22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 NİSAN1993 CUMARTESİ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türk aydınlanması'nın ışıklan: Köy Enstitüleri K endimizin kurduğu, amadeğerini bilmeyerek yine kendimizin yıktığı bu kurumlann değerini başkalan çok iyi kavramjşlar ve 196O'lı yıllarda Köy Enstitüleri, UNESCO tarafından, geri kalmış ülkelere örnek alınması gereken bir eğitin modeli olarak sunulmuştur. OKTAY GÖKDEMİR Dokuz Eylül Üni. Eğitim Fak. yılhk okullar olduğundan bu okullara devam eden çocuklar normal beş sınıf- h ilkokulu da bitirememiş oluyorlardı. O yıllarda Tûrkiye nüfusunun yüzde 81'inin kırsal alanda yaşadığı ve yak- laşık 40 bin köyûn 31 bininde okul olmadığı düşünülecek olursa buralar- da görevlendirilecek tam 40 bin öğret- mene gereksinim vardı (1). Dönemin Milli Eğitim Bakanı Ha- san Âli Yücel ve Enstitûlerin gerçek miman tsmail Hakkı Tonguç önderli- ğinde dünya pedagoji ansiklopedileri- ne, "Türk buluşu kurumlar" olarak geçecek Köy Enstitüleriyle, köy ve köy çocuklannın eğıtimı sonınuna çağdaş bir yöntemle yaklaşılıyor, pe- dagojik açıdan "iş içinde iş için eğitim" ilkesi benimseniyordu. Anadolu'daki 21 adet Köy Enstitûsü'nde çağdaş bir yöntemle tohumlan atılan ve kısa za- manda fıüzlenen binlerce kır çiçeği ile Anadolu köylüsüne ve çocuklanna, çevrelennde gelışen olaylann farkına varmak, dünyayı tanımak olanağı sağlanmış oluyordu. Enstitülerde sa- dece köyün öğretroen sorunu çözüm- lenrniyor, aynı zamanda köye, öğret- menin kişiliğinde tanmsal ekonomi- nin uygulamalannı ve sorunlannı çok T ûrk eğitim sisteminin en seçkin denemelerinden biri olan Köy Enstitüleri bundan tam 53 yü önce, 17 Nisan 1940'ta kurul- dular. Yüzyıllar boyu asker ve vergi kaynağı olarak görülen, sipahi ve rnültezim baskıayla kendi topratlannda adeta bir köle durumu- na düşürüJen Türk köylüsü, Atatürk'- ün halkçılık ilkesi doğrultusunda Halkevleri ve Halkodalan denemele- rinden sonra, Köy Enstitüleri kanalı aracılığıyla içinde bulunduğu bu ka- ranbk ortamdan çıkma şansı elde edi- yordu. Gerçekten de 17 Nisan 1940'ta TBMM'de görüşülen ve kabul edilen Köy Enstitüleri Kanunu'nun gerekçe- sinde 1935 nüfus sayımı verileri ele alı- narak Türkiye'de erkeklerin yüzde 23.3'ünün ve kadınlann yüzde 8.2'- sının okuma yazma bildiği; bu orarun, nüfusu on binden aşağı yerlerde tor> lam yüzde 10.7, yukan yerlerde ise yüzde 40.3 olduğu belirtiliyordu. ll- köğretım çağmdaki çocuklann kent ve kasabalarda yüzde 80'i okula giderken bu oran köykrde yüzde 26 idi. Köy okullanrun büyük bir çoğunluğu üç yakından büen, köydeki feodal üretim ilişkilerini kökünden değiştirecek ta- nmcı, duvar ustası, marangoz ve de- mirci de gönderiliyordu. En demokratik kuruluşlar BöyleJikJe yeniden doğuşu (röne- sansı) olmayan, yani skolastiğin dar ve "kalıplaşmış oenderesinden düşünce özgürlüğünün, düşünce enginliğirun ve yaratıalığının zaferini duyumsama- mış, ortaçağın durağan (statik) sosyal ve ekonomik çevrelerini kınp, XIX. yüzyılın dinamik endüstri devrimini yaşamamış uluslann gerilik, ilkellik, zavalhhk ve sefalet karşısındaki bir "haysiyet direnmesi" olan Kema- lizm'in (2) aydınlanma felsefesinin ışıklan olan Köy Enstitüleri, 1952- 1953 ders yılı başına kadar; yani döne- min siyasal iktidan tarafından kapatıl- malanna değin bu amaca uygun ola- rak görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmeye çalışmışlardır. İş içinde iş için eğitim yaklaşımınin yani sıra eğitim tarihimizin en demok- ratik kuruluşlan olarak da karşımıza çıkan enstitûlerin kitaplıklannı 1940'- ta MEB tarafından Türkçeye çevrilen E>ünya Klasikleri ile çeşitli eserler dol- duruyor, sürekli okuyup araşüran ve sorgulayan bir öğrend tipi, demokra- tik eğitim anlayışırun da kendisine sağ- ladığı olanakla, gerektiğınde müdürü- nü, öğretmenini eleştirmekten çekin- miyordu. Böylesine demokratik bir anlayışla yetişen enstitülü öğrenci; atandığı köyde de gördüğü tüm ak- saklıklan açık yüreklilikle eleştiriyor ve sorguluyordu. 1940'hyıUannbaşın- da İsmet fnönü'lü CHP iktidannın mutlaka uygulama alanına koymak istediği Toprak Reformu \£asası'nın sağbkb bir şekilde kırsal alanda ger- çekleşmesinde başta rol oynaması dü- şünülen enstitülü öğretmenler, bu amaçla modern tanm yöntemlerini köyde ilk kez uygulama alanına ko- yarlarken, kısa zamanda karşılannda köyün geleneksel çıkar çevrelerini bul- makla gecikmemişlerdir. 1946'dan itibaren çok partili parla- menter rejime geçilen Türkiye'de gele- neksel çıkar gruplan, kendijerinin kır- sal alandaki çıkar ilişkilerini zedeleyen en önemü ö|e olarak Köy Enstitüleri- ni ve enstitülü öğretmenleri görmeye başlamışlar, ilk eleştirilerini enstitülü- ler üzerinde yoğunlaştırrruşlardır. Enstitülerde komünizm propagandas yapıldığını. kız ve erkek öğrencilerin uygunsuz durumlarda eğitim gördük- leri şavmı işleyerek bu karalamalarla enstıtuknn yapılannı ve ışleyışlennı bozmak istemişlerdir. Bu baskılar ge- rekli sonucu yaratmakta gecikmemiş; 1948 yılından itibaren kuramsal (teo- rik) kültürderslerinin yanısıra uygula- malı olarak yapılan tanm dersleri ortadan kaldınJmış ve tanm dersleri de kuramsal duruma getinlmiştir. Milli Eğitim Bakanı Hasan AÜ Yücel görevden alınarak (ki, H.Â. Yücel gö- revden alınmadan önce kendisi aynl- mış, bakanbğa gıtmemeye başlamıştı) onun yerine, CHP içindeki tutucu mu- halefetin önde gelen adlanndan Sıvas Milletvekili Reşat Şemsettin Sirer, Eğitim Bakanlığına atanmışür. Köy- deki feodal üretim jlişkilerinin sürme- sinden yana olan, toprak reformu tasansını içlerine sındiremeyen bu gruplara karşı CHP içjndeki radikal kanat gerekli tepkiyi gösteremeyince 1950'den sonra DP iktidan dönemin- de enstitüler üzerindeki baskılar gıde- rek yoğunlaşmış ve enstitüler 1952-53 ders yılı başında kapaülarak normal öğretmen liselerinedönüştürülmüşler- dir. Bu'Aydınlanma'ya saygı Kendimizin kurduğu, ama değerini bilmeyerek yine kendimizin yıktığı bu kurumlann değerini başkalan çok iyi kavramışlar ve 1960'b yıllarda Köy Enstitüleri, UNESCO tarafından, geri kalmış ülkelere örnek alınması gere- ken bir eğitim modeli olarak sunuJ- muştur. Enstitüleri ortadan kaldıran zihniyet ise Atatürk'ün "eğitim birli- ği" ilkesinin icıni boşaltarak, ilköğre- timden yükseköğretime vanncaya kadar din ile bilimi uzlaşurmaya çalı- şarak sayılan çığ gibi büyüyen imam hatip liseleri acarak amacına ulaşmış- tır. öğrencilerin deyişiyle "Tonguç Baba"nın attığı tohumlarla yeşeren ve hiç solmayacak olan binlerce kır çiçe- ğini ve onlan yetiştiren Türk Aydın- lanması'nın ışıklan Köy Enstitülerini, kuruluşlannın 53. yılında saygıyla anı- yonız. (1) CemttRoçak. TürkiyedeMilliŞe/Döne- mi.Ankara 1986, s. 238 (2) Vedat Neden Tör, Atatürk'ün Yabnzlığı. Auuürkçüh* Nedir?Istanbui 1983. s. 106 ARADABIR TURAN ALTÜNTAŞ Emekli öğretmen UusaDığı Yok Sayan™ Bir ulusun tarih, dil, sanat bilincinj yozlaştıran emper- yalizmin işbirlikçileri, çıkarları gereği o ulusun kültürü- nü de yozlaşorırlar. Kültür yozlaşması bireyi bifinç sap- masına görürür. Türlü-çeşitli iletişim araçlarıyla yapay bilince sürüklenen birey, doğru anlama algılama, de- ğerlendirmeden uzak düşer. Bilinc işlevsiz kalır. işlev- siz kalan bifinç geriler ve sonuçta bilirtç sapması dediği- miz kültür yozlaşmasına neden olur. Kültür yozlaşmasıyla bilinç sapmasına uğramış top- lumlar bencil, duyarsız, umutsuz, örgütsüz yığınları oluşturur. Tüm degerleri yapay, taklitçi bir tutumla ele alırlar. llgileri kökensiz, ulusallığı yok sayan bu bireyler müzikte popçu, sporda karateci, giyim-kuşamları çok yıldızlı Amerikan bayrağı gibidir. Kapitalizmin sınıflı toplumlarından yana olanlar, in- sanlığın sonradan var ettiği değerlere karşı oldular. Irv sana özgü düşünmeyi, örgütlenmeyi engellediler. Dü- şûnen, yaratan insana iyi gözle bakmadılar. Insanı böle- rek duygusuz bireyler yarattılar. Aşırı derecedeki işbö- lümü ve teknolojik yararlar nedeniyle, üretilen ürün ser- mayenin elinde, emeğe karşı, bir güç olarak birikirken; emekçinin emegi kendine yabancılaştı. Kültür insan içindir. İnsan ise emeğiyle vardır. Emek kendine ya- bancılaşmışsa, kültür yozlaşması başlamış demektir. Bu bilinç sapması insanın nasıl düşüneceği, nasıl yaşa- yacağını izlenceleyerek (programlayarak) saptar. Bire- yin özgürce hareket etmesini engeller. Kültür yozlaşmasıyla bilinç sapmasına uğramış in- san, sınıflı toplum düzeninin bilinçsiz oyuncağı duru- mundadır. Bu tür ulusal kimliğini, kültürünü yitirmiş in- sanda davranış bozuklukları görülür. Kumar, alkol, uyuşturucu madde, seks, yaşantılarının ilgi alanıdır. Bi- limle, sanatla, kültürle ilgilenmezler Yılda birkaç kitap, ayda bir dergi, günde bir gazete okumazlar. Başkalan tarafından kurulan bilinçleri, kendi özvarlıklannayaban- cılaştığı için, kültür tarağında bezleri yoktur. Kültürsüz- lük sayrılığına yakalanan bu insanlar, sayrılığının ayır- dında olmayan insanfardır. Işin zor yani da burada olsa gerek. Yozlaşmamak, yabancılaşmamak için ne yapmalı? Bir anahtarı olmamakla birlikte. öneri olarak bazı şey- ler söylenebilir: Okuma alışkanlığı edinerek neyi okuya- cağımızı saptamalıyız. Ama, çok okumalıyız. Dilimizdeki sözcükleri seçerek kullanmaltyız. Emeğiyle geçinen halkla, köylümüzle ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Anamızı, babamızı, komşulanmızı unutmamalıyız. Işeğitiminden geçmiş insanlarla konuşmalıyız. Ulusal olduğu kadar, evrensel kültüre, sanata, bilime ilgi duymalıyiz. Etkile- şimden yana olup, taklitçilikten sakınmalıyız. Her şey- den önce, kültür yozlaşmasına hayır demek için, niyet etmeli, tavır almaiıyız. Insanı hiçleyen, yozlaştıran her davranışın, iletişim aracının karşısında olmalıyız. En yalın biçimde çevre- mizdeki insanlara anlatmalı, ulusumuzun değerferinde, insanlık dünyasından kopmadan; kendi ulusal kimliği- mizi korumalıyız. Karl Marks, "Kültür, doğanınyaratrıklarına karşılık, in- sanın yaratğı her şeydir" diyor. Doğanın yarartıgı yeşili koruyalım... İnsanın yarattığı degerleri de yozlaştırma- yalım. OKÜRLARDAN Özelradyolar açılmasın! JCJvet, bir çoğunuza bu başlığın ters geleceğini biliyorum. Ancak bu olaylann gelişimi sonucunda gözîemlediğim bazı gerçekler bu kesin yargıyı edinmemi sağladı. Radyolaraçılmasın çüriü; buradyolaruzun bir süredir iizinsiz ve hiç bir telif hakkı ödemeden her türlü rnüzık jparçasını yayınlamaktadırlar ve bu dunım dünyarun hiç bir lyerinde bu derece sorumsuzca kullanılmamaktadır. Aynca •buradyolannaldıklan milyoniarca liralık reklama rağmen ihiç vergi vermemeleri bir vatandaş olarak hakkımın yenmesidir. Bunun yanında yurdumuzun çeşitli bölgelerinde ortaya çıkan (bazı çevrelerin desteklediği) radyolar ise tamamen ülke bütünlüğüne, laiküğe, kısacası, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı propagandaya yönelmişlerdi. Koalisyonun önceden bu tehJikeyi göremeyişi birhata olabilir fakat, 'zarann neresinden dönülse İcardır' hesabıyla genelgenin çıkanlmasının zorunlu olduğu bir gerçektir. Sonuç olarak; radyolann kapatılmasını demokrasiyle bağdaştıramayanlar, koalisyonun antidemokratik olduğunu savunanlar kendilerinin ne kadar demokratik olduklannı hiç düşündülermi acaba? Düşünemezler...Çünkü, onlaryalnızca kazançlannı düşüneceklerdir. Bence, bütün yasal düzenlemeler yapılıncaya, yani hiç bir kimsenin hakkının yenilmeyeceği ana kadar özel radyolar açılmamalıdir... Ertan Karahan Üniversite öğrencisi/Adapazan TARTTŞMA Bilimsel yönetim gereksinimiA BDDışışleri ^k Bakan / m yardımalanndan Z J M VVillardL. / ^ Thorp'un, -A. JL.azgelışmış ülkelerin vönetimi hakkındaki savlannı hep anımsanm. Ne diyordu VVillard L. Thorp? "Azgelişmış bir ülke çok kez azgeuşmiş bir hükümete saEiptir. Bununla şunu kastediyorum: Böyle bir hükümet personeb seçmek ve yetiştirmek için etkili bir personel rejiminden yoksundur. Sağlam bir vergi pobtikasından yoksundur. Bakanhklar arasında sorumluluğu açık bir şekilde dağıtan hükümet kuruluşundan yoksundur." ABD'lı VVillard L. Thorp'un bu saylan içinde yer alan personel rejimı ye vergi politikasıru ülkemiz açışından kısaca incelersek: ÜUcemizde bilimsel yönetime fazla önem verilmediği için çağdaş bir personel rejiminden yoksun olduğumuz. buna bağh olarak iyi yetişmiş personel sayısırun az olduğu, aynı şekilde etkin bir vergi pobtikamızın da bulunmayışı nedeniyle vergi ve vergi niteliğindeki gebrlerin ulusal geb're oranı olarak tanımlanan vergi yükünün AT ülkelerinegöreaz oranda arttığı, örnek olarak, 1982'de %16"danl99rde%17've yükseldiği, bu oranlan AT ülkeleriylekryaslarsak, 1980'de ortalama %25,9 olan bu oranın 1989'da %28,6'ya yükseldiği görûlmektedir. lşte bu ve buna benzerçıkan ya da çıkabilecek sorunlann, uzun vadede bilimsel yöntemlerie çözülebilmesi için kendi yapırnıza uygun çağdaş bir yönetim biçiminin oluşmasına ıvedi gereksinim duyulmaktadır. Bugûn çağımızda çağdaş yönetime büyük önem verilmektedir. Tüm deyletler yönetimin verimliliğj üzerinde durmak ve verimlilifın arttınmasına değin çözgeler (çareler) aramaya çaüşmaktadıriar. Gelın, azgelişmişlik ve istikrarsızbk koşullannın _ egemen olduğu ülkemızm, çağdaş birdüzeye ulaşabihnesi için, kalkınmarun temel öğelerinden biri olan bilimsel yönetimin varbgınıve * oluşmaanı, parti savlannı bir yana bırakarak tüm parlamenterler, bibm adamlan, bürokratlar ve aydın kisilerce, demokratik sistem içinde tartışarak kendi yapırnıza uygun bir yönetim biçimiıü oluşturalun. Unutmayahmki vüce Ata'mızın "Hayatta en hakiki mürşit Uimdir" görüşünü belb günlerde değü, tüm yaşam boyunca devam ettirelim. EnderKaraca Laiklik adına, işgüzarlık etmeyiniz! ,^^^>A azetemizin 12 W \ Martl993 m tarihlirııma • • günkü ^L m "Tartışma" ^ ^ t e ü ^ ^ köşesinde Ahmet Sönmez imzab "Çağ Aüamanın Davulcası" adb yazı ilgimiçekti. Hür ve demokrat, laik bir cumhuriyet olmamızın verdiği ve daha da özgür düşüncelenn tartışılabildıeı özgür ve demokratik bir Türkiye hep özlemimiz olmuştur. Ancak, eldeki ımkânlan kullanmak. daha iyileştirmek yine bizlerin büinçb istemleri ile olacaktır. Bu mimar olduğunu öğrendiğirniz, aydın tabir edebileceğimiz arkadaşımızm istemleri hakb olabilir kendince. Ancak unutulmamalı ki Türkiye %90'ı Müslüman ve Turk bir ülkedir. Burayı, Asya ve Avrupa ile topraklan sırurdiye, ne ıngiltere ne de Jtalya gibi Hıristiyan bir devletle ne de radikal Islamcı İran gibi bir devletle kanştırmamahdır. Bu aydın sıfatı ile tartışma acan arkadaşımızm, aydınlığı kendine mimar unvanından fîîiyorsarunm. Bilindiği üzere n. Sönmez, sizin 1991-92-93 yıllan arasında, yetkili makamlarcaitirazıruz, Diyanet İşleri'ne önerileriniz, laikbkten ne anladığınızın göstergesi. Laik birdevletin, din ve vicdan hürriyetine müdahale etmeyeceğini samnm bu vesile ile öğrenmek zahmetine katlanırsınız. Müslüman mahallesinde salyangoz satma çabalanmz boşuna. PENCERE Madem bu ülkede yaşıyorsunuz, bu ülke ınsanlanna saygıb olunuz, sizin "Yirmi kişj sahura kalkacak diye yüz kışinin davul zoruyla uyandınbnası" küçümsemeniz gerçek değil. Bu ülkede tersine durum söz konusu, yani T0 kişi için değil 100 kişi için davul calar. Çalmaya devam etneb ve de edecektir. Jfaponya, geleneklerini bırakıp damı devrim yaratıyor, Ingiltere geleneklerini bırakıp da mı çağ atbyor?.. Buralarda çağdaş ve Anlamak Zor!ünyanm en büyük şairi Nazım Hikmet. Çağdaş olduğunu savunan bir ülkede kitaplan bugün hala yasak. Peki Nazım nicin yasak! - Amerikan mandacıbğını savunanlara karsı çıkıp bağımsız bir Türkiye'yi savunduğu için mi? - Açlann olmadığı, herkesin doyması gerektiği, çabşmadan milyonlar kazanmanın, çalışanı sömürmekten dola>ı kaynaklandığıru söylediği için mi? - Kadınlann da bir insan olduğunu, sofradaki yerinin öküzümüzden sonra gelmemesi gerektiğini, onlann da üretime kaübp çağdaş yaşamdan yararlanmalannı savunduğu ıçinmi? - Kurtuluş Savaşı'nı şürlerinde en güzel yazıp gerçek birTürk şairi olduğunu kanıtladığı için mi? Kızım seni...A BOhükümeti y ^ Türkiye ile ğ ^ Ermenistan LmJ^. arasında iyi ğ ^ibşkilerartsın •A. JHkigtiyormuş ve bu konuda Türk hükümeüne baskı yaprnaktaymış. Türkiye nin Ermenistan'a elektnk verdiği ve tahıl ürünleri sattığrnı biliyoruz. Türk hükümeti ınsanlanna AZLZ Nesin gözüyle baküğında, zulalı işleri kimsenin bilmedığini zannetmektedir. Halbukı bunlan duymayan sağırsultan bile kalmadı. ABD hükümetinin son istemi ise yardımlan karayolu kullanarak yapmamızmış. Türk hükümeti bu istemi de "Rici ederim, sözü mü olur?" demokratik ülkeler. Sizin de düşüncelerinize saygım var, ancak düşünmeden yazdığınızı veya uyku fnahmurluğu ile davulcuya kızıp kaleme sanldı&nıa sanıyorum. Çünkü laiklik hassas bir konu olup size katılmak demek, devleti sanki djni denetleyen, müdahaleeden bir anlayış içine sokmak demek olup bizim anladığımız laik devıet anlayışından uzaklaşmak, Atatürk'ün anlatüğı laiklikten uzaklaşmak - Bu vatanın kimsenin çiftbği ohnadığını söylediği için mı? - Çahşandan yana tawr koyîıp, sömürüye karşı çıktığı için mı? - Berkeley gibi idealist düşüncenin metafızik olduğunu, oysa dünyasal yaşamın bir gerçek olduğunu söylediği için mi? Peki soruyorum? Bir ülkenin bağımsız olmasını istemek, insanın insan gibi yaşamasını savunmak, sömürüye ve çabşmadan zengin olan sülüklere karşı çıkmak, Türk diyerek kabul etmiş. Peki hükümetimz içinde birTann kulununaklına,"Bu Ermenistan daha yakın bir zamana kadar ASALA'ya arka çıkıyordu" diye gelmez mi? ABD hükümeti simdi de Bay öcalan'a arka çıkıyonmuş."Bu adamla anlaşın, yoksa sizı gidi siziler!" diyecekmiş. Başımızda biliyorsunuz bir Baba var. Yani demektir. Bu nedenle de devlet yetkilileri ve Diyanet İşleri de bu görüşten hareketle sizin isterninizi gerçekleştiremez. Aksi takdirde laikbk zedelenir, radikal İslamcılannekmeğine yağ sürülür. Hatta, sizin bu yazmızı okuyan birçok kişi de aynı kanıdadır; ancak sizin gibi düşünenlerin de olduğu bir gerçek. Ama bunlar çok şükür sizin abarttığınız çoğunlukta değil. MehmetPortakal dibni herkesin anlayacağı bir şekilde kullanmak, kendi dünya görüşünü savunmak suç mudur? Neyazık ki, bugün hala bu düşüncede olardann bizleri yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Dünyarun sahip çıktığı büyük bir şairin ülkemizde hala yasak olması. çağdaşbk adına utanç verici bir olay. Kendine aydın nitelemesini veren herkesı bu duruma duyariı obnaya çağınyorum. Süfeymajı Zaman ABD isteyecek Baba mı yapmayacak? Baba seni Ermenistan'a yereyim mi? İsterirn ABD, istenm. Baba seni Öcalan'a vereyim mi?Isterim ABD, isterim. Ne Amerika'ymış bubeabi! Mete Apak 17Msan > mEvpens8liğL Emekli öğretmen Mahmut Aydemir "gizli şair" Saba- hattin Eyuboğlu'nun 'KöyEnstitüleri'üzerine biryazısını göndermiş. Eyuboğlu, Köy Enstitüleri'ne vurgundu, halk adamıydı; bütün zamanların gizemini halkın içerdiğini düşünürdü, 26 yıl önce yazdığı şu yazıyı birlikte okuya- lım: "... Bizim yurdumuzun hemen her yerinde nisan ayı kutsal bilinir. Nisan ayında toprak ürperir çünkü, umut- lar sonradan savrulup gitse de. Hele on yedi nisanda bir uğultu gelir toprağın derinliklerinden. Masallardaki ye- şil yaprak çıkargibi oluryeryüzüne karanlık kuyulardan, kabaran sularla. Yeşil yaprağı görünce korkmayacak- sın, der masal; korktun mu taş kesilirsin. On yedi nisan- da bir müjde şimşeği parlayıp söner; mutsuzlar mutlu düşler görür; toprak, uğrunda ölen, üstünde çalışan yok- sullara gülümser; yılanlar, çıyanlar, sülükler, keneler yoktur o gün görünürde. On yedi nisanda yer demir gök bakır değildir henüz; Yasar Kemal'in, Fakir Baykurt'un köy analan acı karamsarlıklarından sıyrılıp ağayı muh- tarı, imam/ ve kaderi bir başka gözle ve daha az kuşkuy- la görürler. On yedi nisanda insan insanı sömürmez oluverir birden; özgürlük soyut bir ülkü, bir palavra ot- maktan çıkıp, büyük çoğunluğun, okuma hakkı, kömürü topraktan çıkaranlarm kömürle ısınma hakkı olur; esitlik Sivas'ın Sivralan köyündeki Aşık Veysel'in belki çok akıllı kıztyla, Istanbui'un Büyükada'sındaki tüccar Vey- sel'in belki çok akılsızkızının aynı yükselme olanaklarını bulmalan anlamına gelir o gün. Mevlana ile Yunus, Baki ile Karacaoğlan, Şeyh Galip ile Muhyf, Orhan Veli ile Başaran kol kola girerler, köylü kentli bir uğurda savaşır on yedi nisanda. Bir yaman imece kurulur ki o gün Edirne 'yle Erzurum ilk kez el ele verir; horon, halay, bar, zeybek yeni Türklye'nln ortak harman yerinde oynanır; o gün türkülerin her türlüsü hep birlikte alaturkaya düş- meden söylenir, Ruhi Su koro başı olrnuş gibi." 1967 yılında "Mavi Kara'da çıkan bu metnin başına "şiir-yazı" sözcüğü konmuş... 17 Nisan'ın güzel bir yorumu.. Belki de 17 Nisan'ın neden son bulmadığına, bitmedi- ğine, tükenmediğine itişkin en gerçekçt açıklama.. • Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940'ta kuruldu. Kuruluş amacı çok alçakgönüllüydü: Köy okullanna öğretmen ve eğitmen yetiştirmek, yöre kalkınmasında etkin bir görev üstlenmekle yükümlüydü enstitüler... Köy Enstitüleri'ne köy okullarını bitiren çocuklar alını- yor, beş yıl öğrenim görüyorlardı, 1946ya değin yakla- şık 5500 öğretmen, 8700 eğitmen, 500 sağlık memuru yetişti; bu kadarı da yetti, Köy Enstitüleri'nin 21'inci yüz- yıla kadar uzanması için... Neden? Sabahattin Eyuboğlu bu 'neden'i şiirsel bir dille yanıt- lıyor: o şiirin ardında zehir zemberek gerçekler yatmak- tadır; Mevlana ile Yunus, Karacaoğlan ile Orhan Veli bir araya gelirler, 1940'ta eğitimcilerin kanına girerek Köy Enstitülerini kurarlar; öyle bir kurarlar ki "17 Nisanda insan insanı sömürmez olur, kömürü topraktan çıkaran- larm kömürle ısınma hakkı olur"; Köy Enstitüleri, "eği- timde iş, işte eğitim" kuralına göre işlerlik kazanır; her bilginin yaşamla alışverişi sınanır; okul hem içe, hem di^a dönüktür; köyde hizmet, kooperatif, işlik, ev, ne var- sa Köy Enstitüleri'nin kapsamı içindedir; kurulu düzenin bozulmasını istemeyenleri hemen kaygılı bir soru sar- mıştır: - Ne oluyoruz? Köy Enstitüleri, tutucu ve gericilerin siyasal iktidarda ağır basmalarıyla yok edildi. Ama bu yok ediliş neye yarar ki? Yunus günümüzde yaşamıyor mu? Şeyh Bedrettin yaşamıyor mu? Namık Kemal, Şinasi, Tevfik Fikret, Nazım Hikmet, Mustafa Ne- cati, Hasan Âli, Tonguç yaşamıyorlar mı? Köy Enstitüle- ri, Türkiye'nin uygarlık yolundaki büyük atılımlarından birinin anıt gibi ülkenin orta yerine dikildi; artk yıkıla- maz. Köy Enstitüsü kültürü köyü aştyordu.. Kenti deaşıyordu.. Yerelin saydamlaşmasına dönük evrensel kültürün benimsenmesi, ne belli bir zamanın takvimine sığabilir; ne de bir mekânın köyöne, ya da kentine!.. Evrensel ufukludur... 17 Nisan ı kutiuyoruz. Değerli şairimiz, onur üyemiz CAHÎT KÜLEBl'nin eşi, sevgili öğretmenimiz SÜHEYLA KÜLEBİ'ııin ölümü nedeniyle acıları paylaşıyoruz. EDEBtYATÇILAR DERNEĞİ TÜRKİYE'DCİLKKEZ KOLTORİMEGESİ KARTAL VE FOÇA BELEOİYELERİ EL ELE... "ÇAĞDAŞ EĞİTİM VE KÖY ENSTİTÜLERİ" Etkinlıklerimize katılmanızı bekliyoruz... MEHMET ALİ BÜKLÜ NİHAT DtRlM Kartal Belediye Ba^kanı Foça Belediye Ba«kam İZLENCE Kartal Belediyesi etkinlikleri 17 Nisan 1993 Cumartesi Sosyal Güvenlik ve ÇaJışma Bakanı Sn. MEHMET MOĞULTAVın ve Devlet Bakanı Sn. ERMAN ŞAHtV'in katüımlanyla... 10JO 17 Nisan Halk Kütüphanesi açılışı (Havuzlu Park yani Kartal sahi- ü) 11.00 Hapining canlı sergi (Hasan Ali Yücel Kültttr Merkezi) 11.15 Hasan Ali Yücel Halk Kütüphanesi açılısı (Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi) 11J0 Köy Enstitüsü Marşı ve türküler, halkoyunlan (Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi) 11.40 l.Hakkı Tonguç lşliği kurs mezunlan diplcma töreni (Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi) 12.00 "ÇAÛDAŞ EĞİTİM VE KÖY ENSTİTÜLERİ" (Hasan AJi Yücel Kültür Merkezi) PANEL - Yöneten: Sami Karaören Katılanlar: Uğur Mumcu. Mahmut Makal, lalip Apaydm, Ali Bozkurt, Mehmet Başaran, Prof. Dr. Toktamıs Ateş, Vedat Günyol 20M KÖY ENSTİTÜLERİ IŞIĞINDA EDEBÎYATIMIZ (Hasan Ali Yü- cel Kültür Merkezi) Sunan: Metin Gdkyokus Katılanlar \fedat Günyol, Mahmut Makal, Talip Apaydm, Ali Yüce, Can Yücel, Mehmet Başaran, Sami Karadren (öykü, siir, anılar). Hüseyin Başaran (Müzik) POÇA BELEDİYKSİ ETKlNIİKLERt 18 MSAN 1993 12.00 Uğur Mumcu Parkı açılı; töreni (Fbça giriş) U J 0 ÇAĞDAŞ ECİTIM VE KÖY ENSTİTÜLERİ (Belediye Sineması) Panel - Yöneten: Celal Ülgen Katılanlar: UJSur Mumcu, Mahmut Makal, Talip Apaydm, Ali Boz- kurt, Mehmet Başaran, Vedat Günyol, Prof. Dr. Tbktamış Ateş 15.00 Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat ödulu Töreni (Belediye Sineması) 15.20 Hüseyin Başaran (Müzik) (Belediye Sineması)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear