22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 1AĞUSTOS1993PAZAR KULTUR Sanat koleksiyonculannın yeni gözdesi Hollywood posterleri Geçmişyüzyıhn aynası sinemadaKiiltür Servis - Bugünlerde,sanat ko- leksiyonculannın yera gözdesi eskj Hollyvvood posterleri. Amenka'da, fılm posterlen pi>asası ekonomik durgunlu- ğa rağmen. üç yılda üç kau fiyat artışına sahne olarak l trilyon lira düzeyine yük- seldi. Bu yenı çılgınbğın kökeninde 2000 yılına geiindiğinde geçmiş yüzyılı temsil edecek bir koleksiyona sahip olma isteği yatiyor. 20. Yüzyıh en iyi temsil eden olgunun ise sınema olduğuna şüphe yok. Ashnda fllm posterleri sinema sektö- rûnde tam bır" kullan-at" ürünü olarak değerlendiriliyor. Poster sanatının altm çağı 30lardasinemayöneücileri35sente afış yapünr. bir haftabğına asar sonra da fırlatıp atarlardı. lOOadetten fazla 1 tril- yon lirahk film afişi koleksıyonu olan \e Connecticutta bir film afişleri arşivi ku- ran Mathew Schapio böylesine hızh tü- ketim ürünü olarak görülen afışlerin nasıl olup da kalıcı koleksiyon parçalan- na dönüştüğünü şöyle açıklıyor "2000 yıhna geiindiğinde sinema 20. yüzyıia damgasını vuran kûltürel etkinlik oldu- ğu anlaşılacak. Sadece Amenka'da değil A. merika'da film posterleri piyasası ekonomik durgunluğa karşın, üç yılda üç katı fiyat artışı gösterdi. Bu yeni çılgınlığın kökeninde 2000 yılına geiindiğinde geçmiş yüzyılı temsil edecek bir koleksiyona sahip olma isteği yatıyor. tüm diimada." Schapiro. eiindeki az bu- lunanafİşlerikimseyegöstermiyorçünkü. 1999 yılında arşivindeki posterleri tanıta- cağı kıtabına sakhyor.Bunlann en değer- lısi 1931 yapımı Boris KarlofTun "'Fran- kestein" fılmınin afişi. Şimdilik Schapio sadece afişin üzerinde bir canavar resmi ve altında "dikkat canavar kaçtı" yazdığını söylemekleyetiniyor. 20"lerde ve 30"larda sayısız göçmen için, 5 sent ödeyerek girdiklen sinemalar, Yeni Dünya'nm kurallannı kolayca haz- mettiklen bir lunapark işlevi görüyordu. Nitekım Fox, Warner, Zokor gibi sine- manın ilk devleri de göcmenlerdi. Para- mount20'lerdeverdiğiprestijreklamlan- nda "aile birliğini konıma görevinin üst- lendikkrini" söylüyor, ayru zamanda da Harem"deki kadın gibifilmlerinpromos- yonunu yapıyordu. Amerikan dûşünün tüm çelişkileri bu düşü yaratan ve koru- yansinemadakendiifadesinibuluyordu. Afişlerde, posterstiü de böylelikledoğ- du. Büyük, dramatik. cafcaflı ve renga- renk afişler olarak özetlenebilecek poster stilinin amacı fılm hakkında bilgi vermek değil. seyircinin sinemasalonuna girmesi- ni sağlamaktı. 1940'b yıllarda Fox'un reklam ve tarutım müdûrlüğûnü yapan Cbarles Schlaifer. küçük kasabalardan birinde alışılagelimiş poster stilini kjnma denemesi yaptığmı, zevkii yenilikçi ve sa- natsal ama seksi obnayan bir Betty Grab- leposterini kullandığını söylüyor: "Soouç tam bir felaket oHu. Bundan sonra hepsi- ni çöpe attık ve eski meme, bacak, pop afîşlerine geri döndük." Piyasadaki iniş çıkışlar eğlence olsun diyeafış toplanmasınanedenoluyor. Pos- terlerin fiyat! cüzdanlannın kapasitesini fazlasıyla aşmaya başlayınca böyleleri el- lerindeki tüm afişleri piyasaya geri dökü- yorlarvefiyatlarbirdenucuzluyor. Aynen CUMBCPS boar VViUe'nin afişini bulunanlar hayat boyu bir daha çalışmayabılir. Yine de aslında afişlerin fıyatıru belirleyen temel faktör. seyircileri sinemaya çeken et- menlerle tam olarak örtüşüyor: Filmın adı ve oyuncular. En revaçta olan yıldızlar Bette Davis, Errol Flynn, Humphrey Bogart ve James Cagney. Audrev Hepburn Grace Kelly ve Ehis Presley ıse hiç tutulmayan isimlerden bırkaçı. En pahalı Presley 1956 yapımı Jailhouse Rock filmınin afişi, o da sadece 500 dolar. Geri kalan filmlennin afışlen 35 dolara alınabiliyor. Kelly'nin 1956 yapımı Yüksek Sosyete fılmi afişi ıse sa- dece 50 dolar. Piyasanın canlılığının bir başka nedeni film afışlerini koleksiyoncular kadar de- koratörlerin de talep etmeleri. Restau- rantlan .kafelerive barlan eski film afış- leriyle donatmak çok moda. New York'taki bir klübün lokanta kısmı 60 bin ile 100 bin dolar arasında değişen 30 posterle kaplı. Bunlann arasında 1936 yapımı bir Mkkey Mouse filmi posteri tam 100 bin dolara almmış. En aranan afişler korku filmlennin veçizgi filmlerin afişler... İki özelliği birden bünyesinde banndıran Mıckey Mouse, Frankenste- ın'ının astronomık fiyatta olmasının ne- denı de bu. 1933 yapımı King Kong'un devasa posteri 1991 yılında Christie'sde- ki müzayede de 57 bin dolara alıcı buldu. Bu rekor 18 ay boyunca kınlamadı. JJyaı UNITED ARTISTS PICTURE m TECHNICOLOR/ En çok aranan afişler arasında bulunan Mickey Mouse'un Pete Merolo 'nun koleksiyonundaki 'Alpine Climbers'. 1982yılındaeski parakoleksiyonunda ol- duğu gibi. 1981-87 yülan arasında fılm posterleri piyasası da böyie bir çalkantı yasadı. Gençbklerinde posterlerin yapıldığı ve dağıtıldığı Ulusal Film hiz- metlerinin kapısında bekJeşip, atılacak afişleri almak için dilenenler şündi orta yaşlanna geldiklerinde ellerindeki afişle- rin en az 20 bin dolara satabilmekten memnunlar. Ama bu durum piyasayıçö- kerteceğine güçlendirdi ve fiyatlarartma- ya devam ediyor. Bugün halafilmposter- lerinin yüzde 95'i bin dolann altına aba buluyor. ortalama 451 bin dolarlık piya- sası olan beyzbol kartlan ve 75 bin do- larlık piyasasıylaçizgiromankoleksiyon- culuğuyla kıyaslandığında henüz fılm afişlerinin hakettiğiyere ulaşmadığıdüşü- nülüyor. Bir fılm afışinin nadir sayılması için bi- linen 50 ya da 100 kopyasının olması yeti- yor. Ancak 1945 yılından önce yapılan film afişlerinin nerdeyse yüzde 75*inin tek bir kopyası bile bibnmiyor. 1935 öncesi için ise bu oran yüzde 90'lara vanyor. Bu durumdatavanarasındaMickeyMouse'- un ilk sesli filmi 1929 yapımı olan Steam- . ıyasanın canlılığının bir başka nedeni de film afişlerini koleksiyoncular kadar dekoratörlerin de talep etmeleri. Şu anda rekor mayıs ayında77 bin dolara satılan 1931 yapımı "Drakula" filmi afişinde. Şu anda rekor 77 bin dolarla mayıs ayında satılan 1931 yapımı Dracula filmi afişinde. Film afişlen konusunda uzman danışmanlar tutarak piyasayı ele geçir- meye çalışan Sotheby's ve Christie's mü- zayede şirketleri değil. Ohio'lu küçük bir şir'ket gerçekleştirmiş bu satışı. Bu poste- nn başka bib'nen bir kopyası bulunmu- yor. Bu çalkantı piyasanın henüz otur- madığını ve bir çok satışın bilgi eksiküğı yüzünden değerinin altında fivatlarla gerçekleştiğini gösteriyor. Bu bilgi do- laşımını sağlamak da yine büyük şirket- lerin omuzlanna kalıyor,. Aralık ayında Christie's'in gerçekleştireceği beşinci film afişleri açık arttırmasmın bu piyasa- da birdönüm noktası yaratması bekleni- yor. En büyük patırtıyı da Charlie Chap- lin'in 1925 yapımı "Âltma Hücum"' filmı- nin posteri yaratacak. 25 yıldır kımse bu afişin izine rastlayamamıştı, şimdı de sa- dece iki kopyası var ve biri ocakta satışa sunuluyor. diğerinde ise Chapbn'in bıyığı kesilip çıkanlmış. Bir başka yeni piyasa da Zenci Filmleri Afişleri şubat ayında Londra'da gerçekleştırilecek olan Zenci Filmleri Festivali'nde 200 eski zenci fılmi afişinin de sergılenmesi bekleniyor. Tüm bu etkinükler 1994 yılının fılm afişleri için altın çağ ola- cağının bebrtilerini veriyor. Ünlü film afişi koleksiyoncusu Andrew Cohen'in söylediği gibi: "Bu piyasa ekonomik dur- gunluk döneminde doğdu ve gelişti, bir de durgunluğu ariattığımızı düşûnün..." FERRLH VTLMAZ KOPENHAG - Festıval ka\Tamıru olması gerektiği gibi kavrayan ve tüm kente yayan iki kuruluş var Kopenhag'- da, biri iki yılda bir Images of Afrika. yani Afrika Suretleri adı altında Afnka Festivali düzenleyen KIT (Copenhagen International Theatre), öbürü de Ko- penhag Caz FestivaJi'nin düzenleyicisi, Kopenhag Caz Merkezi. Bu yıl yaz yine Afrika'yla başladı Ko- penhag'da. Tam üç hafta boyunca Ko- penhag ve çevresi Afrika'yla ilgili etkin- liklerle doldu taştı. Çevresıyle birlikte nüfusu 1 milyonu bıraz geçen Kopen- hag'da Afrika Festivali'ni 30-40 bin kışi izlali. Hem de etkinliklerin hemen he- men tümü giriş ücretine tabi olmasına rağmen. Tabiı festivalin varlığını duyu- ran başka bir etken de basının festivale büyük bir ilgi göstermesi. Bu sefer gün- lük gazeteler festival etkinükJerini aktar- makla yetinmeyip, festival dolayısıyla Danimarka'ya davet edilen Afrikalı ya- zar ve gazetecilere sütunlannı açtılar. Daha önce müzik ağırbkb bir festival olan' Images of Afrika' , bu sefer Afri- ka'yı çok yönlülüğüyle tanıtmayı amaç- layan kapsamlı bir programa sahipti. Burkina Faso, Gana, Kenya. Zambiya ve Mısır'dan gelen beş gazetecinin yanı sıra Mısırlı ünlü kadm yazar Nawal El Saa- dawi, Zımbabveli yazar Cbenjerai Hove, Nıjeryalı yazar Ben Okri, Kongolu tıyat- rocu Sony Labou Tansi. Camerunlu ya- zar ve tiyatrocu Werewere Liking ve Ce- zayirli yazar-srnemacı .\ssia Cebar, film yönetmenleri Gaston Kabore. Tunuslu Raya Ferhat ve Ganalı Frank Odoi de Kopenhag'a gelerek kendilenyle düzen- lenen toplantılara katıldılar. yapıtlannı gösterdiler ve gazetecilerle söyleşilerde bulundular. Festival dolayısıyla düzen- lenen toplantı, film ve tiyatro gösterile- rinden başka Afrika Edebiyafı, Getiş- mekte Olan (jlkeler, Afrika Sanatı ve Külhirii'nü İletme Yollan, Kiiltür Alışve- rişi gibi konularda seminerler. müzık ve dans kurslan, fotoğraf ve resim sergileri düzcnlendı. Danimarka'da yaşayan Af- rikalılara etkınlikleri için yer aynldı, Ko- penhag Cniversitesi merkez binasının hemen yanmdaki meydana Afrika Pa- zan kuruldu ve bu kûltürel etkinliklere katılacak parası ve zamanı obnayan ya da etkinlikleri ve diğer konserleri 'ağır' bulup sadece eğlenmek isteyenler için de, her yıl Belçıka'dan getirilen 'Âynalı Çadır'da her akşam Afrikalı müzik gruplanna. canlı müzikten sonra da Af- rika dıskosuna yer verildi. Bu geniş programın hedeflerinden biri, Afri- ka'nın kuzeyden görül- düğü gibi tek kültürlü bir yer olmadığı, genel bir Afrika kültürü ya da kimliğinden bahsedile- meyeceğini göstermekti. Bunu iki yönlü anlamak gerekiyor. Birincisi, Batı'da Afrika denince ilk akla gelen siyah Afri- ka'nın bile kendi içinde ortak bir kûltürel kimli- ğe sahip olmadığı: ayn- ca Afrika deyince otan- tik bir kültür bekleme- mek gerektiği; Afrika'- nın sömürgeleşmesi sü- recinde kozmopolit ve Batı etkileri açıkça gö- rülen kültürlere dönüş- tüğü; ıkincisi de, Afri- ka'nın sadece *Siyah Af- rika'dan ibaret oİmadığı şeklinde. Bu yılki prog- ramı hazırlayanlar bu- nun farkma varmış ol- malı ki bu sefer Kuzey Afrika'ya da önemli bir yer ayırdılar ve ömeğin Madagaskar.Endonezya, siyah Afrika ve Arap etkilerinin birbirine kanştığj özel ülkelerden temsilcilerini de görmek mümkün oldu. Arap ya da Müslüman Afrika ülke- lerinın ağırlıkü olarak bu yılki festivalde yer alması. kaçınılmaz olarak son yıilar- da Batılılann kafasını yoğun bir şekilde kurcalayan îslam dünyasıyla ılgjji tartı- şmalan tekrar gündeme getirdi. Ömeğin Mısırb yazar Nawal El Saadani, Infor- mation gazetesine yazdığı başyazıda \e diğer yaalarda BaC'yı tslam dünyasını katı kalıplar içinde algılamakla suçlar- ken, Müslüman ülkelerdeki fanatizmin gelişmesinin nedenlerini tartıştı. Batı'yi Islam dünyasıyla ilgili politikalanndan dolayı eleştirdi Cezayir kaynaklı Rai müziğinin temsiicilerinden Cheb Mami'- nin konserlerinı yazan gazeteciler, kaçınılmaz olarak Rai müziğinin ıçeri- ğiyle Cezayir gibi Müslüman bir ülkede sonucu olarak etnik müzığin kaynak- landığı ülkelerdeki müasyenlerin bu akımı, kendi müziklerine Batı aletleri katıp Baüh kulağa daha yatkın hale geti- rerek 'dışa açüma' \olunda kullanma- lannın bellı bir payı var. Bu ömeğin, bu festivalde de ızleyenleri coşturan. son yı- llarda "Dünya Miiziği' listelennin üst sı- ralanna tırmanan, Mısır'ın güneyindeki Nubiva kültürünün temsücisi AK Has- Arap miiziğiyle Batı müziğini kaynaştıran Sudan'ın ünlü şarkıcısı Abdel Gadir Salim. muhalıf bir müzik akımı olarak algılan- masının altını çizdiler. Müzik gruplannın çeşitlıhği de. Af- rika müziğinin daha çok Nücuda hitap eden' bır müzik olduğu yolundakı ön- yargılan da tekzip eden bir etki yarattı. Ben , özellikle Arap müziğinin son yı- llarda dünyayı fethetmeye başlamasının nedenlenni anlamaya çabştım. Bunda kuşkusuz son yıllarda kendini tekrarla- maya başlayan pop ve rock müziğinin bu çıkmaa aşabilmek için esinti kaynağı olarak etnik müziğe yönebnesı, bunun san Kuban'ın. yine Arap müziğiyle Batı müziğini kaynaştıran Sudan'm ünlü şarkıcısı Abdel Gadir Salim'in ya da iki konseri de 'yok satan' Cezayir kaynaklı Rai müziğinin prensi Cheb Mami'nin müzıği ıçın geçerli. Ama örneğın dört re- bab, bir mızmar (zurna), çift kamışlı mey türü arhul ve darbukadan oluşan 'Nil'in Usta Miirisyenkri' ya da tamamen yerel ve müzikal olarak ilkel aletlerden oluşan grubuyla festivale katılarak. Batı ku- lağının alışık olmadığı bedevi şarkılan söyieyen Moriıanyalı Dimi Mint Abba (Arap dünyasının yeni Ummü Gül- süm'ü olabilir) ya da kalınca bir bambu- sun etrafına uzunlamasına gerilen teller- le yapılan ulusal çalgı "valiha'sıyla (aslı- nda Endonezya'dan geliyor) festivale katılan Madagaskarh Justin Vali'nin - Dimi Mint Abba'yla birbkte festivabn en güzel sürpnzlennden biriydi- Burada benı düşündüren başka bir soru da, dün- ya piyasasına çıkan bu etnik müzik gruplannın arasında neden Türkiyeli muzisyenlere rastlanmadığı. Arabeskin aynı şekilde uluslararası yaygınlığa sahip bir müzik türü olduğu- nun da farkındayım. Bakülü Azeriyle, Saravbosna'lı Boşnağa birlikte Mavi Mavi'yi söyletebilen Arabesk. poplaştığı ve vurucu gücünü artırdığı ölçüde öme- ğin bir Rai müziği kadar yaygmlaşabilir. Çünkü sonuçta, şimdiden Fransız partilerinin vazgeçilmez gamitürü haline gelen ve Magrîbi Fransızlar kadar iyi tanımayan diğer ülkeleri de geç de olsa fethetmeye başlayan Cezayir kaynakb Rai müziğine de Cezayir'in arabeski de- mek yanJış sayılmaz. Kopenhag'daki konserlerini kapalı gişe veren. Roskilde Rock Festivali'nde binlerce genci kendi çaldığı cadıra toplayan Cheb Mami'nin Rai müziği de, aynen Yunanistan'dakı Rebetiko ya da Türkiye'deki Arabesk gibi içki, imkansız aşk ve geleceksizlik te- malannı işleyen bir "yeraltı müziği." Di- ğerleri gibi aşağılanan ve kendi ülkesın- de yasaklanan bir müzik. Gizli gizli de olsa zaten dinlenen ve daha sonra özel- likle yurtdışındaki popülaritesinden sonra. 80'lerin sonunda Cezayir'de de serbest bırakılan Rai de geleneksel bede- vi müziğinin teknolojik seslerle pop- laştınlmış hab. Rai müzığinden bu kadar bahsetmiş- ken, Rai Kralı Cheb Khaled'den söz et- memek abes olurdu. Khaled son albü- müyle tüm Avrupa'yı kasıp kavuruyor. Hem de sadece Dünya müziği listelenn- de değil, normal pop listelerinde. İki ayn yapımcıyla gerçekleştirilen ve zaman za- man Rai ritmlerinin dışına çıkan bu al- bümü aslında bir yıldır Türkiye'de de bulmak mümkün. Yonca kasetçilık, yayımladı bu albümü "Khaled" adıyla. Tiyatro Yazarlan Demeği Başkanı Recep Bilginer: Türk oyurılanna önemverilmeli Kühür Senisi- Tiyatro Ya- zarlan Derneğı Başkanı Recep Bilginer ödenekli tiyatrolann repertuvarlannda Türk tiyat- ro yazarlannın oyunlanna yeterince yer ve önem verilme- diğini söyledi. Süre giden bir alışkanlıkla çeviri oyunlara öncelik verildiğinden ve daha çok önemsendiğinden yakı- nan Bilginer. "Türk tiyatrosu yazarların, yönetmenlerin. oyuncuların ve eleştirmenlerin elbirliğiyle yükseltilmeli, nok- sanlan iyi niyetle ortaya konul- malı" dedi. DevletTiyatrolan'nın 1993- 1994 sezonunda sahneleyecek- ieri oyunlann belli olması üzenne bir açıklama yapan Recep Bilginer. Türk tiyatro yazarlannın oyunlanna ya- bancı yazarlann oytınlan ka- dar önem verilmediğini savun- du. "Türktiyatrosunuelkrinde ttıtanlar, yani yönetenlerle ya- zarlar arasında dostane bir di- yalog kurulmasını îstiyonız" diyen Recep Bilginer. Türk ti- yatrosunun ancak Türk ya- zarlannın eserlerine önem ve- rilmesiyle gelişebileceğini vur- guladı. Batı'da tiyatronun 2500 yıllık bir gecmişi olduğunu, Türkiye'de ise modern anlam- da tiyatronun ancak 150 yıldır var olduğunu anlatan Bilgi- ner, bu durumda yabana oyunlar arasından seçilen en iyi yapıtlarla Türk yazar- lannın oyunlannı karşılaşü- rmanın haksızlık olduğunu vurguladı. Türk tiyatro yazarlannın metinlerinin mükemmel ol- madığıru, eksiklikleri olduğu- nu kabul eden Bilginer, ya- zann eserinin eksikliklerini an- cak sahnede görebileceğmi, bu bakımdan özelblde genç ya- zarlara öncelik verilmesi ge- rektiğıni belinti: "Bu bir pazar meselesi. Herhangi btrşevin pa- zarı varsa çok üretilir. Pazan yoksa üretümez. Şimdi bizim gibi yazarlar yazdıklannı ço- ğunlukla oynatabiliyorlar. Bunlann sayısı sınırtı olursa bizden sonra yazarlar ne yapa- caklar. bu pazara nasıl girecek- ler" "Bir piyes daha ilk sahneleni- şinde ya gümleyip gider ya da ayakta kalır" diyen Bilginer oyunlann oynandıği sahne, kadro, oyunu sahneye koyan yönetmen ve tiyatro çevresinin de çok önemli olduğunu vurguladı. Dışardan oyun ithal etmek- le Türk tiyatrosunun geb'şeme- yeceğini savunan Bilginer, Türk tiyatrosunun aynen Türk sanayisi gibi korun- masını isteyerek, "Türkiye'de iyi piyes yazılmıyor' deniyor. Ne yapalım yani? Yazariar da çıkıp Türkiye'de iyi oyuncu, re- jisör yok dese ne olacak hali- miz. Olmaz öyie şey" dedi. Oyun yazmanın zamanla kazanılan deneyim ve beceriye bağlı olduğunu vurgulayan Bilginer, yönetmen. yazar ve dramaturgun birlik çalışacak- lan tiyatro stüdyolanmn Türk tiyatrosuna kaliteb' ürünlerka- zandırabileceğini, devletin ti- yatrolanrun Türk yazarlannın yapıtlanna yer verilmesi ko- nusunda öncü olmasını istedi. Kopenhag'daki festivalde üç hafta boyunca Afrika birçok yönüyle tanıtıldı EKinyaya aplmaya başlayanArap müziği Hitchcock'un ünlü filmi 'Sapık'taki evin, Norman Bates'in hasta aklını simgelediği yolunda yorum yapılıyor. 'Hayalgücünün Mimarisi' Hayalgücünü etkileyen yazarlar, ressamlar, sinemaalar... Kültür Senisi - Mimarlara- yaptıklan iş hakkında sorular sorulduğunda, genelde arazi- den, ışık ve manzaradan ve bu tür akılcı şeylerden söz ederler. Zaman zaman konstrüksiyon ve kullanılan malzemeler, kompozisyon ve belki de tarz- dan konuşurlar. Ancak neden- se mimar olarak imza atttklan yapılarda yaşayanlar konu- sunda herhangi bir yorum yap- mazlar. Oysa bu yapılar - onlara ha- yat verenler bunun farkında olmasa bile - hayalgücüyle do- ludur. Çocukluk döneminde yaşadığımız evleri ele alalım: bunlar. dış dünyadan çok daha fazla şekıl verir hayalgücümü- ze... O evin kapılan, pencerele- n duygusal anlamda bizi dı- şardaki dünyada gördüğümüz şeylerden daha çok etkiler. Ama sözkonusu bu hayalgü- cünü işleyen, mimarlar değil, yazarlar, ressamlar ve sine- macılardır daha çok. Edgar Al- len Poe'nun birduvan nasıl an- lattığını, Vermeer'in bir pence- reyi nasıl resimlediğini, Hitch- cock'un kapılar ve merdiven- lerle neler yaptığmı bir düşü- nün! Ayzenştayn'ınünlüfılmi"Po- temkin Zıriilısr'ndaki ünlü Odessa basamaklanru, Orson VV'elles'in "Yurttaş Kane" fıl- minde Xanadu"nun iç dekoru- nu anımsaym. BBC televizyo- nu, gözardı edilen bu konuya açıklık getiren "Hayalgücünün Mimarisi" adb. programında kapı. pencere. köprü, kule gibi mimari ögelerin "hayali"' an- lamlannı sorguluyor. Marfc Kidel'in yönetmenbğini üstlen- diği program, ilginç röportaj- lar (ör. Shell'in eski yöneticisi, günde 52 kat merdiven çıkan Sir Peter Hobnes gibi) ve çeşitli fılmlerden kesitler, resim ve fo- toğraflardan oluşuyor. Prog- ramda Fra AngeKco'nun Mad- rid'deki Prado Müzesi'nde yer alan "Annunciation" tablosun- dan, Bnıce Willis'in başrolünü üstlendiği "Die Hard" fılmine dek çeşitîi görüntüJer yer ahyor ve yorumlanıyor. Aynca ilginç saptamalar da yapıbyor. Hitchcoçk'un ünlü filmi "Sa- pık"taki evin, asbnda filmdeki karakter Norman Bates'in hasta aklını ve annesinin çürü- müş vücudunu simgelediği yo- lundaki yorumlar, buna bir ör- nek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear