Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 1995 ÇARŞAMBA
12 KULTUR
'Mevhibe'nin
ikinci
bolumu
hazırlanıyor
ANKARA (AA) - Türkiye
Cumhuriyeti'nin 2. cumhurbaş-
kanı İsmet İnönü'nün eşi Mevbi-
be İnönü'nün yaşamını anlatan,
Kurtuluş Savaşı dönemine de ışık
tutan önemli bir belgesel niteli-
ğinde olan 'Mevhibe'nin ikinci
bölümü de Gülsün Bflgehan tara-
fından kaleme alınıyor.
'Mevhibe'nin yazan ve Mevhi-
be İnönü'nün torunu Gülsün Bil-
gehan, aralık aytnda pıyasaya çı-
kan 'Mevhibe'nin umduklanndan
daha çok ilgi gördüğünü ve iki
ayda ikinci basımının yapıldığını
bildirdi. Kitap konusunda çok
olumlu tepkiler aldığını anlatan
Bılgehan. "Kitabı okuyanlar,
Mevhibe Hanım'ın çok iyi bir ör-
nek oluşturduğunu ifade ediyor-
lar. Ben bu kitabı özellikle gençle-
rin okumasını istiyorum. Çünkü
geriye baküklannda daha iyi ör-
nekler de bulabilecekJer" diye
konuştu.
Bırinci kitabın Mevhibe Ha-
nım'ın doğumundan başladığını.
eşinin cumhurbaşkanı olduğu
1938 yıllannı kapsadığını anım-
satan Bilgehan, ikinci kitabın da
yaşamının bundan sonraki döne-
mini anlatacağını bildirdi. İkinci
kitap için arşiv ve belgeleri de-
ğerlendırme, araştırma aşamasın-
da olduğunu ifade eden Bilge-
han. bu kitabın, İkinci Dünya Sa-
vaşı yıllan, İsmet lnönü'nün ölü-
mü ve Erdal lnönü'nün politika-
ya giriş dönemlerini içereceğini
kaydetti.
Mevhibe lnönü'nün hayatını
kaleme alırken suçluluk duydu-
ğunu ifade eden Bilgehan, anne-
annesinin hiçbir zaman gözönün-
de bulunmak istemediğini ve her
zaman özel hayatını sakladığını
hatırlatarak, şunlan kaydetti:
"Anneannem her görevi yerine
getirirdi ama gösterişli bir insan
degildi. Özel hayatı hep bir gizfr-
lik içinde>di. Ben onun mekrupla-
nnı. günlüğünü ve özel hayatın-
daki birçok noktayı kitabımda
açık açık yazdığnn için biraz suç-
luluk duydum. Ama gençlerin,
geçmişteki insanlan ve yaşananla-
n ögrenmekrini istiyorum"._
Mevhibe Hanım'ın kızı Ozden
Toker ise, kızının. annesini yaz-
masından büyük bir mutluluk
duyduğunu ifade ettı. Kitabı oku-
duğunu ve çok beğendiğini söy-
leyen Toker, kitapta aileyle ve ya-
şananlarla ilgili hiçbir noktanın
gizli tutulmadığını vurguladı. To-
ker, "Annem çok sıradan bir
Türk kadınıydL Bunun asıl gûzel
olan tarafi, temiz toplumun temiz
bir ömeği olması" dedi.
Her evde bir Mevhibe bulun-
duğunu savunan Toker, Türk top-
lumunun temiz bir toplum oldu-
ğunu ve temelinde de temiz aile-
nin yattığını söyledı.
OscarWilde'ın
dehası hak
ettiği yere
kavuştu
Kültür Servisi - Oscar WUde 14
şubatta yapılan bir törende, VVest-
minster Abbey'deki "Şairler Kö-
şes"ne adının yazılmasıyla edebi-
yat dünyasının kutsal lıstesine gir-
di. Şair Seamus Heaney, Dame Ju-
di Dcnch, Sir John Gielgud ve
VVilde'ın torunu Merlin Hol-
landıtı katıldığı tören, "The Im-
portance of Being Eamest (Dürüst
Olmanın Önemi)"adlı oyununun
St. James Tıyatrosu'nda ilk kez
sahnelenmesınden yüzyıl sonra ve
VVilde'ın eşcınselliİc suçuyla mah-
kûm edilmesinin yüzüncü yıldö-
nümüne üç ay kala gerçekleştı.
Tören. "Dürüst Olmanın Öne-
mi" adlı oyunun ünlü "çanta sah-
nesi"nın Dame Judi ve Michael
Dennison tarafından canlandınl-
masıyla başladı. Bu sahnede John
Worthing, Lady Blacknell'a Vıc-
toria tren istasyonunda. siyah bir
el çantasının içinde nasıl bulundu-
ğunu açıklıyor ve Lady Black-
nell'ı oynayan Dame Judi de şu
unutulmaz cümleleri söylüyor:
"Ebeveynlerinizden birini yıtirme-
niz, Bay Worthing, bir talihsizlik
olarak görülebilir. Ama ikisini bir-
den vitirmek dikkatsizlik gibi gö-
rünüyor."
Sır John Gielgud, De Profun-
dis'den. Wilde'ın Reading'deki
hapishaneden sevgilisi Lord Alf-
red Douglas'a yazdı|ı mektuptan
bazı alıntılar okudu: "Sanatı, en
üst gerçek; yaşamı da yalnızca bir
kurgu biçimi olarak gördüm. Ya-
şadığım yüzyılın düşlem gücünü
uyandırdım ve bu da çevremde bir
söylence ve mit yarattı: Biitün sis-
temleri tek bir deyimde, bfltün va-
roluşu tek bir nüktede özetkdim."
Törendeki çok az kışı, toplum
tarafından böyle mahkûm edilmiş
bir insanı onurlandırmanın yarat-
tığı ironiyi görmezden gelebilir.
Wilde'm halkın gözünden düşme-
sinden sonra, Daily Telegraph ga-
zetesinde çıkan bir yazıda. "Bu
adam. mesleğinin cezasını çeldyor.
Arök o çok sevdiği şöhreti yitirip
hak ettiği itibarsızlık ve unutul-
muşluk mertebesine geçmesi gere-
kiyor. Onun aptalca gösterişi, boş
çelişkileri, dayanılmaz duruşu ve
onulmaz kibiri, unutkanhğın me-
zannda yatabilir aruk."
Hıç kuşku yok ki, bugünkü ga-
zeteler daha farklı bir öykü anla-
tacaklar.
'Hepmriz birer Annie'yiz'Arnold Wesker, 'Annie Wöbbler'de bireyden başlayıp topluma doğru yaygınlaşan bir kişilik arayışını aktanyor
SEVGİSANLI
Ankara'dan yenı bir soluk esti, ti-
yatroya ınancımı tazeleyen yeni bir
soluk. Annie VVöbMer'i Özlem Er-
sönmez'de. Özlem Ersönmez'i, An-
nie Wöbbler'de gördüm. Yıllar önce
Işık Yenersu'yu ilk kez sahnede gö-
rünce nasıl heyecanlandığımı arum-
sattı bu oyun bana. özlem, bu usta
oyuncunun taklitçisi değil. Kendi ki-
şıliği, kendı oyun bıçemi var. Ama
daha konservatuvar smavlanna hazır-
lanırken en büyük hayranlığı ona
duymuş, en büyük desteğı ondan al-
mış.
Annie Wöbbler'in Istanbul'da ilk
oynaruşı başka tiyatrolann prömıyer-
lerıyle çakıştı. Gelgelelim Arnold
VVesker'in bır oyununu Tûrkiye'deki
sözcüsü, yakın dostu Yıldız Arda ıle
birlikte ızlemek bır ayncalık olacaktı.
Annie Wöbbler'ı temiz, titiz, saygın
bir çahşmayla sahneye koyan Vacide
Öksüzcü, "Yıldız Hanım'ın yardımla-
n olmasa ne vapardık bilmiyorum.
Hem vazan daha kapsamlı biçimde
tamyabildik. Hem de dogrudan dog-
ruva Uetişim kurarak vapıtuun sergi-
lenmesi üstüne düşünceierini ögrene-
büdik" dedı.
Arnold VVesker, Annie Wöbbler'i
yazmakla kalmamış sahneye de koy-
muştu. Yönetmenin rolünün, yazann
rolü üstüne çıkanldığı çılgınlıktan
yaka silktiği için kendı oyunlannı yö-
netmek eğilımindedır.
Görsel efekt uğruna. çarpıcılık uğ-
runa, insan davTanışlanndaki incelik-
lerin, duygusal gerilımlerin. sahneler-
dekı ntmik gelişmelerin. dildeki şiir-
selliğin feda edılmesi Wesker'e göre
düzenbazlığın. daniskasıdır. "Yazann
oyununa hizmet etmekten yüksünen
yönetmen. buyursun kendi oyununu
yazsın. Hodri meydan" dıyor.
Haksızlığa uğradığına inandığı za-
man eleştirmenlere veryansın eden,
kontratlanna sadık kalmayan tıyatro
ıdarecilenni mahkemeye veren yazar,
bazı oyunculardan da çok çekmiş.
Zaman zaman öyküye, romana yö-
nelmesi belki de bu yüzden.
Nichola McAuliff yetenegıne, dü-
rüstlüğüne en çok güvendiği oyuncu-
lardan bıri. "Annie WöbMer" adı al-
tında toplanan "üç monolog" onun
için yazılmış. Bırinci monologda yaş-
lı bir temızlikçı kadın, bir yandan or-
talığı temizler, bir yandan mutfak do-
labındakı pek mütevazı, pek ıddiasız
yiyeceklen temıze havale eder. NVes-
ker dramaturjısınde boş oturmak
makbul değildir. Yemek yapmak ya
da yemek yemek gözde meşgaleler
arasındadır.
Bütün dünya bir mutfak
Shakespeare. "Bütün dünya bir
sahnedir" demışti. Wesker için bütün
dünyanın bir mutfak olduğunu söyle-
mek fazla abartılı olur mu acaba?
"Mutfak", "Kitchen" (1956) "Chk-
ken Soup with Barley". "Arpalı Ta-
vuk Çorbası" (1959) "Chips with
Ewrything", "Her Öğün Patates Kı-
zartması" (1962) hıç değilse adlany-
la damak zevkinı anımsatıyor. NVes-
ker'ın Londra'dakı evinde kendi elle-
riyle pışırdığı yemeklerle pastaları
tatmayı, tanıdığım dünya nımetleri
arasında sayıyorum.
Annie NVöbbler'ın hizmet ettiği ev
Londra'nın doğu yakasında yoksul
bir Yahudi ailesinın e\i, u
Bu yumur-
cak ya büyük adam ya da katfl ola-
cak" diye sözü geçen de çocuk Ar-
nold'muş. Annie, gençlığınde daha
üst tabakadan evlerde de hizmet et-
mış. O günlerden bir görmüş geçır-
mişlik sinmiş üsrüne. Ama kendisiyle
de çevresiyle de bır uyum sağlaması
çok zor. "Benim maküıemin parçala-
n yanhş >erleştinlmiş. Beni söküp ye-
niden kurmaîılar, yeni baştan" diye
mınldanır. Ama Annie ıçın vakıt çok
geçtir. Annie yaşlılığından, çirkinli-
ğinden so>Tinunca, cahillığini kat kat
paçavralarıyla birlikte atınca üstün-
den. karşımıza pınl pınl bir genç kız
çıkar: Anna. Siyah iç çamaşırlan. sı-
yah jartıyerlenyle güzel olduğu kadar
zeki, zekı olduğu kadar bilgıli. bilgili
olduğu kadar güçlü Anna. Fransız
edebiyatuıı pek iyi dereceyle bıtirince
sınıf atlama şansma kavuşmuştur. Yi-
ne de aynaya eğilıp sorar "Sen kim-
sin? Daha önce görmedim buralarda.
Belden aşağıma bak, belden >ukar>
ma uvmuyor. Birileri parçalanmı ka-
nşünnış sankL Dükkâna gidip degiş-
tirmeo."
Üçüncü bölümde dördüncü roma-
nıyla üne kavuşan Annabella Whar-
ton ıle karşılaşınz. Üç ayn röportajda
biribiriyle çelişkili yanıtlar verir. Bi-
nncı Annabella kınk dökük, çekin-
gen, "Nelerden korkarsuuz"sorusuna
"Her şeyden; sabahtan. kapımn çal-
masuıdan_.." diye karşılık veren, kor-
kular listesi uzadıkça uzayan, alçak-
gönüllü yazar. İkinci kişiliğinin "Sizi
yazmava iten nedir" sorusuna yanıtı
kısa. kesin, kendmden emındir: "Şöh-
ret için, para için, güçlü olmak için."
Üçüncü röportajda rol oynamaktan
bıkmış kendi kendiyk hesaplaşır gi-
bıdır. "Niçin yanyorum? BUinmezin
köküne ûımek için.'' lçtenlıkle. acı çe-
kerek sürdürecektır bu çabayı. Yazar
olmuş, ama şair olamamıştır. Şair
olabilirse parçalan yerlerıni bulacak,
bir bütünlüğe kavuşâbilecektir.
"Hepimiz birer Annie'yiz" diyor
Arnold Wesker.
Yazann, Vacide öksüzcü 'den ricası
şu olmuş- "Tipleri karikafürieştirme-
yin. Kadınlan doğal, içtenlildi. sade
bir biçimde işlerseniz amacıma yak-
laşmış olursunuz."
Rejısör, ayru oyuncunun üstlendiği
çeşitlı kişileri hiçbir asınlığa kaçma-
dan, ince ince işlemeyi görev bilmiş.
lyı bır gözlemci olduğu, aynntılar üs-
runde dikkatle durduğu anlaşılıyor.
BireyseRopIumsal kişilik
arasındald çatışma
Vacide Öksüzcü'ye soruyorum:
VVesker'in bu çetin oyununu böylesi-
ne benimseyebilmek ıçtn özel bir ya-
kınlık duymalı. Nedenıni açıklayabi-
lir misiniz?
- Bu oyundaki kişilik arayışı beni
çok ılgilendirdi; bireyden başlayıp
topluma doğru yaygınlaşan bir kişilik
arayışı. Bireysel kişilikle toplumsal
kişilik arasındaki çatışma. Topluma
yararlı olmak istiyorsak kendi kımli-
ğimizi sorgulayarak işe başlamalıyız.
Yönetmen inançla sözünü sürdürü-
yor:
"Insarun dürüstçe yapacağı özeteş-
tiri. bir şeyleri değiştirmenin, parçala-
n uyum içinde veıieştirmenin, kendi
şiirini yazmanın tek yoludur bence."
Bu oyunda parçalar uyum içinde
yerleştirilmiş. Gönül Çapan'ın çeviri-
sı VVesker'in şıinnı duymamıza yar-
dımcı oluyor. Fatma GÖrgü'nün sah-
ne tasanmı için karar vermek güç,
çünkü tume koşullannda daha küçük
bir sahneye uydurulmuş. Ama dur-
madan giysi değiştirmek zorunda
olan tek oyuncu için daha pratik, da-
ha rahat kostümler tasarlayabilırdi.
Bir yönetmen, bir oyuncuV ACIDE ÖKSÜZCÜ- Kendisi-
nı ilk tanıdığımda Ankara Devlet Kon-
servatuvan'nda bir öğrenciydi. On al-
tıncı bahannda. "Damdaki Kemancı"
müzikalinde Sütçü Tevye'nm en küçük
kızını oynuyordu. Körpe fidanın böyle gelişip
meyveler verdiğini görmek ne güzel!
- Sizi önce oyuncn olarak tanıdık. ^ ' •• • '
"Cadı Kazanı", "Kaktüs Çiçeği", "Marîa
Magdalena", "Manus", "Besleme". "Sacıde",
•'İlkbaharda Intihar Yasak", severek oynadığım
oyıınlar arasında.
- YönetmenMk seriiveni ne zaman, nasd başla-
dı?
Edvvard Albee'nin "Hayvanat Bahçesi"nı
Bursa Devlet Tıyatrosu'nda sahneye koydum.
Bunu, aynı tıyatroda Ionesco'nun "tki Kişilik
Hırgür"ü izledi. Reji alanındakı üçüncü adı-
mım, Aziz Nesin'in "Hadi Öldürsene Cani-
kom"u.
- Kendi kimliginiri sorguladığmızda bundan
sonra oyunculuk mu agır basacak, yoksa yönet-
menlikmi?
Gönlüm yönetmenlığe kayıyor. Oyunculuk
eğıtımı ve deneyımmden geçmek oyunculanm-
la anlaşmayı. özdeşleşmeyı kolaylaştınyor hıç
şüphesız. Ama özellikle hazırlık döneminde ya-
zarla baş başa kalmak, araştırmak, incelemek.
inceliklerinı kavramaya çalışmak, ilk provaya
elı boş gıtmemek için elimden geleni yapmak;
beni asıl saran bu 15te.
ÖZLEM ERSONMEZ- Annie VVöbbler'ı
izledikten sonra merak ettim. Kimdi bu Özlem
Ersönmez? Ne zaman, nerede, nasıl yetişmişti?
Hemen Ankara Devlet Tıyatrosu'nun program
dergısinı açtım. Garip şey, oyunun baş ve tek
oyuncusu üstüne hiçbir bilgi yoktu. Dilson Ote-
h'nın fuayesinde karşılıklı çaylanmızı yudum-
larken sordum:
- Siz kimsiniz?
Bu soruya ben de karşılık bulmaya çalışıyo-
rum. Tıyatroya ölesiye bağlı biri desem...
- O zaten belh oluyor.
Ankara Devlet Konservatuvan'nı 1985'te bi-
tirdım.
- O kadar otdu demek.
Asıl güç olan okulu bıtirmek değil okula gi-
rebilmekti. Annemle babam aynlmışlardı. Mi-
mar olan babam sahne sanatlanyla ilgilenmemı
istemıyordu. ilk aşkım danstı. Bale eğitımi gör-
mem bu yüzden yasaklanmıştı. Kolej eğitimı
gördükten sonra dansa başlamak için geç kal-
mıştım. Ama tiyatro için hâlâ olasılık vardı.
Üniversiteye giriş sınavlannda Sinolojı bölü-
münü kazanmışım. Adı hoşuma gittiği için yaz-
mıştım bu bölümü, yoksa Çin dili ya da yazını-
na özel bir •merakım yoktu. Babam, kızınuı bir
sınolog olarak yetiştiğını sanadursun bir gün
onu konservatuvardaki ilk öğrenci temstlime
çağırdım.
- L'manm bir gün "Sezuan'ın İyi Insanı"nı
da ovnarsıruz. Ya konservatuvardan sonra?
Ankara'da sahneye ilk adım atışım Tennessee
VVilliams'ın "Cam Biblolar"ıyla oldu. Sonra
Bursa'da Erhan Gokgücü'nün "KKmefıne sıra
geldı. Sonra tekrar Ankara'da yerli yabancı bir-
çok oyun...
- Bfr de ödül kazanmışsuıız.
Arthur Guerney"tn "Aşk Mektuplan" ıle en
iyi kadın oyuncu ödülü. Aynı mevsim Nedret
Güvenç de aynı oyunla en iyi kadın oyuncu
ödülünü tstanbul'da kazanmıştı. Bu raslantı ara-
mızda bir dostluk bağı kuruhnasına yol açtı.
Özlem'in, yüzlerce saksıda güzel çiçekler ye-
tiştiren sevecen bir annesi, kontrbas çalan bir
dayısı, "Pıür" admda çok şirin bir köpeği oldu-
ğunu biliyorum artık. Biliyorum ki üstlendiği
her yeni rolle yeni bir kimlik araştırmasına gi-
recek, özeleştirisini sürdürdükçe hiçbir başan
başını döndürmeyecek.
Ruhlar ve bedenler arasındald
ALİAKAY
Şeyma Reisoğlu Nalça'nın sergi
mekânını düzenlemesını ele aldığı-
mızda ilk göreceğimiz şey, onun Le-
ibniz'ın barok mimarisini yatay bir
şekilde düzenlediğı olacaktır. Urart
Galerisi sergi mekânının ikiye aynl-
dığını düşündüğümüzde bir tarafta
bedenlerin keçeye sanlmış şiddet do-
lu kızıllığı, diğer tarafta Osmanlı dö-
nemınin kadın hareketinde yazılany-
la kamuoyu oluşruran eğitimci, yazar
ve ilk kamuya giren kadınlann fotoğ-
raflan yerleştirilmiş. İkisini bağlayan,
yani ruhlar ve başsız bedenler arasın-
daki iletkeyi sağlayan ıse bakınn ni-
teliği ile gerçekleştirilen geçişlilik.
Bunlara "Muhabbet nesneleri" adı
veriliyor.
Kadın ve erkek arasındaki ilişkileri
bunlar alakalandınyor. Osmanlı ka-
dınlannın ruhlan fotoğraflan sayesin-
de günümüz kadınının acı çeken be-
deni ile birleştiriliyor ve sorunsal ola-
rak yeniden güncelleştiriliyor. Leib-
niz'in barok mimari içinde kurduğu
düşünce sisteminde monadlar iki kat-
lı mimari yapı içinde Tann'dan, ölme
ve yeniden canlanma emirlerini bek-
lerk'en, alt katta bedenler üst katta ise
ruhlar yok olup yeniden canlanmak-
tadır. İki kat arasındaki delikler ruh-
larla bedenler arasındaki ilişkiyi sağ-
lamaktadır.
Bedenleri oluşruran keçelerin kır-
mızı rengi kadın hareketinın maruz
kaldığı şiddetin bedenleri kodlaması-
nı, sosyal mekânın düzenlemesi içıne
almasını ortaya koyarken aynı za-
manda monadolojik bireylennin her
birinin geçmişın ruhunu taşımadığını
ve günümüzün sorunsalında ruhlann
blok halınde yeniden canlandığını
görmek istemektedir. Ruhlar ile be-
den arasındaki tekabühyetsizlik, her
bedenın bir ruhunun olmaması, Şey-
ma Reisoğlu Nalça'nın kadınların
Osmanh'dan günümüze süreklilik ta-
şıyan kolektif ruhunu ifade etme is-
tencinden dolayıdır. Ancak aynı za-
arzu ıııaldııeleıi...
Şeyma Reisoğlu NaJça'run 'Muhabbetname' başlıklı düzenlemesi 7 marta dek Ankara Urart Galerisi'nde.
manda bu şekilde hukukun erkeksi
yasalannın devamı içinde yasa ıle ya-
saklaşma eylemi içinde kavranan be-
denlerin yeni kodlannı oluşruran ano-
nim kadınlar abidesini, ama meçhul
değil sergi salonuna dikmektedir.
Muhabbet nesneleri medeni kanu-
nun Isviçre Batı kodlannı almasına
rağmen erkek merkezci bir toplumsal
kodlar serisini üretmesinin eseri ola-
rak bakırla örülmüş ve bağdaşıklaştı-
nhruş olarak ruhlar ve bedenler ara-
sındaki tarih yolunu göstermektedir.
Osmanh'nm son dönemlerinde başla-
yan "Mektepli Kızlar" tehditkâr üs-
luplarının günümüze yansımış ve
iletkenleştırilmiş olduğunu görmek-
teyiz. Ne cariye, ne de hizmetkâr ol-
mak isteyen kadın bedeninın günü-
müzün "özgürleşme" arzusunu psiko-
lojik ve sosyal bır düzenlemede, ger-
çekleştirmek istemelerinin bir deva-
mıdır. Erkek egemen bir Osmanlı
toplumunda Batı'dan esinlenen bir
kadın mücadelesinin yorgun kadın
bakışlannda günümüzün güncelliğine
taşınan bir "marjinal tarih" anlayışı
bu. Sanatçının antropoloji, tarih ve
sosyolojı ile rastlaştığı mekân oluyor
Urart Sergi Salonu.
"fster saray ister konak olsun pen-
cere kafesleri ve yüksek duvarların
ardında kolay kolay inemeyen" cin-
sellık dolu kadın bedenleri, rüyasın-
dakı fantazmalan gerçekleştiremeyen
paıolojik bir toplumsal cinsel ilişkiler
ağı, yasaklanmış ızdivaçlar, cazibenin
bakıştan ve muhabbet nesnelerinden
başka hiçbır şekilde kolay kolay ger-
çekleşmediği alakalar; haremlik ve
selamlık şeklinde düzenlenen dışla-
ma makinesı sosyal ve hukuki olarak
kodlan gerçekleştirmesi, devlet tara-
fından sınırlandırılmış kadın gezınti
mekânlan; ıbadet yerlerinın bile ön-
ceden belirlenmesi kuşkusuz Osman-
h'dan günümüze 'kadın yaşamının ne
kadar derin yaralar ve izler bırakan
toplumsal bir gelişme gösterdığini,
bunun tersi tezler tam karşıtını gös-
termeye çalışsa bile, izleyip farkedip
kolektif bilinç dışında yaşamaktayız.
Hem de dönüşünün olmadığı bir yolu
izleyerek... "Kadınlar çok unutkan-
dır. olaylan akıllannda rutamazlar''
gerekçesıyle taruklık yapmak için bır
kadının yarım insan olarak kabul
edilmesi Osmanlı kadının her türlü
siyasi eylemine ve erkeklerin grevie-
rine yaptıklan yardımlanna rağmen
medeni kanunun kabulüne kadar sü-
regelmiştir. (Aslında hukuki değişim-
ler Tanzimat zamanında başlamasına
rağmen, modern kadın Curnhuriyet
sonrası -1926- maddileşmiştir.)
Bu sergisinde Şeyma Reisoğlu
Nalça, kurulu ve sımgesel kadın-er-
kek ilişkilennin. hem konuşma vası-
tası olarak iki cıns arasındaki iletken-
lıği oluşturduğunu hem de Beuys'vari
bir potansiyel enerjinın varlığını tari-
hin ötesinden getırip günümüze taşı-
yor. Bu bakımdan Beuys'ün enerjinin
korunmasını ve iletkenlığıni gerçek-
leştirebileceğinı düşünmüş olduğu gi-
bi, Şeyma Reisoğlu Nalça da bakırla
örülmüş incı, gül, karanfil, sabun gi-
bi Muhabbetname adı altında Lady
Montague tarafından bize aktanlan
bu nesneleri, iletişimin sembolik gös-
tergeleri olarak günümüz ile tarih
arasındaki ilişkiyi tüm ısısıyla yeni-
den güncelleştiriyor ve yeniden üreti-
yorsa burada artık geri dönülmez bir
şekilde şer'i kodlann yenni yeni me-
deni kanunun maddelenne bırakma-
suıa rağmen eşıtsızligin ve farklılığın
en büyük boyutlannı bize taşıyarak
serginin ana kavramı açısından
önemli bir hatırlatmayı yapıyor.
Ihtiraslar makinesi olarak düşüne-
bildiğimiz ortak dayanıkhlık planı
üzerinde oluşan kadın sorunsalı, sa-
nayüün büyümesi ve uygarlığın tut-
kusal gelışimi içinde, reaktif olmak-
tan çok, her şeye rağmen, olumlu bir
üretici gücün simgesıdir. Bu üretici-
lik, Feln Guattari'nin de söyleyebile-
ceği anlamda tamamen, arzulanan bir
makinedir. Moleküler devrimin öz-
nelciliğinin kadın bedeni üzennde
gerçekleştirihneye çalışılmasıdır
(Bütün tırnak içinde kullamlanlar
Osmanlı 'da Kadın Hareketi kitabımn
(Metis Yayınlan) yazarmdandır.)
Kaam Zaim'den
Çeşmelerr
• Kültür Servisi - Kazım
Zaim'in "Istanbul Çeşmeleri"
adlı fotoğraf sergisi salı gününe
dek Atatürk Kitaplığı Sergi
Salonu'nda izlenebilir. 1948
yıhnda Prizren'de doğan, 1958
yıhnda Türkiye'ye göç eden
Kazım Zaim, 1965 yıhnda
fotoğrafçıhğa başladı. 1975
yıhnda ilk fotoğraf ödülünü
kazandı. 1995 yılına kadar
katıldığı fotoğraf yanşmalannda
yüze yakın ödül kazandı.
Belgesel nitelikli birçok dia
gösterişi gerçekleştiren Zaim,
çalışmalannda kültür
mirasımızın yok olmaya yüz
tutan değerlerine ağırlık veriyor."
Bu amaçla 1987-88 yıllannda i
Bosna-Hersek'e giderek
Osmanlı-Türk mirasını temsil
eden çok sayıda eseri
fotoğrafladı. Bu fotoğraflardan
derlenen 'Bosna-Hersek' adlı
fotoğraf albümü, Türk Dünyası •'
Araştırmalan Vakfı tarafından
Vakıfbank adına yayımlandı. '
•İstanbul Çeşmeleri" GESAM •
üyesi olan sanatçının üçüncü *-
kişisel fotoğraf sergisi. Zaim, -
otuz yıldır belirli arahklarla -
Istanbul çeşmelerini s
fotoğraflıyor. ^
Fevzi Karakoç'un i
pesim sepgisi '
• Kültür Servisi - Fevzi ,,
Karakoç'un resim sergisi 18
marta dek Tem Sanat
Galerisi'nde izlenebilir. 1947
yıhnda Çankın 'da doğan y
Karakoç, 1968-72 yıllan 1
arasında tstanbul Devlet Tatbiki.
Güzel Sanatlar Yüksek
Okulu'nda öğrenim gördü. 1974
yıhnda aynı kunıma asistan olan
Karakoç, 1979 yıhnda Salzburg
Yaz Akademisi'nde çalıştığı
litografileri ile Salzburg Kenti
OnurÖdülü'nü aldı. 1983 l
yıhnda özgün baskıresim
dalında sanatta yeterlik aldı. 0
*Şeker Sanarın
ftinci sayısı çıktı
• Kültür Servisi - Şekerbank'ın
yayımladığı kültür dergisi
'Şeker Sanat'ın ikinci sayısı -
çıktı. İki ayda bir çıkan derginin •
yeni sayısında. Semih
Balcıoğlu, Osman Ikiz, Önder
Şenyapılı. Lütfü Özel, Kazım "
Akşar, Murat Göksu, Dilek
Gülmen, Goşkun Özgünel, -j
Ahmet Boyacıoğlu, Atilla Nasıf,
Çetin Sanİcan» ve Şükrü
Erbaş'ın yazılanna yer veriliyor.
Anadolu'dan Son
Gölgelep' Çiçek
Bap'da
• Kültür Servisi - Reis Çelik'in
'Anadolu'da Son Gölgeler'
başlıklı fotoğraf çahşmalan
Sinema Sevenler Derneğı'nde
(Çiçek Bar) sergileniyor. Otuz
fotoğraftan oluşan sergide
günümüz Anadolu insanının
fotoğraf kâğıdına düşen son
gölgeleri yansıtılıyor.
Gazetecilik ve yönetmenlik
meslelderini bir arada sürdüren
Reis Çelik, birçok Avrupa
ülkesinde ve Avustralya'da
sergiler açtı. Son olarak
geçtiğimiz ocak ayında
Almanya Hessen eyaletinin
düzenlediği 'Avrupa Haftası'
(Europavvoche) etkinlikleri
çerçevesinde fotoğraflannı
sergileyen Çelik'in sergisi 5
marta İcadar görülebilir.
Biitent Ortaçgil
Cabaret Cine'de
• Kültür Senisi - Cabaret
Cine'nin 'Dokuzbuçuk
Dinletileri' başlığı altında
sürdürdüğü etkinliklere bu hafta
Bülent Ortaçgil konuk oluyor.
Ortaçgil 'e perdesiz gitanyla
Erkan Oğur'un eşlik edeceği
dinleti bugün saat 21.30'da.
Uran Kültür ve
Sanat MepkezTnde
sepgi
• Kültür Servisi - llknur
Kocabıyık ve Gülçin
Günaydın'ın resimlerinden
oluşan sergi. Uran Kültür ve
Sanat Merkezi'nde yer alıyor.
1945 doğumlu Kocabıyık,
1974'de Ankara Gazi Eğitim
Enstitüsü Resim Bölümü'nü
bitirdikten sonra, 1988'e kadar
ortaöğretim kurumlannda
öğretmenlik yaptı. 1951'de
tzrnir'de doğan Günaydm da, |
1973 'de Buca Eğitim Enstitüsü i
Resim Bölümü'nü bitirdi ve
çeşitli okullarda resim
öğretmenliği yaptıktan sonra
emekli oldu. Sergi, 15 marta
kadar gezilebilir.
Altan Vapol'un
söyleşisi cuma
günü
• Kültür Senisi - Tiyatrol
Sanat Evi'nde, cuma günü Altan
Varol'un bir söyleşisi yeT alıyor.
'Konuşamadığımız Türkçe'
başlığmı taşıyan söyleşi saat
19.00'dabaşlayacak.
(369 50 15)