13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 HAZİRAN 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET KÜLTÜR SAYFA 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCt Yûksek yargı, imar planmı iptal edince söylemle uygulamanın farkı da açığa çıktı: Sııriçfnde tarîhsel duyarsızhk • 1 stanbul'un antik çağı, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait uygarhk birikiminin merkezi olan Suriçi bölgesinde, tarihsel mirasın korunması yerine ranta dayalı imar yetkilerinin önemsenmesi yüzünden kültürel kimliğin sürdürülebileceği genel bir SÎT uygulamasına hâlâ geçilemiyor. 71 Belediyelerin karşı çıkması yüzünden hâlâ SİTflanedilemeyen tstanbul'un suriçi bölgesinin "Fetih'ten 40 yıi son- rasınT (1493) gösteren bir gravürii • S 330 ile 395 yıllan arasında Roma tnıparatorluğu'na başkentlik yapan, ardından 1000 yıldan fazla Bizans Uygarhğı'nın merkezi olan, 1453'ten sonra da 1922'ye dek Osmanlı İmparatorluğu'nun yine başkenti olarak tarihe imzasım atan, daha da ötesi Megara K.ralı Byzas'ın 10 658'de bugûnkü Sarayburnu'nda ilk "Byzantion" yerleşmesini kurduğunu da anımsarsak, neredeyse "2650 yıknr'' yeryüzündeki kent ve uygarhk birikimıne eşine az rastlanır bir kûltür mirası zengınliğini armağan eden lstanbul'un tarihsel yanmadası, yani "Suriçi" bölgesi, meğer "SİT alanı" değilmiş'.. Daha doğrusu, bu olaganûstü zenginliğin Suriçi planı neden iptal edildi? • Fatih'in 542 yıl önce îstanbul'u nasıl aldığını görkemli gösteriler ve tarihe bağlıhk söylemleri altında İstanbul halkına yeniden yaşatmaya çalışanlar, aynı tarihin kültür mirasını "Fatih'in aldığı Istanbul'la birlikte" korumayı öngören yargı karanna neden itiraz ettiklerini de yine şu "Fetih günlerinde" açıklamak zorundalar... u sorunun yanıtı, 65 sayfalık bılirkişi raporunda aynntılanyla, 13 sayfalık mahkeme karannda ise özetlenmiş olarak yer alıyor. Tarihsel yanmada ıçin aynı anda "tarihsel değer" taşıyan her iki belgedekı saptamalara göre üç imparatorluğa başkentlik eden tstanbul'un, yine son üç dönem belediye yönetimince de pek beğenilen imar planı, tarihe karşı duyarsızlığını başlıca şu kararlanyla gösteriyor 1 - Plan raporunda bölgedekı trafık yükîünü hafıfletmekten söz edilmesine rağmen, planda bu doğru ılke terk edılıyor. Bir yandan Haliç'e ikı yenı köprü eklenerek tarihı yanmada geniş yol düzenlemeleri ve hatta "tüneflerie" tahnp edilırken öbür yandan sadece Eminönü ilçesine "17 adet kath otopark" önerilerek Bizans arkeolojısı ve Osmanlı kent dokusu "otomobil uygartağına'" teslım edihyor. 2- Tarihsel halk kültürünü ve kentin özgün kimliğini yansıtan sivil mimarlık ömeklerinin yoğun olarak bulunduğu kimi bakımsız semtlere "çöküntü bölgesi" tanımı getirilerek asıl korunması gerekli doku gözden çıkartılıyor, bu tûr alanlar "yenueme" adına yıkımla ve rant yapılaşmasına acılıyor. 3- 1930'lardakı Prost'a aıt planla başlayan ve 1964 planıyla da sûrdürülmeye çahşılan "tarihsel sihıete saygılı bina yüksekliğr ilkesı zedeleniyor ve ünlü "7 tepe" yükseltilennde kat sayısı azaltılmayarak yine 1930'lardanbu yana korunabilen kimliğin zedelenmesıne yol acıhyor. TOPÇULAH ıl otopaıfcian 1 Tramray Tarihi Yanmada'nın tdare Mahkemesince iptal edilen imar planında, sadece Eminönü Oçesinde 17 adet kath otopark önerflirken, Fatih ilçesinde de 7 yerden "otoyol tünefleri" öngörülüyor— 4- 1980'de yürürlüğe giren, 1994'te Sözen döneminde yeniden yapılan, Erdoğan döneminde de bir kez daha ele alınarak son düzenlemeleri ûzerinde çahşılan, İstanbul metropolitan alan nazım planı hedeflerinde, Suriçi bölgesi üzerindeki MlA (Merkezi Iş Alanı) baskısının kaldınlması öngörûlürken, dava ve iptal konusu planda bu baskının sûnnesini ve MlA işlevinin daha da güçlenmesini getirecek kararlar yer alıyor. 5- Tarihsel yanmadadaki kentsel arkeolojik zenginliğin bilimsel bir araştırmasına ve toprak alhndakı mirasın sağhklı belgelenmesine dayanmadan üretilen imar planı. ûstelik bu mirasın korunmasını "inşaat kazısı sırasında kalına çıkma oiasıfağma" bağlayarak yine koruma yerine ımara önem veren bir nitelik sergiliyor. Oysa arkeolojik değerlenn artük "rastlantjjla" değil, doğrudan araştırmaya dayalı plan kararlanyla korunmalan gerekiyor... Işte, olabildiğince özetlenen bu gerçekler, idare mahkemesınin iptal karanndaki; "Bu planın yaşama geçirflmesı haünde İstanbul tarihi siluetinde, kentsel arkeolojik kaynaklannda, tarihi dokosunda ve toprak üstü kültürel değerlerinde geriye dönüşü mümkün olmayan kayıplann verilmesine neden oiacağı anlaylmakla planın uygulanmasında kamu yaran bulunmadığı sonucuna ulaşdmıştır" yargısma da dayanak oluşturuyor. Şimdi artık ne yapıııak gerekiyor? u sorunun yamtı da yine hem bılirkişi raporu ve mah- ketnenin iptal karannda var hemdeMimariarOdasıDa- mşma Kurulu'nun davanm sonuçlan üzerine 25 Ocak 1995 günü yaptığı değerlendirme toplantısının öne- riler raporunda görûlebiliyor. Her şeyden önce tanhsel yanmadanın daha fazla gecıkilmeden bütûnüyle SİT kapsamı ve statüsü içerisine alınması, uzmanlann ve hukukçulann ortak kam- sı. Nitekim, bu zorunluluğa, iptal edilen imar planmın raporunda da değıniliyor ve "Suriçi bölgesinin tümiinün kentsel ve arkeolojik SİT ohnası gerektiği" yö- niindekı görüşler, aynı rapora koşut ola- rak mahkeme karanna dayanak oluştu- ran bilirkişi saptamalannda da yer alıyor. Büyükşehır ve ilçe belediyelerinin Su- riçi'nde zaten kısıtlı olan "imar yetidle- rinideyitirmekaygjsıyla" karşı çıktıkla- n bu önemlı aşama bir an önce geçilebi- lirse, ikinci adım olarak imar planmın hemen "yanhşlardan anndınlmasına" sına gelıyor. Bunun ıçın de yine bılirkişi raporu bir tür *yol gösterid kaynak" ni- teîiğini taşıyor. Raporda saptanan (aynı anda yargınm iptal karanna gerekçe ol«jşturan) sakıncalan taşımayan bir pla- nım. yine eldeki plan düzeltilerek Suri- çi "*ne ve tstanbul'akazandınlması gere- kiyor. Yenı ımar planı yürûrlüğe girin- cerye kadar ıse bölgede tarihsel yapı res- Tarihe saygıyı dilinden düşürmeyen belediyenin savunduğu imar planı, Haliç kenanndaki en ez 1000 ydhk yerieşme bölgelerini "çöküntü bölgesi" olarak gözden çıkartryor_. torasyonu ya da onanmlar dışında yeni uygulamaya izin vermemek, çok önem- li bir koşul. Yasa gereğince koruma ku- rulunun bu ara dönem ıçin getireceği "geçiş dönemi yapılanma ktırailannın", koruma amaçlı imar planı hedefleri üze- nnde bir engel ya da çelışki yaratmama- sı, en hassas konulardan bir tanesi. Bu değerlendirmelerin yam sıra yine Mımarlar Odası Danışma ICurulu top- lantısından çıkan bir başka önen ıse, be- lediyeler ve koruma kurulunun yanı sı- ra ünıversıteler, ılgili meslek odalan, Ar- keologlar Dernegi ve Müzeler Müdürlü- ğü temsilcilennm katılımıyla bir "Suri- çi planlaması imar ve değerlendirme ku- rulu" oluşturuhnası. Genel koruma ku- rallannın ve imar planı onaylannın ke- sınleşmesinden önce bu kurulun görüş- lennin alınması... Sözün kısası, tarihsel yanmada "say- gmhğnun korunmasını'' ıstiyor. Bunun için de ımar planmın iptal edilmesiyle birlikte alınacak yeni SİT ve koruma ka- rarlannın tarihe duyarlı bir dönemi baş- latabilmesi, belki de artık son şansı ola- cak... yine tarihsel sınırlannı oluşturan kara ve deniz surlannm "eski eser" olarak yasal koruma altına alındıklan 1950'li yıllardan bu yana. tarihsel yanmada içerisinde kimi bölgeler "arkeolojik StT" olarak belirlenmiş; ama yanmadalann 2700 yıllık geçmişine tanıklık eden ve bu tanıklığın toprak altında ve toprak üstünde eşsiz belgelerini banndıran Suriçi bölgesinin bütûnüyle "SİT" sayılması gerektiğine ise bugüne dek "resmen'' karar verilememiştir!.. Halâ da verilemiyor. Dahası, bu karann ilgili koruma kurulunda "artık" alınabilmesi ıçin, "Büyüksehir BeJedrvesi" ile Sunçi'ndeki Fatih ve Eminönü ilçe belediyelerinin gerekli desteğı vermemeleri yüzünden, tarihsel yanmadanın bütûnüyle bir StT alanı olduğu gercegi "yasal statüye" hâlâ kavuşamıyor. "Dahası'' diyorum, çünkü her üç belediye yönetimi de "tarihsel geçmişe sayfp" konusunda neredeyse doruğa ulaşan bir siyasal söylem ıçindeler. Hele büyükşehir beledıyesı, 1453 öncesine de saygı duyduğunu "Bizans surtannı asıl biz konıyacağız" dıyerek ilan etmesinın ötesinde, özellikle şu "Fetih Haftası"nda Fatih'in Îstanbul'u almasının 542. yıldönümünü neredeyse yüzyıhn en büyük kutlama gösterisine dönüştürüyor. Ama buna rağmen, yine "Fatih'in aldığı İstanbul" olan tarihsel yanmadımn tümüyle StT olması gerektiğine ısrarla karşı çıkıyor. Üstelik bu "tarihsel aymazhğı" sürdürerek Suriçi'ni bir SİT gibi koruma altına almayan imar planmın ıdari yargı taranndan iptal edilmesi karanna bile bir üst mahkemede itiraz ediyor, "temyiz'' hakkını kullanıyor. Öte yandan yine 2700 yıllık Suriçi yerleşmesınin "artik" SİT ilan edilmesi ve bu bölgedekı her türlü imar faaliyetinde öncelikle tarihsel zenginliğin korunmasına yönelik kurallann yine StT statüsü içerisinde getirilmesi de yüksek yargının plan iptal karanyla birlikte her şeyden önce "hukuksal bir zorunluluk". Ancak, gelin görün ki "ecdad yadigârr söylemınde büyük bir coşku içerisinde görünenler, bu yadigânn imar rantına kurban edilmesine "dur" demek isteyen mahkeme karanna aynı coşkuyla sahip çıkmıyorlar Hem de "idarenin devamhlığı'' adına. Yanı, ülkenin kültür kimliğini "Batılılaşma" yüzünden koruyamadıklan gerekçesıyle ağır suçlamalar getırdıkleri önceki yerel yönetimlenn bu tür yanlış kararlannı sürdürme adına... Acaba, tarihe bağlılığı siyasi programlannda baş köşeye oturtanlar, "imar programlannda'' bunu neden hemen unutuveriyorlar? tstanbul'un bir "tsfaun kenti" olduğunu kanıtlamak için 542 yıllık uygarhk birikimini yetersiz görüp olur olmaz yerlere kaçak ve yakışıksız camilerin inşa edilmesine destek verenler, Suriçi bölgesindeki tarihsel camilerin yarattığı silueti giderek tümüyle yok etmeye aday bir imar sürecinin neden devam etmesini istiyorlar?.. 1990 onaylı tarihi vanmada koruma imar planını iptal eden İstanbul 4. tdare Mahkemesi'nin 17.11.1994 günlü karannda, bu sorulann yanıtlanmasına ışık tutacak gerçekler, bilirkişi raporuna dayanılarak şöyle veriliyor "(Suriçi'nde) kaçak olarak veya mevzii pJanlarla oluşan flîti durum. yeni (dava konusu) planla bir yandan tüm tarihsel varnnadâva >'aygınlaşırken diger yandan tüm geçmiş yaşadışı uygulamalar yasalhk kazanmış olacakün-V Bu yaşadışı uygulamalann ve tüm Suriçi'ne yaygınlaşmak üzere olan "fifli durumun". 3 kat imarlı olan yerlerde 5-6 kath bmalar yapılarak hatta tarihsel çevre ya da arkeolojik zenginlikler nedeniyle hiç bina yükselmemesi gereken yerlerde apartmanlar inşa edilerek şu "ekonomik darboğaz" günlennde bırilerine durmadan milyarlar kazandırdığı ise elbette ki "hukuk terbiyesi geregi'' bilirkişi raporlannda ve mahkeme karannda yer almıyor... Evet. Bütün bu "gtdi kalan" gerçekler, Mimarlar Odası'nın açtığı dava sonucunda, 1990 onaylı tarihi yanmada konıma nazım planının. idare mahkemesi tarafından iptal edilmesi ve belediyenin de bu karan uygun görmek yerine temyiz etmesi sürecinde ortaya çıktı. tstanbul'un 2700 yıllık merkezi, yıllardır ülkeye gelen yabancı konuklar için en değerli "tarihi ve turistik yer" olarak tanıhlmasına rağmen bütûnüyle "StT" değildi.Bu bölgeye "koruma amaçlı" (!) bir imar dûzeni getirmeyi hedefleyen imar planının ise ilk "sipariş karannı" kent içi otoyol projelerini de düzenletmek üzere Bedretin Dalan vermiş. böylece hazırlanan imar plamnı onaylayıp yürürlüğe girmesini sağlamak Nurettin Sözen'e nasip olmuş, derken mahkeme karşısmda savunmak ise Recep Tayyip Erdoğan a düşmüştü. Anlaşılan, "ünar rant", İstanbul için her dönemin tek galibiydi ve siyasi söylem ne olursa olsun, yine tstanbul'un yağmalanmasındaki dayanıhnaz çekicilik, imar politikasının belirlenmesinde başlıca belirleyici gücü oluştunıyordu. Bu çekiciliğin kurbanı, tstanbul'un tarihsel varlığı, yani dogma büyüme "İstanbul" olduğu Suriçi bölgesi seçilse bile... ODAK NOKTASI AHMETCEMAL Bizim Roman Geleneğimtz... Hangi alanda olursa olsun, değerlendirilmeyen, başka deyişle ileriye uzanan yolun kilometre taşları niteliğiyle sahip çıkılmayan gelenek, kısır kalmaya yargılıdır. Böyle bir yazgıya uğrayan gelenek, ne ka- dar zengin bir birikimi içerirse içersin, testiye konu- lup toprağa gömülmüş altınlardan ya da eski para- lardan farksızdır; üstelik gün olur, varlığı bile unutu- lur. Romanın bizim edebiyat yaşamımızdaki yeri, bir tür olarak topraklanmıza geldiğinden bu yana bir 'Türk romanı'nm oluşmasına zemin hazırlayıp hazırlama- dığı, bugüne kadar -her zaman istenen düzeyde ve yoğunlukta olmasa bile- çeşitli çevrelerde tartışılmış- tır. Bu tartışmalara karşın bugün hâlâ kendini duyu- ran eksiklik ıse, daha önce başka yazılanmda da be- lirttiğım gibi, edebiyatın aynı zamanda bir bilgi kay- nağı olarak degerinin bizde henüz bilincine varılma- mış, bunun doğal bir sonucu olarak da örneğin ro- manın toplumbilimi bağlamındaki çalrşmalann ger- çekleştirilememiş oluşudur. Biralandaki verimin sağ- lıklı dökümleri, önyargılardan uzak tutumlarla yapıl- madığı sürece böyle hedeflere ulaşılamaması da çok doğaldır. Özellikle son on, on beş yıldır yazar kimliğine tıtız bir edebiyat araştırmacısı kimliğini de ekleyen Selim Iteri'nin "Gençlere Türk Romanından Altın Sayfalar" adlı son eseri, ülkemizde roman geleneğinin irdelen- mesine değgin gerçekten ömek nitelikte bir büyük çalışma. İki ciltte -eğer yanlış saymarjımsa- toplam elli dört Türk yazanndan seksen yedi romana yer ve- ren 1leri, Ahmet Mrthat Efendi'den Orhan Kemal'e uzanan bir çızgide, yüz yılı aşan bir zaman parçası boyunca içinde yaşadığımız toplumun geçirdiği he- men bütün evrelerte Türk romanının ne yaman bir he- saplaşmaya girmiş olduğunu belgeliyor ve elbet is- teyenler içtn, bizim romanımızın ne bulunmaz bir bil- gi kaynağı olabileceğini de! Bu iki cildin sayfalannı çevirdikten sonra, kendi toplumumuzda gerçekleştirilmiş böyle bir birikim kar- şısmda Türk sanatının bir bütün olarak ve genelde sergilediği "görmezlikten gelme" konumunu, şaş- kınlıktan da öte, bir tür dehşetle karşılamamak ola- naksız. Ve insan, şu sorulan sorma gereğini ister is- temez duyuyor Bu hazineden yola çıkılarak, o hazi- neyi sonsuz bir esin kaynağı ve bir rehber sayarak kaç Türk filmi çekilmiştir? Kaç tane tiyatro oyunu ka- leme alınmıştır? Böyle bir hazine el altında dururken, senaryolarda ve oyunlarda konu sıkıntısı çekilmesi, nasıl açıklanabilir? Yanıtlan özellikle sayı bakımından doyurucu ol- maktan uzak kalacak bu sorulan elbet başka bağ- lamlarda da ortaya atabilmek olası. Böyle bir birikim karşısmda, ortaöğrenımde kullanılan Türk edebiyatı krtaplarının ömek yoksulluğuna ne gibi gerekçeler bulunabilir? Ortaöğrenimini tamamlayan bir genç, yüzde olarak bu birikimin kaçta kaçıyla tanıştırılmış olmaktadır? Eşsiz bir dil zenginliğini sergileyen bun- ca ürün kendi ortamımızda verilebilmişken, günü- müzde Türk dilinin -özellikle günlük kullanım bağla- mında- gerek yazıda, gerekse konuşmada bunca acınası biçimde yoksullaşması neyle açıklanabilir? "Gençlere Türk Romanından Altın Sayfalar"\ oku- yanlar, öyle sanryorum ki bu türden sorulan daha da çoğaltabileceklerdir... Yeri gelmişken, sözünü ettiğim eserin yazan Selim lleri'nin aslında yazarlarda pek sık rastlanmayan bir tavrına değinmeden edemeyecegım. Kendi de usta bir hikâyeci ve romancı olan lleri, edebiyatımızın ken- disine kadarki ustalanna sahip çıkmayı, onlarla sü- rekli bir usta-çırak ilişkisi içerisinde yaşamayı ve böy- le bir yaşama biçimini gençlere de önermeyi nere- deyse misyon edinmiş bir yazardır. Daha çok "Her şey, aslında benimle başladı..." gibisinden tavıriann egemen olduğu bir ortamda böylesi, sanınm üzerin- de aynca ve biraz da ibretle düşünülmesi gereken bir konu! Selim lleri gibi, eski ustalara vefa borcunu ken- dine özgü bir ahlaka dönüştürmüş bir yazarla, Enis Batur gibi, sanat ve edebiyatın uçsuz bucaksızlığın- da rastladığı her değere, o değer, sanki kendi parça- sıymışçasına sahip çıkan bir estetin karşılaşmasın- dan doğan "Gençlere Türk Romanından Altın Say- falar" tıpkı daha önce aynı yazann kaleminden çıkan ve yine Yapı Kredi Yayınlan arasında yayımlanan "llk- gençlik Çağına öyküler" gibi Türk edebiyatı bağla- mında eşsiz bir rehber. Edebiyatımızda aradıklannı bir türlü bulamadıkla- nndan yakınanlara, kendi toplumsal geçmişimizin iz- düşümlerini hep yabancı bakış açılannda arama me- raklılanna ve bir de Türk edebiyatından yayımlaya- cak eser bulmakta zaman zaman güçlük çektikleri- ni söyleyenlere önemle duyurulur! KnobhBonbon Turklye'öe • Kültür Servisi - Frankfurt'ta sergilediği oyunla onuncu yaşını kutlayan Almanya'mn ilk Türk kabare topluluğu Knobi-Bonbon, tzmir, Eskişehir ve tstanbul'da gösteri sunmak üzere Türkiye'ye geldi. Şinasi Dikmen ve Muhsin Omurca'dan oluşan ICnobi- Bonbon, Türkiye'de "Best of Knobı-Bonbon" adlı bor programını sergileyecek. tkilinin Almaya'daki yabancılann yaşamlanndan kesitler sunan Almanca oyulan Almanya'da yılda 120-140 kez sahne alıyor. Gösterilerini Avusturya, tsviçre, Hollanda, Fransa, Finlandiya'da da sergileyen ikili sık sık Alman radyo ve televizyonlannın konuğu oluyor. Knobi-Bonbon, y_ann ve cumartesi Eskişehir Anadolu Universitesi'nde, 5 ve 6 haziranda da tstanbul Karaca Tiyatrosu'nda izleyici karşısına çıkacak. fülEltarilıvetrekkin) IÇKDEM TATLASI & & " Trekklng 4 HcEkai Pata ft n Çiğıten Yaytau... Ub^m, kumınya w rehbirtik d«M750.000 TL NCimrriVK A TreMdng 4H«JRaiPcK« % GSkfik srUannda, orm«nhk bir atamJdnde jeUe »e dere boyunc» yürflyBç. taş.nanyeriikıhflaOOO MBOPOTAMTirDiUf BİB KBSİT URFA - HARRAN - NEMRUT GdenekKİ jaşun «tarihi üe tJrh._ tkioç kooik A t t ü k B ^ N t D ^ i ^ d ö vle 10 - yie H h n_. GAP, eteiteriodeU Kpmm^nt kraajL.. •—^^ YJ. 9J50.000 TL KAKŞ1 KITI, TVNAlriSTAM! 23 Eyö - • B*" gflzel zumoıiKİa Yunanistan. Onbeş gıln boyunca Yunnistan'ı brklı I götle gOnnek için kıpnlınuftrmt!Anyın, bflgi ahn. -Yca arnik a Mb tok. 6/5 toyo$u Tvl/Fakt: 0-212-2451593-2452976
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear