25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7ŞUBAT1995SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Türkiye Yazarlar Sendikası'nın 9. Olağan Genel Kurulu çekişmeli ve renkli geçti TYS, 'modernleşme' yolunda...PELtN ÖZER / ASU MARO Türkiye Yazarlar Sendikası 'nın 9. Olağan Genel Kurulu hafta sonu gerçekleştirildi. Ataol Behramoğüne Oner Yağa önderliğinde iki grubun yönetime aday olduğu listede Yağcı 'nın grubundan; Oner Yağcı, SunayAkut ve Feyza Hepçüingirier, Behramoğlu 'nun grubundan ise Ataol Behramoğlu, Tuğrul TanyoL Necati Güngör, Istl Özgentürk, Adnan özer ve Celal Üsteryönetım kuruluna seçildi. Ataol Behramoğlu, genel kurulun sağduyulu bir tavır gösterdiğini belirterek, "Genel kurul, diğer gruptaJd arkadaşlan da seçerek onlara sempati duyduğunu göstermiştir. O grupta en yumuşak üsluplu konusmalaryapan kişÛeri seçerek, bizim grubun üslubundanyana ağırüğuu koymuştur" dedi Behramoğlu, Turkıve de demokrasının. insan haklannın, düşünce özgürlüğunün, yazarlık emek ve onurunun savunulmasmda hiç kuşkusıtz diğer grupla aynı mevzilerde olduğunu belirttı. Sendikamn seçimiyle güven oyunu belirttığinı söyleyen Öner Yağcı ise grubunun çoğunluk içinde azmlıkgibi olduğunu ifade etti Sendikamn tamnmış isimleri seçerek vitrin anlayışıyla yola çıkmasını eleştirdiklerini vurgulayan Yağcı, bu seçimde de adı bilinen kişilerin seçildiğini belirtti. Arkadaşlanyla bır iki gün içinde tartışarakyönetimde yer alıp almayacaklarını kesinleştireceklerini söyleyen Yağcı, "¥ayönetimdeyer altp birlikte çaUşacağtz, ya da listeden çekileceğiz " dedi Seçim kurulunun mazbatalan yarın vermesinin ardından, birkaç gün içinde yönetim kurulunda görev dağıhmı yapılacak. Kongrede; son yıllara oranla karılı- mın oldukça yoğun olduğu gözlendi. Pek çok yazann bır araya geldiği kong- re, dogal olarak tartışmalı geçti * Kurultaya katılan Aziz Nesin, yo- ğun katılımdan dolayı çok memnun ol- duğunu belirtirken, eskı yönetim kuru- lunun başansızlığını kabul etmesinin de çok gûzel olduğunu söyledi. Sendi- kanın normal bir sendika olmadığını iddia eden Nesin, 'vermeye değü alma- ya abşkın' bir kurum olduğuna dikka- tı çektı: "Sendikanm en başansız yanı, dinsel gericiliğe karşı savaşımın yanın- da olmamasjdır. Bu konuda öncii olma- sı gerekirdi. 20 yıldır sendika sosyal ola> larda hep öncii oimuştur. Son yöne- tim öncii olanıadı" sozlenyle eskı yö- netımi eleştirdi. * 24 saatini sendikaya verebilecek insanlann yönetime aday olması ge- rektıgını vurgulayan Ataol Behramoğ- lu, son yönetımın ve üyelerin çalışma- lannı şu sözlerle eleştirdi: "Yaşamınu- n tebdit eden antHaik saJdınya karşı hiç bir çalışma yapmaduar. Sıvas olay- lan sırasında günlerce sendikayı ara- dım, kimse çıkmadL Sendika bizim evi- mizdir, sahip çıkmahydık. Laisi/m için mücadelede öncii rol o\ namamız gere- kirdi. Bu, bir öğrenci derneği değfldir." Aziz Nesin'ın "sendika yalmzca alır" sözlerine katılmadığını belırten Beh- ramoğlu, sendikamn aynı zamanda ve- rebilen bır kurum olduğunu vurguladı. Behramoğlu telif haklan konusunda ciddı çalışmalaryapılması gerektığıne dikkati çekerken; "Jşçiler bizden daha iyi savunuyor haklannu Onlann hakla- ruıı savunabilmek için bizim öncelikle kendi haklanmızı savunabilmemiz gerekiyor" dedi. Modernleşme yolunda adım atıl- ması, bir konut alınması gerektiği- ni belirten Behra- moğlu, "Bir bflgisa- yan olma>an TYS olabilir mi? Bir sekreterimiz olmalı. Ybksa demek bile olamayız. Yönetim de fiyeieri ateşleyebümeü, onlarta bire bir ilişki kurmalı" diye konuştu. * TYS Genel Kurulu'nda yaşanan en büyûk sorun zamanın kısıtlı oluşuy- du. Salonun saat 18.00'demutlakabo- şaltılması gerekiyordu ve herkes söz almak niyetindeydi. Divan Başkanı Na- il Giireü zamanın daraldığını anımsat- mak ıstediğinde konuşan kişınin gru- bu şıddetle karşı çıkıyordu. Sonunda gündemin 5.maddesı olan Çalışma Ra- poru'nun görüşülmesi bıttiğinde saat 17.30'du ve tahmini bütçenin görüşü- lüp Genel Kurul'un onayına sunulma- sı, yönetim ve denetleme kurullannın aklanması, dılekler, tûzük degişikliği gibi maddeler için sadece yanm saat kalmıştı. Bu maddelerbüyük bir sürat- le hallcdıldi. öyle ki özellikle tüzük de- ğişikliğınde artık üyeler neye oy ver- diklerinden emin olamaz hale gelmiş- lerdı. * Bu arada oylamaya sunulan bir başka konu da Seyyit Nezir ve Arslan Yûzgün'ün sendikadan ihraçlanydı, Özellikle eskı yönetim kurulunda gö- rev j apmış ancak üyeliğıne dısiplin ku- rulunca son verilmiş Arslan Yüz- gün "ün dunımu pek çok tartışmaya yol açtı. * Herkesı 'kaygıyia' selamlayarak konuşmasına başlayan Sennur Sezer, hem Edebiyatçılar Derneği 'nde hem de TYS'de görev alanlan 'Ud ataoyna- makla' suçladı. Arslan Yûzgün'ün yö- netimden atılmasını "dnsel ihraç" söz- leriyle ifade eden Sezer. "Ben de kad*- nun. İleride, iiç Idşinin suçiamasryla ben de aülabilirim" dedi. * AytenlV1utiu,kürsüye çıkarçıkmaz "Size bir şey itiraf etmekistiyorum: Ben suçluyum" diye başladı sözlerine. Dünyanın bugün geldiği durumda ge- rekJi tavn almadığı için kendıni suçlu hisseden Mutlu, daha sonra sendika üyelerine sordu: "Sizler ne kadar suç- lusunuz? Yazarlar her ülkenin bugü- nünii yanna taşıması gereken insanla- ndır. Şimdi insanlanmız korkunç bir yoziaşma> la vüz yüze. Hangi alana bak- sanız eiinizde kata>or. Silkinelim veken- dimize getelim. Tarih yann Türk yazar- lannı yarguayacaktir". * Yönetim kurulunun çalışma rapo- runu 'çalışmama raporu' diye adlandı- ran Öner Yağcı ise TYS'deki yöneti- min 'buyurgan' birkışınm kişisel kap- nsleri nedeniyle bu hale geldiğini ile- ri sürerek Oktay Akbal'ın pasifliğinin yanında Demirtaş Ceyhun'un aşın ak- tifliğınin bu kötü sonucu doğurduğunu söylüyordu. Haftada bir toplanma zo- runluluğunun yerine getirilmedığini, bunun bir suç olduğunu da belirten Yağcı, yeni seçilecek yönetimin geç- mişten ders alması gerektiğıni ekledi. * Eski yönetim kurulunu 'siyasi perspektiften uzak, dagınık. keşmekeş bir yapılanış' ola- rak nıteleyen Yağ- cı'nın, Ataol Beh- ramoğlu ve grubu- nu da 'düzenle, Re- fah'la, dinci tehli- keyie yumuşak iüş- kiler içinde olmak- la'suçlaması. pek çok üyenin tepkisiy- le karşı laştı. Daha sonra söz alan Beh- ramoğlu da, bunu' hajTetle' karşıladı. * Öner Yağcı aynca seçkinci yöne- tim anlayışını eleştirerek TYS'nın üye- lerinin sadece iyı şaırlerden, iyı roman- cılardan oluşması yerine; yazıya emek veren herkesin. reklam yazanndan spor yazanna, gazetecisine kadar tüm Tür- A.Behramoğlu kiyeli yazarlann aynı çatı altında top- lanması gerektiğini ileri sürdü. Üyeli- ğe başvuran pek çok kişinin başvuru- lannın değerlendirilmedığini belirten Yağcı, "Bu seçkinci yönetimin bir an- layışı. PEN Yazarlar Derneği Tiirki- ye'nin yazariannın uluslararası Uişkile- rini başanyla yerine getirmeye çaüşı- yor. Ve PEN Yazarlar Derneği'nin baş- kanhğmi onurlu bir biçimde yerine ge- tiren Şükran Kurdakul, Türkçe'den başka dil bilmiyor. Kimsenin bizi 'bun- lar yabancı dıl bilmiyor. Bakan'la, bü- yük adamlarla nasıl konuşacak' diye aşağriamasına, küçümsemesine anlam ve gerek yok" dedi. Daha önceki top- lantıda'köylülükle' suçlanarak asağı- landıklannı söyleyen Yağcı, bu aşağı- lamayı düzen tarafından sürekli bır ma- dalyon gibi taşıdıklannı, ama kendi ar- kadaşlan tarafindan böyle bir sınıfsal aşağılamayla karşılaşmaktan üzüntü duyduğunu sözlenne ekledi. * Seçkinlik ve ünün hangı kriterlere göre belırlendığinı anlayamayan Feyza Hepçilinguier, yazarlan kesme ve toz şekerlere benzeterek bır masal anJattı: Aziz Nesin TYS Genel Kurulu'nda Ataol Behramoğlunun listesinden altı kişi yönetim kuruluna seçiML DE VRÎM BARAN) Sonuç Bildirgesi Türkiye Yazarlar Sendikası 20 yılı askın geçmişi boyunca düşünce veya- ratma özgürlüğünü, ınsan haklarım kararlılıkla savunmuştur. İçindeyaşa- dığımız son dönemde 100'den fazla aydın a düşünce suçiusu * yaftası ile cezaevlerinegönderilmis, sendikamı- zı yıllarca onurla yönetmiş olan Aziz Nesin Sivas 'ta ölümün eşiğinden dö- nüp bu olaydan dolayı suçlanırken; Asun Bezirci, Metin Ahtok, BehçetAy- san, b'ğurKaynargibi yazar arkadaş- larımızyaşamlarını kaybetmiş, sendi- kamızın seçkm üyelennden Uğur Mumcu ve Onat Kutiar "faiü meçhul olmayan " cinayetlere kurban gitmiş, sendikamızın 1 nolu üyesi ve kurucu- su Yaşar Kemal hakkında düşüncele- rıni açıkladığı için DGM tarafından dava açılmış, üyelenmiz DoğuPerin- çek ve YUmaz Odabaşt düştincelennı açıkladığı için mahkum edilmiş, da- ha iki gün önce sendikamız üyesi ya- zarlarca kalemealınan "Düşünceöz- gûrlûğû ve Türkiye " adlı kitap topla- tılarakyayıncısı yazar arkadaşımız Erdal Öz hakkında sorusturma açıl- mıştır. Oncayıldır sözü edilen "dentokra- tüdeşme', ıçine sokulyduğu paketten bır türlü çıkarılmamaktadır. Geniş halk yığınlannın içine gö- müldüğü derin ekonomik umarsızlı- ğm yamsıra temel hak ve özgürlükle- rin, düşünce, anlatım ve yaratma öz- gürlülklerinin ortadan kaldırümaya çalışıldtğı bir ortamdayaşamaya zor- lanıyoruz. Yazarlann veyazarlık emeğinin gi- derek önemsenmediği, hatta horgö- rüldüğü bir dönemden geçmekteyiz. Gerek devlet, gerek hükümet, Sivas hyımını ve aydınlara uygulanan lerö- rü, yazarlann düşüncelerine ve htap- lanna yöneltilen baskılan izlemekle vetinmektedir TYS, bütün bu olup bitenler karşı- sında suskun kalmamaya, suskun kal- mak şöyle dursun, tüm hak ve özgür- lüklerin yamsıra ve en başmda dü- şünme veyaratma özgürlüğünüsonu- na kadar savunmaya kararlıdır Ote yandan, "FütirveSanatEserieriKanu- nu "nda yazarlık emeğini yeterince sa\vnmayan maddelenn varlığı da 9. Genel Kurulumuzun ılgi odakların- dan bır başkasını oluşturmuştur. Ya- zarlık emeğinin savunulmasım, ya- zarlann sosyal ve ekonomik haklan için mücadelenin ayrılmaz bileşeni olarak görüyor tüm yazar, aydın ve sanatçılarımızı.buamaçlardoğrultu- sunda, ortak eylem platformlarmda buluşmaya çağırıyoruz. Öte yandan, eski Genel Başkanı- mız Aziz Nesin inönerdiğı "Uluslara- rasıAnû- FundamentaUstKongre"nin Istanhuida toplanması için gırışim- lerde bulunmayı öngörüyoruz. "Burada birçok yazar, bir kavanozun içindeld toz şekerler gibi 'ben senden büyüğüm, sen benden küçüksün' tar- tışması yapıyorlar. Oysa ki bir başka köşede kesme şeker" benim kitabun ay- da şu kadar baskı yapö, siz didişin du- run' diye için için gülüyordur korka- nm" * Kendilerine 'köyiülük, taşrabhk' gibi suçlamalar yöneltildiğini belirten Feyza Hepçilingirler, tatil köyleri hariç hiç köyde yaşamadığını ama köylü de- nilmesinden de gocunmadığını belirt- ti : "Buradaki köylülük beüd biraz saf- uk, belki biraz temizlik, 'çanklı er- kânıharp' kastedüereksöyienmişdeoJ- sa aslında güzel bir şey". * Sunay Akm sözcük oyunlanyla do- lu bir konuşmasında ilk önce Sıvas ve Solingen katliamlannın başharflerini bir araya getirerek şu anda dünyadaki egemen olan yasalann 'SS' yasalan ol- duğunu belirtti. Akın, bundan önceki yönetimi telıf haklan konusunda kut- ladı: u Bu SS \-asalannin. yasa koyucu- lannın kapısını çalmadıklan için kutiu- yorum. Yine telif sözcüğü çok geçti, oy- sa bizim sorunumuz telef yasalandır. Aydını, duşünceyi, yazarlan yakan, kat- leden, zindanlara gönderen yasalardır. Bu yasalan koyanlann kapısını para için çaimak tehlikeiidir, çünkii veriıier. Bu onursuzluğu yaşamamaJıyTz". * Metin Celal ise bu konuda tama- men aksı düşüncedeydı: "Sendika yö- netimi önümüze nasıl bir telif haklan yasası konduğunu bilmek zorunda. Hem bunlan bilmek, hem temsil edil- mek, hem Külriir Bakanı'nın kapısını çaimak zorunda. Bakanla konuşmak bizim düşünceleri- mizi değiştirmez. Ama bu parayı alı- nz ve kendi fikirle- rinıizi söylemek için de kullanınz. Biz, kitfc Uetişim araçlaruun hepsini kullanınz. kendi fi- kirierimizi söyle- mek için." * Hemen hemen bütün konuşmacılann suçladığı De- mirtaş Ceyhun, sonunda tekrar söz ala- rak bazı sözlere yanıt verdi. Dıktatör- lügu konusundaki suçlamalara "Etme bulma dünyası. Bir zamaniar ben de Aziz Nesin'e diktatör demiştim. V ıllar sonra da gençier bana diktatör diyor. Demek ki Aziz Abi'den almışun" diye yanıtlayan Ceyhun, yıllarca emek ver- diğı sendikadan kimsenin çıkıp kendi- sine teşekkür etmemesini üzüntüyle karşıladı. * Aziz Nesin de Demirtaş Cey- hun'un 'kimse bana teşekkür etmedi' sözleriyle ilgili konuştu: "Kim kaza- nırsa kazansın, yeni yönetim eski yöne- time teşekkür etroeyi unutmasın. Bana da teşekkür edilmemişti,hatta akyhim- de yazılar yazıkü. Bir büronun kapıcısı bfle otsa, hiç sev- meseniz de işten ayniırken bonservis verüir. Ben işanyor oisaydım hiçbiry&r- de iş bulamamıştun". Sendikamn kendisine bir plaket bile vermediğını söyleyen Nesin, "Bu ka- dar ağu* suçlamasınlar, çünkü getecek kuruhay da kendileri de suçlanabilirler. Bekara kan boşamak kolay. Geldilde- rinde anlariar, bu iş ö/M'ri işi. Onun için eleştiride biraz ılımlı olsuniar, ben de çok ağu" eleştirildim hâlâ içimde yaradn-" dedi D. Ceyhun Egjence îsteyenlere 'kahkahalar e\i' SEVGİSANL1 "Güzel bir komedi bulsak da kasdJamnızı ruta ruta gülsek.'" Profesör Irfan Şahinbaş, Devlet Tiyarrolan Edebı Kurul Başkanıyken, her mevsim bu dile£i tekrariardı. Böyle bır gülciirü bulmakta güçlük çekerdik. Iibanlan katıla katıla güldirmelc, hüngur hüngür ağlaTnaktan daha zordur. Korredya, cagedyanın ıkiz karcfcşiymiş. ama sonradan doğaı, doğmakta biraz nazhnan ikz kardeşı. SoFckles"mİ.Ö.468'de kazaıdığı ödül ancak 427'de Arisofanesenasip oldu. Yüzer asık. ağızlan bıçak açmyor şu günlerde. Ara sıra gülcoilsek, doya doya gül«Dİlsek cıyoruz Irfan Hocayı sevgıyle, özlemle aniuak Gazanfer Özcan- GÖTÜI Ülkû Tiyatrosu bır kahılahalareviydi. Buncayıl em«c verdikleri tıyatroyu kapitmak zorunda kalmalan konedyanjı tragedyaya dönişmesidr Ciddiyetlenni hiç >ozmadın yıllar yılı İst^bul'un).ıizünü güldüren bu teğerli çfte sonsuz teşeckürler Tiyatrokare bu me^sım çaUmalannı Şişli Ga^zınfer Öıcan-Gönül Ulkü Tiy.trosu'nia sürdürüyor. Ne^im Sabaı, Paris'te "La Dürner de Cons" adıyla oyr-unan "Sılaklar Sofrası"nı bıns: da buıahkahalar evı Tryatrokare, Francis Veber'in 'Salaklar Sofrası'nj Gazanfer Özcan-Gönül llkfi Tryatrosu'nda sanneliyor. geleneğine ters düşmemek için seçmiş. Francis Veber'in çılgm güldürüsünde salak avcısı olmalda övünen bir adamın ava giderken avlanmasına tanık oluyoruz. Bır yayınevi sahibi olan Pierre kendi zekavetine öyle hayrandır kı, bulabildıği en salak kişiyi yemeğe çağırmayı, bütün bir gece kendisi kadar hınzır arkadaşlanyla birlikte aiaya almayı marifet sayar. En neşeli güldürünün özünde bir acılık, bir burukluk vardır çoğu kez! Köyün aptalıyla eğlenmek insanoğlunun en zalimce şakalanndandır. Bu şirretlik, bu kurnazlık karşısında şaşıran, neye uğradığını çok geç anlayan saf yürekli François'da bir an için Dostoyevski'nin "Budala"sından bir panltı sezeriz. Ama çam devirmeyi sürdürecek, ışler çığınndan çıkacaktır. Pierre'de Pekcan Koşar, Che\al'de Köksal Engür hem yetenekJeri hem deneyimleri gereği topluluğu kalkındıran oyunlar sergiliyorlar. Bence "Salaklar Sofrası''nın sürprizi François'da Nedim Saban. Tiyatrokare'nin yöneticisi şöyle diyor: "A.BJ).'de tiyatro eğitimini tamamlayıp ülkeme döndüğümden bu yana, Tiyatrokare'de yabuz yönetmen olarak çauştun. Bu oyunda oynamayı aklımdan bile geçirmiyordum. Ancak, oyunu kirne aniatsam salak rolüne beni uygun gördü nedense." Nedim Saban'ın on iki yaşından beri oyun yazıp yönettiğini biliyoruz. Bir budalayı canlandırmak da akjllı adamın harcı, hiç şüphesiz. Asuman Çakır, HayTettin Aslan, Nami Esatgil öbür rolleri paylaşıyorlar. Aylin Uzunlar'ın Marlene'i daha ilginç bir rip olabilirdi. Hindistan'a gidip gelen "ahernatiT' genç kızda mistisizm özentinin özentisi de olsa farklı bir atmosfer getirebilirdi. Gerek yazar, gerek yönetmen, gerek kostüm ressamı Marlene'i basma kalıp çizmişler. Genç oyuncu hiçbinnden fazla destek bulamamış. Şu kasvetli günlerde "Yar bana bir egtence, yar" diyenler Tiyatrokare'nin yolunu tutuyor. Ellinci temsillerinin kapalı gişe oynanmasını başka neye yormalı? AUNTILAR TAHSÎN YÜCEL Başkasının Yaprtı Her şeyin kökenine inmek, her olgunun, her nesnenin ilk biçimine ulaşmak, insanın en eski tutkulanndan bıridir, ama her zaman sağlıklı bir tutku değildir. Örneğin Benve- niste, Freud'un başlıca yanılgılannın hep kökene yönel- me tutkusundan kaynaklandığını söyler: Örneğin Saus- sure, eski dilbilimcilerin durmamacasına bugünden kö- kene, kökenden bugüne gidip gelmek yüzünden dil olgu- sunu nasıl gözden kaçırdıklarını çok güzel gösterir. Ama kimin umurunda? Çok bilmiş imam, atomu önce Kuran'da patlatır; çok bilmiş köşe yazan, Evren'in eylemlerini, onun yapıtını yıktığı zaman bile, Atatürk'ün sırtına yükler. Çok bilmiş yazın eleştirmeniyse, yeni yapıtı andıran bir eski ya- pıt buldu mu, hırsız yakalamışzehirhafiye gibi, ortalığı bir- birine katar. Her zaman da iyi kötü bir yankı bulur patırtı- sı, çtjnkü, bu özel durumda, köken tutkusu çok güçlü bir değer yargısıyla pekiştirilir Yazın yapıtı özgün olmak zo- rundadır. Oysa, yazın alanında, yüzde yüz özgün yapıtlar aramak, sanatın doğasını bilmezlikten gelmekle birdir. Malraux, ro- mancının yaşamdan değil, başka romanlardan yola çıktı- ğını söyler. Bu tutumun nedenini açıklamak da zor değil- dir: Öncelikle bir türün gereklerine uymak söz konusudur burada, tür de bir uzlaşım işıdir, anlatılmak istenenin be- lirli bir biçim çerçevesinde anlatılmasını gerektirir. Ekinun sonucu olarak, öğelerini baştan sona değiştirsek bile, çer- çevenin dışına çıkamayız; çıkarsak, ortada roman diye bir şey kalmaz. Öyleyse, en uç durumlarda bile, saltık bir öz- günlükten söz edemeyiz. Üstelik, örneğin gerçekçi roman yaklaşımı gibi, kimi yaklaşımlar sonsuzca çoğaltılır; akım- lar ve modalar da öncelikle kimi özgün (ya da görece öz- gün) örnekçeleri çoğaltmaya yönelir. Özgünlüğe nasıl ulaşılır öyleyse? Az çok altşılmış biçim- ler özgün konularla doldurularak mı? Belki. Ama özgün ko- nulan nerde bulmalı? Stendhal'ın 'Kızıl ile Kara'sının çı- kış noktasını bir gazete haberi oluşturmuştur; Raubert, 'Bilırbilmezler't değişik türlerden binlerce kitabın içinden süzüp çıkartr. Aynca, olayı, kişilerin bırbirleriyle ilişkilerini bu denli önemsiyorsak, Etienne Souriau'nun 'Les 200 000 Situations Dramatiques' ya da Claude Bremont'un 'Logique du Recit' adlı yapıtını azıcık kanştırmamız yeter. Kısacası, kolay kolay yüzde yüz özgün bir biçim bulama- dığımız gibi, yüzde yüz özgün bir konu da bulamayız. Tşin ilginç yanı, zaman zaman kimi yazarlar yüzde yüz karşıt bir yol tutarlar: Eskil yapıtlan kendi dillerinde yeni- den yaratan Fransız klasiklerini bir yana bırakalım, And- reGide 'KralOidipus'u, Jean Anouilh 'Antigone'yi, Mic- hel Tournier 'Robınson Crusoe'yu yenıden yazar. Üste- lik, ilk örnekçelerinin ne türünü değiştirirler ne konusunu. Gene de hiç kimse hırsızlıkla suçlamaz onlan, hiç kimse Anouilh'un SofokJes'ten neler "aşırdığım" sergilemeye kalkmaz. Bir de içimizden birinın Kant'ın 'SaltAklın Eleş- tirisi'ni ya da Claude Levi-Strauss'un 'Vaöan Düşün- ce 'sini alıp romana dönüştürdüğünü düşünelim, bır hırsız- lık karşısında bulunduğumuzu mu söyleriz, yoksa, hele ta- sarının başanya ulaşması durumunda, özgün biryapıt kar- şısında bulunduğumuzu mu? Herhalde özgün bir yapıt karşısında bulunduğumuzu. Demek ki, kurgu açısından olsun, konu açısından olsun, özgünlük belirleyici bir ölçüt değil. Hatta, gene bu sorun çevresinde dönen bir başka yazımda da söylediğim gibi, çıkış noktası kölece bir öykünü olan, ancak, son noktası konulduğunda, gerçekten, başanlı, daha da iyisi, gerçek- ten özgün olarak beliren bir yapıt da düşünülebilir. Hiç kuş- kusuz, o zaman, gizliden gizliye, belki öykünücü bile ay- nmında olmadan, bir başka amaç, bir başka güç kanş- mıştır işin içine. Ne olursa olsun, varsayrm yazmın temel gerçeklerinden birine getirir bizi: Yazın yapıtı, gerçek, düş- sel, yazınsal, bilımsel, kendi dışındaki verilerin kendi ge- rekleri uyannca dönüştürülmüş bir biçimidir. Öyleyse ya- pıtın başansı ve özgünlüğü başka yerde, örneğin kurguy- la konu arasındakı ilişkide, örneğin canlandırılan evrenin iç tutariılığında, oluntulann, betimlerin, izleklerin, somut- laştırdığı anlamda, öncelikle de tüm bu öğeleri kurup ta- şıyan dildedir. Evet, Tournier'nin 'Cuma 'sı Defoe'nun 'Ro- binson Crusoe 'sundan alınmadır, ama içinde üçüncü bir yazann, Levi-Strauss'un bakışı da sezilen yeni yaklaşım ve yeni dil, yalnızca yeni bir yapıt getirmekle kalmaz, bir ölçüde, eski yapıtı, örnekçeyı de dönüştürür, tıpkı alışıl- mış gerecini, yaşamı dönüştürdüğü gibi. Yazın yapıtlannda başka yapıtların izleri her zaman var- dır, ancak, iyi anlamda olsun, kötü anlamda olsun, onlan bu izlerin azlığına ya da çokluğuna, tekilliğine ya da ço- ğulluğuna göre değertendirmek hiçbir yere götürmez bi- zi. önce yaprtın örnekçesininkinden bağımsız bir anlam evreni oluşturup oluşturmadığına, yani gerçek bir yapıt olup olmadığına bakmak gerekir. Ornekçenin berisinde kalan, resmin üstündeki cam gi- bi, bir "kendilik" yanılsaması yaratan öykünülerin değer- lendirilmesine gelince, o işe "camcılar" kanşır. CRR'de Bikent Uluslarapası Akademik Senfoni Orkestrası konseri • Küitür Ser\isi- Bılkent Uluslararası Akademik Senfoni Orkestrası bu akşam saat 19.30'da Cemal Reşıt Rey Konser Salonu'nda bir konser verecek. Şef Alfred Michourine'nin yöneteceği konsere solist olarak kJarinetist Chen Halevi katılacak. Topluluk konserde, Çaykovski vee Mozart'm yapıtlannı seslendirecek. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatlan Fakültesi'nin ileri bir sanat projesi olarak 1993'te kurulan topluluk; 12 ülkeden 120 sanatçının yer aldığı, ülkemızin ilk uluslararası, akademik ve özel sanat topluluğu olma özellıgine sahip. KKTCIi sanatçriardan'% Tutam Akdeniz" • GtRNE (AA) - KKTC'li sanatçılardan oluşan "Grup Nefin yerel olanaklardan yararlanarak hazırladıkJan, "Bir Tutam Akdeniz" adını taşıyan ilk CD, Türkiye ve KKTC'de satışa sunuldu. Nıyazi Nasıfoğlu, Eralp Adanır ve Tayfun Atabek'ten oluşan Grup Net'in ilk CD'lerinin tanıtımı için Girne Dorana Otel'de bir kokteyl düzenlendi. KKTC Milli Eğitim ve Küitür Bakanı Mehmet Ali Talat, kokteylde yaptığı konuşmada. bu tür etkinliklerin toplumun aynası olduğunu belirterek böyle ginşimlere her türlü katkıya hazır olduklannı söyledi. Beş yüz adet basılan albümde, on şarkı yer alıyor. Yaşar Kemal'e Yaşar Seyman'dan destek • ANKARA (UBA)- "Der Spiegel" dergisinde yayımlanan yazısından dolayı fstanbul DGM tarafından bölücülükle suçlanan ve hakkında dava açılan yazar Yaşar Kemal'e bir destek de sendikacı yazar Yaşar Seyman'dan geldi. Seyman, "Yaşar Kemal Türkıye'nın onurudur. Onun suçuna ortağım ve yazısını imzalıyorum" dedi. Türkiye'de düşünce özgürlüğünün sağlanması konusunda atılan her adıma destek olduğunu söyleyen Seyman, Yaşar Kemal'in Anadolu'nun bağnndan çıkan ender yazarlardan biri olduğunu belirterek "Yaşar Kemal'in 'Der Spiegel' dergisinde yayımlanan yazısı nedeniyle hakkında dava açılması kabul edilebilir bir durum değil. Yaşar Kemal, bugün başta Türk edebiyatına ve genel olarak da dünya edebiyatına kazandırdığı eserlerle gönüllerde taht kurmuştur. Bu açıdan kendisi Türkiye'nin onurudur" dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear