29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 1995 PAZAR 12 DİZİYAZI MİT yetkilisi, dönemin MlT Müsteşan Bigalı'ya Abuzer Uğurlu'yu anlatıyor: Kaçakçı! Kod adı'Yıldınm'• Mafya babasının cenaze töreni... Emniyet müdürleri, polis şefleri, bakanlar, politikacılar hep orada... Başbakan'ın yeğeni kaçırılıyor... Fidye hikâyesi, kumar borcu, fotoğraflar derken, işler arapsaçına dönüyor... Bir baba kaçakçılıktan tutuklanıyor... MİTten uyarı: O bizim adamımızdı... Kod adı 'Yıldırım'... Liste uzadıkça uzuyor... • Işte ünlü kaçakçı Abuzer Uğurlu-MİT ilişkisi, işte eski Içişleri Bakanı Abdülkadir Aksu-Behçet Cantürk ilişkisi... Ve işte Özal Ailesi-Alaattin Çakıcı-Dündar Kılıç ilişkisi... Bütün bu ilişkilerin gösterdiği ortak nokta ise herhalde siyasilerin, devlet görevlilerinin, sosyetenin mafyayla ne kadar iç içe olduğu... MAFYA DIVUT Henüz yetmişli yıllardayız. tstan- bul'unefsanevi mafyababası 'OfluHa- san' (Cevahiroğlu) 58 yaşında kalpten ölmüş. Cenaze töreninde 20 dolayında emniyet müdürii, 50 kadar polis şefi katılıyor. Yüzlerce çelenk arasında dik- kati en çok zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın oğlu Kaya Sunay'ın çelengi çekiyor. Mezarhkta dönemin CHP'li Çahşma Bakanı Ali Rıza Uzuner ile kumarhane- ci 'Arap Nasri' yan yana... Ikisi de el- lerini açmış, başlan öne eğik, uzun uzun Oflu Hasan'ın ruhunu şadeden fa- tihalara gömülmüşler... Bir fîdye olayı Bir başka sahne, 12 Eylül 1980 de- nen 'milat'ın üç yıl sonrasında yaşanı- yor. Yer Isviçre. 12 Eylül öncesinin başbakanı Süleyman Demirel'in yeğe- ni, ilk hayalı ıhracatçı unvanını taşıyan ve 'Sunta Yahya' diye bilınen Yahya Demirel tsvıçre'ye kaçmış. burada ya- şıyor. Birden bir haber Türkiye'yi çal- kalıyor. Vatan Konserveleri'nin sahibi Mahmut Karaduman' ın oğlu Enis Ka- raduman. fidye almak uğruna Yahya Oemirel'i kaçırmış. Pek itibar gösteri- len bir söylentıye göre de Yahya'nın hoş olmayan fotoğraflannı çekerek ba- basına göndermiş. Fidye uğruna diye yazılıp çizılıyor ama Enıs Karaduman bu olayın Yahya Demirel'ın kumar bor- cunu ödemediği için gerçekleştiğini an- latıyor. Kod adı Yıldırım 1 1985 yılı yaz aylannda bir MtT yet- kilisinin. dönemin MlT Müsteşan Bur- hanettin Bigah'ya hitaben yazdığı bir mektup var ortada. Mektupta aynen şu sözcükler kullanılıyor "Bugün bütün dünvanın adından söz ettiği Abuzer Uğurlu" 1974-1979 yülan arasında Yıldınm takma adryla teşkila- tımızca kullanılmıştır. Bildiğim kada- nyla Abuzer Uğurlu'y la resmi ilişkinüı kesilmesinden sonra da bazı kişisel te- maslar devam etmiştir. Du> duğuma gö- re Mataracı davasıyla ilgili olarak gö- zaltına alınan Abuzer Uğurlu'yu; ka- çakçıtak konulanna bakan bir mensu- bumuz. \ anında tstanbul tlkü Ocakla- n eski Başkanı Komando Mustafa oldu- ğu halde Beşiktaş'ta, Abuzer'in Merse- des ototnobili ile Sadettin Tantan'a tes- lim etmiş ve ona iyi davraıulmasını iste- miştir." •Marlon Kemal' diye blrl Savcı 'Marlon Kemal'i tanır mısınız? tstanbul cumhuriyet savcılanndan Ke- mal Şimşek yani. Çift tabanca taşıyan, bütün kumarhane açılışlannda pay top- layan. kimi zaman ünlü Oflu lsmail'in (lsmail Hacısüleymanoğlu) silahını ta- şıyan. vurduğunu deviren bir kabadayı- dıraslında Marlon Kemal. Dündar Kı- lıç, Marlon Kemal'i şöyle anlatıyor: "Şimdi bu Marlon Kemal'i biz okuttuk. Elimizde büyüdü. Bizden beş-on yaş kü- çüktü. Sonra da bu savcı olduktan son- ra işi gangsterliğe döktü. Örneğin, ku- marda kaybettim, şu kadar ver, şu gün getireceğiın, getirmezsenı Dündar Kı- lıç'tan aL diyor." Türkiye'nin özel ünlüleri tBRAHtM ENGtN CİYAN Baba adı: HaliL Ana adı: Ruşen. Doğum ye- ri: Şile. Doğum tarihi: 1954. Eski Emlak Ban- kası Genel Müdürü. Washington'da, Dünya Bankası'nda ça'lışiyor Emlak Bankası nede- niyle hakkında 40 ka- dar dava açıldı. Davut Yüdız tarafından 19.9.1994 tarihinde sılahla yaralandı. Halence- zaevınde. rutuklu. DÜNDAR KILIÇ Baba adı İshak.Ana adı: Makbule. Doğum yeri: Sürmene. Doğum tarihi:1943.THKOad- lı örgüt içerisinde faali- yet gösteren ve Kürt- çülük propagandası se- bebiyle Diyarbakır ve Siirt illeri Sıkıyönetim Komutanlığf nca yar- gılanmakta olan Atifla Keskin'e yataklık yapmak suçundan 15.8.1972 tarihinde gözaltına alındı. Silah ve mermi ka- çakçılığı suçlamasıyla BoğazlarKomutanlığı ta- rafından gözaltına alındı ve 28.10.1980 tarihin- de tstanbul Siyasi Şube tarafindan sorgulandı. tki kez bıçakla yaralamaktan, iki kez bıçak bulun- durmaktan, bir kez çakı ile yaralamak, bir kez ka- fa atmak suretiyle yaralamak, bir kez adliyede ta- banca ile adam yaralamak, üç kez tabanca ile adam yaralamak, bir kez tabanca ve sustalı bu- lundurmak. yedi kez tabanca bulundurmak, bir kez durumunun sorulması ve bir kez alaka tetki- ki nedeniyle toplam 22 kez gözaltına altndı. NURULLAH TEVFİK AGANSOY Baba adı: Yaşar. Ana adı: Ayşe. Doğum yeri: Ordu. Doğum tarihi: 1960.12 Eylül 1980 önce- si silahlı sağ eylemcilerden. Ordu 2 No'lu Sıkı- yönetim Askeri Mahkemesi'nde adam öldür- mekten TCK'nin 448. maddesinden yargılandı. Yine MHP ve ülkücü kuruluşlardavasında Istan- bul 3 no'lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nde cürüm işlemek için örgüt kurmak, kundakçılık ve taammüden adam öldürmek suçlanndan, ay- nca Sıkıyönetim 2 no'lu Askeri Mahkemesi'nde adam öldürmek, kundakçılık, birden fazla adam öldürmek suçlanndan toplam yaklaşık 44 yıl ha- pis cezası aldı. 3216 sayıh Pişmanlık Yasası'ndan yararlanarak tahliye edildi. ALAATTtN ÇAKICI Baba adı: Ali Ana adı: Şakire. Doğum ye- ri: Trabzon. Doğum ta- rihi: 20.1.1953, iştan- bul. MHP ve Olkü Ocaklan davası Şişli Çeliktepe bölgesi sa- nıklanndan. Babası ve kardeşı 12 Eylül 1980 öncesi olaylannda öldürüldü. Darbeden sonra bir süre cezaevinde yattı. tstanbul Adli Sicil Böl- ge Bilgi tşlem Merkezi Müdürlüğü'nün 30.9.1994 tarihli kaydına göre sadece 6136 sa- yılı Ateşli Silahlar Hakkındaki Kanun'a muha- lefetten, yani ruhsatsız silah bulundurmaktan sa- bıkası bulunuyor. tbrahim Engin Civan'ı silahla yaralamaya azmettirmekten kırmızı bültenle ara- nıyor. DAVUT YILDIZ Baba adı: M ustafa. Ana adı: Makbule. Do- ğum yeri: Gümüşhane. Doğum tarihi: 1956. 1980 öncesinde Ülkü- cü Gençlik Derneği üyesi. 25 Mart 1980 ta- rihinde, Çeliktepe Or- taokulu Müdürü Mümtaz Salih Sinirti- oğhı'nu öldürmekten tutuklandı. Bir kez kimlık tespiti, bir kez sağ eylemci olduğu ve Hergün ga- zetesi sattığı için, iki kez durumu şüpheli görül- düğünden, bir kez kumar oynamaktan, bir kez ör- gütsel faaliyette bulunmaktan toplam altı kez gö- zaltına alındı. Halen Engin Civan'ı silahla yaralamak suçundan tutuklu. BASLARKEN Mafya babalan ya da sermaye eşkıyaları Ünlü babalardan Behçet Cantürk, Ankara'daMİT tarafından sorgulanırken, askeri ihalelerie ilgili bilgi veriyor. MİT sorgucusu Mehmet Eymür 'e verdiği sekiz-on isimden biri de Ağa Ceylaru Emlakbank skandah patlayıp da Semra özal 'ın adı olaya kanşınca, hanımefendi soluğu Ağa Ceylan 'm Antalya daki evinde altyor. Hernedense, Cantürk ün MlT'te alınan ifadesinin bu bölümü aradan on yıl geçmesine karşın bir türiü ortaya çihnıyor. Semra Özal'm, ünlühayalici Turan Çevik'i "Bu Turan çokyetenekli çocuk" diye tanımlamasından tutun, Turgut özal 'ın ünlü kara para aklayıcılan 'Şekercüer'le, 'Berber Yaşar'la toplantılarına, dönemin Içişleri Bakanı Abdülkadir Aksu 'nun Diyarbahrlılar gecesinde Behçet Cantürk le sanhp öpüşmesinden Zeynep- Asım 'ın babalann himayesinde evliliğine, MlT'çi Eymür'ün canının Bulgaristan 'da 'Oflu lsmail' tarafından kurtanlmasından ülkücü komandolann devlet görevlileri tarafindan silahlı eğitime tabi tutulmasına kadar birçok olay, birçok insan, mafyanm gücünün nerelerekadar uzandığını göstembiliyor. Turgut Özal, bir diploma töreninde konuşurken şunları söylüyordu: "Bizim eski kaçakçılar, ıhracatçı olmak için bize müracaat ettiler. Karşımıza MİT raporları getirildL Bunlar kaçakçuUr, bunlara ihracat belgesi vermeyin denildL Oysa biz, bunlar teşebbüs sahibi, bunlardan daha iyi ihracatçt mı olur, dedik. Şimdi hepsi ihracat yaptyor. Sistemin gereği ıhracatçı oldular." Eski kaçakçılann ihracatçı olup olmadıklan kesin değil. Ancak yuppi'lerin mafyalaştığı, hemen heryeni olayla kesinlik kazanmaya başladı. Türk toplumunun kaymak tabakası hergün biraz daha mafyalaşıyor. Mafya da elinden geldiğince kaymak tabakanın içine sızıyor. At izinin it izine kanstığı günler yasanıyor. Gazinolann ön masalannda eskiden ünlü doktorlar, mimarlar, sanatçılar, işadamlan otururken şimdi hayali ihracatçılar, babalar, yolsuzlukyapan müteahhitler bacak bacak üstüne atıyor. Bordro mahkûmlannın yaşadığı dünyanın dışında çok başka bir dünya var. Kendi kurallan ve kendi atmosferi olan bir dünya bu... Hem savcı. hem kabadayı. Su testisi su yolunda kmlıyor. Oflu tsmaü"inem- riyle, Dündar Kılıç'ın yeğeni Nunıllab Çınar tarafından kumarhanede vurulu- yor. Daha yeni tarihlere gelelim. tstanbul Terörle Mücadele Şube Mü- dürü Reşat Altay, 25 Eylül 1994 tarihin- de Asayış Şube Müdürlüğü'ne yazdığı bir yazıda, iki kişinin siyasi sicillerini anlatıyor: "1- Mustafa-Makbuk oğlu, 1956 Gümüşhane doğumlu Davut Yıl- dız'ın, 12 Eylül 1980 öncesi faaliyet gos- termekte olan ÜGD, Ülkücü Ğençlik Derneği üyesi olduğu, 25 Mart 1980 gü- nü ilimiz Mecidiyekih Ardıç Sokak'ta ÇeliktepeOrtaokulu Müdürü Mümtaz Salih Sinirlioğlu'nun öldürülmesi ola- yından dolayı vakalanmış olup, 10 Ha- ziran 1981 giin veŞb,l.GüvA32411 sa- yüı tahkikat evraklan ile Sıkıyönetim Romutanlığı Askeri SavcüığTna sevlti yapılarak tutuklanmıştn*.'' Aynı kişi hakkında Teknik Büro Amirliği'nin aynı tarihte verdiği bilgi ise şöyle: "Davut YıMız'ın bir kez hü- viyet tespiti, bir kez sağ eylemci ve Her- gün gazetesi satmaktan, iki kez durumu şüpheden, bir kez kumar oynamaktan, bir kez örgütsel faaliyette bulunmaktan toplam altı kez getiş kaydı mevcuttur." Davut Yıldız'ı anımsadınız. Eski Emlakbank Genel Müdürü Engin Ci- van'ı vuran adam. Dosyası da kabank. Dündar Kılıç hakkındaki Teknik Bü- ro Amirliği'nin saptadığı bilgiler ise şunlar: "Dündar Ali Kıbç'uı iki kez bı- çakla yaralamaktan. iki kez bıçak bu- lundurmaktan. bir kez çakı ile Yarala- maktan, bir kez kafa atmak sureti Ue ya- ralamaktan, bir kez adliyede tabanca ile adam yaralamaktan, üç kez tabanca ileyaralamaktan, bir keztabanca ve sus- tah bulundurmaktan, yedi kez tabanca bulundurmaktan, bir kez durumu so- ruldu, bir kez alaka tetkiki, toplam 22 kez geiis kay dı mevcuttur." Dündar Kılıç kim? ArtıkCüneytAr- km'dan ya da ıçişleri Bakanı'ndân da- ha çok tanınan bir baba-kabadayı. Dos- ya da sağlam En son hangi olayla tanı- yoruz? •Haörü kişi' Semra Özal'm ra- con kesmesi isteğiyle onu aramasın- dan... ...ve ülkücü mafya llderl Bir de Alaattin Çakıcı var. 12 Eylül 1980 öncesi Ülkü Ocaklan Şişli-Çelik- tepe bölgesi eylemleri, cezaevi, ruhsat- sız silah taşımak. azmettirmek gibi suç- lardan açılan davalar, kamuoyunda ar- tık iyice oturan 'ülkücü mafya lideri' imajı... Peki onun Civan skandalında rolü ne? Sabh SeBm Edes adlı müflis hol- ding patronu ya da kimilerine göre Özal ailesi adına Engin Civan'dan zorla pa- ra alabilmek için adam öldürmeye az- mettirmesinden. Başka? Eski eşi Uğur Kılıç'ı adamlanndan birine vurdurma- smdan. Işte Oflu Hasan-Sunay ailesi ve CHP'li Çalışma Bakanı ilişkisi, işte Enis Karaduman-Yahya Demirel ku- mar arkadaşhğı, işte Cumhuriyet Sav- cısı (Marlon) Kemal Şimşek-Oflu ts- mail-Dündar Kılıç ilişkisi, işte ünlü ka- çakçı Abuzer Uğurlu-MÎT ilişkisi, işte eski Içişleri Bakanı Abdülkadir Aksu- Behçet Cantürk ilişkisi... Ve işte Özal Ailesi-Alaattin Çakıcı-Dündar Kılıç ilişkisi... Bütün bu ilişkilerin gösterdi- ği ortak nokta ise herhalde siyasilerin, devlet görevlilerinin, sosyetenin maf- yayla ne kadar iç içe olduğu. Yarın: Babalar ve ofiullar 'Apartkondu', sorunu çözer mi?Prof. Dr. SÜMER GÜREL Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Gecekondu sorununun temel nedenlerini, ülke düzeyinde ve planlama disiplini kapsamında ele aldığımızda aşağıdaki tablo ile açıklayabiliriz.: 0 1960'lardaplanlı kalkınma dönemine giren Türkiye'de günümüze dek süren "bölgecilik fobi- si" basiretsiz yöneticileri (bu tüm hükümetleri içermektedir) u bölgeplanlama'*yı uygulamaktan alıkoymuştur. Böylece "bölgelerarası dengesiz- lik"^aman içinde özellikle Doğu \ e Güneydoğu Anadolu'nun yetersiz ekonomik potansiyeli de eklenince su yüzüne çıkmıştır. Kuşkusuz temel- de yatan başlıca neden, çeşitli etmenlerle bir tür- lü istenen düzeyde denetim alhna alınamayan nü- fus patlamasıdır. Bugün bilelcendileri için gele- ceğin oy makinesı olarak gördükleri masum va- tandaşı kullanarak -din ve aile mahrumiyeti gibi kutsal duygulan sömürerek- nüfus denetimini en- gellemeye çalışan siyasal kişi ve partilere rastlı- yoruz. # Sonuçta bir de tkinci Dünya Savaşı sonrası Marshall Yardımı ile köylere giren "traktör" ve miras yoluyla parçalanan küçük tarlalann yeter- sizliği eklenince "lardan kente göç rl olgusu baş- lamıştır. Normal (yani planlı) koşullarla sağlıklı kentleşmenin ilk belirtisi olan bu "göç", pek çok Cçüncü Dünya ülkesi gibi, bizde de "çarpık'* ola- rak nitelenen sonucu doğurmuştur. # Kimi hükümetler (1960'lann ikinci yansın- da) düzenlı ve denetimli "arsa dağınmı"düşünce- sini uygulamaya çabalamış: ancak sonuç alınama- mıştır. Bunda da esas neden ya da yanılgı, seçi- len "konut politikasrdır. Yine kısaca özetlersek, önceleri Emlak Kredi Bankası'nın, sonra devlet kütında onun üst kuruluşu olarak oluşturulan Top- •Gecekondu sorununda esas neden ya da yanılgı, seçilen "konut politikası"dır. Önceleri Emlak Kredi Bankası'nın, sonra devlet katında onun üst kuruluşu olarak oluşturulan Toplu Konut Idaresi'nin yakın bir geçmişe dek altyapısı hazır arsa yerine konut üretimine ağırlık veren bir politikayı yeğlemesi, bu başansızlığın temel nedenlerinin başında gelmektedir. lu Konut Idaresi'nin çok yakın bir geçmişe dek (büyük oranda hâlâ sürdürülen) altyapısı hazır ar- sa yerine konut üretimine ağırlık veren bir politi- kayı yeğlemesi. bu başansızlığın temel nedenle- rinin başında gelmektedir. Gökleri dehne merakı "Apartkondu" sözcüğü Sayın İlhan Selçuk'un 20.1.1995 günkü u Pencere"sinden ödünç alın- mıştır. Sözcük, tam anlamıyla Sayın Başbakan'ın Istanbul sorunlanna el atüğını vuıguladığı son demeçlerinden birisinde "gecekondu" sorununa çözüm olarak gösterdiği kendi deyişiyle "gökde- lenler"e karşıhktır. "Gökler"i delme merakı da esasen liberal eko- nomi anlayışıyla bırlikte 1980'lerden bu yana gi- derek artmış ve tıpkı anayasadan başlayarak tüm yasalan "görülen lüzum üzerine" delmek alış- kanlığına koşut olarak gelişmiştir. Söz konusu gökdelenlerin (bu arada özellikle Taşkışla önüne dikilmeye çalışılan Gökkafes'in) imar koşullan dışına taşarak, katsayılannın beher kat başına bi- çilen bir "rüşvetrayicr içinde arttınldıklan dabi- linmektedir. Gelelim gecekondulan gökdelenlere yani u apartkondu"lara aktararak çözme yönteminin değerlendırilmesıne. Bu çözüm bir süre önce Boğaziçi ve Mimar Si- nan üniversitelennin ortaklaşa düzenledikleri "Göç" konulu (tstanbul'un bozulan kimlik olgu- sunun tartışıldığı) bir konferansta Sayın Prof. Dr. Semih Tezcan tarafından ortaya atılmıştır. Anlaşılan odur ki çözüm benimsenmiştir. Bir önemli fark. müellifin önerisinde inşa edilen "apartkondular"ın yan yanya kamu ile vatandaş arasında paylaşılacağı ileri sürülmüş iken, Başba- kan'ın, bu yüksekblokJann gecekondudaki vatan- daşlara uygun ödeme koşullan ile verileceğini be- lirtmiş olmasındadır. Çözümün tümü içinde (önemli olsa da) aynntı sayılacak bu fark, bizim değerlendirmemizi etki- lemeyecektir. Değerlendirme ya da eleştiri aşağı- daki sistematik içinde özetle sunulmuştur. 'Apartkondu' ne getirir? • Çözüm tipik bir "mühendislik" ürünüdür; yani optimum malzeme, optimum maliyet ile mümkün olan en kısa sürede çözüm aramaktadır. Şayet varsayımsal olarak bu yapılar insanın ya- şaması için değil de günün 1 '3 'ünü geçireceği ça- lışma mekânlannı oluştursalar, belki bir nebze sa- vunulabilirlerdi. Ancak durum öyle değildir. # Toplumsal yaratık olan insan, diğer bireyler- le temas gereksinimi içındedir. Bu insanın, "biri- lerine ve bir yere ait olmak"gibi en temel psiko- lojik isteminden kaynaklanmaktadır. Esasen nor- mal apartman yaşamı ile yok olmuş bu ilişkiler gökdelenlerle uç noktalara varacaktır. # Kırsal kökeninden kopmuş olsa bile, çoluk çocuğu ile hâlâ toprağa bağhhğı önde tutan dav- rarıışlar sergileyen gecekondu sakini, böylesi bir Hong-Kong yaşamına müstahak görülmemelidir. 0 Kolektif yaşama henüz uyum sağlayamamış toplumsal yapımızda, daha yüksek sosyo-ekono- mik düzeydeki sakinlerin yaşadığı apartmanlar- da gözlenen bakım, yönetim, davTanış bozuklu- ğu ve benzeri sorunsalın bu "apartkondu"larda bir gettoya dönüşeceği öngörüsü pek kolaylıkla yadsınamaz. # Giderek "teknik" yönden, yani "mühendis- lik" açısından da bugünlerde güncelliğini koru- yan Japonya'daki depremin benzerinin Istanbul'da da beklenebileceği uzmanlarca vurgulanmıştır. Koşullan. tarnşmasız dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında bile en yüksek düzeyde olan Japonya'da (aşın gökdelen olmamasına karşın) yapılann ne duruma geldiğini görmek, Türkiye'de böylesi bir önerinin geçersızliğini kanıtlamaya yeterli bulu- nabılir. 9 Kaldı ki tüm yukanda sıralanan olumsuzluk- lara "makul" ve "inanduicı" yanıt bulunsa da üçüncü kuşağı idrak eden "tstanbullu gecekondu sakinleri" böylesine havadan kazanalımış (ve ge- lecek vaat eden) kentsel rantlan bir gökdelen ka- tına yeğlemeyeceklerdir. Altyapı ve sağlıklı çevre çözümü gibi iyi niyet içeren söylemler, 30-40 yılda çirkin politika ile yaratılmış "tûfeyli-asalak" psikolojisini tedavi edemez. 1960-1995 arası 15-16 irnaraffi (imara ilişkin yasal mevzuat değışiklikleri) uygulanmış, bunlann yansından çoğu ise sadece son on yıl içinde gerçekleşmiştir. Bu tablo, olgunun "mühendislik" ve "ekono- mi" uzmanlıklan ile çözülemeyeceğini, sorun- salın çok daha karmaşık, giderek toplumsal değer yargılannın yozlaşmasına dek ınen kökleri ol- duğunu açık seçik sergilemektedır. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt Yücel Kanpolat'la Söyleşi... (!) SSK öaynevi'nden çıkıp, arabayia Ibn-i Sina Saynevi'ne gidiyorum. Saynevinin avlusunda, arabadan indim. Sürü- cü, ivecen, telaşlı: - Çabuk iner misin? Polis ceza yazacak! Hay Allah! Tasımı tarağımı toplayıp inmeye çalışıyorum. Oh, heleşükür indim, kurtuldum... Derken, omzumabirel dokandı, elinde çantam vardı! - Çantayı unuttun! Aaaa, Prof. Yücel Kanpolat, benim indiğim arabaya o binmiş demek. Binınce de benim, arabada unuttuğum çantayı görmüş. - Çok teşekkûr ederim! Yücel Kanpolat, arabaya binip gitmişti. Prof. Şinasi Yavuzer söylemişti, Prof. Yücel Kanpo- lat'ın uluslararası bir buluşu gerçekleştirdiğini; kafamda bir şimşek çaktı, Yücel Kanpolat'la bir söyleşi yapmalıydım... Evinden telefonla görüşmemizde, kısaca anlattı ama, "En iyisi muayenehaneme gelin konuşalım" dedi. "Yûz yü- ze görüştüğümüzde, size çok mutlu olacağınız şeylersöy- leyebilirim." - Siz bir ağn kesici bulmuşsunuz öyle mi? - Evet, bir kez bu alet var, bir de benim bu aletle yaptı- ğım üç yeni uygulama yöntemi var. Daha önce başka in- sanlann bulduğu, ama başka yöntemlerie yaptığı... Ben, onlan size anlattığımda daha iyi göreceksiniz. Prof. Yücel Kanpolat, örneklerden söz ediyordu. Şöyle diyordu: - Kanserhastalığı, kimseye vermesin. Pek öyle kolay bir şey değil, kanser ağnsı. - Siz onu dindirebiliyor musunuz? - Evet! - Ne kadar süre dindirilebiliyor kanser ağnsı? - Tek yanlı ağntan sürekli tabii. Hiçbir şeye gerek kal- madan. Yöntem eskiden başka biçimdeyapılıyordu ama, benim yönteme kattığım çok önemli bir güvenlik öğesi (unsur) var. O yanıyla tabii önemli. Yani, eskiden, işte komplikasyonlan yüksekti, ne bileyim işte, yapımı zortiu. Güvenliği azdı filan. Şimdigazeteler, beili birgrup işin san- sasyon yanıyla ilgili. Yani, bilimsel açıdan nedir? Okurna- sıl aydınlatılır? Bu pek gerçekleşmedi. Bizim tabii bu açı- lardan bakarsak, bir köylü yanımız var. Kamuoyunu ay- dınlatmak, yahut olaya öyle bakmak bize biraz ayıp gibi geliyor. "Ben harika çocuğum!" yanlışına düşme veya övünmesi gibi sıkıntılar. İşin özü tabii pek öyle de değil. Oldukça ilginç şeyler yaptık aslında. Ama, dediğim gibi, bu yıl da uluslararası kongre başkanlığıyaptık, Antalya 'da. Onun çok iyi yankılan oldu... Entemasyonal alanda yeni cerrahi yöntemler önerdik. özel elektrot sistemleh geliş- tirdik. Bu girişten sonra, Yücel Kanpolat'ın havasına girebile- cegimi düşündüm. Kızılay'da Inkılap Sokak 24/2'deki mu- ayenehanesine gidip konuştum. İlk sorum şuydu: - Bana ağn dindjrmeyi anlatır mısınız? - Şimdi ağn ne önce, izin verirseniz onu anlatayım: Ağ- n, insan organizmasının en önemli koruyucu işlevidir (fonksiyonudur). Yani, organizmanın içinde olan birtakım değışiklikleri, birtakım yanlışlıklan, organizmaya dışandan yöneltilen belli bazı etkileri bize haber veren bıralarm sis- temi vardır ve bu alarm sistemi, insanı koruyan en önem- li işlevlerden bir tanesidir. Yani, ağn duyusu olmadan, in- sanın varlığını, sürekliliğini, saglığını, hatta yaşamını sür- dürmesi olanaksızdır. - Hani, ölüm geldi cihane, başağnsı bahane mi ne der- ler? (Yersiz bir soru!) - Şimdi, bu işleyiş, düzenek (mekanizma) niye var? Bir uyarı mekanizması olarak, bizim sürekliliğimiz (devamlılığımız) için gerekli, onun için var. Yani, apandisitim patlıyor, patlayınca hemen ne oluyor? Peritonit oluyor. Peritonit başlar başlamaz, periton ağn fonksiyonu ile sizi uyanyor veya ateşe elinizi sürdünüz, görmeden önce ağnyı duyuyorsunuz, elinizi oradan geri çekiyorsunuz. Refleks olarak oluyor. Onun için ağn, bir konjyucu mekanizma, insana kendi organizmasının içinde olan yanlışlıklan veya dışandan oluşan tepkileri bize gösteren bir koruyucu fonksiyon. Peki, biz bu koruyucu fonksiyonu durup dunjn^en, niye ortadan kaldıralım? Şimdi, bizim konumuz olan ağnlar; gelip geçici, ani veya akut ağnlar değil. Bizim konumuz olan ağnlar, sürekliya, kronikdediğimiz ağnlar... - Yani rahatsız edici ağnlar. - Evet, ama sürekli. Dahası, süreklilik de yetmez; o ağnnın, öbür yöntemlerie de, ilaçlarla, fizyoterapiyle, psikoterapiyle, akupunkturia, usunuza ne geliyorsa, o yöntemlerie de ortadan kaldınlmaması dunjmu olmalı ki o zaman biz ağn için, tıbbi, yani ilaç yerine bir yenialternatif düşünelim. Bu yeni altematif ne? Cerrahi... - Ameliyat! - Evet, şimdi insan vücudunda oluşan aûnlann, az bir kısmı için biz cenahiyi kutlanıyoruz. Obür ağnlann birçoğunu öbüryöntemlerle ortadan kaldırmak mümkün. Ama, belli bir ağnlar var ki ömeğin sinihenn tırmalaması (tahrişi) ile oluşan ağnlar, nevralji diyoruz, thgeminus nevraljisi, yüz ağnsı... Şimşek çakar gibi. Hani dişinizi oyarken oluşan ağnyı düşünün, onu birkaç misli kuvvetlendirin, onun sürekli olarak varolduğunu düşünün, yaşamanız mümkün mü? Mümkün değil. Her şeye razısmız, o ağnyı çekmemek için... (Yücel Kanpolat'ı ilgiyle dinliyorum...) BULMACA 1 2 SOLDANSAĞA 1/ Pazar ya da panayır kurulan gün... Briçte, atılan bir kâğıtla eşine oynamasını istediği kâ- ğıdı belirtme. 2/Dört Halife'nin ikincisi... Kemirgen bir hayvan. 3/Olumsuzluk belirten bir önek... Gelişme ve ılerleme göstermeyen. 4/ Aza... Çanakka- le'nin bir ilçesi. 5/Ku- maş, deri ya da kâğıt süslemede kullanılan bir yöntem. 6/ Tekke edebiyatı şiir türlerinden biri... Yapraklann düz ve parlak bölü- mü. 7/Ayakkabıların altına çakı- lan iri başlı demir çivi... Satrançta bir taş. 8/ "Şimden geri beni hük- müm yürümez / — oldum güzel- lere bey iken" (Karacaoğlan)... tslamlık öncesi Türk edebiyatın- da "ağıt" anlamında kullanılan sözcük. 9/ ikinci dereceden olan... tstek ve tutkularda ölçülü davranma erdemi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Tövbe... tpliklenn boyanmak istenmeyen bölümlerinin ağaç kabuklan yapraklar ya da balmumuyla sanlarak boyaya batı- nlması yoluyla uygulanan bir tür boyama tekniği. 2/ Maden eşya üzerine vurulan bir cins cila... Küçük bal teknesi. 3/Bir nota.. Dağkırlangıcı.4/Soyaçekim... Bir ülkede, kentte ya da semtte oturanlann tümü. 5/ Cevizin yeşil kabuğu ve yaprağı. 61 Ses çıkarma yeteneği kaybolmadığı halde istenilen sözü bulup söyleyememe hastahğı... Menfaat, kâr. 7/ Keçiyolu... Bir renk. 8/ Döl verme yetkinliğine eren... Düşman. 9/ Kırliliği gösteren iz... Eski Mısır inanışında ilk güneş tannsı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear