14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11TEMMUZ1995SALI 12 DIZIYAZI İşkencecipolis şefinin önlenemezyükselişi EMEKLİ POLİS NURHAN VARLI'NIN ANILARI Yayına hazırlayan: Çefin Yiğenoğlu Daha önce de belirttiğim gibi kızlara genellikle tuz yedirirlerdi. Elbette dayak- tan. falakadan kızlar da nasiplerini alı- yoriardı. Manisalı bir öğretmen kızı ge- tirdiler bir gece. Manisa 'ya yerieşmiş bir göçmen ailenin kızı olan bu öğretmen, Borçka'da görevliymiş. fCızı getirdikle- rinde perişandı. Kız, sorguda dayaktan bayılıyormuş. Bayılınca tepesinden aşa- ğı bir kova suyu boca ediyoriarmış. Ken- dine gelince tekrar dayak, falaka... Bir jün de gündüz nöbetimdeyken durumu iğır bir kız getırdiler. Öğrenebildiğimiz kadanyla kızın daha önce geçirdiği tra- fik kazasında kafatası catlamış. Zavallı lız, sorgu sırasında başına yediği cop so- tıucu kendinden geçmiş. Kızın gözûnün akı karası birbirine kanşmış, uzaklara ba- kıyordu. Kalkıp cezaevi müdürlüğü ya- pan yüzbaşıya çıktım. Sorgudan çıkan fczm sağhğının iyi olmadığını, nezaret- janede başına bir şey gelmesinin bizi güç ^urumda bırakacağını söyledim. ! Yüzbaşı hemen müdahale etti. Doktor »steğmenı çağınp kızı muayene ettirdi. Doktor, kızın durumunun ciddi olduğu- nu, hemen hastaneye kaldinlması gerek- fiğini söyledi. Arkadaşlanmdan duyduk- tanm doğnıysa çıldırmış. Bir gece nöbetimde "sorgu büro- ; u"ndan. spor salonundan, yani işkence- ', aneden çağnldığımı söylediler. Sporsa- '. onuna girdiğimde titrediğimi hatırhyo- ı um. Gördüğüm o korkunç manzarayı ömrüm boyunca unutacağımı sanmıyo- rum. Gözleri bağlı insaniar (kızlı erkek- li), sulu zeminde gezdiriliyor, hoplayıp zıplatılıyorlardı. Kimi ayağını çekemi- yor, kimi kolunu tutamıyor, kimi başını taşıyamıyordu. Gözleri bağlı olduklan için de birbirleriyle çarpışıyorlar, duvar- laratosluyorlardı. Yürekdayanırgıbi de- ğildi. Içerde gördüğüm "bizimkiler''in keyfi ise yerindeydi. Öyle aşın alkollüy- düler ki anlatamam. Sorulannı kısaca ce- vapladıktan sonra oradan kaçarcasına uzaklaştığımı hatırlıyorum. Hayatımda o geceki kadar insanlığımdan utandığı- mı hatırlamıyorum... İlk ceza Konya'da Bu arada şarkta görev süreleri sona er- mişti. Nurhan ve eşi Münir, başka bir ile atanmak için dilekçe verirler. Tayinleri yridınm hızıyla Konya'ya çıkar. Kısa sü- rede atanmalannda ve ilişkilerinin kesil- mesinde müdür beyin yûzierini görmek- ten kiirtulmak istemesi kadar, Tahir Sez- gin'in aleyhine ifade vermelerini önleme düşüncesi de ağır basmaktadır. Çünkü o sıralar müfettişler, Tahir Sezgin'in men- şei belirsiz silahlara ruhsat ve Borçkah kıza tecavüz olaylannı incelemek üzere Artvin'e gelmişlerdir. Artvin'den Konya'ya gelirken ilgili ki- şilere gerekli "referanslar" verilmiş ol- malı ki pek dostça karşılanmazlar. Oste- lik kayınpederi Yahya Bey' in ölümü üze- rine Ankara'ya Izin alarak gitmesine kar- şın Nurhan, "Izinsiz işyerini terk et- mek"ten üç yıl süreyle "terfi durdurma cezası" alır. Bu "Hoşgeldin" cezasından daha sonra aklanan Nurhan, polis olarak çok başanlı çalışmalar yapar Konya'da. Kayseri'ye atanmalarından hemen ön- ce Konya'da düştüğü notlar arasında şu anısı, Nurhan'ın unutamadıklan arasın- da yer alıyor: Bir akşam üzeri işim erken bitmişti. Saat 17.00'ye geliyordu. Teknik Büro'ya geçmıştim. Arkadaşlarla çay içip sohbet ediyorduk. Teknik Büro'da o yıllarda pa- saport alacaklann kayıtlanna bakılırdı. Bizdenkıdemli, HalitAğabey dediğımiz bir arkadaş Teknik Büro'da yetkiliydi. Halit Ağabey ortalığı toplarken üstünde kûrk manto, her yanı şakır şukur takılar- la dolu, çok şıkbir hanım girdi içeri. Oda- yı bir anda kesif bir parfüm kokusu sar- dı. Halit Ağabey, sanınm. gelen "ha- nım"ı pasaport çıkartacak sandı: - Evraklannızı, nüfus cüzdanınızı ve- rin, sizin işinizi de bitirelim, dedi. Biz de Halit Ağabey gibi kürklü hanımı pasa- port çıkartmak için gelmiş sanıyorduk. Kadın, pembe yerine mavi renkJi bir nü- fiıs cüzdanı uzatınca Halit Ağabey de biz de şaşırdık. - Pasaport çıkartmayacak mısınız, di- ye sordu Halit Ağabey. - Hayır, dedi kadın. Geneleve giriş ya- pacağım. Bunun üzerine biz dikkat kesil- miştik. Bu arada nüfiıs cüzdanını incele- yen Halit Ağabey, bir çığlık attı: - Ulan Zeynel, asker arkadaşım! dedi. Ne zaman kadın oldun da geneleve giri- yorsun? - Zeynel değil, Zeynep, dedi kadın, kı- ntarak... Biz donup kalmıştık. Kadın sonra bi- raz sertleşti: ı - Ulan Halit, askerde az çekmedim elinden. Burdarahatbı- rak bari. Yap şu işimi de gideyim. Sonraki günlerde Konya Emni- yet Teşkiları'ndaki po- lislerin büyük bölümü- nün Halit Ağabey'in asker arkadaşı Zey- nep'i görmek için ge- neleve gittiğini duy- dum. Kayseri 'de bir yıl ka- lırlar. Biryılın sonunda Eskişehir'e sürülürler. Sürülme nedeninın başlangıcı sıradan bir olaya dayanmaktadır. Selamettin Saydam admda bir şube müdü- rü Nurhan'a sarkıntıhk eder. Nurhan da danıştığı ve "ağabey" dediği kıdemli po- lisin önerisi üzerine Selamettin Saydam'ı Emniyet Müdürü Murtaza Ali Köklü'ye şikâyet eder. Ancak müdür kayıtsız ka- lır. Nurhan. bu kez Sıkıyönetim Komu- tanlığı'nabaşvurur. Komutan, Saydam'ı görevden alması için müdüre baskı ya- par. Müdür direnince ortalık kanşır. Ko- mutan olayı Ankara'ya iletir. Bunun üze- rine Emniyet Müdürü Köklü merkeze, Selamettin Saydam Kırklareli'ne atanır. Bu arada haklı mı haksız mı olduğuna ba- kılmaksızın Nurhan da Eskişehir'e gön- derilir. "Eskişehir'e benden önce ünüm var- mışö. Kayseri'deki Selamettin Saydam 'm adı 'işkenceci'ye çıkmış, bu yüzden hü- küm giymiş Keraal Kurtul admda bir başkomiser kuzeni vardL Kemal Kurtul da bir süre Kayseri'de çalışmıştL Bu Ke- mal Kurtui da bizden sonra Eskişehir'e tavin edilmez mi?" • 12 Eylürün ortalığı kasıp kavurduğu günlerde Kemal Kurtul'un Kars'ta yaptığı işkenceler, gazetelerde, kitaplarda yer alır. iki emniyet bekçisini de sakat eden Kurtul'un göreviyle ilişkisinin kesilmesi, yakalanıp cezaevine konulmasına ilişkin müzekkere, Varlı'ya 2 Nisan 1986 günü öğleden sonra getirilir ve 27 Mart'ta alınmış gibi işlem yapması istenir. • Kurtul, Varlı'nın üst katında oturmaktadır, ama Eskişehir'de yokmuş gibi işlem yapılır. Amaç, zaman kazandırıp emekliliğini doldurmasını sağlamaktır. Dosya Istanbul'a gittikten sonra Kemal Kurtul ortaya çıkar. Göreve başladıktan bir süre sonra da emniyet amiri olur. kaydı vardı. 'Madem amcanın oğludur. senin de bu işlerle ilgin vardır' manDğrv- la Onıç ve üç a> lık kansı, annesi ve baba- sı 9 Ocak 1980 tarihinde Kars Emniyet Müdürlüğü'ne getiriliyorlanü. 9 Ocak'ta emniyete gedrilen Onıç, 2 Şubat'ta öJdü. Canından koparılan oğlunun acısıy- la hesap soruimasını istedi Bahar Ana. 'Nedir suçumuz' diye sorduğumuzda, vur babam vıır, vur babam vur'la cevap verdiler. Yûıe sorduk, 'Bey suçumuz ne- dir, niçin bizleri yakıyorsunuz' dedik. 'Oğlunun tabancası var, onu getirin" de- dikr. "Oğlum insanlık dışı işkenceler gör- dü, akli dengesini yitirdi ve öldü." Tu- şalp'inkitabında Kemal Kurtul'un işken- celerine tam on yedi sayfa aynlmıştı. Ke- mal Kurtul'un H.K. adlı genç kıza yap- tığı ışkence de tüyler ürpertici: '•Kemal Kurtul'la birlikte çıktık bah- çeye. Mantomu, hırkamı ve kazağımı çı- karmamı söyledi. Dondurucu bir soğuk tul Kars'ta görevdey- ken bu insanlık dışı iş- kencelerin yanı sıra iki de emniyet bekçi- sini sakat etmişti. Oruç Korkmaz ola- >indan ayn, bu olay- dan ayn cezalara çarp- tınlmıştı. Kemal Kurtul 12 Eylül'ün en sert gün- lerinde varlıklı bazı ai- leleri tehdit edermiş. Ailenin eğilimine gö- re genç çocuğunun "sağa" ya da "solcu" olduğu için hakkinda soruşturma açıldığını bildirir, kendi belirle- diği miktardaki pararun verilmesi haJin- de kurtarabileceğini söylermiş. Bu olay- lan örneklenyle anlattıktan sonra "Eğer hapishaneye girersem (Onıç Korkmaz ci- na>eti ya da bekçiler ola\ını kastederek) bu paralar benim hapishane harçlığım oiur. Girmez de kurtulursam otomobil abrun" diye konuşurdu. Pikenli tel Kemal Kurtul'un Kayseri'de işkence yöntemlerinden biri de Zincidere'de di- kenli tellerin arasına insanlan sokmak- mış. Yine kendisinden dinlemiştim: Zincidere askeri bölgeydi. Sorgulaya- cağı kişiyi bu kuş uçmaz, kervan geçmez yere götürüp çınlçıplak soyduktan sonra dikenli telin arasından geçmesini emre- dermiş. Tabii o soğukta dikenlerin bat- masına dayanamazmış insanlar ve Ke- mal Kurtul'un istediği doğrultuda ifade verirlermiş. Dikenli tel işkencesini an- Ot.r,.y <(.*!! terfi! ssstst ILlk Işkeııcecipolissörevde kençeci OT^MiırırKft-m^ GÜNÜN YAZİSI TehükeHzihniyet V J « a K ( a» an } tarimdr bw «an» •ynUı. f«kxi ba wre mmn r # w e ı npttv. «fcıı»« n » h^nuıchı T^tukkuıdıkuvı / Kemal Kurtul Eskişehir'e gelir Nur- han'lann üzerindeki daireyi kiralar. "O zaman bana ne deyip geçmiştim ama, ya- ıulmışım. Adam Selamettin Saydam 'dan dolayı bize diş biliyormuş meğer." Nurhan, Kemal Kurtul'u şöyle tanıtı- yor: Işkencecl bir polis seft 12 Eylül'ün ortalığı kasıp ka\oırduğu günlerde Kemal Kurtul'un Kars'ta yap- tıklan unutulur gibi değil. Sonraki yıllar- da Kars'ta yaptıklanndan dolayı yargıla- nıp hüküm giyen Kemal Kurtul'un iş- kenceleri gazetelerde kitaplarda sayfa sayfa dile getirilmişti. Gazeteci yazar Er- bfl Tuşalp'in -Bin Belge Bin Tanık" adlı eserinde bakın Kemal Kurtul'un işkence- lerinasıl anlatılıyor "Kars'ta işkence de- niünce. Bahar ana ve oğhı Onıç Korkmaz gelirdi akla. Oruç işçi, anası ırgath. Ata- lay Korkmaz, Oruç'un amcasının oğluy- du. Bir çatışmada yaralanmıştı. Poliste vardı. Söylediklerini yapom. Beni bir ara- cın tamponuna bileğimden kelepceleyip gjtti. Uzun bir süre sonra yanıma geİdL 'Konuşmayacak mısın'diye sordu. Ke- lepçevi çözdü. Saçlanmdan tutup sürük- leyerek garaj gibi bir yere götürdfi. Men- genenin arasına elimi soktu ve kolu çevi- ripsıkışOrdı. Bayılmışım. Ayıldığımda to- katiandığmıı anımsrv orum. Halk sektörü ye köykent projelerini anlatrnamı istedL İstiklal Vlarşını sö> kmemi de. Söyledik- lerini \apûktan sonra veniden mengene- nin yanına götürdü. Bu kez mengencnin arasına burnumu soktu ve kolu çevirip sı- kıştınü. Bayılmışım.'' Gözaltmdayken H.lC'nin sorgulaması- na daha sonra Demirel'in koruma polis- liğini yapacak olan dönemin Kars Emni- yet Müdürü Salih Ilık da katılırdı. Salih İhk. "Bak Kızun" diyormuş, "Sen Kars Emniyet Müdürü tarafindan dövülme şe- refine ulaştın." Kemal Kurtul'un Salih Ilık sayesinde az bir ceza aldığını duydum. Kemal Kur- lattıktan sonra "Erkeklerse konuşmasm- lar" demişti. Kemal Kurtul'un iki bekçiyi sakat bı- rakmasıyla ilgili davada verilen on üç ay yirmi günlük mahkûmiyet karan, Yargı- tay'dan onaylanarak gelmişti. Hiç unut- mam, Kemal Kurtul'un göreviyle ilişki- sinin kesilmesi, yakalanarak cezaevine konulmasına ilişkin müzekkere, 27 Mart 1986'da gelmişti. Bir hatfa sonra, 2 Ni- san 1986 günü öğleden sonra bana getir- diler. 27 Mart'ta almışım gibi işlem yap- mamı istediler. O zaman Personel Müdü- rü Hamjt Kutlay idi. Kalkıp Müdür Bey'e çıktım, Kemal Kurtul hakkında kanuni takibat olduğunu, ilerde bizim de başımı- zın ağnyabileceğini belirttim. Bunun üzerine müdürün de bilgisi dahilinde tu- tanak düzenleyerek aldık evrakj. Ancak Emniyet Müdürü Ahmet Kurt, buna 28 Mart'tan öncesine ait bir tarihle izın verdi. Kemal Kurtul aslen Ordu, Fat- salı'ydı. Ama izin dilekçesinde "İstan- bul'da hasta olan annesini tedavi ettirebil- mek için" yıllık iznini istemişti. Dilek- çesinde beîirttiği adres de kendisinin devre arkadaşı Eminönü Emniyet Ami- ri'nin eviydi. Adam bizim evin üstünde oturuyor, ama sanki Eskişehir'de yokmuş gibi işlem yapılıyor. Dosya, beş ay orda, altı ay burda sallanacak, adama emekli- liğini doldurtacaklar. Amaç buydu. Dos- ya tstanbul'a gittikten sonra Kemal Kur- tul çıktı ortaya. Göreve başladıktan bir süre sonra da emniyet amiri oldu. Ashn- da emniyet amirliği daha önceden gel- mişti, ama atama, terfi ve yer değiştir- meyle ilgili işlemleri düzenleyen yönet- melikte bulunan "Terfi etnrilecek perso- nelin hakkında adli ve idari işlem yapıl- maması ve ceza almamış ohnası gerekir'' maddesi nedenıyle teblıgat vapılamamış- tı. Bu "tezgâh" daha sonra Mahkûm ko- misere terfî" başlığıyla başına yansıdı. Kemal Kurtul emniyet amiri olur olmaz asayiş şubesi müdür yardımcılıf ına yük- seltıldi. Yeni elde ettiği güçle iyice per- vasızlaştı. Kemal Kurtul kanca>T Münir'e takar. İlk fırsatta da saf dışı bırakır. Kurtul, bir soruşturma sırasında ucuzbirtavşan kür- künü zimmetine geçirdiği savıyla Münir ve arkadaşlan hakkında işlem yapılıp açığa alınmalannı sağlar. Bunun üzerine Varh ailesiyle Kemal Kurtul arasında ta- nım yenndeyse bir " meydan savaşı" baş- lar. Kurtul "kürk soruşturması" sırasın- da sanığa kötü davranmaktan ceza alır. Erzurum Sıkıyönetim Komutanlığı hak- kında tutuklama karan çıkardığı emniyet müdürünün arandığı sırada terfî ettirildi- ğini öğrenir ve işlem yapar. Bu arada ba- sın da devrededir elbet. O sıralar Yıldınm Akbulut lçişleri Ba- kanı, Saffet Ankan Bedük de Emniyet Genel Müdürüdür. Bir yandan Kurtul hakkında işlem yapıhrken Nurhan da "başına bilgi stzdrnna" suçundan "mes- lekten ihraç" edilır. Böylece Nurhan ve Münir açığa alınmış, meslekten atılmış olurlar. Her ikisi de yargıya başvururlar. Önce Münir'in davası sonuçlanır. Münir aklanıp mesleğe dönünce Sıvas'a sürü- lür. Nurhan bundan sonrasmı şöyle anla- tıyor: işkencecinin sonu Ekip şoförü Kerim Görgün'ün şikâye- ti ve Hürriyet Gazetesi'nin haben üzeri- ne Kemal Kurtul on beş günlük bir rapor alarak memleketi olan Ordu'ya gidiyor. Gıtmeden önce dönemin Emniyet Mü- dürlüğü görevli doktoru fsmail Ulusoy'u gece makamına çagırtıyor. Sanınm yine eski tarihle on beş günlük (diskopati teş- hisiyle) rapor alarak Eskişehir'den ayn- lıp Ordu'ya gidiyor. Rapor bitiyor, dokuz gün de süre geçiyor. Tam devamsızlıktan müstafı sayılması gerekırken Ordu Dev- let Hastanesi'nde apandisitten yatıyor. tşte o anda yakalanarak cezaevine konu- luyor. Cezaevine girdiğinde iki bekçiyi sakatlamak (efrada sui muamele) suçun- dan mahkûm olduğu ve Yargıtay'ın da onayladığı on üç ay yirmi günlük ceza- sını çekiyor sadece. Bu arada, Oruç Korkmaz ve öbür iş- kence da\alanndan aldığı mahkûmiyet kararlan çok güçlü, - bildırildığine göre aralannda bakanlann da bulunduğu - ba- zı kişilerin devreyegirmesiyle bozuluyor. Yeniden açılan davada daha önce sekiz yıl olarak verilen mahkûmiyet karan dört yıla indiriliyor. Bu mahkûmiyet kesinleşmeden önce on üç ay yirmı günlük cezasını yatıp çı- kan Kemal Kurtul, Sapanca Emniyet Amirliği'ne tayin edildi. Bu tayin üzeri- ne Sapanca ayağa kalktı. Yerel gazeteler Kemal Kurtul'un Sapanca'ya atandığı haberini manşetten verirken. "Vatandaş- lann Idmliksiz gezmemelerini, kimliksiz yakalanmaları durumunda bile işkence görebitecekleri" yolunda uyanda bulun- muşlar. Oğrendiğim kadanyla Kemal Kurtul yıllarca süren davalann sonucunda dört yıllık cezasını çekmek için cezaevine gi- rene kadar emekliye aynlmayı başarmış- ti. Kemal Kurtul, on üç ay yirmi günlük cezası bitip Sapanca'ya atanmasından hemen önce, ben de meslekten ihraç edil- dikten sonra Eskişehir Idare Mahkeme- si'nde açtığım davayı kazanmıştım. "Müdüre hakaret" nedeniyle verilen yir- mi dört ay terfi durdurulması cezası da o arada çıkan disiplin afFı kapsamına gır- mişti. Mesleğe tekrar dönüşüm gazete- lerde haber olarak yayımlandı. Tekrar mesleğe girmem, intibakımın yapılıp eşı- min yanına, Sıvas'a tayin edilmem gere- kiyordu. Ancak benim işim Kemal Kur- tul'unki kadar kolay olmuyordu. Yarın: Bitmeyen soruşturma ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL eski sigortalılarız ve en büyük haksızlık bizlere yapıldı SORU: BizJer. 1982yüıveöncesindeSos}-alSigortalarKurumu'ndan emekli olmuş en eski sigortalılarız \e en bü>ük haksızlık bizlere yapü- di. Sigorta>ı bizler kurduk. Bizler büyüttük. Sigortanın mal\arlıklan bizim 195Ö'li yıllarda ödemeye başladığımız primlerle oluştu. Şimdi- lerde, bir kenara itildik. 1987'de Süper Emeklilik Yasası ile getirUen 'alt emeklilik'. 'orta emeklilik'. 'süper emeklilik", 'üst emeklilik' gibi eşitlik. hakkaniyet ölçülerine stğmayan ayncalıklarla mağdur edildik. Bizler. 1982'de emekli olduğumuzda, 1. dereceden başlayıp 12. derece- de biten tek tip gösterge tablosu vanh. O yıllarda 5.000 gün prim öde- yen de % 70'ten, 15.000 gün ödeven de % 70'ten emekli oluyordu. 1986'dan sonra 5.000 gün prim ödeyenlere % 60 üzerinden aylık bağ- lanma^a başlandı. 5.000 günden sonra her 240 gün için % 1 'er artn- nm getirildi. Eski gösterge tablosunun yanına bir de 'üst gösterge tab- losu' kardeş geldL Kardeş geldL ama ne kardeş. Bizler eski tablodan etnekli olanlar. bir kenara itildik. Eski tablova göre % 70 aylık bağla- ma oranı ile en az emekli aybğı4 milyon 690 bin Bra sosyal yardım zam- mı ile birlikte 5 mirvon 664 bin liradır. Emekli olduğumuz viUarda, he- pinıiz normal emeklilerdik. Gün gelecek bir yasa çıkacak ve emeküle- ri üst sınıf, alt sınıf, orta sınıf, süper sınıf diyerek sınıflara ayıracakla- nnı düşünemezdik. Süper emekli olma hakkı getiren bu yasa, sadece 1. derece 9. kademeden emekli olanlara uygulandL Oysa ki yainızca 4 puan eksiği ile 1. derece 8. kademeden 1.400 yerine 1J96 göstergeden emekli olanlara ve onun alündaki kademelerde yer alanlara hiçbir hak tanınmadı. 4 puan farkla süper emekli olma hakkmı kaybeden- ler, 4 milyon 840 bin lira, 4 puan farkı>la ipi göğüsleyip süper emekli olanlar 9 milyon liraya yakin (8 milyon 880 bin lira) avlık ahyor. Dü- nün ve bugünün emeklilerinin ödedikleri primkr eşittir. Ama aldıkla- n emekli avhklan arasında bir uçurum oluşmuştur. Emekli avlığı kuy- ruklannda. emekliler birbiıierinin maaşlanna bakıp ha> ıflanmakta- dır. Buna çözüm beklemek, biz sigortayi yoktan var eden eski sigorta- ülaruı hakkı değildir de kûnin hakkıdır? (Y.K.) Kamuoyunda Süper Emeklilik Yasası olarak bilinen 3395 sayılı ya- sa ile Sosyal Sigortalar Kurumu'nun maaş dengeleri altüst edilmiş- tir. Aynı koşullarda prim ödemiş sigorta emeklileri gruplara aynlmış- tır. Prim ödeme gün sayılan ve prime esas ücret yönünden birbirine eşit sigortalılara çok farklı aylıklar ödenmektedir. Bu gruplaşmada 1982 ve daha öncesi yıllarda emekli olup süper emekli olma hakkını kullanmayan ya da kullanamayanlar, en alt sınıfı oluşturmaktadır. Oysa ki SSK'nin malvarlıklan bu eski sigortalılar ve bunlann dürüst işverenlerinin gününde ve eksiksiz ödediklçn primlerle gerçekleşmiş- tir. Sigortayı yoktan var eden bu eski emekliler, bugün göz ardı edil- miş, bir kenara itilmişrir. SSK'nin bugün içinde bulunduğu zor du- rumdan tek sorumlu olmayanlar, primlerini gününde, eksiksiz ve ger- çek ücretlerinden ödemiş sigortalılarla bunlann işverenleridir. Bun- lar sigortayı yoktan var etmişlerdir. Bugün yoksulluk içinde yaşam savaşı vermektedir. SSK'nin gerçek sahipleri olan bu eski emeklile- re, gecikmiş haklannı vennek, devletin temel görevlerindendir. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Aziz Nesin'in Son İki Günü... Aziz Nesin, Çeşme'ye gitmeden önce, Istanbol'daki evinde, bir bolük arkadaş konuşuyorduk. Oralp Basım, Güralp Basım, Yıldız Sertel, savunman Hilmi Durudo- ğan da vardı. Aziz Nesın ile Ayben Kop, akşam yeme- ğini yemişler, sofradan kalkmışlardı. Gerçekte, Aziz Nesin, Foça'dan Bodrum'a geçecekti. Arkadaşlar önerilerde bulunuyorlar: - Air-condition'ı, soğutması olmayan otelterde kalma- masını öğütlüyorlardı. Aziz Nesın: - Kalmam zaten, diyordu, bakın sorun, otelde soğut- ma yoksa gitmem! (Sonradan Bodrum'un ıptal edildiğini öğrendim.) Çeşme'den Necip Yanmaz adında bir okur aradı. Aziz Nesin'in son günlen ile ilgili bilgi yereceğinı söytedi. Aziz Nesin, Çeşme'ye, Kardiya Oteli'ne gelince Necip Yanmaz'dan, Cumhuriyet Gazetesinı ıstemış. Necip Yanmaz, şöyle anlatıyordu: - O gün ımza gününe gıdecektık, öğleden sonra 3-4 dolayian. Neyse, eve gittım Cumhuriyet'i arayıp buldum. Sizin "Aziz Nesin'in Çağnsı" yazınız vardı. Aldı, yazıyı okuyacaktı. Yorgundu, okuyamadı. "Neyse dönünce okurum" dedi, ekledi: "Galiba bu yazıyı hiç okuyama- yacağım." - Hadı yav! - Yani, çok uğraştı; çünkü daha önce de denemişti. Sonra odaya gönderttı, öylesine gitti. Sonra da akşam olanı biliyorsunuz. Yazıyı okuyamadı! - Allah Allah! Peki, bu Kulüp Kardiya'da air-condition var değil mı? - Yok! - O da onu rahatsız etti tabii. - Evet, bizim o kadar rahatsız otduğundan haberimiz yoktu. Kendisi de hiç umursamıyordu. Getdiler buraya... - Siz ne ış yapıyorsunuz? - Ben burada acente sorumlusuyum. Fransız turistleri organıze eden acente, "Paşa Tur" buraya turist getiri- yor, ben de onlaıia ilgilenıyorvm. Aziz Nesin'in gelişinde de ben yardımcı oldum. - Evet, geldiler... diyordunuz... - Geldi akşam, ertesı gün denize gırdi, hatta geldiği akşam bir şişe rakı içtiler biriıkte... - Ayben (Kop) Hanım'la? - Evet, yanı ben anlam veremedim, böyle... - Bir şişe dediniz, küçük şişe mı? - Büyük şişe aldılar, ama ne kadar içtiler bilmiyonjm. - Keyiflendı de belki! - Keyiflendı! Denize nazır oturdular. O akşam tas ke- babı, salata, meyve yedi. Hatta, ben ıçkiyi Ulan düşün- mediğimden teraslanna güzel yemek servısi yaptırdım. Aziz Bey, bana "Necip, rakı var mı?" dedi. Ben bir şa- şırdım. Tabii o da şaşırdığımı görünce "Merak etme, ben içerim!" dedi. "İyi hocam!" dedim, hatta eşıne bak- tım, o anda o da "olur" işareti yapınca "Peki hocam!" dedim, rakıyı getırttim. Güzeldı o akşam, ama bence asıl onu yoran denız oldu. Çok denize girdi. Sıcak altında sabah girdi, öğleden sonra girdi; sürekli denize giriyor- du. yani asıl bence, onu yoran o oldu. Rakıyı içmekten filan pek de etkilendiğinı sanmıyorum. Çünkü, zaten alı- şıktı hemalde, ama denize çok gırdi. Sonra, odasından lobiye kadar yürüdük, akşamüstû 4.30 civan; 200 metre yüriıdûk, imza gününe gidecek, yanm saat oturup din- lendi, çok yonılmuştu. Pek de keyfı yoktu aslında; yazı- nızs da o zaman istettı. Aziz Bey'e, "Istersenız hocam, geç saatte çıkalırn!" dedim, Hanımefendi "İyi olur" de- di. Ama, Aziz Bey itiraz etti; "Hayır, şimdi okuyucular gelmıştir, beklerler beni, bekletemem!" Onun üzerine gittik? Buradan Alaçab'ya gittik birlikte. Bizim otelimiz, Alaçap'ya 15 km... Ayben Hanım, "Nasıl, sıcak mı ora- sı" diye sordu... Orası, ağaçlann altı serin biryerdı. Ora- da oturdu, ımzalamaya başladı. Ben de ariodaşımın sa- tışlan artsın diye altmış tane kıtap aldım. Aziz Nesin, "Yorgunum, yann imzalarım!" dedi. - Imzalayamadı! - Imzalayamadı tabii. Ahmet Piriştina gelip onu aldı, giderken çok rahattı. Beş saate yakın otele dönmediler. Yani, Istanbul'da olsaydı, bu şekılde olmazdı. Biz kendi- siyle, son iki gün yan yana iki-üç saat geçirdik. Şimdi birçok şey aklıma gelmiyor ama... - Imza sırasında Sadun Aren ile Munise Aren de gelmişter... - Ben gotürdüm, yanm saat sonra aynldım, bilmiyo- rum. - Kalabalık mıydı okurlar? - Kalabalıktı çok, "Hocam, dedim, arzu ettiğiniz za- man çağırın beni", 'Tamam, dedi, Ahmet (Piriştina) ge- lecek, gerek yok, akşam geliriz". Harfa ilk gün rakı iste- yince, "Hocam, dedim, bu akşam sizi baş başa bıraka- lım, yann Çeşme'ye gidelim, birlikte rakı içelim! Balık yi- yelım", "Tamam, memnun olurum!" dedi, "Arkadaşım Ahmet davet etmış oraya gitmek zorundayım, kusura bakmayın!" dedi. Birçoklanndan Aziz Nesin'in kaprisli olduğunu duymuştum ben, ama kesınlikle öyle, en ufak bir şeyle karşılaşmadım. Mesela, geldiğınde birçok ko- nuda Ayben Hanım, özellikle onu korumak için, bazı şeyleri beğenmezken, o, "Her şey çok güzel, teşekkür ederiz" diyor, defalarca teşekkür ediyordu. - Evet ama, aır-condition yok otelde! - O kadar sıcak yoktu, 30 derece fılandı. Bir hafta ön- ce kırk dereceydi. Onun kalabileceği tek otel vardı, Al- tınyunus! Akşam kendisine vantilatör filan verdik, ama bu klimanın yerinı tutamaz. Denize girip güneş altında kalması çok etkiledi onu. Çeşme'ye gelirken de "Ben deniz kıyısında bir otel istıyorum, denize gireceğim"cte- miş... (Necip Yanmaz'a teşekkür ettim. Konuşmamız bu- rada bitti.) Nesin Vakfı, Aziz Nesin'in vasiyetine uyarak, yakılma- sını istediği mektuplann yakılmasını kararlaştrdı. önce- ki akşam da uzun tartışmalar sonucunda yaktı. Yönetim kurulu üyeterinden Oralp Basım, toplantıyı terk etti. Yö- netim kurulu üyeleri şöyle: Şinasi Acar(Başkan), Fırat Aykut, Gülten Dayıoğlu, Ali Nesin, Arman Onaran (savunman), Nüzhet Ak (Mımar, sayn olduğundan katı- lamadı). Toplantıya, üye olmayan Ahmet Nesin de ka- tıldı. Yakılacak olanları, neden Aziz Nesın yakmamıştı da vakrf yönetimine bırakmıştı? Mektupiar saklansa olmaz mıydı? B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/Otyadaekinyı- ğrnı. 2/Binicilikte 1 atın bayağı yürü- „ yüşüne verilen *- ad... Kırgızis- 3 tan'ınparabinmi. 3/ Kekemelik. 4/ Bir nota... Çiçek- leri hekimlikte kullanılan ve kökü 6 kavrularak yenen bır bıtki. 5/ Ye- min... Bir nota... Kakun da denilen kürk hayvanı. 6/ 1 2 3 4 5 6 7 8 Bir organımız... Yara ya da çıban nedeniyle vücutta olu- şan şişkinlik. 7/ Konya'nın bir ilçesi. 8/ UM Cemal Er- kin'in, oda müzigi için beste- lenmiş bir yapıtı... Küçük ço- cuklan korkutmak için uydu- rulmuş yaratık. 9/ Gevenden çıkanlan ve kitre adı da ven- len bir tür zamk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Palmıye cinsınden bır ağaç ve bu ağacın çıtlembık büyüklüğünde tatlı yemişı. 2/ Eski Yunan mımarlığında müzik ve tiyatro göstenlerinin sunul- duğu yapı... Dar, uzun ve hafif bir yanş kayıgı. 3/ Tatlı bir çörek... Çok ıstekli. 4/ ABD'nin bir eyaleti... Göze takılan bir tür mercek. 5/ Borulan döndürmeden eklemeyı sağlayan bağlantı parçası... Lıste başı olmuş hafif müzik parçası. 6/ Yazınsal. 7/Sanatöğrencısi... Pulculuktahatalı basılmış pul- lar için kullanılan sözcük. 8/ Japon lirik dramı... "Gelse o şuh meclise — ü tegafül eylese" (Şarkı)... Seryum elemen- tinin sımgesı. 9/ Bir soru eki... Mantar katmanı çok geliş- miş bır tür meşe.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear