi, davTanışlan. sıcacık gülüşleri ile mesaj vennek istedi. Tıp- kı büyük bir ustalıkla satır aralannda verdiği haberler gibi.Çağdaş Gazeteciler Derneği ve basın dünyası İlhami Soysal, Orsan Övmen, Uğur Mumcu. Ümit Kaftancu Turan Dursun, Rafet Genç, tzzet Kezer, Aziz Nesin, Aslan Alp, Metin Göktepe ve daha birçok yiğit mensup- lan gibi Mustafa Ekmekçi'yi de yitirdi. Bu yiğitlerimizin kimini terörün, karanlık şeriatçı çetelerin hain tuzaklan, kimini trafik canavan, kimini çağdışf kalan sağlık koşulla- • nnın ve görevlilerinin ihmali basın dünyamız- dan kopardı, götürdü. Karanlık gökyüzünde kayıp giden parlak yıldızlar gibi. Kirliliğe bulaşmadan, demokrasi, basın öz- gürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü içın mücadele veren bir yiğidimizi daha yitirdik. Biliyorum ki bu yazı da Ekmekçi'nin düşünce derinliğini ve duygu yoğunluğunu tam olarak aktaramadı. Güle güle Ekmekçi... " W " ^ ^ ^ ünyada ve • ^ k Türkiye'de I • özgün • M (orijinal)bir •ı ^ olgu olan 68'lilikçeşitli platformlarda yeniden gündemde. Bu olgu üzerine yapılan tartışma ve değerlendirmelerde bir soru ortaya atılıyor: 68 kuşağı yitik bir kuşak mıdır? Bu dönemi yaşamış eski bazı gençlik liderleri dahi bu soruyu evet diye yanıtlıyorlar. "68 kuşağı harcanmış ve yitirilmiş bir kuşaknr" deniliyor. Bu soruyu doğru yanıtlamak ve irdelemek için hareketin tanımmı doğru yapmak gerekir. 68'li olmak yaş kategorileri ile sınırlandınlamayacak devrimci bir ruhtur. Egemen sınıflara karşı mücadele ruhudur. 68'li olmak "kendisinden önce de var olan gençliğin tarihsel devrim geleneğiniıı sos>al devTİme akma sanasKfar." Tarihsel devrim geleneği kapitalizm öncesinden kalan devrim gelenekleridir. Türkiye'de rttihat-Terakki, Kuvayi- Milliye ve 68 hareketleri Jöntürklük olarak tanımlanan, tarihsel devrim geleneğinin halkalandır. Sosyal devnın ise sınıflar savaşı yörüngesindedir. 68 hareketli işte bu iki olgu arasında sıkışmıştir ve yenilmiştir. Yenilmiş olması yitik olduğunu göstermez. 68'deki antiemperyalist ve sosyalist bifinç kendi tarihsel koşullannda işle\ ini görmüştür. Ve kendisındenn sonraki genç ve devrimci kuşaklarla buluşması zaman da alsa kaçınılmazdır. "Yitik kuşak" edebiyatı bu olgunun üstünü örtmez. Selam 68 kuşağına- Su Apaydın PENCERE Dincinin Düşmanı: Ulusal Ordu! İki model var: 1) Laik Türkiye Cumhuriyeti modeli... 2) Dinci Iran devleti modeli... Bir buçuk mityar nüfuslu Islam coğrafyasında bu iki model çatışıyor; Afganistan'dan Cezayır'e dekyer yer kanlı çarpışmalar yaşanıyor. Refah bunun neresinde?.. "'* . • Suriye, Türkiye'ye yönelik adı konmuş bir savaşı açıkça yürütüyor: Su savaşı!.. Hatay sorunundan kaynaklanan tarihsel düşmanlık güdüsü, son yıllar- da doruğuna çıktı; Suriye, PKK'nin ana üssünü ba- nndırıyor; terör örgütünün eğitimi Şam'ın elinin altın- daki topraklarda yapıhyor. Iran'ın PKK'yi desteklediği çeşitli kanrtlarla sergi- lendi. Molla için laiklik küfürdür. Şam ve Tahran, PKK'yi maşa gibi kullanıyorlar; ama, amaçlanna ulaştıklan gün PKK'nin defterini dü- recekler. Bu çok yönlü siyasette büyük oynayan, Şam değil, Tahran'dır; çünkü Türkiye'deki şeriatçılar 'dinci devlet' modelini Anadolu'ya uyguladıklan gün, Azerbaycan ve Orta Asya'daki Türk devletleri iskam- bil kâğıdı gibi birbiri ardına düşeceklerdir. Erbakan'ın hayali bu!.. Dincinin tasanmı bu!.. • Şeriatçı, kırk yıldan beri adım adım şu planı yürü- tüyor Atatürk, laik cumhuriyeti öğretim seferberii- ğiyle kurdu, biz bu silahı kullanıp laik eğitimi tersine çevirdik mi, yeni kuşaklan kazanınz. Şeriatçı, önce merkez sağın şemsiyesi altında ge- lişti; palazlanınca, bağımsızlığını ilan etti; Kuran kurs- lan ve imam-hatip okullanyla militan ondusunu kur- du. Bu öğretimden geçen bir çocuğun Atatürk ve la- iklik düşmanı olması doğaldır. Dincinin proiesinde iki doğrultu var; Biri, vakıflar ve holdinglerie Islamcı si- yasetin ekonomide altyapısını kurmak; ikincisi, imam-hatip okullanndan çıkan 'militanlan' devlet ku- ruluşlarına yerleştirip kaleyi içinden fethetmek... İki doğrultuda, kırk yıl içinde büyük yol akjı dinci, iktidara geçti. 'Şeriatçı enternasyonalizm'm gayri milli (ümmet- çi) ideolojisini tam anlamında benimsemiş bir parti- dir Refah; ama, karşısında büyük bir engel var: Ordu!.. • "Atatürkçü, laik, ulusçu Türk Silahlı Kuwetleri"ni madara etmek istiyor Refah... Ordu, imam-hatip çıkışlı öğrencileri Harp Okulla- n'na almıyor, uzun yıllardan beri bu uygulama sürü- yor; şeriatçı militan, vali, kaymakam, milletvekili, ba- kan, emniyet müdürü, genel müdür olabiliyor; Silah- lı Kuvvetler'e sızamıyor; subay olamıyor. ıslamcı bu direnci kıramıyor; orduya düşmanlaşıyor. Ordunun halk gözündeki saygınlık ve güveniliriiği- ni Refah nasıl yıkabilir?.. Ordunun düşman karşısındaki yenilgisi, şeriatçıya bu fırsatı verebilir... Öyleyse?.. • Düşman yalnız dışarda değil, başkentte odaklan- mıştır, adı da kondu: .. Irtica!.. 54'üncü hükümette devletin parasal olanaklan Fjer fah'ın eline geçti. Genelkurmay duaımu görüyör. Üs- telik asker Refah'a güvenemiyor; gizli bilgilerin düş- mana sızdınlması kuşkusu ağır basıyon Refah'ın or- dunun ödeneklerini keserek Silahlı Kuwetler J i balta- layacağı sorusunun çengeli büyüyor. Refah, laik cumhuriyete düşman gibi bakıyor; bu konuşlanma ideolojisinden kaynaklanıyor: Şeriatçı ideoloji gayri millidir, Refah da şeriatçı entemasyo- nalizme körü körüne bağlıdır. Evet, 'irtica' yurtiçindedir ve yurtdışındaki düş- manla da ittifak içindedir. MÜŞTAK ERENUS MEMETÇİK MEMET ŞİIR KASETİ ADA Müzik DIAOEM DIRİGOT HIZ SINIFINDA* ^ • TURKIYE'NIN YENI'YONLU'LASTIGI Güvenli, konforlu, ekonomik. Fulda'dan yeni "yönlü" binek lastiği. *T hız sembolü, standart binek lastiklarinde 190 km hız sınırmı sımgeler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear