Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1995SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Fransa ve Batı Avrupa Birliği ikilemi -2
Türkiye dünya rekabetine açılmak gibi çok önemli bir karann
eşiğindedir. On yıllık liberal - kapitalist deneyim, emekçi
halkımıza çok yüklü faturalar ödetmiş ve karaya vurmuştur.
Prof. Dr. ERDOĞAN SORAL
F
ransa 19801ı yıllarda su yü-
züne vuran ve Batı Avrupa
Birliği (BAB) olgusundan
kaynaklanan bir ikilemi ya-
şamaktadir. Bu ikilem gele-
ceğin Fransa'sını kurmak
için gösterilen çabalarla bugünün sorun-
lannı aşmakta karşılaşılan darboğazlar-
dan kaynaklanıyor.
Fransa, BAB'nın Almanya'dan sonra
ikinci sırada yer alan gelişmiş bir sanayı
ülkesıdir. Almanya'nın bu üstünlüğü
Fransız kamuoyunda tartışılan "wrimli-
lik" olgusuyla bağlantılıdır. tşçi başına
yüksek verimlilik, birim başına ortalama
düşük maliyetle eş anlamlıdır. Düşük
malıyet iç ve dış piyasalarda yüksek re-
kabet gücünün simgesidir. Almanya bu
yüzden güçlüdür ve bu güç Alman para-
sında yansımıştır. Rekabet gücü, ülkele-
re gönenç kapılannı açan sihirli bir değ-
nekgibidır. Budeğneğin değdiği ülkede
satışlann hızla arttığı, fırmalann bilanço-
lannı büyük kârlarla kapattığı gözle-
nir.Reel kârlarla (1) kapanan bılançolar,
ekonbminin genelinde uJusaJ paranın gü-
cünü ve kararhlığını yansıtan aöstergeler-
dır.
Bu durumda ekonominin ve kamunun
genel dengelennde bir açık söz konusu
değildir. Çûnkü devlet, gklerlerinin üze-
rinde gelire, gereksindığinden çok dövi-
ze sahiptır. Alman ekonomısinin dışborç
gereksinmesi olmadığı gıbı devletın de
kamu dengelerini bozacak bir iç borç ara-
yışında olmadığı bılinır. Fransa'nın du-
rumu farklıdır. Fransa'nın kamu açığı
1994 yılı itıbanyla 3.000 miryar F.F. do-
layındadır. Doş borcu Z506 miryar F.F.
olarak verilmektedir. Oldukça yüksek bir
borçtur. Daha da önemli olanı,BAB'ye
olan yükümlülükleridir. Ortak anlaşma-
lardan doğan bu yükümlülüklen zama-
nmda yenne getırmek General De Gaul-
te'ün düşledıği büyük Fransa"nın yaratıl-
ması için kaçınılmazdır. Ne varki bu bü-
yük düşün arkasındaki Fransız ekonomı-
sinin anılan yükümlülükleri yerine getir-
mesi için gerekli hegenomiİc yapıya sa-
hip olduğu söylenemez.
1970'li yıllarda gelişmiş sanayi ülke-
lerinde başlatılan "Yeniden Yapılanma"
sınavından Fransa'nın başanyla çıktığı
düşünülemez. Son yıllarda enflasyon
içınde durgunluğu yaşayan Fransız eko-
nomisinde alman parasal önlemlerle bir
ölçüde enflasyonun önü alınmış (1994
yılı enflasyon oranı % 2 dolayındadır),
fakat ekonomı durgunluktan henüz kur-
tanlamamıştır.
lşsizlık artmaya devam etmiştır. 1994
yılında Fransa'da işinden çıkanlmış ışçı-
lerin sayısı 3 milyon dolayındadır. Çalış-
ma çağına gelmiş ve iş bulamamış genç-
lerle birlikte bu sayı yaklaşık 5 milyona
yükselmektedir. Bugün Fransa kendi ıç
sonınlannı çözemezken, BAB'nin so-
runlannı çözmek gibi bır ikilemi yaşa-
maktadır. Bu ikilem nasıl aşılacaktîr'1
Bir başka politika
Cumhurbaşkanı adayı Jacques Chirac
ve arkadaşlanna göre Fransa'dakı yoğun
işsızlik, ulusal paranın Alman Markı'na
olan göbek bağından ve yüksek reel faiz
oranlanndan (2) kaynaklanıyordu. Chi-
rac takımının yaptığı değerlendirmeye
göre Fransa'daki reel faız oranlan dünya-
da rastlanabilecek en yüksek oranlardı.
Ftansa'da reel faiz oranlan % 5 - % 6 gi-
bi yüksek düzeylerde dalgalanıyordu.
Fransız halkının bır bölümü yüksek rant
gelirlenyle gününü gün edıyordu. Anla-
şılan Chirac ve arkadaşlan yaşadığımız
gezegende Türkiye dıye bır ülkenin var-
lığını anımsamıyorlardı.
Chirac taraftarlanna göre yüksek faiz
oranlan, yatınmlan engelleyerek bir yan-
dan ekonomiyi olumsuz yönde etkıler-
ken, öte yandan Fransız halkının gelece-
ğe dönük ufüklannı daraltıyordu. (3)
Rantiyeleri destekliyor, bireycilığı güç-
lendınyordu. Fransız Frangı'nın Alman
Markı'na bağımlılığı Avrupa Para Siste-
mi'nin (SME) bir gereğiydi. Bu bağın
kopanlması büyük olasılıkla Avrupa Pa-
ra Sistemi'nin çökmesi demektir. Alman-
ya'nın tek başına Avrupa Para Sistemi'ni
örgütlemesini bekJemek mümkün değil-
dir. O nedenle Fransız Frangı'nın sağlık-
lı bir para olarak korunması, bir başka an-
latımla dış değerinin düşürülmemesi (de-
valüasyon) kaçınılmaz oluyordu. Ne var
kı Fransız ekonomisi sanıldığı gibi Av-
rupa Birliği'nde belirleyici olmak konu-
mundan çıkmıştır. Zorla taşman bu yük
Chirac ve arkadaşlanna göre iki ekono-
mi arasındaki yapısal uyvımsuzluk nede-
nıyle Fransa'ya ağır faturalar yüklüyor-
du. Örneğin, iki Almanya'mn birleşme-
sınin maliyetıni Almanlann değil Fran-
sızlann ödediğine inamlıyordu. Bu böy-
le devam edemezdi. O nedenle reel faiz
oranlannı düşürmek, Fransız Frangı'nın
marktan bağımlılığını sıfirlamakgereki-
yordu.
Bir Başka Politika savunuculanna gö-
re sermayenin fiyatının düşmesi, yatın-
ma, inşaata ve tüketime ivme kazandıra-
caktı. FF'nin dış değerinin düşürülmesi
ıhracata dopıng etkisi yaratacaktı. Baş-
langıçta enflasyon oranı iki üç puan ar-
tabilirdi. Ama Chirac, kamu ve sosyal
açıklan azaltma istemini seçim konuş-
malannda sık sık yınelemışti. Seçımi ka-
zanıp yeni hükümetin kurulmasından
sonra devletın transfer ve sübvansiyonla-
nnı kısmak, daha sonra kamu harcama-
lannı azaltmak yoluna gidecekti. Böyle-
likle enflasyon geriye çekilecekti.
- Böyle bir politıkanın doğurabileceğı
olumsuzluklara karşı Chirac'ın zorunlu
önlemleri alabilmesi en az dört kişinin
olurunu almasını gerektıriyordu. Bunlar
Almanya Başbakanı Şansölye H. Kobl
koalisyon ortağı partinin genel başkanı
Giscard D'Estaing. Fransa Merkez Ban-
kası Başkanı Claude Trichet ve ünlü spe-
külatör George Sörös'tü. Bir Başka PaB-
tika'ya ılk tepkı Merkez Bankası Başka-
nı 'ndan geldı.
Merkez Bankası Başkanı,
J. Chirac'a karşı:
Merkez Bankası Başkanı Claude Tric-
het, J. Chirac 'a yazdığı mektubun bır ye-
rinde. "Fransa Merkez Bankası, ö/erk
statüye sahip bir bankadır. Özerk banka
olarak kendisine ulusal paranın değerini
ve karariıhğını korumak görevi verümiş-
rir. Yasa\a göre, ne Cumhurbaşkanı ne
Başbakan ne de Malrye Bakanı Merkez
Bankası'nın uygulamakta olduğu para
Politikasına kanşamaz,faizoranlannı de-
ğiştirmeye zortayamaz" diyordu. Buna
karşılık kur politıkasından sorumlu olan
hükumet, Alman Markı karşısında güç-
lü ve kararlı Fransız Frankı stratejisin-
den vazgeçebılir. Markla frank arasında-
ki bağı koparabihrdi. Ancakbunuyapar-
ken Avrupa Birliği olgusunu ve bu olgu
karşısında Fransa'nın yükümlülüklerini
yeniden değerlendirmek durumundaydı.
Çünkü böyle bır tutum hükümetin, Av-
rupa Birliği'ni ve özellikle Helmut
Kohl'ü karşısına alması demekti. Chirac
gibi deneyimli bırpolitikacıdan böyle bir
yanılgıya düşmesi beklenemezdi. Fran-
sız kamuoyu, Chirac'ın bu konudakı ka-
rannı AJmanya ile anJaşarak alacağına
ınanmaktadır. Merkez Bankası Başka-
nı'nın uyanlan arasında önemli gördüğü-
müz bir başka uyan, Fransa'nın dış borç-
lan ile ilgili olanıdır.
- Fransa yabancı piyasalara önemli öl-
çüde borçlanmış bir ülkedir. Dolayısıy-
la, uluslararası yatınmcılann, örneğin,
George Sörös'ün (4) değerlendirmeleri
önem kazanmaktadır. Sörös'a göre anı-
lan politika Fransa'nın dış borçlan ile il-
gili bir güvensizlik ortamı yaratabilir.
Bunun sonucunda Fransa'dan dış ülkele-
re sermaye kaçışı doğabilır. Meksika'nın
başına gelen, Fransa'nın da başına gele-
bilirdi
"Bir Başka PoBtika"ya karşı önemli
değerlendirme ve uyanlar yine Merkez
Bankası'ndan gelmiştir Fransa Merkez
Bankası Para Polıtikası Mecljsı üyesi Je-
an Boissonat, "Hiçbir Şey Oğrenmedi,
Hiçbir Şey anlamadT başİıklı yazısında
kişisel görüşlenni şöyle açıklıyordu:
- Boissonat'ya göre F. Frangı'nın de-
valüe edılmesi ekonominin güçlenmesi-
ne bır çare olsaydı, öncekı sağ ve sol ik-
tidarlar döneminde parasının dış değeri-
ni beş kez düşürmüş olan Fransa, bugün
diğerbazı gelişmiş ülkelere göre daha iyi
bir konumda olurdu. Böyle olmamış ve
Fransa işsizlik oranınm çok yüksek oldu-
gu ülkeler arasında yenni almıştır. Oysa,
güçlüparapolitıkası izleyen Japonya, Al-
manya ve lsvıçre gibi ülkeler Fransa'ya
göre işsizlik oranının düşük olduğu ülke-
lerdir. (5)
J. Boissonat şöyle devam ediyordu:
•Bununla birlikte güçlü bir paraya sahip
olmak mutlaka güçlü bir ekonomiye sa-
hip olmak demek değüdir. Bir ülkede ü-
yaüar ve gelirler htda yükselrvorsa, eko-
nominin rekabet gücü giderek azaiıyor
demektir. Bu durumda ulusal paranın de-
ğerini düşürmek zorunlu halegelir. Deva-
lûasyonun ekonomiye vüklediği maüyeti
kapitalist ekonomilerde genellikle emek-
çiler yuklenir. Devalüasyon bir anlamda
ulusal emeği ucuza satıp, yabancı emeği
pahalna satuı almakbr."
- Bir başka yanılgı; güçsüz para ile fa-
iz oranlannın düşürülebileceğini düşle-
mektir. Bunun gerçek olmadığını gör-
mek için Fransa'nın çevresindeki ülkele-
re bakmak yeterlidir. Paralannın değeri
düşme eğilimi gösteren Avnıpa ülkeleri-
nin tümünde faiz oranlan hızla yüksel-
mektedir.
- Bır başka değerlendirme: Paranın de-
ğerinin ve kararlılığının korunması salt
ekonomik bir seçme değildir. Ahlaki (et-
hıque) bir değerdir. Bunun anlamı, yıırt-
taşlann ceplerinde taşıdıklan paranın de-
ğerinin korunması bireyın toplumla ım-
zaladığı toplumsal sözleşmenin birgere-
ğıdir. O nedenle toplumlar için paranın
değeri herdönemde saygıdeğerolmuştur.
Çünkü değerli para, üretimde uzmanlaş-
manın itici gücüdür. Rekabetçi piyasalar-
da yanşan ülkelerin işsizlik sorununu
çözmeleri yüksek verimliliğe dayalı üre-
timle gerçekJeşebihr.
Türkiye dünya rekabetine açıfanak gi-
bi çok önemli bir karann eşiğindedir. On
yılhk liberal - kapitalist deneyim, emekçi
halkımıza çokyüklü faturalar ödetmiş ve
karaya vurmuştur. Düşlerin gerçeğe dö-
nüşmesi, ülkemizin koşullan> la u> umlu,
yüksek verimliliğe davalı üretimk ve bu-
nu pazariara taşıyan dengeli bir para po-
litikasıyla gerçekieşebilir. Ülkemizdeki
mevcut ekonomi yönetimi bunu başara-
bilir mi? Soruyla ilgili görüşlerimizi bir
başka yazımızda sunacagız.
(1) Reelkâr: Enflasyondan anndınlmış
kâr.
(2) Enflasyondan anndırılmtşfaiz oran-
lan.
(3) Erik IZRAELEfVICZ. Le Monde 24
Nisan 1995.
(4) G. Sörös: Macar - Amerikan asıllı
ünlü birspekülatör.
Jean Boissonat: Rien Appris, Rien
Compris: Le Monde, 21 April 1995.
ARADABIR
Prof. ASEM MUTLU Mimar
İlgj Bekleyen Yaprt
Başanlı bir heykel sanatçımız olan Alım Güven'in
(Karamürsel) hazırtadığı "XV. Yüzyıl Osmanlı Mezar
Taşlan" adlı doktora tezinden söz etmek istiyorum.
1978'den 1995'e kadar on yedi yıl süren, duyariı bir
sanatçı gözü ve dikkatli bir araştırmacı titizliği ile ha-
zırlanmış bulunan bu çalışma, Osmanlı dönemi Türk
mezar taşlannın biçim, ölçü, süsleme, malzemeveni-
teliklerini saptamaktadır. Ancak üç cilde sığdınlabil-
miş bu araştırmanın birinci cildı şu bilgileri içermek-
tedir:
Iznık, Bursa, Edirne, Istanbul'daki mezar taşlan ay-
n bölümler halinde ele alınmış her birinin biçim ve süs-
lemeleri anlatılmış, farklan ve benzerlilikleri belirtil-
miştir.
269 sayfa olan bu ciltte ayrıca bu dönem mezar taş-
lannın genel değerlendirilmesi, biçim ve bezeme açı-
lanndan değerlendirilmeleri, sonuç, kaynakça, ko-
nuyla ilgili terimler, resimlerin listesi, katalog ve öz
geçmiş vardır.
2. ciltte 13x18 ölçüsünde 342 sıyah beyaz fotoğ-
rafla mezar taşlan saptanmıştır. 1978-1993 arasında
çekilmiş bu çok nitelikli fotoğraflar büyük değer taşı-
yan belgelerdir.
3. cilt katalogdur. Resimlerde gösterilen taşların öl-
çülerini, yerini, tarihini, dilini, anlamını, yazı şeklini,
bezemesini, inceleme tarihini yazmaktadır.
Büyük bır emek, enerji, sabır, dikkat ve titizlikle, se-
çilmiş çok sayıda örneklerle, Osmanlı dönemi Türk
mezarlarını, tüm yön ve niteliklerini sergıleyen bu ça-
lışma, sanat tarihçileri ve konu ile ilgilıler için değerli
bir belgedir. Aynca yontu, kaligrafi ve bezeme sanat-
lannın ve kompozisyonlannın taşa uygulanmasının
güzel örnek ve başyapıtlarını gözler önüne sermekle
Türk sanatını tanıtmada büyük bir hizmet yüklenmiş-
tir.
Bu değerli yapıtın ünrversitelerimizden biri ya da
Kültür Bakanlığı'nca kitap olarak hemen basılması
gerekir.
Türk mezar taşlan konusunda yetkili bır uzman dok-
tor kazanmış olmanın sevinci ile Sayın Alım Güven'i
(Karamürsel) kutfanm. Araştırma ve çalışmalarını Os-
manlı'dan önceki dönemler için de sürdürerek kültü-
rümüzü aydınlatma, zenginleştirme hizmetinin sür-
mesini diliyorum.
Kitaplardan insanlan yakmaya...
I
nsanoğlunun ateşle ilk buluşmasından
bu yana çağlar geçtı. İlk insanlar ateşle
ısındılar, ateşte pişirdiler,
mağaralannın karanhğında ateşle
aydınlandılar, ateşe taptılar. Ortaçağda
düşüncelen nedeniyle birçok insan
"büyücü cadı" ilan edildiler. Meydan
ateşlerinde diri diri yakıldılar. Aydınlanma
çağında, ateşte kızdmlmış demirle dağlama, en
bilinen ışkence türlerinden biri olmayı
sürdürdü. Tamamlamak üzere olduğumuz
yüzyılımız, insanoğlunun ateşle olan
birlikteliğinde belkı de en utanç verici dönem
oldu. Alman ozan Heinrich Heüıe, 1820
yılında, "Kitaplarui yakılması, insanlarm
yakılmasuun provasıdır'' derken belki de yüzyıl
önceden uyarmak ıstemişti insanhğı, düşünce
özgürlügüne karşı çıkanlann, hem de kendi
ülkesinde insan yaşamını da hiçe sayabileceği
tehlıkesine karşı...
Gerçekten de önce kıtaplar yakıldı
meydanlarda, ardından fınnlarda insanlar. II.
Dünya Savaşı'nın bitımine çok az kala bu kez
Almanya'dan kilometrelerce uzakta, bir başka
ülkede. Japonya'da insanlar, nükleer
bombalann ateşinde yanıp kavruldular.
ikinci Dünya Savaşı'ndan bugüne gelen süreçte
insanoğlu Ay'a ayak bastı. Uygulayımbilim
(teknoloji) inanılmaz bir hızla gelişti. Ama
dünyanın birçok yerinde ateş, hâlâ insanlann
insanlan yakmak için kullandığı bir araç
olmaktan kurtuiamadı.
Asya'da, Afrika'da, Amerika'da ve hatta
uygarlığı başka kıtalara kapürmamakta ısrarlı
Avrupa'da insanlar yakıldı. Oysa
çocukluğumda ateşi, okuduğum bazı dergi ve
kitaplann ûzennde, birçok okulun amblemınde
bir mesale şeklınde aydınlanma simgesi olarak
göriirdüm.
Mitolojinin ünlü kahramanı Prometeus da ateşi
tannlardan çalarak insanlara sunduğu için
tannlann işkencelerine katlanırken kuşkusuz
bilmiyordu insanlann o ateşle birbirlerini
yakacağını. Üstelik de kendilen gibi
düşünmedıkleri, davranmadıklan
gerekçesiyle!..
Birkaç yıl önce bir fılm izledim: Tanınmış
yönetmen Akira Kurosana, "Ağustosta
Rapsodi" adlı fılminde, Japonya'ya atılan atom
bombası sonrası Hiroşima ve Nagasaki'de
gelişen olaylan, yaşlı bir Japon kadınının,
büyükannenin torunlanna aktardıgı anılanndan
yola çıkarak anlatıyordu. Film, kin ve nefret
aşılamıyordu, ama insanlık adına utanç verici
olaylann da unutulmasını ve unutturulmasını
istemiyordu. Filmin beni en çok etkileyen
sahnesi ise büyükannenin torunlannın kentte,
çevresinde bir havuz ve fiskiyeler olan anıta
TEOMAN OZTURK
UNUTMADIK, ALIŞAMADIK.
O'NUNLA BtRLÎKTE YAŞIYOR,
BİRLİKTE YÜRÜYORUZ
GELECEĞE.
EUf, Ash, Aylin ÖZTÜRK
yaptıklan ziyaret sahnesiydi. Içlerinden biri,
anıtın, atom bombası atıldığında yanarak ölen
insanlann anısına dikildigini söyler.
u
İnsanlar
su, su diye inleyerek ölmüşler" dıye ekler.
Birden bütün çocuklar, küçücük avuçlanna
doldurduklan havuzun sulanyla anıü sularlar.
Çocuk yüreklen dayanmamıştır insanlann
böyle yakılmasına.
2 Temmuz 1993, Sıvas Madımak Oteli'nde 37
insan, kendilerini, çevrelerini saran alevlerden
kurtaracak suyu boşuna bekJediler. Ölüm
döşeğindeki insana verilen bir yudum su bile
esirgendi onlardan.
Üstelik kendilerini Müslüman sayan ve
alevlenn arasında yitip gıden aydınJan
seyredenlerce. Aradan iki yıl geçti: O gün ölen
37 kışinın yüzleri, adlan birçoklannın
belleklerinden silindi.
O gün olaya kanşmasa bile seyirci kalanlar,
bugün rahat uyuyabiliyorlar rru bilemem, ama
ben her aklıma geldiğinde nefesimi daraltan
olayı, elimi uzatamadığım, yanan bedenlerine
su serpemediğim 37 insanı düşündükçe, bir
çeşme olsa diyorum, bir anıt çeşme... Temmuz
sıcağmda yanan insanlara çare değil belki, ama
bir umut. insanlar için hep iyiyi, hep güzeli
arayanlara bir ferahlık. Yüreklen kin ve
nefretle yananlann ateşini söndürmekte kararlı
bir sağanak. Bizi sevgiyle, banş içinde
a yaşayacağımız, özgürce
düşünebileceğimiz
yannlann çağdaş
Türkiyesi'ne götürecek bir
adım. Bir anıt çeşmetniz
olsun Sıvas'ta yananlann
PENCERE
anısına.
Meral Saraçbaşı
Eğitimci
Maskeli Yaşam...
Maske sözcüğünün kökeni Italyanca; maske kar-
şılığında bir sözcük Türkçede yok...
Neden?..
Kim bilir?..
Türklerde ve Müslümanlarda maskeye rastlanmı-
yor; bu, bir gelişmişlik sorunu da değil. Kızılderili
maskeleri var, Afrika'da maskenin çeşidi kullanılmış.
Eski Mısır'dan başlıyor maske, çoğu zaman dinsel
törenlerde büyülü bir hava yaratmak için takılıyor, gü-
nümüze değin bin bir çeşit maske üretiliyor; savaş
maskeleri, balo maskeleri, tiyatro maskeleri, dans-
çı maskeleri, gaz maskeleri, oksijen maskeleri, gü-
zellik maskeleri... - :
Say sayabildiğince... " '
Peki, Müslümanlarda ve Türklerde maske hiç kul-
lanılmıyor mu?..
•
j<imi zaman içimizden gülmek gelir, yeri ve sırası
değildir, kendimizi tutanz...
Hüngür hüngür ağlamak duygusu benliğimizi sar-
dığında, gülümsemek zorunda kalınz...
Ne demek bu?..
Maske takmak demek!..
Eve gelen konuğun yaramaz çocuğu, masanın
üstündeki değerli vazoyu kırdı mı nasıl konuşulur
- Ne önemi varefendim, çocuktur kırar döker, za-
ten ben o vazoyu sevmezdim, iyi oldu.
Diyelim çalıştığın işyerinın genel müdürü öldü, Al-
lah'ın belası lanet bir heriftı, mesleğinde yükselme-
ne engel olmuştu; için için sevinıyorsun; ama, ada-
mın cenaze törenine katılmak zorundasın...
Ne yapacaksın?..
Maske takacaksın!..
Politikada iktidan ele geçirdın, mintarafillah baş-
bakanlık koltuğuna oturdun, ama her şeyi yüzüne
gözüne bulaştırdın, ülkeyi batağa sapladın, gecele-
ri gözüne uyku girmiyor, bir çuval ıncin berbat etti-
ğini biliyorsun; ama, her gün hükümet yaşamında
boy gösterirken, televizyon kameralanna gülümse-
mek, yaşadığın hayatın kaçınılmaz gereği olmuş...
Ne yapacaksın?..
Maske takacaksın!..
Kimi insan giyim kuşama meraklıdır, gardırobunu
açtığında çeşit çeşit giysilerinden hangisini giyece-
ğini şaşıran kadının sayısız maskesi vardır; gün bo-
yunca bırinı tak, birini çıkar, tıpkı çeşit çeşit giysi gi-
bi...
Tam yazıya başladın, ilk tümceyi bitirdin bitirme-
din, zaten geç kalmıştın, büyük çabayla yazıya gir-
mişken kapı açıldı..
Birdost:
- Merhaba!.. • _ •
Ne yapacaksın?.. • -
Maske takacaksın!..
•
Duygularımızla yüzümüz arasında çoğu zaman
uyum yoktur; ne yapalım ki yaşamın yerleşik kural-
lan bizi olduğumuz gibi görünmekten alıkoyar.
Acı çekerken gülmek, sevinçliyken kendini tut-
mak, içinden küfrederken dışından teşekkür etmek
zorunluluğu, yaşam ileriedikçe ağır basar; insanın
duygulan yapay toplumsal ilişkilerin dar kundurasın-
da sıkışır; her adımda bir zorfamayla karşılaşmak
yazgıya dönüşür, içtenliği s/lip süpüren nasırlaşma
yüreğimizi bağlar ve dağlar...
Maske takmadığımız zaman mutluyuz, ya bir dost-
la, ya bir sevgiliyle bırlıkteyiz; ama, kımi zaman en
yakınımızın yanında bile maske takmak gereği
doğar...
Sevdiğini üzmekten kaçınmak için, takarsın mas-
keni, oynarsın rolünü..
•
Ne zaman maskeye gerek yok?..
Yalnızken..
Uyurken..
Ölünce..
Içinizde veya çevrenizde ülkemiz için çalışma
potansiyelinin varhğını hissetiyorsunuz, ama nasıl ve
nereye yönlendıreceğinizden emin değılsıruz.
ÇAĞDAŞ YAŞAMI
DESTEKLEME DERNEĞt'ni
aramanız, yaşamınızda yenı bır ışık yaratabilir.
Tel.: 275 50 82
Dört yıldızlı,
tropikal, no-frost
buzdolabı 5O2O NF
Arçelilc,
Yazlılc
Taksitlerle!
•UZDOLAPLAKI PCSINAT . 6 TAKSIT PESINAT • 10 IAKSIT
M1060MBUZDCXAS<
İl040MSUZDCHAB<
P2020 D OERIN DONCX)8UCU
W30 K BUZDOtABI
50 EC BUZDCHABİ
, 3070 EC BUZ3CHA8J
i*«l020 T İKİ KAP1U
8 ^ 0 3 0 T İK
1
KAPIU
İI4O4O T IKl KAMl
J<080 T TURBO SOĞUTMA
' jr60 T UC KAPIU
İC20 NF NO FRO5T
= 5 NF NO FROSI
• ; Nf NCp FROST
16000 0 0 0 ^
15000 000
18000 000
19600 000
23 200 000
27 300 000
25 300 000
28 500 000
32 500 000
34 000 000
34 600 000
38 400 000
47 500 000
56.000000
PE51NAT
2 620 000
2460 000
2 950 000
3210000
^ 3 800 000
4 480 000
4 150 000
4 670 000
5 330 000
5 570 000
5 670 000
6 300 000
7 790 000
9 180 000
TAKSIT _,
2.620.000
2460 000
2 950 000
3210000
3800 000
4480 000
4150 000
4 670 000
5 330 000
5 570 000
5 670 000
6 300 000
7 790 000
9.180.000
TOPIAMFİYAT
18 340 000
17 220 000
20 650 000
22 470 000
26 600 000
31 360 000
29 050 000
32 690 000
37310000
38 990 000
39 690 000
44 100 000
54 530 000
64 260 000
PEŞİNAT
1 970 000
1 850 000
2 220 000
2 420 000
2 860 000
3 380 000
3 130 000
3 520 000
4 020 000
4 200 000
4 270000
4 750 000
5 870 000
6 920 000
TAICST
1 970 000
1 850 000
2 220 000
2 420 000
2 860 000
3 380 000
3 130 000
3 520 000
4 020 000
4200 000
4 270 000
4 750 000
5 870 000
6 920 000
TOPIAM FİYAT
21 670 000
20 350 000
24 420 000
26 620 000
31 460 000
37 180 000
34 430 000
38 720 000
44.220 000
46 200 000
46 970 000
52 250 000
64 570 000
76 120000
Fıyallarımıa, KDV dohfcir KDV ^y,, d ^ r verp cranfamvfa oiaUacdı tfc*>ittW
fıyaliara ayneo yarutılocaltfır
• Kampanyanm. Sonayi «• Tıcoret hıkıınlıAı'ıui 25.0S.1994 tarihK.
21940 lovib • « > Oenta'da »an «dı!>n ttblijt vygundur.
• ÖriMarimiı, Ar^.lîk TMfcil,' Sancılan'ndan m l i m adüir.
»Bk -Sot»" Karaata< Csd. 2/6, 10130 HMOce, Istanbul
25 T n a m n 199S lorihin» kodar g^arii elup. 3rMim imfcânfan il* « i f W r .
Tük«<ı Danıyno Sent»
o aoo a » i ms «5
O IOO 361 «S •*
O «OO S«ı «S B7