23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 1995 CUMÂ 14 KULTUR ULUSALDAN EVRENSELE NURER UĞURLU Edebiyat coğrafyatnızda bir dağ 7 irmi beşyıl olmuş Orhan Kemal öleli! Yirmi beş uzunyıl?.. Yazarken ürperdim ve şaşırdım. Bu, sevilen bir dosttan, değerli bir arkadaştan, usta bir yazardan, kıvrak ve keskin birzekâdan uzak, bir insan ömrü için hiç de az olmayan bir zaman kesiti. Bu zaman kesiti içinde Orhan Kemal üzerine çokşey söylendi, çokşey yazıldı; bazı kişilerce göklere çıkanldı, bazı yazarlarca yerin dibine batırıldı. Her neyse, beni burada ilgilendiren dedikodu değil, bir dostun, bir arkadaşın uzun zaman yüzünü göremeyişin, Hapishane bir çeşit üniversite oldu " -Ben doğduğum zaman babam Çanakkale'de 'Enveriye' bıyıklı kumral bir topçu teğmeni imiş. Dedem, doğumumu babama benim imzamla şöyle bildirmiş: 'Ben de dehr'in atemin çekmeye geldim dehr'e Mehmet Raşit" 1914 yılında, seferberlık davullan çalınırken, Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğmuşum. Dedem Elazığlıdır. Bir memur olarak Adana'ya gelmiştir. Babam, avukat, çiftçi, parti lideri (1930'daki demokrasi denemelenne Ahali Fırkası ile katılan, bu yüzden çok sert çıkışlar yapan, sonra da ülkeyi terk ederek Suriye ve Lübnan'da 'gönüllü sürgün' hayatı yaşamak zorunda kalan Abdülkadir Kemali Bey). Annem. Rumeli göçmenlerinden ve eski bir öğretmen olan Azime Hanım'dır. Biri erkek olmak üzere, benden kûçük dört kardeşim var. Evliyim, dört çocuk babasıyım. Yıllardır kalemimle geçinmeye çalışıyorum. Yazarlıktan başka yapacak işim olmadiğından, istesem de istemesem de yazar olmak zorundayım. İstemesem de dedim, gerçekten bu meslek zaman zaman çok verimsizleşiyor, bu yüzden geçim sıkıntısı çekiyorum. Oğrenimime gelince... Hiçbir zaman çalışkan bir öğrenci olmadım. Futbol ve polisiye romanlar beni okuldan çok ilgilendirirdi. Babamın siyasi parti macerası Suriye'ye kaçmakla sonuçlanınca, okulla aramdaki bağlar kopuverdi. Yıllar yılı Çukurova'da, Suriye ve Lübnan'da başıboş bir hayat sürdüm diyebilirim. Babamın özel öğretmenliği, okuldan daha etkıli oldu. Okulun öğretmediklerini babamdan öğrendim. Yıllar sonra ülkeme döndüğüm zaman, artık kendi kendımi yetiştirmeye devam edecek hale gelmiştim. llk zamanlar fabrika işçiliği, sonra aynı fabrikada kâtıplik, muhasebe memurluğu. Daha doğrusu, ekmeğin okuldan önce geldiğini görerek çaJışmaya başladım. Bu arada spora veda, okumak. yeni yeni bir şeyler öğrenmek tutkusu ve hayata bakış. Ve kendi kendimi yetiştirme çabası. Elime ne geçirdimse okudum. Bilimsel kitaplardan felsefeye, sosyolojiye kadar... Sanıyorum annemden gelen 'müsbet bilimJere eğUim'den olacak metafızıkle bağlantım hemen hemen hiç olmadı. Kendi kendimi müsbet bilimlerin ışığı ve doğrultusunda yetiştirmeye çalıştım. Genel olarak Marksizm ile ılintım çok sonra!an başladı. Hayata bakış, bazı sonuçlara vanş, derken hapishane. Hapishane benim için bir çeşit üniversite oldu diyebilirim. Hikâyecı, romancı kabiliyetim orada keşfedildi ve gelişme yoluna girdi..." Halkım sömürülüyor, eziliyor "- Adana'da Milli Mensucat Fabrikası'nda uzun yıllar çalıştım. Küçük memurluk, kâtıplik yaptım. Gurbete çıkan, Adana'ya inen köylülerle tanıştım. Çırçır işçileri. Pamukişçileri... Onlann mektuplannı, dilekçelerini yazdım. Bu temiz halk çocuklannın şehir madrabazlannın elınde nasıl sömürüldüklerini gördüm. Ben yurdunu seven bir insan, bir yazar olarak, yurdumun kalkınmasının gerekleri üzerinde düşündüm, fikir yordum. Fikir yormakla da kalmadım, bu çeşit hikâyeler, romanlar yazarak eyleme katıldım. Kannca karannca tabii... İstiyordum ki, yurdum Baü ülkeleri ayanna yükselsin. Yurdumu geri bıraktıran etkenler, koşullar ortadan kalksın!.. Evet, ben tanıdığım insanlan yazdım. Tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan, sırtını sıvazladığım insanlan yazdım. Ben bu insanlan inceledim, araştırdım. Namuslu bir vatandaş olarak inceledim. Hikâye ve romanlanmda şunlan belirttim: Halkım sömürülüyor, eziliyor. Bu koşullann ortadan kaldınlması gerekır. Onun için hikâye ve romanlanmda, şimdiye kadar. yığınla işçi ve köylü tipleri çizdim. Bu tipler. düzensiz bir toplumun yarattığı kaçmılmaz sonuçlardır. Sebep ne olursa olsun, kötü yaşayışın gerekli kıldığı mahvedilmiş insanlann hikâye ve romanlan. Bir kelimeyle serüvenleri... Yüzyıllar boyunca dünya romanı yüzde doksan sekiz bu tipleri işlemiş. Çağımız romanı da aynı yoldan mı yürümeli? Bozuk düzenlerin kaderine boyun eğmeyen, eğmemesi gereken tipler çizmemeli mi? Böyle tipler, bugün, bu toplumda da yok mu? Bence var. lnsanoğlu, topyekûn iyi olma çabasında. Dikkat ediyorum en kötü bir insan bile daha iyı olma çabasmdadır. Takıştığı yer, toplum düzensizliği. Gerçekçilik, sanatçının içinde yaşadığı topluma yer yer ayna tutmak değildir. Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik, içinde yaşadığı toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozukluklan ortadan kaldırmaya çalışmak. Buna engel olanlarla savaşmak. Bilmem anlatabildim mi?..." sesini duyamayışın benim duygu ve düşünce dünyamda oluşturduğu birikimler ve yanhlardır. Onun için, sözün tam anlamıyla, yazıya başlamadan önce biraz kendimi topariamam, duygu ve düşüncelerimi bir sıraya koymam gerekir. (Sıraya koymasam, olduğu gibi anlatsam, sözü Orhan Kemal 'in kendine bıraksam daha iyi olur.) Önce şu gerçeğin altını önemle çizmek isterim, Orhan Kemal 'in sayısı elliye yaklaşan kitaplannı gözden geçirdiğimiz zaman, onun, kaleme aldığı konuların, işlediği sorunlann, incelediği ve anlattığı insanlann, yerlerin çokJuğu ve çeşitliliği karşısında şaşırmamak, hayran olmamak elde değil. Istersek, onun kitaplanndan insan aklı, yüreği ve sevgisi üzerine söylenmiş çokgüzel sözlerden oluşan (en az iki cilt) bir çalışma ortaya koyabiliriz. Orhan Kemal, eserleh açısından olduğu kadar, yaşamı ve kişiliği bahmından da son derece ilgi çekici, güven ve saygı uyandıran, sevecen, açıksözlü, temizyürekli, her zaman delikanh, arkadaş canlısı, dostyüzlü, özellikle gençlere ve genç kalanlara yahn, sıcak bir insandı. Dilinin, kaleminin ucuna gelen bir şeyi uzun zaman içinde saklayamaz, tutamaz, ağzından baklayı çıkarmak, beyaz kâğıda dökebilmek için sabırsızlanır, kendi kendini yerdi. O, Nâzım Hikmet için (Yaşar Kemal"in söylemesine gö're), "yediyaşında bir çocuk " dermiş, ama kendisi (sanırım) on dört yaşından yukarı hiç çıkmadı. Hep öyle kaldu Buyazım, Orhan Kemal'in çok uzaklardan gelen dost sesiyle anıları harmanlamak, bu harmanın içinden, onun, çeşitli konulardaki duygu, düşünce ve sanat anlayışım (bir anlamda) sergilemek olacak. (Bu arada, 14 Mayıs 1995 pazargünü yitirdiğimiz "Orhan Kemal Roman Ödülü "kurucu üyesi, seçici kurul başkanı RaufMutluay 'ı da saygıyla anmak isterim.) 2000 SBYESİNE ŞİRLK Bin dokuz yüz senesinin tki bine yerini Verdiğini Görmek istiyonım. Ne zevkli şey olurdu seyretmek torunumun Van Oniversitesi'ndeki kız arkadaşıyla Kutbu şimalide kızak kaydığını Waşington'da Kapitol bahçesinde Ren şarabı içip Çinli dostum Şin-Fo'yla beraber Şanghay'dan haber Beklemek! Adana'da gençlik aşımı yaptınp Hindistan'da gerdeğe girmek için Arzuhalsiz müracaat etmek Hastahanelere Ve duyduğum sevincin Radyografisini gösterip Hintli kanma "Sevgilim bak!" demek Ve Bahrimuhiti Atlasi'de Kanmla beraber zıpkın atmak Balinalara! Ne tadına doyulmaz olurdu Misisli Çopur Ali'nin Sorbone'da "Parçalanan Atomuıı Sanayıe Tatbikine Dair" Konferansmı dinlemek. Ve 1941 harbi için "Ne acaip şey!" demek Hey gidi 2000 senesi hey! (*) Nâzım Hikmet cezaevine Halkın değişimini algılamak "- Beni çoğunlukla gündüzleri sokakta görürler. Ben devamlı bir yerlere giderim. Bir yerlere uğrar, bir yerlerden bir yerlere göçer dururum. Yıllardır her sabah, yaz demez. ktş demez sabahın dördünde kalkanm yataktan. Ve sabah dokuza kadar yazımı yazanm. Sonra sokağa çıkanm. tkbal Kahvesi'ne uğrar kahvemi içerim. Yazmak için yaşamak, duymak, halkı algılamak gerekir. Bir yazar için çok gereklidir halkın içinde kalabilmek. Ve halkın değişimini algılamak. Eskimemek için... Hatta değişimi yakalamak, bu değışımın dışına düşmemek gerekmektedir. Ve bunun ötesinde bir yazar olarak yasamım günü gününe sürer gider. Her gün çalışmak. her gün yazmak, her gün boğuşmak gerekir ekmekle. Bu ara halktan yana olduğum için de çok ağır bir fatura ödetirler." (Fotoğraflar: ARA GÜLER) Aradan yirmi beş yıl geçti Onu, aradan yirmi beş yıl gibi uzun bir zaman geçmiş olmasına karşın, bugün de, emektar lacivertlerini çekmiş. sinek kaydı tıraşını olmuş, yeni yetme bıçkınlar gibi yumurta ökçe, sivri burun ayakkabılannı boyarmış, vişne çürüğü mendilini yan cebinden sarkıtrruş, kahptan az önce çıkmış kurşuni fötr şapkasını hafif sağa yıkmış, iki dirhem bir çekirdek, Cağaloğlu Meydanı'nın Babıâli Caddesi'ne dönen köşe başında durmuş, çalışan lstanbul'un çalışan insan kalabalığının eve dönüş telaşının aceleciliğine gülümseyerek bakarken görür gibi oluyor ve çok sevdıği Ataç'ın şu sözlerini anımsıyorum: "Hayat, hatıralardan ibarettir; hatta ümhler. gelecek günlerden beklediklerimiz de birer hatıradır; geçmiş değiL gelecek de hatıra... Biz onlan ananz, hatuianz, onlan da içimizdeki eski günleri gördüğümüz gibi görürüz." (**) Çünkü, anılar da kuşlar gibi konacak dallar arar. (*) Orhan Raşit; Yeni Edeiyat, 15 Ekim 1941. (**) Nurullah Ataç; Günlerin Getirdiği, 1957 tstanbul. geldi "- Ben hikâye yazmaya başladığım zaman hikâ- yeyle bir ilgim yoktu. Yedigün'ün genç şairler köşe- sinde şiirler yazıyordum. İbrahim Alaaddin bunlan cevaphyordu. llk gençliğin ilk heyecanlan. Takur tukur aruzlar. Bunlan düşürmek hiç de güç değildi. Ama bunlan hesaba katmamak, bu işe 'yazıcıük' de- memek daha doğru. Şiir bende, yanılmıyorsam 1936-1937 'lerde, bir iç coşkunluk halinde fişkırdı diyebilirim. Lise bitirme imtihanlanna hararetle hazırlandığım için. öbürders- lerin yanında lise edebiyat kitaplannı da defalarca elden geçirmiştim. O kitaplardaki şiir tanımlanna uygun birtakım kalıplar içine çaresiz gırmeye çalış- tım. Ve tabii coşkun heyecanlanm pis bir şekilde ka- nalize oldu. Bu 938-939'a kadar sürdü. llk şiirim Kayseri 19. Piyade Alayı hapishanesindeyken Reşat KemaJ ımzasıyla Yedıgün'de çıktı. Samnm yıl, 938 yada 939 olacak... 1939 yılının Kasım ortalannda Bursa Cezaevi'ne Nâzım Hikmet gelmişti. Onunla tanıştıktan sonra serbest nazma kaptırdım kendimi. Bu da Nâzım'ın kötü bir takJitçiliği... Bursa Hapishanesi'nde yazdığım şiirler. lstanbul dergilerinde yaymlanırdı. Yeni Edebiyat, sonra Yü- rüyüş... Hıkâyeciliğim de gene aynı dergide kendini gösterdi. Nâzım'ın yanında bulunuyordum. Dehşet- li etkisi altındaydım. Onun sesiyle yazmaya başla- mıştım. Nâzım, 'Kendi sesini bul' diye bağınrdı. Rı- fat Ilgaz'dan, Celal Sday'dan örnekler gösterirdi. Roman olarak ilk müsveddem, kocaman bir bak- kal defterine çalakalem yazılmış bir gençlik mace- rasıydı aklımda kaldığına göre. Şiirle uğraştığım ay- lardaydı. Henüz yolumu bulamamıştım. Yeni koğuş arka- daşım Nâzım Hikmet'i şıp diye taklit ediyor. üstadı kızdınyordum. lstiyordu ki, onun sesiyle değil, ken- dime özgü seslerle, benim olan şiiri yazayım. Gene o günlerde. hiç unutmam, ayaklannda takun- ya, bacağında golf pantolon, ağzmda pipo, koşarak hapishane avlusuna geldi. Elinde benim roman müs- veddesi. Yüreğim hop etti. Gene şiirlerimde olduğu gibi azarlanacağımı sanarak sustum. Romanımı da tenkit edecek, beni yerlere geçirecek diye sesimi bi- le çıkaramıyordum. 'Bunlan sen mi yazdın?' diye sordu. Çekine çekine 'Evet' dedim. 'Canım çiziktir- dik işte.J diye geçiştirmek istedim. O, büyük bir coş- ku içinde, büyük bir heyecanla, 'Bırak şiiri miiri bi- rader, hikâye yaz, roman yaz sen' dedi. 'Şiirle ne uğ- raşıyorsun?..' O günden sonra başladım. Roman bende hikâye- den önce gelir. Konusunu şimdi pek hatırlamayaca- ğım, 'On Sekiz Yaşun' adlı ilk küçük romanımı o yıl- larda Nâzım Hikmet'in yardımıyla yazmıştım. Son- ralan dil, diğer bilgilerim arttıkça yavaş yavaş hikâ- yeye döndüm. Uzun yıllar kendimi hikâyede biledim diyebilirim. Romana daha sonralan, hapisten çıktık- tan sonra başladım. Ama şiiri de gizliden gizliye yürütüyordum. llk hikâyem 'Bir Ölüye Dair' adını taşır... RıfatD- gaz'ın sorumlu müdürü olduğu Yûrüyüş dergisinde çıkmıştı. Yıl, 942... Belki, 943. Bu, 'Bir Ölüye Dair' hikâyesinin de bir hikâyesi var. Bir gün, gene Nâzım, elinde bir mektup, coşku içinde beni karşıladı. 'Bak'dedi. 'BakneyazıyorSa- bahattin Ali?' Mektubu verdi, okudum. Sabahattin Aü diyordu ki, 'Orhan Kemal adında bir hikâyeci- nin başanlı hikâyelerini okumaya başladık. Taıuyor musun Orhan Kemal'i? Hiç duydun mu?.. Bir Olü- ye Dair hikâyestni çok sevdim...' O hikâyeden sonra mektuplaşmaya başladık Sabahattin Ali ile. Orhan Raşit'le Orhan Kemal'in ben olduğumu öğrenmiş- ti. Ve bana ısrarla şiiri bırakıp kendimi düzyazıya vermemi istiyordu. Oysa ben hâlâ şiir yazıyordum. 2000 yılına seslenen şiirler yazmaktan vazgeçmi- yordum. O şiirleri buruk bir tatla şimdi bile okumak is- terim. llk gözağnsı, ilk sevgili gibi şeyler onlar..." Yücel ve Demirci'den imza günü • Kültur Servisi -Can Yücel ve Cihan Demirci, yann kitaplannı imzalıyorlar. Papirüs Yayınlan'nın düzenlediği etkınlik, saat 14.30'dan ıtibaren Beyoğlu Mephisto Kitabevı'nde gerçekleşecek. (Istiklal Cad. No:173 Beyoğlul- 293 19 08) Eyüboğlu yazma •Kühür Servisi -Bedri Rahmi, Eren ve Mehmet Eyüboğlu'nun yazmalan, Mehmet Eyüboğlu'nun Kalamış'taki . evinde hafta sonu boyunca , sergilenecek. Yann açılıp pazaV günü kapanacak sergi saat 10.00-20.00 arası görülebilir. (Bedri Rahmi Eyüboğlu Sok. - No: 10 Kalamış) Sanatçılann yazmalan, daha sonra Kadıköy'deki Orün Sanat , Galerisi'nde sergilenmeye başlanacak. 10 haziranda açılacak olan sergi, 1 temmuza kadar açık kalacak. Mevhibe bönü'nün giysileri sergileniyop • Kültür Servisi - Vakko Beyoğlu Sanat Galerisi'nde, "Mevhibe Inönü, Bir Zamanlar Çankaya Şıklığı" konulu sergi bugün açılıyor. Seçtiği giysi ve aksesuvarlara özen gösteren ve anı eşyalannı saklayan Mevhibe Inönü'nün 1992'deki vefatından sonra Inönü Vakfi başkanlığını üstlenen kızı Oziden Toker, sandıklarda saklanan pek çok giysi, eşya ve belgeyi özel günlerde Pembe Köşk'te sergilemeye başladı. Vakko Sanat Galerisi'nde yer alan sergide, Mevhibe lnönü'nün binici ve kayak * giysileriyle tuvaletlerinin , bulunduğu koleksiyondan '_ seçilen otuz örnek ayakkabı, çanta ve şapkanın yanı sıra anı fotoğraflan görülebilir. 1897 yılında tstanbul'da doğan Mevhibe lnönü'nün gerçek \ yaşamöyküsünü belgelere dayanarak roman haline getıren torunu Gülsün Bilgehan da yann saat 14.00-17.00 arası kitabını imzalayacak. 6 haziran saat 15.00-18.00 arası Vakko Beyoğlu Çay Bahçesi'nde "Mevhibe" kitabı üzerine bir söyleşi gerçeldeştirecek. .R, "Patara korunsun' • ANTALYA(AA)-Mimarlar Odası Antalya Şube Başkanı Osman Aydın, Antalya'nın Kaş ilçesi yakınlanndaki Patara antik İcentinin korunmasını istedi. Patara'daki arkeolojik araştırmalar için yeterli ödeneğin, kazı ekibinin bütün çabalanna karşm verilmediğini belirten Aydın, yöredeki tarihi değerlerin günışığına çıkanlması için maddi desteğe ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Aydın, Patara kentinin kuzeyindeki Gelemiş köyünün birinci dereceden arkeolojik SÎT alanına dönüştürülmesiniri de koruma açısından yararlı olacağını söyledi. Otsuki'nin sepgisi süpüyor • Küitûr Servisi - Japon ressam Yujiro Otsuki'nin resim sergisi, Galeri Nev'de sürüyor. 1948 yılında Japonya'nm Kobe kentinde doğan Otsuki, gravür, çalışmalanyla ün kazandı. 1972 yılından çalışmalannı • Paris'te sürdüren. Japonya'da ve dünyanm birçok ülkesinde kişisel ve karma sergilere katılan sanatçının sergisi, 20 . hazirana kadar açık kalacak. ' Uluburun batıği : kaası tamamlandı • ANKARA (AA)-Kaş'ın ; Uluburun açıklannda 1318 yılında battığı belirlenen ve on bir yıldan beri süren Uluburun batığının kazı çalışmalan -'. tamamlandı. Batıkta, Mısır kraliçesi Nefertiti'ye ait olduğu anlaşılan ilk altın mühür ve bilinen örneklerinden altı yüzyıl daha eski olan ahşap parçalanndan yapıûnış iki sayfalı iki defter bulundu. Kazı çalışmalannı yürüten Cemal Pulak; bakır, cam ve kalayın yanı sıra Kıbns seramiği taşıyan gemide, su aygın ve fildişlerine, pelerin iğnesi ve mızraklara, • çeşitli büyüklükte terazi , ağırlıklanna ve çift kulplu ' testiler içinde tütsü yapmakta kullanılan menengiç ağacı reçinesi rasladıklannı belirtti. YAPI KREDl GENÇLİK FESTİVALİ BUGÜN: 19.30 Cemal Resjt Rey Konser SakMitt Mımar Sinan Onıversitesi Devlet Konservatuan Orkestrası (Solist: S. Nakariakov) YARI1S: 19.30 Cemal ReşjtRsy Konser Salonu Barselona Gitar Dörtlüsü 21.30 HarbiyeAçıkhırvaTTyat- rosu/ Kültür Bakanlığı Devlet Halk Danslan Topluluğu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear