16 Mayıs 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURtYET 18NİSAN1997CUMA HABERLER Gerilimi tırmandıran RP, Kuran kurslannı da zorunlu eğitime taşıma çabasında Kuran kursundan diploma öııeıisi SEBAHAT KARAKOYUN ANKARA - REFAHYOL hükûmeti 8 yıllıkkesıntisıztemel eğıtimle ilgili çalış- malan sürüncemede bırakırken, imam-ha- tip ortaokullannın devamım öngören 5 ar- tı 3 formülündeki ısrannı sürdüren koalis- yonun RP kanadından gerilimi daha da tırmandıracak yeni önenler geldi. RP İs- tanbul Mifletvekili Mustafa Baş'ın hazır- ladığı raporda, Türkçe ve Matematik gibı derslerletakvıye edilecek Kuran kurslan- nı bitirenlere de temel eğitim diploması verilmesi ya da bu kurslarda geçirilen sü- relenn zorunlu eğıtimden sayılması öne- rildi. Mustafa Baş'm İmam-Hatip Mezunla- n Derneği, Ensar Vakfi, Birlik Vakfi. llım Yayma Cemiyeti ile yapılan değerlendir- melerin ışığında hazırladığı rapor Başba- kan Necmettin Erbakanve parti yönetimi- ne sunuldu. Raporda 1739 sayılı Milli • Başbakan Necmettin Erbakan'a sunulan rapordan iki öneri: l- Kuran kurslanna Türkçe, Matematik gibi dersler konarak temel eğitim diploması verilsin. 2- Ya da Kuran kurslannda geçirilecek süreler temel eğitimden sayılsm. Eğitim Temel Yasası'nın 32. maddesine göre kurulmuş olan imam-hatip liselen- nin hem mesleğe hem de yüksek öğretı- me hazırlayan eğitim kurumlan arasında yer aldıklan belirtildi. Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkanlmasının Kuran kurslanna ilgiyi azaltacağı kaygı- sına yer verilen raporda. REFAHYOL'un programında da yer alan 5 artı 3 formülü- nün uygulamaya konulması gerektiği sa- vunuldu. Kuran kurslarmın, ilkokula da- yalı bütün resrru kurslarla birlikte zorun- lu eğitimin 3 yıllık ikinci aşaması kapsa- mına alınmasmın gerektiğini belirten Mustafa Baş, bu konudaki görüşlerini ra- pora şöyle yansıttı: " Kuran kurslan,yöoetimi Diyanet İşle- ri Başkanlığı'nda kalmak kaydryla Türk- çe, Matematik, Sosy al Bilgikr gibi dersler konularak fcendilerine mecburi öğretim hakkı tanınmah ve temel eğitim diploma- sı verümelidir. Ve>a ilkokul mezunu olup Kuran kurslannda eğitimini sürdiirenler Milli Eğitim BakanhğTnın tayin edeceği bir usul ile ortaokul bitirme sınavlanna alınarak zorunlu eğitimin 2. kademesin- den mezun olmalan temin edilmelidir. Bu sınavı başaramayanlar ortaokullardaki başansız öğrencUerin statüsüne tabitutul- maudır." Baş, bu önerisinin yaşama geçi- rilebilmesi için 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası'nın 24. maddesinin değişti- rilmesi gerektiğine dikkat çekti. Değişiklik önerisinde ilköğretimin en az 8 yıl olacağı ve 5 yıllık birinci asama ile 3 yıllık ikinci aşamadan oluşacağı hük- müne yer verildi. Yapılacak değişiklıkle öğrencılerin 5 yıllık eğitimin ardından öğ- renci durum belgesi, 3 yıllık eğitimin ta- mamlanmasından sonra da ilköğretim okulu diploması almaya hak kazanacak- ları belirtildi. Genel mesleki ve teknık li- seler bünyesindeki ortaokullarla birlikte çıraklık ve yaygın eğitim merkezleri ve Diyanet'e bağlı Kuran kurslannda yapı- lan eğitimin zorunlu eğitim kapsamında sayılması da öneriler arasında yer aldı. Raporda, imam-hatip lisesi mezunlan- nın diplomalannda, alan olarak "edebiyat koiu" yazıldığına dikkat çekilerek, bunun bazı sakıncalar yaratabileceğı savunuldu. Üniversite sınavlannda şu anda "alan''la- nn dikkate alınmadığı, ancak bu uygula- madan vazgeçildiği anda imam-hatip me- zunlannın sadece ilahiyat fakültelerine gi- debıleceklen vurgulanarak, pek çok i- mam-hatip öğrencisinın bu endışeyle okullanndan aynldıklan öne sürüldü. Teb- liğler Dergısi'nde yayımlanacak Talim Terbıye Kurulu karanyla buriskinortadan kaldmlabileceği savunuldu. 'Açık lise zarar verdT Mustafa Baş, açıköğretim lisesi uygu- lamasıyla birlikte dışandan lise bitirme sınavlannın kaldınldığına dikkat çekerek, "Açık lise uygulaması özellikle Kuran kurslannda haftz olup, dışandan imam- hatip lisesi bitirme sınavlanna kaülanlant zarar vermiştir. Çünkfl, öğrenci Bse>i 1,2, en geç 3 yü gibi bir sürede bitirebilmekte iken açık iisedc 4 yu beklemek zorunlulu- ğu ortaya çıknuşur" görüşünü dile getır- di. Raporda. bakanhk genelgesiyle dışa- ndan lise bıtirme sınavlannın yeniden uy- gulanması istendi. Susurluk raporu ANAP ülkücülere övgüden vazgeçti ANKARA (Cumhuriyet Bûrosu)-TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nun MHPkökenhANAP'h üyesı Metin Öney ile Yaşar Topçu'nun, tepkiler üzenne ülkücülereJaptıkl an övgûleri içinden ayıkladıklan muhalefet şerhi TBMM Başkanlığı'na sunuldu. DYP Genel Başkanı ve Başbakan Vekili TansuÇakrileeşiÖzer Çiller'in komisyonda bilgi vermemesını protesto ederek son dönemdeki toplantılara katılmayan ANAP'lı üyelerin. • "akeroatif raporu", kulislerde, özellikle ülkücüleri kollayan ifadeler nedenıyle eleştinlmişti. "Devletin ülkücüleri yasadışı işlerde kullandığı" bulgusuna karşı çıkılan muhalefet şerhinde, "Uyuştunıcu kaçakçıhgL, kanun kaçaklannının ideaüst ülkücülere mal edilmeye çahşudığT savunusu yapılmıştı. Susurluk komisyonunun ANAP'lı üyeleri. tepkiler üzerine, "ahernatif rapor" adı altındaki muhalefet şerhini geri çekerek söz konusu bölümleri metinden çıkardılar. ANAP'ın MHP kökenli komisyon üyesi Metin Öney tarafından kaleme ahndığı sanılan bölümler metinden çıkanldıktan sonra raporun yeniden TBMM'ye sunulduğu bildirildi. Susurluk komisyonunun CHP'li üyesi Fıkri Sağlar'ın da muhalefet şerhini geri çekerek bir düzelrme yaptıktan sonra yeniden Meclis'e teslim ettiği öfrenildi. Alman bigiye göre Sağlar, şerhinde. Muhsin Yancıoğlunun ülkücülerin uyuştunıcu kaçakçılığı ve devlet içindeki bazı çete örgütlenmelerine girdiğine mşkın bılgisi olduğu yolunda ifadelere yer verdi. Böylece, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nun raporu, muhalefet şerhleriyle birlikte tamamlanarak TBMM'ye sunulmuş oldu. D TBMM Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu Şevket Kazan: MTPi sıkışürakm DÜRDANE KOCAOĞLU ANKARA - Adalet Bakanı Şevket Kazan. bilgi verdiği TBMM Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu'na, "MTFin sıkıştınlması gerektiğini" söyledi. Kazan. "Madem. MİT sadece istihbarat yapıyor, madem sanıklann peşinde koşmuyor, yakalanmor, o zaman Sabancı olayuun sanığuun niye arkasmdan ghü ve yakaladı?" dedı. Kazan'ın, MlT'in yeniden örgütlenmesi ve A'dan Z'ye elden geçirilmesi gerektiğine ilişkin sözleri de, hükümetin RP kanadının MİT Müsteşan SönmezKöksal'ı değıştirmek istediği vorumlanna neden oldu. Kazan, Cumhurbaşkanı Süle>man Demirel'den. birbirleriyle kıyasıya mücadele halinde olan istihbarat örgütleri arasındaki koordinasyonun sağlanması konusunda devreye gırmesini de istedi. Kazan, Mumcu Komisyonu'na bilgi verirken, yazanmızın Israil gizli servisi MOSSAD'a mensup birtakım kişiler tarafından öldürüldüğünü öne sürdü. Bu iddıa konusunda MlT'ten sağlıklı bilgi alınabileceğini kaydeden Kazan. rutanaklara yansıyan konuşmasında şöyle dedi. "MİTin bir tutumu var, MİT diyor ki, 'Ben istihbarat kuruluşuyum, size istihbarat veririm, ama ben olaylar hakkında tahkikat yapmam.' Bu Susurluk otayında da oldu. MİTi şundan sıkistırarMİiriz. Madem MİT sadece istihbarat yapıyor, madem sanıklann peşinde koşmuyor, yakalamıyor, o zaman Sabancı olayının sanığuun niye arkasmdan ghti ve vakaladı? Sabancı olayımn santğı Mustafa'ya MİT koşturdu. MİT bir yerde verini tespit etti ve emniyet güçleriyle beraber yakaladılar. Yani MİT'i bu konuda biraz sıkıştırmak gerektiği düşüncesindeyim." Kazan, istihbarat örgüüen temsilcilerinin komisyonda karşılıklı olarak birbirlerinı suçlamalanyla ve itırafçılann yönlendirildiği konusundaki iddialarla ilgili bir soru üzerine de. şunlan söyledi: "Benim 20 yıllık süreç içindeki değerlendirmem şu: Bugün Türkive'de 3 tana önemli istihbarat kunıluşu var; Bunlar, Genelkurmav'a bağlı istihbarat kunıluşu, Başbakanlığa bağlı MİT ve İçişleri Bakanuğı'na bağlı istihbarat teşkilao. Bunlann üçü de birbirinden bağunsız çahşivor ve bunlann üçü de birbirine bilgi vermezler. Yani aralannda hiçbir koordinasvon yok. Buna ilaveten Milli Güvenlik Kuruİu'nda (MGK) da müşahede etmişizdir. 1980'den önce de~ Yani birinin verdiği rapor başkadır. iilke güvenliği konusunda öbürünün verdiği rapor da daha başkadır. Bunlann hiç olmazsa bir yerde birieştirilmesi lazun. Bu da MKK'dir ve Cumhurbaşkanı'dır.' Mezara çiçek koyan aite üyeleri, çevresine de Özal'a olan sevgilerini dile getiren çeşitli pankartlar astılar. Kurarukcrim'in okunduğu törene, aileden SemraOzal, Ahmetve Elv an Ozal, kızlan Didem, Efe Özal ve eşi Zeynep Özal ile çocuklan kaüldılar. Dördüncü ölüm yıldönümü için İstanbul ve Malatya'da törenler düzenlendi Turgut Ozalmezan başında anıldıİSTANBUL / MALATYA - Cumhurbaşkanı Turgut Ozal. ölümünün 4. yıldönümünde Istan- bul'da ve Malatya'dadüzenlenen törenlerle anıl- dı. İstanbul'da Turgut Özal'ın mezan başında düzenlenen törende, Semra Ozal'la arası açık olan ANAP Genel Başkanı MesutYümazın ya- ni sıra Z«ynep Oral dışmda ailenin tûmü hazır bulundu. Mezara çiçek koyan aile üyeleri. çev- resine de Özal'a olan sevgilerini dile getiren çe- şitli pankartlar astılar. Törende, çok sayıda par- tili ile ANAP'lı yöneticilenn de hazır bulundu. Mesut Yılmaz ve beraberindekiler daha son- ra Menderes, Polatkan ve Zorhı'nun mezarlan- nı ziyarek ederek çelenk koydular. Yılmaz. töre- ne hiçbir hükümet temsilcisinin katılmamasını da kınadı.. Özal için düzenlenen törenın ardın- dan babasmm mezannı ziyaret eden Yılmaz, her vatandaşın kendi kurban derisi üzerinde istediği gibi tasarruf hakkına sahip olduğunu söyledi. Turgut Özal'ın doğum yeri Malatya'da düzen- lenen tören de saygı duruşu ile başladı. ll Özel Idare Müdürlüğü Salonu'nda gerçekleşen tören- de konuşan Inönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Şarlak. konuşmasında, kendisinin GATA Komutanlığı sırasında Özal ile olan yakm ilişki- lerine değindi. Inönü Üniversitesi öğretim üye- lerinden Yrd. Doç. Dr. Selahattin Balkan, "Tur- gut Ozal'ın Türkiye Ekonomisine Katküan" ko- nulu bırTconferans verdi. Özal'ın ölüm yıldönümü nedeniyle bir mesaj yayımlayan Cumhurbaşkanı Süle>man DenıireL "Dört yü önce kavbettigimiz TürİdyeCumhuri- yeti'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı rah- mede anıyorum. Hizmederi daima şükranla anı- lacaktir"dedi. Başbakan Vekili TansuÇilleryayımladığı me- sajda, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın eserle- rinin asla unutulamayacağını belirtertti. TBMM Başkanı Mustafa Kalemlide "Başba- kanhk ve cumhurbaşkanlığı dönemlerinde ger- çekleştirdiği atıhmlarla ülkemize değeıii hizmet- İerde bulunmustur" dedi. Yurdatapan gözalünda İstanbul Haber Servisi- Sanatçı Şanar Yurdatapan, gezi için gittiği Almanya dönüşü, Terörle Mücadele Şubesi ekiplennce Atatürk ^ Havalimanrnda gözaltına »•-alındı. Yurdatapan'ın Kuzgtıncuk'taki bürosuna baskın düzenleyen polis, buraya karakol kurdu. Almanya'ya iki günlük bir gezi amacıyla giden ve önceki akşam saat 20.00 sıralannda yurda dönen sanatçı Şanar Yurdatapan, Atatürk Havalimanı'nda beyaz bir minibüsle kapıda bekleyen sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Polis, saat 03.00 sıralannda Yurdatapan'ın Kuzguncuk'taki bürosuna da baskın düzenledi. Yurdatapan'ın yakınlan, gece boyunca aradıklan tüm polis merkezlerinden "burada yok" yanıtını aldılar. Tüm aramalara olumsuz yanıt veren polis,. Alman Konsolosluğu'nun devreye girmesi sonucu Yurdatapan'ın Vatan Caddesi'ndeki Terörle Mücadele Şubesi'nde gözaltına alındığını doğruladı. Avukat Uğur Ofcay ve Eren Keskin'in konuyla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ile görüşme isteminin kabul edilmediği bildirildi. BIRBAKIMA ÜZ YAZIIOFUIAN BtRGfT Zaman, zaman bazı Batılt dostları- mızın, Avrupa Birliği'ne girmemizi en- gellemek ya da güçleştirmek isteyen sözleri karşısında kızıyor, tepki göste- riyoruz. Batılı dostlanmız mı bu sözle- ri söylerken haklılar, yoksa onlara kar- şı kızan bizler mi? Bence, Avrupa kulübüne girmek is- teyenlerimiz, ülkenin çağdaşlığını ka- nıtlayacak bir kimliğe sahip olmanın peşindeler. Peki, yeterince çağdaş mıyız? Dört kadınlı evliliğe göz yuman po- Irtikacımız, böyle bir kurumu içine sin- diremeyen Batılı hemcinsini "Bizim içişlerimize kanşma" rjiye azariarken ne kadar çağdaş bir göriinüm veriyor- sak çağdaşlık yolunda da o kadar aşa- ma almışız demektir. Kimileri, çağdaşlığı açılan otoyolla- nmız, çok kanallı renkli televizyonları- mız, her kentte birden çok vericisi olan özel radyolanmız, fabrikalanmız gibi somut eserlerle ölçerken bu "yeterin- ce çağdaş mıyız" sorusu, elbette ço- ğu kimsenin keyfini kaçıracaktır. Özellikle böyle bir bayram sabahın- da.. Çağdaşlık basit birtanım ile toplum- Köy Enstitüleri Kapatılmasaydı... lann içinde bulundukları yüzyılın ko- şullanyla eşdeğer biçimde yaşamak olarak tanımlanır. Cumhuriyet, yiıminci yüzyılın başla- nnda kurulduğunda, Atatürk "muasır medeniyetin üstüne çıkma" hedefini rasgele bir sözcük olarak göstermedi. Ülkenin çağdaş uygarlığı yakalayıp geçmesi için, yine bu sözü ve benzer- lerini, bugün kimi politika adamlanmız- da çokça rastladığımız türden birer "slogan" gibi de söylemedi. Ülke kal- kınmasını köyden ve köylüden başlat- mak için, 1936 yılında köy eğitmenliği yetiştirilmesinin adımlan atıldı. Kent ve kasabalarda da "Halkevleri" çok amaçlı birer eğitim kursu olarak kurul- du. Atatürk'ün ölümü ve İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması, o köy eğitmen- leri deneyımini, 1940'ta Köy Enstitüle- ri aşamasına ulaştırabildi. Halkevleri ise yine aynı yıllarda daha da serpılip yaygınlaştı. 1950 seçimleri, kuşkusuz bir "ak devrim "dir. Tek parti ıktidan, kansız ve halkın eli ile sona erdirildiği için. Ama o iktidar ile birlikte, çağdaşlaşma yo- lunda aldığımız aşamalardan bugün neler yitirdiğimizi araştırmak isteyen- ler, fazla değil, iki büyük ve köklü ku- rumdan, yani Köy Enstitüleri ve Hal- kevleri'nden yoksun olduğumuzun mi- zanına bakmalıdıriar. Dünkü 17 nisan, böyle bir hesap- laşma için tam günüydü. Köy Enstitüleri ve Halkevleri kapan- masaydı... Türkiye, kalkınmasını köyden baş- latmış olacaktı. Çünkü, okulsuz köy ve okumamış yurttaşın kalmadığı, tanmın toprak reformuna dayalı bir yapı içeri- sinde, sadece mesleksel beceri ile de- ğil, düşünmeyi özümsemiş insanlann eliyle yapıldığı bir ülke düzeyine gelmiş olacaktık.- Böyle bir ülke, kalkınmasında tanma verdiği önem kadar sanayileşmede de, turizmde de altyapılannı tamamlar- ken en büyük eksikliği olan "çağdaş düşünmeyi doğal halegetirmiş" insan öğesine de kavuşmuş olacaktı. Çağdaş düşünme, elbette özgür düşünmenin eşdeğeri olduğu için, yurttaş kimliği, ister köyde otursun, is- terse kentin hemşerisi bulunsun, in- sanlanmızı kaderciliğe de, otoriteriiğe de kafa tutan kimseler olarak yetişme- lerinde büyük aşama kazanmış ola- caktık. Köylerden kentlere zorunlu göç, kal- kınmış, işliklenni ortak atölyelere, fab- rikalara dönüştürmüş bir memleketin dengeli demografisi ileyerdeğiştirmiş olacaktı.. Insanlan, ister Güneydoğu Anadolu'da, ister ülkenin kuzeyinde, doğusu ya da batısında oturmuş ol- sun, vatandaşlığın getirilerinden ya- rarlanacak, hurafelerden uzak kala- caktı. Bölgeler arasında geri kalmışlık so- njnu, Türkiye'nin gündeminde bulun- mayacaktı. Ülkemizin güneydoğusun- daki çatışma hiç başlamamış olacak- tı. • • • 1954'te Köy Enstitüleri'ni ve Halkev- leri'ni kapatan düşünce, o gün bugün- dür uygarlığa da, çağdaşlığı da, ülke- mizin bir vitrin malı gibi bakmak istiyor. Türkiye'yi bugünkü kısır döngüsünün içine sokan onlar değilmiş gibi, şimdi özgür insanlar yetiştirmemek için se- kiz yıllık eğitimi önleyebilmenin çare- lerini araştınyor, bu yolda kendileri için şeytan görünümlü olanlaria ittifaklar- dan kaçınmıyoriar. Bu ittifakçılann son hazıriıklan, dün- kü "Hüniyet"te DYP'nin "iki turiu" bir seçim sisteminin üzerindeki çalışma- lan ile ortaya çıkıyordu. Haber, apaçık bu sistemle ülkedeki sol partilerin par- lamentoya girmesini engellemeyi amaçladığını da saklamayan bilgiler içeriyor, taslağın hazırlayıcısının da "REFAHYOL" iktidanna son verecek bir güçbirliği yolu açılırsa, o dörtlü ko- alisyona kimilerinın başbakan olarak düşündüğü Necmettin Cevheri oldu- ğu söyleniyordu. Bir bayram günü sabahında, bu ko- nudaki tepki düşüncelerini kâğıda dökmek, ne kadar istemeseniz, bazı kimselerin kalbini kıracaktır. Bu neden-• le, o tepkileri bayram sonrasının tartış- maları içine erteleyerek, tüm okuriarı- mın Kurban Bayramı'nı kutluyomm. SERVER TANİLLİ Dün17Nisanf dı... Dün 17 Nisan'dı. Bu tarih, tıpkı saltanatın ve halifeliğin kaldınlıp Cumhuriyet'in kurulduğu, Medenî Kanun'unyürür- lüğe girdiği, Öğretim Birliği Yasası'nın kabul edildi- ği, yeni alfabenin ilân edildiği tarihler kadar önem- li birtarihtir. Aslında hepsi de birbirine bağlı, bir bü- tünün parçalarıdır bunlar; birini göz ardı ettiğiniz- de, bütünü yoksamış olursunuz. Cumhurıyefi kuranlar için, yeni yetişecek kuşak- lar önemliydi. Yarınların emanet edileceği insanlar, nasıl bir eğitimden geçirilerek yaşama atılacaklar- dı? Medreselen kapatarak öğretim birliğini ilân et- mek; geçmişın yamah bohça sistemine son verip laik, çağdaş bir eğitimin temellerini atmak; bunu ya- parken, imparatorluktan arta kalmış ve binbir öz- veri pahasına kazanılmış, bir bakıma yoktan vare- dilmiş son toprak parçasında bir ulusal bilinci aşı- lamak, geleceği güvenceye bağlamanın koşullann- dan bıriydi. 1924'te çıkanlan Öğretim Biriiği Yasası, bunun te- mellerini atar. Eğitim deyince, kafalarda canlanan "fikrihür, vic- danı hür, irfanı hür" kuşaklar yetiştirmekti. Bunu kentlerde başarmanın yollarını açacaksınız, açabi- lirsiniz de. Ya köyler? Nütusunun büyük çoğunlu- ğu köylerde yaşayan insanlara eğitimin aydınlığını nasıl ulaştıracaksınız? Ve ne götüreceksiniz eğitim adına onlara? 17 Nisan 1940'ta yayımlanan Köy Enstitüleri Ka- nunu, işte bu soruya yanıt vermeye çalışır. Anadolu bozkır ve yaylasına sıçratılmış kıvılcım- lar, üstelik yeni bir pedagoji ilkesiyle tutuşturur in- sanları: Yaparak, deneyerek, üreterek öğretmek ve öğrenmek! Köyün somut ve çetin gerçekliğinden çıkıp gel- miş halk çocuklanna böylesi bir yöntemle kazan- dırılan bilgi ve hüner, yine onlann aracılığıyla doğ- rudan köye gidip işe koyulur. O gençlerin beraberlerinde götürdükleri bir önemli şey daha vardı kı, geridliğin, yozluğun ve yobazlığın olanca hıddetini çekmıştir üstüne. Yığın- la araştırmadan arttk lyice bıliyoruz: Köy Enstitüle- ri'nde özgür bir okuma, araştırma, düşünme ve yazma iklimi egemendi. Enstitünün "yeni insan"\, kafasındaki "yeni dünya "yla köye gittiğinde, çev- resinde tutuculuğun, "çürüyüp dökülen" bir dün- yanın sahiplerini irkiltmernesi imkânsızdı. Köy Enstitüleri, 1940 yılından başlayarak kurul- muştur; 1946'da girilen çok partili yaşamın tozu du- manı içinde de, gerıciliğin şimşeklerini üstüne çe- ken kurumlann başında gelmiş ve 1950'den baş- layarak da, yeni iktidann, demokrasi şarkılarıyla gelmiş ve kısa bir süre sonra olanca sahtekântğı or- taya çıkacak Demokrat Parti'nin düşman belleyip tasfiyeye yöneldıği kuruluşlardan bıri olmuştur. Ne konmalıydı onların yerine? Imam-Hatıp Okullan bulunmustur! Köy Enstitüleri ile İmam-Hatip Okullan: Bu zıtlık, gökten inmedi. Biri ülkemizdedevrimci atılımın ese- riyse, ötekiler karşı-devrimin çoraklaştıncı rüzgâr- lannın taşıdığı tohumlardır. Öztin Akgüç Hocamız, 6 Nisan günlü gazetemizde yayımladığı -o ilgınç- Süre mi Nitelik mi? adlı yazısında, bu zıtlığı yaka- lamış, şöyle yazıyordu: "İmam-Hatip, biryerde Köy Enstitüleri'nin karşıtı olarak gündeme ve uygula- maya getirilmiştir. Amaç, top/umsai uyanmayı fren- lemektir. Bence eğitim, amaçlanndan saptınlarak Türitiye'ye, insanımıza ihanet edilmiştir." Aynı kanıdayım. Şimdi içine girdiğimiz ya da girer gibi olduğumuz yeni dönem, ülkemizde eğitime, öyle bir iki nokta- sına takılarak da değil, baştan sona elden geçirip yeniden "fıkri hür, vicdanı hür, irfanı hür" kuşaklar yetiştirmenin sanatı olma onurunu kazandıracak mıdır? Dileyelim öyle olsun! • Mustafa Ekmekçi'nin, son haftalarda Çağdaş Yayınlan'nda çıkan -Köy Enstıtülen'ni anlattığı- Ök- süz Yamalığı adlı kitabını dün akşam bitirdiğimde acıdan kıvranıyordum. Onun anlattıklanndan sar- sılmayacak hiçbir yurtsever düşünemiyorum. Bir düşmanın bile yapmayacağı kötülükler reva görül- müştür eğitimimize. Okudukça anlıyor ve ırkiliyoruz. Yeniyi kurmak böyle böyle olacak ama; sarsılma- dan kendimize gelemeyeceğiz. Ekmekçi, bu kita- bını yayımlarken, belli, bizi silkelemek istemiş. Her sayfasında da başarıyor bunu: Gerçekleri gösteri- yor, geleceğe hazırtıyor ınsanlanmızı. Eli öpülesı bir iştiryaptığı... Dün 17 Nisan'dı, nice 17 Nisan'laraL Bassavcıyla dayanışma Mete Göktürk'e îzmir Barosu'ndan destek İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - Bir televiz- yon kanalında yargı sıste- mini eleştirdiği için Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın ta- limatıyla hakkında dava açılan İstanbul DGM Baş- savcısı MeteGöktürk'e İz- mir Barosu destek verdi. tzmir Baro Başkanı Çetin Turan. savcı Göktürk hak- kında Yargıtay 4. Ceza Da- iresi'nde 12 yıla kadar ağır hapıs istemıyle açılan da- vada Göktürk'ün savun- manlığını üstleneceklerini belirtti Turan, "Buotayıbir hukuk skandah olarak gö- rüyoruz. Düşünce özgürlü- ğü açısuıdan bir hukuk ku- rumu olarak biz de bu mü- cadele içinde yer almak zo- rundajTz" dedi Yargının bağımsızlığın- dan kuşkulu olduklannı savlayan Turan, görüşlerini şöyle açıkladı: "Bugün Türkiye'de bir sava 'Yargı bağımsız değil- dir' dediği için yargılanıyor. Bu yargının bağımsız olma- dığını gösteren somut bir olaydır. Adalet Bakanı Şev- ket Kazan,cezaevterindeki durumun iç açıa olmadığı- nı sövleven bir sav cm azar- layabfliyorsa ve yargj ba- ğımsız değikiir diyen sava- nın yargüanmasım temin edhorsa ve bu tasarruflar- da bulunan, hâkimler ve savcuann tabioMuklan re- jimi uygulayun kuruluşun, Hâkimler ve Savcılar Yük- sek Kurulu'nun (HSYK) başında bulunuyorsa, o ül- kede hukuk devietinden de, yargı bağunsızhğmdan da sözedilemcz. Diğer barolar gibi İzmir Barosu da Mete Göktürk'e karşı açılan bu davayı yargı bağnnsızhğı mücadeİesi için çok önemli bir savunma olarak görü- yor. Yargüanan savctnmsa- vunmanlığını bir görev ola- rak kabul ediyoruz. Biz İz- mir Barosu yöntü'mi olarak bu konuda gereğini y-apaca- te» İstanbul DGM Başsavcı- sı Mete Göktürk, yargının bağımsız olmadığı görüşü- nü savunmuştu. Başsavcı Göktürk'ün bu açıklaması- nın ardından soruşturma açıldı. Yapılan soruşturma sonucunda Göktürk hak- kında 12 yıla kadar ağırha- pis cezası istemiyle Yargı- tay 4. Ceza Dairesi'nde da- va açıldı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear