Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26EKİM 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
GRAMOFON İCNESİ Cahit Uçuk la Söyleşi SELİM İLERİ
CalıitUçukla
• "j debiyat
ğ J gündelik
ğ T hayatın
M •«/ içindeydi,
hayatm bir
parçasıydı. lnsanlar
tefrika romansız bir
gazete
düşünemezlerdi.
Bugün bunlann
hepsi yok oldu, hatta
yok edildi. Kültür
azhğı buradan
geliyor. Edebiyata,
fikir yazısına yer
vermek galibaartık
bir hayal oldu.
Düşünün, daha dün,
tefrika roman
gazeteye tiraj
kazandınrdı. Şimdi
tencere.tava için
gazete alınıyor.
Yd...Yazı hayatında altmış yıl... Bununla bır-
likte Cahit Lçukun yazı çalışmaları da-
ha da eskılere dayanıyor. Ailesının öykü-
sünü kaleme getırdiği Bir Imparatorhık
Çökerken^.'de (Yapı Kredi Yayınlan ı yal-
nızca çocuklugundan, yetişme yıllanndan
da söz açan Cahit Uçuk'la Arnavut-
köy'ündeki ev inde konuştum. Anlattıkla-
nnı az sonra aktaracağım.
Ama önce KirazL Pınar dönemine göz
atalım. Bu ilk roman yayınlanır yayınlan-
maz okurun ve edebıyat çevrelerinin ilgi-
sini çeker. Yalın bir anlatımla pastoral bir
dünya kurmak ıstemış Kırazlı Pınar ıçın
Ahmet Muhip Dıranas bakın neler yaz-
mış:
"Kiradı Pınar romani) la ilk eserini ve-
ren Cahit L çuk, en genç şöhretlerdendir.
bk yazılan bir resimli mecnıuada çıkar-
ken. bir genç kadına ait olduğunu düşün-
mcdikten başka bu imzayı. Nâzım Hık-
met'in yeni bir nanıı müstean sanmış.tık.
Hakikaten de üsluburuın tara. bize Nâzım
Hikmefi hatırlatıyordu. Fakat sonra şah-
sileşmeve haşladı. Bu üsluptaki berraklık.
hararet>etas\ir1erindekikuv\etgözeçar-
pivordu. Romantik bir adeseden akseden
garip bir rvalizması da vardı. Sonra, bir
gün öğrendik ki. o güzel Anadolu hikâye-
lerini. genç yaşının ekseri yıllan Anado-
lu'da geçmiş, yirmi yaşlan içinde bir genç
kız vazıyor."
Beni kapıda "Ne kadar geç karşılastık;
ne kadar gecikerek tamşıyoruz—** diye kar-
şılayan Cahit Hanım'a anılarından yola
çıkarak ilk şu soruyu yönelttım: "Halide
Edib'i Sultanahmet Mİtingi'nde dinlediği-
nizde çocuk yaştaydınız. Hangi dürtüvdü
sizi bu mitinge kablmaya iten?"
Gensi kendıliğinden akıp gıttı: Cahit
Uçuk olanca görgüsü. derin heyecanı, o
kadar aynntılara açılabilen o kadara güç-
lü beliegiyle anlattı:
". .HalideEdibHanım.ozamanlarçok
büyük bir şöhretti. Herkes üzennde büyük
etkisi vardı. Onun bir mitıngde konuşacak
olmasıbaşlıbaşınabirhadiseydi. Ben da-
ha o zamanlar mesala Handan'ı okumuş.
romana bayılmış, hayran olmuştum. Ha-
tıralanmla bahsettıgim dadım Şayan'la
birlikte Sultanahmet Mitingi'ne gittık.
Halide Edib Hanım orada vatan çocukla-
nnaseslendi.
Yamtı gelmeyen mektup
"Sonra ben Halide Edib'e mektup da
yazdım. Evımızde çok ldtap vardı. Bun-
lan kaçamak okurdum ve çok hızlı okur-
dum. HaJide Edib"in romanlannı çok be-
ğeniyordum. Hayranlıgımı belırttim mek-
tupta: nasıl yazılır. ben de yazmak istıyo-
rum diye sordum. Zaten küçük şıirler fa-
lan yazıyordum; babam bana "Küçük Şa-
ir' adını takmıştı. Fakat Halıde Edibden
cevap alamadım. Bana necevap \erdi, be-
nimle ne ilgilendi... Onun içın çocuklar
bana yazdıklannda hemen onlara bir sıca-
cıkce\ap veririm."
- Acaba mektup Halide Edib'in eline mi
geçmedi?
"Geçti... O zaman Istanbul böylesine
büyük değildi. Herkes iy i kötü birbirini ta-
nırdı. Biz Sultanahmet'te oturuyorduk,
Halide Edib Hanım da o cıvarlarda... Son-
ra yaşım ılerleyip başka romanlannı oku-
dukça anladım ki. bizim meşreplenmiz
başka...
"Şimdi çok ısrar ediyorlar. Babıâli'yi
yaz. yazarlık hayatını yaz diye. Hay ır. hiç-
birini yazmam. Içimde dizgınleyemedı-
ğim kırgınlıklar var. Belki tatlı taraflann-
dan bahsedebilinm. 1935 senesinin bir
ilkbahar ayında Yanmay mecmuasında ilk
yazım yaymlandı. Hayatımın çok üzüntü-
lü bir devresiydi; gerçi sürekli yazıyor-
dum ama, yazılanmının yayınlamşı be-
nim için o kadar kutlu, mutlu bir şeydi ki.
bütün hayatım için bana bir kapı açıldı...
"...Gelgelelım birtakım kıskançlıkiara
yol açtım. Cahit Uçuk'un kim olduğu bi-
linmiyordu. Hem Yanmay'da. hem başka
dergi ve gazetelerde süreklı hıkâyelerya-
zıyordum. Bu hikâyeleri annemle babam
gazetelere götürürlerdi. Cahit Uçuk uzun
sûre takma ad sanıldı. Nıhayet Yanmay'da
GavsiOzansoy'un bir röportajıyla kapak-
ta bir fotoğrafîm çıktı O sene Anadolu "ya
gittim, artık bütün kahvelerde bile, yolda
bir kahve içmek içın giriyoruz, 'Aa Cahit
Uçuk...1
diyorlardı...
"...Yazdıklanm okunuyor ve seviliyor-
du. Ama bu birtakım çekemezlikleri dur-
durmadı. Birara bana Adalet Cimcoztak-
tı: Babıâiımizin sakızlı. eli maşalı Geor-
geSand'ı diyor: o kadar şaşırdım, o kadar
üzüldüm ki! Ben bir şeyler yapmaya de-
vam ettim. Bu tarz şey lere kayıtsız k'alma-
ya çalıştım. Zaten yazmak benim için bir
tutkuydu. İlk romanımı on ıki yaşınday-
ken yazdım. Tabiı birçok etki altınday-
dım. Reşat Nuri'yı çok okumuştum, ter-
cüme romanlarokumuştum. Fransızca ro-
manlar okurdum. Bunlardan bırini adap-
te etmiştim, ev de kardeşime okurdum. Ba-
bam kaymakamdı \e Anadolu hayatı ilk
çalışmalanm için bir kaynak oldu..
Abdüllıak HamiTi ziyaret
"O yetışme yıllanmda şiırler de yazı-
yordum. Artık lstanbul'a gelmiştık. Bir
akrabamızın aracılığıyla şiirlerimi AbdıH-
hak Hamit Bey'e götürdüm. Hiç unııt-
mam, annem bana çok şık lacı\ert bırel-
bise yapmi!>tı; Fransız kumaşından. yaka-
sı beyaz kürklü. Lacıvert çanta. lacivert
pabuçlar. Adeta Parislı bir genç hanım ol-
muştum. Abdülhak Hamit Bey çok kibar
biradamdı; benı görünce ayaga kalktı. son
eşi Lüsyen Hanım'a seslendi. 'Lüsyengel
bak, senin gençkızlığına benzeyen birisi
gekJi!..' dedi. Sonra beni adeta imtıhana
çekti; sinemayı. tiyatroyu sevip sevmedı-
gimi sordu."
"Sevdiğimi söyledım. *Başka dünyala-
ra, başka ufuklara açılan pencerekr", de-
dım. Hakikaten Fransız. fngıliz filmlen-
ni göre göre oraları ranımış gıbiydim: Pa-
ris'e veya Londra'ya gitsem yadırgama-
yacaktım. Amenka'yı çok merak edıyor-
dum ama, Amenkan filmlerinden oraya
ait çok bir şey ögrenemiyordum."
"Abdülhak Hamit "e bir ikışıirokudum.
'Güzel ama, defterini bırak, ben tek başı-
•'Ben bugünkü
Türkiye'ye
bakmıyorum,
geleceğe
bakıyorum. Çok
şükür, öyle bir
nesil yetişiyor ki
Türkiye'de.
bugünün
maddiyatçı. hırslt,
gözüdönük
insanlanna rağmen
fevkalade aydın,
gelecek için
• kendinden
fedakarlığa hazır,
duygu ve
düşüncede, gelecek
için çaba
harcayacak
metanette. Bunlan
birer umut kabul
ediyorum.
Türkiye'nin
istikbalini eğitimde
anyorum.
Geîeceğe çok
inanıyorum.'
ma kendim okumak isterim,' dedi. Ertesi
gün heyecanla bekliyorum. ses seda yok;
sonraki günler de. Tabii Halide Edibın
kınklıgı da var. Neyse üç ay sonra. benim
deftergeldı. Abdülhak Hamit Bey "Buşi-
ir mecnıuasının sahibinde isridat \ar. biraz
daha çalışsa şair olabilir. fakat kendisi ne-
sirdeçokdaha muvaffak olacaktır' dıyor...
Tabii artık vargücümle nesre sığındım. hı-
kâyeler yazmayabaşladım. Şiirlergözden
düştü. defter bir tarafa gitti: varsa yoksa
nesır!"
'"...0 zamanlar 'plaj hikâyeleri' yazılı-
yordu. Ama, hayatında bir kere plaja git-
memiş muharrirlerin plaj hikâyelerıydı
bunlar. Bu yüzden de plaja giden gençkız
mutlaka sadakor şemsiyeli, beyaz çorap-
lı, sadakor çantalı oluyordu. Ben, sırtında
torbası. vücudu bronz gibi yanmış. saçla-
n kısa kesilmiş. sportmen gençkızı yaz-
dım. Tabii bu bir değışimin, değişmenin
yazıya yansımasıydı."
Ercüment EKpem'in sözü
"...Babıâlı başka bir dönemdi. Ercü-
ment Ekrem Talu'nun bir sözünü unuta-
mam. 'Kızun siz geldiniz. biz derienip to-
parlandık,' dedi 'Estağfurullah efendim,'
dedim; büyük yazarlan nasıl sayıyorum.
nasıl önemsiyorum! Ercüment Ekrem,
'Kızuıı', dedi, 'biz Bahıâli'nin sıcak oda-
lannda ceketlerçıkmış, sırtımızda terii, sa-
rarmış atlet fanilalar, ya nargile içhoruz,
\aça\,cigara, kah\e. rakı... Fakat kapı açı-
İıp da Cahit l çuk güneş gibi içerne girin-
ce gömlekler giyüdi, kravadar takıldı.-' Bü-
yük iltifattı .."
" ..Şımdı düşunüyorum da. gazetelerde
her gün edebı yazılar yayınlanırdı. O hı-
kâyelı dergıler. tefrikalı gazeteler ne gü-
zeidi! Edebiyat gündelik hayatın içindey-
di. hayatın bir parçasıydı. lnsanlar terfri-
ka romansız bir gazete düşünemezlerdi.
Bugün bunlann hepsi yok oldu. hatta \ok
edıldı. Bılemeyeceğinız kadar çok üzülü-
\orum. Insanların bu kadar maddı oluşla-
n. duygulardan bu kadar uzak yaşayışla-
n hakikaten çok üzücü. Aynca kültür az-
lığı buradan geliyor. llan, para kazanmak.
kupon: bunlar mı otmalıydı basının hede-
fi'.'! Edebiyata. fikir yazısına yer vermek
galiba artık bir hayal oldu. Düşünün. da-
ha dün. tefhka roman gazeteye tıraj kazan-
dınrdı. Şimdi tencere tava için gazete alı-
nıyor."
- Cahit Hanım. siz de > a\aşça du> gu do-
lu romanlannı/dan uzaklaşhnız. Daha çuk
çocuk edebi>atı alanında emek verdiniz.
Bu değ^im sürecinin acaba bir etkisi mi ol-
du?
"Efendim. kimin için yazacaksınız
duygu dolu romanlan? Duygu kalmadı kı
ınsanlarda. Yani neyi anlatacaksınız, neyı
anlatacağım ben? Tertemiz bir kızın e\ li-
ligıni mı anlatacağım? Öyle birdünya kal-
madı ki! Eskiden. o romanlargençlerı ha-
çektim. Birdönem hiçbirşey yayınlama-
dım. O sıralar mumdan siis eşyalan. be-
bekler yaptım. nakışla uğraştım. sergıler
açtım. Çünkü çalışmadan duramam. Mut-
laka çalışmalıyım; bajka türlü mutlu ol-
mama. ayakta kalmama inıkân yoktur. Yi-
ne yazıyordum tabii. Vlesela bu uzaklaş-
ına dönemınde Özlem Şarkısı'nı. Gecenin
Bu Saatinde'yi yazdım Fakat tuhaf bir
şey oldu. o eskı özlem benden koptu. Ya-
zı hayatının içinde görünmek ıstemedım
Uzun zaman uzak kaldım "
"Bıron sene e\vel. dedim kı. buncabı-
rikırnim var. bu kadar emeğım \ar. gerçı
hepsi bir tarafa gitti. ama ne olacak. yenı-
den başlayabilirim. Böyle düşündüm ve
Kırazlı Pınar'ı. DikenliÇit'i okumuş, sev-
miş. benımsemış nesıllerin çocuklan için
yazmaya karar \erdim."
"Insanemeğıninkaybolupgıtmesinden
her zaman büyük üzüntuduymaz. Esasen
ben kendim içın çalışlım. mutluluk duy-
dum. söylemek istediklenmı söyledım."
"Şimdi hoşuma giden. gençkızlıkların-
da. delıkanlılıklarında Cahit Uçuk'u oku-
yanlar. yayınladığım masallan. çocuk hi-
kâyclerinı. çocuklar için yazdıklanmı ken-
dı oğullarına. kızlarına alıyorlar. O zaman
unutulmadığınızı. bir iz bırakmış oldugu-
nuzu görüyorsunuz. Sevinç duyuyorsu-
nuz. Cahit Uçuk'un dünkü okuru >imdı
çocuklanna ve torunlarına bu kitaplanmı
okutuyor Bakıyorsunuz. yaşlı başlı bey-
ler. hanımlar tekrar karşınıza çıkıyorlar."
yata hazırlardı. Şimdi her şey biliniyor.
çarçabuk yaşanıyor: ne gençkızın. ne er-
keğin duyguya. aşka. aşk acısına saygısı
kaldı. Bunlar biteli çok oldu."
- Öyle mi diyorsunuz? Ben, sözgelimi.
hâlâ aşk romanına ihtiyaç duyulduğunu
sanıyorum. Mesela veni birCahit L çukda
>etişmijor_
"Kimbılir ne kadar az okur duygu ro-
manına ihtiyaç duyuyordur. Sonra, bizle-
rin yetıştıği ocak başkaydı... Hayır-hayır'
O kadar acı şeyler yazacağım ki. yazacak
olsam. bu kalem acı dolu bir hokkaya ba-
tınca zehirzemberek şeyler çıkacak. Çün-
kü ben o saf ve masum kitaplan yazan Ca-
hit Uçuk degilim Hayatı gördüm. tanı-
dım. Şimdi çocukiara hitap etmek bana
ıyi geliyor, ancak o zaman içım aydınla-
nıyor
Polis romanları
"...Ümit Deniz vardı. Allah rahmet ey-
lesin. Benden küçüktü, Kadıköy'ünden
tanışırdık. yakasına böyle karanfil takar-
dı. Lmıt Denız'le bırdostluğumuz vardı.
Hatta birlikte polısıye roman yazacaktık.
Şimdi çocuklar. ilk gençlik çağı içın po-
lis romanlan yazıyorum. polisiye çocuk
kitaplan. Eve Giren Güneş, Körfezdeki
Valı~. Bunlar arka arkaya yayınlanacak."
"...Aslında ben okuma zevkinin gıtgi-
de kaybolmasıyla birlikte kendınıi gerı
"Bütün bu insanlar. o nesil ve ondan ön-
cekı nesil, edebiyatın büyük etkisi altında
yaşamıştır. Heryazannhayranlan. eserle-
rinın sürekli okurlan vardı. Mesela an-
nem. İzmir'de bir mısafirlığe gıdıyor. bir
kız çocuğunun adı Ayşe Nine_ Benim bir
romanımda sevgılisi genç kıza öyle der.
Annem "Bu ilginç adı nerden buldunuz?'
diyor. "Efendim bizim se>diğimiz bir ro-
nıanda genç kıza Ayşe Nine diye hitap
ederler." cevabını alıyor. Tabii bunlar çok
güzel hatıralar. Burhan Cahit Bey'ın Se-
rap'ı birçok genç kıza Serap adı verilme-
sinin sebebidir. Sonra Feride, .Nilgün...
Bunlar da bittı."
"Şimdiki devri sadece seyrediyorum.
En çok üzüldügüm şey. Türkçe konuşma-
yı bılmeyen bir kuşağın yetişmiş olması.
türkçe konuşmayı bılmiyorlar. Kelime-
ler arasında duruluyor, bir 'eeee'dir gıdı-
yor. Bu ''eeee' nereden çıktı: gayet basıt.
kelime haznesinin derlığından çıktı. Spı-
kerler de öyle konuşuyor, tiyatroculann
bir kısmı da. Kimse gayret edıp düzelmı-
yor.
Yunus Emre'nin Türkçesi
"Oysa Yunus Emre'nin tenemiz Türk-
çesi yedı asırdan ben ayakta duruyor Bu
Türkçeyi bugün de anlamıyor muyuz. gü-
zellığine, derinlığine, ınceliğine varamı-
yor nıuyuz? Ondan uzaklaştıkça işte öyle
'eeee'ler de başlar."
- Dilerseniz. biraz da Bir İmparatorluk
Çökerken.Jden söz açalım. Hay li kalın bir
kitap olmasına rağmen bir buçuk ayda
yazdığınızı söylüyorsunuz.
"Ben hâlâ eskı yazı yazanm kitaplan-
mı. Ne daktıloyla, ne teybe okumakla o hız
saglanamaz. Herhalde senelerin birikimi
de kıtaptj anlattıklanmı bir çırpıda yaz-
mamı sagladı."
- Bilek gücünüz de şaşırncı.
"Bakın. her gün egzersiz yapıyorum.
Yüz kere şu hareket. yüz kere bu hareket;
parmaklanm eskımesın diye. Yenıçeriler
yumruklannı balçıgın içıne sokup orada
ellerini açıp kapatırlarmış. Ben de ölün-
ceye kadar yazmak ıstedığimden ellerimi
hiç başıboş bırakmıyorum."
"...Bizde yazarlığa hemen hiç kıymet
venlmıyor Hatta yazarlarbirbirlenni kös-
teklıyorlar. Halbukı Batfda. dünyada öy-
le degil. Türk İkizleri birçok dılde yayın-
lanınca bunu çok iyi aördüm. Oralarda
yazann bir mev kiı var. lnsanlar sıze kitap
imzalattıklan vakıt o kıtabı hakıketen oku-
yorlar, o ımzalı kitabın hakikaten kıymet-
İı bir hatıra olduğuna ınanıyorlar."
"Türk Ikizleri'nin hikâyesi de ılginçtir.
Sabiha Sertel Hanım. çok seneler evvel.
'Ikizler'dizısıni tercüme etmiş. ben de on
beş on altı yaşlanndayım. O kitaplan oku-
yoruz. kardeşim Yıimaz küçük, *Ah abla,
bir de Türk ikizfcri yazılsa-.' diyor. Sonra
çok özeniyordum yazarlığa. Istanbul'da
Sabiha Zekerriya Hanımı tanıdım, Türk
lkızleri'nı nıyeyazmadığını sordum. "Bil-
mem ki ben,' dedi, *ben köyleri, kcntleri
bilmem ki. Nerden yazacağım?' Ve yazar-
lığa adım atar atmaz o projeyi adeta yazı
masamda hazır buldum. Çocuklugumun
Anadolu köyleri, kasabalan karşımday-
dı..."
". .Anılara gelince. Bir imparatorluk
Çökerken..."de daha çok ailemi yazmak is-
tedim. Doğrusu kendimı yazmak istemı-
yordum. Ailemi anlatmak önemliydi.
Şımdı bakın. kitabın kapağinda dadım Şa-
yan'la bebeklik fotoğrafım var. O zaman-
lar böyle fotoğraf filan çektırilmezdı. Bu-
gün benim yaşımda olanlann çocukluk
fotograflan yoktur. Hiç kımse çektirmez-
miş. fotoğrafhaneler varmış ama, erkek-
ler resım çektırinniş. Ama ailem, annem
babam çok aydınlık ınsanlardı."
- Anılann gerisini yazmamakta direte-
cek misiniz? Bence. Cahit L çuk'un Babn
âli y ıllan çok ilginç olabilirdL Sevgisiy le, öf-
kesiyle, kırgınlığıyla_
"Hayır. sanmıyorum "
- O yıllarda bir genç kadının yazaıiık
mücadelesinin belgeolarak kalması değer-
siz mi sizce?
"Çok değerli bir belge olabilir ama,
yazmayacağım... Belki. ilerde, dahateka-
mül edebilirsem, belki hoşgörüm daha ço-
ğalır. belki o zaman. Belki insanlan daha
çok affedenm. Şimdi affedemiyorum.
Baştan sona öfke yüklü anılar da bir de-
ğertaşımayacaktır"
Geleceğin insanlan
- Demin 'Türkiye'yi seyrediyorum,' dc-
diniz. Bugünü yaşamaktan ne hissediyor-
sunuz?
"Ben bugünkü Türkiye'ye bakmıyo-
rum ki, geleceğe bakıyorum. Çok şükür,
öyle bir nesil yetişiyor kı Türkiye'de. bu-
günün maddiyatçı. hırslı, gözüdönük in-
sanlanna rağmen fev kalade aydın, gelecek
için kendinden fedakarlığa hazır. duygu ve
düşüncede gelecek için çaba harcayacak
metanette. Bunlan birer umut kabul edi-
yorum. Türkiye'nin istikbalini eğitimde
anyorum.
Bugünkü o tuhaf ortam gelip geçecek-
tır. Unutmayalım ki bu kadar sene ihmal
edılmiş Anadolu'nun bir isyanı söz konu-
sudur bugün. Şehir hayatındaki huzursuz-
luk, şehirlinin kendi hatasında aranmalı-
dır.
Şimdi tek bir şehirde, Istanbul'da bir is-
tila söz konusu. Köylerinden. kasabala-
nndan geldiler. Büyük problemler içinde
yaşıyorlar. Ama aralarında pırlanta gibi
insanlar, genç insanlar var. Ben geleceğe
çok inanıyorum."
İşte bunlan anlattı bana ve Cumhuriyet
okurlanna Cahit Uçuk. Sonra görgüyle
kurulmuş çay sofrasına geçtık. Gözleme,
peynir ve çeşit çeşit reçeller. Bugünün bü-
tün moda tutumlanndan uzak. Cahit Ha-
nım'ın muhabbetkuşu akıllara durgunluk
verici konuşmasıyla bize eşlik etti. Ayn-
lırken, Cahit Uçuk'a polisiye çocuk ro-
manlannın bir an önce yayınlanmasını dı-
lediğimi söyledim. Çocuklugumun kitap-
larını hatırlıyordum. Körfezdeki Yalı'yı
ilk ben okumak isterim.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Çağcıl Üniversitenin
Koşulları...
Önce bir saptama: Günümüz Türkiyesi'nde siyasal
iradenın. özellikle 9O'lı yıllann başından bu yana, "ye-
ni üniversiteler kurma" çabaları. ülkemizi, üniversite
enflasyonundan kaynaklanma bir üniversite anarşisi-
nin eşiğine getirmiştır. Daha geçen günlerde. Türkiye
Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'nın. "üniversite ol-
mayan" bir ünıversiteyi açma tehlikesinden son anda
kurtarılmış olması, sözünü ettiğimiz anarşinin boyut-
ları açısından cidden düşündürücüdür...
Tablonun en hazin yanlanndan biri ise, Batı'nın eği-
timde ıleriemiş ülkelerinde kimsenin aklından bile geç-
meyecek böyle bir anarşıyi, adının başında "Prof. Dr."
unvanı bulunan. yanı doğrudan üniversiteden gelme
bir Başbakan'ın, ılçeleri il yapma ile her yerde üniver-
site kurma arasında hiçbir aynm gözetmeksizin körük-
lemiş olmasıdır.
Son yıllarda ve aylarda giderek artan yoğunlukta ol-
mak uzere, siyasal iktidarın temsılcilennın hemen her
yörede ve her kıtlesel gösterıde üniversite kurma va-
adinde bulunmalan, işın, meydanlara toplanan halka:
'Burada da bir üniversite açalım mı" sorusu yönelti-
lecek kadar hafıfe alınması ve "her ile bir üniversite"
gibi, aklın gerekleriyle ve üniversrte kurumunun nite-
liğiyle bağdaştırılması olanaksız bir hedefin öngörtıl-
mesi kaçınılmaz sonuçlarını doğurmuştur. Artık ülke-
mizde bir-ikı fakulte binasının kuaılması, üniversite
kurmayla eşanlamlıdır. Gerek beyin gücünün. gerek-
se öteki donanımların gerekleri ıse siyasal iktidarın
gözünde bir önem taşımamaktadır. Çünkü, önceki
bazı yazılanmızda da belirttiğimız gibi, siyasal iktida-
rın bakış açısına göre önem taşıyan. yalnızca üniver-
sitenin "göze görünen" yanıdır.
Yenı devlet üniversitelerinin açılması bağlamında,
başta YÖK olmak üzere, yuksekoğrenım alanında yet-
kili ve söz sahibı organlann görüşlerıne. haklı itirazla-
nna hiç aldırmamak da artık iktidarın temel tutumlan
arasına gırmıştır. Bu anarşi ortamında sözde yabancı
üniversitelerin eğıtım programlarını uygulayan, ama
şimdilık ne lise, ne de üniversite statüsüne sahıp bir-
takım yabancı kökenlı kuruluşlann ülkemizde dene-
timsiz bir öğrenımetkinliğıgerçekleştirmeleri, bir baş-
ka yozlaşma göstergesı olarak ortaya çıkmıştır. Bu
kunjmlardan birinin yetkilisinin geçen günlerde: "Za-
ten vakıfkurma hazırlıklarımızı tamamlamak üzereyiz;
ondan sonra başvurumuzu yapıp üniversite olaca-
ğız" tarzındakı açıklaması, ülkemizde aslında son de-
rece yararlı bir girişim olan vakıf üniversitelerinin ge-
lecekte hangi amaçlar için de kullanılacağını açıkça
göstermektedir.
Daha önce de yazdığımızdan, eleştırilerimizi fazla
uzatmayıp ülkemizde üniversıtelerle ilgili girişımlere
çağcıl bir kimlik kazandırabilmesi için devletin hiç za-
man yitirmeksizin atmasım kaçınılmaz bulduğumuz
adımlan madde numarasıyla sıralıyoruz:
1- Devlet, yeni üniversiteler açma hedefinı -şımdi-
lik- bir on yıl için unutmalı, bu hedef içın öngörülmüş
bütun parasal olanakları, halen var olan üniversitele-
rin gejiştirtlmesı amacına ayırmalıdır.
2- Üniversite kurumunun ancak beyın gucü, kitap-
lık, laboratuvar ve başkaca gereklı donanımla var ola-
bıleceği gerçeği ciddiyetle goz önünde bulundurulma-
lı, Türkiye, kitaplıkları ve laboratuvarlan için gerekli
parasal olanaklardan yoksun üniversiteler banndıran
bir ülke olmanın ayıbından bir an önce kurtanlmalıdır.
3- Kendi bünyesinde gerçekleştirılen bihmsel çalış-
maları yayımlamak, böylece de bılım dünyasının tar-
tışmasına açmak ve bilimsel rekabet ortamının geliş-
mesine katkıda bulunmak, üniversitenin birincil ışlev-
leri arasındadır. Dolayısıyla Türkiye, parasal olanakla-
rı elvermediği içın yeterınce bilimsel yayın yapamayan
üniversiteleri barındıran bir ülke olmanın ayıbından da
en kısa zamanda kurtarılmalıdır.
4- Üniversite için beyın gücu, her şeydir. Dünyanın
bilimde ilerlemiş ülkelerinde üniversite, kadrolarına
yeni elemanlaryetıştirmek. üniversite dışında bulunan
çeşitli uzmanları da kendi kadrolarına ya da yapısına
katmak için her türlü parasal olanağı kullanan, kulla-
nabılen bir kuaımdur. Bılimadamı olarak yetıştırmek
üzere üniversiteye aldığı araştııma gorevlısine on dört
m'riyon lıra aylık ödeyen, üniversıtede ders vermesi içın
üniversite dışından çağırdığı -kadrosuz- uzmanlara
verdıği ders ücretı kımi zaman yol parasını bile karşı-
lamayan bir Türkiye'nin, üniversıtelerıni yeterlı beyın
gücüyle besleyebilme, var olanlardan ise çabalannın
büyük bir bölümünu üniversite hizmetinde kullanma-
larını bekleyebılme şansı. bugün için yok denecek ka-
dar azdır.
5- Günümüzde bilimde ilerlemiş bütun ülkelerde bi-
lim adamlannm başka ülkelerde kendi alanlannda du-
zenlenmiş bilimsel toplantılara parasal olanaksızlıklar
nedenıyle katılamamaları gıbı bırsorun yoktur. Daha-
sı, çoğu ülkelerde üniversiteler, gerektığinde kendi
elemanlarından, alanlannda duzenlenmiş falanca
kongreye neden katılmadıklarının hesabını sormakta-
dırlar. Bu nedenle Türkiye, bilım adamlan parasızlıkyü-
zünden uluslararası toplantılara katılamayan bir ülke
olmanın ayıbından da bir an önce kurtanlmalıdır.
Sorunlar, hiç kuşkusuz yalnızca yukardaki öneriler-
leçözümlenebılecek gibi değıldir. Ancak, şımdilik yal-
nızca bu önerılenn ciddıye alınması bile, varolan
üniversite anarşisine set çekme anlamını taşıyabilır.
Abhazya Cumhuriyeti
Yazarlar Birligi ile
kültür protokolü
Haber Merkezi - Türkiye
Yazarlar Sendikası ile
Abhazya Yazarlar Bırliğı
arasında kültür protokolü
ımzalandı. Protokol, her
ülke arasında
edebiyatlann tanıtılması.
yazarlannın karşılıklı
konuk edilmesı gibi
konulan içeriyor.
Türkiye Yazarlar
Sendikası ve Abhazya
Cumhuriyeti Yazarlar
BirliSı Kültür Protokolü.
dün TYŞ Genel
Merkezi'nde ımzalandı.
Protokolün imza
törenınde Abhazya
Yazarlar Birliği Başkanı
Aleksey Gogua, Türkiye
Yazarlar Sendikası
Başkanı Ataol
Behramoğlu. biriik
üyelerinden şair,
parlamenter Genadi
Alamia ve TYS 2.
Başkanı Feyza
Hepçilingirier hazır
bulundu.
Protokole göre 1996'dan
ıtibaren her yıl
Abhazya"dan biryazarın
Türkiye'de, Türkiye"den
bir yazann da Abhazya'da
konuk edilmesı
sağlanacak. her iki ülkede
karşılıklı olarak kültürel
etkinliklef düzenlenmesi
içın çaba harcanacak.
Aynca her ülkenin,
edebiyat ürünlennin
karşılıklı çevrilmesi
konusunda da ıki kuruluş
girişimlerde bulunacak.
Törene aynca, Abhazya
Cumhuriyeti Türkiye
Temsilcisı Vlademir
Ayüzba. Kafkas Abhazya
Dayanışma Komitesı
Başkanı Cemalettin Cmit.
üyeleri Sezai Babakuş.
Cengiz Gül ve TYS
Yönetim Kurulu üyeleri
şair ve yazarlar katıldı.
DUZELT>1E:
Evın llyasoğlu'nun dün sayfamızda yeralan yazısında Ne-
riman Altındağ Tüfekçı yerine yanlışlıkla Perıhan Altın-
dag Sözen'nın fotografı kullanılmıştır. Özürdıleriz.