23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 AĞUSTOS 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 HANDAN ŞENKÖKEN 'İyi niyet'. Bu, sanki anahtar bir söz- cük. Yıllann gazetecisi. yazan ve poli- tikacısı tsmail Cem ile Kültür Bakanı olarak konuşurken. bu sözcüğün büyü- süne kapılmamak olanaksız gibi. Keş- ke hepimiz hiç olmazsa biraz olsun böy- le bakabilsek. bakmayı denesek diye dü- şünmeden yapamadık. Aslında Ismail Cem'in farkı, ilk ba- sın toplantısinda açıkca gözlenmişti. Bir 'enkaz'devralmadığını vurgulayarak. görevinin bakanlığı daha da ilenye gö- tûrmek olduğunu söylüyordu, kültür po- litikasını ve çalışmalanm açıklarken. Göreve başlayalı henüz üç hafta tamam- lanmışken. gerçekten çok yoğun bir tempoyla çalışıp hem kendisinden önce başlatılmış çalışmalan sürdürüyor, hem de ciddi biçimde uzun vadeli işleri baş- latıyor; eylül ayına da çok önemsediği kalıcı işleri planlıyor İsmail Cem. Kay- gısı, hep daha iyisi nasıl yapılabilir ya da kökten çözüm nasıl bulunur? Açıkça kendine güveniyor. Gazeteci olmanın getirdiği avantajdan -şimdiye dek hiç kullanmadığı- yararlanmak is- tiyor. Baştan da böyle bir bakanlığın. eğer ciddi çalışılırsa, işirt başmdan za- ten başanlı olmaya mahkûm bir işi üst- lenmek oldugunu belirtmişti: "Öylebir toplum. öyle bir imkân, öyle bir ülke kL böyle bir makamda başansızlık herhal- de düşünületnez." Bu alçakgönüllü güven, biraz da so- runlar topluma iyice anlatılırsa, yardım istenirse. sadece parasal değil, dostluk katkısının. desteğinin de olacağı inan- cından kaynaklanıyor. Böylelikle bazı sorunlan 'kenditarzında'çözümleyece- ğini umuyor. sık sık "İnşallah utanma- •Açıkça kendine güveniyor. Her şeye 'iyi niyetle' bakıyor. Gazeteci olmanın getirdiği avantajdan yararlanmak istiyor. Bu alçakgönüllü güven, biraz da sorunlar topluma iyice anlatılırsa. yardım istenirse, sadece parasal değil, dostluk katkısının, desteğinin de olacağı inancından kaynaklanıyor. Böylelikle bazı sorunlan 'kendi tarzmda' çözümleyeceğini umuyor. • Yasalann çıkması konusunda pek umutlu sayılmaz. Gerçekçi. Kökten çözüm için yasalann çıkması gerektiği görüşünde. Ancak "Daha kısa zamanda ne yapabiliriz" sorusunun yanıtı aranıyor önce. •' Bugüne kadar otuz yıllık gazetecilik. yazarlık, siyaset deneyimimde gördüm ki; insanlara iyi niyetle, her insanda bulunan cevheri samimiyetle keşfetmek, öğrenmek için yaklaştığmız takdirde, o diyaloğu kurabiliyorsunuz. Bugüne dek hiçbir hayal kınklığma uğramadım.' SorunLarı tophıma aktaracağız yız" dileğıni yineleyerek. Şu sıralar öncelıkler konusunda yan- lış yapmamaya çalışıyor. Her konuyla ilgilenmeyi, aynntıh bilgi edinmeyi amaçlıyor. Öğrendikten sonra da konu- yu topluma açmayı. mal etmeyi. Yasalann çıkması konusunda pek umutlu sayılmaz. Gerçekçi. Kökten çö- züm için yasalann çıkması gerektiği gö- rüşünde. Ancak "Daha kısa zamanda ne yapabiliriz" sorusunun yanıtı aranı- yor önce. Ne insanlann üzerinde kompleksleri- ni tatmin eder tarzda yaklaşımı ne de başkalanndaki değeri yok sayan bir egi- limi var. Tam tersine. hep birlikte iyi ve güzel işler yapmayı hedefliyor. Eski Kültür Bakanı Fıkri Sağlar. ilk basın toplantısından sonra tsmail Cem'e yazdığı mektupta. bir protokol bakanlı- ğı ya da devletin resmi ideolojisini top- luma empoze etme işlevini üstlenmiş bir tali bakanlık olarak devraldığı Kül- tür Bakanlığı'nı, önemli mesafeler ka- tederek, çagdaş bir bakanlık olmaya ki- litlenmiş olarak devrettiği günden bu yana çok umutlandığını belirtiyor; Cem'in uygar bir tavır ve rasyonel ba- kışla yaptığı değerlendirmeleri mutlu- lukla karşıladığını ifade ediyordu. Fik- ri Sağlar mektubunda, son bir yıl ıçer- sinde değişen üç bakanla birlikte bakan- lık personelindeki motivasyon yitimıne de dikkat çekiyordu. İsmail Cem. kendisini yüreklendiren ve önemli konularda uyaran bu çok gü- zel mektup için Fikri Sağlar'a teşekkür ediyor: "Siyasette insanlann birbirlerinden böyle destek alabilmesi çok önemli bir ola>... Siyaset olsun, bakanlık olsun de- vamlılık ola> ıdır. Özellikle son dönemde bakanlanmızın \e Fikri Bey'in yaptığı bu işler sonucu yaratüan ortam. benim de iyi işler yapmama imkân tanımakta- dır. Özellikle Fikri Bey "in kurduğu çok yetenekli bir kadro, üst yönetim olma- saydu ben çok daha geriden başlamak zorunda kahrdım. Onun yaptığı çalış- ma, verdigi emek, benim çalışmalanmı daha rahat geliştirmeme katkıdır, bu ba- kımdan güzel sözleri için deaynca teşek- kür ediyorum." Konımacılığı çok önemsiyor Siyasi olarak belirsiz bir ortamda. sü- resini düşünmeden, böyle bir bakanlığı kabul etmesindeki etken neydi? Kültür Bakanı olarak öncelikle neleri gerçek- leştirmeyi düşünüyordu? "Ben çok planlu organize düşünen ve çakşan bir kişiyim, ama bazı durumlar- da fazla da hesap yapmamak lazım. Ba- kanlığı kabul ederken, doğrusu çok da- ha fazla hesap yapmadım. Bir yerde ta- bü kendime o konuda güveniyorum. Bu- güne kadar otuz yillıkgazetecilik, yazar- lık. siyaset deneyimimde gördüm ki; in- sanlara iyi niyetle, her insanda bulunan -bu eğitimle bağlantüı bir şe> değil- cev- heri samimiyetle keşfetmek, öğrenmek için yaklaştığınızda takdirde, o diyaloğu kurabiliyorsunuz. Bugüne dek hiçbir ha- yal kınklığma uğramadım. Bakanhğa da öyle baktırn. Benim iyi niyetle > aklaştığımı, iyi işler yapmak için yaklaştığımu çok da çahştığımı, çalışaca- ğımı. emek sarfettiğimi, sanatçısı da top- lum da bakanlıktaki arkadaşianm da görecek. Ondan sonrasını da artık yolu- na koyanz diye düşünüyorum. Biraz da gözümü karartıp başladım. iyi ki de ka- bul etmişim. iyi şeyler yapmaya çalışıyo- rum. Türkiye'nin siyasi dengesi bozuk- tur, şu olurmuş, bu olurmuş, olursa da olur. O benim elimde değil bir yerde. Ben ciddi bir şekilde uzun v adeli işleri başlat- hm. daha da birtakım çok önemsediğim kalıcı işlere de e>iül ayında gireceğim.'' Özellikle konımacılığı çok önemsi- yor. Daha önceki bakanlann bu konuya eğildiklerini. ancak özellikle maddi kaynak yönünden gerekli desteği ala- madıklannı belirtiyor. Bu kez o da ken- di tarzındadeneyecek. "Türkiyemizor- talığa serilmiş, isteyen bir şey ahyor, çı- Türkiye modelinin bütün dünyada İslam geleneğinden gelen toplumlann arasında çağdaşlık, laiklik, insan hakları. demokrasi hassasiyeti ve iddiası olan belki tek model ve en büyük model oldugunu belirtiyor İsmail Cem. (Fotoğraflar: ERZADE ERTEM) Türkiye modeli tekMüthiş bir milliyetçi degıl. obıektif bakmaya çalışıyor^Ama açıkça söyleyeyim önemimizi. biz bazen unutuyoruz, başkalan unutmuyor." Türkiye modelinin bütün dünyada İslam geleneğinden gelen toplumlann arasında çağdaşlık. laiklik, insan haklan. demokrasi hassasiyeti \e iddiası olan belki tek model ve en büyük mode! oldugunu belirtiyor İsmail Cem. Böyle bir çabanın tek temsilcisi olduğumuzu vurgulayarak. iki hafta önce Roma'da katıldığı Batı Avrupa ve Akdeniz bütünselliği, ilişkiler ve işbirliğinin gündeme geldiği toplantıdan söz ediyor. Italyan Dışışleri Bakanlığı'nın evsahipliğini üstlendığı toplantıda, Türkiye'nin çok itibar gördüğünü belirtiyor kıvançla. Toplantıda. Türkiye'nin işlevini ve Akdeniz banşında özellikle Akdeniz-Avrupa diyaloğunun Türkiye'nin üzerinden geçmek. Türkiye merkezini öne çıkarmak zorunluluğunu anlatan İsmail Cem. bu bütünleşmenin önündeki en büyük engelin Bosna trajedisi oldugunu bir kez daha özellikle vurgulamış: •'Akdeniz, Avrupa dediğiniz vakit, çok sayıda uy gariık, çok sayıda inanç. çok sayıda hassasiyet gündeme geliyor ve bu hassasiyetleri yakınlaştırmak isterken eğer siz o coğrafyanın bir kesitinde insanlann ırkı başka. dini başka gibi ölçütlerin de etkisiy le onlan dışlarsanız. keserseniz. öldürürseniz çocuklan, o iş olmaz. Çok açık.Bosna hadisesinin gelişmesi Filistin olayının çok daha kapsamlısını bana çağnştırtıyor. Ye Füisrin'deki öfke birikimi 20-30 yıl bütün Avrupa'da. bütün dünyada bir terör dalgası estirdi. Bosna hadisesi maalesef bundan daha da yaygin. daha da büyük bir terör dalgasını, bütün Avnıpa'nın, hepimizin başına bela edebilir. Çünkü bir müthiş öfke birikiyor orada. Avnıpa'da bugün 10 milyona yakın İslam özellikli toplumlardan gelmiş yabancı işçi var. Çok büy ük bir rakam. Bu insanlar Bosna olayını çok için için yasıyorlar ve kendilerine karşı yapılmış bir haksızlık gibi görüyorlar. Bu kadar büyük bir kitleyi siz öfkeye y öneltirseniz, bu öfke birikiminin içinden bazı çılgınlar kaçınılmaz biçimde çıkar ve hepimizin başına bela olur." Türk cumhuriyetleri ile kültür alanındaki ilişkileri güçlendirirken. Türkiye'nın rolünü kuvvetlendirmek gerektiğini savunuyor: "Dış politikada Türkiye. çev re niteliği taşıyan, Avnıpa'nın eteklerinde yer alan bir konumda bir ülkeydi geçmiş dünyanın düzeninde. Şimdi ise bu son on yılın gelişmeleri sonrasında Türkiye, merkez ülke olmaya aday bir ülke oldu. Bah'da Avrupa, sonra Doğu Akdeniz ve Kafkaslar önem kazandı, Orta Asya, Karadeniz İşbirliği önem kazandı. Böylelikle Türkiye merkez olma imkânını yakaladı. Aslında bizim Türksoy'a bu boyııtu taşımamız lazım. Sadece Türk folklorunu Bişkek'te sergilemek ya da Azerilerin dans ekibini almak değil, onlarla Avrupa arasında olmanın avantajını kültüre taşımak durumunday ız. O büy ük geçişi yaptırtmamız lazım." kıyor, gidiyor. Bunu acaba iç piyasa ko- şullan yaratıp önleyebilir miyiz? Basit koruma tarzı önlem alabilir miyiz? Bu- nu bizim bakan arkadaşlanmız düşün- müş, Başbakanlığadevamlıyazılargön- dermiş, olmamış. Bir de ben kendi tar- zımda deneyeceğim. Müzelerimiz. kütüphalerimiz iyi yö- netiliyor ama daha iy isi nasıl y apılabiûr? Türkjye'de nasıl bizim kültürel hazine- mizin başkalan tarafından kullanıldığı- nu nasıl kaçınldığını anlatacağım ve di- yeceğim ki bunun için bize şu lazım, ha- di hep beraber birtik olalını. hükümet- ten isteyelim, Maliye'den isteyelim gibi, sanki daha etkili bir şekilde konuyu an- latma imkânınıda bulacağım. Orada bir farkım olabilir zannediyorum. Mal ede- ceğim insanlara meseleyi. Son derece y anlış biçimde kültür var- lıklanmızı yurtdışına çok kolay gönder- mişiz ve aralanndan bazılan zarar gör- müş. Türkiye'ye dönükdıştan gelen ba- zı tatepleri daha ihtiyatla değeriendir- mek gerek. Yoksa çok yazık olacak, çok büyük tehlikelere girmektey iz. Dünyada bir tane olan Japon seramiğini başka yerlere göndermenin hiç anlamı yok. Bu- nu yapmışız ama kötü niyetle değil, bi- raz daha Türkiye'yi tanıtalım demişiz ama onlan artık durdurmamız lazım." "Sinema konusunda olanağımız yok" diyor İsmail Cem, akıllıca kamu deste- ği gerektiğini v urgulayarak. Hükümetin mutlaka, hiç değilse 100 milyarlık bir fonu bir şekilde sağlaması gerektiğine. yasanın çıkmasını beklemeden bu kay- nağın bulunmasının zorunlu olduğuna değıniyor. "Bu kaynağı da bizim hiçbir piyasa ge- çerliliği ya da hiç bir ayncahğu özelliği olmayan nimlere değil, ancak gerçekten objektif ölçülerde sinema sanayiine ak- tarmamız lazım. Aksi halde sinema çok kötü gidiyor." Sınemayla da özel olarak ilgili. Sine- macı bir aıleden (ipekçiler) geliyor. - yaşamında hiç sinemayla ilgilenmese de- üstelık genel müdürlüğü dönemin- de TRT'de. ilk kez. toplumdakı piyasa koşullan çerçevesinde bazı ortak üre- timleri gerçekleştirerek güzel sonuç al- mış. Tiyatro konusunda sinema gibi ka- ramsar değil. Bakanlık bütçesinden ak- tarılan fonlann sürdürüleceğini. orkest- ralar konusunda kaynak yaratmak ya da orkestralann gelirini arttırmak yönünde çabaları başlattığmı söylüyor. Tiyatro. opera. bale olarak gelecek sezona daha iyi hazırlanıldığını belirten Cem. iyi bir tanıtım kampanyasınm çalışmalanna başladıklannı, özel broşür ve dağıtımla bugüne dek yapılanfardan daha iyisini. daha çoğunu, daha fazlasım yapacakla- nnı anlatıyor. Bakanlığın gayrimenkullerinin eği- tim ve müze amaçlı olarak kullanılaca- ğinı da açıklayan bakan Cem, Ankara'da Atatürk Kültür Merkezi. Kongre ve Kültür Merkezi projesinden söz ediyor. tstanbul'da da Mimar Sinan Üniversite- si ile işbirliğine girerek bir müze oluş- turma girişimi olacağını açıklıyor. Bu arada Itri, Tank Buğra ve Aaz Nesin'in heykellerini yaptırdıklarını, Aziz Ne- sin'in çocuklarla birlikte düşünülen heykelinin, ailesinin isteği üzerine Ça- talca'dakı vakfa konulacağını söylüyor. Şiiri ve şairi gündeme getirdik ismail Cem'in ilkkezTRTdönemin- de düşündüğü, ancak gerçekleştireme- diği şiir klibi projesi çeşitli yorumlara yol açtı. Cem. amacınm sadece Türki- ye'de şiiri, daha çok gündeme gelen, da- ha bir yaygın çevreye ulaşabilen birola- ya dönüştürmek oldugunu. bu girişimin şimdiden bir sonuç aldığına dikkati çe- kiyOT, son bir hafta boyunca *şiir klibi' konusunun basında ne çok yer aldığını anımsatarak. Aynca artık şiir kitaplan- nın basımının 1500'e gerilemiş olduğu- na da değinerek, klip olayıyla hem şiiri hem de şairleri gündeme getirdiklerinv vurguluyor. Eleştirilere gelince... Bu konuda cid- di. keskın ve köşelı düşünüyor: "Türki- ye'de insanlar yanlış yapma özgürlüğü- ne sahip olmalıdır. Eğer yanlış yapma özgürtüğünü tanımazsak.en baştan yan- lış yapacak diye girişimi kesersek, o za- man hiç Uerleme,gelişme olmaz. Ben bu- nu iyi niyetle yapmak istiyorum, etkili olacağını sanıyonım. Eğer olmazsa, oza- man da herkes iyi niyetimize versin." İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın gerçekleştireceği bu kliplerden önce belki de başka bir klıp gelecek günde- me. TRT'de birlikte çalıştığı Tarcan Gö- nenç' in 1990'da Aftila İlhan' ın bir şiiri- nin klibini çektiğini. ancak yayımlana- mayan klibin çok iyi oldugunu öğren- miş geçen gün. Bu onu daha da umut- landırmış. Şiirin klibe dönüştürülmesindeki kay- giya hak veriyor. ancak bu mantıkla dü- şünülürse hiçbir edebi yapıtın da film yapılmaması gerektiğini düşünüyor. Her şey mutlak beyaz. mutlak siyah ol- muyor. Yine TRT dönemınde yayımla- dıklan BBC yapımı 'Savaş ve Banş' di- zisıni örnek veriyor. Kitabının o ana dek Türkiye'de cum- huriyet tarihinde 100 binin altında ba- sıldığı 'SavaşveBanş'ın, inanılmazgü- zellikteki diziyle 20 milyon eve girdiği- ni anımsatıyor: "İlginçtir, çok da beğe- ni aldı. Kaliteli yaparsan halk anlamaz, beğenmez varsay ımı aslında doğru değil. Belli ölçüde geçertiliği var ama hepsi o kadar. İyi bir şey yaptığınızzaman mut- laka alıcısını buluvor." PENALTI MEMET BAYDUR Yazmak Ürpertici rastlantılar hayatım boyunca bırakmadı peşimi. Benden başka hemen herkese önemsiz ge- lecek ufak tefek şeyler. Bendeyse orta ölçekte bir sar- sıntı yaratan tesadüfler. Örneğin 1993 yılında Tensing adında bir oyun yazdım. Oyunu yazmaya, bir yıl ön- ce Paris'e uçan biruçağın içinde(dışındaolamazya!) elime tutuşturulan bir Le Monde gazetesi yüzünden karar vermiştim. iki gazete sayfası, Everest Dağı'nın fethinin kırkıncı yılı üstüne aynlmıştı. Gazeteye göre Everest fatihi sayılan Sir Edmund Hillary'nin fotoğ- raflarında, yanıbaşında, kısa boylu, çekik gözlü bir güzel adam duruyordu: Izci Tensing. Hillary ile dün- yanın en yüksek noktasına çıkan, hatta Hillary'yi do- ruğagötüren kışi. Birtoplantı için gidiyordum Paris'e. Sağlığım pek iyi değildi. Dağcıhkla da pek ilgim yok- tu o güne kadar. Yazıyı okuduktan sonra gazetenin o iki sayfasını kopardım, katladım ve ceketimin sol iç çebine yerleştirdim. Sonra gözlerimi yumdum, dü- şünmeye başladım. Ankara'ya dönünce (başkenti- mize. Melih Gökçek'in belediye başkanı olmasını seçen çoğunluğun büyük kasabasına, doğup büyü- düğüm ve çok sevdiğim bu yerleşim birimıne dönün- ce) başka işler girdi araya. Yazılar, çiziler, filmler, in- sanlar, köpekler, kitaplar. Derken bir yıl sonra, bir kış gecesi, kalın cittli bir kitabı açtım ve dörde katlanmış iki gazete sayfası düştü kucağıma. Tensing'i yazdım aylarca. Sonra istanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahne- lendi oyun, ben Türkiye'den çok uzaklardayken. Amerika Birleşik Devletleri'nin bir köşesindeydim. 12 yaşındakı oğlum Yunus'un öğretmenı telefon etti bir akşam. Beşinci ve altıncı sınıf öğrencilerıne okulda, bir saat içınde bir şeyler anlatmam mümkün müydü? Amerikalıların dışında dokuz ayrı ülkeden çocuk var- dı bu sınıflarda. • Çocuklarla ve hayvanlarla aram oldum bittim iyi- dir. Doğrusu, onlann da benimle iyidir aralan. Aslın- da korkarım çocuklardan, terletirler beni. neyi, ne za- man, nasıl soracaklarını kestiremem. Belki bu şaş- kınlığımı severler, bilmıyorum. Sınıfta kırk kadar öğrenci vardı, iki sınıfm öğrenci- leri. Hepsinin önünde kartonlarda isimleri yazılı. Yu- nanlı, Türk, italyan, Polonyalı. Irlandalı, Japon birsü- rü çocuk. Cin gıbı hepsi. Konuşmaya başlamadan önce sol ön sıralarda bir isme ilişti gözüm: Tensing. Ben Paris'e uçalı üç yıl, oyunu yazalı iki yıl oluyor. Şimdı Amerika'nın vlrginia eyaletinde birköy okulun- da karşımda oturuyor işte, gülümser yüzü, çekik göz- leriyle, on iki yaşında bir Tensing. Nepal'denmiş üs- telik! Oyunumu anlattım onlara. Tensing'den söz et- tık uzun uzun. Smıftaki Tensing, babasının büyük Tensing'i tanıdığını söyledi. Nereden nereye... • Istanbul'dan Paris'e kalkan o uçağın ıçinde terle- yerek oturuyordum. O Le Monde gazetesini bana uzatan hostesin yüzünü anımsamaya çalıştım. Müm- kün değil, kadının yüzü gelmiyor gözlerimın önüne. Ayrıca anımsasam ne olacak? Ne yararı var bunun? Bilinmez ki... On iki yaşındaki Tensing'in güzelim çehresiyse kar- şımda duruyor hep, gözlerimi yumduğum zamanlar- da bile. Oyununu yazdığım Tensing'in yüzü ile birle- şiyor, karışıyor, daha da güzelleşiyor. Elini kaldırıp söz istemesini düşünüyorum: "Babam, büyük Ten- sing'i tanıyor." Sait Faik biliyordu, yazmazsa çıldı- rabilır insan. Kimi zaman. • Ülkede kan gövdeyi götürüyor, yobazlar-gericiler- satıcılar-müşteriler azdılar, karanlığa doğru kararlı adımlarla gidiyoruz, sen oturmuş nelerden söz açı- yorsun diyenler olacaktır. Everest nire, istanbul nire? Öyleyse herkesin ilgilenir göründüğü bir meseleden söz açmalı şimdi. Sevgili Aziz Nesin, ölümünden iki gün önce, Izmir yakınlarında bir yerde son derece can yakıcı bir soru soruyordu dinleyenlerine: "Uğur Mumcu'nun cenazesinde bir milyon insan yürüdü. Oysa Mumcu'nun gazetesi Cumhuriyet, yetmiş bin satıyor. Cenazesinin ardında yürüdüğünüz insanm gazetesini okumuyorsanız orada ne işıniz var? Uğur Mumcu'nun tabutununpeşine takılıyorsanız, neden tencere/çarşaf gazetelerini okuyorsunuz?" Bu soruya neresinden, nasıl yanıt verirseniz verin, ülkemizdeki aptal sayısının yüzde altmış beş-yetmiş dolaylarında seyrettiğini göreceksiniz. Aklın önemli olmadığı bir çağda yaşıyoruz, aklın önemli oldugu- nu zanneden kişiler asıl aptallardır diyorsanız... şim- dilikhaklısınızdiyorum. Elimde Tensing'in 'benimle' tanışmasını anlatan kompozisyon ödevi. SİNEMALAR •Küçük Kadınlar Gillian Amstrong'un yönettiği filmde Louisa May Alcott'un romanından uyarlanan fîlmde VVinona Ryder, Gabrie Byrne, Trini Alvarado, Samantha Mathis Kirsten Dunst. Claire Danes. Christian Bale. Susan Sarandon oynuyorlar. (Kadtköy Sanat Merkezi 338 90 76, Bakırkör Avşar 583 14 97, Erenköv Apollon 362 51 00, Pen'dik Oscar 390 09 69. Beyoğlu Lale 249 25 24, Harbiye As 24? 63 15) •Düşme Noktası John Bedham'ın yönettiği filmde başrolleri Wesley Snipes ve Yancy Butler oynuyorlar/Bo"0 ^'" Fitaş 249 01 66, Kadtköv Moda 337 01 28, Teşvikive AFM 230 94 37, Âksaray Yıldız 589 6/ 39) • Erkek Yok, Problem Yok Filmde vVhoopıe Goldberg başrolde. (Bakırköv Avşar 583 14 97,Harbiye As 247 63 15) • Salak ile Avanak adlı filmde başrolde Jım Carrey ve Jeff Daniels oynuyor. Filmin yönetmeni Peter Farelly. (Kadıköy Süreyya 336 06 82, Beyoğlu Âtlas 252 85 76, Altunizade Capitol 310 06 16, Osmanbey Ga-J 247 96 65, Bakırköv Renk 572 18 63, Eliler Akmerkez 282 05 05, Maslak Mövenpick 285 06 95, Etiler Parliement 257 78 22, Pendik Güney 354 13 88) • Aşk ve Zeka . Einstein'ın yeğenıne uygun damat adayı bulma çabasını konu alan filmde başrolleri Walter Matthau. Meg Ryan ve Tim Robbins payla^ıyor. Filmin yönetmeni Fred Schepisi. (Altunizade Capitol 310 06 16, Beyoğlu Atlas 252 85 76, Osmanbev Gazi 247 96 65, Etiler Akmerkez 282 05 05, Maslak Mövenpick 285 06 95, Kadıköy Baharive 414 35 05, Bakırkör Renk 572 18 63, Teik'iye AFM 224 05 05, Beyoğlu Pera 251 32 40) • Kötü Dostlar Damian Harns'ın filminde başrolleri Ellen Barkin ve Laurence Fıshbume paylaşıyor. (Beyoğlu Fitaş 249 93 61, Erenköy Apollon 362 51 00 Csküdar Odeon 310 98 69, Aksaray Yıldız 589 61 39) •Delicesine Diane Kursy'nin filminde başrolleri Anne Parıllaud ve Beatrice Dalle paylaşıyorlar. ( Ç. Taş Şafak 516 26 60, ŞişliSite 247 69 47,) • Nostradamus Roger Christıan'ın yönettiği filmde Nostradamus'u Tcheky Karyo canlandınyor. Filmde Amanda Plummer. Julia Ormond ve Murray Abraham başrolleri paylaşıyor. (Şişli Site 247 69 47, Bakırköv Avşar 583 14 97, Kadıköy Broadway 346 14 81)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear