29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 EYLÜL1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 İstiklal caddesi kafeleri, sinemalan, kiîapçılarıyla bir kültür renklüiği, birşenlik! ATİLLA BtRKtYE Birkaç yıldır Beyoğlu. omurgasında- ki İstiklal caddesiyle bir kültür temasına dönüşmüş durumda. Ama kültürün bin- bir çeşidiyle. RenkJi bir cadde İstiklal caddesi. Her türlü "marjinaT gruplann bulunduğu, her türlü kültür öğesınin bu- lunduğu ve sokaklanyla birlikte lstan- bul'un yüreği... Gariptir Beyoğlu'na yaklaşım. Bıldim bileli bir ikilem vardır. Ya Beyoglu tut- kuyla sevilirya da dudak bükülür. Ya dü- zenlemeye çalışılır -Istanbul îda bir şey ne kadanyla düzenlenebiliyorsa- ya da ge- lip var olan bozulur. Kim bilir bu, belki de sözcüğün kökenınden gelmektedir. Bugün baktığınızda. her şeye karşın "Beyoğiu bir şenliktir". Her şeye karşın diyorum, çünkü yerel yönetim burasının bir kültür semti olmasını istemiyor. Bu- rada kültür etkinliği olsun istemiyor, uy- gar bir yer olsun istemiyor. Ama bunu ne kadanyla engelleyebilir? Son yıllarda birbirinden güzel, temiz sıcak yerler açıldı. Bir arkadaşınızlaotu- rup keyifli bir söyleşi yapacağınız yer- ler. İçkinizi ya da kahvenizi yudumlar- ken, bir yandan yaşama dair, edebiyata dair, politikaya dair konuşacağınız, önü- nüzden geçen rengârenk devinime tanık olacağınız birbirinden güzel yerler. (Bir de şu "Cafe"yi kafe yazsalar.) Sonra kitapçılar -sanki ki- taptan para kazanılıyormuş gibi- açıldı; birtakım serü- venci arkadaşımız. Pandora, Robinson Crusoe, AFA gibi kitapçı dükkânlan açtı. Bir "ütopya"ya kapılıverdiler. Her güzel şeyin, her büyük şeyin bir "ütopya"dan çıktı- ğını unutmadan. lyi de yap- hlar, giderek Beyoğlu'nun ve omurgası İstiklal caddesinin rengini değiştirmede yol al- dırdılar... Cağaloğlu'nda işmizi bitirmişsinizdir; örneğin akşamüstünün saat beşinde altı- sında. hiç dolmuşa binmez. Karaköy'e doğru yol alırsınız. Yürümek her zaman iyi gelir; sizı bir hayal kurgulamasına doğru çeker. Gerçi Cağaloğlu da eskı gi- bi değil. Bir kısmı lkitelli'ye gitti: bir kısmı ise Beyoğlu'na geliverdi. Halıcı- lann egemenlıği var şimdilerde. Neyse. sıcak bir yaz günüdür. günün yorgunluğundan artık sıcağı da duyum- samaz olmuşsunuzdur. Yeni Karaköy köprüsünden geçerken, CemalSüreya'yı anımsar ve gökyüzüne bakar- smız, yağmurbulutlan yoktur ve siz iki kişi değilsinizdir. Şu dizeler bellegınizden geçer, gözünüz Boğaz'ın derinliğin- de, vapur düdükleri kulağı- nızda çınlarken: "Öyle düzetöci öyle yerine getiriciydi sevmek/Ki Kara- köy köprüsüne yağmur ya- ğarken/Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti/Çün- kü iki kişiydik". Ardından başka dizeler gelir, belki o an Haliç'in, Marmara'nın, Bo- ğaz'ın maviliğine bakarken söyleyiverdiğiniz: CemalSü- reya \aşamıyorybir aşk şiiri okuyonım/Karaköy Köprü- sü zamana yenikdiistü/yalnız uyannorum. Tünel binasının serinliği birden sizi soluklandırır. Kendınizı tüy gibi hafif du- yumsarsınız. Dışannın karga- şası ve sıcak artık yoktur, se- rilemişken birdenbire büyük bir yalnızlık duygusuna gö- mülmüşsünüzdür. Etrafta in- sanlar vardır; ama siz o kala- balığın ıçinde yalnızsınızdır: Özgür ve yalnız. Tünel bina- lan böylesine bir duygu aşı- lar insanın yüreğine. Vagona binmiş, Şişha- ne'nin altından geçerek Tü- nel'e varmışsınızdır. Tünel çıkışında ilk gördüğünüz. bir- kaç yıl önce açılan Gramofon adlı kafedir. Zaten geçen yıl yerel yönetimden ilk darbeyi alanlardandı. Sudan neden- lerle kapatmışlardı. Oysa ki, Gramofon sabah kahveleri için birebirdir. Birkaç yıldır iki yazar ar- kadaşımla -hadi adlannı vermeyeyim, sonra nerede, kimlerle "dedikodu" yap- tığımız ortaya çıkar- ayda bir kez bura- da buluşup "edetMyafa dair söyleşmek- teyiz. Gramofon'da pencere kenanna otur- duğunuzda İstiklal caddesinin derinliği- ni göriirsünüz. Insanlar bir film karesin- deki gibi gelip giderlerken, artlannda rengi değişmiş -buna sonra değineceğiz- tramvay görünür. Tam önümüzde durur, çabuk çabuk inilir, sağa sola dağıhnılır: tramvay, durağa girmek için aşağıya doğru yol ahp gözden kaybolur. Sonra bir süre sonra. yolcusunu almış İstiklal caddesinin içinde yiter. Ta ki yenisi ge- lene kadar, görüntünüzde tramvay yok- îstanbuFıın yüregi•/ t^/ Beyoğlu'nda atartur. Tünel meydanında sanki orası var olduğundan ben oradaymış gibi duran AyşeErkmen'ın metal heykelı. görüntü- nüzü daha da güzelleştirir. İstiklal cad- desinde yüriimek. cıddi bir iştir. Bir sü- re sonra demın sözünü ettiğim kitapçı dükkânlarından bırinin. Robinson Cru- soe'nun önünden geçersiniz. Vitnnden burasının ince bir zevkle düzenlendiği ortaya çıkar tstiklal caddesini baştan başa her yü- rüyüşümde aklımaİlhan Berk gelir. san- ki Pera'nın sayfalannı çeviriyorumdur. Ara sokaklara dalınca da Attilâ İlhan'ın kü gençliğimiz, hele de gece, o sokakta herhangi bir yerde kolay kolay oturama- yacagımız gibi. sokaktan bile geçemez- dik. Kaktüs'e gelmeden önce Hava so- kaktaki "Cafe de Perar dan söz etmek gerekır. lşletmecisı Mehtap Hanım sizı evine gitmiş gibi sıcacık, candan karşı- lar. "Cafe de Pera", İstiklal caddesinde açılan hem de bir kadının açtığı ilk ka- fedir. Kahvenizi likörünüzle yudumlar- sınız, örneğin Sinema festivalinde iki film arası. istiklal caddesinde, birbirin- den güzel kafeler, lokantalar, kahveler var. Ama bazılan özeldir. Örneğin Kak- Istiklal caddesi ve kollan için de sayfa- lar yetmez. Birçok kıtap yazabilirsiniz. İstiklal caddesi ve kitap deyince akla he- men Pandora geliyor Büyükparmak Ka- pı sokakta dört-beş yıl önce açılan. öz- veriyle bugünlere kadar gelen, gerçek anlamda bir "kitap" hizmeti veren bir yerdir Pandora kitabevi. Bahann ilk günleriyle birlikte masalar da dışan atılır. Öyle ya, bu rengin içinde olmak vardır. Bu devinimden uzak kal- mamak \ardir. Bir de tabii ki. dışansı renkli ve devinimli olduğu kadar serin- dir. Dışarda hava vardır. Ne var kı, şim- *Jo>"on yıllarda birbirinden güzel, temiz, sıcak yerler açıldı. Bir arkadaşımzla oturup keyifli bir söyleşi yapacağınız yerler. tçkinizi ya da kahvenizi yudumlarken, bir yandan yaşama dair, edebiyata dair. politikaya dair konuşacağınız, önünüzden geçen rengârenk devinime tanık olacağınız birbirinden güzel yerler. dizeleri belleğimi zorlar, şu köşeyi dönen sanki "Ayserdi r: "Aysel git başundan ben sana göre değilim". Yürürken yüzlerce değişik yüz göriir- sünüz. Kimisinin anlamının peşinden koşarken, o geçip yanınızdan gider. Bir öykücük bile kuramazsınız. Çünkü İs- tiklal caddesi bir anlamıyla devinimdir. Bir anlamıyla da, özellikJe de cadde tra- fığe kapandıktan sonra evet bir anlamıy- la da gençliktir. Gençlerin caddedeki cı- vıl cıvıllığı bir yana, onlann bu canlılığı artık caddenin yeni ruhuna da işlemiştir. Eskiden öyle değildi. Bir yaz akşamı Imam Adnan sokaktaki Kaktüs'ün kü- çük, şirin, etrafı çiçeklerle çevrili küçük bahçesinde ilk kez oturduğumda, soka- ğa geçmişi anımsayarak bakmıştım; çün- "onra kitapçılar açıldı, birtakım serüvenci arkadaşımız, Pandora, Robinson Crusoe, Afa gibi kitapçı dükkânlan açtı. Afa Yayınevi, Bekar Sokak'a taşındıktan sonra sokağın şekli degişti. Ardından Pia açıldı. masalar dışan atıldı. sokak büyük canlılık kazandı. Herhalde Istanbul'un en kalabahk sokağı. (Fotoğraflar DEVRİM BARAN) tüs gibi. İki yıl kadar önce açıldı. Atmos- feriyle, çoğumuz gönlünü kaptırdı. Kak- tüs'e gitmek bir iş oldu. Keyfıne vardı- ğınız bir iş. Hani bazı magazin dergile- rinde ya da televizyon söyleşilerinde kla- sikleşmiş bir soru vardır: "Boşzamanla- nnızda ne yaparsuuz" diye. işte onun ya- nıtı gibidir. Kaktüs'e giderim. Aslında Kaktüs'e gitmek bir zamanı -boş zaman değil tabii ki- değerlendirmektir. Dost- lannızı. arkadaşlannızı görür, söyleşir, haftalık dergileri, gazeteleri okursunuz filitre kahvenizi yudumlarken. Isterse- nlz Türk kahvesi de içersiniz. Zaten Türk kahvesi olmayan bir yerde ne işiniz var? Nasıl kı yıllar öncesinin tstiklal cad- desini anlarmaya sayfalar yermiyorsa. onun için kitaplar yazılıyorsa. bugünkü diki yerel yönetim geldi geleli bu masa- lar ciddi sorun oldu! Belediye canı sıkıl- dığında masalan topluyor. Üstelik işga- liye almasına karşın. İlk geldiklerinde de böylesine bir şeyler yapmışlardı ama. masa topladıkları gibi büyük tepki de toplamışlardı. Söylenenlere göre yeni za- bıta müdürü özellıkle Nevizade sokağı- nın masalannı temizleyecekmiş. Son bir- kaç aydır olup olmadıİc yere kapatma ce- zası kesiyormuş. Esnafbir-iki dahaböy- le ceza alırsak iflas ederiz diyor. Zaten Nevizade"ye baştan ben düşmanlar. Ki- misine göre de -söylenti. Beyoğlu'nun birbaşka özelliğidir-. bu yeni zabıta mü- dürünü hükümet göndeımiş: özellikle yapıyormuş ki Refah oy yitırsın. Bunlar kulaktan kulağa dolaşanlar ama, ortada bir gerçek var: Sudan nedenlerle kapat- ma cezası veriyorlar. Dedik ya Nevizade'yi sevmiyorlar. Acaba kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz. Bu arkadaşlar, BinbirGece Masallarnn oku- salar, baştaHarun Reşit olmak üzere, Arap dünyasının eğlence yaşamlanna dair birtakım bilgileredinirler. Evet,ma- saldır ama. gerçekten de çok şey vardır. Ömer Hayyam'a uzanalım: "Yoklukhal- kasına gir, kral oL/İçinin yüzünü yıka, ki- ri pası anty\Ievhane sokağında ibadet edene şunu de:/İİkin kendini bil/ sonra ne halt edersen eL" Şimdı de Kaktüs bu şimşekleri çekı- yor. tşletmecilerince mevzuata gayet ti- tız uyulmasına karşın, çiçeklerini bile toplamışlardı. Kitaplar suç unsuru olur da çiçekler olmaz mı? Gel de Can Yü- cel'in şiirini anımsama: "Seyre durduk tantanayı/Tutuklayıp sardunyayı/Attılar dipkapalıya/İkindiyin saat beşte". Bu konuda da şöyle bir söylenti var: Geçen yılki yerel yönetimin masa ope- rasyonunda esnafın liderliğini yaptığı gerekçesiyle şimdi Kaktüs'e yükleniyor- larmış. Bu da bir söylenti ama, akla yat- kın geliyor doğrusu. Dedik ya yeni yö- neticiler "güzel*' olanı istemiyor. Oysa kı Kaktüs gibi yerlere tam tersi özen gös- termeleri gerekir. Çünkü Beyoğlu'nun düzeyini yükselten yerlerdir. Ama düzeyi isteyen kim? Gelelim tramvaylara, zaten bu yol boyu yürüyüşümüzde yanınızdan birkaç kez geç- miştirama, içinizden binmek gelmez. Birincisi, tıkış tıkış oluyor genellikle: ikincisı, şimdilerde rengi değişii. Ga- rip bir san-yeşil renge bürün- dü. Kırk yıllık tramvay kır- mızısı gitti.. yerini sanlı-ye- şilli, yedigün reklamlı bir tramvay aldı. Benzer şeyi oto- büslere ve otobüs duraklanna da yaptılar. Yamalı bohça gi- bi şehrin içinde dolaşıyorlar. Duraklara ne demeli. Duraklar da birdenbire yeşil- lendi. Önceki rengi san olan durak tabe- lalan da beyaz oluverdi. Oysa bu tür şey- ler kente dair işaretlerdir. Yıllar içinde gelenekselleşmiş kentin imgesinin kü- çük küçük, ama önemli parçalandır. Öy- le olup olmadık değiştirilemez. Ama iş politik olunca, niye değiştirdiklerini an- lamak hiç de güç değil. Biz v ine yolumuza dönelim. şimdi Be- kâr sokaktayız. Yeni konulan tabelada "Bekâr Sokak" yazıyor; sokağın içinde duvann üstündeki önceki tabelada "Be- kâr Sokağı" yazıyor. Bu so- kak son birkaç aydır büyük bir değişim yaşıyor. Hani şu incik boncuk tezgâhlannın bulunduğu sokak. Işte orası Bekâr Sokak. Taksim'den ge- lirken Fitaş bloğunu geçtik- tensonra sağdaki ilk sokak. Özellikle AFA Yayınevi sokağa taşınıp, AFA Kitapçı- sı açıldıktan sonra sokağın şekli degişti. AFA'da özellik- le yeni çıkan hemen hemen her kitabı bulabilırsiniz. Ar- dından Pia-Attilâ İlhan'ın şi- ıri gibi- öteki adı San Kahve açıldı. Masalar dışan atıldı. sokak büyük bir canlılık ka- zandı. Herhalde lstanbul'un en kalabahk sokağı. Aynca sokakta gidebilecek bir başka kafe Sappho, üst katında da- ha çok Karadeniz yemekleri yapan Kofı, onun biraz aşağı- sındaki Beyoğlu Ocakbaşı var. Sokakta yalnızca bunlar yok; Beyoğlu'ndaki öteki so- kaklardaki gibi. burada da ge- ce klübü, kahve vb. var. Pia şirin bir yer, gençlerin işlettiği bir başka kafe. So- kaktaki masalarda oturup- umanm o masalar kalkmaz oradan- gelip geçene bakma- nız sızi oldukça şaşırtacaktır. Sanki tüm Istanbul oradan geçiyordur. Attilâ tlhan kendi **Pia*'sında şöyle diyor. "Ses- lendiğiniduysam pia'nın/sır- tında yoksul bir \ağmur- luk/çocuk gözleri büyük bü- yük/ üşümüş ürpermiş soluk/ ellerini tutabilsem pia'nın/öJ- sem eksiksiz ölürdüm." Geçenlerde Pia'da Aras Ören \ e Ergin Ertem ile bir sohbete dalmışken Pia'da, Demir ÖzKi geldi ve masaya oturur otur- maz kafenin adını sorup Pia olduğunu öğrendığinde hemen şiirin ilk dizesini mınldandı: "ne olur kim olduğunu bü- sem pia'nın." Aslında. bir yerde. burada duvarlar san renkli, bu şiır olmalı. tstiklal caddesi bir şenlik. Bir kültür renklüiği. Kafeleriyle, sinemalanyla, ki- tapçılanyla kentin yüreği. Kimileri kafa- ya koymuş. bir hançer saplayacak. Bun- ca yıl şu Istanbul az mı yara aldı; bunu da atlatır. Eskisi gibi değil, çok şey de- ğişti. sevenleri artık sesini yükseltiyor, yedıtepeli şehrine sahip çıkıyor. Mesele biraz da vürekte... StNEMALAR... SİNEMALAR... SİNEMALAR... SİNEMALAR... SİNEMALAR... •Cesur YürekMel Gibson'un vönettiği filmde başrolleri Mel Gibson, Sophie Marceau, Patrick McGoohan ve Ian Bannen paylaşıyorlar. (Ç. Taş Şafak 516 26 60. Bakırköy tncirli 572 64 39, Şişli Site 247 69 47, Ataköy Prestij 560 72 66, Kadıköy Reks 336 0112, Beyoğlu Sinepop 25111 76, Etiler Akmerkez 282 05 05) BCasper Yönetmenliğini Brad Silberling yaptığı filmde başrolleri Christina Ricci. Bill Pullman ve Eric Idle paylaşıyorlar. (Osmanbey Gazi247 96 65, Pendik Güney 354 13 88, Ahunizade Capitol 310 06 16, Beyoğlu Attas 252 85 76, Etiler Hillside Partiament 263 18 38, Ortaköy Prenses 227 91 47, Bakırköy Renk 572 18 63, Kadıköy Süreyya Cep 336 06 82, Aksaray Yddtz 586 61 39, Etiler Akmerkez 282 05 05, Teşvikiye AFM 224 05 05, Maslak Prenses 285 06 95, Kadıköy Moda 337 01 28) •Surgün Paul Cox'un yönettiğı filmde başrolleri Aden Young ve Beth Champion paylaşıyorlar. (Beyoğlu Pera 25132 40) •Duygu Geçidi. Filmin yönetmeni Robert Allan Ackerman, başrolleri ise Susan Sarandon. Sam Shepard paylaşıyorlar (Bakırköy Avşar 583 14 97, Beyoğlu Fitaş 249 01 66, Maslak Prenses 285 06 95) • Salak ile Avanak adlı filmde başrolde Jim Carrey ve Jeff Daniels oynuyor. Filmin yönetmeni Peter Farelly. (Kadıköy Bahariye 414 34 05, Bakırköy İncirli 572 64 39, Aksaray Yıldız 589 61 39, Beyoğlu Fitaş 249 01 66) • Ah Paris Billy Crystal'ın yönettiği filmde başrolleri Billy Crystal ve Debra Winger paylaşıyorlar . (Şişli Site 247 6947, Ç Taş Şafak 516 26 60, Beyoğlu Lale 249 25 24, Bakırköy İncirli 572 64 39, Kadıköy Broadway 346 14 81) •Andre. George Mıller'ın yönettiği filmde başrolleri Keith Carradine ve Tina Majorino paylaşıyorlar. (ŞişliSite 247 69 47, Kadıköy Hakan 337 96 37) • Congo Başrollerini Dylan Walsh. Laura Lınney. Ernie Hudson ve Grant Heslov paylaştığı filmin yönetmeni, Frank Marshall Bakırköy Avşar 583 14 97, Beyoğlu Fitaş 249 01 66, Kadıköy Moda 337 01 28) • Tehlikeli Tür Roger Donaldson'un yönettiği filmde başrolleri Ben Kingsley, Michael Madsen. Alfred Molına ve Forest VVhitaker paylaşıyorlar. (Harbiye As 247 63 15, Ahunizade Capitol 31006 16, Bakırköy İncirli 572 64 39, Kadıköy Süreyya 336 06 82, Aksaray Yıldız 589 61 39, Etiler Akmerkez 282 05 05, Maslak Prenses 285 06 95, Teşvikive AFM 224 05 05, Beyoğlu Fitaş 249 01 66) •Eviilik Rüyası PJ Hogan'ın yönettiği filmde başrollen Toni Colette ve Bill Hunter paylaşıyor. (Kadıköy Oıak 336 37 71 Altunizade Capitol310 06 16, Teşvikiye AFM224 05 05, Harbive As 247 63 15, Beyoğlu Fitaş 249 01 66, Erenköy Apollon Cep 362 51 00, Bakırköy Avşar 583 14 97) •Johnny MnemonicRobert Longo'nun yönettiği filmde başrolleri Keanu Reeves. Dolph Lundaren ve Takeshi paylaşıyorlar. (Şişli Kent 241 62 03, Beyoğlu Beyoğlu 251 32 40, Bakırköy Avşar 583 14 97, Avcılar Standart 695 36 45, Ç Taş Şafak 516 26 60, Kadıköy Broadvvay 346 14 81 • Bizi Ayıran Nehir Başrollerini Brad Pitt, Craia Scheffer'ın paylaştığı filmin yönetmeni, Robert Redford (ŞişliSite 24769 47, Kadıköy KSM338 90 76) •Aşk Oyunlan Başrollerini Sarah Jessica Parker. Mia Farrow. Antonio Banderas'ın paylaştığı filmin yönetmeni. David Frankel (Teşvikiye AFM 224 05 05 Beyoğlu Fitaş 249 01 66) •Batman Daima Yönetmenliğini Joel Schumacher yaptığı filmde, başrolleri Val Kilmer, Tommy Lee Jones, Jim Carrey ve Nicole Kidman paylaşıyorlar. (Beyoğlu Emek 293 84 39, Şişli Kent 241 62 03, Etiler Akmerkez 282 05 05, Maslak Prenses 285 06 95, Ortaköy Prenses 227 91 48, Bakırköy-74 572 04 44, Ataköy Prestij 560 72 66, Avcdar Standart 695 36 45, Ç. Taş Şafak 516 26 60, Altunizade Capitol 310 06 16, Fenerbahçe Pyramid 348 01 50, Kadıköy Kadıköy 337 74 00, Erenköy Apollon 362 51 00, Pendik Oscar 390 09 69, Etiler Parliament 263 1838) PENALTI MEMET BAYDUR Zürafa Pirzolası Binlerce yıl önce insanlar ne bulurlarsa onu yi- yiyoriardı. llkel insanın yemek yeme zevki yoktu. O gün ne yenileceği günboyunca insanın yoluna çıkacak bitkilere, ağaçlara, hayvanlara bağlıydı. Bundan ötürü o yıllann insanı (ister istemez) yüz- lerce değişik şeyi yemek zorunda kalıyordu. Der- ken tohum biriktırip toprağaekmeyi öğrendi insan- lar. Avlanmayı keşfettiler, hayvanlan ehlileştirme- yi öğrendiler. Insan uzmanlaşmaya başlıyordu. Bu gelişime bağlı olarak yemek listesi de hemen kı- salıp küçüldü. Teknoloji ilerledikçe yediğimiz şey- ler de kendi kökenlerinden uzaklaştı. Et, sebze ve meyveyiyen modern insanın sofrası kuruluyordu, ama derin dondunjcular, frigofrik taşıma araçlan, süper marketler ve modern paketleme yöntemle- ri derken hazır yemek - hızlı doyum zincirleri girdi yemekle insanın arasına. iyice küçüldü yemek lis- temiz. Küçülmekle de kalmadı, yediğimiz ham- burgerin ya da köftenin kıymasını sağlayan sığır- la, yediğimiz elmanın ağacıyla, tariasıyla olan ba- ğımız da tümden koptu. • Sofrada pişmiş bir maymun ya da köpek gör- mek benim de hoşuma gitmez çoğumuz gibi. Oy- sa milyonlarca insan, siz bu yazıyı okurken bu hay- vanlann etiyle besleniyor dünyamızda. Onlar da bi- ze bakıp ineğin sütünü nasıl oluyor da içimiz bu- lanmadan içiyoruz acep diye düşünüyorlar. Ye- mek içmek âdetleri derin konudur. Kimseleri, onu yiyiyor, bunu yemiyor diye suçlamamak gerekir. Yemek listemiz, birkaç bin yıl içinde küçüldü; ete, sebzeye.meyveye indirgendi dedim ya, üç beş yıl içinde yine değişebilir bu iş. Bir kıtlık olmaya gör- sün, Afrikalı dostlanm gibi kanatlı kurtçuklan kari- des niyetine yemeye başlayabiliriz hemen. Yeryüzünün en ilkel toplumlarından biri olan. Amerika Birleşik Devletleri'nin en variıklı eyaletle- rinden birinde lüks bir yiyecek dükkânının otopar- kındayız. Lincoln, Cadillac, Pontiac otomobillerin arasından geçip giriyoruz dükkâna. Serin, temiz bir havaçarpıyoryüzümüze. Mide bulandıran birmü- zik çalıyor hafiften. Muzak dediklerinden. Öte yan- da kavrulmuş kahve ile domuz jambonu kokusu, buza yatınlmış istiridyeler, Macar, Bulgar, Yunan kaşar peyniri tekerlekleri, jalapeno-habanero bi- berleri, tatlı sirkeye yatınlmış zencefil dilimleri ara- sından geçip bu pahalı dükkânın en pahatı köşe- sine geliyoruz. Özenli ambalajlann içinde satışa sunulan maddeler neler? Ayı pençesi, ayı pirzola- sı, kaplumbağafiletosu, çıngıraklı yılan (temizlen- miş, dondurulmuş), kanguru eti, kunduz bifteği vesaire. Yok, yok! llkel insanın sofrası, şimdi dün- yanın en zengin ülkesinde masaya geri dönüyor. Çok pahalı, nadide yiyecekler olarak. Işin gülünç yanı boyle. Ciddi olan ise, hemen bü- tün hayvanların, en zehirli yılanlar dahil, yenilebilir olmalandır. Japonların fugu dedikleri balığın yan- lış bölümünü yiyenler o dakika ölüyorlar. Oysa ay- nı balığın diğer bölümleri, ehliyetli ustalann elinde leziz bir yemeğe dönüşüyor. Fugu, Japonya'da en pahalı yiyecek maddelerinden biri. Balığın zehirli kısımlannı patlatmadan kesip sunmak gerekiyor. Yoksa her lokma ayrı bir tehlike. • Afrika'da yaşadığımız yıllarda birçok köyde ga- rip şeyler yiyip içtim. Oysa aynı kıtanın kuş uçmaz, kervan geçmez bölgelerinde, tehlike içinde yaşa- yan beyaz izci, maceracı insanlann kamplarında yenilen yemek, bütün imkânsızlıklara rağmen hep aynıydı: Kızartılmış sığır ya da domuz eti, haşlan- mış patates, pilav ya da makarna, meyve. "Beyaz adam", fil eti yemeyi yadsıyordu nedense. Karides, yengeç, ıstakoz, ahtapot ve mürekkepbalığı yeme- yen çoğu Afrikalı dostum gibi. Öte yandan Masai kabilesi, sebze ve meyveyi küçümsüyor yalnızca etle besleniyordu. Kikuyular ise sebze ve meyve, çoğu zamansa ugali dedikleri mısırunu bulamacı ile besleniyordu. Bu değişik yemek yeme âdetle- rinin ortasına, Nairobi kentinde ünlü bir et lokan- tası kurulmuştu: Carnivore. Etoburanlamına geli- yor bu sözcük. Carnivore lokantası, müşterilerine domuz, sığır, koyun, kuzu etinin yanı sıra gazel, an- tilop, dikdik, geyik ve (evet) zürafa pirzolası sunu- yordu her akşam. Ben de gidip bir italyan lokan- tasında carbonara makarna yiyordum. Kimse kimsenin yediğine içtiğine karışmasın is- terim ben. Bizim gibi yiyip içmeyen insanlara da saygı duydum hep. Yemek kültürünü önemsedi- ğim için; vişne, caneriği, kiraz, nar ve dut kadar önemsediğim için... Tüpk ve Alman gençlerinin buluşması Kültür Servisi - Türk ve Alman gençleri arasında iletişimi geliştirmek, önyargılan yıkıp kültürel tanışmayı gerçekleştirmek için dört yıldır iki ülke arasında bir değişim programı uygulayan Bosporus Gesellschaft'ın 11. toplantısı başladı. 199l"de kurulan topluluk, her yıl iki toplumu ilgilendiren sorunlann bir araya gelinıp tamşıldığı dört seminer düzenliyor. Bu seminerler, karşılıklı olarak ikisi Bonn'da ikisı Istanbul'da gerçekleştiriliyor. "İki ayn kültürde birey- toplum ilişkileri" konulu 11. seminerde AÎmanya'daki Türklerin sorunlan da tartışılacak. 2 ekime dek sürecek seminer programı çerçevesinde Çanakkale ve Bozcaada'ya gezilerde düzenlenecek. Üç tenor VVembley'de soyleyecek LONDRA (AA) - Dünyanın en ünlü üç tenoru Pavarotti. Placido Domingo ve Jose Carreras 1996 yazında Londra'da konser verecekler. 100 bin kişilik Wembley stadında gerçekleştirilecek konser. 1996 Avrupa Futbol Kupası fınaliyle birlikte dünyaya TV'den naklen yayımlanacak. Oç tenor ilk kez. 1990 Roma Dünya Kupası finalinde birlikte sahneye çıkmışlardı. Konseri TVden 1 milyarkişi izlemiş, konser plaklan 10 milyon satmıştı. Özdenoğlu ŞÜP Yarışması ANKARA(AA)- Mülkiyeliler Bırliği Vakfı'nın şair Şinasi Özdenoğlu adına düzenlediği şiir yanşmasına yapılan başvurular Seçiciler Kurulu tarafından değerlendirmeye alındı. 97 başvıırunun yapıldığı yanşmanın seçiciler kurulunda Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden ve Mülkiyeliler Birliği Vakfı 2. Başkanı Salih Erde yeralıyor. Yanşma sonuçlan 4 ekimde duyurulacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear