25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 MAYIS 1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA - KULTUR 15 Buram buram aüe sıcakhğıCanlı cenazeden farksız, bir deri bir kemik kalmış, konuşmak yerine mınl mı- nl inildeyen, yatağa çakılı, hasta babası Marvin'e (Hurae Cronyn) sevgiyle, ihti- mamla bakan, daha doğrusu hayatını ai- lesine hasretmiş, sevecen, fedakâr yaşlı kız Bessie (Diane Keaton). neredeyse bü- tün gün televizyona gömülüp Şahin Te- pesi benzeri pembe dizileri kendinden ge- çercesine izlemekten başka bir şey yap- mayan, yaşlı, buruşmuş bir kız çocuğu- nu andıran, hafifçe kafadan çatlak, evde kalmış Ruth halasınm (Gwen Verdon) ba- kımını, sorumluluğunu da üstlenmıştir aynı zamanda. Ne var ki yıllarca ailesıne baküktan sonra kendi sağhğının bozuldu- ğunu acıyla fark eder günün birinde. Üşütük kardeşine (Dan Hedaya) katla- nıp onu sekreteri gibi çalıştıran doktor Wally (Robert De Niro) Bessie'ye löse- mi teşhisi koyar. Kurtuluşu, aileden, kan bağı olan bir yakımndan ilik nakli yapnr- maktadır. 20 yıldır hiç görüşmediği, vak- tıyle kendi hayatını özgürce yaşamak üzere yuvadan çekip gitmiş, hayırlı evlat rolünü reddetmış kızkardeşi Lee (Meryl Streep), Bessıe'nın yardım çağnsını alın- ca, babasız büyüttüğü 2 oglunu yanına .alıp aile evine çıkagelir. 2 farklı kızkar- deşin kopup soğumuş ilişkisi yeniden ısı- nırken Lee'nin yeniyetme çağmdaki, ıs- lahevine girmiş çıkmış, kundakçı, sorun- lu oğlu Hank (Leonardo DiCaprio) de, teyzesi Bessie'nin onu dınleyen, adam yerine koyan, ilgili ve sıcak yaklaşımıy- la, hiç bilmedıği, tanımadığı, yıllarca yoksun kaldığı sıcak aile ortamını keşfe- decektir yavaş yavaş. Sürekli zıtlaştığı annesine durmadan bela çıkaran, kendisini ünlü bir otomobil yanşçısı olduğu masalına inandırdığı, oy- sa Lee'yi yüzüstü bırakıp 2 oğlunu terk etmiş, sadist, dengesiz babasının dayak- lanna maruz kaldığı, epeyce örselenmiş, hırpalanmış, sevgisiz çocukluğundan kaynaklanan, asi, uyumsuz davranışlan- Marvin'in Odası Marvin's Room / Yönetmen: Jerry Zaks / Senaryo: Scott McPherson / Kamera: Piotr Sobocinski / Müzik: Rachel Portman / Oyuncular: Meryl Streep, Diane Keaton, Leonardo DiCaprio, Robert De Niro, Gwen Verdon, Hume Cronyn, Dan Hedaya, Hal Scardino /1997ABD(FiimPop, WB) nı giderek bırakıp olgunlaşan Hank'in yanı sıra, sürekli bir şey okuyan, gözlük- lü, sessiz, sinik, pasif küçük kardeş (Hal Scardino) de, gariban Ruth halayla kur- duğu yakın, içten, koyu bir sevgi bağını geliştirecektir. Lösemi nedenıyle de olsa, yıllar sonra yakınlaşıp birbırlerine verecek sevgileri olduğunu anlayan, dayanışma içinde. ge- leceğin gerçekleriyle yüzleşmeye hazır- lanan iki kızkardeşin yoğun duygu yük- lü öyküsü, buram buram aile sıcaklığının duyumsandığı, aile değerlerine selam ça- kan, iyimserbir finalle noktalanacaktır... 1992'de AIDS'ten ölen Scott McPher- son'un, 1991'de Broadway'de sahnelene- rek hayli ses getirmiş, büyük ölçüde oto- biyografık ve dramatik yaşamöyküsün- den uyarlanan 'Marvin'in Odası', sev- ginin gücü, ailenin anlamı-önemi, feda- kârlık, dayanışma gibi aşina temalan ar- kalayan, eski ve yeni Hollywood ünlüle- rinden oluşan, zengin bir oyuncu kadro- suyla kotanlmış, yoğun duygu ağırlıkli bir Hollyvrood yapımı. Broadway'in tanınmış müzikal yönet- menlerinden Jerry Zaks'ın da ilk sinema deneyimi olan 'Marvin'in Odası', biraz zorlama kaçmış mızahı bakışla birtakım komik öğelerin yama gibi durdugu, do- kunaklı bir 'yaşanmamışlık muhasebe- si'nin yapıldığı. göstenşlı bir dram. Çok önemli sayılmasa da, sonuçta parlak yıl- dızlan, uyumlu ekip oyunculuğu. Kies- lowski'ninkameramanı Piotr Sobocins- ki'nin ışıl ışıl görûntüleriyle rahatlıkla çekilen, herkesin özdeşleşebileceği bazı başanlı duygusal aile anlan içeren, acık- h karakter tasvırleri ve acılı hayat man- zaralan da sunan fılmde Meryl Streep, zorlu yaşamı boyunca ûstlendiği, kaya gi- bi sert, öfkeli, fosur fosur sigara içen, kendine yetmeye çalışan ancak sonunda yeniden ailenin bir parçası olmayı seçen, soğukluğu gitgide yok olan Lee'yi can- landınyor. Yıllann fena yıprattığı Diane Ke- aton'sa fedakârlık, iyilik timsali, yeğe- niyle platonik bir ilişkiyi koyuhan, yumu- şak ve hassas yaşlı kız Bessie'de göz dol- duruyor. De Niro'nun ufakça bir rolde boy gösterdiği fılmde Hollywood'un ye- ni yakışıklısı, dünkû çocuk Leonardo Di- Caprio'dan Gwen Verdon- Hume Cronyn gibi eski kuşaktan yaşlılara kadar tüm kadro üstûne dûşeni yapıyor. Kısacası, 'Marvin'in Odası' bu tür oturaklı duygu- sal Hollyvvood tıraşlanna şerbetli sine- maseverlerden çok katıksız Meryl Streep ya da Diane Keaton tutkunlan için. Iflah olmazyalancı avukatin güldüriisü Halen Hollywood'un 20 milyon- luk. en pahalı stan olan, 'lastik su- nıt' Jim Carrey'nin kötücül, hi- noğluhin bir kablolu televizyoncu- yu oynadığı, birkaç ay önce seyret- tiğimiz "Cabk Guy-BasbeJası'. gi- şede umulmadık şekilde iki seksen yatınca Kanadalı komedyen yine aslına dönmüş son fılmi 'Yalancı Yalancı'da. Bu kez her an, her du- rumda yalan söylemeye şartlan- mış, şeytana pabucunu ters giydi- ren cinsten fırlama bir avukatı oy- nuyor, 'Hayvan Dedektifi 1-2', 'Maske', 'Salakla Avanak' gibi filmlerinden bildiğimiz, o yerinde duramaz, sakar, dangıl dungul, abartılı tavırlan, kendine özgû, son derece kıvrak, esnek mimik vejest- leriyie. Kansının aynlmak zorunda kaldığı, neredeyse yalancılığı meslek edinmiş, her dav- ranışı ve sözû sa- mimiyetsiz, üçkâ- .ğıtçı, çıkarcı ve iş- kolilc avukatımız (Jim Carrey) saf- Iık, doğruluk tim- sali, 5 yaşındaki bir oğlan çocuğu (Justin Cooper) babası. Eski kan- sı(Maura Tier- .ney) akıllı, efendi kılıklı yeni biriyle (Cary Elwes) kı- 'nştmp yeni ko- "ca(ve üvey baba) adayının tayin ola- cağı başka bir kente taşınmayı •düşünüyor ciddi ciddi. Çocuğunun doğumgûnü kutla- masına geleceğim deyip son anda ortaya çıkan bir seksi meslektaşı- na (Amanda Donohoe) uçkur çöz- meyi tercih eden, yalanla özdeşleş- miş avukat, 7 kez aldattığı koca- sından çocuklanyla kendi için yük- lü bir nafaka kaldırmayı kafaya takmış, sahte sanşm, rüküş, baya- ğı müşterisinin (geçen hafta 'Bo- und'da da seyrettiğimiz Jennifer TiUy) zina davasını üstlenirken do- fumgünü pastasınm 5 mumunu söndüren şirin ama kederli, mah- zun oğlu, babasının bir gün boyun- ca hiç yalan söylememesini dili- yor. Bu dilek gerçekleşiyor ve hem her halükârda başanya azmeden. Yalancı Yalancı Llar Liar / Yönetmen: Tom Shadyac / Senaryo: Paul Guay, Stephen Mazur / Kamera: Russell Boyd / Müzik: John Debney / Oyuncular. Jim Carrey, Maura Tiemey, Justin Cooper, Amanda Donohoe, Jennifer Tîlly, Cary Elwes, Swoosie Kurtz, MitchellRyan/1997 ABD (UIP) hem de oğluyla arasını düzeltmek isteyen avukatımız, bir gün süre- since, davayı, işini kaybedeceğini bile bile. sürekli doğrulan dile ge- tirince görün seyreyleyin siz güm- bürtüyü. Günümüzün Jerry Le- wis'i sayılan Jim Carrey'nin abar- tılı, patırtılı komik tarzmı yine ai- lenin kutsallığına övgü düzen bey- lik bir senaryoyla harmanlayarak gişede başanlı olmayı hedefliyor ve bunu başanyor *Yalancı Yalan- cı'. Ancak yer yer vıcıklaşan, bildik bir baba-oğul duygusallığma düş- mesinin yanı sıra fılmde epeyce formda görünen Jim Carrey'nin mahkemeyi erteletebilmek için tu- valette kendini dövdüğü manyak- ça sekans, oğluy- la eski kansının peşinden valiz şeklinde, pistte hareket halindeki uçağa binmeye çalıştığı sahne ya da hukuk şirketi elemanlan hak- kında içinden ge- çenleri olduğu gi- bi dile getirdiği. yönetim kurulu toplantısmı basıp hakaretleriyle herkesi gülmek- ten yerlere yatır- dığı gibisinden, antolojilere geçe- cek düzeyde, gır- gır şamata patırtı- nın eksik olmadı- ğı, fıttınk bölüm- leri de bu delido- lu, zıpkın gibi ko- medyenin performansının doruğa çıktığı dakıkalar. Sonuçta kuşkusuz meraklısına salık verilecek türden, süriikleyici, tipik bir Jim Carrey komedisi, eğ- lendirici, dayanılmaz bir 'gagsöle- ni' sayılabilir 'Yalancı Yalancı'. 4- 5 yıl önce Jim Carrey'nin çılcış yaptığı 'Ace Ventura'yla adını du- yurarak gittikçe uçuk kaçık kome- di alanında uzmanlaştığını, en son izlediğimiz Eddie Murphy güldü- riisü 'The Nutty Professor-Çatlak Profesör'le örnekleyen yönetmen Tom Shadyac'ın ikinci kez Jim Carrey ile işbirliğine giriştiği bu yepyeni komedi, 1997'nin en çok hasılat yapmaya aday filmlerinden biri şimdiden. Günümüz Kübası'ndan matızaralar tstanbul Film Festivali'nin ilginç filmlerinden "Guanta- namera", bugün Beyoğlu Al- kazar sinemasında gösterime giriyor. Üç yıl öncesinde fes- tivalimizin beğenilen filmle- rinden "ÇflekveÇikotata"nın yönetmeni, Küba sinemasmın ustası olan ve geçen yıl 68 ya- şındaglen Tomas Gutierrez Alea'nın vasiyet fılmi~°Gu- antanamera n , sosyalizmin son kalesi, günümüzün Küba- sı'nda geçen, yaşanan siyasal, ekonomik sorunlara ve bürok- rasiye ilişkin bir çeşit hiciv ni- teliğinde, alçakgönüllü, şirin ve düşündürücü bir Küba-Is- panyol ortak yapımı. Adını al- dığı ünlü şarkının müziğini oluşturduğu fılmin öyküsü gerçekçi gözlemlere dayanı- yor. Yanhşlıklar komedisi Doğduğu kenti ziyarete gi- den yaşlı bayan Yoyita, yıllar öncesinde ergenlik dönemin- deki eski gözağnsı Candi- do'ya rastlar. Çocukluk aşkı- Cuantanamera Yönetmen: Tomas Gutierrez Alea, Juan Carios Tabio / Senaryo: Eliseo Alberto Diego, T.GJMea / Kamera: Hans Burmann / Müzik: Jose Nieto / Oyuncular: Carios Cruz, Mirtha Ibenra, Raul Eguren, Jorge Perugprria, Luis Alberto Garcia, Pedro Femandez/1995 Küba (Avşar Film) nı bir türlü unutamamış Can- dido'nun hâlâ ona sevdalı ol- duğunu anlayınca gönül he- yecanının yol açtığı bir kalp kriziyle Candido'nun kolla- nnda ölüverir yaşlı bayan Yo- yita. Küba yasalannca, ölenin yaşadığı yere gömülmesi ge- rektiğinden Candido, Yoyi- ta'nm yeğeni Georgina ve ko- cası, yaşlı bayanm cenazesiy- le birlikte Havana'ya doğru yola çıkarlar. Yolda başlanna türlü işler gelir, kamyon şofo- rü Maria da sürekli Georgi- na'ya asılır... Devrim sonrasında 196O'lı yıllarda yaptığı "Bir Bürok- ratın Öiiunii", "Azgelişmişlik Anılan" gibi filmleriyle Üçüncü Dünya sinemasına damgasını vurmuş Kübalı us- ta Tomas Gutierrez Alea, "Çi- lek veÇikolata"da da işbirliği yaptığı, genç yönetmen Juan Carios Tabio'yla birlikte Castro yönetiminin hoşgörü sınırlan içinde, dûzene, bü- rokrasi çarkına epeyce 'do- kunduran' sevimli bir top- lumsal fars ımzalamış yine, "Guantanamera n yla. Kuşkusuz öncelikle adıyla ilgi çekmeye aday bu gerçek- çi yanhşlıklar komedisi, nere- deyse boydan boya tüm ada ülkesini kat edeceği bir çağ- daş Küba yolculuğuna çıkan- yor seyircisini. Muzip ve şirin taşlama Bir buçuk saat süresince, oldukça tuhaf bir taşıtlar ker- vanına dahil olarak kişisel duygulann birbirine kanşrjğı, her cins ve sınıftan kahraman- lann başmı çektiği, renkli, sı- cak bir yol filmi atmosferini soluyoruz, küçük küçük gü- lümsemelereşliğinde. İki haf- ta önce seyrettiğimiz, Castro karşıtı, propagandamsı aşk öyküsü nteliğindeki, paspal "Aa Şeker"den sonra sinema- severlere tatlı gelecek, ilginç, hakiki bir Küba filmi "Guan- tanamera". Fidel babanın çileli ülkesin- den gerçekçi insan manzara- lan ve toplumsal kesitler su- nan bu muzip ve şirin taşlama, haftanın seyredeğer fiunlerin- den biri bizce. "Çilekve Çîko- lata"nın sevimli eşcinsel deli- kanlısı Jorge Perugorria'ya dikkat. Gör beni, hisset beni, duy beni...Başlangıçta The Beatles, The Rolling Stones ve The Who vardı! 1960'larda teknoloji çağına erişmiş tüketim toplumlannın farklı değerleri arayan çocuklan, bu müzik gTuplannı bağırlanna basıp baş tacı ettiler. Rock ya da pop, ne derseniz deyin, haykıra haykıra söylenen ve dinlenen bu müzik, gençliği fareli köyün kavalcısı gibi peşinden sürükleyip sarsıcı bir niteliğe bürününce düzen duruma el koydu. Renk ve müzik cümbüşü Yeni tannlannda kendini bulan gençliği ve bu müziği alabildiğine sömürmeye, sağmaya koyuldu. Mantar gibi biten gruplar, şarkıcılar peşpeşe hayatımızdan gelip geçerken bu topluluklar arasında sivrilen The Who ve başyapıtlan Tommy bizim kuşağın gönlünde taht kurmuştu. Derken Çaykovsld, Mahler, List gibi bestecilerin yaşamöykülerini görüntü diline aktaımasıyla tanınan, yeni deneyimlere açık tngiliz sinemacı Ken Russefl,The Who'nun rock operası Tommy'ye de el attı 1975'te. Babasını (Robert Fowell) yitirmiş, kör, sağır, dilsiz bir oğlanın (Tommy - Roger DaHrey), zaman içinde iyileşip dünya tilt şampiyonu bir gençlik ilahina dönüşmesini şarkılarla anlatan bu psikedelik Ken Russell fıhni, 21 yıl sonra bir kez daha gidip seyredince kaçırulmaz bir nostaljiye gömüldük. Çağdaş bir Isa görünümündeki Tommy'nin arayış içindeki gençlik kitlesini çekip sürüklemesi, ardından bir tüketim aracına dönüştürülmesi, fınalde de yığınlann uyanışı ilgiyle izleniyordu yine baştan sona. Ancak dönemi içinde, beylik deyişle 'görkemh* bir görsel şölen' olarak karşılanmış "Tommy" zamana direnemeyip biraz eskimiş gibi geldi bize, bunca yıl sonra. Neredeyse her kareden fışkıran Tommy Yönetmen, Senaryo: Ken Russell / Kamera: Dick Bush, Ronnie Taylor / Müzik: Pete Townshend, The Who / Oyuncular: Ann Margret, Oiiver Reed, Roger Daltrey, Elton John, Eric Clapton, Tlna Tumer, The Who (Pete Tovvnshend, Keith Moon, John Entwistle), Robert Povvell, Jack Nicholson / 1975 ing. (Rlmart) coşkun, taskın bir görselliğin The Who müziğinin önüne geçtiği, renk ve müzik cümbüşü halinde gelişip sonuçlanan bir dizi tablonun peşpeşe montajlandığı fılmde yönetmenin stilini oluşturan basitleştirilmiş sembolizm, buluş ve çarpıcı görüntü çabası belirgin. Unlülerin resmi geçidi Dekorlanndan ışıklan ve zoom'lanna kadar abartılı Ken Russell tarzının sindiği, bir dönemin ruhunu yansırmaya soyunan, geniş yığınlann gözüne ve kulağına yönelik kotanlmış filmde, tapınılan, üne, dünya nimetlerine erişen, sonra da alaşağı edilen Tommy'yi, sonradan birkaç filmde daha rol almış. The VVho'nun solisti Roger Daltrey oynuyor. Patlayan TV'den yayılan köpüklerin kana ve pisliğe bulanması unutulmayacak, Tommy'nin alkolik annesi rolündeki Ann Margret'le paragöz, uyamk üvey babasını canlandıran OHver Reed'in dışında Tilt büyücüsü Elton John'dan rahip Eric Clapton'a, tatil kampı yöneticisi (1980'lerin başında ölen The Who'nun davulcusu) Keith Moon'dan Asit kraliçesi Tina Turner'a ve anneye sulanan doktor Jack Nicholson'a kadar uzatılacak ünlü müzisyen, şarkıcı ve oyunculann da kısa rollerde adeta resmi geçit yaptığı "Tommy", yaşı tutan sinemaseverler için nostaljik bir meditasyon, yeni kuşaklar içinse çeyrek yüzyıl öncesinin rock-operasını keşfedecekjeri hoş bir seyiriik sayılabilir. Bir süredir, bir Sinematek işlevini üstlenerek eski fılmleri sinemaseverlere kazandıran Filmart sayesinde yeniden seyretme firsatını bulduğumuz "Tommy", Ken Russell'vari bir gösteri sinemasmın olanca albenisiyle donatılmış, modenı bir klasiğin çekıciliğine sahip, görmezden gelinemeyecek bir film özelliğinde. KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Güle Güle 'Hasır Şapkah' Gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçen anılar... 1971 darbesi sonrası "Yeni Ortam"da baş- layıp "Cumhuriyet"te devam eden bir dostluk... Gülümsemesini bir an bile yitirmeyen, sevgi dolu gözler... Birkaç hafta önce, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın kokteylindeki son karşılaşma... "Uğ- rasanabana"... Uğrayamadım işte, Mustafa Ağabey... Kültü- rel "bitkinlikler"den başımızı kaldırabiliyormuyuz? (Senin de çok sevdiğin Onat Kutlar'la "kültürel bitkinlikler" derdik, kültürel "etkinlikler"e, biliyor- sun.) Yeni "bitkinlik" projelerinden söz etmiştim o gece. "Paris'egelsene"demiştim. Paris'e gitmek yerine, Anadolu'nun ücra bir köşesindeki bir Cumhuriyet okurunu ziyaret etmeyi yeğleyeceği- ni bile bile. Kedilerin, rengi ve cinsi ne olursa olsun, dostuy- dun. Elinden gelen desteği esirgemezdin onlar- dan. Birbirimizi görmesek de, mutlaka bir yerler- de, yararlı olduğuna inandığımız bir "bitkinlik" için- de olduğumuzu bilirdik. Kendi payıma, bu bitkin- liklerden hâlâ yorulmadıysam, bunun tek nedeni senin gibi dostlardır. Sayılan giderek azalsa da, hâ- lâ "satılmamış" ve satılamayacak insanların varlı- ğını bilmekten kaynaklanan garip bir güven duy- gusu. Bir Konya gazetesinde "Hasır Şapkalı"baş- lığı ile yayımlanan yazılanndan bu yana hiç şaş- mayan dürüstlüğünle bize yol gösterdin. Cesare- tini, açıksözlülüğünü ve kahkahalannı unutmaya- cağız... ••• Bugün köşende ne var bilmiyorum. Belki, eski bir yazın, belki de büyük bir boşluk. Ben, "Bugün ne yazardı acaba?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Belki, Zütfü'nün Hipodrom konserini yazardın. Gidemediğin için hayrflanırdın (..benim yaptığım gibi). Gericiliğin karşısında güçlenen ilerici güçle- rin dayanışmasını alkışlardın. Belki, Kıbns'ta biri Türk, diğeri Yunan iki gencin verdiği konserden söz ederdin. Kedilerin, her zaman politikacıların önünde olduğunu bir kez daha vurgulardın. Belki, bugün Iran'da yapılacak seçimden söz açardın. Belki de, gensoru sonrası başımıza ne- ler gelebileceğinden. Lâyık olmadıklan yönetim- lere ve politikacılara sahip ülkelerin, bir gün gelip doğruyu seçebileceğine ilişkin umudunu hiç yitir- medin. Eminim, gene umut aşılamaya çalışırdın, bu karanlık tabloya rağmen. Dilersen, sana Cannes'dan bir öykü anlatayım. Canını sıkma pahasına; yalancılara hiç tahammü- lün yoktu, bilmez miyim? Ama, gene de anlatmak zorundayım. Tozla dumanın birbirine kanştığı şu ortamda önemsiz bir aynntı gibi görünse de. Bu yıl, iki filmimiz seçildi Cannes Festivali'nin ya- nşma dışı bölümlerine. Üstelik bayağı eli yüzü düz- gün filmler. Aldıklan tepkiler de hiç fena değildi. A- ma, ne oldu biliyor musun? Kendi kendimize ödül icat edip kendimizi kandırdık! Olmaz deme, bal gibi oldu. Festivalin bitmesi- ne bir gün kala, gazetelerimizden birinin Paris mu- habiri arkadaşım beni aradı. "Biliyor musun" de- di, "Hamam, ödül almış". Duymadığımı söyledim. "Keşke" diye düşündüm ve soruşturmaya başla- dım. Filmin katıldığı bölümün, yani "Yönetmenle- hn On Beş Günü"nün sorumlulan ile görüştüm ön- ce. Dediler ki: "Çeşitti kuruluşlann özel ödülleri açık- landı, ama bunlann içinde 'Hamam'a bir ödül yok". Ben de işin ardını bıraktım. Hatta, bana mes- lektaşımın bir şaka yapmış olabileceği kanısına vardım. Yanlış haber yayımlatma çok acımasız bir şaka, Allahtan bu oyuna gelmedim diye düşünür- ken, bir de ne göreyim... Tüm Türk gazeteleri -bi- zimki dahil- Cannes'da "Hamam" filmine verilen "resmi ödüllerin dışındaki ilk ödül'den, "Fransız Sinema Gazetecileri Sendikası'run ödülünden söz ediyor. Televizyonlarda, yönetmen arkadaşımız röportajlar yapıyor. Allah allah, ben mi atladım acaba? Doğru sendikanın yolunu tutuyorum. Ge- nel sekreter, sakinlikle karşılıyor bu haberi. "Bizim böyle bir ödülümüz yok. Sinema basınının tek bir ödülü var. O da bugün açıklanacak olan -Egoyan ve Oüvera'/a verilen- FIPRESCI Ödülü." Tek tek bütün özel ödellerin sonuçlannı alıyorum. Hiçbiri değil... Sen olsan ne derdin bu duruma? "Kılavuzu kar- ga olanın... ° mı derdin, yoksa "Ûzüm üzüme ba- ka baka karanr" mı derdin? Parlamento üyelerinin sözüne güven olmadığı bir ortamda bir sinemacı- nın yalanına gülüp geçer miydin? "Bu ortama ya- kışır" mı derdin yoksa? Cannes'da izlediğimizfilmlerden biri "KatilÇer)" adını taşıyordu. Film, bugünlerde Paris'te göste- rime giriyor. Filmin afişlerindeki cümle çok ilginç: "Her toplum hak ettiği suça kavuşur!" Ne dersin Mustafa Ağabey, biz bunlan hak ettik mi? Üıriü isimler Kültür Ginişimi'nde • Kûltûr Servisi-Türkiye'nin bilim, sanat, politika ve iş dünyasının önde gelen isimleri, kültüre yönelik saldınlara karşı kültür girişimi oluşturmak için bir araya geliyor. Emre Kongar, Şakir Eczacıbaşı, Doğan Hızlan, Tahsin Yücel, Ismaıl Cem, Bozkurt Güvenç, Hıfzı Topuz, Metin Sözen, lonna Kuçuradi, Stefan Yerasimos, Talat Halman ve Hüsrev Hatemi'nin kuruculan arasında bulunduğu 'Kültür Girişimi', kültüre yapılan saygısızlıklara ve saldınlara tepki göstermeyi amaçlıyor. Kültür alanında yayın çıkanlmasına da öncülük edecek olan girişim, dernek, vakıf veya birlik şeklinde örgütlemek yerine, zaman içinde Türkiye geneline yaygmlaşmayı planlıyor. Feyyaz Tokar yeni kîtabını bugün imzalıyop • Kültür Servisi - Yaklaşık iki yıl önce beyin kanaması ve felç geçiren işadamı Feyyaz Tokar, 'Bıraktığım Yerden' isimli yeni bir kitap yayımladı. Tokar'ın hastalıkla mücadelesi sırasında yayına hazırladığı 'Bıraktığım Yerden' isimli kitapta. Tokar'ın televizyon sohbetlen yer alıyor. Hastahğı döneminde yaşaması, yazması, konuşması imkansız gibi görünen Tokar, azmin ve sevginin sayesinde yaşadığını ve bu dönem içinde en büyük ilgi ve desteği eşinden gördüğünü ve bundan sonra yayımlamayı düşündüğü kıtabında hastalığını nasıl yendiğini ve yaşamayı ne kadar çok sevdiğini yazacağını söylüyor. Tokar, bugün Kabataş Eğitim ve Kültür Merkezi'nde, geliri eğitim gönüllülerine bırakılmak üzere kitaplannı imzalıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear