23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 TEMMUZ1994 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 GÜNDEMDEKİ BİLİM ADAMI ».A YAN GÜLGÖNEN ONATKUTLAR KesmekkaybetmektirGünlerdir bu yaayı yazmak için de- rin bir özlem duyuyordum. Bir susuzlu- ğu giderir gjbi. Aydınlık, güven verici bir yüzle karşı karşıya, bir bardak demü çay ya da sıcak yaz günkrinde içimizi serinleten, içinde taze nane dahyla buz gibi bir içkiyi yudumlayarak. Ama nerdee... "Metnkketin hali gibiydi hatim..." İJa yakırumın rahatsızlıkİan nedeniyle gûnlerim hastane kapılannda geçti. Hete bir devlet hastanemizın acil servi- sinde sabahladığım geceyi hiç unutaım- yonım. Krizin etkisiyle olacak, insan- larunız çıldırmj| gibiydi. Gece, sabaha kadar, nerdeyse beş dakikada bir bı- çakla, tabancayla, odunla, şişle yara- lanmış; pencerelerden, damlardan merdivenlerden aülfruş; birbiriyle çarpışan arabalann sıkışmış demirleri arasından çıkanlmış yaralılar getirili- yordu hastaneye. Hemen hepsi kalabaük gruplar ha- linde geliyorlardı. Kavgalann, kaza- lann taraflan olarak. Karadenizliler, Kûrtler, Bulgar göçmenleri, Iranlılar; ûlkenin, Kafkaslann, Ortadoğu'nun, Balkanlar'ın dört bir yarundan göç edip gelmiş bir dilim ekmek için birbirlerinin boğaana sanlan, birbirini paralamaya haar erkekler, kadınlar, gençler, yaşh- lar Kestinne yollarla çozüm Ortak bir özellikleri vardı: Son dere- ce aceleci idiler ve sorunlannı en "kestir- me" yollarla çözmek istiyorlardı. Haksızlığa uğradıklan zaman hukuk yoUanna başvurmuyorlar, "ihkak-ı hak"kı kendileri gerçekJeştiriyorlardı. Alacaklannı zorla ve şiddetle alıyorlar, miras ve mülkiyet anlaşmazlıklannda sorunu, el koyarak çözüyorlar; or- taklık, komşuluk ya da evliJikte güce başvurup huzur elde etmek istiyorlardı. Hastane kapılannda da öyleydiler. Ameliyathane kapılanna, otobüs kapısına yüklenir gibi birbirlerini iterek yükleniyorlar, öne geçerek işlerinin ol- masıru istiyorlar, hemşeri hastabakıcı- lardan, tanıdık polis ve hemşirelerden medet umuyorlar, bir köşeye bırakılmış inleyen hastalarla dolu koridorlarda koşturup duruyorlardı. Bir savaş alanı gibiydi ortalık. Hekimlenn durumu da daha iç açıa değildi. Art arda gelen acil hastalara yaptıklan müdahalelerden bitkin, ye- tersiz olanaklarla boğuşmaktan bıkmış; uykusuz, sinirli, gene de şaka- laşmaya çalışarak hababam yeni amelı- yatlara giriyorlardı? «Kestirmedlik..." Sanınnı toplumumuzun "AIDS" ka- dar tehlikelı ve öldürûcü, üstelik AIDS'ten çok daha yaygın hastaüğı. 'Böylelerini yaşatmayacaksın' AciJ kapısında bekleşen hasta yakı- nlannın konuşmalannı dinlerken fark ediyordum bu hastalığı: "Böylelerini yaşatmayacaksın..." "Ayağına ilu kurşun, bak nasıl veriyor borcımuL" "Parayı basör, bak nasıl buluyoriar luuu..." "Oğhnn, git amcana teiefon et, başhe- kimi bulsun..." "Neyse, komiser bizinı oralı çıktı da ytftık..." "Başka çare yok, bacağı kesip kur- taracaklar..." Hastane kapılannda bir yandan bir şeyler aüştınp bol bol su ve sigara içi- yorlar, öbûr yandan bağnşa çağnşa so- runlanna hazır çözümler anyorlar. Sabahın çok erken bir saaünde, Kadıköy iskelesinde ilk vapuru bekler- ken gazetelere bir göz atıyorum. Başba- kan karmaşık Ege sorununu çözmek üzere "bir güode Yunanistan'a gjri- yor™" Genelkurmay, Kûrt sonınunun "kökmri üç ayda kazıyor." Hûkûmet, "üç takıra Hazine booosn" daha çıkanp kamu açıkianra dengeliyor. Ga- zeteler, genç bir işadamının TVdeki de- mecini yazıyorlâr: "Ekonomiyi bana bmüun, ülkeyi üç ayda düze çıka- rayım..." Sabahçı kahvelerinden uğultular yükseliyor: "Sallandıracaksuı beş on ki- şiyi, bak nasıl düzeüyor ortalık!" "Kasaba minnet edeceğûne..." "Yakanm bu dünyayı, gene sana eğil- mem..." "Haklunı yemeyeüm. Yıktı bütûn o eski püsitü binalan, yollan açtı. Hep dua ediyonMH..." O uykusuz gecenin lertesi günü, bir karabasandan uyanır gibi uyanıp yıkandım, tıraş oldum ve serin bir akşa- müstü dinginliği içinde Nişantaşı'nda bir bilim adamını ziyarete gittim. Hep kişiliğine, uzmanhğına hayran oldu- ğum, dostum olmasını arzu ettiğinı bir insana. Bir bahçeye bakan sessiz ve şık ofiste. demli çaylannuzı içerek konuştuk. yer alan Prof. Dr. Ayan Gülgönen hafıf- çe gülümsüyor "Unmca bir öyküdür Onat Bey" di- yor. "Vıllarca süren bir çalışmanın sonu- cu ve bep bir ekip işi hiç kuşkusuz..." Ashndabenistedığimyanıtıalıyorum. Bu işte "kestinne" yollar yok. Onunla birlikte bu uzun yolculuğa çıkıyoruz. Bir yandan Prizrenli, öbür yandan Giritli bir ailenin çocuğu olarak 1937 yıünda {stanbul'da doğan Ayan Gül- gönen'in yaşamı ilk bakışta çok girintili çıkıntdı, serüvenli değiJ. Ama bence yaptığı iş bakımından heyecan verici olan da bu: Bir maraton koşusu gibi. fstanbul'da başlayan yaşamöyküsü, sakin ve kararlı bir ırmak gibi günümü- ze ulaşırken aynı zamanda çalışkanlık, titizlik, sabır ve merakla. dünya çapı- nda bir kariyerin yatağını oluşturmuş. "Vlutlu ve güzei bir çocukluk geçir- dim. Ankara Sarar tlkokulu'nda ve An- çerken çok düşündüm ve baba mesleği- ni seçtim: "Hekimliği." Çokdüşündüğündeneminim.Çünkü Ayan Gülgönen'in yaşamında hiçbir şey rastgele olamaz gibi geliyor bana. I955'te girdiği Ankara Tıp Fakültesi'- nden sonra 1961 yılında Almanya'da Giessen Tıp Ensutûsü'nde Genel Cer- rahi ihtisası yapma seçimi de son derece bilinçli. Gelişmiş bir Avrupa ülkesinde tamamlanan uzmanlık eğitimi onun yaşamına yön veren Viyana deneyimi ile noktalandı. Viyana Unfall- Kran- kenhaus'ta Farmakoloji dahnda yap- tığı çalışmalar yaşam hedeflerini de be- lirledi. "Viyana yülannıı çok severim. Her şeyden önce çahştığım hastane, Avrupa'- njn en hilerinden birndi. Aynca Viyana çok hoş bir kenttir. Günlük yaşamı, Os- manlılar'dan miras kalmış kah>e kültü- rü, müzik ortamı olağaniistüydü. Hasta- nede birlikte çahştığımız anestezistler- "Ayan Bey" dedim, "bir olgu hep ka- famı knrcalar. Çocukluğumda üniü sa- vaş cerrabJannın öyküierini dinJerdim. Yaralı askerierin kangren olmaya yüz tutmuş koUannı. bacaklarını keserek on- iann yaşamını kurtaran bekimier. Birer Tanrı gibi hatırlanırlardı. Şimdi ise tam tersi. Orneğin siz, kolları, bacaklan ke- serek değfl, tam tersine kopmuş elleri ye- rine yerleştirerek, eski haline döndü- rerek mucizeler yaratıyorsunuz. Bence müthiş bir gelişme. Nasıl oradan buraya gekfik?" Masallann mucizevi tabipleri gibi, hep bir yaşam kurtancısı olarak tanı- nan, Pasteur Haslanesi'nin ünlü başhe- kimi, ülkemizde Mikroşirûrji'nin ve el oerrahisinin öncüsû, kendi alanında dûnyanın da sayılı uzmanlan arasında kara Atatürk Lisesfnde okurken yazlan fstanbul'a gelirdik. ÇaJışkan, o zamanki deyimle iftiharlık bir öğrenciydiın. Bu yüzden tatil benim için gerçek bir tatildi. Tev'zeıtıiıı Çengelköy'deki evinde geçir- diğim günlerin güzelliğini bugün bile mutlulukla anımsanm. F.vimizde sanata karşı ilgi önemli bir yer tutardı. Örneğin annetn resim yapardı. Kardeşim Ahmet Gülgönen'in resim yeteneği ondan geç- mişolmalı. Bir akadaşı vardı annernin. Melek Hanon, çok yetenekli bir heykeltıraştı. Annemin çok güzel bir büstünü yapmıştı. Obüstünbronzkahbıhâlâben- de durur. Aynca antika eserlere merak- lıydı annem. Onun merakı, sanınm be- nim ileri yıllardaki özel dünyamı çok et- kilemiş olmab. Ama ben mesleğimi se- (Fotoğraf: FİLİZ KUTLAR) den birinin kocası Viyana Füarmoni Or- kestrası'nda keman çalıyordu. Bize çok zor yer bulunan konseıier için Orches- terplatz'ta, yani orkesrramn hemen ya- nında yer bûlurdu. Çok güzel konserier dinledim orada. Çok sayıda Ahnan ve A>usfury alı dostum oldu..." Birden bir anı canJandı gözlerimin önünde. Birkaç yıl önceydi. Gene bir yakınımın elindeki bir sağlık sorunu dolayısıyla Pasteur Hastanesi'ne, Ayan Bey'i görmeye gitmiştim. Randevu saa- tini bekJerken genç bir Alman girdi bekleme salonuna. Konuşkan bir adamdı. Çok neşeliydi. Yanm İngiliz- cesiyle bana, başından geçenleri anlattı. Anadolu'da tatil yaparken geçirdiği bir trafık kazasmda parmaklan kopmuştu. Onu hemen bir uçağa koyup Pasteur'a Ayan GûJgönen'e getirmişlerdi. 7-8 saat süren bir operasyonla parmaklan yerlerine yerleştirilmişti. Şimdi eli eskisi gibiydi. Bana pannaklannı gösterip oy- natarak küçük bir şov yaptı. Doktora teşekkür etmeye gelmişti. Merak ettiğim soruyu sordum: "Şu ünlü kopan eUer konusuna gel- mek istiyorum. O çaltşnvalar ne zaman başladı? Mikrocerrahi konusu yani..." Gülümsedi: "Mikrocerrahi konusu tümüyte el cerrahisinde uzman olmaya bağladır. El cerrahisi de Genel Cerrahi'ye. Viyana dönûşü Hacettepe Tıp Fakühesi'nde çabştun, acil servisi organize ertim. Son- ra arada Dr. R.E. Carroll'un tavsiyesi ile Cotumbia Üıûversitesi'nde bir yıl sü- reyle El Cerrahisi Bölümü'nde görev yaptım. Böylece bugünkü alanımda de- rinleşme olanağı buldum. Bu çauşmalar 1971'den 1978'e kadar sürdü. 1978 yüı hem dünyada tıbbi bem de benim kariye- rim yönünden önemli bir yıldır. O yıl Av- rupa'da ilk mikro-damar cerrahisi baş- lamıştı. Bu tekniğin ilk büyük uzmanı Japon nekimi Dr. Yoshimura Nancy'- deydi. Nancy'nin uzmanlanndan, Dr. Jaques Micbon bu firsatı bana haber verdi. Iki ay süreyle Nancy'ye gittim ve cerrahi dahnda bir aplama, bir devrim olan bu ycni tekniği öğrendim... Sonra Çapa Tıp Fakültesi ve Pasteur'de uygu- lamayı sürdürdüm..." 16 saat süren ameliyatiar Sıradan bir olay gibi aktanlan bu bil- giler elbette yalnızca bir büyük bilim adamının sade, alçakgönüllü tavnndan ibaretti. Yoksa arkasında inanılmaz bir çaba,dikkatveonundeyimiyle"dıaflen- ge" vardı. Kurduğu Pasteur Hastanesi Mikrocerrahi Bölümü, kısa zamanda Türkiye'nin tek, dûnyanın sayılı mer- kezlerinden biri obnuştu. Orada sayısız mucizevi ameliyat gerçekleştirilmiş, sayısız yayın yapılmış, tebliğ verilmiş, 47 uzman yetiştirilmiş, bazen 16 saate kadar süren ameliyatiar sonucunda parçalanmış gövdeler yaşama kavuştu- rulmuştu. "Kendi kendisiyle insanın yanşa gir- mesi gibtdir bu ameliyatlar. Ve zamana karşı yanş..." Bir maraton. Ve ip göğüsleniyordu. "Peki bep bir yanş mı yaşamınız?" diye soruyorum, "biraz yoracu oünuyor mu?" Gülüyor ve arkasında duvara asılı nefıs bir kilimi gösteriyor. "Hayır. Fırsat buMukça d sanatlan ve özeUikle de habiar, kilimlerie ilgileniyonım..." Onun bu ilgısinden ortak dostumuz Ferit Edgü söz etmişti. "Bu komı da da gerçek bir uzmandır" demişti. "özeüik- le Yönik kilimleri. Konya, Karapınar Tülü hahlan konusunda. Yakında onun- la birtikte Göreme yöresi 18-19. yüzyıl köy hahlan sergisi gercekleştirilecek..." 'Uluslararası kalite gcrek' Bir süre onunla halılann. kilimlerin renkli dünyasında dolaşıyoruz. Artık konuşmanın sonuna geldik. Az konuşuyor Dr. Ayan Gülgönen. Ama sözleri usta bir neşter gibi en can alıa noktaya vuruyor: "Biz uluslararası bir kaliteye ulaşmak zorundayız. Oysa ne görüyonız: Değer yargılannın yozlaşmasını, yüzeyseOeş- meyi. köşe dönme kolaycılığını, cehaleti ve bağnazlığı... Bunlardan kurtulup ta- >izsiz bir yaşama, bem tıbbi bem de kişi- sei etik ilketerine ulaşmadıkça bir aydınlık göremiyonmı." Bir an susuyonız. Dışarda, sokaklardan, salonlardan. kentlerden "kestirmeciler"in şamatası geiiyor, derin ve kirli bir uğultu halinde. Teşekkür edip dışan çıküğımda ise kulaklanmda, yakında en büyük tıp ödülünü verdiğimiz büyük hekimin cümlesi çınlıyor: "Kesmek kaybetmektir..." Tüm kestimnecilere ithaf olunur. 'Bu Salı' ve Armağan ATİLLA BİBKİYE Bir geleneğimiz vardır. Genellikle bir konukluğa eli boş gidilmez. Küçük de olsa bir 'armağan' götürülür. Bayramlarda bu genellikle şeker ya da çikolatadır. Bir dostunuzun evine giderken bir çiçek ya da başka bir şey alma gereksinimi duyarsınız. Bazen bu tatlıdır, bazen küçük bir biblo, bazen de bir-iki kilo meyvedir. Yani eli- rtiz boş gitmek istemezsiniz. Gerçi, şu paketli günlerde, tutumluluğun bir yaşam bi- çimi olduğu şu günlerde, ne yaztk ki eli boş gitme de is- ter istemez bir 'alışkanlığa' dönüşecek. Çaresiz. Ama yine de bütçeniz doğrultusunda bir armağan götürme, eli boş gitmeme ağır basar, küçük bir armağan almak isterseniz -işte tam da şu günlerde- bir kitap alıp götü- rün. Çocukluğumuzda ya da gençliğimize kadar arkadaş- larımızın doğum günlerinde, armağan olarak çoğunluk- la kitap alırdık. Şimdilerde, 'okuma uğraşı'nöan uzak- laştıracak, 'tuhaf elektronik armağanlar alınıyor. Bu tür oyun ve oyunlar kabul görüyor (Bu tür oyunlar kitaptan çok daha pahalı). Belki çocuklar için bu daha cazip. Ehh, yapılacak pek bir şey yok. Biliyoruz ki baskıyla güç kulla- narak hiçbir şey düzelmiyor. Çocukların bu tutkusunu 'kırmak' pek olartaklı görürt- müyor, peki biz büyükler ne yapalım. Bir eve giderken bir şey götürme gereksinimimiz bütçemizle doğru oran- tılı olursa, ne yapalım? Kitap alıp götürelim Çünkü tam kitap armağan etmenin zamanı. Her ne kadar ilk bakışta pahalı gibi görünüyorsa da en ucuz ve en yararlı armağan hala kitap. Hele hele daya- nışma anlamında da büyük önemi var böylesine bir ar- mağanın. Yayıncıyla, yazarla, çevirmenle, şairle, editör- le, kültür dünyasıyla vb birçok kişi ve değerle kurulacak olan birdayanışma... örneğin, şu günlerde bir yere konukluğa giderken bir armağan götürmek, eli boş gitmek istemiyorsanız, yeni yayımlanmış bir kitap önerebilirim: Kamuran Şipal'in çevirdiği Alman yazar Wolfgang Borchert'in hikayele- rinden oluşan 'Bu Salı'. (Afa Yay.) Kitap daha önce 'De Vay/new"nden yaklaşık otuz yıl kadar önce yayımlart- mışü. Uzun yıllar yeni basımıyapılmamıştı. Borchertyir- mi altı yaşında hastalığı yüzünden yaşamını yitirmiş. Ardında bıraktığı oyun, şiir ve hikayeleri var. Ne yazık ki başarısını görememiş. Ikinci Dünya Savaşı'nda askere alınarak Sovyet cep- hesine gönderiliyor. Yaralanıyor; bilerek kendini yarala- dı diye üç ay hapis yatıyor, sonra aklanıyor. Ama bu kez yazdığı mektuplarda 'nasyonal sosyalizm'e iğneleyici sözler söylediğinden kovuşturmaya uğruyor, dört ay ha- pis yatıyor, tekrar Doğu cephesine sürülüyor, hastalanı- yor, erken terhis olacakken anlattığı politik fıkralar yü- zünden tekrar dokuz ay hapis yatıyor. 1947'de de hasta- lığı yüzünden yaşamını yitiriyor. 'Bu Salı' kısa hikayelerden oluşuyor, çaresizlik içinde- ki savaş kuşağı bireylerinin acıları; çarpıcı, imgesel bir söylemle veduygu yüklü bir dille anlatılıyor. Kitabı okur- ken sarsılmamakeldedeğil. Heinrich Böll 1955tekale- me aldığı ve kitabın başında yer alan yazısında şöyle di- yor: "Bir tek sinema bileti için ödenen para karşılığında saton alınabilecek bu secmeler. bugün, Borchert'in ilk kez askeri tutukevini boyladığı yaşta olanlara sesleni- yor. (...) Yirmi yaşında olmak, altı hafta bir hücrede pl- neklemek ve öleceğini -HHler ve savaş üzerine düşün- düklerini açığa vurduğu birkaç mektup yüzünden öle- ceğini- bilmek! Bu kitabı ellerine alan yirmi yaştakiler insana kendi flkirlerinin ne denli pahalıya patlayabi- leceğini, karşılığında ödenmesi gereken bedelin ne denli yüksek olabileceğini göreceklerdir." Kitabın fiyatı altmış bin lira, bir sinema biletinden ucuz. Yani armağan etmek için çoğumuzun bütçesine uygun... Şenay'dan tasavvuf motifli CD • Kültür Servisi - Türk pop müziğine 1970'li yıllarda imzasını atan ve uzun süredir müzik dünyasından uzak kalan Şenay Yüzbaşıoğlu. Mevlana'nın şiirleri üzerine hazırlanan bestelerden oluşan bir CD ile müzik dünyasına geri dönüyor. " Ya Olduğun Gibi Göriin, Ya Göründüğün Gibi Ol" adb compact disk için video klipler de hazırlayacak olan Şenay, Mevlana şiirlerini, caz, pop veçağdaş müak bileşimi ile şeslendirdiğini, İngilizce versiyonlar içinse Cambridge Üniversitesi'nin çalışmalanndaki İngilizce metinlerden yararlandıklannı belirtti. Besteler ise yurtdışında tasavvuf müziği üzerine çalışmalan bulunan Tuluhan Uğurlu, Aydın Esen ve Erdai Kıalçay'a ait. Benetton'un Colors dergisi nde AIDS • Kültür Servisi - Benetton'un dergisi Colors, yedinci sayısında AI DS'i en ince aynntılan ile ele alıp insanlan bu konuya daha fazla duyarlı olmaya davet ediyor. Prezervatif çeşitlerinden, eliza testinin detaylanna ve hastalann kendilerini ölüme nasıl hazırladıklanna kadar her konuya ışık tutan dergide Ronald Reagan'ın hayali bir AIDS'li fotoğrafı da yer alıyor. Colors, pobtikaalann eğer bu hastahğa yakalanmış olsalardı konuya daha ciddi boyutta yaklaşmış ve belki de AIDS'in yayılmasını önleyecek tedbirlerin alınmış olacağını savunuyor. KüHür • Sanat 293 89 78 (3 hat) İBEYOGLÜ EÜRIMAGES SINEMASI "E-urım&g&s'ın katkffartyia" SİNEMA YA2ARLARININ SEÇTİĞİ YILIN EN İYİ10 FİLMİ Bugün PHILAOELPHIAYön: JONATHAN DEMME (Tel:251 32 40) 12.00-15.00-18.00-21.00 7 OSCAR ÖDÜLLÜ SCHINDLER'İN LİSTESİ Yon Steven Spıelberg Yalnıı APOLLOM 'da •-t.ı;.:r.ıa#.« 1 1 00-14 3O-18 0O-21 3O aa:f.Mlfl«f.MIÜ6«CTTİ (BeyoÇiv Smeması Yanı) 'Kafka rvn yönetmen ntn sor ftiny' TEPENİN KRALI yön: Steven Soderbe'gn Oyuncular: Jesse Bradford Jeroen Krabbe Lısa Eıchhern 12 00 14 15 16 30 18 45 21 00 l Yazan ve Yöneten H. Hilmi Bulunntaz Oynayanlar. Dıtefc Kurban-Nuray Yavuz Cumartesi 20.00 Istıkla! Cad. Ne 1S6 2Beyoglu Tel:513 74 31 -522 65 85- 251 60 90-638 14 84 1. ÇOCUK ŞENLİĞİ MIM •BALE •PALYAÇO •ÇOCUK OYUNLARI •ÇEŞİTU ARMAĞANLAR 3 TEMMUZ PAZAR 12.00 M. KARACA TIYATROSU'NDA 'Tel:513 74 31 -522 65 85- 251 60 90 - 252 44 56 ALKAZAR'IN SEÇTİKLERİ Tel: 245 73 83-245 75 38 Yıhn "en ryi film" listelerine giren en seçldn eserleri Alkazar gösterdi Atkaıar Avrupa EurimagesAlkazar 3 Tem. Pazar TATLI EMMA SEVGİLİ BÖBE Istvan Szabo 4 Tem. P.tesı CHAPLIN Rıchard Attenborough 5 Tem. Salı ELVEDA CARİYEM Chen Kaıge 6 Tem. Çarş. TATLI EMMA SEVGİLİ BÖBE Istvan Szabo 7 Tem Pers CHAPLIN Rıchard Attenborough KAFKA Steven Soderberg DÛNYANIN TÜM SABAHLARI Alain Comeau AYAZDA BİR YÜREK Claude Sautet KAFKA Steven Soderberg ELVEDA CARİYEM Chen Kaıge ÇOCUKLARLA SANAT YAZ ÇALIŞMALARI Resim - Seramik - Heyfcel - Tiyatro 12 Eylûl 6 - 1 1 yaş grubu12 Temmuz - ö n k a y ı t i ç i n 6 - 1 1 l ü t f e n b i z i a r a y ı n isliis> on saııal mik rko/J ERE>hOV: 3 8 5 4 1 3 1 ( 3 H.*TI Kültür Sanat ilanlarınız için: 293 89 78 (3 hat) l ı < ı < I < I < . < > < I < , < ı <, TURKMENISTAN DEVLET HALK DANSLARI TOPLULUĞU AÇIKHAVA TIYATROSU 4 Temmuz Pazartesi Saat: 21.30, Bilet Satış: AKM IIIIIIIE3BCO@0[L(I© HOLDÎNG KATKILARIYIA |'LADAYANIŞMA6ECESİ türkülerimîz kazanacak! Türkûferimiz lerfn dnğ bnflannöa Türkülerimiz varo^larda Türkülerimiz dört bir yanda Davranın çocuklar TÜRKÜLERİMİZ KAZANACAK. Davranın! Haykırın tûrkülerimizi Öyle bir ağızdan değil Binlerce yüreğin Bir gök gürültüsü TÜRKÜLERİMİZ KATILANLAR: •EZGİNİN GÜNLÜĞjjj^P^MER KETENCOĞLU •KOMA AGİRA J J f ^ g u L E N MEZRA8OTAN • G Ü L B A H A R J ^ M B E R EREN «GRUP DİNMEYEN •ZUĞAŞI B T ^ y G E N C EKİN SANAT MERKEZİ ^ ! y -GRUP EKİN -ÖZGÜRLClK YŞE GÜLEN HALK SAHNESİ -FEVZİ jŞ -FOSEM -HARMAN HALK DANSLARI ILUĞU -ORHAN IYİLER -IBRAHIM KARACA -SENNUR SEZER \DNAN ÖZYALÇINER -GRUP YORUM 3 Temmuz 1994 Pazar YEDİKULE HİSARLARI 17 ss /23" tertip komitesi Bilet satış noktalan: beyoğlu meprıısto ve penbmento kıtabevien. cağaloğlu- sosyal yayınevı, kadıköy- akyûz kıtabevı, batorftöy- (arya sıneması ortaköy- ortaköy küftûr mertezı Irtibat için: ortakoy kultur merkezı tel (212) 258 69 87 İÇINDEN DALGA GEÇEN TİYATRO Ferhan r. Fenerbahfe Marino Pyramâ Karşısı SEYIRCİÜ SEYİR DEFTERİ Denjz Aşırı Güldürü Çarşamba-PerşeflibÂ-Cunıa-CunKirtesi 21.00KIRKAMBAR GECE TIYATROSU Cumo, Cumartesi 24.OO BifelSatı;: F. bahçe Morina lel: 0216 -346 23 46/1007 Ses 1885 Ortoovuncular • Beyoğlu,fel:0212 - 251 18 65/66 Suodjve Vfakfcofonıo ve Caoıtol Carsı MOÖOZOH 1988'den beri böyle bir protest müzik dinlemediniz! ekrem ataer MARE NOSTRÜM (Bizim Deniz) Madımak'ta Yanan] • He Canım •Semah (Done Done) • Sardunvaya Apt • Mayıs Aylann Güludur • Benim Kabem Insandır •SolKolum Yaralı 1 •Yürii Bre Hıar Paşa • Sıvas Ellennde Sazım (jlınır • İ5cı Marşı MAJÖR PLAK (O 212} 527 61 28
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear