23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 MAFT1997CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Son Berlin Film Festivali 'nin, heyecanlı bir western gibi izlenen ödüllüfilmi Istanbul 'da 'Bu,babanıyn Shakespeare'ideğjl' Son Berlm Film Festivali'nde, genç Leonard* DiCaprio'ya en iyi aktör ödûlü kazandıran, haJk jürisinin ödûiünü alaiL, en iyi sanat yönetiminde de Oscar'a aday gösterilen, Avustralyalı 'yenflikçi' yönetmen Baz Luhmuum'ın modem Shakespeare uyarlaması 'Romeo ye Juliet' de bugün gösterime giriyor. Olümsüz eserlerinin sürekli yedinci sanata malzeme yaptldığı, üteden beri sinemanm en geçer akçe senaristlerinden saydığımız Shakespeare babanın belki de en tanınmış yapıtı olan ve Veronah, ölürnüne düşman Montague-Capulet ailelerinin ilk görüşte birbirlerine fena halde sevdalanan çocuklannın dokunaklı, büyük aşkını anlatan 'Romeo ve Juliet'inden perdeye aktanlan bu yeni uyarlama, 2-3 yıl kadar önce izlediğimiz, Avustralya yapımı 'Stricth Ballroom'dan sonra yönetmen Baz Luhrmann'ın ikinci filmi. Çevrelerini kuşatan nefrete isyan edercesine büyük bir aşkJa bağlanan Romeo'yla Juliet'in trajik öyküsü, yönetmen Baz Luhrmann'ın elindejarantino'vari şamatali bir biçimciliğin etkisınde, daha çok günûmüzûn MTV kuşağına yönelik. 'isyankâr genç nıhlara hitap eden', erotik, müzıklı, hareketlı ve modem bir aşk masalına dönüşmüş. Aile ve çevre baskısıyla, değil âşık olup evlenmek, yan yana, bir araya gelmeleri bile olanaksız iki gencin bildik hikâyesini, Italya-Verona'dan alabildiğine sıcak, vahşi ve katolik ABD-Miami'ye taşıyan Luhrmann, Shakespeare metnini Amerikan aksanıyla dillendiren, günümüzün popüler müzik parçalanyla destekli, taytlann ve kılıçlann yerini alacalı bulacalı, Hawaii türü gömleklerle deri, cin giysilerin aldığı, beliıgin bir silah fetişizmini öne çıkaran. çeşit çeşit ve pın! pınl tabartcalann göz aldığı, canlı, cümbüşlû, şenlikJi bir çağdaş westem tarzında anlatmayı yeğlemiş. Baz Luhrmann'ın, yazıldığından günümûze, dünyanın en ûnlü aşk hikâyesi olma özelliğindeki bu Shakespeare oyununu, şimdiye kadar birçok kez sinemaya uyarlanmış versiyonlanndan farklı kılma çabasının hedefıne tam 12'den vurduğu her ne kadar kolayca ileri sürülemezse de, ilgiyle ve rahathkla izlenen, dozunda bir erotizm öğesiyle çekici kılınmış, sürükleyici. bol şamatalı, dinamik , eğiendirici, değişik ve yeni bir film düzeyinde seyrediliyor yine de bu kıpır kıpır. hayat dolu ve seksi 'Romeo ve Juliet', baştan sona. Shakespeare'in anlattığı o parlak, gözalıcı. görkemli zengin yaşam tarzıyla yoksunlukla yoksulluktan geçilmeyen bir yaşamın kaynaştığı mekânlara uygun günümüzün Miami'sinde çekilen 'Romeo ve Juliet'in karakterlerini genelde asıllanna sadık bırakırken, birtakım gerçekçi dokunuşlarla daha da çağdaş ve etkileyıci kılmaya da epeyce özen göstermiş yönetmen-senarist Luhrmann. En son kuşağın iki gözde oyuncusunun, bir kaç yıl öncesinin 'What's Eating Gflbert Grape' ya da "This Boy's Life" gibi filmlerinın henuz tüy ienmiş, bebek gibi delikanlısı Leonardo Di Caprio'yla gûzel ve taze yetenek Ciaire Danes'in başlıca rollerini üstlendiği 'William Shakespeare'den Romeo ve Juliet'i, festival öncesinde görülmemiş bir bereketin yaşandığı sinemalanmızda, bu gün vizyona giren yeni ve ilginç filmler zincirinin bir başka renkli halkası savabiliriz. Cadı Kazanı The Crucible / Yönetmen: Nicholas Hytner / Senaryo: Arthur Miller, aynı adlı oyunundan / Kamera: Andrevv Dunn / Müzik: George Fenton / Oyuncular: Daniel Day- Levvis, VVinona Ryder, Paul Scofield, Joan Allen, Bruce Davişon, Jeffrey Jones / 1997 ABD, (Özen Film). Salem'den günümûze kazan hâlâ kaynıyor Yaklaşan festival öncesinde film tra- fiğinin epeyce yoğunlaştığı şehir sine- malannda, iki haftadıres geçtiğim 'Ca- dı Kazanı'm sonunda gördüm. 'Kral Ge- orge'un DeHliği' filmiyle sivrilen lngiliz yönetmen Nicholas Hytner'in Arthur MiDer' ın (ünlü oyunundan yola çıkarak) bizzat yazdığı senaryodan çektiği 'The Crucible', 1692'de Amerika'nın Mas- sachusetts bölgesindeki, son derece pü- riten Salem kasabasında kaynatılan deh- şetengiz cadı kazanını karşımıza getiri- yor bilındiği gibi. Alabildiğine dindar ve tutucu çevre- nin etkisiyle cinselliklerini bastırmak durumunda kalmış ergenlik çağındaki bir grup genç kızın biraz da yaşlan ge- reği ormanda, ateş çevresinde çıplak dans etmeleriyle patlak veren ve 3 yüz- yıl öncesindeki inanılmazboyutlara var- mış Hıristiyanlık bağnazlığıyla cin-ca- dı hurafelerinin sonucunda ortaya çıkan korkunç olaylan ister istemez günümüz- de yaşadıklanmızla paralellikJer kura- rak dehşetle izledik film boyunca. Zayıf kişiliklı, ama dürüst ve ahlak sahibi evli çiftçi John Proctor'un (Dani- el Day- Lewis) uçkuruna hâkim olama- yıp bekâretini bozduğu Abigail YVilli- ams'ı (VVinona Ryder) reddedip kansı- na( Joan Alten) dönmesi üstüne ıntikam duygusuyla galeyana gelen genç kızın başını çektiği olaylar, iyice çivisi çıkan yörede giderek herkesi ateşe aüp birbi- rine katacaktır. Genç kızlann yalanlan sonucundaşeytanla işbirliği ve büyücü- lük suçlamalanyla yüz yüze kalanlar git- gide hızlanan bir cadı avının masum kurbanlan olmaktan kurtulamayacak- lardır Salem'de. Bütün Tann'ya karşı gelenlerin kö- künü kazımaya kararh, cahil, önyargıh, katı din adamlanyla yargıçlann yürüttü- ğü davayı komşusunun toprağını ele ge- çirmek isteyen, Tann'yı, inancı, yargı- yı emellerine alet eden uyanık çıkarcı- larla bağnaz köktendinciler fişteklerler habire. Aslında bütün olanın bitenin kö- keninde intikam ve çıkar duygusunun yattığı 1692'nin yobaz Salemi'nde ge- çen bu ünlü oyununu, 1950'li yıllann başında Amerikan sahne ve perde dün- yasmın birçok yazannı, yönetmenini, oyuncusunu, 'show biz' âleminin nice aydınını sorgulayıp yargılayıp hapsedip ülkeden sürerek işsiz güçsüz bırakan malum McCarthy'cilik rüzgârlanna karşı bir tepki olarak kaleme alan Art- hur Miller'in ne yazık ki her zaman gün- celliğıni ve önemini koruyarak klasik- leşmiş yapıtının görsel karşıhğını veri- yor tngiliz yönetmen Hytner bu evren- sel konuyu yenıden ısıtıp görkemli bir kadroyla karşımıza getıren fılmınde. Yer yer teatrallığa düşse de, Arthur Miller'in 17. yüzyıl şeytanının yerini komünizm öcüsünün aldığı, eskinin ca- dı avının gerzek senatörün Amerikan karşıtı faaliyetler komitesınce sürdürü- len 1950'lerin solcu avına dönüştüğü o bağnaz McCarthy dönemıne duyduğu tepkıyle yazdığı metnine dayanan bu fil- me ılgisiz kalmak olası değil. Diyalog ağırlıklı, oyunun filmi olmaktan kurta- nlmış 'The Crudbie-Cadı Kazara', kuş- kusuz yönetmen Hytner hanesine olum- !u kaydedilecek bir film. Aynca zengin oyuncu kadrosu bile güncel mesajlar içeren bu filmi seyret- mek için başlıbaşına bir neden. Yıllar önce seyrettiğimiz Miller'in oyunun- dan Jean-Paul Sartre'ın senaryosunu yazdığı RaymondRouleau'nun yönetti- ği John Proctor'u (Day-Lewis) Yves Montand'ın, kansını (J.Allen) Mon- tand'ın kansı SünoneSignoret'nin, inti- kamcı yosma Abigail'ı (W.Ryder) de o dönemin Fransız sanşın bombası Myle- neDemongeot'nunoynadığı. 1957 Fran- sız yapımı, siyah beyaz 'LesSorderesde Salem-Salem Bûyûcüleri'nin renkli ve çağdaş remake'i niteliğindekı 'Cadı Ka- zanı'm, bir başka ilginç ve güncel filmi olarak kesinlikle tavsiye ederiz. KEDIGOZU VECDt SAYAR Ben Hep Baharı Beklerim... "Ben Hep Bahan Beklerim" diyor fotoğraf sana- tının büyük ustası Robert Doisneau. Bahar, yeniliği, tazeliği, devinimi getirir çünkü. Do- ğaya ve doğanın bir parçası olan tüm canlılara. Geceyle gündüzün eşitlendiği 21 Mart gecesi, ya- ni bu gece, ilkbahar bir kez daha kapımızı çalıyor. Anadolu'dan Iran'a, Ortadoğu'dan Ortaasya'ya uzanan geniş bir coğrafyada bahann gelişi kutlana- cak bu gün. Kimimiz için yeni bir yıl başlayacak, ki- mimiz kutsal bildiğimiz büyüklerimiz için dua ede- ceğiz. Nevruz Bayramı için "resmi" kutlamalar da yapı- lacak. "Resmi" makamlann temin ettiği "resmi" las- tikler yakılacak yollarda. Neden olmasın? Herkesin bayramın! gönlünce kutlaması fena mı? Ya renkler, san, kırmızı ve yeşil, onlar da mı resmi- leştiriliyor dediniz? Çiçekleri kimse memurtaştıramaz, merak etmeyin. Onlar hep, banşın, kardeşliğin ve sevginin simge- si olarak kalacaklar. Kimimiz rengârenk mesir macunlannı, kimimiz bol karabiberti, tuzlu, haşlanmış yumurtalannı yiyecek, uçurtmalaruçurulacak kırlarda, ateşin üzerinden at- lanacak... Banştan, kardeşlikten söz açan türküler yakıla- cak. Nâzım Hikmet'ten dizeler okunacak: "Buyrun" deniyor size, "buyrvn otunın " deniyor size, "konuşup, anlaşalım" "Yoktur sözle çözülmeyecek düğüm, "davaleuı halietmez ölüm, hayatı paylaşahm!.. '(*} Bu gece, kışı geride bırakıp, bahara girerken, ge- ceyle gündüz eşrtlenecek. Peki, yaşayan varlıklann eşitlenmesi için ne kadar bekleyeceğiz? Kediler, bu özlemle yanıp tutuşuyor yüzyıllardır. Hayatı paylaşmanın bu kadar zor olmadığını, sa- vaşlann, eşrtsizliklerin artık son bulması gerektiğini düşOnüyoıiar. Onlar gibi düşünen bazı insanlar, "Dünya Irkçılık- la Mücadele Günü" ilan etmişler 21 Mart'ı. İlginç bir rasttantı mı dersiniz bu tarihin seçilme- si? Sanmıyorum, ırkçılıkla mücadele gibi eşrtliği savu- nan anlamlı bir gün için, gece ile gündüzün eşitlen- mesinden daha güzel bir tarih düşülebilir miydi? ••• Ben hep bahan beklerim. Sinemada kadınlann yeni başanlanna tanık olmak için. Paris'in, Creteil adlı banliyösünde "Kadın Filmle- ri Festivali" düzenleniyor tam on dokuz yıldır. Dişi kediler bu on dokuz yıllık mücadelelerinde az yol kat etmediler. O yıllarda izlediğim filmlerle, şim- di izlediklerim çok farklı. Daha yumuşak, daha ba- nşçı filmler çoğunlukta. Hızlı feministlerin tüm er- kekleri "kestiği" fılmlere pek rastlanmıyor artık. Bu, bir bakıma sorunlann dozundaki azalmadan kay- naklanıyorsa, bir bakıma da kedilerin sorunlann çö- zümünü savaşçı yöntemlerden çok banşçı yöntem- lerde aramaya yönelmelerinden kaynaklanıyor. Bu yıl, Orta ve Doğu Avrupa'nın kadın sinemacılanna bir bölüm aynlmış festivalde, Türk sineması da Türkan Şoray, Füruzan, Gülsün Karamustafa, Yeşim Us- taoğlu, Biket ilhan, Tomris Giritlioğlu ve Keriman Ulusoy'un filmleriyle temsıl ediliyor. Türkan Şoray'ın izleyicilerle yaptığı söyleşi ve Türk kadın yönetmen- lerin filmleri büyük ilgi görüyor. ••• Ben hep bahan beklerim. Nâzım'dan aşk şiirleri okumak için. Bir bahar günü, Parisie yalnız bir kedi başka ne yapabilir. "Sensiz Paris, gûlüm, -- birhavayifişeği bir kuru gürültü kederli bir ırmak. Yıkt mahvetti beni Paris'te durup dinlenmeden, gülüm, seni çağırmak."(") (*) Davet, (**) Sensiz Paris - Yeni Şiirier, Adam Yayınlan. Hoş ve modern bir romantik güldürü filmi 12 yıl kadar önce, 'beyaz' dağlan arasında. Al Pa- dno'nun kapatması olarak Brian De Palma'nm u Scarface"inde, erişilmez buzdan prenses güzelli- ğiyle zihnımize nakşettiğimiz MkheUe Pfeififer'la, TV dizileriyle üne kavuştugu küçük ekrandan be- yazperdeye geçip Tarantino takımının "Günbatı- muidan Şafağa"sıyla tanıdığimız. günümüzde Hollywood jönlen bırinci ligine transfer olan yeni- lerden (eski şarkıcılardan Rosemary Clooney'nin akrabasmdan) George Clooney'i bir araya getiren "Gûzel Bir Gün". Amerikan sinemasının 1930- 40'lardakı romantik komedi geleneğinı günümûze taşıyor. Mutlaka sonu tathya bağlanacak cinsten bir kadın-erkek mücadelesini hikâye eden bu tür ro- mantik komedilerin sürekli didişip hırlaşıp atışa- rak, kendilerini hep naza çe- kerek flört eden Clark Gab- le - Claudette Colbert, Spen- cer Tracy (Cary Grant da olabılır) - Katherine Hep- burn ya da 1960'lardaki Rock Hudson - Dorfe Day gi- bi kahramanlannın günü- müzdeki uzantısı sayüacak bir çiftin öyküsü "Gûzel Bir Gfin". Kadın, Bruce Springste- en'le çalacak bir müzisyen kocadan aynlmış, New York cangılında calışıp 6 yaşında- ki oğlunu (Akx D. Linz) bü- yütmeye çalışan, her saati dolu, kınk gönlü boş ve kapalı, gamlı bir bekar an- ne (Michelle Pfeiffer). Aynca çocuğa allerjili, ku- runtulu patronuyla birlikte, meslek yaşamında dö- nüm noktası olacak projesini, zor beğenir müşteri- ye sunup kabul ettirmenin telaşındaki birmimar. Erkekse yeniden evlenip balayına çıkan eski ka- nsmın bu^ktıgı 6 yaşındaki kedisever kızına (Mae \VTiitman) bir hafta bakacak, biraz sorumsuz, uça- n, sevimli ve muzip iri (George ClooneyX New Y- ork Daily Nevvs gazetesinin etkili köşe yazan, işi- nin ustası bir gazeteci. Çocuklannın okulunca düzenlenmiş bir vapur ge- zısine sabahın köründe yetişmek üzereyken rastla- şıp vapuru kaçıran bu kadınla erkeği bekleyen yo- ğun, yüklü bir işgünunü saat saat hikâye eden ve bu karşıt kutuplardan kadınla erkegin kaçınılmaz be- raberlikleriyle noktalanacağını en başından ben sez- dığimiz "A Fîne Day", sonuçta hem çocuklar hem Cüzel Bir Cün A Fine Day / Yönetmen: Michael Hoffman / Senaryo: Terrel Settzer, Ellen Simon / Kamera: Oliver Stapleton / Müzik: James Nevvton Hovvard /Oyuncular: Michelle Pfeiffer, George Clooney, Mae Whrtman, Alex D. Linz, Chaıies Durning, Jon Robin Baltz, Ellen Greene, Joe Grifosi / 1996 ABD (Özen Film) de ebeveynleri için güzel bir güne dönüşüyor, bek- lendiği gibi. Bırbirlerinin çocukJanna sırayla mecburen dadı- lık ederken cep telefonlannın, zamane veledi cocuk- lannın çöpcatanlığı yüzünden kanşmasıyla birlik- te, ister istemez birbirlerinin özel hayatına da kan- şan bu kadınla erkeğin, eski moda, bildik aşk hikâ- yesinin modern versiyonu niteliğindeki filmde gö- nüller birleşırken mesleki kariyerlerinde de başan- ya erişiyor kahramanlanmız. Kadm-mimar, baba- oğul müşterinin takdirini kazanır, dolayısıyla mız mız patronunun da gözüne girerken ucu kirli poli- tikacılara dayanan, kötü kokular aldığı bir yolsuz- luğu köşesinde yazmadan edemeyen bıçkm erkek- gazetecimiz de editörünün (Charles Duming) başı- nı belaya sokacak ve kendi geleceğini de karartacak da- vasında haklı çıkacaktır, tüm medyanın gözü önün- de... Çocuğunu ve işini birlik- te idare etmeye uğraşan, kı- nlgan bir çalışan anneyle hafta sonubabalığından ger- çek babahğa geçerek olgun- laşan, işleri oluruna bırak- mış görünen gözde bu köşe yazannın çatışma-didişme- lerden aşka dönüşen ilişkisi- nı, romantizme çanak tuta- rak aktaran "Güzel Bir Gön"ü "Soap Dish", "Res- toration" gibi filmleriyle dikkati çeken lngiliz Mîc- haelHoffinanyönetmiş. Neil Simon ın kızı EDenSi- mon'la Terrel SeHzer'in senaryosunu imzaladığı, kolayca tüketilen, hafıf ve parlak, biraz da ailevi bu modern romantik güldürü denemesi, büyük ölçüde başroldeki 2 oyuncusundan alıyor gücünü. Geçen yıllann çizgilerini dennleştırdiği, ama hâ- lâ ışık saçan güzelliği. zarafetiyle göz alan Michel- le Pfeiffer'la bıyıksız, kasmtısız bir Clark Gable'ın gençliğini andıran, aynca Cary Grant'ı da çağnştı- ran, Hollyvvood'un yeni gözde yakışıklılanndan Ge- orge Clooney'nin sürüklediği "Güzel BirGün", alı- şılmış romantik komedi türünün bildik klişeleriyle donatılmış. beceriyle kotanlmış şirin bir eğlencelik sayılabilir sonuçta. Meraklısını bir buçuk saatliğı- ne masalsı bir kaçış âlemine davet eden bu roman- tik komedi hoşca vakit geçirmek için uygun bir seçim olabilir... İlk Esler Kulubu The First Wlves Club Yönetmen: Hugh VVilson / Senaryo: Robert Harling / Kamera: Donald Thorin / Müzik: Marc Shaiman / Oyuncular: Goldie Hawn, Bette Midler, Diane Keaton, Dan Hedaya, Stephen Collins, Maggie Smith, Bronson Pinchot, Elizabeth Berkley, Sarah Jessica Parker/1996 ABD (UIP) Dünyanm tüm boşanmış kadınlan, birleşin! Filmin başında, üniversite döne- mı süresince çok yakın arkadaş ol- muş, yaşlan 50'ye merdiven daya- mış, 68 kuşağından tuzu kuru, New Yorklu 3 kadın kahramanımız (B. Midler, G. Hawn, D. Keaton), eski bir sınıf arkadaşlannın (Stockard Channing) intihan nedeniyle yıllar sonra bir araya gelirler yeniden. Okul sonrası yaşamlan. birbirinin benzeri şekilde gelişmiştir. Üçü de evlenip çoluk çocuğa kanşmış, saç- lannı süpürge ederek işlerinde ba- şanlı olmalan için kocalannı des- tekJemiş ve yıllarca eskitilip kulla- nıldıktan sonra yeni, çekici, seksi genç kadınlar uğruna bir çırpıda bı- rakılarak terk edilmişlerdir. Elektronik eşya satıcıhğından patronluğa yükselip bayağı bir sek- reter-kasiyer kızla (Sarah Jessica Parker) mercimeği fınna veren cimri, bencil kocası (Dan Hedaya) tarafından çocuğuyla yüzüstü bıra- kılan Brenda'yla (Bette Midler), ünlü bir film yapuncısı yaptığı, a- ma fikır fikır ve kütür kütür genç ırisi yeni bir yıldız adayıyla (Eliza- beth Berkley) rahat rahat yaşaya- bihnek için bir de hiç utanmadan yüklü bir nafaka talep eden kocası- nı (VktorGarber) sürüm sürüm sü- ründürmeyi kafasını takmış, orası- nı burasını durmadan gerdirdiği halde artık istediği rolleri gençlere kaptınr olmuş, alkolde çözüm ara- yan, gözden düşmektekı Oscar'lı film yıldızı Elise'yi (Goldie Hawn) ve reklamcı kocasmı (Stephen Col- lins) yeni kuşaktan. hoş ve albenili bir genç kadına (Maraa Gay Har- den) kaptıran Annie'yi (Diane Ke- aton) bırleştiren nokta, yıllarca kul- lanılıp sömürüldükten sonra bir ke- nara fırlatılıp atılmalandır. Terk edildikleri sabık kocaJanndan inti- kam almak amacıyla birleşip plan- lar yapan bu 3 eski kadın arkâdaş- ca kurulan "Ük Eşler Kulübü" ar- tık faaliyettedir... 'PoBs Akademisi' serisinden zır- zop komedilerle adını duyuran yö- netmen Hugh VVUson'un Hollyvvo- od'un üç agır topunu bir araya ge- tirdiğı film, özetle 'kadınm kendi- ne duyduğu özsaygı>ı yitirmeden hayattan intikam alnıasu bir erke- ğe sürekli kul obnaktansa kendisi- ni ve dünya}i tanıması istediğini, amaçladığını vapabilmesi' mesajı- na dayanan, ABD'de çok iyi 'çahş- mış' neşeli, hareketli, hafif ve bey- lik bir komedi sayılabilir. Hem bas- kıcı annesinin (Eileen Heckart) hem de ruh doktorunun etkısinde- ki etkisindeki şaşkın, entel geçinen nevrotik Annie'de Diane Keaton, bıkkın ev kadını Brenda'da Bette Midler ve estetik cerrahıye, votka kadehlerine abone, yaşı geçmekte- ki film yıldızı Ehse'de kendisiyle dalgasını geçen Goldie Hawn'un sürüklediği bu bol gırgırlı, patırtıh gürültülü intikam komedisi, genel- de konusuyla kolayca özdeşleşen özellikle kadın seyirciyi anında tav- layıp rahatlatıyor bir buçuk saatli- ğine. Otivia GoHsmith'ın best-seller romarundan uyarlanan film, şaka yollu lafı 'Dünyanm bütün terk edttmiş kadınlan birieşia kafayıye- me>in ve daima herşeyi deneyin!'e getiren. iddıalı bir feminist mani- festo olmaktan çok eğlendirmeyi hedefleyen modern, grotesk bir fars, bir çırpıda tüketiliveren, bol şamatalı gürültülü patırtıh ancak gittikçe tekdüzeleşen, rutin, hafıf bir eğlencelik. Sosyetik dedikodu yazanndaki yıllann Maggie Smith'ten sınıf at- lamış mahalle kızı Sarah Jessica Parker'a, TV dizilerinden tanıdık Bronson Pinchot'den vefasız ve soytan kocalan oynayan Dan Heda- ya, Victor GarbeT, Stephen Col- lins'e kadar yan rollerdeki kadro- nun performanslanyla da çekicile- şen 'Dk Esler Kulübü', sonuçta or- lalama seyirciyi memnun edebile- cek bir feminist eğlencelik. Bale turnelerine bakan engeli • ANKARA (ANKA) - Kültür Bakanı Ismail kahraman, Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin tstanbul ve Antalya'ya yapacağı tumeleri onay vermeyerek engelledi. Opera, bale ve tiyatro temsilleri ile senfoni orkestrası konserlerinde yerli ve yabancı sanatçı görevlendirilmesini kendi onayına bağlayan Kültür Bakanı Ismail Kahraman, bu kez de opera ve balenin yurt genelinde tanınması ve yaygınlaşmasmda büyük önemi olan tumeleri hedef aldı. Kahraman, izleyicıden büyük ilgi gören 'Kamelyah Kadın' balesinin Istanbul'da sahnelenmesini ve sevilen bale yapıtlanndan oluşan 'bale geceleri' programınm Antalya'da sahnelenmesini öngören Ankara Devlet Opera ve Balesi turne programmı, onay vermeyerek engelledi liyatpolar Gününde ücretsiz temsiller • A.NKARA (ANKA) - Ankara Devlet Tiyatrosu 27 Mart Dünya Tiyatro Günü nedeniyle ücretsiz temsiller verecek. 27 mart-4 nisan tarihleri arasında ücretsiz temsillerin verileceği 2. Ankara Çocuk Oyunlan Şenliği'ni düzenleyen Ankara Devlet Tiyatrosu, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle Küçük Tiyatro'da sahnelenen 'Kuğular Şarkı Söylemez' ile Altındağ Tiyatrosu'nda sahnelenen 'Boyacf adlı oyunlannı 27 martta ücretsiz olarak sahneleyecek. Oyunlan ücretsiz olarak izlemek isteyen seyirciler, 21 mart perşembe gününden itibaren biletlerini Ankara Devlet Tiyatrosu gişelerinden alabilecekler. 'Bir Yazar-Bir Çizep' • Kültür Servisi - Karikatürcüler Derneği'nin düzenlediği 'Bir Yazar-Bir Çizer' başlıklı dizi paneller cumartesi günü başlıyor. Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki ilk panele konuşmacı olarak Kandemir Konduk ve Semih Balcıoğlu katılacak. Panel, saat 15.00'te başlayacak. 'Anadil Yasağı1 söyleşisi B Kültür Servisi - Insan Haklan Demeği Istanbul Şubesı Kültürel Haklar Komisyonu, 'Anadil Yasağı' konulu bir toplantı düzenliyor. Cumartesi günü saat 15.00'te Çukurluçeşme Sokak Bayman Apt. No: 10 Taksim adresindeki toplantıda Süryanilerden Lazlara, Çerkezlerden Kürtlere kültürel kimliğin yok sayılması tartışılacak. Toplantıya lsa Karataş, lsmail Avcı, Yaşar Güven ve Beşir Ant katılacaklar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear