02 Mayıs 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET TS STT" 2 MAY1S 1997 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Hükümet ve Parlamento HUSMJ A. GOKSEL D evlet Başkanı'nı bura- da, 20Nisan 1997 gü- nü "Türkiye: Bugün- den Yanna" başlığı al- tında yazmıştım. Onun devlet kuruluşundaki yeri nedeniyle görev ve haklanna yine de zaman zaman değinmek zorunlulu- ğu doğuyor. Ama yine de konu; 'Hükü- met ve Parlamento". Cumhurbaşkanı Süleyman DemireL, son bayram iletisinde (mesajında) "Halkımızın inananlar-inanmayanlar. laikler-antilaikler. Aleviler-Sünnikr gi- bi bölünmelere tabi tutulması milleti- mize yapılacak en büyük kötülüktür. Dinin siyasete alet cdilmesi ve siyasetin dine kanştınlması yanlıştır... Tartışma- lar nedeni) le y ügmlığa düşmev in. endi- şelere kapılmayuı" demiş. Bu iletinin binnci bölümüne katılmamak olanak- sız. Zaten bunlarherkesin, örneğin. kal- dınmda dura durayürürken "memleke- tin hali"ni konuşan iki emeklinin de söyleyeceği. söylediği sözler. Devlet başkanının söylemesi. elbet daha ağır- lıklı olur. Fakat kendisi gibi düşünen- lere "ben de sizin gibi düşünüyorum", ya da "Ben sizin taraftayım™ anlamın- da bir iletide bulunmaktan ileri gitmez. İletinin ikinci bölümüne, "Yılgmlığa düşmey in, endişdere kapılmayın" öğü- düne gelince. "Başüsüne sayın devlet başkanım,yılgmlığa düşmeyeceğim,en- dişelere kapılmayacağun" diyemem ki. Neye güveneyim de yılgınlığa kapıl- mayayım. Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) asker kanadına mı? Erzurum Bölge Jandarma Komutanf na mı? Gü- venliği buralarda aramak yetmez mi en- dişeye kapılmaya? Bir "ihtilal" lafı dolaşıp duruyor ül- kede günlerdir. "İhtüaT, öyle olur ol- maz yerde kıUlanılacak bir sözcük de- ğildir. Devrim bir süreçtir. 14Temmuz 1789'da başlayıp dünyada hâlâ sürege- len "Fransız Devrimi", 19 Mavıs 1919 "da başlayıp Türkiye"de hâlâ süren "Anadolu Devrimi" gibi. -Devrim", "isyan", "hükümet darbesi" nedenlen ve sonuçlan birbirinden çok değişık olan eylemlerdir. Demirel bir süre önce. parlamentoda grubu olan siyasal partilerin başkanla- nnı toplayarak "Devletin zan altında kalmaktan kurtanlmasu halkın umut- suzluktan korunması" konulannda dii- şüncelerinı sormuştu. Demek ki devlet başkanının düşün- ce ve kanısına göre "Devlet zan attın- da", eski deyişle "maznun" yani "sa- nık". Elbet ki hiçbir sanık. bağımsız yargı karan olmadan "suçlu" sayıla- maz. Hattadahası, suçsuz sayılır. Fakat sanık yargıdan kaçıyorsa. yargıdan kaç- ma yollannı zorluyor ve buluyorsa. "bağunsızyargıç" karşısına bir türlü çı- kanlamıyorsa, yargıdan kaçmak için parlamentoda uzayıp giden prosedür- İerle zaman aşımı sağlanıyor. yargıdan kaçabilmek için koalisyon hükümeti kuruluyorsa halka umutsuzluktan baş- ka turunacak dal mı kalıyor? Hiç ol- mazsa "umutsuzluğa düşme hakkı", "umutsuzluğa düşme özgürlüğü" olsun halkın. Türkiye'deki 500 sanayi firmasının geçen yılki kânnın yüzde elli dördünü üretim ya da dışsatım (ıhracat) geliri değil de "Devlete verdiği borcun faizi" oluşturuyorsa, bırakalım da kullansın bu "umutsuzluğa düşme özgürlüğü- nü". En yüksek işçi emeklisi aylığı 36 milyonun altında kahrken bir aylık mıl- letvekili maaşı tüm partilerin oybırli- ğiyle birdakikada 440 mılyon lıraya çı- kanlıyorsa bırakalım kullansın umut- suzluğa düşme hakkım. Turgut OzaL erken seçim laflan çıktığı zaman, açık açık. "Burava gelmek için yaptıklan masrafı çıkarmadan seçime gidemez- ler" demişti de hepimiz "utanma öz- gürlüğümüzü" kullanmıştık. Türkiye'yi "bugünden vanna" taşı- yacak olan hükümetle parlamentoyu büyüteç altına koyarak incelevelim: Hü- kümetin büyük kanadıyla küçük kana- dının. iktidarda kalma amaçlan ve ık- tidardan bekledikleri biribirinden ol- dukça farklıdır. Hükümetin küçük or- tağının iktidardan beklediği. iktidarda kalma çabası çok basıt bir nedene da- vanıyor: Yargıdan kaçmak! Sanık san- dalyesinden kaçmanın yolu iktidar kol- tuğuna sıçramak oldu. Yargıya gitme- yeyim de ne olursa olsun: "Benden son- ra tufan". Bugün yargıdan kaçan. yann ülke- den de kaçar. hiç kuşkumuz olmasın. Küçük ortak adi suçlardan sanık oldu- ğu için öyle uzun uzun yorum yapma- ya gerek kalmıyor. Fakat unutmavalım kı sanığı yargıdan kaçırmak da suçtur. Değer mi bir bakanlık koltuğuna, ya da gelecek seçimde seçilme şansını elde etmeye değer mi? Bu dönem cumhuriyet tarıhinin "Ayıpü Dönem"i olarak kalacaktır. Koalisvonun büyük ortağı yıllardan beri programlı, disiplinli. eline geçen hiçbir olanağı kaçırmadan, karşıdev- rün çizgisinde yürümüs, her geçen gün amacına bir adım daha yaklaşmıştır. Küçük ortağın yargıdan kaçma telaşı içinde "teokratikdevlet" amacı güden bu partiyi iktidar koltuğuna oturtması. öyle hafife alınacak "adi suç" ya da "aymazlık" değil. düpedüz cumhuri- yetin temeline kasıttır. Daha ağır bir de- yiş kullanmaktan ar duyuyorum. Amacı "teokratik devlet" kurmak olan parti. bugün iktidardadır. Devlet gücünü elbet amacı için planlı, disiplin- li olarak kullancaktır. O> oranının yüz- de 20 olmasını küçümsemek doğru ol- maz. DemokrasL doğası gereği her tür- lü virüs'e karşı bağışıksızdır. Totaliter rejimler, baskı rejimleri demokrasinin bu zayıf basamak tahtası olarak kulla- nırlar. Hitler, bu yolla iktidara geldı, programlı, disiplinli. yavaş yavaş ve sa- bırla. Hitler'in arka arkaya üç seçimde aldığı oy oranlan bunun göstergesidir: 1924"te yüzde 2.5. 1930'da yüzde 18, 1932"de yüzde 37. Hitler'in partisınin adi "Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi" idi. Totaliter ke- jimler kitlelen harekete geçirmek için "milliyetçilik"i araç olarak kullanırlar. Bugünkü teokratik iktidar partisi de "Milli Nizam", "Milli Selamet" meta- morfozundan geçerek "Refah"a geldi. "Milli GençUk Vakfi", "Avrupa Milli GörüşTeşkilatı*'ndaki milliyet sözcüğü boşunadeğildir. Milliyetçi Hareket Par- tisi'ndeki "milli\etçilik'' de. Totaliter rejimler dinamik güçlerini gençler arasında arar. bulur, pekiştirir. Ve yine genellikle bir tür üniforma, ayı- ncı kol bandı. ayıncı el ve kol işaretle- ri ile gençlere "ayncahkh kişilik" gü- vencesi verir. Sakal. bıyık. saç kesim şekilleri gibi giyim kuşam, "türban"ya da bir üniforma. bir ideoloji belirtisi, bir kimlik kartıdır. Buna göre türbansizlık da bir üniforma, bir ideoloji ve kimlik işareti sayılırsa "taraf" ve "karşı ta- raf" daha belirgin çizgilerle ortaya çık- mış oluyor. Demirel'ın bir gazetecinin sorusuna yanıt olarak söylediği "Ben tarafım. Anayasada belirtilen laik. demokratik cumhuriyetin korunması için yemin et- tim. onun tarafındayım" sözleri. Türki- ye'de "taraf" ve "karşı taraf"lar oluş- tuğunu, bunlardan birinin "laik, de- mokratik cumhurhettarafi",öbürünün "teokratikdevlet" tarafi olduğunun ka- nıtı sayılmaz rru? Bu ülkede her gün. dev let başkanm- dan. 23 Nisan'da başbakan koltuğuna oturan ilköğretim öğrencısı çocuğa ka- darbirçok kişi laikliğin ve demokrasi- nin tanımınıyapıyor. vapmakzorunlu- luğunu duvoıyor. Bu bize demokrasinin ve laikliğin bir "taraf"ça özümsenmemiş olduğunu gösteriyor mu? Konser salonlannda. mevdanlarda "Türkiye laiktir. laik ka- lacaktır"diye slogan atmak sadece bir boşalımdır. tehlikeyi, bu planlı. prog- ramlı. disiplinli. sabırlı gidişı önleme- ye yetmez. Bunu önlemenin. bu gıdişi •'At alan Üsküdar'ı geçmeden" kesme- nin yolu sadece \e sadece Türkne Bü- yük Millet Meclisi"nde aranmalıdır. Bunun dışındaki yollar çıkmaz sokak- lardır. Türkiye'yi bugünden yanna ka- zasız-belasız götürecek güç, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki herparti- den. aklı kendisine önder edinen, ken- dini kulüpçülük kompleksinden ve lk der diktasından kurtarmış, erdemli. bir daha seçilmemek olasılığını bile göze alabilecek vTİrekliüğe sahip milletv ekil- lerinde. 'milletin vekillerinde' aranma- lıdır. Devlet başkanının, Bakanlar Kuru- lu'nu kendi başkanlığı altında toplayıp. "taraf" olduğu ilkelen dennliğine an- latıp tartışarak sonucu Meclıs Kürsü- sü'nden "millete" açıklaması "milletin vekilleri"ne de bir uyan. bir çağn ola- caktır. Türkiye. toz duman içinde: aklın tö- kezlediği dar bir köprüden geçiyor. Aşağısı uçurum... PENCERE Yazanmız Melih Cevdet Andav yıl- lık izninin bir bölümünü kullandığın- dan yazılanna ara vermiştir. Türkçe Kuran ve Çağdaş Uygarlık MAHİRÜNLÜ B ir süre önce yolum, ilkin bir döviz gi- şesine. sonra bir trafik işlem merke- zine düştü. Dövız gişesi yenı açılmış- tı. Gişelerde güzel giyimli, çağdaş görünümlü genç kızlar işlem yapı- yor: arkada. kapkara uzun sakallı, belli ki inanmış (!) bir patron, iç pencereden gelen gi- deni. yapılan işlemleri gözlüyordu... Paraücareti ya- pan bu karşıt görünümlü kişilerle yapılan bu çelişki- li "maddi-manevi'' eylemlerkarşısında şaşırmıştım... Kendi kendime, "Hani rantiyecilik (!) tu-kakaydıL" söylendin. Trafık işlem merkezinde. giriş bölümünde, saba- hın saat onunda rapor hazırlanmasını bekliyorum. Danışmada bir polis memuru vardı. içeri giren önce ona başvuruyor. Bir ara. birkaç polis memuru bırlik- te geldiler; onu. avn ayn "Setamünalevküm" diye se- lamladılar. Görevli de bilinen yanıtı yineledi. Bu se- lamlaşma Arapça olduğu gibi dinsel bir içerik taşı- yordu. bana göre. Ben, işe başlarken, hep "Günay- dın!" derim. Burası özel bir yer değıldi. devlet kapı- sıydı... Doğal olarak bu görüntüye de şaşırmıştım. Ya- şını başını almış olan ben. şimdiye değin ne okullar- da. ne devlet dairelerinde. ne de asker ocağında böy- lesine rastlamıştım... Belkı de yıllardır emekliliğin gözümden uzaklaştırdığı doğallaşmış gerçeklerdi bunlar... Yaşadığımız olaylar bizi, ister istemez, iyi- ce güncelleşen "laiklik" bağlamına getiriyor. Şimdi- lerde buna. bir de sekiz yıllık "Oğretim Birliği'" tar- tışmalan eklendi. Gelın de saşkına döruneym... Eğer 21. yüzyıla girerken en önemlı ereğimiz uygarlaşma yolundan geri dönmekse. niye şaşıralım!.. V'ah bize. yazık devnmlerimize!.. TBMMde en çok üyesi bulunan RP ile kimi ANAP. DYP üyeleri, sekiz yıllık temel öğretimi. 5^3 aşama- lanna ya da "Kuran'" ve "Arapça" destekli bir for- müle bağlamak ıstiyorlarmış... Benim çok yalm iki önerim var: • Öğrencilenmiz sekiz yıllık temel öğretimin son yıhnda, "Arapça" olmamak koşuluyla, Türkçe Ku- ran (yetkili bir kurulca hazırlanmış çeviri ya da an- lam. "meal") okuyup öğrensinler. Doğal olarak seç- meli ders olarak. Böylece. halkımızın. çocuklanna dınlerinı asıl kaynağmdan öğretilmesi isteği de yeri- ne getirilmiş olacaktır. • Kadınlanmızın. kızlanmızın örtünme sorunlany - sa, yurt çapında gizli oylamayla (referandumla) çö- zümlenebilir. Din, bir kültür kurumudur: dil, felsefe. sanat. halk- bilim (folklor) gibi. Siyasal olamaz. Dinsel erekli par- tı de ancak karmaşa doğurur. mutluluk getirmez. Din, ancak öğretim konusu olabilir. lsteyen. iste- diği inancı taşıyabılir. Yetişenler. anne babalann, bü- yüklerin, yöneticilerin dinsel yönlendirmeleri ortaça- ğa çağndır. Çağdaş uygarlık ortaçağı geride bırakalı altı yüzyıl oluyor... Dünyanın En Güçlü Devleti Hangisi?.. Ünlü öykücüktür; bir yabancı diplomat. Keçeci- zade Fuat Paşa'ya sormuş: - Sizce dünyanın en güçlü devleti hangisidir?.. Paşa: - Osmanlı Devleti.. - Neden?.. Keçecizade: - Siz demiş, dışardan, biz de içerden yıkmaya ça- lışıyoruz; ama, bir türlü yıkılmıyor. Osmanlı imparatorluğu elbette dağılacaktı; bu so- nucu yalnız Enver Paşa'nın günahı, Ittihat Terak- ki'nin suçu, emperyalizmin marifeti saymak eksik bir açıklama olur. imparatorlukların tasfiyesı, tarihsel gelişmenin kaçınılmaz ürünüdür. Britanya impara- torluğu ayakta kalabildi mi?.. Her iki dünya sava- şından da başarıyla çıkan ingiltere'ye ne oldu?.. Emperyalizmin babası sayılan "BirteşikKrallık" ikin- ci Dünya Savaşı'ndan sonra kabuğuna çekilmek zorunda kaldı. Mizahçılar bugün ne diyoriar - İngiltere adası, Avrupa'yayanaşmış birAmeri- kan uçak gemisidir. 19'uncu yüzyılda gerçekten değerli, bir dizi Os- manlı paşası imparatorluğu kurtarmaya çabaladı; ama. 'Tarih Baba' kararını vermişti; çok uluslu "fe- okratik devlet" şöyle ya da böyle yıkılacaktı. Keçe- cizade Fuat Paşa da 19'uncu yüzyıhn nafile çaba- larında yıldızı parlamış bir devlet adamıdır; Mevlevi. tarikatındandı, Batı kültürüyle haşır neşirdi, nükte- leriyle ünlendi; başında fesi, ayağında redingotuy- la, incelikli Osmanlt efendisinin çarpıcı örneklerin- den biriydi. • Tanzimat, 19'uncu yüzyılda Osmanh'nın yanm ya- malak çağdaşlaşma çabalarını sergiler, Mustafa Reşit Paşa, Fuat Paşa, Âli Paşa gibi zamanına gö- re ilerici sayılabilecek devlet adamlarının yanı sıra bir de Tanzimat yazını ve basınının yıldızları vardır; Şinasi, Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ek- rem, Ahmet Vefik ve benzerlerini ölçüp tartarken, zaman terazısinin hakça dirhemlerini terazinin ke- fesinden eksik etmemek gerekir. Osmanlı'da "Ba- tjlılaşma" zorunluk nedeniyle ortaya çıktığından Üçüncü Selim, İkinci Mahmut gibi ilerici padişah- lar da yobazdan, şeriatçıdan, softadan tepki gör- müşlerdir. irtica, Cumhuriyet dönemine özgü bir dünya gö- rüşü değil: mürteci Osmanlı toplumunda da var. • Peki, bugünkü şeriatçı, Tanzimat paşasından da-. ha mı ilerde, yoksa daha mı geride?.. Tanzimat paşası yüzünü Batı'ya dönmüştü. bu- günkü dinci Doğu'ya çevirmiş!.. Keçecizade, bu- günkü mollaya göre daha çağdaş; Mustafa Reşit • Arkası 19. Sayfada Yarm: 3Mayıs Dünya Sasın Özgürlüğü Günü Dünyada 1986'dan bu yana en az 500 gazeteci görev başında öldürüldü. 120 ülkede basına karşı, sansür ve diğer baskı yöntemleri uygulanıyor. Ve halen 22 ülkede 180 gazeteci demir parmaklıklar arkasında. D ü n y a G a z e t e l e r B i r l i ğ i
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear