25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 6MART1994PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Köşeleri tutan kadınlar LONDRA EDİP EMİL ÖYMEN Avrupa'ıun en çok gazete basılan ve yayımlanan ülkesi İngiltere'de kadın köşe yazarlan altın çağlannı yaşıyor. Belli başlı bir düzine köşeyi kadınlar tut- mu§. Sadece iki büyük gazetenin genel yayın yönetmeni kadın. Ama iş, sürekli köşe yazarlığına gelince kadınlann ikti- dan sağlam. Nasıl oluyor bu? Yine İngi- liz medyasına özgü bir durum. Kadın köşe yazarlan, ciddi basından çok. magazin basınında boy atar. Ulus- lararası basın imparatoru Rupert Mur- doch'un Today gazetesinde 10 aydır, ra- kibi Robert Maxwell'in Daily Mirror'- unda da on yıl köşe yazarlığı yapan biri var ki sözciik başına kazancı bizim pa- rayla 100 bin lira. Anne Robinson. 50'ye varan yaşını yalancı çıkartacak muzip ve oynak yüzüyle köşe başlannı tutan ka- dınlann en tarunmışı. Ve en yaşlısı. Di- ğerlerine bakarsak, yaş ortalaması 35 yöresinde. Daha en az 10-12 kadın köşe yazan var ki, hiç biri diğerine benzemez. Duru- ma bakanlar, yani diyorlar. kadın köşe yazan çok. ama basında yönetici düze- yinde, editör düzeyinde kadın hiç yok gibi. Yani diyorlar, basın. kadınlara za- rarsız köşeler verip suçluluk duygusunu üzerinden mi atıyor? Aslında usanma- dan siyaset yorumu yapan kadın köşe yazarlan da var. Ama çoğunluk, sosyal ve toplumsal sorunlara eğilen, gazeteye insancıl bir boyut getiren türden. Magazin basını zaten baştan aşağı sos- yal ve toplumsal olay ve sorun endeksi. Bir gazetenin yansı büyüklükte olduğu için adı tabloide çıkan bu gazeteler, so- kak gazetesidir. Bu yüzden de kadın kö- şe yazarlan, sokaktaki insan içın yazar- lar. Ciddi gazeteler ciltler halinde sakla- nırken, haber ve yazılan lime lime kesilip arşiv dosyalanna girerken tabloid gaze- teler alınıp okunup atılmak içindir. Ama kadın köşe yazarlan. toplumun ortak bi- lincinde yer ediyor belli ki. Tabloid gaze- tenin gelgeçliğinin aksine. ücretleri ve ünleri artıyor. Bundan sonra gidecekleri yer, ancak rakip bir gazetenin daha yük- sek maaşlı koltuğu. Kadın köşe yazarlanndan beklenen, erkeklerin aksine, kendilerini kışılik ola- rak ortaya koymalan. Güncel yaşamla- nndan kesitler sunmalan. Ailelerini mil- yonlara taşımalan. Ve kendilerinden is- tenen. ortalama bin kelimelik sıkı yazı- lar. İngiliz basını sadece ileri teknoloji kullanmaz, fıkri de kelime sayısı ile sınır- lar. Ve katkıcısından santimle yazı ister. Şu sırada kadın köşe yazarlan santim başına. erkek meslektaşlan kadar ka- zanmaya başladılar. Anne Robinson'ın yıllık 5 milyar lira maaşını saymazsak, haftada bir yazıyorsa, köşe başına 15 milyon lira kazanan da var. Ama yılda 1 milyar kazanç ortalama sayılıyor kadın- lar arasında. Herkesîn öpüşmesine aksmakzor AMSTERDAM ÖMER FARUK CİRAVOĞLU Avrupa"ya ilk kez gelen bir Türkiyeli"- nin en yadırgadığı şey, çıftlerin sokak or- tasında ve alenen öpüşmeleridir. Yapı- lan çeşitli röportajlarda ittifakla dile geti- rilen bir olgu bu. Üstelik söz konusu olan öyle dudağa kondurulan "veda öpü- cüğfi" tarzında bir şey değil. Bir sevişme- nin en hararetli aşamasına tekabül ede- bilecek türden bir "öpüşme"dir. Bu öpüşme faslı, yazlan güneşlenilen çimen- lerde, parklarda. daha ileri boyutlar da kazanabilir. Böylesi ortamlarda yan çıplak çiftler alt alta, üst üste sevişirler. Türkiye'de olsa. "zina'ya tam teşebbüs- ten" karakollarda sürüm süriim sürün- meleri işten bile değil. Genelliklecinsellik konusunda "tabuları" olan ülkelerin in- sanlan da bu çiftlerin yakınlanna postu serip. göz banyosu yapmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Burada gayet normal sayılan sokakta öpüşmeyi, bizler de "tolere" etmeye baş- ladık ve giderek ahşük. Dönüp bakmı- yoruzbileartık. Hollanda"ya ilk ayak bastığı gün, uzun yıllardır görüşmediği arkadaşını karşılamaya gelmişti. Hasretle birbirleri- ne sanldıktan sonra, arkadaşmın koluna gjrmiş, hemen başladıklan sohbeti böyle sürdürmek istemişti. Arkadaşmın ani ir- kilmesiyle sarsılmıştı. Garip bir tepkiyle arkadaşı kolundan çıkmış ve "Koluma girme, burada bizi homo sanırlar" demiş- ti. Tepkiyi yadırgasa bile "gerekçe" ma- kul gelmişti. "Homo" zannedilmektense, kola girmemek daha doğruydu. Ama içi- ne de oturmuştu.İçten içe 'zannederlerse zannetsinler" diye düşünmüş, bunu söy- leyememişti. Avrupalılann, bütün ya- bancılan belli bir kalıba sokma eğilimle- rini yakından görünce, onlann sokmak istediği kalıba girmek zorunda olmadığı yargısı pekişmişti. Doğulularkapitalizmi sevmediBay Keuner'in öykülerini biliyor musu- nuz? Bir tane anlatalım: Bay Keuner, B şehrini A şehrine tercih ediyormuş. "A şeh- rinde". diyormuş. "beni seviyorlar, ama B şehrinde bana iyi davrandılar. A şehrinde bana hizmet ettiler; ama B şehrinde bana ih- tiyaçlan oldu. A şehrinde beni masaya buyur ettiler; ama B şehrinde beni mutfağa çağırdılar." Bertolt Brecht'in ünlü Bay Keunerinin öykülerini okumayanlar, bugünlerde biraz kanştınrlarsa eminim zihinleri açılacaktır. Aklı sonradan başına gelenler yalnız biz miyiz? Anlaşılan Doğu Almanlar da aynı illetten mustarip. İki şehir değil, ama iki ülkeyi, Batı ve Doğu Almanya'yı kanştırdıklannda bir- den ashnda "B şehrini" (Doğu'yu) "A şeh- rine" (Batı'ya) tercih ettıklerini fark eden- ler çoğalıyor. Bunda Bay Keuner'in söyle- diklerine benzer. onlann Doğu'da özellikle "mutfağa çağnlmış" olmalan büyük rol oynuyor. Halkm üçte ikisinin işsizlikle bo- ğuştuğu Doğu Almanya'da kendisini boş- lukta hissedenlerin sayısı günden güne artı- yor. Almanya'nın ünlü kamuoyu araştırma enstitüsü Allensbach. Doğu Almanya'da yaptığı son anketin sonuçlannı başına açı- kladı. Enstitü diyor ki: "Doğu Almanların Federal Almanya'nın ekonomik düzenine veıdiği onay dramatik ölçûlerde azaldı." Tercüme edecek olursak: Doğu Almanlar "kapitalizm kötü" diyorlar. Serbest pazar ekonomisi hakkında iyi düşünenierin ora- nı 1990 yıhnın şubat ayında yani Berlin Duvan açıldıklan üç ay sonra yüzde 77 idi. Doğululann büyük çoğunluğu, kapitalist sistemin kendilerine de refah, bolluk. mut- luluk getireceğini düşünmüştü. Geçen ara- lık ayındaki son ankette ise bu oranın yüz- de 35'e indiğı görüldü. Doğu Almanlar. serbest pazar ekonomi- sini her açıdan kötülemiyorlar; kapitalizmi kendi eski sistemlerine kıyasla daha efektif olarak niteliyorlar. "Ama" diyorlar. "bu düzen insani bir düzen değil." Ve "alternatif olarak ne görijyorsumız?" sorusuna şu ce- BERLİN DİLEK ZAPTÇIOĞLU vabı veriyorlar: "Başarılı bir ekonomiyi in- sani öğelerle birleştiren üçüncü bir yol olma- b." Doğu Almanlarla konuştuğunuzda hep aynı cevabı alıyorsunuz. "Kapitalizm, plan- lı ekonomiden daha efektif çalışıyor, ama bizdeki her şey de kötü değildi. iki sistem birleşdrken. her ikisinden de iyi öğelerin alı- nabileceğini sanmıştık. Ama sonuçta bizde- ki her şey yerle bir oldu, elimizde hiçbir şey kahnadı, onurumuz çiğnendi." Doğulular, Brecht'in Bay'Keuner'i gibi yeniden kendilerine iyi davranılan, ihtiyaç duyulduklan, yalnız sofraya değil (ki hesa- bı zaten kendilen ödüyor) mutfağa çağnl- dıklan bir topluma özlem duyuyorlar. Kollan sıvayıp çalışmak istiyorlar. İşten kaçmıyorlar, ama iş yok. Bir Doğulunun dediği gibi "Hangisi daha kötü. bilmiyo- rum. Eskiden paramız \ardı, satın alacak mal yokru. Şündi roal çok, ama alacak para- mız yok." Doğululara. "Neden duvar açddıktan sonra hemen Batı'vla birleşmek istediniz? Batı hakkında o güne kadar size propagan- da da olsa çok kötü şeyier anlatılmtstı. Hiç mi korkmadınız" diye sorduğumuzda şu cevabı veriyorlar: "Tıka basa dolu raftar gözümüzü kamaştırdı. Sonuçta her şeyin böyle olacağını bilseydik..." Doğu Almanya'da kimi yörelerde işsiz- lik oranı, bütün bir yöre halkının çalıştığı fabrikalar kapandığı için yüzde 60'a, 70'e ulaşıyor. Kırkını geçmiş insanlar için yeni iş bulmak neredeyse imkansız. Yüz binler- ce kişi kırk beş, elli yaşında gülünç maaş- larla "erken emekliliğe" aynlmak zorunda kaldı. İşsizhkten özellikle İcadıniar etkileni- yor. Erkeklere iş bulunamayan toplumda, kadınlar yeniden eve kapanmak zorunda. Doğu Almanlar. eskiden daha insani bir ortamda yaşadıklannı, komşuiann, iş ar- kadaşlannın birbiriyle daha sıkı bir daya- nışma ıçınde olduğunu söylüyorlar. Bu, "herkesin birbirini ispiyonladığı diktatörlük rejimi" imajına uymuyor. Demek ki insan- lar. bugünkü acımasız rekabet ve yalnızlık karşısında eskiyi bir tür nostaljiyle anma ihtiyaa hissediyorlar. Bu biryanılsamadan ibaret olabilir mi? İşsizlik Baü'da da arttıkça halkta yeni talepler uyanıyor. Aynı kamuoyu araştır- masmın sonuçlanna göre Doğululann yüzde 9O'ı. Batılılann ise yüzde 76'sı "dev- tet ekonomiye daha çok mödahale efmeli" diyormuş. Serbest pazar ekonomisi, pasta- dan herkese okkalı bir parça düştüğünde alkış toplayan, dağıtılacak nimetler azaldı- ğında ve adaletsiz paylaşım olanca çıplaldı- ğıyla ortaya çıktığında ise sırt çevrilen bir sistem olarak çıkıyor karşımıza. Bundan ders almakta favda var. Dolann egemenliği savaşınayıbınıyener BAKÜ l~lftfr*l a n a n m ü T Î f y l î c r î Peru'nunlimankentlerindenCallao'danalışılmadıkbirmanzara.Neredeysebel- C5 * * * « * * l l l l f l A I A l l ^ l lerine kadar suya gömülmüş durumdaki kent sakinleri, taşan Rimac Nehri'nin gazabınaan kurtarabildikleri eşyalannı sırtlanmış. gü>enli bir yere taşuna>a çauşıyorlar. Kimileri ise sulann ortasında kalakal- mış, geceki yağmura inat açan güneşin altında şaşkırdıkla etrafını seyrediyor. (Fotoğraf: REUTER) Koskoca Hazar gölü donmuş!. Üzerinde ço- cuklar kızak kaydınyor. Kırmızı ceketli olanı bi- raz önce düştü. Yanılmı- yorsam gülüyorlar şimdi. Donmuş gölün üstünde yürümek zor galiba. Elimde bir deniz kabuğu ve öylesine sıcak ki fırlaüp atsam buzlan eritecek... İleride koskoca gemi buzun ortasma sıkışıp kalmış. Kurtulması olanaksızgibi... Güneşin çıkmasını bekleyecek ve güneş ışıklan gemide Bulunanlan sevindirirken buzda oynayan çocuklan üzecek... Kalorifer borusunun ayağımı yakan ısısıyla irkiliyorum. Bir votka şişesine bakı- yorum, bir Hazar'a... Kendı kendime söy- leni> orum: "Bu komünist içkisi de ne hayal- ler kurdunıyor adama!.." Azerbaycan Oteli'nın 1011 nolu odası Hazar manzaralı. Fena halde hayal kurdu- ruyor votkayla birlikte. Ve bu otel eskiyle yeninin en derin çelişkisini banndınyor içinde... Otelin giriş bölümünün sağında iki, so- lunda da bir bar var. Ayaküstü tek tekçile- rin mekanlan bunlar. Burada manat yoksa dolar geçer. Bir de diskosu vardır giriş bö- ZAFER AKNAR lümünde. Bılumum rep ve pop çalar azırtılı kasetça- lannda. Bazen de Azeri tür- küleri. Katlar yükseldikçe çelişki de artar otelde. 15. katta sadece dolann geçtiği bir kafeterya vardır. Bu mekanda savaş kıtlığı yok- ^^——"^^ tur, dolar bolluğu vardır. Zengin mutfağı ve banyla mütevazi hizmet verir(!). Dolar tanndır, kutsal kitap ise hiç yazılmamıştır. Dolarla otelin yönetim bıçimi çelişkili- dir. Otelin yönetimi komünisttir. Her iste- yen "pat" diye otele giremez. Her katta bir sorumlu vardır. Gıren çıkanı sıkı denetler. Bir gözün sürekli üzerinizde olduğunu görerek rahatsızolursunuz... Otelde görülen sınıfsal(!) aynm zaman zaman yerini. ulusal aynma bırakır. Kaç ulus olduğunu bilmem, ama yandan bir fazlasının Azerbaycan Oteli'nde kaldığını bilirim. Çoğu, petrol şirketlerinin temsil- cisidir. Yahudisinden Amerikalısına, Ja- ponuna, İngilizine, Fransızına, İsveçlisine vs'sine kadar herkes oradadır. Rus da vardır, Türk de. Hepsi petrolden pay kap- ma uğraşı içindedir. Ve çoğuna kadın pa- zarlanır ve petrol ulusal onurun önünde- dir... Kimlikbunahmı değiK kişilik bıuıabııu Kimlik belgesi, kişilik belgesi değildir. Kişilikli insanlar da kişiliksizler de benzer kimlik belgelerine sahip olabilirler. İnsan yalnızca dünyaya geldiğinden do- layı kolayca bir kimlik belgesine kavuşabi- lir. Sonrası duruma göre: Girdiği işlerde. sigortada, askerde. üye olduğu örgütlerde daha pek çok belge elde edebilir. Belgelerin üzerinde adı yazar; doğum yen, yılı yazar; başka özellikleri yazar. Bazen fotoğraf da bulunur. Bunlar yalnızca Q kişiyi >ansıttığından dolayı, belgeyi taşıyana belli belirsiz bir gu- rur verir. Onun kimliğidir. bir parçasıdır artık bu belge. Kimlik belgelerine karşı ilgi arttıkça kişi- liğe verilcn önem geri planda kalır. insan- lar kendilerini tanıtırken kişiliklerinden çok kımliklerine güvenirler. Kartvizit okur gibi. adlannı. soyadlannı, işlerini ve mevki- lerini sıralarlar. Hatta bazen calıştıklan ye- rin prestijini anlatmaya veya anımsatmaya da özen gösterirler. Rusya'da kimlik belgelerine duyulan saygının yer ver insanlara. kişiliklere duyu- lan saygıyı geride bırakması yeni değil. Bu yaklaşımın temeli komünizm döneminde atılmıştı. Komünist Partisi üyelik kartı, pek çok kapıyı açan sihirli birdeğnekti. Komsomol (komünist gençlik örgütü). sendika ve baş- ka örgütlerden ahnan belgeler de önemliv- di. Baa kimlik belgeleri de önemliydi. Bazı kimlik belgeleri ise gösterildiği anda ok MOSKOVA HAKAN AKSAY saplanırdı: Şok etkisi yapar. amacına ok gibi saplanırdı: KGB belgesi gibi. Her şey kimlik belgeleriyle sınırlı kalma- dı Rusya'da. Kağıtlar. mühürler ve imzalar da insanlann önüne geçti zamanla. Devle- tin falanca kurumunun. ya da fılanca örgü- tün onajını. etkili ve yetkili birilerinin im- zasını almış yazılı belğelerle (donanmış) in- sanın değeri arttı. Kimlik hastalığı yayıldıkça yayıldı. Otel- lere. restoranlara. sergilere bile kimlikler. izin belgeleri gösterilerek girilmeye başlan- dı. Gümrüklerde en masum sanat yapıtlan için bile bol imzalı ızin kağıtlan istenir ol- du. İster gereksin, ister gerekmesin. "her ih- timale karşı" belge talep edildi. YaJnız Rusya yurttaşlannı değil. Rus- ya'ya gelen yabancılan da etkiledı kimlik hastalığı. Bu arada kimlik. imza. mühür merakı. insanlan. sahte belge hazırlamakta ustalaş- tınrdı. Öte yandan kimlik denetimi yapılan yerlerde, denetçileri aldatacak mimikler ve tavırlar, gülmece konusu haline geldi. Ve kimlik hastalığının mikroplanna tu- tulanlarda garip belirtiler ortaya çıktı. Ne kadar çok kimlik, izin belgesi. kartvizit vs. olursa o kadar i> i olur, mantığıyla özgün kolleksiyonlar oluşturulmaya başlandı. Yeni yeni kimlik belgeleriyle insanlar ken- dilerini korumaya. guçlendirmeye koyul- dular. Sanki her yeni kimlik belgesi. ona sahip olan insani biraz daha ölümsüzleştiriyor- du. Kimlik bunalımından yakınılması Rus- ya'da da moda oldu son zamanlarda. Ama anlattık ya. kimlik hastalığı var burada; kimlik bunahmı kesinlikle yok. Kişilik bunahmı mı? O başka... LLY Işbaşından 'ocak başına' l V f ! rkf~ilt*rlll F i n l a ı K İ İ > a bandu-alı 158 mürettebatının buzkıran gemiler tarafından boşaltıldığı olayda can J « W I U X U U de v v o ı c u gemisinin kaybı ya da jaralaıuna olmadığı bildirildi. Dev 'Albatros'un adma yakış- önceki gün ülkenin güneyindeki buzlu sularda seyrederken karaya oturma- mayan bir şekilde karaya oturması sahibine milyonlarca dolara maİ olur- sı, yolcularına zor anlar yaşattı. Sally Albatros adlı geminin 1101 yolcu ve ken, geminin yeniden yüzdürülmesinin en az 10 gün alacağı belirtildi. Eylül ayında yapılacak olan genel seçimler \aklaşırken kadınlar gündemde. Topium içindekı sorunlardan kadınlan daha çok etkileyenlerle ilgili olanlannı fena halde ağırdan alan partiler. bu kez karşılan- nda adı "Kadınlar Listesi" ola- rak saptanan yeni bir parti bu- lacaklar. Yıllardır yerleşmiş partileri uyarmaktan bıkan bir avuç kadın girişimci, ış başa düştü di>erek polıtik sahneye atılıyor. İyi de yapıyorlar. Büyük bir olasılıkla son yılını yaşamakta olan orta-sağ koalisyonu (bu- radaki adıyla burjuvalar). eko- nomik darboğazdan çıkma adı altında getirdikleri ve önerdik- leri değişikliklerle sürekli ola- rak kadınlann iş pi>asasından "ocak başına" çekilmelerini he- defliyorlar. Ömeğin reform adı altında getirilen bir öneri, evin- de kalıp çocuğuna bakan ana babalara (yani kadınlara). az bir miktar para ödenmesini içe- riyor. İş piyasasında kadın- erkek dengesi kadınlardan ya- na bozukken getirilen bu öneri. tahterevallinin bir ucunun top- rakta, ötekinin de gökte kalma- sına neden olacak. Bugün ge- çerli oian durum, genel olarak kadınlann tam vakitten az çalı- şarak çocuklannı yu\aya bı- rakmalan. Bu durum bile ka- dınlann tam vakit çalışmaya- rak hem gelirden olmalan hem de kariyer yapmakta erkekler- den çok daha fazla zorluk çek- melerine yol açtığı için eleştiri- lirken kadmı eve kapaüp önüne bir sus payı atılmak istenmesi STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN haklı olarak tepki göriiyor. Üzerinde tartışılmakta olan bir başka öneri de oldukça ıl- ginç. Doğumdan sonra anneve. gelirinin ° o 9O'ı sigortadan öde- nerek 360 gün e%de kalma izni veriliyor. Buna. >ansı babanın olmak üzere çok daha az bir üc- retle 90 gün daha eklenebiliyor. Bugün anne ve baba. birbirine gönüllü olarak gün devredebili- yor. İstatistiklere göre babala- nn kullandığı babalık izni. kul- lanılan toplam çocuk bakımı iz- ninin % 9.1'ini oluşturuyor (1992). Hükümet burada bir öneri getirdi. Öneriye göre ço- cuk bakımı izninin 1 ayının baba tarafından kullanılması zorunlu olacak. Aynı zamanda % 90"lık gelir. hem anne hem de baba için % 80'e indirilecek. Bu öneri, kadın-erkek eşitliğini ko- rumayı amaçlıyor. ama ne ka- dınlan sevindirdi ne de erkekle- ri. Kadınlar, "devletin aile ya- şamına girdiği", "'seçim özgür- lüğünü kısıtladığı" için kızıyor- lar. Erkekler isedaha çok "işyer- lerinin onlarsız olamayacağı" türü geleneksel erkek teziyle karşı çıkıyorlar. Sigorta ödenti- sinin azaltılmasına ise herkes karşı..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear