25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLEIl Gümrük Birliği'nin moral yanı ÇELİK GÜLERSOY A vrupa ile bütünleşeme- den, sadece karşıhkh gümrük kapılannı açma konusu, gündemde. Son- baharda patronlar parla- mentosunun karanna ka- dar da Türkiye gündemındekı yerini ko- ruyacak. Ben kişisel görüşüm olarak, bu "karp- lüdı kapı açma"olayını, ünlü hikâyedeki, köylii fle şeytanın ortak tanm yapmasma benzetiyorum. Bir yıl buğday ekilip şey- tan toprağın üstündeki ürünü alır. Köylü çıra gibi yanınca, ertesi mevsim, patates ekilir, "yan pay" gereği, şeytan yine yûz- de elliye razı olur ama bu kez toprağın al- tındaki kısmı ister. tyi tanıdığımı sandığım Avrupa'nın, a) Başa çıkılamayacak kapital gücü, b) Her alanda engûı deneyimi (know how), c) Her iki etmenin (faktörün) sonucu olarak, bütün üretımlerde geleceğe yönelık yeni butuşlar, aülım ve getiştirme kapasitesi Oe, Türkiye'nin hiçbir üretimi, başedemez. Kapılan açmak, ülkemizın elindc kalan son bir siyasal ve ekonomik inısiyatifınin de, (onun da yüzdesi ne kadarsa), teslimı demek olur.Ama benim mesleğim ekono- mi olmadığı için, konunun derinine gir- meyeyim 30 yıldır okuduğum ve bıraz da yazdığım bir alandan söz açayim: Karşı- îık.lı kapı açmak da, bir anlama, bir ortak- lık ve bütünlük demektir: Kapidan sade- ce maDar girmez, görüşler. inanışlar, ve bakış açılan gibi moral değerlerin gırme- si de, kacınılmaz olur. Bunlarda, genelde Batı dünyası ıle. özelde Avrupa ile, benzerliğımiz nasıl? Benim sayısız gezilerden bildiğim kada- n ile, adını koyayım, Edirne'den ötelerde, hayata ve dünyaya bakış açılannda, keskin farklüıklar vardır. Tarihin dennliklerin- den gelen koşuliann sonucu olarak, Kû- çük Asya teknesinde yaşayan nesiller. bu dünya kadar, hatta ondan daha fazla, bu yaşamdan sonra varlığına inandıklan bir âieme yöneük olarak yaşarlar: Şehirierini veköyterini vaptş biçimkri,yapılanna ver- dikleri üsluplar, öbür insanlara karşı dav- ranışlan ve geiirierini harcama doğruhu- lan, o inancın mührünü taşır. tnancın ta- banı, iki temete oturmuştur: Göçebeükten geliş gibi maddi ve gizem- cilik (mistisizm) gibi tinsel (manevi) iki te- mei Göçebe, yaşam bicımi gereği, "dün- ya malına" bağlı değildir. Dünyamalı, de- rece-derece, çadıra karşı bina, halı-kilim ve yastık-sedire karşı, mobilyanın her tü- rü, koyuna-keçiye karşı, tarih sırası ıle, önce tanmın, sonra el sanatlannın ve tı- caretin ve en son da, endüstrinin bütün araçlandır ve gereçleridir Göçebe, bir ye- ri vatan tutup yerieştiken sonra da, hem yerleşme biçiminde, hem değer yargıla- nnda, eski moral dünyasından bütünü ile kopamaz. Bunun atanıçizin. çok önemli- dir. Gizemciliğe(mistisizme) gefince,o febe- fedir ve inanç balıdır. Malazgirt'ten giren athlann, bu topraklarda yaşayan eskiler- le ve akın-akın dört bir yandan gelenler- le kanşıp oluşturduklan insan harmanım, yfizyıllar boyıı etkik-yen en güçtü rüzgâr, babdan değiL, doğudan ve güneyden gd- miştir. 19. yy ortalanna kadar bu böyle. En başta, Islam var. Onun kutsal kitabı dünya maddeierine hiç (ama hiç) bir de- ğer atfetmeyıp, verilen ömrün "öbür ya- şama hazıriıkla"1 geçirilmesi ılkesine da- yalıdır. Bu felsefe, şu ayette, doruk noktasına ve anlatım kusursuzluğuna ulaşıyor: Anlatasm onlara dünya dirtiğjnin örne- ğini: Gökten indirdiğimiz su gibidir, her şey: Uyanır, o suyla, yerin tüm bitkisL Sonra hepsi kurur otolur, rüzgârla sav- rulur! Anadotu, yüzyıüar sürmüş otan bu ses- ten, iliklerine kadar titredL Dersaadet'te, Balkan, Ege ve Kafkas kızlarının egemenliğindekı Saray'ın töre- len ün aMatmasın. O saraym hemen dışı ile, Üsküdar'dan ötefcri, göçebe kökeni- nin ve tslama daha bir incelik katan tasar- ruf felsefesınin tam egemenliği ile, sofra- sını komşusuna ve yolcuya açtı, elindeki avucundakini, vakıflara, yani yollara, köprülere, çeşmelere... harcadı. Kendini değil, sadecetopiumu vesadece,ahreti dü- şündü. Buna karşıhk Baü, Ortaçağ'dan sonra, bu dünyayı ve onun değerlenni temel al- mış, ekonomiye, tıcarete, hesaba ve kita- ba dayalı bir düzenin, toplu adıdır tld ayn dünyadır, Batı ile doğu. Bin, konforsuz, ama parasız kervansa- raylar ve aş evleri yapmış; ötekı lüks, fa- kat fatura karşılığı çalışan oteller ve res- toranlar açmıştır. 19. yy bu batının önce askerlikte, sonra ekonomide üste geçme- si ıle, doğuyu etkilemeye başladığı tanh- tir. Bu yeni çızgı, 1860'lardan sonra belir- ginleşti. Üst kesimleri etkisine aldı. Ama hiçbir zaman, toptuma tam yayüamadı. Türkiye'de cumhuriyet yönetimı, Batı etkisini sadece yönetim çarkında güçlen- dirdi. Politikada ve "Administrasyon"da. "Ya Eğhun?" diye sorunlar çıkacaktır. Ce- vaplayayım: Eğitimde mistisizm yerine Batı'nın "pozitivizm ekolünün" konul- mak istendiğine, şüphe yok. Ama cum- huriyet halkın hayata bakış açısının hiç- bir zaman Batı'nın "merkantilist" gelene- gine çevirmeyi amaçlamamıştır. Çünkü bunun için. güçlü iki temel koymuşru. Fel- sefede idealizm ve vatan sevgjsi, ekonomi- de ise devtetçüik prensibi. Bunlar; Asya, Selçuk ve Osmanlı kö- kenli mistisizmi kesmeyen, ona paralel gi- den altı oktan biri, iki tren rayı ıdıler. Bu dönem, II. Cihan Savaşı sonrasmda esen yeni ve bu kez çok güçlü rüzgârlar- la, epeyce açılmıştır. Türidye'de, düzen, arûk sadece kazanca, ve zengınliğe da- yandınlmıştır. Vatan sevgisi yerini, arnk emlak sevgisine bırakma yolundadır.Her y_eni dönem, bunu geliştirmeye çalışti. Ozal sembolü Oe anıtnu da diktı.Ama ne yapılsa, halkta, yok edilemeyen bir tornı var. Ekmeğinı bölme, yoksulun elınden tutma, hatta gözünü kırpmadan vatan için ölmeye gidebılme... değer yargılan, henüz bir oranda yaşıyor, ve bunlar öz suyunu, iki kaynaktan emiyor; Osmanh'nın mis- tisizmi ve cumhuriyetin vatan sevgısı. Gümrük kapılannı açmak, son kalan de- ğerlerin de yitirilmesi demek olacak. Bir- lik yanhian işin bu kısmını da hesaplıyor mu ve onun çalkantılanna ve sonuçiarma da, hazu- mı?Çunkü Batı'nın da hakkını yemeyehm, orada son 200 yılda, işler ken- di tutarlı rayına orurmuştur: NüfUs her ül- kede sınırlı kalmış, milli gelir yükselmiş- tir. Ekonomileri para yapmaya dayalıdır ama, kazancın belli kurallara bağlanması ve vergide tam disiplin gibi. dengeler ku- rulmuştur. Bunlar, uzun sosyal gelışımle- rin sonucudur ve öyle "mevzuat aktar- ma" hevesleri üe iktiap edilecek kolayhk- ta değUlerdir. Bati'da hiçbir ikilem yok: Servette yü- rek, tam bir uyumun ıçinde. Türkiye ise, nüfusu kalabalık, milli gelıri düşük. ve sosyal adaletten uzak toplumsal dokusu ile, Batfnın oiumlu yanlanna erişemeden, kapılannı alabildiğine onun maddeciKği- ne açarsa ve ayakta kalabilmek için. ken- di insanlannı tam ve acımasız bir kazan- ma hırsuun içine atarsa, eskı moral dün- yası ıle bu yeni ve şahsa olmayacak mad- decilik yanşından nasıl bir kaosçıkacağı- nı, düşünmek gerekır.Ben, o iki apayn dünyadan, iki ömek vereyim: Yıllar önce Fransız Arkeoloji Enstitüsü müdürü dos- tuma, bir kitabın fiyatını, "yuvariak he- sap" söylemiştim. Gülerek, düzelmişti. Hayır yuvariak değil, şu kadar küsurath. Sonra eklemişti: "Siz Türkler, işte bun- dan battınız!n Buna kıtaplar kadar uzak düşen ıkinci örneğım, "Dersaadefden ol- sun: buraya bütün kerametin, manevi gü- cünü ve semtlerine adlannı veren "evii- ya"dan hiçbiri -mal mülk şöyle dursun- cenazelerini yıkatacak odun parası bile bırakamamıştır. O Zeyrek'ler, Sinan Pa- şa'lar Ak Şemsettin'ler ve Şeyh Vefa'Iar, üstüne altin yağan bu taht ve saltanat şen- rinde, ölümsüz Yunus'un ta yoksul, Ana- dolu köyünden seslendiği gibi. "öfoür ta- rafa" ancak soğuk su ıle yunarak gitmış- lerdir.Tabii bunlan bir de, "müreffeh" dincilenmize hatırlatmak gerek... Sıcaklar Başa Vurunca... 1995 hazıranı, mevsim • normallerinin üzerinde sıcak bir ay oldu. Buna Türkiye gündemindeki ateşlı konular eklenınce ülkenin ateşı yükseldi. Hep bılirsiniz ateş 38*ı geçınce sayıklamalar, sabuklamalarbaşlar... İşte şımdı tam bu durumu yaşıyoruz. Yüksek ateşin ilk belirtısini hükümetin başı Sayın Çiller dışa vurdu. "Taocu muhalefet" sözcüklen bir anda ortahğı kanştırdı. Aklı fıkri belden aşağı konularla çok yakın çifte kalite garantîsi. olan kimseler, Tao ile yalnızca Taocu seksı anımsadılar. Bu kesimler "iktidarsız muhalefet", "seks düşkünii iktidar' 7 sözcûklenyle siyasal termınolojıye katkıda (!) bulundular. Konu seksten açılınca, ulusal düzlemden uluslararası düzleme de kayması gerektıği düşünülmüş olmalı ki "Komando" lakaplı bir bakan, Avnıpa Parlamentosu'nun üç kadın temsılcisinin sıyası mesleklenni "fahişeUkle-' kanştınverdi. Doğal olarak yurtıçinde de yurtdışında da İcıyametler koptu. Komando Bakan. önce özür dılememekte direndi. Sayın Cumhurbaşkanı kendısıni yaramaz çocuğunun kabahatını örtme ıçın "şimdi ben ona gösteririm" dıyen bir "baba" havasıyla yanına katıp asıl uğraş alanı olan Türkı cumhuriyetlere uçurdu. Ama bu kısa uçuş, olayı küllendirmedı. Çünkü o, (gazetelere göre) gıderayak sayın başbakana açıklama yaparken "Ayvaz kasap her bir hesap" örneğı " O _ dtmcdim, kahpe dedim" demiş ve özrünün kabahatınden büyük olduğunu göstermişti. Şimdi kadın örgütlerimiz ve sivil toplum kuruluşlan, tüm kadınlan aşağılayan çarpık bir ıdeolojiyi ömeklendiren Bakan Ayvaz Gökdenür'in nıçın hâlâ görevde olduğunu haklı olarak soruyorlar. Bakanlar Kurulumuzun bir üyesinin kullandığı bu düzeysiz üslubu, her yerde kınıyor, kendisinin gerçekte ne ülkemizi ne de erkeklerimızi temsil edemedığini dile getirerek içınde bulunduğu yüz kızartıcı durumdan kurtulmak için bir an önce istifa etmesinı istiyorlar. Bakan Gökdemir ise bir halk özdeyişini tersine ceviren bir savunma mekanizması içerisinde kendisinin ne denli "tam bagunsızhkçı (!)" ne denli "antiemperyarist (0" olduğunu kanıtlamak ıçın "Sirkatin söyler merd-i kıpti şecaat arz ederken" örneğı küfürbazlığı vatanseverlıkle özdeşleştirmeye çalışıyor. Ama, görünen o ki kendileri ve yandaşlan hangi savunma yöntemlerinı kullanırlarsa kullansınlar, kadınlanmız ve Gökdemır'in. "oyalanmak için kunılmuş olduklannı" öne sürdüğü kadın kuruluşlanmız, bundan böyle parlamentodan düzeysiz ve çağdışı sesler çıkmasına ne tahammül edecekler ne de izin verecekler. Bana sorarsanız, her ne kadar yapılan son araştırmalar çarpık cınsiyetçi ideolojı ıle savaşıma teoride alfabelerden başlamamız gerektiğıni gösteriyorsa da bizim pratikte işe galiba parlamentodan başlamamız gerekiyor. NeclaArat PENCERE Newsweek ve Lenin "Çağımızda iktidar, ulusal devletten çokuluslu tekel- lerin eline geçiyor." Haber yeni değil; ancak ünlü Nevysvveek dergisine kapak konusu olunca, "harcı âlem" bir gerçeğe dönüş- müş sayılabilir. Cumhuriyet, dün olayı bu rengiyle ver- di. Niçin?.. Çünkü Türkiye'de bir süreden beri "Ulusal devletin modası geçmiştir" diye yazıp çizenler çoğalıyor; pro- paganda yoğunlaşıyor. "Küreselleşme" dediğimiz olgu, çokuluslu tekellerin ideolojisi olmasın?.. "Yeni Dünya Düzeni" nedir?.. • Uluslararası tekeller, yeni bir olgu değil, herhangi bir - el kitabını açtığımızda karşımıza çıkar; tekelci kapita- lizm 20'inci yüzyılın en çarpıcı gelişmesi sayılır; News- week dergisınin son sayısına kapak olan durumu, Le- nin şöyle özetlemişti: "1) Uretımde ve sermayede görülen yoğunlaşma öyle yüksek bir gelişme basamağına ulaşmıştır ki, bu gelişme, ekonomik yaşamda belirieyici rol oynayan tekelleri yaratmıştır. 2) Banka sermayesi endüstri şermayesiyle kaynaş- mış ve bu 'malı sermaye' temeli üzerinde bir 'mali oli- garşi' (finans oligarşisı) kurulmuştur. 3) Sermaye ihracatı, mal ihracatından ayn olarak özel bir önem kazanmıştır. 4) Dünyayı kendi aralannda paylaşan, devletle bü- tünleşmiş uluslararası tekelci biriikler kurulmuştur. Te- kellerin sınırsız ekonomik ve siyasi egemenliği 'emper- yalizm' diye de adlandınlabilir." Sovyetler'in adı Rusya Federasyonu oldu; Lening- rad'ın adı Petersburg'a donüştürüldü; ama, Lenin'in ta- nısı Newsweek'te yineleniyor; dergi, "Dünyamızın ye- ni güç odağı çokuluslu şirketler, köksüz teknokratlar, mali uzmanlardan oluşan bir seçkin grup" diyor... "Mali oligarşi" de diyebilirdi. Çağımızda dünya "çokuluslu tekellerin egemenli- ğine gectiğine göre soru: lyi mi oldu, kötü mü?.. • Tekel, eninde sonunda şirket değil mi?.. Peki, şirket ne demek?.. Sıradan bir sözlüğe başvurduğumuz zaman şu ta- nım karşımıza çıkar: "Kâr amaçlı ortaklık!.." Demek ki dünyamız, kâr amacının güdüsündeki si- yasal bir gücün eline geçiyor... 196O'lı yıllarda 7 bin dolayında olan çokuluslu şirket- lerin sayısı günümüzde 37 bine çıkmış; son 10 yıl için- de çokulusJu şirketlerin satışlan dünyadaki tüm ihra- cat geiirierini aşmış; çokuluslu şirketler yabanct ülke- lere sermaye ihraç ediyor, yatınm yapıyor; ulusal hü- kümetler görevlerini çokuluslu şirketlere devrediyorlar. Denebilir ki: - lyi ya, küreselleşme denilen olgu da budur; dün- ya çokuluslu tekellerin tekpazanna dönüşecek... Peki, kâr hırsıyla güdulenmiş uluslartıstü bir güç, yoksul halklan daha çok sömürmez mi?.. Girdiği pa- zariarda siyasal iktidarlan kendi çıkarlanna göre belir- lemezmi?.. Küreselleşmenin gerçekadı sakın Lenin'in dediğı gibi "emperyalizm" olmasın?.. • Bir ülkede demokrasinin kurulması için önce bir dev- lete gerek yok mu?.. Devlet, sınır ötesinde konuşlanan çokuluslu tekele ya da "mali oligarşi"ye bağlanırsa, demokrasi nasıl geçerli olabılecek?.. Ûzaklarda egemenliğini kurmuş bir "seçkinler grubu "nur\ gücüne bağlanan yerel poli- tikacılar, birer kuklaya dönüşmeyecekler mi?.. Halkın çıkarlan mı öncelik kazanacak yoksa çokuluslu teke- lin çıkarlan mı?.. Toz boya teknolojisinde dünyanın önde gelen istnl JOTUN; kendi sefctöründe ve Türkiye'de İlk kez aynı anda iki onur belgesine birden sahip olmamn haklı gururunu yaşıyor. K-0 TSE-ISO 9001 ve NS-EN ISO 9001. Uzakdoğu'dan Avrupa'ya birçok ülkede Toz boya fabrikası bulunan JOTUN, 1989'dan bu yana Çerkezköy'deki (abrikasında Türk sanayiine de hizmet veriyor. Corro-Coat Toz boya yurtiçl toz boya ihtlyactnın % 75'ini karşılamanın yanı stra Romanya, Bulgaristan. Yunanistan, Tunus, Suriye, İran, KKTC ve Israil'e yaptığı ihracatla ülkemize yükki miktarda döviz girdisi sağlıyor. Bu hızlı ve sağlıklı büyümenin altında: uluslararası yönetim anlayışı, gûçlü know-how desteği. makine parkına, teknolojiye, araştırma-geliştirmeye ve İnsan kaynaklanna yapılan akıla yatırımlar yatıyor. Her şey tek amaca, tek hedefe yönelik: Ğnc»lattt-80nUgttşam. Ve işte Corro-Coat'un bu amaca yurürken ne kadar başarılı olduğunun kanıtları: mvMSToıboymk | f t M lMStmdmâmBmmıûnllontçSmmmfonSlttmltKmmıi Corro-Coat bu gururu Türk sanayicisiyle, Türk tüketicisiyle paylaşıyor. ^ JOTUN Jotun Povvder Coatings CORRO-COAT Toz Boya San. v* Tlc. A.Ş. Eski Bûyûkden Cad. Yumn Emre Sok. No: 1 K. 210 010 Sarvyl 80660 4. Lmm - İSTANSUL TtJRKTfE Te(. (0.212) 280 16 «-« 2801778 ı 280 2088 280 04 50 280 25 72 Faı (0.212) 2798940 Şimdi Kelebek zamanıdır! Evinizde eksik Kelebek kalmasın. Yemek odasından salona, Yatak odasmdan koltuğa Kelebek'leri tamamlayın. Çünkü Kelebek hem hemen teslim, hem zaten taksüle. KelebekMUKEMMEL MOBıLYA ELECTROLUX Z 3 DOLPHIN ELECTRONir: ELEKTRİK' Bu keyif hiç bitmesin ister misiniz? % 99.97 oranında emsalsiz filtrasyon.. 5 filtreli elektrostatık mıkro tarayıcı sistem ile tam temizlik... Eşsiz emiş gücü... Entegre aksesuarlar Tıkanmayan ve dayanıklı konik hortum... Süpürge üzerindeki askısında taşınabılen teleskopik boru.. Düşük ses seviyesi.. Elektronik güç ayarı... Hava üfleme fonksiyonu.. Electrolux Z 3842 Oolphin Electronic elektrikli süpürge evınize tam hijyenik temizlik keyfi, hayatınıza benzersiz bir kolaylık getirıyor. Farklı özelliklere sahip diğer Electrolux modelleriyle siz de bir an önce tanışın! Size en yakın ElecJTolux baynnı ögrenmek ve ayrıntılı bılgı ıçın Türkiye'nin her yerınden ücretsız servıs telefonumuzu hemen arayın EIectrolux B e y a z E ş y a d a D ü n y a L i d e r i • MERKEZ: TARLABAŞI BJLvAR; NO 35 TAKSIM 80060ISTANBU. TEL 02122931020 FAX 021225160 94 • ŞUBE ATATURK CAD NO 378 K 5-501 ALSANCAK 35220 IZMIH TEL 0232 4639315 FAX 0.2324639252 DANIŞMA SERV1SI 1 6032
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear