23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYFT 17 TEMMUZ 1995 PAZARTESİ HABERLER Aleviler Cumhuriyet'le bulustu C umhuriyet gazetesinin Teras Toplantılan 'nda kamuoyunun gündemininde yer alan sorunların tartışıîmasına devam ediliyor. Teras Toplantılan nın geçen haftaki konuğu Alevilerai. Dafıa doğrusu Alevilerin bütünleştiği 50 'yi aşkın örgütün temsil edildiği Alevi TemsilcUeri Meclisi Yürütme Kıırulu üyeleriydi. Avrupa Alevi Birlikleh Federasyomı 'nu temsilen gelmek isteyen yurtdışındaki Alevi temsilcileh, havayollarının azizliğine uğradıklan için toplantıya yetişemediler. Alevi TemsilcUeri Meclisi Genel Başkanı Ali Rıza Gülçiçek, aym zamanda Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu nun da genel başkanı. Başkan olmasa da örgütün başkan yardımcıları ve yürütme kurulıı üyelerinin büyük bir kısmı Alevilerin gündeminde bulunan sorunları, bu doşt meclisinde dile getirdiler. Öğle yemeğinde bir araya gelen Alevi dostlarımız ile Cumhuriyet mensupları eleştiri ve özeleştiri mekanizmasmı alabildiğine işletirken laik- demokratik Türkiye 'yi yaratmak için cumhuriyetin kuruluşunda olduğu gibi bugün ve yarınlarda da kader birliği yapma konusunda görüş birligine vardılar. "Dem " e§liğinde yapılan bu sohbette neler tartışılmadı ki? Alevilerin geçmişte kurduklarıJJu, mahcup örgütlerin yerini bugün kimliği, talepleri belli kentli ve çağdaş örgütlenmeler aldı. Geçmişte sol hareketler içinde yer alan Alevilere ne oldu? KimlikJerini 19801i yûlann ikinci yarısmda nasıl oldu da keşfettiler? Ne istiyorlar ve yola çıkarken müttefikleri hmler olacak? Müttefiklerinden ve devletten ne bekliyoriar? Alevilerin sorunları sadece kültürel temelde verilecek bir mücadeleyle mi çözülecek? Siyasallaşmadan neyi kastediyorlar? Aleviler içindefa ayrışma nereden kaynaklanıyor? Cumhurivet gazetesinden ne bekliyorîar? Bu sorulara hep birlikte yanıt arandı. 1989 yılında Cumhuriyet'te yayımlanan 'Alevilik' dizisi, milyonlarca Alevinin sorunlannı gün ışığına çıkardı Alevi lıareketiııiıı döııiinı ııoktası A levilenn seslenni henüz yükseltmedıği ve örgütlen- menin bu kadar yaygın ol- madığı 1989'da Cumhuri- yet gazetesinin yayımladı- ğı "Alevilik" dizi yazısı hıç tartışmasız 1980 sonrası Alevi hareketinde bir dö- nüm noktası olarak kabul ediliyor. Bu dizi yazıda gündeme getirilen milyon- larca Alevinin sorunlanna geniş yığın- lar belki de ilk kez tanık oldu. Komşu- sundan bile kimlığini gizleyen Aleviler. bu aydınlanma sonucunda ortaya çıka- rak kim olduklannı. tarihsel süreçte ne- ler yaşadıklartnı ve ne istedikJerini yük- sek sesle söylemeye başladılar. Ancak örgütsüz bir toplum olduk- lanndan bu sesler fazlaca duyul- madı. Bunun farkma kısa sürede vararak hızla örgütlü bir yapıya kavuşmanın mücadelesini verdi- ler. Geleneksel ocak. dergâh ör- gütlenmesinin yerını dernekler, vakıflar, federasyonlar aldı. Eğı- timdüzeyi artmış, sermave biriki- mi sağlamış, siyasete atılmış \e kentli olmuş Aleviler, bu örgüt- lenmede öncü roller üstlendiler. Artık devlet bile inkârcı politika- sının iflas ettiğini görünce. mil- yonlarca Aleviyi reddederek de- ğil, sistem içinde ehlileştırerek tutmaya çalışıyor. Gün geçmıyor ki birgazetede Alevilikleilgilibir arastırma, bir dizi, birröportaj çık- masın. Aleviler gelinen bu nokta- da medyada, siyaset ve iş dünya- sında. kültür-sanat alanında etkin lobiler oluşturma çabası içinde. Cönül bağı •Artık devlet bile inkârcı politikasının iflas ettiğini görünce, milyonlarca Aleviyi reddederek değil, sistem içinde ehlileştirerek tutmaya çalışıyor. Gün geçmiyor ki bir gazetede Alevilikle ilgili bir araştırma, bir dizi, bir röportaj çıkmasın. Aleviler gelinen bu noktada medyada, siyaset ve iş dünyasında, kültür-sanat alanında etkin lobiler oluşturma çabası içinde. A L E V İ HAREKETİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ MİYASE İLKNUR î Cumhunyet gazetesi ile "gö- nül bağı" olan Aleviler, Teras Toplantısf nda İlhan Selçuk, Alev Coşkun, Üstiin Akmen, Orhan Erinç, Prof. Dr. Tokta- mış Ateş, Atüla Coşkun, Dr. Er- dal Atabek, Oral Çalışlar, Ay- dın Aybay ve Biilent Tanla ile bir araya gelmekten duyduklan mut- luluğu da dile getirdiler. En kısa sûrede bu toplantılann yinelenme- si karan alındı. Şimdi yapılan bu sohbetin bir özetinı sunuyoruz sizlere. tlhan Selçuk: Önce hoşgeldi- niz diyoruz. Cumhuriyet gazetesi. dost- lan burada konuk etmekten onur duyar Çagnmızı kabul etmek lütfunda bulun- duğunuz için teşekkür ederiz. Daha ya- kından tanışmak, görüşmek, karşılıklı dertleşmek ve sorunlanmızı tartışmak. Elbette burada tatlı yiyip tatlı konuşaca- ğız, ama acı eleştirilerimiz de olabilir. Çünkü ülkemizin bugûn bulunduğu du- rumda hepimiz aynı kabın içinde kav- ruluyoruz ve bizim açımızdan eğer so- runlanmız çözülecek ise hep birlikte çö- zülecek. Tekrar hoşgeldıniz diyorum. Az önce size çok yakın olan gazetemı- zin elemanı Miyase ilknur, Emel Sun- gur'u tanıtırken 'Alevi kökenli olma- 'Dem'sizımıhabbetolmaz turan Teras Toplantısı öğlen yemeğine denk geldiği için ko- nuklann çoğu meyve suyu ya da kolayı tercih etmişti. Ancak "Alevi sofrası demsi/ olur ıraı?" şeklinde takılmalar olunca sof- raya rakı getirildi. Arif Sağ'ın rakısız sofraJar için sık sık an- latöğı fikra yeniden anımsatıldı. Farenin biri karnını doyur- mak için değirmene giımiş. Bir de bakmış ki ortalık tamtakır, yiyeeek hiçbir şey yok. Değirmenden çıkarken 'Yalla kendim için söylüyorsam namerdim, ama değirmenin yakışığı da an çuvahdır' diyen fareyi örnek göstererek ekliyor Arif Sağ: "Alevi sofrasının yakışığı da rakHfar." makla birlikte bir Alevi kadar bu i- nanç ve kûltürü heyecanla savunan biri' diye tanıttı. Bu konuda kendisı bi- raz açıklama yapabir mı acaba? Alevi olmadığı halde Aleviler arasında Alevi- lik ıçın mücadele nasıl oluvor? Emel Sungur (Pir Sultan Abdal Kül- tür Derneklen Genel Sekreteri): Hemen mı anlatayım? Selçuk: Aç karnına anlatmak sizin için zor olmazsa eğer, dinlemek isteriz. Sungur: Ben Pır Sultan Abdal Der- neği Genel Sekreteri'>im. Gürcü köken- liyim. Pir Sultan Abdal Kültür Derne- ğı'nın ilk kuruluşundan ben vanm. Der- neğe ilk kuruluşunda sadece Banazlılar alınıyordu. Bu koşulu kaldırmak için mücadele eden biriyım. Alevılığı birya- şam biçimi olarak kendime çok yakın buluyorum. Derneğimiz hem Aleviliği hem de demokrasi, insan hakJan, özgür- lük ve banş mücadelesini birlikte yürü- tüyor. Ben de başından beri bu mücade- lenin içinde oldum. Temel ilke insan olmak' Selçuk: Çok güzel. Her şeyden önce Alevıliğin de zannediyorum temel ilke- sı insan olmak değil mi? Durup durur- ken toplanmadık burada. Bunun birta- kım gerekçeleri var ve Alevi olsun olma- sın Türkiye'nin bugünkü durumunda ül- kesinin insanlannı. halkını, insanlığı dü- şünen herkesin bir araya gelip bazı so- runlan çözmek için dayanışma zorunlu- luğunu hisseriği bir zamanda yaşıyoruz. Bir de bunun yanında tabii insana dön- mek. tnsana donmek kolay değil. Prof. Dr. Toktamış Ateş (öğretim üyesi-yazar): Türkiye'de bugün en bü- yük tehlikelerden biri, laik cumhuriye- timize yönelik Islam şenatı -ki Osman- lı yaşamamıştı bunu- çerçevesinde bir devlet düzeni. Budayatılmayabaşlandı. Hiç hazır değildik buna. tki ülkenin bü- tünlüğü tehlikeye düştü. Buna da hiç ha- zır değildik. Hiç hazır olmadığımız bu iki tehlike, hiç beklemediğimiz ıki tehlike, bizi bir süre şaşlcına çevirdi ve birkaç yıl içinde bunun antikorlan üretilmeye başlandı. Yani böyle bir tehlikeye karşı toplumsal olarak ne yapabilirizin yanıtı aranmaya başlandı. Oyle zannediyorum ki, bugün- kü toplantı da bu çerçeve içinde değer- lendirilmeli ve görülmelidir. Şimdi, şu anda benden evvel konuşan özellikle Alevi kesiminden arkadaşlanmızın gö- rüşleri gerçekien katıhnmaması müm- kün olmayan görüşler. Aradaki çelişkilere rağmen ancak ben de demokrasınin ışleyebilmesi için birtakım alt kimiikler korunmak üzere bunlann korunması koşuluyla ortak bir payda etrafında toplanılması gerektiği- ni düşünüyorum. Yani hepimizin farklı kimlikleri var, dinsel birkimlik, etnik birkimlik, siya- sal bir kimlik. ama bütün bu kimliklerin üzerinde, bu kimliklerimizi rahatlıkla dile getirebileceğimiz bir ortak payda- nın arayışı içindeyiz. Ha nedir bu ortak payda? Demokra- siyi tüm kurum ve kurallan ile çalıştır- mak ve demokrasinin kurum ve kural- lan içinde kimliğimizi korumak. Bu ba- kımdan Saym Sağ'ın da Saym Çamur- oğlu'nun da hem sinıfsal kimliklerinı hem de mezhepsel kimliklerinı koru- malan gerekir, ben kısmen sınıfsal kim- lik olarak kendimi emekçi sınıftan saya- bilirim, ama Alevi değilim. Ama hepimizi ortak bir kimlik etra- finda toplayacak demokrasiyi koruya- bilmenin, hatta koruyabilmenin ötesin- de tüm loırum ve kurallan ile işler hale getirebilmenin çarelerini aramak duru- mundayız. Neden örgütlenme? Selçuk: Aleviler arasındaki bu ör- gütlenmenin tarihsel gelişimini bir dost bize yapabilir mi? Cafer Özerkoç (Semah Vakfi Genel Sekreteri): Ben Alevi Temsilcileri Mec- lisi'nin propaganda ve örgütlenmesin- den sorumlu başkanlar kurulu üyesiyim. Cumhuriyet süreci içerisinde Alevile- rin kendi özgür kimlikleri ile oluştur- duklan bir üstyapının, yine beraber yol arkadaşlığı yaptıklan kurumsal bir an- layış ile ilk kez böylesine ciddi, böyle- sine üst düzey anlammda örgütlü sorum- lulannın yan yana geldiği belki tarihsel anlamda ilk örnek bu toplantı. Bu nedenle bu olanağı yaratan dost- lanmıza bu hareket adına teşekkür et- mek isterim. Bilindiği gibi 80 sonrasında özellikle 1982 Anayasası ile oluşan hukuk çerçe- vesinde Türkiye'deki yapılanma hepi- mizin bildiği Türk-lslam sentezi çizgi- sinde süratle bir noktaya taşmdı ve bu- nun yasal anayasal dayanaklan da 12 Eylül hukuku içerisinde sağlanarak ya- pıldı. Gelinen nokta ortada. Aleviler niye örgütlendiler? Alevilerin örgütlenmesi, butoplumdabilinen ve devleti sahıplen- miş güçleri, kurumlan rahatsız ediyor. Sürecek BIZBIZE ERDAL ATABEK Ayamama Ikitelli'de taşıp da sel felaketine neden olan de- renin adı Ayamama. Derelerin dere olduğu zaman- larda sular da otlann arasından geçer, ağaçlann ya- nından süzülerek denize akardı. Ayamama Deresi - de çevresine bereket dağıtan, insanlann içmek için, , temizlenmek için yararlandığı sulan getiren bir gü- " zel dere idi. 'Kutsal Ana' adı da bundan ötürü ve- rilmiş olmalıdır. Ama insanlar doluşup kendilerine çalışma yerle- ri, yaşama yerleri yapmak için ağaçları kesip otla- n yoldukları zaman dereler de saklanıp yeraltlarına indiler. İnsanlar bu derelerin nerede olduğunu unu- tup üstlerine yüksek yapılan diktikleri için sevinir- ken onlar için için kızıyor olmalıdırlar. Yağmurtar çokça yağıp bu gizlenmek zorunda kalmış derelerin sularını kabartırken onların akış yollan çoktan tıkanmıştı. Artık derelerin elinden bir şey gelmezdi, yapacakları tek iş kabanp önlerine gelen yeri kaplamaktı. Onlar da çaresiz bunu yap- tılar. İnsanlar buna 'doğal afet' derken derelerin ne düşündüğünü soran olmadı. Oysa asıl afet, insan- lann doğanın yapısını bozmasıydı. İnsanlann hiç- bir şeyi düşünmeden çoğalmaları, sonra da bul- 1tt duklan her yeri yağmalayıp evler, fabrikalaryapma- "" lan aslında afetin ta kendisiydi. Ama ağaçların, ot- Z' ların, derelerin dili yoktur ki yakınsınlar, ağlayıp sız- , ; lasınlar, dertlerini dile getirsınler. Onların dili de sel- '] lerdir, kuraklıktır, toprak erozyonudur, kıraçlıktır. • 'Ayamama' Türkçede de bir anlam taşıyor. 'An- layamama', 'kavrayamama', 'gözünü açamama' anlamlanna gelen bir sözcüktür 'ayamama'. Olay- lara bir de bu açıdan bakmakta pek çok yarar yok mu? • • • Şimdi 'ayıyor musunuz' acaba? "Aman boş ar- sa bulduk, kapalım da evler, fabrikalar, yüksek iş yapılan yapalım" diyenler, şimdi 'ayıyor mu' aca- ba? "Buyerlerin altında neler vardı?"diye sorma- yanlar, "Bu arsalan kapatıp evler yaptıralım, nasıl olsa bunlara tapu da verecekler, yol da yapacak- lar, elekthk de getirecekler" diye koşanlar şimdi • ayıyor mu acaba? Deniz kıyılarını doldurup birbirinin üstüne yiğılmış taşlar gibi beton evler yapıp soluk alacak yer bı- ; rakmayanlar 'ayıyor mu' acaba? ,: Bu beton hapishane hücrelerini yaparken bun- ^' ların pislikleri "Nereyegidecek?"diye meraketme- yen, sonra da denize girecek kıyı bırakmadıklan için ;;. oralarda bakınıp duranlar 'ayıyor mu' acaba? Kâr hırsından baygın düşmüş olanların ayılaca- T' ğını hiç sanmıyoruz. 'Ayamama', onlarda artık bir ,, hastalık olmuş. Olup bitenlere 'doğalafet'öeyip de t"' kaldıklan yerden devam etmeleri kaçınılmaz bir du- rum sayılmalı. Asıl 'doğalafet' bu 'ayamama send- ,.-t romu'. İnsanlar bir türlü 'ayamıyor'. ,'• Sanıyorlar ki ne yapsalar yanlanna kâr kalacak, ' ne koparsalar ceplerinde kalacak. Ama hiç de öy- ' le olmuyor. Dereler taşıyor, topraklar kayıp gkJiyor, seller evleri alıp götürüyor, denizlere girilemiyor. '-; Doğa, insana küsüyor. İnsanlar, doğayı küstürüyor, sonra da olup bıteni 'doğal afet'sayıyorlar. Şu ya- '. ğan yağmurlar bile doğanın isyanı değil mi? Nük- leer denemelerle, ozon delici ürünlerle sorumsuz- , ca oynanan doğa da kendi diliyle isyan etmiyor ; mu? Insanın aymazlığı, kendi sonunu getirmiyor mu? ••• ^ Meclis'teki şu "Bizim oralarda da üniversiteku- - rulsun" furyası, başka bir 'ayamama' değil mi? Üni- :-, versıte kurmayt, büfe açmayla kanştıran aymazl»- - ğın faturasını kim ödeyecek? Çaresiz bırakılmış •" genç insanlann eline 'diploma' adı verilen kâğıt ' parçalannı tutuşturmayı marrfet saymak, kaç insa- • nın hayatını altüst edecek? Bir yerleri bitirdiklerine inanıp da neden iş bulamadıklarını anlayamamak, kaç insanın hayatını karartacak? Bunlar 'doğalafet' mi yoksa 'yapay afet' mi? Bu olayın arkasında ya- •: tan davranış bir 'ayamama sendromu' değil mi? • • • î Artık 'aymak' gerekiyor. Zamanında 'ayabilmek', »- bir akıl işidir. Yoksa doğa da toplum da 'aydırma' •' görevini üstlenir, ama iş de işten geçer... 196O'lı yıllarm öğrenci ve gençlik hareketleri liderlerinden Mihri Belli, sosyalizmin geleceğini parlak görüyor Kapitalizm iflasta, çözüm: Yaratıcı Marksizm T ürkiye Işçi Partisi (TÎP) yöneti- minde görev yapan ve 196O'lı yıllarda öğrenci gençlik hare- ketlerine verdiği destekle Türk sosyalisttarihine adını yazdıran Mihri BelK ile "Dünyada ve Türkiye'de sosyalizmin geleceği" üzerine konuştuk. TİP inTBMM'deyeraldığı sıralarda Doğan Avcıoglu ile birlikte TtP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar'a eleştirilerini, Yön der- gisinın sütunlannda dile getiren Mihri Bel- li, Türkiye'de ve dünyada sosyalizmin ge- leceğini çok parlak gördüğünü belirtiyor. -Dünyada Marksist solun geieceği nasıl si- ze göre? Geleceği çok parlak. Siz bakmayın bu- günkü görünüşe. Akımlann yükselişi, inı- şi, yeniden yükselişi diye bir şey var tarih- te. Dinlerde de böyle, fikir akımlannda da böyle. Kapitalizmin bir sistem olarak ifla- sını yaşamaktayız sonunda. Ve insanlık hiç kuşkusuz buna bir çözüm arayacak. Çözüm de yaratıcı Marksizmdedir. Yaratıcı diyo- rum. yani kalıp olarak alınmayan Mark- sizmdedir. Onun için sosyalizmin geleceği- ni çok parlak görüyorum. Türkiye'de olsun, dünyada olsun. Yalnız bir şey söyleyeyim, "Sosyalistler Taröşıyor" başlığı altında ve- riyorsunuz bunu. Perüıçek'ten, Sadun Aren'den görüşler aldınız. DevTİmci Kıtle Partisi Girişimi'nden aldınız, benden alı- yorsunuz Bu biraz haksızhk olmuyor mu? Çünkü bugün 'ben sosyaüstim' diyen, 'ben Marksistim' diyen bir sürü ıllegalitede ça- lışan insan var. Ve gayet çetin bir mücade- le sürdürmekteler. Son olarak en ilkel insan- lık istemi olan, kayıplara karşı, işkenceye karşı protesto olan gayet basit bir eylem olan YDH'nin işgalinde polisin nasıl dav- randığını gördük. Polis, kameranm önünde yere düşmüş olan kı- zın kafasını botuyla ezmeye kalkarsa ar- tık kamera dışında neler yapar... Çetin bir mücadele ver- mekte olan, neredey- se düzene karşı isvan .. . . . . . durumunda bir ke- diyorum, yani kalıp olarak alınmayan Marksizmdedir. Onun için sosyalizmin geleceğini çok parlak görüyorum, Türkiye'de olsun, dünyada olsun. Mihri Belli: Kapitalizmin bir sistem olarak iflasını yaşamaktayız sonunda. Ve insanlık hiç kuşkusuz buna bir çözüm arayacak. Çözüm de yaratıcı Marksizmdedir. Yaratıcı sim var Türkiye'de. Kontrgerilla düzeni- nin karşıliğıdır bu. Bir yerde üç bin ka- yıp olursa. faili meç- huller binleri bulursa elbette ki illegal şid- det eylemleri de olur. ona karşılık olarak. Sosyalıstler olarak Perinçek'i, Aren'i ko- nuşturup da onlardan hiç bahsetmemek, sosyalist hareketi. ortada legalite olanakla- nnı arayan bazı bizim gibi kimselerden iba- retmiş gibi göstermek çok yanlış olur. -Şu çok yaygın deyimiyle 2000'B yıllarda nasıl bir sosyalizm olacak size göre ya da na- sıl olmalı? Marksist felsefenin bir kuralı var: Dün- yada her şey değişir, her şeyin değiştiği ger- çeğınden gayn. "Marksizm, 2000'li yıllar- da 1900'lerdekinin benzeri olacaktir. Bu yüzyılm başuıda yazılan bir kitap tek kıla- vuz olarak sunulacaktır" demek, bilımin gelişmediğinı (çünkü sosyalizm bilimi, bı- limlerin bilimıdir), yerinde saydığını söyle- mekten başka bir şey değildır Elbette ki ye- nı bir dünyada yeni çözümler getirilecektir. Fakat bir de temel ilkeleri vardır, felsefesi vardır bunun, diyalektik vardır. Bir de Marksizmin temel sınıflann arasındaki mü- cadelenin topluma dinamizm katıp onu iler- lettiği yolundaki tahlili vardır. Bu. değiş- Dünyada veTürkiye'de sosyalizmin geleceği SOSVALİSTLER TARTIŞIYOR EMİNE ALCAIM mez. Onun için smıf mücadelesini reddeden herhangi bir çözüm, herhangi bir görüş, özünde yanlıştır. Böylelerine rastlıyoruz. Sınıf mücadelesini dışlayan, sözüm ona Ba- tı'dan ithal edilme bazı tahliller var. Onlara karşı uyanık davranmak lazım. -Marksizmin çağdaş sorunlan var, genel bir kabulü var bunun. Bu anlamda bakıldı- ğmda" sosyalizm öldü" gibi birargüman- la çıkıhyor bunun karşısına. Bunları gö- zeterek neler söyleyebilirsiniz? Tekııolo- jinin sömürüyü, dolayısıyla işçi sınıfını ortadan kaldırdığına yönelik görüşler var. Bu çerçevede Marksizm için neler söylenebilir? Ben yakın geçmişe kadar Isveç'teydim. Teknolojinin ilerlediği bir ülke. Orada, me- sela Volvo'nun üretiminde robotlann önem- li katkısı oluyor. Bu sefer en çok sömürü- len kesim, robot fabrikasındaki belli birtek- nolojik bilgi düzeyindeki kişilerden. hiz- metlerde çalışanlara kayıyor. Onlar en aşa- ğı ücret alıyor. Türkiye'de de seni memur yapıyor. toplusözleşme hakkın yok. tşçiden daha aşağı bir ücret alıyorsun. Dolayısıyla sınıflar kalktı diye bir şey yok. Emekçi ke- sim içinde sömürü dozajının bir kesimden ötekine kayması gibi bir durum var. Gele- lim dünyaya, dünyada artık sınıflı kavimler olarak uluslar, yok olma sürecine gelmiş- lerdir. Afrika'da görüyoruz, Balkanlar'da görü- yoruz. 'Sosyalizm öldü' diyorlar. Sosya- lizm nasıl ölür ki! Birçok ulusun özgürlük içinde, eşitlik içinde birlikte yaşama örne- ğini dünyaya sunmuştur Tito Yugoslavya- sı. Bugün katledilen Boşnak çocuklara kar- şı tımsah gözyaşı döken bizim medyada ba- zı sahneleri, actndırma niteliğindeki yorum- lan seyrettiğimde ben tiksintı duyuyorum. Çünkü siz değil miydiniz, Tito Yugoslavya- sı yıkıldığı için bayram eden, parçalanma- sı için bayram eden? Siz değil miydiniz yüzde 40 nüfusu olan (Boşnaklar yüzde 40 nüfusa sahiptir Saraybosna'da) Saraybos- na'da üniter devlet kurulmasına alkış tutan? Olur mu böyle şey? Kesinlikle bugünkü du- rumu köriiklemişlerdir ve Türkiye de ça- nak tutmuştur buna. Kapitalizmin iflasını. çözüm getiremediğinı en iyi Balkanlar ve Kafkasya gösteriyor. Doğu Avrupa ülkele- rinde eski komünistlerin birbiri arkasına ik- tidara gelmesi tesadüf değil. Eğer iflas et- tiyse niye onlan seçiyor mıllet? -Dünyada Marksist hareketlerin altema- tiTı olarak nıillivetçilik ve köktendincilik ge- Hşiyor» Milliyetçilik sözcüğü yanlış bir sözcük- tür. Nasyon, millettir, ulustur. Nasyonal, millidir, nasyonalıst millicidir. Kurtuluş Sa- vaşı'nda savaşanlara takılan çok güzel bir addır. Millici olmayan devrimci olmaz, sos- yalist de olamaz, enternasyonalist de ola- maz. O yüzden milliciliği kötüleyen anlam çıkmasın buradan. Ama şoven milliyetçilik şeklinde, yani milli yobazlık şekhndeki mil- liyetçilik körükleniyor tabii. Bu, doğrudan doğruya halk arasında uçurumlaraçmaktır; emperyalizmin yeni taktiklerinın ürünü. Ev- vela biz bir tuzakla karşı karşıya olduğumu- zu bilelim. Evren Pasa zamanında safrası kabardı yo- baz takımının. Kendi eseri bunlar. Şimdi Evren Pasa "Şeriatçılar tehlike oluşturursa darbe olur" diyor. Bir tarafta Evren Paşa, Güreş Paşa, Kontrgerilla, MGK vs. bütün gericı politıkacılar, Erbakan; bir tarafta la- ik cephe, biz ve Cumhuriyet gazetesiyle hep beraber, öbür tarafta da şenat. Ya şeri- at ya faşizm. Bu ikilemi dayatıyorlar mille- te. Bizim burada tercıhimiz yoktur. Bizim laik cephemiz mutlaka antifaşist ve tabii ki antiemperyalist olur. Burada bu oyunu sez- mek lazım, bu dayatmayı sezmek lazım, bu bir tuzaktır. Biz bilelim. Bir de şunu da bi- lelim: sosyalist din düşmanhği etmez. Dini düşman olarak almaz, dinsizdir, dini savun- maz ama din bir sonuçtur ve o nedenlere yönelir. Engels. "Korku dinleri yaratır' der. ilk insan ejderhadan korktu, doğa fela- ketlerinden korktu. Bugünkü insan açlıktan korkuyor. savaştan korkuyor, polis dayağın- dan korkuyor, jandarma sopasından korku- yor. Kaybolmaktan korkuyor. O korkuyu iş- liyor bazı demagoglar. Bu memlekette eğer bir olumluluğa doğ- ru birdeğişim olacaksa mutlaka namaz kı- lanla kılmayan, oruç tutanla tutmayan o- muz omuza, aynı demokrasi hedefine, ay- nı milli bağımsızlık hedefine ve aynı hak- ça düzen hedefine yürüyebildikleri zaman, o bılince ulaştıklan zaman olacaktir bu. Bu- nu dindanna da, sosyalistine de söylüyo- rum. Ama havada bir laiklik propagandası bizi bu oynanan oyuna getirir, tuzağa düşe- riz. -1960 öncesi ve sonrası Türldye'deki sos- valist hareketlerin ve partilerin yanhşlan ne- İerdi size göre, bir çeşh muhasebe yani? Bu ülkede işçi sınıfi onbinlerle sayılırken çağımızın devrimci düşüncesi olan Mark- sizmi bu ülkeye getiren insanlar var. Şefîk Hüsnü'ler, Nâzım Hikmetler. Reşat Fu- at'lar, Hikmet Kıvılcımlı'lar vs. Şimdi onlan saygıyla anmak lazım. On- lar bu görevi yerine getirdiler ve sonuçlan- na da katlandılar, ömürleri zindanlarda geç- ti. Tabii ki hatalar da oldu. Hatalar, dünya komünist hareketinin o dönemdeki genel hatalanydı. Yaratıcı Marksizmden uzaklaş- mak, bir merkezi yanılmaz saymak ve ken- di ülkenin doğru tahlilınden kaynaklanan yaratıcı bir tutuma girerek harekete geçe- memek. Sürecek
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear