25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 KASIM 1997 CUMA 12 KULTUR Picasso'nun 'Düş' başlıklı resmi, New York'taki Christie's müzayedesinde 44 milyon dolara satıldı Picasso'mın uysal kadını...Küîtür Servisi - "Kimi insan- ların otobiyografüerini yazdık- ları gibi resim yapıvorum ben" demıştı Picasso. Uzun yaşamı sü- resınce sayısız resım, baskı ve heykel yapan ünlü ressam. yapıt- lannda sevdayla başlayıp. hay- ranlığa ve derken nefrete uzanan birçok aşk ılışkısini tüm süreçle- nyle ortaya koydu. Christie's müzayede kuruluşu- nun 10 Kasım'da New York'ta gerçekleştirdiği müzayedede 44 milyon dolara (yaklaşık 3 trilyon 740milyarTL)alıcı bulan 'Düş' adlı resmıni 1932 yılının Ocak ayında tamamlayan Pablo Picas- so, bu resmine konu olan kadına duyduğu tutkunun doruklann- daydı... Kadının ısmi Marie-The- rese VValter'dı: 45 yasındakı Pi- casso onunla Paris'teki Hauss- mann Bulvan'ndatanıştığında 17 yaşındaydi. Çevresini tahrik edi- cı. uykulu gözlerle süzen genç sanşının seksdışındakı ilgı alan- lan ucuz aşk romanlan ile yüz- mekti. Sevgi doluydu. uysaldı ve çok geçmeden Picasso'nun met- resi oldu. Ünlü ressam, o dönemde Diag- hilev'in Ballets Russes'unda dans- çı olan Olga Khoklova ile evliy- di. Mutsuzdu: Olga'nın sosyetik yaşam tarzı canını sıkıyordu. Bu dönemde, evliliğindeki gerilimı resımlenne yansıtan Picasso, gör- sel bir günlük tatuyordu adeta. Klasik tarzı duygulanna yenık düşmüş. fırçası vahşileşmiş. figür- leri groteskin sınırlannda dolaş- maya başlamıştı. Marie-Therese ile tanıştığında, tarzında yine bir değişiklik oldu. Picasso, sanat- sal üretiminin en erotik yapıtla- nnı bu dönemde yaptı. Olga ise, yıllarca bu iliş- kiden habersiz yaşadı. Dinardda ailecek geçir- dikleri tatillerde Picas- so'nun sahildeki kabin- lerde Mane-Therese'le seviştığini bilmiyordu. Picasso'nun bu dönem yaptığı resimlerde gö- rûlen kabinler ve elinde kabinin anahtannı tutan cinsel çekimi yüksek ka- dın figürleri, Marie- Therese'den başkası de- ğildi. Aynı dönemde, Pi- casso'nun resimlennde oldukça farklı kadın fi- gürlerine de rastlanıyor- du: Sert, korku uyandı- ran masklara bürûnmüş. deforme edilerek tanın- maz hale getirilmiş baş- ka kadın figürlen... 01- ga'nın ta kendisi. Marie-Therese 1935 yılmda Vlaia adlı birkız çocuğu dünyaya getir- diğinde, ilişki duyul- muş, Olga da asla boşan- mamak ve kocasının ser- vetine ortak olmak ka- rarıyla ortalığı birbiri- ne katmıştı. Picasso'nun sanatı bu dönemde. ka- rısına duyduğu nefret ile metresine duyduğu şehvet ara- sında şiddetle gidip geliyordu. Oysa Olga sahneden çekilince, Picasso'nun Marie-Therese'e olan davranışlan da değişti. Marie- Therese. Olga'ya mükemmel bir altematifti. Picasso'nun artık Ma- rie- Therese'e bir alternatif bul- ması gerekiyordu. O alternatif; R u resme konu olan kadın Marie Therese Walter'dı. Picasso'nun 45 yaşında tanıştığı 17 yaşındaki Marie-Therese sonra metresi olmuştu. Sanatsal üretiminde en erotik yapıtlannı bu dönemde yapmıştı ünlü ressam. M.Therese, Picasso ile haberleşmesin i ölümüne dek sürdürmüştü. akıllı, entelektüel, sol eğilimli, esmer güzeli Dora Marcovitch oldu... Picasso onunla 1935 yılın- da bir Paris kahvesinde tanışmış- tı; Dora, bir bıçakla parmaklan arasmdaki boşluklara sert hamle- ler vuruyor, zaman zaman kaçır- dığında parmaklannı kanatıyor- du. Dora'nın bu oyunu, Picas- so'nun sadomazoşistik eğilimle- rine seslenmiş, ünlü ressamı baş- tan çıkarmaya yetmişti. Marie- Therese'ın aksıne, Dora Picas- so'nun entelektüel açlığını doyu- ruyordu. Picasso'nun politikayla ilgilenmeye başjaması da büyük olasılıkla Dora'nın etkisiyle ol- muş, 1937yılındalspanyatçSa- vaşı sırasında bombala- nan Bask kasabası Gu- ernica resmini bu dö- nemde yapmaya başla- mıştı. Ancak Marie-The- rese ile görüşmeyi sürdü- rüyordu Picasso. Hatta 'Guernica'yı yaptığı sı- rada Dora ile Marie-The- rese'in atölyesinde saç saça baş başa giriştikJe- ri kavga dillere destan- dır ve Picasso'nun, ken- di deyimiyle "Eo seç- kin anılanndan" birisı- dir. Aynı dönemde iki ka- dının resimlerinı yapan, hatta 21 Ocak 1939'da iki kadını aynı resimde biraraya getiren Pablo Picasso, Marie-There- se'i yumuşak, Dora Ma- ar'ı sert çizgilerle betim- liyordu. Ünlü ressam, "Bir kadının resimleri- me bakarak artık so- nunun geldiğini göre- bilmesi acıklı olmalı" demişti. Aslında Marie- Therese'den söz ediyor- du, ama yolu görünen Dora'ydı. Dora, bir za- manlarOlga'nın gördü- ğü 'resimsel' şıddete maruz kalmaya başla- mıştı Picasso'nun yapıtlannda... Savaş sonrasında o sıralar Sor- bonne'da öğrenci olan ve Picas- so'nun oğlu Paolo'dan dokuz ay küçük. 21 yaşındaki Françoise Gilot ile olan ilişkisi başladı Pi- casso'nun. Picasso Françoise Gi- lot ile 1946 yılında güney Fran- sa'daki evinde yaşamaya başla- dığında Dora sinir krizi geçirerek akıl hastanesine kaldınldı, bu yıl içinde de yalnızlık içinde öldü. Françoise Gilot, Picasso'nun, kadınlanna "ya tanrıça, ya da paspas" gibi davrandığını biliyor- du ve "onun üzerinde ayaklan- nı temizlemeye başladığını his- settiğinde" Picasso'yu terkeden ilk kadın oldu. Bir yıl kadar son- ra, Fransa'nın üç farklı bölgesin- de üç farklı kadının peşinde ge- zinen Picasso'nun Cannes'da ta- nıştığı genç bir boşanmış kadın olan Jacqueline Rogue ile iliş- kisi başladı. 1961 yılında Picas- so 80 yaşuıdayken evlendiler, Jac- queline, sanatçının 1973 yılında- ki ölümüne dek hep yanındaydı. Picasso'nun son dönem yapıtla- nnda Jacqueline'in etkisi görülür, ünlü sanatçı yeniden erotik tema- lara dönmüştür. Bu resimlerde ar- tık cinsel gücünü yitiren yaşlı res- samın yaşadığı karmaşık duygu- lar ön plandadır. Bu arada Jacqu- eline, Picasso'nun ölümünden 13 yıl sonra, 1986'da kendisini vu- rarak intiharetti. Peki ya 'Düş' resmine esin kaynağı olan Marie-Therese? Pi- casso ile ölümüne dek haberleş- meyi sürdürdü ve Picasso'nun, mezar taşına konmasını ıstediği heykel de Marie-Therese'den esinlenen bir heykeldi. Picas- so'nun ölümünden 4 yıl sonra, ressamın kendisine aldığı evde kendini asarak intihar etti Ma- rie-Therese. Büyük olasılıkla o da Dora gibi düşünüyordu: Picas- so'dan sonra kendisine evlenme teklif eden bir adamı, "Picas- so'dan sonra, Tanrı" diye yanıt- lamıştı Dora.. 'Fısıldayan, içten ve kararlı bir soprano'Özay Fecht, cumartesi günü CRR'de 'Kendimi zencilereyakın hîssediyorum' 3 albümü bulunan Özay Fecht, 1971 'den bu yana Almanya'da. Kültür Senisi - Cemal Reşit Rey Konser Salonu 15 Kasım Cumartesi akşamı Alman- ya'da yaşayan Türk caz şarkıcısı Oza> - Fecht'i ağıriıyor. 'No More', 'Moves' ve 'Antiquated Love' isimli üç albümü bulunan'Özay'a cu- martesi akşamı saksofonda David Murray, pi- yanoda Isaac ben Ayala. basta Stefan NY'eeke ve davuJda Pheeroan AkLafTeşlik edçcek. Alman Der Tagesspiegel gazetesinin 'Bo- ğaziçi'nden gerçek bir blues sesi' ve Jazz- podıum dergisinin de 'Blues geleneğine bu denli bağh kalabilen en büyük balad jar- kıcılanndan biri' olarak değerlendirdiği Özay 1971'den bu yana Berlin'de yaşıyor. Univer- site eğitimini de Berlin'de tamamlayan sanat- çı, müzik yaşamına koro şarkıcılığı yaparak ve çeşitli yanşmalara katılarak başlamış. Ka- riyerinde en çok Billie Holiday'in etkisi al- tında kaldığını belirten Özay. Londra'da solist olarak yer aldığı ılk konser deneyiminden son- ra 1980 yılında gerçekleştirdiği ilk Almanya turnesinde ve 1982'de Avusturya, Italya, Fran- sa ® Hoflanda'da verdiği konserlerde geniş ölçüde Holiday'in şarkılanna yer vermiş. .\nnesinin ölümünden sonra biraz daha duy- gusallaşan sesiyle. yabancı basında 'fısılda- yan, içten ve kararlı bir soprano' olarak anı- lan Özay sıcak. içten ve açık yorumuyla mü- ziğinde gerçekliğin egemen olduğu önemli bir caz şarkıcısı. Müzik yaşamının New York'ta geçen bölü- münde kendini ıfade edebileceği ortamı bul- duğunu söyleyen Özay. kentin en önemli klüp- lerinde şarkı söylemiş. 15 yıldır uluslararası caz festivallerine de katılan sanatçı Tony La- katos, Jasper Van't Hoff, Chico Freeman, Jim Pepper, David Freidmann. Okay Te- îniz, Heinz Sauer, Alan Praskin gibi önem- li isimlerle de birlikte çalışmış. Caza nasıl bu kadar yatkın olduğu soruldu- ğunda ise Özay şu cevabı veriyor: "Kendimi zencilere çok yakın hissediyorum. Onlann yaralı müziğini içimde duyabiliyorum san- ki. Bence Harlem ve Kreuzberg (Berlin'de- ki Türk gettosu) çok sıkı iki komşu." TOBAV düzenliyor Tiyatrolar Kurultayı yarm başlıyor Kültür Senisi - TOBAV (DevletTiyat- rolan Opera ve Balesı Çalışanlan Yardım- laşma Vakfı). T.C.Kültür Bakanhğrnın katkılanyla. "Türkiye tiyatrosunun so- runlannın tartışılacağı. 21. yüzyıl Türk tiyatrosuna >eniden yapılanma olana- ğı \aratacak görüş ve kararların orta- ya çıkmasını ve belirginleşmesini sağla- mak amacıyla" 15-16-17 Kasım tarihle- nnde Mersin'de Türkiye Tiyatrolar Ku- rultay ı düzenliyor. Türkiye tiyatrosunun bir bütün olarak düşünülmesi gerektiği ve özerk bir yapı- da çalışmalannı yapacak bir sistemin oluş- turulması içın yapılacak olan bu kurul- tayda. konuşmalann. tarnşmalann çerçe- vesi "Kurumsallaşma(Model Oluştur- ma)". "Hak Arama Oluşumlan", "Ti- yatro Sanatının Hukuksal Olarak Tür- kiye Demokrasisindeki Yeri". "Tiyatro Eğitimi veSorunlan". "Belediye Tiyat- roları", "Ödenekli Tiyatrolarda Olma- sı ve Olnıaması Gerekenler" etrafında gerçekleşecek. Atöl>e çalışması biçimin- de sürecek grup çalışmalanndan sonra, 6 dalda hazırlanmış olan bildiriler genel ku- rulda tartışılacak. Sonuçta bir ortak bildir- ge hazırlanarak T.C. Kültür Bakanlığı'na sunulacak. Millı Prodüktıv ite Merkezi, T.C. Başba- kanlık Kanunlar Kararlar Dairesi Başkan- lığı, T.C. Çalışma Bakanlığı. T.C. Başba- kanlık Ekonomik İşler Daire Başkanlığı, T.C. Kültür Bakanlığı, Devlet Tiyatrolan Genel Müdürlüğü. TODER, Tiyatro Ya- zarlan. TİYAP, Uluslararası Tiyatro Ens- titüsü (l.T.I) gıbı kurumlann yanı sıra Prof. Dr. Selami Sargut. Prof CünevtGökçer, Prof. Dr. Sevinç Sokullu. DinçerSümer, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Tuncer Cüce- noğlu. Necati Cumalı. Nedret Güvenç, Atilla Olgaç, Göksel Kortay, Tansu Ay- tar, Prof. Dr. Nurhan Karadağ, Haşmet Zeybek, Nurşim Demir, Erhan Gökgü- cü, Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu, Seçldn Sel- vi, Işık Yenersu, Ahmet Gülhan. Nedim Saban gibi tiyatro adamları katılacaklar. Aynca gelemeyenlerden Müjdat Gezen, Hadi Çaman. Mahmut Tali Ongören de bildınlenyle kurultayda sunulacak. Kültür bakanınınaçılışınıyapacağıku- rultay, Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardım- cısı ve hukukçulan tarafından ızlenecek. Kurultay çalışmalan daha sonra kıtap ha- linde basılacak. TÜRKİYE DIŞINDAKİ SEVDİKLERİNİZE Cumhuriyet~~ •' "" ~|_MJil[. .71*—İT WkmrkTıaüi 1 1 ( 1 1 l l l l l i ARMAĞANEDİN, TÜRKİYE, ONLARA ŞİMDİ DAHA YAKINLAŞSIN... Aşağıda adı yazılı kışiye "CUMHURİYET HAFTA" aboneliği armağan etmek istiyorum. Adım, Soyadım : Adresim : Posta Kodum Kent ABONE OLACAK KİŞİNÎN: Adı. Soyadı Adresi Posta Kodu Kent Ülke ABONE KOŞULLARI (Lütfen işaretleyiniz) Almanya Diğer Avrupa Ülkeleri ABD, Kanada 6 AYLIK 91 DM 135 DM 165 US$ YILLIK 169 DM 250 DM 300 US $ Işaretlediğim tutarın banka dekontunu abone formuyla birlikte aşağıdaki faksa/adrese gönderiyorum. C Yapı ve Kredı Bankası - Çemberlitaş 5162800 D Akbank - Nuruosmaniye 14460-0 Işaretlediğim tutan kredi kartı hesabımdan alınız. D VISA Zl EUROCARD D MASTERCARD Kart No: Son kullanma tarihi: ! I | TARİH: İMZA: Cumhuriyet Türkocağı Caddesı, 39/41 (34334) Cağaloğlu - Istanbul ABONE SEBVİSİ Telefon : ( 0212) 512 05 05 - Faks. (0212)512 48 30 Flanders Uluslararası Film Festivali Tarih ve sanat el ele GÖNÜL DÖNMEZ-COLİN Her sonbahar Belçika'nın Flaman bölgesinin görkemli kentlerinden Ghent'te yapılan Flanders Uluslarara- sı Film Festivali, artık Avrupa'nın en önemli kültür olaylanndan sayılmaya başlandı. 1970'lerdebirkaçsinemase- verin bir araya gelip 15- 20 film izle- diği günler geride kalmışa benziyor. En az 65 bin izleyiciyi bağnna basan bugünkü festival, kentin gizemli ka- nallanndan birinin tam karşısına kurul- muş lüks decascoop mültipleksinden ta- rihsel katedrallenn arâsına sıkışmış sanat sinemalanna dek uzanıyor. Müziğin ımgeye etkisini ölçüt tuta- rak seçilmiş 11 uluslararası film ya- nştı bu yıl. Bunlann arasında Mısırlı yönetmen Yusuf Şabin'ın El Massir (Alınyazısı), Çınli Zhang Yuan'ınher fılmi gibi ülkesinde yasaklanan eşcin- sellik öyküsü " Doğu Sarayı, Batı Sa- rayı" (Pekin kentinde eşcinsellerin bu- luştuğu tuvaletlerin öbür adı); Ianis 'El Massir - Alınyazısı'-Yusuf Şahin. Smaragdis'in, ünlü Yunanlı ozan Ka- vafis üzerine bir fılmi (Vangelis'ın mü- ziği en güçlü yanıydı bu fılmın), Mi- ke Figgis'ın gecelerin yalnızlığında yollankesişenbirkadınla erkeğingir- diğı çıkmazı (Nastassja Kinski. YVes- ley Snipes) görüntüleyen Bir Gecelik Aşk'ı öne çıkıyordu. Gina Lollobrigida'nın başkanhğı- nı yaptığı jüri, bu 1 lfilm arasından Macar yönetmen Janosz Szasz'ın Wit- man Kardeşler filmini seçtı Altın Mahmuz Ödülü'ne. Angelopoulos'un Llis'in Bakışı fılminde 4 ayn kadını canlandıran Maia Morgenstern, baş- rolde sivriliyordu bu filmde. 40 kadar film de yanşma dışı gös- terildı, en niteliklı fılmlerbubölümdey- di: İmamura'nın Yılan Balığı ile Ki- arostamrninKirazınTadıgıbi. Japon- Amerikan melezi yönetmen Greg Ara- ki'nin kaybolmu^ Amerikan gençliği üzerine üçlemesinin son fılmi Hiçbir Yere, Uluslararası Film Eleştirmenle- ri Jürisi'nin seçtiği vahşet sahneleriy- le dolu Michael Haneke'nin Garip Oyunlar'ı ve The Pull Monty bu bölümde üzerinde durulması gereken öteki fılmlerdi. Yönetmen PeterCattaneo'nun ilk fılmi "The Pull Monty" (streap-tease yaparken "anadan doğma' anlamına geliyor) müthiş bir film. Sanayi kenti ShefFıeld'de bir fabrikada kaynakçı ola- rak çalışan altı kafadann, fabrikanın kapanmasıyladüştükleri maddi çıkmaz- dan 'yalnızca kadınlar için" bir stre- ap-tease show 'u hazırlayarak kurtul- maya çalışmalannı öyküleyen bu film Ingiliz sinemasının yüzakıydı. Işsizliğin aşağılayıcı. gurur kıncı ko- numundan ancak tüm giysilerini teker teker atarak kurtulabiliyor bu altı kah- raman. Her yıl sinema hakkında özel bir bö- lüm ayıran festival, bu yıl konu olarak Film ve Baskı'yı seçmiş- ti. Sinema ve öteki sanat- lar üstündeki baskının bu- gûn bile birçok ülkeler için bir gerçek olduğunu düşünürsek böyle bir ge- riye bakış daha bir anlam kazanıyor. İlk bölümde Amerika tarihinin utanç verici bir döneminin. McCarthy'cilik yıllan- nın darbe yiyen yönet- menlerinden JulesDas- sin'in Çıplak Kent, Fred Zinneman'ın Kahraman Şerif ve Wilüam VVyler'ın Hayatımı- zm En Güzel Günleri gibi fıknleri gös- terildi. Bu dönemde baskının parçası olan Elia Kazan'ın Amerika, Ame- rika'sı ve bu döneme sonradan bakan Sidney Pollack ın The Way We We- re- Bulunduğumuz Yolu , Invin Winkler' in Kuşkulu Suçlu 'su bu bö- lümün önemli fılmleriydi. Öcinci bölüm- de cinsel ve toplumsal tabulan yıkan Oshima'nın Duygular Ülkesinde , Bunuel ın. Endülüslü Köpek'i, Ber- tolucci'nin Paris'te Son Tango'su, Pa- solini'nın Salo'su gösterildi. Ustalara saygı bölümünün iki konuğu vardı:Gi- na Lollobrigida ve Sydney Pollack. Wayne Wang'ın Çin Kutusu fılmiy- le açılan festival, Walt Disney yapı- mı Hercules ile son buldu. Herkesin nabzına göre şerbet vermenin daha gü- zel bir örneği az bulunurdu bence. YAZI ODASI SELİM İLERİ Holstina, Victoria, Çorap Yumurtası 1939'un Türkiye'si. Yıldız "on beş günde bir çı- karGençlik, GüzellikSinema ve SanatRövüsü "nde şu ilân: "Holstina "Sayın Bayan "Yünlü, ipekli, pamuklu, rengini beğenmediğin, solmuş kumaş ve elbiselerini mutlaka Holstina ile boya. "Holstina'yı eyice kullanan bir bayan, her vakit modaya uygun ve dilediği renklerle giyinebilir. Holstina'dan daha iyiboyayoktur. Israrta arayınız." Holstina'nın bir de amblemi var: Madalyon çer- çevede bir anne-kız leğen başında kumaş boyu- yoriar. Otuzlann o ince kaşlı, rimelli kirpikli, dudak- ları ateş kırmızısı kadınlarından değil anne; Birin- ci Dünya Savaşı sonrasından kalmış gibi bir hali var. Küçük kızçocuğu da öyle; yalnız biraz tom- bulca. Holstina ilânlan Yıldız'ın hemen hemen bütün sayılannda, bir iki yıl boyunca yer almış. O cicili bicili parfüm, tokalon, tırnak cilası ve benzeri ilân- lardan hayli farklı bu ilân, herhalde günün yaşa- masına da daha çok sesleniyordu. Çünkü, yıllarsonraya rastlayacak çocukluğum- da, böylesi kumaş boyamalara çok tanıklık etmi- şimdir. Yalnız Holstina boyaları sanırım piyasa- dan el ayak çekmişti. Şimdi Victoria boyalan kul- lanılıyordu. Işte yine Cihangir. Alman Hastanesi'nin arka bahçesinden döner dönmez köşede manifatura- cı. (Bitişiğinde de bir çorapçı dükkânı var. Orada sarışın bir genç kız sabahtan akşama hanımların kaçmış çoraplannı örüyor. Ona 'çorapçı kız' de- nir. Bazı hanımlar da 'örücü' derler.) Manıfatura- cımızda Victoria boyalan renk renktir. Üçüncü hamur zarflarda bu boyaların göz alıcı renkleri tozanlar halinde zarfın bir köşesinde be- lirir. Portakal kabuğuyla kırmızı karışımı cırtlak ka- vuniçiyi görüyor musunuz? Ya da şu tozpembe- yi? Tozpembe Victoria boyası beyaz bir bluz için kul- lanılmıştı. Kocaman leğende su ısıtılmış, zarftaki toz boya boşaralmış, iyice eritilmiş, top top olma- masına dikkat edilmiş, sonra da beyaz bluz leğe- ne atılmış ve bir oklavayla karıştınla karıştırıla -ga- liba- yanm saat boyalı sıcak suda tutulmuştu. Sonra keten helvası renkli bir bluz... Ben en çok mor Victoria boyalarını severdim. Gerçekten menekşe moruydular. Ama bizim eve hiç girmediler. Bir de eflâtunlar vardı, ilkyazın ley- lâk demetlerini çağnştırırdı. Bununla birlikte o renklere pek güvenmemek ge- rekirdi. Babamın yün mayosu siyaha boyanmış, suda, denizde damla damla renk vermişti. Kü- çüksu Plajı'nda babamın öyle siyah bir denizden çıkmış halini hatırlıyorum. Niye boyanırdı gömlekler, giysiler, hatta pardö- süler, mşıntoİ9r«.HQjstina. "so//nuş kuajaşv&ş/bi- seler" diyor. Yani zaman, rönklerin solması..'. Ye- nisi alınamaz, eskisine yeni bir ömür biçilir. Biraz daha, birkaç zaman daha... Annemin dikiş kutusunda 'çorapyumurtası'du- rurdu. Artık kimselerin bilmediği çorap yumurta- sı. Sözlüğe baktım, bulamadım. Ahşaptan biryu- murtaydı. Çoraplanmız delindi mi geçirilir, örülür- dü çorap. Çorap yumurtası bana hem hüzün verir, ben de bir yandan da ev sıcaklıkları uyandırır. Başka öy- küler akla getirir, annelerin sözlerini: Tabağında kaç pirinç tanesi bırakırsan, o kadar pirinç öksüz kalır. Son lokmanı yemezsen, Tanrı sana danlır. O ekmeği bulamayanlar var... Şimdi nasıl uzak bir geçmişten sesleniyor bu söz- ler, nasıl yitip gitmiş bir dünya görüşünü açıklıyor- lar! Yıldız dergisinde öyküler yayımlanmış, her haf- ta bir öykü. Hemen hepsi romantik öyküler. Hep- si illüstrasyonlarla bezenmiş: Yağmurluklu genç adamla genç kız birbirlerine bakıyorlar. Daha dogrusu, genç kız, erkeğin ba- kışlarından gözlerini kaçırmış. Geride yapraklı ağaç dalı ve yağmur çizgileri. "Yol kıyısındaki büyük ağaçlann altına kaçtılar. Genç kız, nişanlısına sokuldu." Takvimde İz Bırakan: "Şimdi yalvarmalar, istirhamlar başlıyor; sada- katlar vaad olunuyor; yeminler birbirini takip edi- yordu. Fakatbunlara inanmak için insan, ne kadar safolmalıydı!.. Ve hangibirmünasebet vardı ki ebe- diyete kadardevam etmiş olsun!.. Bâhusus birkaç sene sonra, ihtiyahayacak olan bir kadınla, böyle çocuk denecek kadar genç bir delikanlı arasında teessüs edebilen münasebetler!.." Cemil Süley- man, Siyah Gözler(1910), Oğlak Yayınlan, 1997. K Ü L T Ü R + Ç İ Z İ K KÂMİL MASARACI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear