25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 MART1995 PERŞEMBE 14 KULTUR Orhan Pamuk, 'Kara Kitap 'ın Almancayayımlanması nedeniyle Almanyay da çeşitli okuma gecelerine katıldı DtLEKZAPTÇIOĞLU BERLtN - Orhan Pamuk, "Kara Khap"ın Almancasının yayımlanma- sı nedeniyle geldiği Almanya'da çeşıt- ı li kentlerde okuma gecelerine katıld i ve basınla mülakatlarda bulundu. Ai- manya'nın önde gelen yayınevlerin- den Münih'teki Hanser Verlag tara- fından basılan "Kara Kıtap"a (Das schwarze Buch) Alman basını ilgi gösteriyor. Bunda Hanser Verlag'ın saygınlı- ğı, "Umberto Eco'nun yayınevi" ola- rak tanınması; son aylarda özelhkle Norveçli felsefe öğretmeni Jostein Gaarder'in "Sofie'nin DünyasT adlı romanıyla bestseller listelerinde bı- rinci sırayı işgal etmesi de bıraz rol oy- nuyor. "Kara Kitap"ı Almancaya Ingrid tren çevirdi. Fransızca baskı tûkendi Kıtabmın Hanser Verlag tarafindan Türkıye'den değıl, New York'taki aja- nından satın aldığını belirten Orhan Pamuk, romanın Fransızca çevirisi- nin ilk baskısmın tükendiğini ve Fran- sa'da ikınci baskıya geçildiğinı anlat- tı. "Kara Khap" hakkında Alman ba- sınında -eleştırmenler kıtabı okuduk- Ben doğrudan potitikay la ilgilenmek isteyen bir yazar değUim, hiçbir zaman da oJmadım. Fakat oniki yildır kita- planm yayımlanıyor ve hayat beni oraya getirdi ki, bütün direnmeme rağmen ben kitaplanmda değil ama kitap dışı hayatımda bir çeşh günlük politikanın içinde buldum kendimi. Bunun sebebi Türkiye'nin ükanmasıyla ügili. 'Kitap (lisi hayatmıda polîlıka var' tan sonra- yayımlanacak yazılar, kuş- kusuz kıtabm satışında etkili olacak. Ancak yazann Münih. Duisburg Aac- hen, Stuttgart ve Berlin'deki okuma gecelerine gösterilen ilgi. kitabın "az satmayacagT konusunda ümit verdı. Orhan Pamuk ıle Beriın'de, Türki- ye'ye dönmeden bir gün önce konuş- tuk. - Almanya'da " Kara Kitap"yeni ya- yımlanıyor, ama Türkiye'de onu izle- yen "Yenı Hayat" çoktan piyasada. "Yeni Hayat" Türkiye'de savaşla, bombalaria, kazalaria, kısacası şiddet- k dolu 199O'lı yıllann etkilenmesini taşıyor gibigörünüyor. Siz Türkiye'de- ki olaylan nasıl yaşryorsunuz? ORHAN PAMBK - Ben doğrudan politikayla ilgilenmek isteyen bir ya- zar değilim, hiçbir zaman da olma- dım. Hafta ilk kıtaplanm çıktığı vakit benden önceki kuşak yazarlanna kı- yasla durumumu saptadım ve bunun provokatif olarak altını çızmek için "Ben fUdişi kulesinde yaşayan bir ya- zanm"dıye açıkca söyledım. Şiddet ve ükanmayla ilgili Fakat on ıkı yıldır kıtaplanm ya- yımlanıyor ve hayat beni oraya getir- di ki bütün direnmeme rağmen ben kitaplanmla değıl, ama kitap dışı ha- yatımda bir çeşit günlük politikanın ıçmde buldum kendimi. Bunun sebe- bi demın sözünü ettiğimiz şiddetle ıl- gili. Türkiye'nin tıkanmışlığıyla ilgi- fi. - Ne riir bir bkanmışhk? Türkıye bir çeyt cemaatlere bölün- dü. Bir yanda şeriatçı bir cemaat, bir yanda Kürt kımligının tanınmasını is- teyen bir cemaat, yine o köktenci ce- maatın karşısınaaynı köktencilikle la- ık ve Batılılaşmacı olarak çıkan bir cemaat, vesaire. Devletın yapısına da uygun olarak bu cemaatler arasında demokrarik bir toplumda oluşması beklenen ortak bir dıyalog oluşmadı. Devlet, cemaatleri, demokrasiyi da- raltarak ve bir şiddet uygulayarak bır- leştirmeye çalışıyor, bunda da başan- lı değil. Örnek: Türkiye'de Kürt sorununun asken yoldan çözümu. ülkeyı tama- men bir felakete sürüklüyor. Ülkede- ki mıilıyetçiliğı, Türk milliyetçiliğinı körüklüyor. PKK'yle devlet arasında sürüp gi- den savaş, Kürtlerden çok Türkler için korkunç acı vericı hale geldi. Savaşın mali bedeli de ülkenin taşıyamayaca- ğı bir hale geldi. Aydınlar üzerindeld baskı Bu savaş yüzünden perde arkasın- da ülkeye hâkım olan askerin bastır- masıyla demokrasi kısıtlanıyorve bü- tün bunlardan sonra da demokrasi kı- sıtlandığı için ister ıstemez yazarlar, aydınlar, kendilerinı devletle çatışır vaziyette buluyorlar Yaşar Kemal va- kası bunun bir örneğidır. - Aydınların devletle bütünleşmiş olarak mı yaşamalan gerekir? Hayır, gerekmez, çatışıyorlar, ister istemez çatışmalar başladı. - Niçin şimdi başladı? Ötekiler ne- den susuyor? Türkiye'de son dört beş yıldaki medya patlamasıyla bir de gazetele- nn, televizyon istasyonlannın tekel- leşmesıyle sıstemi radikal bir şekılde eleştıren aydınlann sesı duyulmaz ol- du. ' Sözünü esirgemeyenbir kabadayı'Kültür Servisi- "Ben ölürsem ar- kamdan ne derler di\e merak ediyor- dum. Bu senaryov u uy gulamadım, ama eğer bu geceki gibi olacaksa derhal ölü- rüm" dıyordu Can Yücel, kendısı ıçın Devlet Tıyatrolan'nda düzenlenen "Sa- nat InsanlarT gecesının sonunda. Arkasına yaslanıp elinde şarap kade- hiyle yaşam öyküsü, düzyazı ve şıırle- rinden oluşan bir dramatık belgesel şek- linde hazırlanmış programı ızlerken, dostlannın kendisı ıçın söyledikleri gü- zel sözlen dınlerken çok keyıflı görü- nüyordu. Her konuşmacı onu nasıl tanıdığını, onunla ılgilı anılannı anlatıyor, o da ya- şarken bunlan duymanın tadını çıkan- yordu. Önce tüm ışıklar söndü ve kulis- ten Yücel'ın Onat KuÜar ıçın yazdığı şiırduyuldu. Devlet Tıyatrosu sanatçı- sı Nttiat heri'nın sesınden. Sonra TV- mur Selçuk pıyanosunun başına geçtı ve "Eldeki bir kuş daha kuştur, dalda- ki iki baykuştarT dızeleny le selamladı Yücel'ı. Devlet Tıyatrosu sanatçılan ise Yücel'in yaşamında önemlı yer tut- muş olaylan, kışılen canlandırdılar. şı- ırlerinden bölümler okudular. Arada bir de onu yakından tanıyan bir konuşma- cı geliyordu mikrofonun arkasına. ilk konuşan Şükran KurdakuL"Can sözcüğünü budaktan esirgemeyen bir kabadayıdır" dıyordu. "Can Yücel'in şürinde bir sözcük diğerini kıskanıyor gibidir. Neden onikiden vurmayan di- zes yok bizi Can'ın? Yedi canlı da on- dan. Yüreğinin çökecek gibi olduğu za- manlar yaşadı Can şüriyle ama Can Yü- cel ağacını sitemediler yaşamdan. Su uyur, düşman bile uyur, Can'ın dizeleri uyumaz. Devlerliler, kadı eskileri, sö- mürgenler, sürünenler. kalem efendile- ri, edebiyat memurian, yüreğinizi sıla tutunuz. Can Yücel burada!" Öner Yağcı kendı deyımıyle 'yaşa- mın yanuş gjdişine dur diyen, öfke ve sev gi dolu. günlük yaşamı âklının ve bi- rikiminin süzgecinden geçirerek sorgu- layan" duzyazılanndan soz ettı Can Yu- cel'ın: "Can Yücel, yaşamdan aldıgı sözcüklerie yeni v« aydınlık olan bir baş- ka yaşamın temellerini atmasını bilen bir yan ustasıdır ilk önce. Sanatın, ya- şarada var olan her atanu her anı kâp- sayabileceğine olan inancııu, önüne çı- kârtılan her zorluğu yenmeyi başara- rak daha güçlendiren bir inadın simge- sidir Can Yücel*'. Can Yücel'le ortak yanlannın utan- gaçlıklan olduğunu söyleyerek söze başlayan RefikDurbaş ıse Yücel'in şı- ırinın en belırgın özellığının güncel olaylarla doğrudan. dolaysız bağ kura- bılmesı olduğunubelırttneekledı: "Şi- irlerini bütünteyen ikinci bir kaynak da göndermeierden y ararlanarak geniş bir çağnşım rincirinin kurulması. Shakes- peare'den Gönül \azar'a, Ahmet Ha- şim'den çevresinde birlikte yaşadığı ar- kadaşlanna kadar geniş bir ilgi alanı var. Dalgasını geçiyor hayaüa. En çok da kendisiyle. Gündeminde her şey var: Politika daşehvçt de tarih de güncel oian da. özede ölümü ve yaşamı kucaklayan her şey". TuDcel Kurtiz,4 Can Baba'nuı şıirle- rinı ınanılmaz bir coşkuyla okuyarak hem dınleyenlenn soluklannı kesti. hem de onun ne kadar ıyı anladığını ka- nıtladı Ardmdan Zeliha Berksoy çıktı sahneye ve 15 yıl önce yıne orada sah- nelenen. Can Yücel'in Brecht'ten çevır- dığı "KafkasTebeşirDairesrne ılışkın anılannı aktardr "İlkokumaprovamız- da büyük bir heyecanla oturduk masa- nın başına. Can geldi. 'Oyunu ben oku- yacagım' dedi. Ve oyunu üç saat Can, bir senfoni gibi okudu. O üç saatin nasıl geçtiğini. neler olduğunu asla hatırlamıyorum. Sadece yüreğimin kabardığını \e her bir cümlenin bey- nime berrak bir şekilde nasıl yansı- dığını hatırlıyorum. O okudu, biz oyunu anladık". Devlet Tıyatrosu sanatçılan Can Yü- cel'in 'Türkçesöylediği'Shakespeare'in "Bahar Noktası"ndan bir bölüm oyna- dılar Hemen ardından da bu oyunu sah- neley en Başar Sabuncu. kısa bir konuş- ma yaptı. "Vuvarlak Kafalılar ve Shri Kafan- Iar"dan söz etmek ise Rutkay Aziz'e düşüyordu. Ancak Azız, o günlerde ya- şadığı bır olayı da aniattı. "Osıradaes- ki eşim doğum halinde hastanedeydi. Can Baba yanıma geldi. mis gibi tavuk- çu kokuyordu. Ankara'da tavnkçu kok- mak demek. bir rakının hakkını verdi- ğiniz bir süreçten geçmeyi ifade eder. Dedi ki 'Rutkay, bır oyunu her zaman koyarsın, ama bır çocuk her zaman doğ- muyor, çek git hastaneye'." Ve alkışlar arasında Can Baba çıktı bu kez sahneye. Önce şarabından bır yudum aldı, sonra da açık hav ada olmak yenne oraya kapananlara şıin adına te- şekküretti. 'Ikinci Nöbetçinin Sıkıntılan' Kültür Servisi - tstanbul Şehır Tıyatrolan'nın bu yıl başlattığı kısa oyunlar dizisi çerçevesınde yeni bır oyun sahnelenmeye başlandı: "İkinci Nöbetçinin Sıkınüla- n". Orhan Günerin yazdığı, Arif Akkaya'nın yönettıği oyunda Naşit Ozcan. Hümay Güldağv e YavuzŞeker rol alı- yorlar. "İkinci Nöbetçinin Sı- kmnlan", canı sıkılan, bır şey yapmayan, hiçbir şeye başla- yamayan birini anlatıyor. Hı- zıyla başları döndüren bir çağda, kocaman bir metropol- de yaşayan •yalnızlar ordu- su'ndan birini. Nöbetçinin sıkıntılan, bir tiyatro sahnesinde, tam da "Hanüet" sahnelenirken alev- lenir Oyunda Danimarka KrallığTnın şatosunda sur nö- beti tutmakta olan ikinci nö- betçi rolündedir. Ama bu oyundan bıkmıştır artık. Ro- lünü terk eder ve sahneden çı- kar. Bir oyun yazmayı düşje- mektedir. "Birini anlarmakis- tiyonım"der: "Canı sıkılan_. Bir şey yapmay an_. Hiçbir şe- ye başlayamayan birinL. Biri var.- Etrafı kalababk... Hem de çok kalabalık... Her gün yüzterce insanla beraber, ama geceleri yatağa girdiğinde bir y ığın pişmanlık, iç sıkınösu.. Yaruı yine aynı hatalan tek- rar etmeyeyim diye sözler ve- rir kendine. Ama çevresinde görünmez bir nükleer buiut kümesi gibi dolaşan can sıkın- ÜSL..'' Oyun, Harbiye Cep Tiyat- rosu'nda salı günleri 18.00 ve 20.30'da, perşembe ve cuma- lan 15 OO'te "Pfeynirti Yıunur- ta" ve "Açık Evlflik" ıle dönü- şümlü olarak sahnelenecek. Yaşar Kemal gibi, Aziz Nesin gibi ünlü yazarlar ancak yurtdışında sesle- rini yükselttikleri zaman. medya bu- nu görmemezlikten gelemiyor. Aslında Yaşar Kemal'ın söylediği sözleri Türkiye'de pek çok aydın uzun zamandır söylüyor. Ancak Marcuse'ün "repressif tole- rans"dedıği şey medyanın patlama- sıyla Türkiye'de de bır çeşit geçerlılik kazandı Bugün hapishanelerde yüz- lerce gazetecı var, pek çok yazar ki- taplanndan dolayı içeri tıkılmış vazi- yette. Aydınlar susmuyorlar, ama medya- nın tekelleşmesı ve kamuoyunun ya- vaş yavaş milliyetçileşmesı. aydınla- nn sesinın ustalıkla fark ettirilmeme- sıne neden oluyor. Şuna dıkkat çek- mek ıstiyorum: Son üç ayda durum- lar değişti, aydınlann üzerinde de- mokrasiyi daraltmak yolunda bır ça- ba var. Eleştiriye tahammülsüzlûk - Nasıl değişti? Üç ay önce herkes bu konudaki fikrini daha mı rahat söylü- ywrdu? Kamuoyu da medya da eleştiriye ta- hammülsüz hale geldi. Bundan üç yıl evvel Demirel-lnönü koalisyonu ku- Rilduğunda Yaşar Kemal' in veya baş- ka bir yazann ben aynı sözlerden yar- gılanacağını sanmıyorum. O zaman hava başkaydı. Tek sesli medya, de\ - letin yavaş yavaş yükselen mılhyetçi- lık akımına kapılmaya başladı; bu da sürüp gitmekte olan savaşın bir sonu- cu - Önceki hafta Cem BoynerAlman- ya'daydı ve Alman gazetelerine verdi- ğj demeçlerden birinde Türkiye'de ka- muoyunun da artık bu savaşm bitme- sini istediğini söyledL Türkiye toplu- munda bu savaşın bir an evvel bitme- si ve bu tahammülsüzlüğün kalkması yönünde bir eğüim var mı sizce? Bu sa\ aşın bir an evvel bitmesi ge- rektiğine ben de inanıyorum ve bu ko- nuda yalnız olduğumu sanmıyorum. Öte yandan kamuoyunun da savaşın acılarına doyduğunu sanmıyomm. "Savaş pek çok acıya mal oldu ve biz bunu bitirelim" görüşü yalnızca mil- lıyetçilıgj ve devletı destekleyen Türk kamuoyunda değil. PKK sempatizanı kamuoyunda da hâkim değıl. ıkı tara- fın basını da savaşta kazandıklan za- ferleri abartarak yazmaktan hoş- lanıyorlar. 'Ettore Scola'yı öyle sevdik Id...' CUMHUR CANBAZOĞLU Yedinci yaşına basan Ankara Uluslararası Film Festivali (10- 19 mart) bu yıl 'Ustalara Saygı' bölümünü Ettore Scola ile Sat- yajit Ray'e ayırdı. Ettore Scola, Türk sinemase- verin çok sevdiği, kendine yakm bulduğu bir yönetmen. Sco- la'nın filmınin programda ol- madığı yerli festival düzenlen- medi gibi bir şey bugüne kadar. I988'de, o günkü ismı 'Sinema Günleri' olan Istanbul Festiva- li'nde yine 'Ustalara Saygı Bö- lümü'ndeki Scola gösterisi hâlâ belleklerde. 60'h yıOarda sinemava girdi Ankara'da bu yıl ttalyan usta- nın beş fılmı programda: 'Mü- sadenizle, Kadmlardan Konuşa- hm' (Se Permettete Parliamo Di Donne-1964), 'KıskançlıkDra- mı' (Dramma Di Gelosia-1970), Birbirimizi Öyle Sevmiştik ki" (C'erevamo Tanto Amati- 1974), -Özel Bir Gün' (Una Gi- omata Partıcolare-1977) ve 'Ai- k'(LaFamiglıa-1987). Scola, 1931 Trevico doğum- lu. '60'h yıllarda 'Mare Aureüo' adlı mızah dergisinde çalıştık- tan sonra senaryo yazarak sıne- maya girdı. Savaş sonrasınm en önemli Italyan komedileri 'Un Americano a Roma' (Yön: Ste- no), 'II Sorpasso' (Yön: Dino Risi), i Mostra' (Yön: D. Risi) ve 'La Marcia Su Roma' (Yön: D. Risi) gibi senaryolan yazan ekipte yer aldı. Ünlû komedilere imza atü 1964 te 'Müsaadenizle Ka- dmlardan Konuşahm'la kame- ranın arkasına geçti. 6O'lı yıllar- da 'La Congiuntura'(1965), 'Kahramanlanmız Afrika'da Ettore Scola, MarceDo Mastroianni ile biriikte 1989'da Venedik Rlm Festivaii'ne kablan 'Saat Kaç" adlı filmde. Esrarengiz Bir Biçimde Kaybo- lan Dostlannı Buunayi Başara- bilecek mi?' (1968), Kıskanç- lık Dramı' (1970) gibi ünlü ko- medilere imza attı. Sonra daha duygusal ve birey- sel fılmlere yöneldi, önemli ya- pıtlar verdi art arda. Almanlara karşı savaşta güç bırliği yapan üç partizanın banş döneminde ideallerinı nasıl yıtirdıklerini an- lattığı 'Birbirimizi Öyle Sevmiş- tik ki'yle Italya'da yılın gişe re- korunu kırdı. Moskova Festiva- Iı'nden büyük ödülü, Fransa'dan da en iyi yabancı film Cesan'nı getirdi ülkesine. Sıra, faşızmi iktidar yapmış bır toplumun geçmışınden bir sayfa açmaya gelmişti. Eşcinsel- lıkle suçlanmış ve radyodaki işinden kovulmuş Gabriele ile üç çoeuk annesi Antonietta'ya 'OzelBirGün' yaşattı Scola. Ar- dından eskı dostlan bir balkona toplayarak özeleştin yaptırdı 'Teras'ta. Dönem filmi: Balo Kalktı. hıç söz kullanmadan müzik ve dans eşliğinde 'dönem fümi' 'Balo'da (Ballando Bal- lando) 2. Dünya Savaşı ve son- rasını aniattı: "Ancak bu kadar yapüır"dedirtti. 'Aile' ıle 1986'da yine gişe re- korlan kırdıktan sonra sinema nostaljisini vurgulayan 'Splen- dor'u çekti. Splendor, ilk yönet- menlik denemesini gerçekleşti- ren GiuseppeTornatore'nın ay- nı konulu 'Cennet Sûıemasıyla (Nuovo Cinema Paradiso) ister istemez kıyaslandı. Sonunda 'usta'nın yapıtmm daha iyi ol- duğunda karar bırliğine vanldı Bu arada ttalya'da Komünist Parti'nın güçlü olduğu dönem- de, komünistler adına ıktidan denetleyecek gölge kabınede kültür bakanlığı görevini yük- lendi. 9O'lı yıllarda ise 'Mario, Ma- ria ve Mario'yla Berlin Duva- n'nın yıkılmasıyla solculann yaşadıklan değer aşınmasını an- latacağı uçlemeye başladı. Bu- günlerde üçlemenın ikinci filmi 'Fakir Bir Gencin Romanı'nı (Romanzo dı un Gıovane Po\e- ro), 'Özel Bir Gün'ü çektiği ay- nı mekânlarda yönetmekle meş- gul. Tondaki tipler' Genelde Marceüo Mastroian- ni, Massimo Troisi, Vittorio Gassman ve Stefanıa Sandrel- lı'yle çalıştı'usta'. Ancak Mast- roiannı'yle özel bır dil oluştur- muştu. Fellini'nın de dediği gibi bakışlannda derinlık olmayan, son derece sıradan yüze sahip Mastroianni her role gidebile- cek bır tıpti. ttalyan toplumunu kara mizahla sorgulama yolunu seçti Scola. Acılar, zayıflıklar, zor ilişki- ler. tutuculuk, sıkıntılargibi bir- çok kanşık konuyu sade bir an- latımla, düz çözümlerle sundu insanlara. Kahramanlan toplu- mun dışladıği, silik, 'fbndaki tip'lerdi Bunlarkendimizleko- lay özdeşleştirdiğimiz, bizim korkulanmızı. bizim sevinçleri- mizı yaşayan ınsanlardı. Scola, hep yeni şeyler aniattı, insanlar da Scola'nın gözüyle yaşama bakmayı çok sevdı. Ürdünlii rock • KUDÛS (AA) - Ordün'ün "Mirage" adlı rock grubu, konser vermek üzere Israil'e gitri. Ordün ile lsra.il arasında imzalanan banş anlaşması çerçevesinde Israil'e giden gnjp, ilk konsenni bugün Hayfa kentinde verecek. lsra.il Dışışleri Bakanlığı Kültürel Işler Daıresı tarafindan davet edılen grup, Ingilizce ve Arapça şarkılar söylüyor ve konserlerde son olarak da banşa ilışkın bir ilahi okuyor. "İkikalas Birheves" ç*tı • Kültür Servisi- "ikikalas Birheves" adlı tiyatro dergisinin ocak-şubat sayısında. Avram Ventura'nın '"Joshua Sobol'la Getto Üzerine", Zerrin Akdenizli Çelenk'in "Tiyatroda Sahne-Mekân ve Zaman", Nurullah Ataç'ın "Tıyatroya Karşıt mıyım?", Selda Özdemir'in "Robert Wilson ve Yeni Biçimselcilik" ve Joan Holden'ın "Melodram" başhklı yazılannın yanı sıra Steve Grant ve Tony Mıtchell'ın Dario Fo ve Franca Rame'yle yaptıklan bir söyleşi yer alıyor. Dergide aynca, Brecht'in çalışma günlüğünden ahntılar yapılıyor. Kore Demokpatik Ha» Cumhupiyetl sergisi • Kühür Servisi - Kore Dostluk Dernegı tarafindan düzenlenen el sanatlan, fotoğraf ve kitap sergisi pazartesi günü açıldı. Kore Dost-Der Başkan Yardımcısı Pang Dae Ok. genel sekreter vekilı Kun Yong Bom ve başkanlık kurulu üyesi Kim Cong Chol'ün katıldığı sergi Gala Kültür Merkezi'nde 6 marta dek ızlenebılecek. (IstikJal Cad. Aznavıır Pasajı 21273 Yapı Kredi Bankası karşısı, Galatasaray) CRR'de bayram konseri • Kühür Servisi-Devlet Sanatçısı Hüseyin Sermet, Seker Bayramrnın ikinci günü olan cumartesı günü, saat 19.30'da Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda pıyano resitali verecek. Çalışmalannı yurtdışında sürdüren ve uluslararası birçok ödülün sahibi olan sanatçı, konserinde Mendelshon, Ravel ve Uivi Cemal Erkin'in yapıtlannı yorumlayacak. Theatrama, Romanya turnesine çıkıyor • Kültür Servisi - Theatrama Tiyatro Topluluğu, Fransız yazar Michel Vinaver'in Türkçeye çevrilen ilk oyunu olan "Sessiz tsyan"ı Foks Fun Kültür Merkezi'nde 21 mart tarihine kadar sergilemeye devam ediyor. Ayşe Başkut'un yönetip başrollerden bınnı üstlendıği oyunda, Tamer Kurter, Semıh Benkarmona, Erick Garcın ve Fulya Kurter rol alıyor. Lale Oraloğkı tiyatpoya dönüyor • Kültür Servisi - Lale Oraloğlu, sekız yıl ara verdiği tiyatroya "Sarah Bemhardt-Istakozun Çığlığı" adlı oyunla geri dönüyor. 15 martta Şişli Tiyatrosu ve Capitol Müjdat Gezen Tiyatro Salonu'nda sahnelenecek olan oyunun yazan John Murrell. Lale Oraloğlu tarafindan Türkçeleştirilen oyunda Oraloğlu'nun yanı sıra Murat Genç rol alıyor. Yönetmenlığini Izzet Bana'nın yaptığı oyunun dekor ve kosrürnlerini Deniz Uyguner hazırladı. 1951 yılında Muhsin Ertuğrul'un teklıfı ile Küçük Sahne'de profesyonel tiyatro sanatçılığına başlayan Oraloğlu, 1987 yılına dek "Denizden Gelen Kadın", "Kötü Tohum", "Ağaçlar Ayakta Ölür'", "Lady Chatterley", "Altona Mahpuslan", "Pygmalion", "Karanlığın lçinden", "Anna Frank'ın Hatıra Defteri" gibi yapıtlan sahnelemesinin yanı sıra otuz beş kadar filmde başrol oynadı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear