14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1995SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Fransa ve Batı Avrupa Birliği ikilemi -2 Türkiye dünya rekabetine açılmak gibi çok önemli bir karann eşiğindedir. On yıllık liberal - kapitalist deneyim, emekçi halkımıza çok yüklü faturalar ödetmiş ve karaya vurmuştur. Prof. Dr. ERDOĞAN SORAL F ransa 19801ı yıllarda su yü- züne vuran ve Batı Avrupa Birliği (BAB) olgusundan kaynaklanan bir ikilemi ya- şamaktadir. Bu ikilem gele- ceğin Fransa'sını kurmak için gösterilen çabalarla bugünün sorun- lannı aşmakta karşılaşılan darboğazlar- dan kaynaklanıyor. Fransa, BAB'nın Almanya'dan sonra ikinci sırada yer alan gelişmiş bir sanayı ülkesıdir. Almanya'nın bu üstünlüğü Fransız kamuoyunda tartışılan "wrimli- lik" olgusuyla bağlantılıdır. tşçi başına yüksek verimlilik, birim başına ortalama düşük maliyetle eş anlamlıdır. Düşük malıyet iç ve dış piyasalarda yüksek re- kabet gücünün simgesidir. Almanya bu yüzden güçlüdür ve bu güç Alman para- sında yansımıştır. Rekabet gücü, ülkele- re gönenç kapılannı açan sihirli bir değ- nekgibidır. Budeğneğin değdiği ülkede satışlann hızla arttığı, fırmalann bilanço- lannı büyük kârlarla kapattığı gözle- nir.Reel kârlarla (1) kapanan bılançolar, ekonbminin genelinde uJusaJ paranın gü- cünü ve kararhlığını yansıtan aöstergeler- dır. Bu durumda ekonominin ve kamunun genel dengelennde bir açık söz konusu değildir. Çûnkü devlet, gklerlerinin üze- rinde gelire, gereksindığinden çok dövi- ze sahiptır. Alman ekonomısinin dışborç gereksinmesi olmadığı gıbı devletın de kamu dengelerini bozacak bir iç borç ara- yışında olmadığı bılinır. Fransa'nın du- rumu farklıdır. Fransa'nın kamu açığı 1994 yılı itıbanyla 3.000 miryar F.F. do- layındadır. Doş borcu Z506 miryar F.F. olarak verilmektedir. Oldukça yüksek bir borçtur. Daha da önemli olanı,BAB'ye olan yükümlülükleridir. Ortak anlaşma- lardan doğan bu yükümlülüklen zama- nmda yenne getırmek General De Gaul- te'ün düşledıği büyük Fransa"nın yaratıl- ması için kaçınılmazdır. Ne varki bu bü- yük düşün arkasındaki Fransız ekonomı- sinin anılan yükümlülükleri yerine getir- mesi için gerekli hegenomiİc yapıya sa- hip olduğu söylenemez. 1970'li yıllarda gelişmiş sanayi ülke- lerinde başlatılan "Yeniden Yapılanma" sınavından Fransa'nın başanyla çıktığı düşünülemez. Son yıllarda enflasyon içınde durgunluğu yaşayan Fransız eko- nomisinde alman parasal önlemlerle bir ölçüde enflasyonun önü alınmış (1994 yılı enflasyon oranı % 2 dolayındadır), fakat ekonomı durgunluktan henüz kur- tanlamamıştır. lşsizlık artmaya devam etmiştır. 1994 yılında Fransa'da işinden çıkanlmış ışçı- lerin sayısı 3 milyon dolayındadır. Çalış- ma çağına gelmiş ve iş bulamamış genç- lerle birlikte bu sayı yaklaşık 5 milyona yükselmektedir. Bugün Fransa kendi ıç sonınlannı çözemezken, BAB'nin so- runlannı çözmek gibi bır ikilemi yaşa- maktadır. Bu ikilem nasıl aşılacaktîr'1 Bir başka politika Cumhurbaşkanı adayı Jacques Chirac ve arkadaşlanna göre Fransa'dakı yoğun işsızlik, ulusal paranın Alman Markı'na olan göbek bağından ve yüksek reel faiz oranlanndan (2) kaynaklanıyordu. Chi- rac takımının yaptığı değerlendirmeye göre Fransa'daki reel faız oranlan dünya- da rastlanabilecek en yüksek oranlardı. Ftansa'da reel faiz oranlan % 5 - % 6 gi- bi yüksek düzeylerde dalgalanıyordu. Fransız halkının bır bölümü yüksek rant gelirlenyle gününü gün edıyordu. Anla- şılan Chirac ve arkadaşlan yaşadığımız gezegende Türkiye dıye bır ülkenin var- lığını anımsamıyorlardı. Chirac taraftarlanna göre yüksek faiz oranlan, yatınmlan engelleyerek bir yan- dan ekonomiyi olumsuz yönde etkıler- ken, öte yandan Fransız halkının gelece- ğe dönük ufüklannı daraltıyordu. (3) Rantiyeleri destekliyor, bireycilığı güç- lendınyordu. Fransız Frangı'nın Alman Markı'na bağımlılığı Avrupa Para Siste- mi'nin (SME) bir gereğiydi. Bu bağın kopanlması büyük olasılıkla Avrupa Pa- ra Sistemi'nin çökmesi demektir. Alman- ya'nın tek başına Avrupa Para Sistemi'ni örgütlemesini bekJemek mümkün değil- dir. O nedenle Fransız Frangı'nın sağlık- lı bir para olarak korunması, bir başka an- latımla dış değerinin düşürülmemesi (de- valüasyon) kaçınılmaz oluyordu. Ne var kı Fransız ekonomisi sanıldığı gibi Av- rupa Birliği'nde belirleyici olmak konu- mundan çıkmıştır. Zorla taşman bu yük Chirac ve arkadaşlanna göre iki ekono- mi arasındaki yapısal uyvımsuzluk nede- nıyle Fransa'ya ağır faturalar yüklüyor- du. Örneğin, iki Almanya'mn birleşme- sınin maliyetıni Almanlann değil Fran- sızlann ödediğine inamlıyordu. Bu böy- le devam edemezdi. O nedenle reel faiz oranlannı düşürmek, Fransız Frangı'nın marktan bağımlılığını sıfirlamakgereki- yordu. Bir Başka Politika savunuculanna gö- re sermayenin fiyatının düşmesi, yatın- ma, inşaata ve tüketime ivme kazandıra- caktı. FF'nin dış değerinin düşürülmesi ıhracata dopıng etkisi yaratacaktı. Baş- langıçta enflasyon oranı iki üç puan ar- tabilirdi. Ama Chirac, kamu ve sosyal açıklan azaltma istemini seçim konuş- malannda sık sık yınelemışti. Seçımi ka- zanıp yeni hükümetin kurulmasından sonra devletın transfer ve sübvansiyonla- nnı kısmak, daha sonra kamu harcama- lannı azaltmak yoluna gidecekti. Böyle- likle enflasyon geriye çekilecekti. - Böyle bir politıkanın doğurabileceğı olumsuzluklara karşı Chirac'ın zorunlu önlemleri alabilmesi en az dört kişinin olurunu almasını gerektıriyordu. Bunlar Almanya Başbakanı Şansölye H. Kobl koalisyon ortağı partinin genel başkanı Giscard D'Estaing. Fransa Merkez Ban- kası Başkanı Claude Trichet ve ünlü spe- külatör George Sörös'tü. Bir Başka PaB- tika'ya ılk tepkı Merkez Bankası Başka- nı 'ndan geldı. Merkez Bankası Başkanı, J. Chirac'a karşı: Merkez Bankası Başkanı Claude Tric- het, J. Chirac 'a yazdığı mektubun bır ye- rinde. "Fransa Merkez Bankası, ö/erk statüye sahip bir bankadır. Özerk banka olarak kendisine ulusal paranın değerini ve karariıhğını korumak görevi verümiş- rir. Yasa\a göre, ne Cumhurbaşkanı ne Başbakan ne de Malrye Bakanı Merkez Bankası'nın uygulamakta olduğu para Politikasına kanşamaz,faizoranlannı de- ğiştirmeye zortayamaz" diyordu. Buna karşılık kur politıkasından sorumlu olan hükumet, Alman Markı karşısında güç- lü ve kararlı Fransız Frankı stratejisin- den vazgeçebılir. Markla frank arasında- ki bağı koparabihrdi. Ancakbunuyapar- ken Avrupa Birliği olgusunu ve bu olgu karşısında Fransa'nın yükümlülüklerini yeniden değerlendirmek durumundaydı. Çünkü böyle bır tutum hükümetin, Av- rupa Birliği'ni ve özellikle Helmut Kohl'ü karşısına alması demekti. Chirac gibi deneyimli bırpolitikacıdan böyle bir yanılgıya düşmesi beklenemezdi. Fran- sız kamuoyu, Chirac'ın bu konudakı ka- rannı AJmanya ile anJaşarak alacağına ınanmaktadır. Merkez Bankası Başka- nı'nın uyanlan arasında önemli gördüğü- müz bir başka uyan, Fransa'nın dış borç- lan ile ilgili olanıdır. - Fransa yabancı piyasalara önemli öl- çüde borçlanmış bir ülkedir. Dolayısıy- la, uluslararası yatınmcılann, örneğin, George Sörös'ün (4) değerlendirmeleri önem kazanmaktadır. Sörös'a göre anı- lan politika Fransa'nın dış borçlan ile il- gili bir güvensizlik ortamı yaratabilir. Bunun sonucunda Fransa'dan dış ülkele- re sermaye kaçışı doğabilır. Meksika'nın başına gelen, Fransa'nın da başına gele- bilirdi "Bir Başka PoBtika"ya karşı önemli değerlendirme ve uyanlar yine Merkez Bankası'ndan gelmiştir Fransa Merkez Bankası Para Polıtikası Mecljsı üyesi Je- an Boissonat, "Hiçbir Şey Oğrenmedi, Hiçbir Şey anlamadT başİıklı yazısında kişisel görüşlenni şöyle açıklıyordu: - Boissonat'ya göre F. Frangı'nın de- valüe edılmesi ekonominin güçlenmesi- ne bır çare olsaydı, öncekı sağ ve sol ik- tidarlar döneminde parasının dış değeri- ni beş kez düşürmüş olan Fransa, bugün diğerbazı gelişmiş ülkelere göre daha iyi bir konumda olurdu. Böyle olmamış ve Fransa işsizlik oranınm çok yüksek oldu- gu ülkeler arasında yenni almıştır. Oysa, güçlüparapolitıkası izleyen Japonya, Al- manya ve lsvıçre gibi ülkeler Fransa'ya göre işsizlik oranının düşük olduğu ülke- lerdir. (5) J. Boissonat şöyle devam ediyordu: •Bununla birlikte güçlü bir paraya sahip olmak mutlaka güçlü bir ekonomiye sa- hip olmak demek değüdir. Bir ülkede ü- yaüar ve gelirler htda yükselrvorsa, eko- nominin rekabet gücü giderek azaiıyor demektir. Bu durumda ulusal paranın de- ğerini düşürmek zorunlu halegelir. Deva- lûasyonun ekonomiye vüklediği maüyeti kapitalist ekonomilerde genellikle emek- çiler yuklenir. Devalüasyon bir anlamda ulusal emeği ucuza satıp, yabancı emeği pahalna satuı almakbr." - Bir başka yanılgı; güçsüz para ile fa- iz oranlannın düşürülebileceğini düşle- mektir. Bunun gerçek olmadığını gör- mek için Fransa'nın çevresindeki ülkele- re bakmak yeterlidir. Paralannın değeri düşme eğilimi gösteren Avnıpa ülkeleri- nin tümünde faiz oranlan hızla yüksel- mektedir. - Bır başka değerlendirme: Paranın de- ğerinin ve kararlılığının korunması salt ekonomik bir seçme değildir. Ahlaki (et- hıque) bir değerdir. Bunun anlamı, yıırt- taşlann ceplerinde taşıdıklan paranın de- ğerinin korunması bireyın toplumla ım- zaladığı toplumsal sözleşmenin birgere- ğıdir. O nedenle toplumlar için paranın değeri herdönemde saygıdeğerolmuştur. Çünkü değerli para, üretimde uzmanlaş- manın itici gücüdür. Rekabetçi piyasalar- da yanşan ülkelerin işsizlik sorununu çözmeleri yüksek verimliliğe dayalı üre- timle gerçekJeşebihr. Türkiye dünya rekabetine açıfanak gi- bi çok önemli bir karann eşiğindedir. On yılhk liberal - kapitalist deneyim, emekçi halkımıza çokyüklü faturalar ödetmiş ve karaya vurmuştur. Düşlerin gerçeğe dö- nüşmesi, ülkemizin koşullan> la u> umlu, yüksek verimliliğe davalı üretimk ve bu- nu pazariara taşıyan dengeli bir para po- litikasıyla gerçekieşebilir. Ülkemizdeki mevcut ekonomi yönetimi bunu başara- bilir mi? Soruyla ilgili görüşlerimizi bir başka yazımızda sunacagız. (1) Reelkâr: Enflasyondan anndınlmış kâr. (2) Enflasyondan anndırılmtşfaiz oran- lan. (3) Erik IZRAELEfVICZ. Le Monde 24 Nisan 1995. (4) G. Sörös: Macar - Amerikan asıllı ünlü birspekülatör. Jean Boissonat: Rien Appris, Rien Compris: Le Monde, 21 April 1995. ARADABIR Prof. ASEM MUTLU Mimar İlgj Bekleyen Yaprt Başanlı bir heykel sanatçımız olan Alım Güven'in (Karamürsel) hazırtadığı "XV. Yüzyıl Osmanlı Mezar Taşlan" adlı doktora tezinden söz etmek istiyorum. 1978'den 1995'e kadar on yedi yıl süren, duyariı bir sanatçı gözü ve dikkatli bir araştırmacı titizliği ile ha- zırlanmış bulunan bu çalışma, Osmanlı dönemi Türk mezar taşlannın biçim, ölçü, süsleme, malzemeveni- teliklerini saptamaktadır. Ancak üç cilde sığdınlabil- miş bu araştırmanın birinci cildı şu bilgileri içermek- tedir: Iznık, Bursa, Edirne, Istanbul'daki mezar taşlan ay- n bölümler halinde ele alınmış her birinin biçim ve süs- lemeleri anlatılmış, farklan ve benzerlilikleri belirtil- miştir. 269 sayfa olan bu ciltte ayrıca bu dönem mezar taş- lannın genel değerlendirilmesi, biçim ve bezeme açı- lanndan değerlendirilmeleri, sonuç, kaynakça, ko- nuyla ilgili terimler, resimlerin listesi, katalog ve öz geçmiş vardır. 2. ciltte 13x18 ölçüsünde 342 sıyah beyaz fotoğ- rafla mezar taşlan saptanmıştır. 1978-1993 arasında çekilmiş bu çok nitelikli fotoğraflar büyük değer taşı- yan belgelerdir. 3. cilt katalogdur. Resimlerde gösterilen taşların öl- çülerini, yerini, tarihini, dilini, anlamını, yazı şeklini, bezemesini, inceleme tarihini yazmaktadır. Büyük bır emek, enerji, sabır, dikkat ve titizlikle, se- çilmiş çok sayıda örneklerle, Osmanlı dönemi Türk mezarlarını, tüm yön ve niteliklerini sergıleyen bu ça- lışma, sanat tarihçileri ve konu ile ilgilıler için değerli bir belgedir. Aynca yontu, kaligrafi ve bezeme sanat- lannın ve kompozisyonlannın taşa uygulanmasının güzel örnek ve başyapıtlarını gözler önüne sermekle Türk sanatını tanıtmada büyük bir hizmet yüklenmiş- tir. Bu değerli yapıtın ünrversitelerimizden biri ya da Kültür Bakanlığı'nca kitap olarak hemen basılması gerekir. Türk mezar taşlan konusunda yetkili bır uzman dok- tor kazanmış olmanın sevinci ile Sayın Alım Güven'i (Karamürsel) kutfanm. Araştırma ve çalışmalarını Os- manlı'dan önceki dönemler için de sürdürerek kültü- rümüzü aydınlatma, zenginleştirme hizmetinin sür- mesini diliyorum. Kitaplardan insanlan yakmaya... I nsanoğlunun ateşle ilk buluşmasından bu yana çağlar geçtı. İlk insanlar ateşle ısındılar, ateşte pişirdiler, mağaralannın karanhğında ateşle aydınlandılar, ateşe taptılar. Ortaçağda düşüncelen nedeniyle birçok insan "büyücü cadı" ilan edildiler. Meydan ateşlerinde diri diri yakıldılar. Aydınlanma çağında, ateşte kızdmlmış demirle dağlama, en bilinen ışkence türlerinden biri olmayı sürdürdü. Tamamlamak üzere olduğumuz yüzyılımız, insanoğlunun ateşle olan birlikteliğinde belkı de en utanç verici dönem oldu. Alman ozan Heinrich Heüıe, 1820 yılında, "Kitaplarui yakılması, insanlarm yakılmasuun provasıdır'' derken belki de yüzyıl önceden uyarmak ıstemişti insanhğı, düşünce özgürlügüne karşı çıkanlann, hem de kendi ülkesinde insan yaşamını da hiçe sayabileceği tehlıkesine karşı... Gerçekten de önce kıtaplar yakıldı meydanlarda, ardından fınnlarda insanlar. II. Dünya Savaşı'nın bitımine çok az kala bu kez Almanya'dan kilometrelerce uzakta, bir başka ülkede. Japonya'da insanlar, nükleer bombalann ateşinde yanıp kavruldular. ikinci Dünya Savaşı'ndan bugüne gelen süreçte insanoğlu Ay'a ayak bastı. Uygulayımbilim (teknoloji) inanılmaz bir hızla gelişti. Ama dünyanın birçok yerinde ateş, hâlâ insanlann insanlan yakmak için kullandığı bir araç olmaktan kurtuiamadı. Asya'da, Afrika'da, Amerika'da ve hatta uygarlığı başka kıtalara kapürmamakta ısrarlı Avrupa'da insanlar yakıldı. Oysa çocukluğumda ateşi, okuduğum bazı dergi ve kitaplann ûzennde, birçok okulun amblemınde bir mesale şeklınde aydınlanma simgesi olarak göriirdüm. Mitolojinin ünlü kahramanı Prometeus da ateşi tannlardan çalarak insanlara sunduğu için tannlann işkencelerine katlanırken kuşkusuz bilmiyordu insanlann o ateşle birbirlerini yakacağını. Üstelik de kendilen gibi düşünmedıkleri, davranmadıklan gerekçesiyle!.. Birkaç yıl önce bir fılm izledim: Tanınmış yönetmen Akira Kurosana, "Ağustosta Rapsodi" adlı fılminde, Japonya'ya atılan atom bombası sonrası Hiroşima ve Nagasaki'de gelişen olaylan, yaşlı bir Japon kadınının, büyükannenin torunlanna aktardıgı anılanndan yola çıkarak anlatıyordu. Film, kin ve nefret aşılamıyordu, ama insanlık adına utanç verici olaylann da unutulmasını ve unutturulmasını istemiyordu. Filmin beni en çok etkileyen sahnesi ise büyükannenin torunlannın kentte, çevresinde bir havuz ve fiskiyeler olan anıta TEOMAN OZTURK UNUTMADIK, ALIŞAMADIK. O'NUNLA BtRLÎKTE YAŞIYOR, BİRLİKTE YÜRÜYORUZ GELECEĞE. EUf, Ash, Aylin ÖZTÜRK yaptıklan ziyaret sahnesiydi. Içlerinden biri, anıtın, atom bombası atıldığında yanarak ölen insanlann anısına dikildigini söyler. u İnsanlar su, su diye inleyerek ölmüşler" dıye ekler. Birden bütün çocuklar, küçücük avuçlanna doldurduklan havuzun sulanyla anıü sularlar. Çocuk yüreklen dayanmamıştır insanlann böyle yakılmasına. 2 Temmuz 1993, Sıvas Madımak Oteli'nde 37 insan, kendilerini, çevrelerini saran alevlerden kurtaracak suyu boşuna bekJediler. Ölüm döşeğindeki insana verilen bir yudum su bile esirgendi onlardan. Üstelik kendilerini Müslüman sayan ve alevlenn arasında yitip gıden aydınJan seyredenlerce. Aradan iki yıl geçti: O gün ölen 37 kışinın yüzleri, adlan birçoklannın belleklerinden silindi. O gün olaya kanşmasa bile seyirci kalanlar, bugün rahat uyuyabiliyorlar rru bilemem, ama ben her aklıma geldiğinde nefesimi daraltan olayı, elimi uzatamadığım, yanan bedenlerine su serpemediğim 37 insanı düşündükçe, bir çeşme olsa diyorum, bir anıt çeşme... Temmuz sıcağmda yanan insanlara çare değil belki, ama bir umut. insanlar için hep iyiyi, hep güzeli arayanlara bir ferahlık. Yüreklen kin ve nefretle yananlann ateşini söndürmekte kararlı bir sağanak. Bizi sevgiyle, banş içinde a yaşayacağımız, özgürce düşünebileceğimiz yannlann çağdaş Türkiyesi'ne götürecek bir adım. Bir anıt çeşmetniz olsun Sıvas'ta yananlann PENCERE anısına. Meral Saraçbaşı Eğitimci Maskeli Yaşam... Maske sözcüğünün kökeni Italyanca; maske kar- şılığında bir sözcük Türkçede yok... Neden?.. Kim bilir?.. Türklerde ve Müslümanlarda maskeye rastlanmı- yor; bu, bir gelişmişlik sorunu da değil. Kızılderili maskeleri var, Afrika'da maskenin çeşidi kullanılmış. Eski Mısır'dan başlıyor maske, çoğu zaman dinsel törenlerde büyülü bir hava yaratmak için takılıyor, gü- nümüze değin bin bir çeşit maske üretiliyor; savaş maskeleri, balo maskeleri, tiyatro maskeleri, dans- çı maskeleri, gaz maskeleri, oksijen maskeleri, gü- zellik maskeleri... - : Say sayabildiğince... " ' Peki, Müslümanlarda ve Türklerde maske hiç kul- lanılmıyor mu?.. • j<imi zaman içimizden gülmek gelir, yeri ve sırası değildir, kendimizi tutanz... Hüngür hüngür ağlamak duygusu benliğimizi sar- dığında, gülümsemek zorunda kalınz... Ne demek bu?.. Maske takmak demek!.. Eve gelen konuğun yaramaz çocuğu, masanın üstündeki değerli vazoyu kırdı mı nasıl konuşulur - Ne önemi varefendim, çocuktur kırar döker, za- ten ben o vazoyu sevmezdim, iyi oldu. Diyelim çalıştığın işyerinın genel müdürü öldü, Al- lah'ın belası lanet bir heriftı, mesleğinde yükselme- ne engel olmuştu; için için sevinıyorsun; ama, ada- mın cenaze törenine katılmak zorundasın... Ne yapacaksın?.. Maske takacaksın!.. Politikada iktidan ele geçirdın, mintarafillah baş- bakanlık koltuğuna oturdun, ama her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdın, ülkeyi batağa sapladın, gecele- ri gözüne uyku girmiyor, bir çuval ıncin berbat etti- ğini biliyorsun; ama, her gün hükümet yaşamında boy gösterirken, televizyon kameralanna gülümse- mek, yaşadığın hayatın kaçınılmaz gereği olmuş... Ne yapacaksın?.. Maske takacaksın!.. Kimi insan giyim kuşama meraklıdır, gardırobunu açtığında çeşit çeşit giysilerinden hangisini giyece- ğini şaşıran kadının sayısız maskesi vardır; gün bo- yunca bırinı tak, birini çıkar, tıpkı çeşit çeşit giysi gi- bi... Tam yazıya başladın, ilk tümceyi bitirdin bitirme- din, zaten geç kalmıştın, büyük çabayla yazıya gir- mişken kapı açıldı.. Birdost: - Merhaba!.. • _ • Ne yapacaksın?.. • - Maske takacaksın!.. • Duygularımızla yüzümüz arasında çoğu zaman uyum yoktur; ne yapalım ki yaşamın yerleşik kural- lan bizi olduğumuz gibi görünmekten alıkoyar. Acı çekerken gülmek, sevinçliyken kendini tut- mak, içinden küfrederken dışından teşekkür etmek zorunluluğu, yaşam ileriedikçe ağır basar; insanın duygulan yapay toplumsal ilişkilerin dar kundurasın- da sıkışır; her adımda bir zorfamayla karşılaşmak yazgıya dönüşür, içtenliği s/lip süpüren nasırlaşma yüreğimizi bağlar ve dağlar... Maske takmadığımız zaman mutluyuz, ya bir dost- la, ya bir sevgiliyle bırlıkteyiz; ama, kımi zaman en yakınımızın yanında bile maske takmak gereği doğar... Sevdiğini üzmekten kaçınmak için, takarsın mas- keni, oynarsın rolünü.. • Ne zaman maskeye gerek yok?.. Yalnızken.. Uyurken.. Ölünce.. Içinizde veya çevrenizde ülkemiz için çalışma potansiyelinin varhğını hissetiyorsunuz, ama nasıl ve nereye yönlendıreceğinizden emin değılsıruz. ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞt'ni aramanız, yaşamınızda yenı bır ışık yaratabilir. Tel.: 275 50 82 Dört yıldızlı, tropikal, no-frost buzdolabı 5O2O NF Arçelilc, Yazlılc Taksitlerle! •UZDOLAPLAKI PCSINAT . 6 TAKSIT PESINAT • 10 IAKSIT M1060MBUZDCXAS< İl040MSUZDCHAB< P2020 D OERIN DONCX)8UCU W30 K BUZDOtABI 50 EC BUZDCHABİ , 3070 EC BUZ3CHA8J i*«l020 T İKİ KAP1U 8 ^ 0 3 0 T İK 1 KAPIU İI4O4O T IKl KAMl J<080 T TURBO SOĞUTMA ' jr60 T UC KAPIU İC20 NF NO FRO5T = 5 NF NO FROSI • ; Nf NCp FROST 16000 0 0 0 ^ 15000 000 18000 000 19600 000 23 200 000 27 300 000 25 300 000 28 500 000 32 500 000 34 000 000 34 600 000 38 400 000 47 500 000 56.000000 PE51NAT 2 620 000 2460 000 2 950 000 3210000 ^ 3 800 000 4 480 000 4 150 000 4 670 000 5 330 000 5 570 000 5 670 000 6 300 000 7 790 000 9 180 000 TAKSIT _, 2.620.000 2460 000 2 950 000 3210000 3800 000 4480 000 4150 000 4 670 000 5 330 000 5 570 000 5 670 000 6 300 000 7 790 000 9.180.000 TOPIAMFİYAT 18 340 000 17 220 000 20 650 000 22 470 000 26 600 000 31 360 000 29 050 000 32 690 000 37310000 38 990 000 39 690 000 44 100 000 54 530 000 64 260 000 PEŞİNAT 1 970 000 1 850 000 2 220 000 2 420 000 2 860 000 3 380 000 3 130 000 3 520 000 4 020 000 4 200 000 4 270000 4 750 000 5 870 000 6 920 000 TAICST 1 970 000 1 850 000 2 220 000 2 420 000 2 860 000 3 380 000 3 130 000 3 520 000 4 020 000 4200 000 4 270 000 4 750 000 5 870 000 6 920 000 TOPIAM FİYAT 21 670 000 20 350 000 24 420 000 26 620 000 31 460 000 37 180 000 34 430 000 38 720 000 44.220 000 46 200 000 46 970 000 52 250 000 64 570 000 76 120000 Fıyallarımıa, KDV dohfcir KDV ^y,, d ^ r verp cranfamvfa oiaUacdı tfc*>ittW fıyaliara ayneo yarutılocaltfır • Kampanyanm. Sonayi «• Tıcoret hıkıınlıAı'ıui 25.0S.1994 tarihK. 21940 lovib • « > Oenta'da »an «dı!>n ttblijt vygundur. • ÖriMarimiı, Ar^.lîk TMfcil,' Sancılan'ndan m l i m adüir. »Bk -Sot»" Karaata< Csd. 2/6, 10130 HMOce, Istanbul 25 T n a m n 199S lorihin» kodar g^arii elup. 3rMim imfcânfan il* « i f W r . Tük«<ı Danıyno Sent» o aoo a » i ms «5 O IOO 361 «S •* O «OO S«ı «S B7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear