02 Mayıs 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 MAYIS 1997 ÇARŞAMBA 14 KULTUR 5 0 U L U S L A R A R A S I C A N N E S F İ L M F E S T İ V A L İ Uzakdoğu 'dan iki usta: AngLee ve Imamura 'nın fılmlerifestivalcüerin yüzünü güldürdü 4 Bıız Fırtınası\ Altın Pahmye'nin şitndilik en güçlü adayı VTCDİ SAY AR CANNES - Amerikan sineması ve onu taklıt ederek ticari başan kazanma- yı uman Avrupa sinemasından birbiri ardına gelen düş kınklıklanndan sonra festıvalcilerin yüzünü güldüren iki ya- pıt. Uzakdoğulu yönetmenlerden gel- di. Amerika'da yaşayan Tayvan asıllı Ang Lee \e Japon Shoei Imamura'nın fılmlen, Uzakdoğu sınemalarının son yıl- lardaki atağının bir rastlantı olmadığı- nı kanıtlıyor. Dün izlediğimiz iki filmden biri. Ja- pon sınemasının önde gelen ustalann- dan Shoheı Imamura'nın imzasını taşı- yordu. "NarayaınaTürküsü"> 'adlı filmi ile 1983 yılında "Altın Palmiye'*yi ka- zanan Imamura. gene insan-doğa ilişkı- sinin ön planda olduğu, insan ruhunun gizemli yanlannı sorgulayan bir fılm gerçekleştırmiş. "Unagj" (Yılanbalığı) adlı fîlminin kahramanı, kendısini alda- tan kansını öldürdükten sonra sekiz yıl hapıste yatan ve hiçbir olaya kanşma- ması koşulu ile serbest bırakılan kahra- manın. tüm çabasına karşın doğasına yenik düşmesini; ama bu kez ölümden değil. yaşamdan yana tavır almasını an- latıyor. Imamura'nın kahramanı Yamashita, kıskançlığa yenik düşüp cınayet îşle- dıkten sonra, hapiste bir yılanbalığı bes- lemeye başlar. Bu hayvan onun en ya- kın dostu. sırdaşı olur. Hapisten çıktık- tan sonra da ondan aynlamaz. Açtığı berber dükkânında bir akvaryumda bes- ler onu. Yamashita, yavaş yavaş başka insan- lan dünyasına kabul etmeye başlar ve ber- ber dükkânında çalışan genç bir kadına ilgi duyar. Ne varki, geçmişi peşıni ko- lay kolay bırakmayacaktır. Ölümden kurtardığı genç kadına duyduğu sevgi. onun kapalı dünyasının kapılannı ara- layacak \e tek dostu yılanbalığını deni- ze bırakarak yenıden insanlar arasına dönecektir. Yılanbalığını kuşkusuz bir simge ola- rak kullanıyor Imamura. Amacına ulaş- mak için Ek\ ator'a kadar giden ve son- ra tekrar kendi çamuruna dönen yılan ba- lığı. Yamashita'nm ta kendisidırbelki de. Uzun yıllar boyu kendini dünyadan so- yutlayan ve cinsel sorunlan ile hesap- laşmaktan kaçınan birinin, yılan balığı ile böylesine bütünleşmesi doğaldır. Bel- ki de Yamashita'nm bir türlü çözümle- yemediğı ve korktuğu cinselliğin bir simgesidir yılanbalığı. Japon sınemasının bu usta yönetme- ni. modem bir sinema yapmak adına in- sanı gen planda bırakan günümüz yö- netmenlenne hiç benzemiyor. Alabil- diğine klasık bir yapıda kuruyor filmi- ni. Kahramanlannın serüvenlerini anla- tırken onlara sınırsız bir sevgi ile yak- laşıyor. İnsan doğasının girdaplannda do- laşırken şiddeti sergilemekten kaçınmı- yor. Kahramanlannın trajik ve gülünc yan- lannı. insan-doğa ilişkisinintümboyut- lannı cesaretle vurguluyor. Suçluluk duygusunu. geçmişin izlerinden kurtu- lamamayi çok ıyi anlatıyor. lnsanın ken- di kendini tanıma, kendi ile banşma sü- recini konu alıyor. Kıskançlık olgusu- nu en iyi anlatan, Doğulu sinemacılarol- muştur hep. Belki de bu duyguyu en yoğun yaşayan insanlar olduklan için. Imamura, etkileyici bir plastik bütün- lük içinde sunuyor öyküsünü. Oyuncu- luk ve müzik. yönetmenin usta yoru- muna katkıda bulunuyor. Fakat. filmi zedeleyen bazı unsurlarda yok değil. Se- naryo, başlardaki yoğunluğunu, ikinci yanda yitiriyor; melodram mutlu sona doğru yol aiırken tekrara düşmekten kendini kurtaramıyor. Sonuç olarak. Al- tın Palmiye'ye pek yaklaşamasa da in- • Shoei Imamura'nın 'Unagi' (Yılanbalığı) adlı filmi Altın Palmiye'ye pek yaklaşamasa da, insanı yüreğinden yakalayan etkileyici bir film. Tayland asıllı Amerikalı sinemacı Ang Lee, tüm filmlerinde olduğu gibi, "Buz Fırtınası'nda da (The Ice Storm) insan ruhunun çelişkilerini, insanlar arasındaki ilişkileri anlatıyor ve sinemanın elektronik oyuncaklara bel bağlamak yerine insan gerçeğine yöneldiğinde hâlâ etkili olabildiğini kanıtlıyor. Sıradan bir öyküden bir başyapıt çıkaran Ang Lee. Altın Palmiye'ye çok yakın duruyor. 'Japonya'da sinema kültürün parçası değil' Kültür Servisi - 50. Cannes Film Festıvalı'ne katılan Japon film yönet- meni Shoei Imamura, sekiz yıllık bir çalışmanın ürünü olan "L'nagi' (Yılan- balığı) adlı filmı>le Altın Palmiyeıçin yanşıyor. 70 yaşındaki Imamura. uzun süren bu sessizliğın sorumlusu olarak ticari filmlere y önelen bağımsız yönet- menleri görüyor. Yönetmen. 1983 yı- lında da 'Narayama Türküsii' adlı fil- miyle Altın Palmiye Ödülü, 1989 ise 'BlackRain' Fılmiyle Cannes Film Fes- tıvalı teknik ödülünü kazanmıştı. Shoei Imamura.bu filmınde, kadın kahramanı canlandıran Misa. Şhjmi- zu'nin iki seks sahnesinde yeralması- na karşın bir çiftin arasında gelişen aş- kı seks sahneleri kullanmadan anlat- maya çalışmış. Imamura kendısıyle yapılan bir söyleşide Japonya'da sine- manın kültürün bir parçası olmamasın- dan yakınıyor. - 'Yılanbalığı'nıgerçekleştirmenizi ünlü Shochiku mu önermişti? - Shochiku bana bir film yapmayı önerdı ve ben de bu romanı uyarlama- ya karar verdim. Bir yılanbalığı yaşa- mının incelikli betimlemesini konu alan bir bölüm vardı. Yılanbalığı yu- murtası bulabilmek için Filipinler'e kadar gittik. Ama yine parasal neden- lerle bu araştırmayı sürdüremedik ve öykünün bu kısmını filmden çıkar- mak zorunda kaldım. -Kahraman/Ölümcül Arzu' ve İn- tikam Benimdir' filmlerini/deki kah- 1 ramanlarla benzerlik gösteriyor mu? - Belki. Ancak bu karakterin ilgimi çekmesinın asıl nedeni kadınlara hiç güvenmiyoroluşuydu! Bırgün erkek- lere hiç güvenı kalmamış bir kadınla karşılaşıyor ve aralannda. hep kaçak oynayanyılanbalığınınkınebenzerbir ilişkı gelişiyor - Dogu'dayılancinsdliksembolüdür. Filminizde de bu anlamıyla mı ver at- dı? - Hayır. Bence yılanbalığı filmin kah- ramanı için bır çeşit kutsal \arlık. Onunla bir hapıshanede karşılaştıktan sonra bir daha aynlmıyorlar. Hatta. yı- lanı tannsı gıbi görüp günah çıkardı- ğı bile oluyor. - Romanda değişiklikleryaptınız mı? -Oldukça. Romanda kahraman yılan- balığı yemeklen yapan küçük bii es- toranın sahibıydı. Onun çevresinde ağırlık oluşturan bir dolu tipleme ya- rattım. Bu, benimdüşgücümüdahara- hat kullanmamı sağladı... Filmin sonuna herkesın art arda gö- ründüğü büy ük dans sahnesi ekledim. Bu. para akışını simgeliyor. Günümüz Japonyasf nda para tüm değerlenn üs- tünde. - Siz de bu sistenıin kurbanısınız. ts- tediğiniz gibi bir film çekmek istediği- nizde yapımcı bulamıyorsunuz. - Japonya'da öyle çok yolsuzluk ve skandal var ki neden sinema için para bulunmuyordiye kendime sorduğum çok oluyor. Yalnızca hiçbir değer ta- şımayan ve videopiyasası için çekilen küçük filmler için para veriyorlar. Çek- tikleri klıplerya da televizyon dizile- riyle tanınan bazı genç y önetmenlerin. gerçekte sinemayı öldüren. ancak ken- di deyişleriyle 'eğlenceli' bazı filmle- ri için büyük paralarödeniyorörneğin. Japonya'da sinema kültürün birparça- sı değil. - Kurucusu ve yöneticisi okJuğunuz sinema okulunun çahşmalan nasıl? - Oldukça ılgınç sonuçlar elde ettık. Ömeğin Kazuo Hara gibi bır belgesel- cı kazandık. ('Birzamanlarimparator- luk ordusu!') Günümüz Japon sıne- masında teknısyenlik yapanlann yüz- de 80'i bu okuldan yetişti. Ama hiç- bir genç yönetmen henüz kendini gös- terebılmiş değil. sanı yüreöınden yakalayan etkileyici bır fılm, "Ydanbalıgı'r Buz tutmuş insan manzaralan Ang Lee'yi Istanbul Festıvalı izleyi- cileri yakından tanır. Bugüne dek yap- tığı üç uzun metrajlı film de büyük be- ğeni topladı. Hatta ikisı, ticari dağıtıma girmeyi başardı. 1992"de"DüğünYeme- ğT (Wedding Banquet), 1994'te "Eat Drink Man VVöman" (Ye, İç. Kadın. Er- kek) ve 1995 te "SenseandSensibility" (Aşk \e Yaşam) filmlennı gerçekleştı- ren 1954 doğumlu Taylan asıllı Ameri- kalı sinemacı Ang Lee. tüm filmlenn- de olduğu gibi. bu son filmi "Buz Fır- tınası""nda da (The Ice Storm) insan ru- hunun çelışkılerinı. in^anlar arasındaki ılişkılen anlatıyor Bukezüstgelırgru- bundan beyaz Amenkalılann yaşadığı New Canaan mahallesinde yaşayan bir grup ınsanın, özellikle de iki aılenin fertlennın karmaşık ilişkilerini anlatıyor Ang Lee. Lee. öyküsünü 1973 Amerikasfndaan- latıyoR Nixon dönemine ilişkin çeşitli referanslar eşliğinde, bu dönemden in- san portreleri çiziyor. Niçin bu dönemi seçmiş Lee? Belki de paranoyanın uç noktada yaşandığı, 60"lı yıllann deği- şim rüzgârlannın ardından yozlaşma ve çürümenin egemenlık kurduğu bu yıllar, insan ruhlanndaki çelişki ve çatışmala- n sergilemek için en elverişli ortamı ya- rattığı için. Insani değerlerin \enni maddi değer- lere terk ertıği bu ortamda insan ılişki- lerinin sağlıklı olması beklenemez el- bette. Bu zengin mahallesinde yaşayan iki komşu ailenin fertleri, birbirleri ile son derece girift bir ilişki içine giriyor. Ele- na, kocasını komşunun kocası ile alda- tırken küçük kızlan. ılk cinsel deneyim- lerinı komşunun küçük oğlu ile yaşa- maya çalışıyor. Komşunun dığer oğlu ise umutsuz bir ilişkinin peşinde New Canaan mahallesinin mutsuz ve alabil- dığıne yalnız bıreyleri. birbırlerine tutun- maya çalışıyor. Ama aralanndaki ilişki- lerın hiçbiri gerçek değil. Partilerde "anahtar mTjnu1 " oynayarak mutsuzluk- lannı yenmeye çalışıyorlar ,\nahtaroyu- nunun ne olduğunu bılmeyenler için an- latalım. Herkes otomobılinin anahtannı bır çanağa atıyor. Sonra kadınlar \e er- keklerkarşı saflarda dizilıyor. Sıra ile ka- dınlar çanaktan bır anahtar çekıyor ve bu anahtann sahıbı erkekle o geceyi geçir- mek üzere partıv i terk ediyor... insan gerçeğine yönebnek Böyle bir ortamda büyüyen çocukla- nn dünyav ı nasıl algıladıklannı. ana- ba- balannı nasıl değerlendırdıklenni düşü- nebilirsiniz Bu çocuklann kendi duygu- sal ve cinsel yaşamlannda ne denli ba- şanlı olabileceklerini de tahmin edebi- lirsiniz. Ang Lee. hiçbir etık değeri kal- mamış bu topluluğu yargılamıyor. Fi- nalde. trajik bir olayla seyırcıyı sarsma- sına karşın. Cocuklardan biri, anlamsız bir kaza ile yaşamını yitiriyor: buzlu, fırtınalı bir gecede Bu yoz ortam, \er- diği u kurban"dan sonra kendini topar- layabilecek mi? Yıtirdiğı değerleri anım- sayabılecek mi? Bilemiyoruz. Lee. bu ko- nuda da bır yargı vermekten kaçınıyor. Ama gerek ailelerin çocuklanna bakışın- da. gerekse çocuklann ailelerine bakışın- dabırdeğışımın. karşılıklı biranlayışın kapısının aralanacağını hissediyoruz. Ang Lee. tıpkı Imamura gibi kahra- manlannase\gı\eanlayışlayaklaşıyor. Ne denlı olumsuz bir rolde karşımızda olurlarsa olsun. İnsanı zaafiannı yargı- faRRak yerine anlama^çaJışıyor. Trajik olanın yanında komik olanı da ser- gıleyerek kapkara bir tablo yaratmaktan kaçınıyor (gene de böyle bir toplumda yaşamak istemezdim dedırtıyor insanı). Anlattığı ö>kü, Hollywood'da ve Yeşil- çam'da yüzlerce kez anlatılmış bir öykü. Ne \ar kı Lee. bu öyküye gerçek bır sanatçı sezgısı \e duyarlığı ile vaklaşıyor. Karakterlennı birer prototip yapmak yenne, yaşayan varlıklar olarak getiriyor karşımıza. Ve her şeyden önemlisı. böy- lesine klasık bıröyküyü nasıl anlatacağını çok iyi bıliyor. Bir romandan yola çıkarak yazılan senaryoda James Schamus'un ımzası var. Incelıkle dokunmuş bir yapı bu. Karakterlerin bırbinne koşut gelişen öy- küleri. filmin finaline doğru gelışirken gerilim bir an bıle düşmüyor. Mychael Dannanın müziği de bu gerilımin yaratıl- masmda büyük rol oynuyor. Kevin Khne ve Sigourney Weaver, usta bır oyun- culukla Ang Lee'nin yorumuna destek oluyor. Sonuç olarak, sıradan bir öy- küden bir başyapıt çıkarmayı başanyor Ang Lee. Sinemanın elektronik oyuncak- lara bel bağlamak yerine. insan gerçeğine yöneldiğinde hâlâ etkili olabildiğini kaıut- lıyor. .Amerikan bağımsız sınemasının son yıllarda ortaya koyduğu en güzel yapıt- lanndan birini ortaya koyan Ang Lee'nin, festivalde Palmiye'ye çok yakın dur- duğunu şimdiden söyleyebiliriz. Cannes'ın ortayerişiddetKültür Servisi - Şiddet, bu yıl Cannes'a damgasmı voırdu. Festivalde yanşan ya da ya- nşma dışı gösterilen pek çok filmin şiddet te- ması çevTesinde buluştuğu gözleniyor. 50. yı- lını dolduran festivalin bir başka özelliği de son dört yıldır Hollyvvood yapımlanna sırtı- nı çevirmesi. Cannes'ın yanşma bölümünde yer alan on sekiz filmden sekizinde hayii tepkili, hay li ha- reketlı bir sine- ma diliyle işle- niyor şiddet. Festivalin 19 yıllık yöneticisi Gilles Jacob'a göre bugünler- de insanlar şid- det ve kan gör- mek istiyorlar. Hatta festival yönetimi Ame- nkalı yönetmen Olher Sto- ne'nun son vah- şet filmi 'U- ses getirecegi- Kassovitz'in 'Katiller'inde \Iichel Serrault oynuyor. ne ınandığı için yanşma bölümüne alınmasın- dan yana tavır koymuşlar. Fakat yanşma fılm- lennin kesinleştiği tarihte Stone'un çekimle- rinın halen sürüyoroluşu Cannes'ı sansasyo- nel bir filmden yoksun bırakmış. Gilles Jacob, kimı filmlerdeki şiddet dozuna karşı tavır alı- yor. Örneğin AvTasturyalı yönetmen Mkhael Haneke'nın 'Funny Games' adlı filmını öyle rahatsız edıci bulmuş ki filmin resmi göste- riminden önce bir uyarı mektubu göndermek zorunda kalmış. Jacob. şiddetin ve kabalığın dozunun çok iyi ayarlandığını belirterek "Biz burada bir şiddet antolojisi peşinde değiliz, çünkü bu katlanılmaz bir şey olur** diyor. Bu ortak temayı konu alan filmler arasında en faz- la ılgı görenı Wim Wen- ders'in 'Şidde- tin Sonu" adlı son filmi. Wen- ders, şiddet üs- tüne bır film yapmak ıstemiş, ama şiddeti fil- min başlıca un- suruolarakgös- termekten ka- vinmış. Yönet- men, şiddeti si- nema dili olarak kullanmak iste- medığini ısrar- la vurguluyor. Yanşma film- len arasında yer alan. Mathieu Kassovitz'in "90'ların başında çektıği 15 da- kikalık bir kısa filmden esinlenerek çektıği "As- sassin(s)'.yanşmaya katılan dört Fransız fil- mi arasında en iddialı olanı. 'La Haine' ile 1995 'te Cannes'dan ödülle dönen Kassov ıtz' in bu kez Altın Palmiye şansının yüksek oldu- ğu söyleniyor. Johnny Depp "The Brave - Cesur" ile Cannes'da yanşıyor Amerika'ya ateş püskürüyor Kültür Servisi- Hollyvvood'un genç yıldızlarından Johnny Depp'in ilk filmi 'The Brave', Cannes'daki basın gösteriminde yuhalandı. Eleştirmenlerin, tek- nik açıdan çok sıradan buldukla- n filmin gördüğü tepkı. Deep'in yönetmenlık kariyeri açısından talihsiz bır başlangıç oldu. Ünlü oyuncu bundan sonra bir daha filmçekmeyeceğini imaetti. De- epdüzenlediğı basm toplantısın- da. Amerikan siyasetçilerını kı- yasıya eleştırerek "Amerikan rü- yası~nın bir mit oldufiunu söyle- di. Amerikan toplumunun "aç- gözlü"" olduğunu belirten Johnny Depp, 20 dolar banknotlannda fotoğrafı bulunan eskı Amerikan Başkanı Andrew Jackson'm da milyonlarca Amerikalı Kızılde- nlınm ölümünden sorumlu **so\- kınmcı bir katil" olduğunu söy- ledı Holly wood'un en başanlı genç oyunculanndan biri olarak ka- bul edılen ve son yıllarda u Ed- ward Scissorhands", **Ed Wood", "Don Juan de Mar- co"gıbi filmlerde rol alan Johnny Depp, Amerika'da bir küçük kasabada bıryoksulluk ve sefalet öyküsü olan "The Brave - Cesur" filmiyle gündemde. Büyük büyükbabası Kızılderilı olan Johnny Depp, ken- Johnm Depp, ilk yönetmenlik denemesinde Marlon Brando ile başrolü paylaşıyor. di yönettiği \e başrolünü üst- lendiği bu filmde, yoksul bir Kızılderiliyı canlandınyor Film- de. Kızılderililere duyduğu sem- patiyle bilınen Marlon Brando da rol alıyor. "Yaşamm çirkin yönlerini gör- mezlikten geimek üzere prog- ramlanmışız" dıyen Johnny Depp. "Amerika'da pek çok in- san, filmimde göstereceğim öl- çüde sefalet içinde yaşıvor. .\me- rikan rüyası dive bir şe\ vok. Bu bir propaganda aracından baş- ka bir şey değil" şeklınde ko- nuştu. Cannes yakınlarındaki bir vıllada kız arkadaşı ünlü manken Kate Moss ile birlikte kalan Johnny Depp, "Amerikan toplumu açgözlüdür. Önemli olan, ka/annıaktır"dcdı Filmi aracılığıyla izleyicilerin günü- müz Amerikası'nın başarısız- lıklannı düşünmesini istediğini belirten ünlü oyuncu, Ameri- kan tarihinin çarpıtıldığını iddia ettı. Johnny Depp'in açıklamala- rı. tepkisini Amerika'da buldu. Californialı bir film ya- pımcısı. "Haksız sayılmaz tabiL Ama mesek bununla kal- mıyor. Johnny Depp'in reklamını yapması gereken bir filmi var. Bu gibi açıklamalarla istediği olçiidc yankı uyandıracağı kesin" diyor. . * DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Komşuda Son günlerde komşumuz Yunanistan'la aramız- dayıllardırözlemi içinde olduğumuz bir yakınlaşma ortamına yönelik kimi adımlar görünüyor. Yunanistan pek çoğumuzun Ritsos, Elitis, Se- feris şiirleri, Theodorakis, Hacidakis müzikleri, Kazancakis romanları gıbı çok tanınan sanat ürün- leri yoluyla gönül bağı kurduğu bir ülke ve kültür dün- yası. Avrupa Topluluğu'na giriş süreci içinde olan ül- kemizde pek çok kişı ister istemez Yunanistan'la bi- zi kıyaslamaya girışerek, ortak geçmiş, kültür gibi nedenlerie aramızda pek de bir fark bulunmadığı- nı, bu nedenle komşumuzun olduğu yerde rahatlık- la yer alabileceğimizi savunurlar. Bir kenti tanımanın en iyi yollanndan birinin de ora- da kaybolmak olduğu söylenir. Bu söz ülkeler için de söylenebilir. Tam dört yıl önce 1993 Mayısı'nda, o sırada Fran- sa'da görevli eşimi görmek için otomobille yollara düşmüştüm. Harita üzerinde yaptığım planıma gö- re on iki - on uç saatlik bir yolculukla, 1050 km. uzak- lıkta, Yunanistan'ın Adnyatik kıyısındaki liman ken- ti Igumenitsa'ya varmayı tasarlamıştım. Sabaha kar- şı yola çıktım. Daha sınır kapımız Ipsala'ya geldiğim- de, yolluk olarak yanıma aiacağım yiyeceklerie bir- likte hantamı da unuttuğumu aynmsadım. Yol işaretlerine bakarak da gideceğim yere ulaşı- nm diyerek yolculuğumu sürdürdüm. Camili köyler- den geçe geçe, kimi zaman imrendiğim ıssız kum- sallar boyu, kimi zaman bakımlı tanm alanlan ara- sından Batı Trakya düzlüklerini aştım. Selanik'e dek hiç sorunum olmadı. Durmadım, aak- madım. Tek ısteğim akşama dek igumenitsa'ya va- rarak gece kalkan bir vapurla Italya'ya geçmek. Selanik'ten çıkışta igumenitsayazılı birtabelagö- receğımden o denli emindim ki, göremeyince ani bir korku yaşadım. Atına yazısını görür görmez de yan- lış yolda olduğumu düşünüp ana yoldan aynldım. Işte komşumuzdakı asıl serüvenim bu noktadan sonra başladı. Bağlar, bahçeler içinde tertemiz köy- ler, kasabalar görüyordum. Yolculuk hoşuma gidi- yordu, bir de nereye grttiğimi bilsem... Grek ve Latin harfleriyle yazılı yol tabelalanndaki yazılan birtDirine kanştırmayabaşlamıştım. Birkaç kez durup rastladığım ınsanlara Igumenitsa dedim, hep- sı de elleriyle yola devam etmemi söylediler. Zaman geçiyor, ben tek birtanıdık yer adına rastlayamıyor- dum. Giderek gerginleşirken birden karşıma çıkıve- ren Florina tabelasını görmek bir sevınç yarattı ben- de. Gitmek istedığim yerin çok uzaklanndaychm ama hiç değilse ünlü yazarımız Necati Cumalı'nın doğum yeri olan kenti görebilecektim. Sonunda Florina'ya gelmeden durduğum bir ben- zincideki satıcı kadın önüme büyük bir kuzey Yu- nanistan hantası açarak, hangi yollan ızleyerek Igu- menitsa'ya ulaşabıleceğimi üzerinde ışaretledi. Doğru yolu buldum. Tatlı eğımli ovalar bitmiş, dağlar başlamıştı. Uzak tepelerde elektrik santral- lan görülüyordu. kimi tepelerse karla kaplıydı. Do- ğa birden ıssızlaştı. Işıklar karardı. Dağ başında tek başıma gidiyordum. Yol kimi zaman derin vadiler- den döne döne ilertiyor, kimi zaman dağlann tepe- sıne çıkıp sonra yine aşağılara iniyordu. Artık gece kalkan bir vapura yetigebılme umutlanm sönmüş- tü. Derken ışıkfar içinde bir köye girdim. Köy halfa san- ki hep birlikte yemekteydi. Oysa ne düğün vardı ne de başka bir eğlence. Renklı ışıklar altındaki açık- hava lokantalarında herkes neşe içinde yemeğini yi- yordu. Bu insanlara özenip durdum. Gidıp boş bir ma- saya oturdum. Güler yüzlü, genç bir garson kız ge- lip ne istediğimi sordu. Ortak yemeklerimizden o an- da aklıma gelen musakka dedim, bır de salata ve bira. Yemeğimı yerken, en yakın yerieşim yerinden kilometrelerce uzaktaki bir dağ köyünde böylesine mutluluk ve yaşam sevınci içinde yaşayabilen insan- lan imrenerek izledim. Ne ben kımseyle konuştum, ne de kımse gelip bana yaklaştı. Yemeğimi yedim, heşabı ödedım, yoluma devam ettim. Ülkemde bir dağ köyünde aynı şeye cesaret ede- bilir miydım, bılemiyorum. BUGUN • SAHAF CAFE KL LTÜR VIERKEZİ nde saat 19.00'da Serap Recan'ın katılacağı "NeşeH Muhabbet' başlıklı Türk sanat müzıei dinletisı yer alıyor. • EYLÜL MÜZtK KULLBÜ'nde saat 22.30'da Aycan Dağıstanlı. Uluğ Aydeniz. Tolga Tüzün ve Sahir Ünalın dinletisı ızlenebılir. • ADAAI KtTABE\İ'nde saat H.OO'te Oral Çalışlar'ın 'Çağdaş İslam, Siyasal Islam' konulu söyleşısı ızlenebılir. • TARANTA BABL da saat 16.00. 17.30ve 19.00'da Reis Celik'in 'Işıklar Sönmesin' adlı filmi gösteriHyor. • BEKSAN "da saat 19.00'da Costa Gavras'm 'Müzik Kutusu' adlı filmi ızlenebılir. • GENÇLtK GÜNLERİ kapsamında Harbiye . . Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde saat 12.00'de Atıf ' Yılmaz'ın 'Berdel' adlı filmi. saat 15.00'te 'Kapılar .\rdinda' adlı oyun, saat 19.00'da 'Bir Yaz Dönûmü Gecesi Rüyası' adlı oyun, Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde de saat 12.00'de Metin Erksan'ın 'SevmekZamanı' adlı filmi. saat 15.00'te •OvTinBitti* adlı oyun. saat 19.00'da da Grup Göçebe konseri .-•> izlenebilir. K U L T U R İ ÇİZtK KÂMİL MASARACI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear