Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
17 TEMMUZ 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
BaşkalchrL, arayış ve eözümKültür Servisi- Yaşar Nabi Nayır
Gençlik Ödülleri buyılki
sahiplerini buldu. Şiir dalında
•Özgür Özmen, öykü dalında ise
Sema Kaygusuz ve Nurdan
Beşergil ödüllerini Varlık
Yayınlan 'nda düzerüenen sade bir
törenle aldılar.
Ödül törenine, Sennur Sezer,
Kemal Özer, Hulfd Aktunç, Hilmi
Yavuz, Enver Ercan 'dan oluşan şiir
jürisinden sadece Kemal Özer ve
Enver Ercan katıldı. Leyla Erbil,
TankDursun K, Adnan
Özyalçıner, Orhan Duru, Sulhi
Dölek'ten oluşan öyküjürisi ise
törene katılmadı. Ödül töreninden
önce hsa bir konuşma yapan şair
Kemal Özer, Varlık dergisinin
edebiyatımıza genç yeteneklerin
kazandınlmasında ayrı biryeri
olduğuna değindi. Gençlerin
yanşmaya olan ilgisinden son
derece memnun kaldıklannı
belirten Özer, "Yeniyeteneklere
geleceğe yönelik biryol açmak
onları edebiyat dünyası ve
yayıncılaria buluşturmak en
önemli amacımız " dedi.
Özgür Özmen, Sema Kaygusuz ve
Nurdan Beşergil, aldıkları bu
ödülün; yazma serüvenlerine
destekleyici ve 'kamçılayıcı' bir
dürtü kazandırdığı görüşünü
paylaşıyoriar.
4
Şiirsel bir
başkaldından
yanayım'
Bu yıl şiir ödülünü
kazanan Özgür Özmen,
1965 Denizli doğumlu ve
Eskişehir Anadolu
Üniversrtesi Meslek
Yûksekokulu'nda öğretim
görevlisi.
- Şüre nasıl yöneldiniz?
ÖZMEN- Değiıjtinlmesi
gereken şeylenn
olduğunun ayırdına
vardığimda toplumsal
güzelliğin yaratılmasının
bir başkaldın olduğunu da
sezdim.
"Başkalannın yazdığı her
şiir, şair kişinin adresine
yeni gönderilmiş bir
mektup gibidir. Her biriyle
tazelenecek şair kisL"
Benim de şnre
yönelişımde pek çok
etkenin yanı sıra iyi bir
şiir okuyucusu olmamın
da faydası oldu.
- Gittikçe mekanikleşen
bir dünyada şiir nerede
duruyor, nasıl
varolabiliyor?
ÖZMEN- Tek
anlamlıhğın egemen
olduğu bu dönemde,
şiirsel bir başkaldından
yanayım.
Şiürsel evrene ve
toplumsal güzelliğe
ulaşmanuı yolu, kişilerin
alabildiğine özelleştiği bir
dûnyaya şiirsel sorular
sormaktan geçer.'*Şair*ıS
v
'
etkinlik. söz sırası
kendilerine gelmeyenlere
söz hakkı verir" diyor
Joubert. Günümüzde söz
hakkı kullanmayı
bekleyenlerin şiinn
duruşunu
belirleyeceklerini
düşünüyorum.
- Günümüz Tûrk şiirini ve
genç şairlerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
ÖZMEN- Günümüzde
şiirsel tavırlan bırbırinden
çok farklı olan şairler
kendi serüvenlerini
sürdürmekteler.
Belirgin şiirsel
çizgilerde ve gerçekliğe
ilişkin tavırlarda görülen
farklılık dışında pek çok
diğer ayırt edici özellik
söz konusu,
Şiirinde genç olmakla
genç şair olmak her halde
farklı şeyler.
Yaşar Nabi
Nayır
Gençlik
Ödülleri'ni
bu yıl şiir
dalında
Ozgür
Ozmen
(sotda), öykü
dalında ise
Sema
Kaygusuz
(sağda)ve
Nurdan
Beşergil
(ortada) aldı.
(Fotoğraf:
DEVRlM
BARAN)
'Öykü yazarak kendimi anlıyorum'1972 Samsun doğumlu olan Sema
Kaygusuz, Gazi Universitesi lletişim
Bilimleri Fakültesi Halkla tlişkiler ve
Tanıtım Bölüm mezunu.
- Yaşam öykünüzden anlaşıkhğı üzere,
tiyatro, sinema. reklamcılık dallannda
yoğun olarak çalışıyorsunuz. Öykünün bu
uğraşılar arasındaki yeri nedir?
KAYGUSUZ- Öykünün bu uğraşıların ve
bundan sonra uğraşacağım konular
arasında herhangi bir yeri yok. Hepsi de
öykünün solungaçlan, ciğerleri,
kuyruklan... Yaptıgım her işte bir öykü
kovalıyorum. Benım için öykünün yeri bel
ağnsı, boyun tutulması, kainbur
oturuşlardan kurtulduktan sonraki
rehaveı, belki de acının hazzı.
- "Öykü yazarak kendimi anlıyorum"
diyorsunuz. Öy künün varolma
uğraşınızdaki yeri nedir?
KAYGUSUZ- Öykü yazarken kendimle
karşılaşıyorum çünkü. Kişilerin aldığı
bütün rolleri öykünün zeminine
yerleştiriyorum. Bir de bakıyorum ki ben.
Gözlemin mercek altına yatınlarak didik
didik edilmiş parçalanna tutkuyla
sanlıyorum. Çünkü kendime sahip
çıkmam gerek. Bu aydınlanma anını
arayarak tutunuyorum kendime. Her öykü
ay tutulması gibi etkiliyor beni.
Yaratımımın evrenselliğe ulaşma olasılığı
ya da özlemi beni biraz daha var ediyor.
- Genç bir öykûcü olarak geleceğe dönûk
hedefleriniz ?
KAYGUSUZ- Öykü yazmaya
devam...Etleri, kemikleri olan, dövüşen,
çığlık atan, hüzünlenen öyküler...Dediğmı
gibi, var olma koşulum bu. Öykü
denenmiş olanı yeniden denemektir.
Ürkmemektir!
sorunlann çözümü'1971 Istanbul doğumlu Nurdan Beşergil,
Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi mezunu.
- Öy kü serüveniniz nasıl başjadı?
BEŞERGİL- Dokuz Eylül Universitesi
Hukuk Fakültesi'nde okurken hukukla
henüz iç içe olmadığımı hissettım. Bir sene
boyunca yaptıgım avukatlık stajı sırasında
sürekli okudum. Elime ne geçtiyse, hiçbir
aynm yapmadan. Ve yazmaya başladım.
Henüz işin çok başında oldugumu
biliyorum. Ancak bu da okumak, hep
okumakla aşılabilecek bir durum. Bu
anlamda kazandığım bu ödül beni çok
seyindirdi, kamçıladı.
- Öykünün yaşamuuzda kapladığı yeri
anlaor nusuuz?
BEŞERGİL-Öykü tüm sorunlann berrak,
net bir çözümü olduğunu gösteriyor bize.
Yazarak günlük hayatın problemleri ile daha
rahat başa çıktığımı görüyorum. Öykü,
yaşam karşısında biricık hareket noktası.
- "Ya Şimdi Konuş" adlı öykünüzde
yfiksek teknoloji ve iletişım çağı insanını
karamsar bir sonun beklediğini
anlafıyorsunuz. Düşlediğiniz gelecek
gerçekten böyle mi ?
BEŞERGtL- Böyle olmaması için çaba
gösteriyoruz. tletişimsizliği aşmak gerek.
Konuşurken de dinlerken de ciddiye
almıyoruz çevremizdekileri. Yanımızdakini
fark etmek, kapıcıya günaydın demek bu
kadar zor olmamalı.
49. Avignon
Festivali
Buyıl
Papalar
Avlusu'nda
gösteri yok
Kültür Servisi - 49. Avignon
Festivali, bu yıl 7-30 temmuz tarih-
leri arasında Avignon'da yapılıyor.
Kırkdokuz yıllık festival tarihinde
ilk kez bu yıl. tarihi Papalar Avlu-
su'nda hiç tiyatro gösterisi yok.
Festival bu yıl genç kuşağın daha
çok ilgisini çekmek ve kuşaklarara-
sı tiyatro zs\ kleri arasındaki denge-
yi kurabilmek için deneysel çalış-
malara da yer veriyor. Festival di-
rektörü Bersard Faivre D'Arcier,
bu yıl Pina Bausch ve Ariane Mno-
uchldne'ninçalışmalannın, festiva-
le daha çok genç insan çekeceğini
düşünüyor.
16 gösterinin yanısıra, kentin dört
bir yanında çeşitli sürprizlerin dü-
zenleneceği festivalde en önemli
konuk, dahı önce de "Kontakt-
hor,"Vfrhtr" ve "Nelken" adlı
gösterilerle festivale katılmış olan
Alman koreograf Pina Bausch.
"Cafe Mülkr" (1975) ve "Le Sac-
re Du Printanps" (Ilkbahar Ayini-
1981, adlı e?erlerle festivale katılan
Bausch, 70~.i yıllarda ünlü olması-
nı sağlayan DU çalışmalannda hem
ya^ar, hem de oyuncu olarak yer
alıyor.
Festivalde aynca Thierry Ro-
isin'in sağırve dilsiz oyunculardan
olusan Ulu&ararası Görsel Tiyatro-
SIL, Sofokles ın trajedisi Antigone'yi
saluıeleyecek. Antigone'yi Emma-
nıaette Laboritoynayacak. Festivalin
' o * şey bektnen gruplanndan biri
de Arion Maouchkine'nin Le Ttae-
atare du Sofeü (Güneş Tiyatrosu).
Fesstivale MoBere'in kara mizahı
Taıtuffe ıle iatılan topluluk, göste-
riyi bir teıliyö olan Chateaub-
lanc'da 27fcmmuzakadar sunuyor.
Tum riyatrcseverlerin, sinema film-
le»inden tiystroya yaptığı uyarlama-
lasindan tandığı Jean Louise Mar-
tindli. bu yı ünlü Alman yönetmen,
Fassbinder n " L'annee des treize
luunes" (13 .ylı yıl) adlı filmini sah-
neye uyarlror, Festivalde bir de ti-
yatro fotogiflan sergisi var.
Festival crektörü D'Arcier buyıl
üralü Papalî Avlusu'nda gösteri ol-
mwamasını "inansman eksikliğine
bsğlıyor.
Sonsıızda Büge KarasuİFFETASLAN
1 temmuz cumartesi günü Bilge'yi zi-
yarete gittiğimde yakın arkadaşlannın
birkaçı birden oradaydı. Çok sessiz ol-
maya çalışıyorlardı. Telaşlandım; Bil-
ge'nin geceyi iyi geçirmediğini, ancak
biraz önce uykuya dalabildiğini söyledi-
ler.
Hep birlikte yan odada oturduk. Has-
talandığından bu yana o gün ilk kez evin-
den Bilge'yi görmeden aynldım. Ama
birkaç adım uzaklaşır uzaklaşmaz içimi
derin bir özlem duygusu kapladı ve ayak-
lanm adeta geri geri gitmeye başladı.
Bilge ile nice zamandıreskisi gibi uzun
uzun söyleşemiyorduk. Ama yine de ken-
disi ile iletişim kurulabiliyordu. Çünkü
etrafında konuşulanlarla hep ilgileniyor,
bazen bir iki cümle ile söze kanşıyor, ba-
zen kendisine söylenene tepkisini konu-
lan çok değişikboyutlardan yaklaşan bir-
kaç sözcükle belirtiyordu. Böylece ken-
disi ile, eski Bilge'yi aratmak bir yana,
hatta aşan iletişim sağlanabiliyordu.
Bir defas ında, "Ne büyük haksızlık bu "
demiştim: u
Tam ünü yakaladığuı; başan
meyvelerini tarmaya başladığın sırada
böyle hasta olmak, ne büyük haksızük."
İlk kez 1985 'te yayımlanan "Gece" ro-
manı Pegasus Ödülü'ne layık görülerek
Ingilizceye çe\irtilip yayımlanması ka-
ran alınmış ve Amerikan yayuıevlerinin
gelenekleştirdiği uygulama doğrultusun-
da yazan ile birlikte tanıtılması için de-
ğişik Amerikan kentlerini kapsayan bir
geziye çağnlmıştı.
Programın yoğunluğu dolayısıyla ken-
dini sık sık çok yorgun hissetmesi dışm-
da her bakımdan çok iyi geçtiğini söyle-
diği ve kimi Avrupa kentlerine de uğra-
yarak tamamladığı bu gezi dönüşünde
doktora gittiğinde. Nisan 1994 başında
başlayıp haziran ortasında biten bu gezi-
nin çok hareketli geçmiş olması dışında
da yorgunluğuna yol açan bazı sebeple-
rin bulunduğunu öğrenmişti.
Benim isyanıma "Haksızlık, insanla-
ruı türettjği bir kavramdır: Doğada hak-
sızlık diye bir şey yoktur" cevabını verdi.
Ne panik, ne kendine acıma. Büyük bir
vakar ile gerçeği kabul ederek her duru-
mu görülebilecek her açıdan değerlendir-
me yeteneğini hastalığı konusunda bile
sergileyebiliyordu. Bilge işte buydu. Bu
özelliği dolayısı ile de Bilge ile söyleş-
mek hep çok doyurucu olmuştur. Bil-
ge'nin ne yazılannda ne sohbetinde bas-
makalıp ya da tekdüze bir şey vardır. O,
yaşamın her yönü ile ilgilenen ve her ola-
yın, her gelişmenin, her düşüncenin özü-
nü araştınp sergileyebilen, en sıradan ko-
nulara bile olağandışı boyutlardan yakla-
şarak irdeleyebilen bir kimsedir. Dolayı-
sıyla da bir hazinedir. Ama ulaşılması ko-
lay bir hazine deği 1; kitaplanmn zor okun-
dugu söylenir, bütün alçakgönüllülüğüne
rağmen herkes ile her zaman söyleşmeye
de hazır değildir. Ama söyleminin zevki-
ne varabilmiş olanlar için o her zaman
özlenmiş bir dost, kitaplan aranan, yeni
yapıtlan beklenen bir yazar olmuştur.
Bilge Karasu'nun okur çevresi ne ka-
dar geniştir? Tam bilemem ama, şunlar
bir fıkir edinmeye yarayabilir: Metis Ya-
yınlan arasında yer alan kitaplanndaki
tanıtma yazılannda ilk çeviri kitabı "Öten
Adam^ın 1962'de, ilk kendi yapıtı "Tro-
>a'da Ölüm Vardı"nın ise 1963 'te yayım-
İandığı bildiriliyor. Ekte tam listesini bu-
lacağuıız yayınlann hepsi de yeniden ve
kimi birden fazla kere basılmış. Şunlar ise
değişik ödüllere layık görülmüş: 1963'te
"Olen Adam" Türk Dil Kurumu çeviri
ödülüne, 1972'de "Uzun Sürmüş Bir Gü-
Karasu
metinleri,
günümûzûn
en doğnı, en
zengin,en
gûzd
Türkçesifle
yazılmıştır.
Krtek
sözcüğüiçin
bOebunun
yerineşu
kuDamlsaydı
daha iyi
olurdu
denemez,
Öyieki,
yaşayangüzel
Türkçenin
oluşmasına da
Bilgenin
katkısı büyük
olmuştur.
nün Akşamı" Sait Faik Hikâye Armağa-
nı'na; 1991'de "Gece" Pegasus Ödülü'ne;
1994'te de "Ne Kitapstz Ne KedBİz
n
Se-
dat Simavı Vakfı Edebiyat Ödülü'ne.
Kimlerden oluşmaktadır Bilgi Kara-
su'nun okur çevresi? Bunu tahmin etmek
daha da güç, fakat bunlann şu iki kimlik-
ten hiç değilse birine sahip olduğunu söy-
lemek mümkün: Öğrencileri ve mutlaka
okumak için kitap satın alanlar veya sa-
tın aldıklan kitabı mutlaka okuyanlar.
Bundan eminim, çünkü Bilge Karasu'-
nun bir kitabını ele geçirip de bitireme-
miş olanlar, bir daha, hiç değilse aradan
uzun bir süre geçmeden, kendilerini ye-
nilemeden, onun kitaplan ile ilgilenemez-
ler.
Belki, öz kimliği, özellikle psikoloji ve
felsefe kaynaklanndan beslenerek yoğ-
rulmuş olduğu için Bilge Karasu'nun te-
mel konusu insandır; genel anlamda in-
san. Ve çoğu zaman sade yaşam koşulla-
n içindeki sade insanlardan söz eder. Ama
aradığı, ortaya çıkarmak, sergilemek is-
tediği, o insanlardaki cevherdir. Bunun
için de öylesine değişik boyutlardan ko-
nusuna yaklaşır ve aynntıya öylesine iner
ki algılama gücü zayıf olanlar kendisini
sonuna kadar izlemekte zorlanabilir. Bil-
ge, doğada gözüne ilişen bir taşın içinde-
ki gizli yontuyu görebilir. Ören yerlerinin
yıkıntılan onun tarihte kalmış bir uygar-
lığı hayalinde tüm aynntılan ile yaşatma-
sına vesile olabilir. Bir el teması, bir se-
rüveni, bir koyu gölge ya da bir kaba ayak
sesi bir karabasan yaratması için yeterli-
dir. Ama, gözlemlerinde hep yüzeyin al-
tındaki ile ilgilendiği gibi, söylemlerinde
de yüzeysel hiçbir şey yoktur. Aynca, tüm
yapıtlannı öylesine hassas bir kuyumcu
gibi işler ki ne beğeni düzeyi gelişmemiş
kimseler sanatının güzelliğini kolayca gö-
rebilir, ne de algılama yeteneği onunkine
yaklaşmayanlar söyleminden yeterlr tat
alabilir. Öysa Karasu metinleri, günümü-
zün en doğru, en zengin, en güzel Türk-
çesi ile yazılrruştır. Bir tek sözcüğü için
bile bunun yerine şu kullanılsaydı daha
iyi olurdu denemez. Öyle ki, yasayan gü-
zel Türkçenin oluşmasına da Bilge'nin
katkısı büyük olmuştur. Aynca, Bilge'nin
metinlerinde anlatılan bir resim kadar
renkli, anlatım bir beste kadar akıcıdır.
Ne var ki bütün bunlann tadma varabil-
mek için yukanda belirtilen smn-lamala-
nn aşılmış olması gerekir.
1974'ten bu yana Hacettepe Universi-
tesi'nde öğretim görevliliği sırasında Bil-
ge Karasu'nun öğrencisi olmak şansını
elde edenler işte bu sınırlan aşabilme ola-
nağını bulmuş gençlerdir. Çünkü hoca
Karasu, derste bir konuyu anlatmakla ye-
tinmez; her öğrencinin o konuyu kendi-
ne mal edebildiğini görmek ister. Bu ilgi
ile içlerindeki kendilerine özgü cevheri
kendilerinden bile önce saptayıp geliştir-
meleri için destek verdiği çok öğrencisi
olmuştur. Bunlar sadece sınıfina kayıtlı
gençlerden de ibaret değildir. Aralannda
onunla herhangi bir rastlantı sonucu ile-
tişim kurabildiği için dünyası daha renk-
lenmiş ve kendini daha olgunlaşmış, da-
ha yetkinleşmiş hisseden birçok genç ve
yaşlı, kadın ve erkek vardır.
Dostlanna gelince, bana göre bunlann
tek ortak yanlan kendisi ile iletişim kur-
mak imbiğinden geçmiş olmaktır. Ama
bu da, en azından, hepsinin olağandışı bir
yanlan, bir özellikleri var anlamına geli-
yor. Şimdi hasta yatağının etrafını saran-
lar da bunlar. Az kimseye nasip olur böy-
lesı seçkin dostlara sahip olmak ve bunu
görerek yaşamak.
SÜRECEK
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Mehmet Ali Aybar'ı
Anlamak
"Bilmeliyiz ki, Amerikan yardımı söylendiği gibi bir
altın halka değildir. O, bedelini ergeç kanımızla öde-
yeceğimiz bir esaret zinciridir."
Zincirli Hürriyet'ın ilk sayısında (Nisan 1947) böyle
yazıyordu Aybar.
Yazının başlığı:
"HerŞeyden Evvel ve HerŞeyin Üstünde Istiklal.."
Tarihi bir kez de satırbaşında vermek istiyorum:
BİN DOKUZ YÜZ KIRK YEDİ.
Demokrasinin ilk koşulu sayılan çok partili düze-
nin ülkemizdeki ikinci yılı. Ama Türkiye Sosyalist
Emekçi ve Köylü Partisi ile Türkiye Sosyalist Parti-
si'nin yöneticileri parmaklıklar arkasında. Işçi sendi-
kalan kapatılmış. Istanbul'da sıkıyönetim süregeldi-
ği için Aybar, Zincirli Hürriyet'i Izmir'de çıkarıyor.
Yakup Kadri'nin Ankara romanında tipleştirmeye
çalıştığı "1923 sonrası işadamlan"nın (milletvekili
Murat Bey, emekli Albay Hakkı Bey) bir bölüğü san-
dık oyunlarıyla CHP'nin üst yönetiminde egemenlik-
lerini sürdürüyorlar. Az buçuk sermaye biriktiren "Ye-
ni Sınıf" uluslararası para odaklarıyla bacanak oldu-
ğunun bilincinde. Ne yapıp yapıp büyümek istiyor.
Ülkenin bağımsızlığına gölge düşürecek ikili ant-
laşmalan mı dert edecek.
"Nereye gidiyoruz?
Cumhuriyetin 25. yıldönümünde ikinci bir Sevr
Antlaşması'nı mı imzaiayacağız?"
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın temel ilkelerine yan çi-
zen zamanın devletlilerini kırk sekiz yıl önce bu sa-
tırlaria uyaran Aybar'a verilen ödül, Zincirli Hürriyet'i
basan basımevinin "târümâr" edilmesidir.
Kimi olaylan yeniden yaşarken, anıların duyarlığın-
dan kurtaramıyor insan kendini.
1947'de bağımsızlık bilinçlerine tutunma gücü gös-
teren aydınlann simgelerinden biri oldu Aybar.
Ulusal Kurtuluş Savaşı küttürünün simgelerinden
biri.
Elli yıl bu özelliğini titizlikle korurken ne tabulardan
yıldı, ne ezbercilerden.
Ne kalabalıktan korktu, ne yalnız bırakılmaktan.
Haklılık savaşında darboğazlara düşürüldük-
çe/düştükçe tökezlediği de oldu elbet, ama sanınm
kendisi adına çelme takmadı kimselere.
Toplumsal savaşımı bilimsel doğrulardan kopma-
dan yürütme çabası...
Inatla sürdürdüğü bu temel ilke, demokrasi, sos-
yalizm, bağımsızlık gibi yaşamsal konularda alışıl-
mamış söylemleri gündeme getirmek zorunda bırak-
tı Aybar'ı.
Gerçeği kendinizden bile gizleme alışkanlığına ka-
pılmayanlardan mısınız?..
Nâzım Hikmet de olsanız, komünistliği adında
kalmış bir partinin iktidannda bile, oyununuz kaldın-
labilir sahneden. Adınıza dosyalar açabilirler.
Nâzım gibi, düşün adamı kimliğinden kaynaklanı-
yordu Aybar'ın direnç adamı kimliği.
Yaşamı boyunca sınrf savaşımı gerçeğinden kop-
mayarak Türkiye'ye özgü umar yolları araması, bu
kimlikten gelir.
Bıraktığı yapıtlarla bugün de yarın da gerçeği ken-
dilerinden bile gizleme alışkanlığına kapılmayanlara,
yeni tartışma olanaklan kazandıracağına inanıyorum.
Tiyatro yazarlannın
Yücel Erten'e cevabı
Kütrür Servisi - Cumhu-
riyefin 15 Haziran 1995
tarihli sayısında Yücel Er-
ten imzasıyla "Devtet Tî-
yatrolan Üzerine" başlıklı
yazılann dördüncüsünde
tiyatro yazarlannı ve der-
neğimizi hedef alan yakı-
şıksız ifadeler kullanıldığı
için bu cevabı vermek ge-
reğini duyduk.
Bir süre Devlet Tiyatro-
lan Genel Müdürlüğü de
yapan Sayın Erten, bırta-
kım genel ifadelerle suçla-
malar yapıyor, hatta iftira
ediyor. Bir tiyatro adamı-
nın, Türk tiyatrosuna bun-
ca eser vermiş tiyatro ya-
zarlanna ve onlann üyesi
olduğu derneğe bu denli
temelsiz suçlamalara kal-
kışması yakışık alır mı?
Almaz!
Biz, iftiraya varan suçla-
malannı, tiyatro yazarlan
olarak Yücel Erten'i ispat-
lamaya davet ediyoruz.
Herhalde kendisi iftiracı
durumuna düşmek iste-
mez. Sayın Erten'in suçla-
malannı özetliyorum. Ya-
zısında diyor ki:
1- Kurulda yer alan kimi
yazarlar zaman zaman
bağlı olduklan dernek ya
da birliklere repertuvar
açısından hizmet vermek-
te, bazen oyunlannın,
programda niçin yeralma-
dığını ve hatta neden filan-
ca sahnede değil de öteki
sahnede oynandığını sora-
cak kadar sanatsal tercıhle-
re müdahale etme eğilimi-
ne girebilmektedirler.
Ağır bir suçlama. Bu
suçlamalara hedef olan
Edebi Kurul üyeleri, ne
tepki gösterdiler ya da gös-
tereceklerdir, bilmiyoruz.
Edebi Kurul üyelerini o
göreve atayan Kültür Ba-
kanlığı bu iddiayı ihbar ka-
bul edip olayı incelemeli-
dir. Bizim açımızdan ise,
Edebi Kurul üyeleri yazar
arkadaşlanmız, Devlet Ti-
yatrolan'nda kabul ya da
reddedilen oyunlarla ilgili
olarak tiyatro yazarlan
derneğiyle hiçbir ilişki
kurmamışlardır. Yücel Er-
ten örnek göstermek, yani
iddiasını kanıtlamak duru-
mundadır.
Kaldı ki Yücel Erten.
kendisinden önceki yöne-
timin, televizyon, gazete,
afiş ve broşür yollanyla,
kamuya ilan ettiği kimi ya-
zarlann oyunlannı bile re-
pertu\ardan çıkarmak yo-
luna gidebilmiştır. Bu ko-
nuda kimi yazarlann ajan-
sı tarafından kendisine so-
rulduğunda "Benden önce-
ki yönetimin reperruvannı
uygulamak zorunda degi-
liîn" gibi bir yanıtla adı
Devlet Tiyatrosu olan bir
kurumun genel müdürü
olarak devletin devamlılığı
ilkesini hiçe sayabilmiştir.
2- Yazarlann Şehir ve
Devlet Tiyatrolan'na ver-
dikleri oyunlannın ne za-
man, hangı sahnede oyna-
yacağını sonnalan, sanat-
sal müdahale değil, bir
haktır. Çok eskilerde aile-
ler, çocuklannı ilkokula
götürdüklerinde çocuklan-
nı hocaya teslim ederler,
"Eti senin kemiği benim"
derlerdi. Yücel Erten de
yazarlara böyle yapın mı
demek istiyor? Yani, eseri-
nizi verin gerisine kanş-
maym zihniyeti, çağımızın
ulaşhğı düzeye, demokra-
tik anlayışa ne denli ters bir
zihniyet. Dünyanın nere-
sinde kaldı böyle bir yazar-
tiyatro ilişkisi.
Sayın Yücel Erten'in
Türk yazarlanna ve oyun-
lanna iyi gözle bakmadı-
ğını kendi ifadeleriyle ka-
nıtlamak isteriz.
a) Beş yıl önce Kültür
Bakanlığı'nca, tstanbul'da
düzenlenen tiyatro kurul-
tayında "Ben Türk oyunu
sahnelemek zorunda deği-
lim" demiş ve tartışmalara
neden olmuştur.
b) 1994-95 sezonunda,
Devlet Tiyarrolan dokuz
yabancı oyunu dokuz ya-
ban«:ı rejisöre sahneletmiş;
bu durumu bir gurur nede-
ni sayan Yücel Erten. "Biz
dokuz yabancı oyunu do-
kuz yabancı rejisöre sahne-
leterek Türk tiyatrosunu
dünvaya açtık" demiştir.
Derneğımiz de bu zihniye-
tin yanlışlığını vurgulaya-
rak "Türk tiyatrosu, ancak,
Türk eserleri dışanda sah-
nelenirse dünyaya açunuş
olur" açıklamasını yap-
mıştır.
SÜRECEK