25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 MART 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 KITAP TIRTILI SELİMİLERİ Tam yüz yd önce yazdmıştı...Bir mektup aldım; Sayın Fatma Kö- roğhı yazıyordu: "BirgünMai ve Siyah'ı konu edinir miydiııiz? Bu romanısionyo- nımunuzdan okumayı isterdim~" O zaman. ilk Mai ve Siyah 'anı'mın nerelere, ne zamanlara uzandığını düşün- düm. Puslar gitgide yoğunlaşmış. Belki daha eski bir Mai ve Siyah anısı olabilir. Benim hatırlayabildiğim: Ablamın lise ders kitabında Aşk-ı Memnu'dan bir alıntı var, Beşir'in, o kü- çük, veremli zencinin çöl güneşleri özle- yerek ölûmünü anlatıyor. Ders kitabını Nihad Sami Banartı yazmış, hazırlamış- tır. Nihad Sami, Halid Ziya l şaklıgi] ko- nusunda bilgiler de venyor. Bilgiler arasında Mai ve Siyah, Uşak- hgil'in ilk 'böyük', 'önemli' romanı ola- rak saptanmış. Gerçi Halid Ziya Bey, Mai ve Siyah'ın öncesinde birkaç roman yaz- mış, ama bunlar hep büyük bir romana ilk adımlar. kalem çahştırmalanymış... O zamanlar Cihangir'de oturuyoruz. Üç kapaklı, yapılı bir kitaplık var. Otur- nıa odasmda duruyor. Orta kapağı cam, ötekiler ahşap. Bize göre sol kapağın ar- dında ablamın ders kitaplan durur. tkide birde Nihad Sami Banarlı'nın yetişmek- te olan gençler için kotardığı ders kitabı- nı buradan alıp okuyorum. Beşir'in ölü- müne çok üzülüyorum. Ne var ki Mai ve Siyah adını adama- ktllı çekici buluyorum, günün birinde Aşk-ı Memnu'yu değil de ille Mai ve Si- yah'ı okumaya karar veriyorum. Oysa tersı oldu, önce Aşk-ı Memnu'yu okudum. Mai ve Siyah, yıllarca kitaplı- ğımda durdu, bölük pörçük okundu, son- ra anlatacağım bir zamanı gereksindi. Eleştirmenler. edebiyat tarihçileri Aşk- ı Memnu'nun Mai ve Siyah'a oranla da- ha gelişkin bir eser olduğunda birleşirler. Hangi kaynağabaksanız, Mai ve Siyah'ın henüz büsbütiin olgunlaşamamış sayfala- n olduğu ileri sürülür. Halid Ziya'njn mektubu Halid Ziya, ömrünün son döneminde Suut Kemal Vetkin 'e yazdığı bir mektup- ta Mai ve Siyah için şu 'son' sözleri söy- lüyor: "Her seyden evvel bu hikâye, matbuat, edebiyat ve şiir hayatma aittL Yakından mnşahedeler üzerine gelmiş bir vesika hükmünde idi. Bircok eşhas Bâbıali cad- desinde her gün görülenlere tamamile benzerdi. "Sonra asıl hikâyenin kahramanı Ah- me! Cemıl. şiir mefkûresinin bir timsali kü. Eserde baştan sona kadar bir hayaL Tadımlık "Ya, Lamia?.. Ya, eseri?.. "O zaman sanki kalbinde bir gizli kuvvet ağır bir uykudan silkinerek uyan- dı. Bu iki hatıra birden damarlarının içinde bir ateş akıntısı tutuşturdu. Göz- leri ötede beride siyah bir yer üzerine serpilivermiş gülümseyen san yakutlar şeklinde ışıldayan yıldızlara bahyor, bunlarin arasından hulyasımn perisini bir sis içinde görür gibi oluyordu. "Evet, Lamia ile eseri... O zaman el- lerini uzattı; karanlıkta minderin üze- rinde üzgün ve can çekişen bir edayla serilen o defterciği, o emellerinin arka- daşını araştırdı. Onu yarası sanlacak, kırık kanadı bağlanacak hasta bir gü- vercin gibi okşayıcı, öpücü bir elle tut- tu. Karanlıkta yazıları görmeyerekyap- rakları çevirdi. son sayfa olacağım tah- min ettiği yapraga kadar geldi, orada o iki kelimeyi, o beş noktayı bir göz alda- nışıyla tekrar gördü... Lamia!.." HaJid Ziya UşakhgO, Mai ve Siyah (H. Fethi Gözler sadeleştirmesi, Inlolap Ya- yınevi, 1984basımı). M. şin tuhafı, umut batkılannı anlatır görünen Mai ve Siyah, düpedüz 'siyasal roman'dır. Onda bütün 'istibdat' döneminin ruh, gönül karanlığını dipten gelen dalgalarla kavramak olasıdır. Ahmet Cemil'in dolaştığı karanlık îstanbul sokaklan, karanlık gece, haykınşıp duran sokak köpekleri, fenerin o kadar cıhz ışığı, çamur birikintileri hep bir 'iç karanhğına', bir 'özgürlüksüzlüğe' açıhr, ayna tutar. Mai ve Siyah'taki 'siyasal söylem' üzerinde yazık ki durulmamış. Oysa başlı başına inceleme konusu. Ahmet Cemil'in mutsuzluğu, hayal kınklığı yalnızca Lamia'ya duyulmuş karşılıksız aşktan mı? Bomboş hayatlan yaratan toplumsal ortam Lamia'da ve çevresinde billurlaşmıyor mu? bir şiir havası vardı. Lisan; pek yüklü, pek şatafaüı olmakia beraber bütün yenilik- lerie romanı nev'i için muvaffak gibi teiâk- ki olundu. "Ben bunu bilerek düşünerek. evvel- den karar vererek yapmış degüimJ" Zaten romancının Kırk YıTdakı hatıra- lanna dönüp bakarsak, Mai ve Siyah'ın bir coşku. bir yürek çarpıntısı sonucu. birdenbire yazılmaya başlarıdığmı sapta- nz. Uşaklıgil, "îstanbul hayatTni anlat- mak istemektedir. Nitekim Cihangir'de- ki evinde kendisini ziyaret eden -belleğim beni yanıltmıyorsa- lzmirli dostlanna, Îs- tanbul hayatından söz açar. Imparatorlu- ğun başkenti dışarlıklı gençler için da- ıma büyüleyicidir. Sonra, Mai ve Siyah'ın ilk sayfalan okunur. Romanı okuyanlar hahrlayacak, o ilk sayfalar, Tepebaşı'nda birbahçede, sofra başında geçmektedır: "Sofranın et- rafinda yedi kişiydiler." Bir gazetede birlikte çalışan bu yedi kişiyi sözlerinden, davranışlanndan, ül- kü ve özlemlennden bölük pörçük tanı- nz. Nihayet ikinci bölümde Ahmet Cemil si\nlir ve roman artık onun olur. Ahmet Cemil! Onun da bir öyküsü var bende. Meydan Larousse'u fasikül fasi- kül aldığım yıllarda. fasikülleri heyecan- la açar, edebiyat maddelerini okurdum. Orada Ahmet Cemil maddesinın üstün- de Servetifünûn dergısinde nice zaman- lar önce yayımlanmış bir ilüstrasyon du- ruyordu: Ahmet Cemil, kızkardeşi tkbal'in me- zan başında. Mezar demir bir kafesle çev- rili ve Ahmet Cemil alabildiğine üzgün. Bu güzel ilüstrasyonu kimbilir kim yapmıştı? Bir zamanlar Servetıfîinûn der- gisini alıp okuyanlar, her yeni sayıda Mai ve Siyah'ın tefrikasını takip etmişler, ye- ni yeni ilüstrasyonlarda Ahmet Cemil'i, Lâmia'yı, ötekilen görmüşlerdi... Rauf Mutluay yorumluyor Lise son sınıf Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenimiz RaufMumıay, bir ders bo- yunca Mai ve Siyah' ı 'tanımamızı'. *kav- ramamızı'sağlamayaçalışmıştı. Besbel- li, okutmak istiyordu kılabı bize, bizi özendiriyordu. Ahmet Cemil bir yığın şiir, şairlik ha- yaliyle beliriyor, hep 'mavi' hülyalara da- lıyor, sonra yaşamm gerçekliği karşısın- da, git git yıkıhyor, mavı umutlan birer ÎKSEV'in düzenlediği 4. Avrupa Caz Günleri bugün îzmir'de başlıyor Açıhş, folk caz topluluğu Lammas ile İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - 4. Avrupa Caz Günle- ri, bugün Îzmir'de başlıyor. lzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) tarafından düzenlenen caz günlerinin ilk konuğu Lam- mas Caz Topluluğu. Caz günle- rinde yann Eric Barret Quartet, cumartesi günü Matthias Schu- bert veGnıbu, 2 nisanda Eastbo- und, 4 nisanda Toni Germani Qu- artet ve beş nisanda Aydın Esen Trio sahne alacak. Sabancı Kül- tür Sarayı'nda gerçekleşririlecek caz günlerinde konserlerin yanı sıra Filiz Işılay'ın cazla ilgili re- sim sergisi ve üç nisanda Aydın Esen'in söyleşisi yer alacak. Yıhn genç caz topluluğu İKSEV Başkanı Filiz Eczaa- başı Sarper, Avrupa Caz Günle- ri Koordinatörü Hüh/a Tunççağ, Izmir ttalyan Konsolosu Steano Revagnan, lzmir Alman Kültür Merkezi Müdürü Gundolf Schu- te, lzmir Fransız Kültür Merke- zi'nden Sergei Graziani ve tzmir Avusturya Fahri Konsolosu Mu- ammer Erbay lzmir Hilton Ote- li'nde düzenlenen toplantıyla 4. Avrupa Caz Günleri etkinlikleri- ni tanıttı. Caz günlerine katılacak gruplann sanatseverler için bir şans olduğunu belirten Filiz Ec- zacıbaşı Sarper, konserlerin ta- mamının Sabancı Kültür Sara- yı'nda gerçekleştirileceğini ve saat 21.00'de başlayacağım söy- ledi. lzmirli sanatseverleri caz günlerini paylaşmaya çağıran Sarper, 500 ve 750 bin lira olarak belirlenen biletlerin İZDOB, IZDSO, Beymen ve McDo- nald's'ta mağazalansatışasunul- duğunu kaydetti. Caz günlerine uluslararası ve profesyonel gruplann katıldığı- na dikkat çeken Hülya Tunççağ. "Dört yıl rüya gibi geçtL Caz gün- lerinin başansında ve bugünlere gelmesinde tzmir seyircisinin kat- kısı çok büyük. Bu gruplan canh dinJemek, yarattıklannı canlı payla.^mak bambaşka bir şey. Tüm Izmiriileri beklhvruz. Hiç- bir mazeret kabul etnüyoruz" de- di. Altı ülkeden sanatçı ve toplu- luklann katılacağı 4. Avrupa Caz Günleri'nin ilk konserini verecek olan Lammas Topluluğu, 1984 yılında Don Paterson ve Tim Garland tarafından kuruldu. The British Coucil'in katkılanyla caz günlerine katılan grupta, altı ve AzmiT Kültür Sanat ve Eğitim Vakff nın düzenlediği, altı ülkeden sanatçı ve topluluklann katılacağı 4. Avrupa Caz Günleri, bu akşam Lammas Caz Topluluğu'nun konseriyle başlıyor. 5 nisana dek sürecek olan etkinlikte yann Eric Barret Quartet, cumartesi günü Matthias Schubert ve Grubu, 2 nisanda Toni Germani Quartet ve 5 nisanda Aydın Esen Trio Sabancı Kültür Merkezi'nde sahne alacak. 12 telli akustik gitar virtüözü Pa- terson ve tahta flüt, synthesizer, tenor ve soprano saksofon çalan Garland'ın yanı sıra Iskoç, Irlan- da ve Uzakdoğu çalgılan ile Ste- fan Hannigen, vurmalı çalgılarda Nicholas France ve vokalde Christine Tobin yer alıyor. Gele- neksel müzikten yola çıkan grup; trlanda, Iskoç ve Britanya kelt ge- leneklerinden müzikle cazın çağ- daş yapı ve uyumunu bir araya getiriyor. Müziği folk caz olarak adlandınlan Lammas Toplulu- ğu'nun Lammas, This Morning, Tales From The Sun ve The Bro- ken Road adlı albümleri bulunu- yor. Kısa bir süre önce BBC ta- rafından Yıhn Genç Caz Toplu- luğu seçilen grup, bugün saat 21.00'de Sabancı Kültür Sara- yı'nda caz günlerinin açılış kon- seriyle izleyicilerin karşısma çı- kacak. Avrupa Caz Günleri 'nde yann Fransız Kültür Merkezi'nin kat- kılanyla Eric Barret Quartet sah- ne alacak. Tenor saksofonuyla Eric Barret'in yanı sıra gitarist Serge Lazarevitch, basçı Philippe Aerts ve baterist Emmanuel Roc- he'den kurulan grupta son yıllar- da yer alan Marc Ducret de genç kuşağın en ıyi modern yorumcu- lannda biri olarak kabul ediliyor. 1987 yılında Jazz Hot dergısinde en iyi tenor saksofoncu seçilen Barret, 1988'de de Barret- Ro- mano-Texier albümüyle Caz Akademesi Boris Vian ödülünü kazandı. Sabancı Kültür Sarayı, cumar- tesi günü Matthias Schubert Trio'yu konuk edecek. Konser verdiği ülkelerde, o ülkenin sa- natçılanyla birlikte çalmayı teT- cih eden Schubert'e bu kez Ka- mil Erdem ve Janusz Szprot eş- lik edecek. Konserde Schubert tenor saksofonuyla, Kamil Er- dem bas, Szprot piyanoyla yer alacak. Konser, Alman Kültür Merkezi 'nin katkılanyla gerçek- leştırilecek. Postmodern caz Izmirlilerin 2 nisanda konuk edeceği grup lzmir Avusturya Konsolosluğu'nun katkılanyla Eastfoound olacak. Cazda post- modern bir tarzı benimseyen Eastbound, piyanoyla Heribert Kohlich, basla Hannes Laszako- vits, da\Tilla Florian Tuchacek ve vokalleriyle Eva Kadronska'dan oluşuyor. 1992 sonbahannda bir araya gelen grubun konseri, caz klasiklerini de kapsayacak. 4. Avrupa Caz Günleri'nde 4 nisan cuma günü Toni Germani Quartet sahne alacak. Tenor, alto ve soprano saksofon ile Toni Ger- mani. piyanoyla Andrea Alber- ti, bas ile Stefano Cesare ve ba- teriyle Marco Ariano'ndan olu- şan grup, doğaçlamaya açık kon- serleriyle dikkat çekiyor. Italyan motiflerinden yararlanan Toni Germani Quartet, özgün ve mo- dern çalışmalannı seslendirme- ye önem venyor. Red and Blue ve Simple Wishes adlı iki albümü bulunan, Songunes adlı üçüncü albümünü çıkarmak üzere olan grubu tzmirliler, ttalyan Konso- losluğu'nun katkılanyla izleye- cek. Avrupa Caz Günleri'nin son konserini 5 nisanda Aydın Esen Trio verecek. Üçlüde Aydın Esen piyano, Anthnony Jackson bas ve Steve Smith davul çalıyor. Konse- rin ikinci bölümünde Toni Ger- mani Quartet'in de katılacağı Jam-Session'la 4. Avrupa Caz Günleri sona erecek. ikişer kınhyor, aşkta yenik düşüyor, sa- natında gönül kırgınlığına uğruyor, hele kızkardeşi tkbal'in ölümüyle büsbütün sarsılıyor. Nihayet siyah bir gecede, Ye- men'e, kaza kaymakamhğına gidiyordu. Hocamız Mutluay, Ahmet Cemil 'le yaşlı annesinin lstanbul'dan aynlışlannı sanki o an görüyormuşçasına, sanki o an onlarla birlikte vapurda, gemideymişçe- sine anlatıyor; Ahmet Cemil'in bütün duygulanımını bize aktanyordu. Ne kadar kınktır son sahne: "Ah! Za\aUı hırpalanmış. ezilmiş ha- yat!_ Mai bir gecejle siyah bir gece ara- suida geçen şu zavalh, bahtsız ömür!.. Bir efanas yağmuru altında gefişerek şimdi bir siyah inci yağmuru amnda gömüien o emel çkjekleri!- "tste, işte görüyor, gözlermiıt önönde yağan o siyahhklar. denize döküldûkçe bir sarhoşluk ahengiyte boğulan bu karan- üklar, işte bunlar, o hüh a hayatının üzeri- ne çekilen bir yas kefeni degU miydi?" Mai veSiyah'ı -enine boyuna-1973'te okudum. Ankara'dan dönüyordum. Tren- deydim. Kompartımanda kitabıma dal- mıştım. Tren yol alıyor, sarsıhyor, uçsuz bu- caksız ıssızlıklardan geçiyoruz ve ben hep Ahmet Cemil'le birlikte payitaht ls- tanbul'un karanlık, ışıltısız gecesinde so- kaklarda yürüyorum. fCendhni, hiç şüphesiz bı- raz Ahmet Cemil'e benzeti- yorum. Gerçi Ahmet Ce- mil'in Tevfîk Fikret'ten yola çıkılarak yaratıldığı, kaleme getirildiği yazılıp çizilmiştir, ama edebiyata tutkun, yazar- lığa hevesli herkes biraz Ah- met Cemil değil midir? Roman ilerledıkçe, gün gelip, bütün mavi ülkülerim- den kopmak zorunda kalaca- ğımı duyumsuyorum. O, "yazmak istegi n nin bir gün büsbütün sönmesinden kor- kuyorum. Derken Ahmet Cemil gibi siyah bir gecede... ... Bir yirmi beş yıl önce bunlarla yoruluyorum... Siyasal bir roman tşin tuhafı, umut batkılan- nı anlatır görünen Mai ve Si- yah, düpedüz 'siyasal ro- man'dır. Onda bütün istib- dat' döneminin ruh. gönül karanlığını dipten gelen dal- galarla kavramak olasıdır Ahmet Cemil'in dolaştığı karanlık îstanbul sokaklan, karanlık gece, haykınşıp du- ran sokak köpekleri, fenerin o kadar cıhz ışığı, çamur bi- rikintileri hep bir 'iç karan- hğma',bir 'özgürtüksüzlüge' açılır, ayna tutar. Mai ve Siyah'taki 'siyasal söylem' üzerinde yazık ki durulmamış. Oysa başlı ba- şına inceleme konusu. Ahmet Cemil'in mutsuz- luğu, hayal kınklığı yalnızca Lamia'ya duyulmuş karşı- lıksız aşktan mı? Bomboş hayatlan yaratan toplumsal ortam, Lâinia'da ve çevresin- de billurlaşmıyor mu? Ahmet Cemil 'siyah'a do- ludizgin giderken özgürlük- süzlükte kültür ve sanatın da siyah.. simsiyah kesilmeye yazgılandığını nasıl algıla- malıyız? "Şiirlerini dinlemek isti- yormuş. Onlan Lamia'ya kendisi okumak isterdi. Zih- ninde şiir okumak için husu- si bir oda düzenliyor, Lâ- mia'yı orada bir kanepeye oturtuyor, kendisi ta ayalda- ruıın dibinde küçük bir ayak iskemlesine oturuyor; sonra titrek bir aşk sadasıy la bütün fikirlerinin. histerinin mah- sulü oian bu şiir parcalannı bir sevda şarkısı gibi onun duygulu balaşlan altında in- şat ediyordu. Ah! O aşk da- Idkası! Acaba mahrumiyetle dolu hayaünda o bahtiyarsa- at çalacak mı?" Hayır, çalmayacak. Öz- gürlüksüzlükte aşk ve şiir olamaz. Mai ve Siyah tam yüz ya- şında. Bugün de gencecik. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Sıtkı Erinç ya da Bir Bilgenin DosUuğu Dostluklar vardır, kısa sayılabilecek bir zaman dilimine sanki nice zamanlan sığdırmış gibidir. Böy- le bir dostluğu yaşamanın mutluluğuna eren, dar zamanlarda bile bütün bir hayata yetecek bir gö- nül eğitiminden geçmiş olduğunu algılar. Prof. Dr. Srtkı Erinç'le tanışmamdan bu yana, an- cak dört yıl geçti. Yaşamımın son yıllanndaki pek çok güzellik gibi bu dostluk da Anadolu Üniversi- tesi'nde başladı. İlk kez, belki resmi bir selamlaş- maydı, belki birlikte gülümsememize yol açan bir olaydı; pek anımsamıyorum. Zaten önemli de değil. Şimdi geriye dönüp o dört yıla baktığımda, yal- nızca beni neredeyse karşılaştığım her gün kültür- den ve düşünceden yana daha bir zenginleştirmiş bir dostluğun öyküsünü okuyabiliyorum. önemli olan işte bu ve ben, bunları yaşayan iki kişiden birinin ya da bir başkasının "sonradan" yazmasını veya belki de onlann hiç yazılmamasını istemediğimden ötürü, şimdi bir şeyler karalama- ya çalışıyorum. Paylaşılan, gerçek anlamda bir dostluğun kültürü olduğu için bu öyküden izlenim- lere bir kültür sayfasının süruniannda yer veriyo- rum... Sıtkı Erinç, Anadolu Üniversitesi'ne benden ön- ce gelmişti; Güzel Sanatlar Fakültesi'nde öğretim üyesiydi. Ben aynı üniversitenin iletişim bilimleri fa- kültesinde göreve başladığımda, îstanbul Üniver- sitesi'nden aynlışımın üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçmişti. Bu süre içerisinde Türkiye'deki her şey gibi üniversitelerin çehresi de büyük deği- şime uğramıştı. Bu değişimin bilincine varmamı sağlayan, Sıtkı Erinç oldu. Ama bunu hiçbir zaman -aslında öyle olmasına karşın- benden çok bilen birinin tavnyla yapmadı; daha çok, sanki bana unuttuklanmı anım- satır gibıydi. Uzun bir aradan sonra kimi zaman öğrencilere karşı "karariı" bir tutum almanın onla- nn yararına olduğunu, kimi ilkelerden ödün verme- menin -zaman zaman biraz katı bir tutum gibi gö- zükse bile- genç insanlara ilkelerin değerini anlat- manın en etkin yollanndan biri sayılması gerektiği- ni, bütün bunlan yapmanın öğrencileri sevmeyi hiç- bir zaman engellemeyeceğini de Prof. Erinç'in dostça uyanlanyla öğrendim. O, kararlılığından ve ilkelerinden ödün verme- mesinin yanı sıra, hem öğrencileri hem de kendi- sinden genç ve deneyimlerinden yararlanmak is- teyen meslektaşları için hiçbir şeyi esirgemeyen bir bilgi ve kültür kaynağı olmayı da başarıyor, böy- lece kendi akademik disiplinini yeni yetışmekte olanlar için başlı başına bir okula dönüştürebiliyor- du. Gerek Sıtkı Erinç'in, gerekse Güzel Sanatlar Fa- kültesi'nin yaratıcısı denebilecek eski dekanı Prof. Dr. Engin Ataç'ın çağnlan üzerine aynı kurumda "Sanat Kavramlan" adlı dersi vermeye başladığım- da, sanat eğitiminin ve sanat eğitımi almakta olan- lann sorumluluklannın ne olması gerektiğini de Sıt- kı Erinç'ten öğrenecektim. Şimdi geriye baktığım- da, birlikte yenen her yemeğin ve paylaşHan her vaktin benim için ne kadar üretken bir eğitim yeri- ne geçtiğini çok daha iyi anlayabiliyorum. Ama Prof. Erinç'in "dost" yanı, daha doğrusu dostlukta vefa temeline nasıl önem verdiğıni bir başak olayla tanıyacaktım. Bilge Karasu'nun çok eski dostuydu. Bu nedenle, Karasu'nun hastalığı- nın başlangıcından sona doğru uzanan çizgiyi ben de Sıtkı Erinç'le birlikte izledim. Bu, onca üretken bir yaşamın sonunu belirlediği için acı, fakat düşü- nülebilecek en parlak dostluk sınavlanndan birini sergilemesi nedeniyle, bir günbatımının hüzünlü güzelliğini de yansıtan bir olaydı. Bilge Karasu, va- kur bir biçimde taşıdığı acılan boyunca hem Sıtkı Erinç'i hem de dosta vefa borcunu yerine getirmek- te onunla yarışan eşi Sema Erinç'i hep yanında buldu. Anadolu Üniversitesi'ne vasiyet ettiği kitap- lannın gerek üniversiteye ulaştınlmasında, gerek- se konulara göre aynlıp kataloglandınlmasında Sıt- kı Erinç'in çabalan yine başı çekti. (Bu bağlamda, rektör yardımcısı ve GSF'nin o zamanki dekanı Prof. Ataç'ın sergilediği güzel duyarlılığı da şükran- la anmak, Karasu'yu sevenler için bir gönül borcu- dur.) Karasu deneyimi benim için yalnızca Prof. Er- inç'le değil, -fakat Alman ozanı Schiller'in dizele- rinde söylediği gibi- "birdostun dostu" olduğumu öğrettiği için değerliydi. Türlü yozlaşmalann kaçınılmaz bir biçimde her alana, bu aradainsan ilişkilerinedeyansıdığı biror- tamda ve zamanda, böyle eyieme dönüşebilmiş dostlukla' bütün bir yaşama kültürü açısından sa- nınm daha bir paha biçilmez oluyor... la Bayadere'e yeni sponsor • ANKARA (AA) - Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin 31 martta sanatseverlerle buluşacak olan 'La Bayadere' balesinde son anda sponsor değişikliği oldu. Daha önce esere sponsorluk yapacağmı açıklayan Beğendik Mağazalan'nın yerini bu yıl 32. kuruluş yılını kutlayan Marmaris Hotel Lidya aldı. . Hotel Lidya, eserin sahnelenmesine 23.500 dolar tutanndaki katkıyla destek olacak. Ankara Devlet Opera ve Balesi yetkilileri, balenin sahnelenmesine kısa bir süre kala sponsor desetğinin çekilmesinin kendilerini zor durumda bıraktığını belirttiler. Bir Hint efsanesine dayanarak sahneye konulacak eseri konuk lngiliz koreograf Michael Messerrer yönetecek. Dekor ve kostümlerini Alexandre Vassiliev'in hazırladığı bale için Hindistan Büyükelçilıği, özel bir gece hazırhyor. Balenin 10 nisandaki gala gecesinde opera bınası. Hindistan'ın otantik havasına bürünecek ve gecede Sari adlı Hint giysilenyle bezenmiş görevliler çalışacak. Gülsün Kanamustafa'nm Cenevre • Kültür Senisi - Gulsün Karamustafa, Cenevre Athenee Müzesi'nde açılan 'Environ 27 Ans' adlı ilginç bir sergiye katıldı. Sergi, Cenevre'nin önemli sanat okulu Ecole Superiuere d'Art Visuel'in Sous Sol master bölümü öğrencilerinden Anderfuhren. Baudry ve Raccoursier'in hocalan Catherine Queloz ile birlikte yürüttükleri projenin sonuçlannı içeriyor. 'Feminizm ve Sanatsal Pratik' üzerinde yoğunlaşan çahşmada Avrupa ve Amerika'dan seçilmiş ve aralannda Martha Rosler, Laura Cottingham, Ute Meta Bauer, Renee Green gibi isimlerin de bulunduğu sekiz kadın sanatçı yer alıyor. Cenevre'deki sergi alanında sanatçılann çalışmalan ve içinde yaşadıklan ortamı tanıtan malzeme de sunuldu. Öte yandan sanatçılar son dönemlerine ait birer işle sergide buluştular. Aynca sergi için sanatçılarla söyleşileri içeren 150 sayfalık tngilizce-Fransızca bir katalog kitap da yayımlandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear