22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16NİSAN1993CUMA OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Budapeşte'de MELİH CEVDET ANDAY -^_ _^caristan"a otuz yıl | ^ İBönce Macar Yazarlar j ^ k / • Birliğı nın çağnlısı I ^k ğ I olarak gitmişüm iik: I ^ ^ • orada on beş gün ge- _JL. • _^Lçirdirn vc bütün ülke- yi dolaştım. Bu kez 'İçerdekiler' adh oyunumun Peşte'deki galasında bu- lunmak üzere Türk-Macar Dostluk Derneği çağırdı beni. eşimle gitum. Ancak iki gün kalabildik; ama bu iki gün (geceleri de katalım) çok dolu geç- ti. Diyebilirim ki. Budapeşte'yi yeni tanıdım ve Macarlarla yeniden tanıştım. Macaristan'ın nasıl hızla kal- kındığını gözlemledim. bu konuya iliş- kin bilgjler edindim. Bunlan daha aşağıda anlatacağım. Once oyundan söz edeyim. 'Oyun- dan' dedim, ama 'oyunlardan' demem gerekirdi. Çünkü seksen kişilik Ko- medium Tiyatrosu salonunda gala ge- cesi iki Türk oyunu oynandı: Biri Sa- bahattin Kudret Aksal'ın 'Kahvede Şenlik Var" adlı oyunu, biri de benim oyunum. Aksal hasta olduğu için ge- lememişti, üzüntüm büyüktür. Oyunlan sahneye koyan, bizim sa- natçımız Mehmet Asa idi. Onun bu işte ne denli başanlı olduğunu nasıl anlatsam! O gecc scyirci çoğunluğunu eleştirmenler ve gazeteciler oluşturu- yordu. Alkış inanılmaz uzunlukta sür- dü. Oyuncular dört beş kez sahneye çağnldı. Oyundan sonra konuştuğum Macar tiyatroseverler bana Türk ti- yatro yaanı ile ilk kez karşılaştıklannı ve bunun üzerleıindeki etkisinin bü- yük olduğunu söyîediler. Başanlann- dan ötiirii Türk-Macar Dostluk Der- neği'ni vc özcllikle sanatçımız Meh- met Asa'yı içtenlikle kutlanm. Göste- rimde Büyükelçimiz Sayın Bedrettir. Tunabaş ve sayın eşi Melek Tunabaş, Büyükelçilik Müsteşanmız Sayın Ke- nan Tepedelen ile sayın eşi Leyla Te- pedelen de vardı. Komedium Tiyat- rosu'nun içındeki şirin kahvede şarap- lanmızı yudumlarken, Macar dostlar. Türk-Macar tiyatro ilişkilerinin sür- mesinden ve daha sıklaşmasından se- vinç duyacaklanru söylüyoriardı. Bu dileğe ben de katıldım. Türk-Macar Dostluk Derneği Baş- kan Yardımcısı Bayan Timea'yı bura- da özellikle anmak istiyorum. Türkçe- yi çok güzel konuşan. oyunlann hazır- lanmasında Mehmet Asa'ya çevir- menlik yapan, bu güzel, akıllı, çalış- kan kızı unuunayacağım. Onunla ne güzel gezintilerimiz oldu! Sentendre. güzel Pcştenin bu bı'iyülü köyü. o köydeki küçük meyhane bize Timea"- nın kazandırdığı unutulmaz anılar- dandır. Eski Buda'daki lokanta, ora- da içtiğimiz Tokay şarabı. seyrine do- yamadığım tarihsel meydan akhmdan çıkmayacak. Nice olanaksı/lıklara. güçlüklere karşın Budapeşte'de iki Türk oyununun oynanması olaymda en büyük başan sevgili Timea'nındır. Uçağımız havaalanına indiğinde et- çiliğimiz müsteşan Kenan beyie eşi Leyla hanımı karşımızda görünce hem duygulandım, hem de şaşırdım. Dos- tum Yıldız Kenter'in kızı Leyla Te- pedelen'in Peşte'de olduğunu bilmi- yordum. O dar zamanda bize ne güzel ycrler gösterdi Leyla Tepedelen. Bun- iardan birini anlatmadan gcçemeyece- ğim. Oyun akşamı onlann Buda'daki evlerine gidiyorduk; - Bakın ne ilginc bir yer diyerek arabayı durdurdu Leyla. Tepeyi dolanan yolun kenannda. düzcnli küçük bir alanın ortasında bir mezar taşı vardı; bu mezar taşının üze- rinde Osmanlıca, Türkçe ve Macarca olan şu yazıt kazınmıştı: "146 yıllık Osmanlı hafcimivetinin son Budin valisi Arnavut AMurrahman Abdi Paşa 1686 eyliilünün ikinci günü ögleden sonra, bu yerin yakınında, yet- miş yaşında maktül dfiştü. Cesur düşmandı. Rahat uyusun." Bu taşı bir uygarlık anıtı olarak hep anacağız. Leyla Tepedelen götürme- seydi bilmeyecektim. Budapeşte'de bulunduğumuz iki günün ikinci günü, öğle yemeğjni bü- yükelçimiz Sayın Bedrettin Tuna- baş'ın evinde yedik ve Melek hanıme- fendiyi tanımak mutluluğuna erdik. O gün ne güzel geçti vakit! Bedrettin bey- lc açtığımız konulann başında Maca- ristan'ın ekonomik durumu geliyor- du. Sayın Büyükelçimiz çok ilginç açı- klamalarda bulundu, aynca bu bilgile- ri bana yazıü olarak da verdi. Konuya şöyle girdik; ben dedim ki, - Sokakta gördüğüm Macarlann kılık kıyafeti çok iyi, sağlıklı ve mutlu görünüyorlar, gerçek durum da bu mudur? - Evet, dedi Bedrettin bey, çünkü ekonomik durumlan çok iyi. Şımdi size büyükelçimizden aldığım belgelere dayanarak birkaç sayılama bilgi sunacağım: Macaristan'da 1990yılındayapılan seçimlerde yüzde 42.75 oranında oy alan Macar Demokratik Forumu li- derliğinde merkez sağ bir koalisyon ik- tidardadır. Ülkenin yüzölçümü 93.033 km 2 . Toprağın üçte ikisi islenmiş, ekili du- rumda. Nüfus 10.4milyon. Nüfus artış oram: 0 Okur-yazar oranı: Yüzde 98 tşsizlik oranı: 1992 yıhnda yüzde 6.8 Dinler: Yûzde 65 Katolik, yüzde 25 Protestan, yüzde 6 Musevi, yüzde 3 Ortodoks. Etnik oluşum: 200-220.000 Alman. 110.000 Slovak, 400-600.000 Çingene. Basın: Macaristan'da yayımlanan üç büyük gazetetün tirajlan şöyle: Nepszabadsag 300-330.000, Magyar Hirlap 75.000, Magyar Nemzet 60.000 Enflasyon oranı: 1992 yılında yüzde 24., Üretim: Kömür 17 milyon ton, alü- minyum 63 bin ton, suni gübre 346 bin ton, elektrik 29.7 milyar kwh, ham petrol 1.9 milyon ton. Turizm: İ99I yınndaki gelir 1.002 milyar dolar. Gayri Safı Milli Hasıla: 1991 iti- banyla 27.3 milyar dolar. Şu birkaç sayılama, Macaristan'ın bugünkü ekonomik ve kültürel duru- mu üstüne bir kanı edinmeye yarar sanınm. Sırası geldikçe bu güzel ülke- den gene söz edeceğim. ARADA BİR İBRAHİMİŞYAR Eğitimci TARHŞMA KöyEnstjtûieriveEğttimimiz; 1 urk Kadınlar Bırlıgı nın başana 17 Nisan (yarın) Türkiye eğitim tarihinin önemli bir gü- nüdür. Elli üç yıl önce Köy Enstitüleri bugün kuruldu. Gerçi köy eğitimi konusunda İkinci Meşrutiyet'ten buya- na bazı düşünceler üretilmiş, girişimler olmuştu. Ancak Cumhuriyet döneminde devrimin atlımıyla ilk adımlar 1936da Eğitmen Kursları, Köy öğretmen Okulları i!e Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan zamanında atıldı. Bu deneyler, araştırmalar Köy Enstitülerini doğurdu. Ha- san Âli Yücel, bakanlığı sırasında Tonguç'la biriikte ens- titüleri kurup geliştirdi. Köy Enstitüsü düşüncesi, başka bir toplumdan aktar- ma ya da bir ütopya değildi. Türkiye'nin Pestalozzi'si sayılan bı"'yük eğitimci Ismail Hakkı Tonguç'un önderli- ğinde, dünyadaki eğitim düşünceleri, uygulamaları ile toplumsal gerçeklerimiz, özellikle köylerimiz incelene- rek bize göre oluşturulmuş çağdaş bir eğitim düşünce- siydi. Ayakları çağa, bilimsel düşünceye, yere basıyor- du. Kuru, ezberci, Ortaçağ felsefelerine dayanan biîim- den kopuk eğitim bırakıldı. Yaşam için gerekli bilimsel, toplumsal doğruları, alışkanlıklan, pratikleri iş içinde, iş için, yaparak, yaşayarak öğrenme yolu benimsendi. Köy Enstitülerinin önemli yanlarından biri de yeni ku- rulan Türkiye Cumhuriyeti'nde Atatürk'ün liderliğinde, bir devrim özelliği taşıyan toplumsal aydmlanma hare- ketinin, o yıllarda nüfusumuzun yüzde 80inin yaşadığı köylere. çiftçilik yapan köylü kitlesine dönük bir parçası olmasıdır. Amaç köy çocuklarını egitmek, her yönden köyü canlandırmak, köylûleri uyandırmak, bilinçlendir- mek, özellikle üretkenliğini arttırmaktı. Dünya Ekonomik bunalımı, İkinci Oünya Savaşı bunu zorunlu hale getir- mişti. Köy Enstitülerinin yaşamı çok ktsa sürdü, ama alınan sonucun parlaklığı hâlâ göz kamaştırıyor. Anısı canlılı- ğını sürdürüyor. Enstitülerden yetişenler arasından çok sayıda sanatçı, yazar, bilim adamı çıktı. Okulların yaptla- rı, başarıları dünyanın ilgisini çekti Oünya eğitim tariht- ne, "Yüzyılımızın eğitimine Türkiye'nin çok özgün, önemli bir katkısı" olarak geçti. Köy Enstitülerini kimler, niçin yok ettiler? Bunu herkes biliyor. Konu çok yazıldı, konuşuldu. Toplumumuzun egemen güçleri, haksız çıkarlarına, sömürülerine, ege- menliklerine, bu okulların yetiştirdiği insanların engel olabileceklerini anladıkiarı için kapattırdılar. Bu güçler yeni palazlanmaya başlayan burjuvazi ile büyük toprak ağalarıydı. Kapatanlar, bu güçlerin etkisi altındaki siya- sal .ktidarlardı. Bilincsiz insanları da bu amaçla kullan- dılar. Emperyalizm destekledi. Bu güçlerin kurbanı yalnız Köy Enstitüleri de değildi. Tüm çabalara karşın toprak reformunu bu güçler engel- ledi. Halkevleri, Oil vefarih Kurumları, laiklik, eğitimde birlik, Atatürk'ün başlattığı aydmlanma hareketlerinin bazılan hep bu güçlerce yozlaştınldı. Aydınlar, ilerici bürokratlar. bilinçlenmediği için kendi haklarını düşüne- meyen halk, bu saldırıları engelleyemedi. Böylesi saldı- rılar, engellemeler günümüzde de yeni yöntemler bulu- narak sürdürülmektedir. Enstitüler kapatılmamış, geliştirilmiş olsaydı, kuşku- suz hizmetleri sürecekti. En azından günümüzdeki eği- tim sorunlarımızın çoğu aşılmış olabilirdi. Bugün eğiti- mimiz bir çtkmazın içinde. Hızla gelişen bilim ve tekno- lojinin etkisiyle her şev çok değişti. Eğitimimiz bu gelişmeye ayak uydura, ak kendini geliştiremedi. İyice yetersiz hale geldi. Her yıl binlerce çocuk ve genç eğitim özlemi ile kıvranır oldu. Ödün yere vere eğitimimizi tanı- mak zorlaştı. Eğitime demokrasi hiç girmedi. Eğitimde birlik kalmadı. Okullarda düşünce, bilim, teknoloji üreti- mi iyice durdu. özellikle üniversitelerimiz sıradan bir lise haline geldi. Hazırcılık, patentçilik aldı yürüdü. Eği- tim sistemimiz birbirinin zıddı insanlar yetiştirmeye hız- la devam ediyor. Yazık: Kaderci dinsel felsefe sardı ortalığı. OKURLARDAN Özel radyolara... Aİükümetin almış olduğu kapatma karanna karşı özel radyolann ve dinleyenlerinin 'özgürlük' adına üzüntü duymalannı anlıyorum.Fakat şu nokta unutulmasın ki çokbilmişlik uğruna Türkçeyi, Amerikanvari yayık bir ağızla konuşmak. hele hele kendi anadilini bir kenera itip, 'Amerikanca' ya da 'İngilterece' tümceler sarfetmek ve dinleyicilere kendilerini bu şekilde kabul ettirme yozluğunda ısrar etmek mi özgürlük? Ya da hiç bir sanatçıya 1 kuruş bile telifhakkı ödemeden şarkılannı gece-gündüzçalmak mı? Bazılanrun yükselen değerler dedıkleri de bu olsa gerek! Özgürlük ile yozluk, başıbozukluk kavramlannm sınırlann iyi çizmek gerekmez mi? Bülentüluçer YarBanHrOtonce Kültür yozkşması ve parselasyonu sürüp gidiyor, köşebaşlan kapanın elinde kalıyor. Parası olarüar dev sanatçı, bir sözcüğü ya da tümceyi yerli yerine koyamayanlar ünlü bir yazar olup çıkıveriyor! Geçen gün bir gazete haberinde; Bengal kaplanlan için "nüfusu" sözcüğünün kullanıldığı gözüme ilişti. Hayvanlar için "sayı" ya da "miktar" yerine "nüfus" sözcüğü kullanıkrsa, biz insanlar ayvayı yiyoruz demektir! ömerNida 6 ocak çarşamba günü 533117.00.1^2^6 NewYorkTürk Kadınlar Birliği Başkanı Sayın Sandıkçıoğiu'nu büyük bir heyecan ve gururla dınkdim. Çünkü bu saygın bayanın başkanhgı altında hanımlanmız genış ve kalıcı bir çapta. ülkemizi tarutmak üzre büyük bir adım atmışlar ve bu hususta en zor olan kısmını başan ile sonuçlandırmışlar. Ne yapmıştı bu bayanlar ülkemizi tanıtmak için?Onlar sorunu kökündeıi çözmeye karar vermişler; bütün Arnerika'run, hatta İngilizcc eğitim yapan milletlerin ortaokul ve liselerinde yardıma kitap olarak kullarulmak üzre Türkiye hakkında Spotlight on Turkey Contunuity and Changeadı altında bir kitap yazdırmayı başarmışlar. "Böyle bir kitap yazdırmak o kadar zor mu?' diyenler olur. Evet çok zormuş! Birinci zorluk: New York Board of Educatione (Milli EğiUm Bakanlığı) büyük barajlar aşarak kabul ettırmışjerve onlara Amerikan etitim sistemine göre kitacn yazdırmışlar. Ikincisi: Amerikan eğitim alanmda yabana bir ulkenin tanıumı için, okulprogramına ilk yardımcı kitap olarak alınmasını sağlamışlar. Kitabın ilk tanıümı için 750 adet basılmış. Bunun yazdınlması, basünlması ve kitaba eklenen slaytlar için gerekli olan 40 bin dolan karşılamışlar. Amerika'da bir kitap "basıldı, gelip alsınlar" diye bekiemek yok, reklam gerek. Okul kilaplan için de öyle! Bu da büyuk masraf veemek isteyen bir iş. Bu işin emek tarafını da, daha etkiü olması için 1987'de kurulan The Amencan Forum of Education'in üstlenmesini kabul ettirmişler. Am mka'da öğretmen dernekleri. her yıl, yeni eğitim arac ve gereçlerini tarutmai için fuarlar ve seminerler düzenlermiş. Öğretmenler okutacaklan yardıma kitaplan buralardan kendileri seçermiş. OraJarda ve her tür eğitim kurumlannda kitabı tanıtmak ve ona ılgjyi çekmek görevi adı verilen lcunıma havale edilmiştir. Her yıl kaç öğretmene kitabı tanıtmak amaçlanırsa, ona görereklamgideri gerekJi. Bir seminer ya da fuann gideri yalnız bu kitap için. 10.000-12.000 dolar tutuyormuş. Yılda 1000 öğretmene ulaşabilmek için ortalama 100.000 dolar gerekJi olabilirmiş. Bugün dünyanın lideri durumunda olan Amerika'da temelden ve uzun vadeli böyle bir tanıtmaya girişmerniz siyasal, kültürel ve turizm yönünden, binlerce dolar ödenen reklam şırketknnın yapacağı reklamlarla karşılaştınlamayacak kadar önemli. Bu reklamlann sonucu, istenilen sayıya göre kitap New York Board of Education tarafından baslacak ve saülacakur. Bizim yapacağımız, yalnız onu tanıtmak ve aunmasını Boşanmada bekleme süresi sağlamak: Bu bize uymayan bir sistem olduğu için konunun anlaşılması güç gelebilir. Ajten Sandıkçıoğlu, hukümeümize bu kitabın önemini ve gerekli paranm tahsisindekı varan açıklamak amacı ile Amerika'dan gelmis. Bir hafta için gittiği Ankara'da bir aydan ben kapı kapı dolaşarak bunun bir devlet görevi olmasını kabul etlirmeye çahşıyor. Bütün bunlar göz önüne alınarak, bu kitabın kısa zamanda ve geniş bir alanda tamülması için her yıl gerekJi olan masrafın devlet bütçesinden aynlrnaa ile üikemize büyuk bir yarar sağlanacağına inanıyoruz, Müyarlam para karsıhğı yapılamayacak uzun süreli ve kaüCT ülkemız laruümını, maddi ve manevi hiçbir^arar beklemeden büyük birozveri ile çahşan bu hanımlanmız yapıyor. Başlanmışolanve koca Türkiye devleti için çok az bir külfete maJ olacak bu ışın arkasını getirelim. Muazzez Ibniye Çığ S on zamanlarda basındasıkça "boşanmayı kolaylaştıranyasa tasansı"na karşı özellikle kadın kunıluşlaruıın yazıları yer abnaktadır. Ancak aşağıda beürteeeğim nedenterle bu tepki mantıksal değil duygusal düzeyde kalmakta. sonınun özüne dokunmamaktadır. MK. 134/4 maddesi ile boşanma davasının reddini izleyen üç yıl içinde taraflarca müşterek hayat yeniden kurulamanuşsa boşanmaya hükmedileceği beürtUmektedir. Yeni tasanda bu üç yıl bir yda indirilmek istenmektedir. Kanunun bu sûresi gercekten çok uzun bir süre oiup bir yıla indirflınesiııde yarar olacağı görüşündeyim. Çünkü; bir boşanma davası, davanın açılmasından aylar sonra sonuçlanmakta ve temyizde de uzun bir süre beklemektedir. En kısa diyebikceğimiz süre -anlaşmalı boşanmalar hariç- bir yıkiır. Bu bir yıla üç yıl eklenmekte, sonradan açılan boşanma davasmda da ilk davadaki kadar bir gecikme yine yaşanmaktadu-, Sonuçta boşanma olaymın gerçekleşmesi beş ydı bulmakta ve aşmaktadır. Ancak süre bir yıla indiğinde boşanma davası süresi de göz önüne alınır ise yine üç ydı aşkın bir süre tarafların ayrd'ık ve çekişmeteri sürecektir. Sormak gerekir, bu aynlık ve çekişmenin iki yıl fazla sürmesi, gercekten ezilen ve gfiçsüz kadinlara ne gibi haklar ve yararlar sağlayabitecektir? Ancak aksi dunımda zarar söz konusudur. Böyleh'klegayri resmi e>Blikler doğmaktâ, gayri meşru çocuklar dünyaya gelebilmektedir. Ayn yaşamanın sosyal ve psikolojik etkileri de üstüne binrnektedir. Olayın ekonomik yönü ise değişmeniektedir. Kadmın alacağı tedbir nafakası ile yoksulhık nafakası oranlan fazla değişmeyeceğinden, boşanan kaduıın maddeten zor dunımda kaunaması için ayn yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. ÖnceKkk erkegin gerçek kazancuun belûiennıesuıin ölcütleri konmaİL, buna göre nafaka ödenmelidir. Kadının iki yıl fazladan ayn kahnası ne onu güçiü kdar, ne daha fazla maddi güce erişmesine neden ohır ne de sosyal ve psikolojik sorunlannı gkkrir. Sorunun çözümü başka topiumsal boyutlarda, kadınm ve sonuçta insanımruı bilinçlenmesinde, kadmm ekonomik hayata ve pofitik hayata daha fazla gümesinin sağlanmasnda vs. yatmaktadır. Bugünkü haliüeve daha önceki halleri ile boşanmanın gerçekleşmeniesi, haklı tarafa sadece "öç ahna" hissi vennektedir. Ayn yaşamak, boşanamamak uzun vadede hakJı tarafı da haksız konumuna düşürebumektedir. Taraflan, boşanmanm gerçekleşmesi aşaması olan dava ve bir yılük söredebir araya getirmek mumkün ohnuyorsa sonradan bir araya gelmeterini bekiemek gerçekçi ohnayacaköf. Askn boşanmadan sonra da bu pekala -olacaksa- gerçekleşebüir. Av.EminKoyunoğlu Aydm Nasıl da bolluk ama!.. Çok uzun yıllardır Cumhuriyet okurum. Zorunlu kesintilerdışında hiçbırakmadım. Ama ne oldu bılmıyorum, son zamanlarda kimi yazılan şöyle bir bakarak geçiyorum. Bir türlü sarmıyor. Geçendebirdostum telefonla aradı. "Okudun mu" dedi. "Neyi" dedim. Sayın Ecmel Barutçu'nun "'Nereden Nereye" başlıklı yazısını... Içine sindirememiş," Bir de sen oku, sonra üzerinde konuşabm" dedi. AÜadığım yazıyı bulup okudum. Daha okurken kendi kendime karşı bir yazı geliştirdim. Bayramdan önce Ankara'da çarsıya çıküm ben de. Dükkânlar yerli-yabancı mallarla dolup taşıyordu. Ne ararsan vardı. Ama fıyatlar yaklaşıhr gibi değildi! Tam da bayramaralığı. 1980öncesini düşündüm. O zamanlar mal yoktu, her yerde kuyruklar oluşuyordu. Yakıtsız filan da kalıyorduk. Kendi kendime "o zaman yokluğıından alamıyorduk, şimdi de pahalılığından alamıyonız, oh ne güzel' dedim. Doğrusu, içimden ANAP'ı ve 1980 sonrasının politikalannı bir övesim geldi! sendika, grev filan yoktu. Dernekler kapatılmış, sendikalann açık bırakılanlan dernekleştirilmişti. Kimsenin ağzını açası gelmiyordu. Açanlann başına gelenler belliydi. TRT tek tabanca idi. Önüne geçip ne söylesen oluyordu. Netekım" hep söyleyenler oluyordu. Partiler kapatılmıştı. Daha sonra acııanlar ise "yüksek" onaydan gecmişti. Kimin iktidar olmasına ses çıkanlmamışsa, o iktidar olmuştu. Sermaye birikimini hızlandırrnanın, başta oğullar olmak üzere yakın çevrede yeni zenginler türetmenin, boğazına kadardış borca girmenin gereği yapılmışü. lşçinın, memurun, çiftçinin ulusal geürden aldığı pay en alt sınınna kadar çekilmişti. Serrnayenin birikimi ise neredeyse iki katına cıkanlmışü. Ucuz işçi ve işsizler cenneti oluşturulmustu. Bu arada yeni naramzadeler türetilmiş, yolsuzluk, rüşvet hukuka uygun bir soyguna dönüştürulmûştü. Doviz kaçakçılan pasaportlan ceplerinde yurtdışında. gazeteciler ve yazarlar napistelerdi. Ama sermayenir mutlu azınhklanyla yüksek bürokratlannın huzurunu kaçıracak bir şey yoktu. Türkiye ne güzel kalkınıyordı. Dükkânlar bolluktan geçilmiyordu. İçimden tekrar ANAP'ı övmek geldi. Hem onlan ve hem de onlann izinden gidenleri bir güzel övdüm! Ondan sonra, "Bu ne güzel bolluk, ne güzel bir ülkede yaşıyorıız böyle" diye içimi çektım. Ellenm cebımde, bu bayram önoesinde de Ankara'nın gecekondu semtlerine dogru yürüdüm... YetkinAröz PENCERE Penh3fi. Yolsuzluk söylentileri gırla!.. Sokaktan gelişigüzel bir adam çevirip sorun: - Ne oluyor? - Yiyorla'. - Kim yiyor? -Hepsi.. Sokaktaki adam kim? Ne önemi var? Yolsuzluk dosya- larında ne var ne yok? Kimbilir? Ama Oevlet Hazinesi dile gelse de söylese: 20'nci yüzyıl boyunca Türkiye'de yaşanan hızlı ve vahşi sermaye birikimi sürecinde, saçı bitmedik yeiimin hakkı nasıl nasıl cebellezi edildi!.. Sokaktaki adam, işin ıçyüzünü bilmese de sezinler, tek sözcükte özetler: -Yiyorlar!.. Suyun başında bulunan holding babaları. ortalığa sü- rülen dosyaların esas yiyimin yanında devede kulak olduğunu bilirler; susup bıyık altından gülümserler. Bu arada ANAP'ın Genel Başkanı Mesut Yılmaz, DYP'nin Devlet Bakanı Cavit Çağlar'a hesap sorar; bu konudan da üç perdelik tiyatro çıkar.. • Birinci perde' Bir ülke var.. O ülkede beş general darbeyi vurmuş, iktidara geç- miş, takvim duviirda asılı: 12 Eylülf.. Dalkavuklar. bürokratlar, işadamları, yavşakıar ve cukkacılar generallerin çevresinde alesta!.. Rejim ne? Siyasette askeri faşizm!.. Ekonomide arabesk liberalizm!. Askeri Hükümetin Başbakan Yardımcısı Turgut Ûzal, eski Başbakanlık Müsteşan, Süleyman Bey'e ağabey diyen mutemet birader, hemen abisini bir yana bırakıp askerin yanına geçivermiş Süleyman Bey evinde hapis, gözden düşmüş, tu kaka olmuş. Nerede o eski günler? Hani bir dediğini iki etmeyen holding babaları? Banka patronları? İşadamları? • İkinci perde: 12 Eylül'ün askeri yönetim ve denetimi altında yapılan seçimlerle siyasal iktidara oturtulan Turgut Bey, Başba- kan olmuş. Istanbul yalılarında partiler veriliyor. Fıs.. fıs.. fıs.. Ne var ne yok?.. Vaşington, Demirel'in üstüne bir çarpı işareti koymuş. Süleyman Bey'den artJk hayır yok. Yaşasın özal!.. Hem bu Demirel artık siyasal yasak- lı değil mi? O sırada Bursa'da deli fişek bir işadamı, Cavit Çağlar önüne ardına bakmadan ortalığa atılır, Süleyman Bey'i desteklemeye başlar. Ankara'da ANAP iktidarı boş du- racak değil ya!.. Kim bu deli adam? Hesabını görün!.. Bankalarla Cavit Çağlar'ın arası bozulur, işleri ters gi- der. Peki, ne olacak? Malı mülkü elinden mi gidecek? Sermayeyi kediye mi ytikleyecek? Ne olursa olsun!.. Çağlar, Süleyman Bey'in DYP'siyle birlikte atılır demok- rasi meydanına, hem de gözünü budaktan esirgeme- den.. İkinci perdenin sonunda "Baba" iktidardadır, Cavit de koltuğun sağ yanında.. • Üçüncü perde: ANAP artık muhalefettedir, Cavit Çağlar'a diş biliyor.. ANAP iktidarı, Bursalı işadamını, "Demirel'e parasal destek sağlıyor" diye 1980'lerde boğmaya kalkışmıştı. Cavit Çağlar, soluksuzkalırken 1991 de iktidara geçebil- di. Sıyırmıştı artık. Alacaklı bankayla bir masaya oturup borçlarını ödeme takvimine bağladı. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, şimdi bu işlemde bir yolsuzluk olduğunu ileri sürüyor.. Dogru mu soylüyor?.. önc^ askeri faşizmle, ardından ANAP'la işbirliği ya- parak keyiflerini gıcır tutan bir dizi cukkacı da Cavit Çağ- lar'ı şimdi eleştiriyorlar: - Efendin 1 , siyas?l nüfuz kullanıyor, Batı demokrasile- rinde böyle şey olur mu? • Doğrudur, Batı demokrasilerinde böyle şeyler olmaz. Hisseli, kıssalı, şayialı bir tiyatro bu!.. GRUP YORUM'UN ÖYKÜSÜ RİKkAK >llkİY\SI • BÜTÜN KİTAPÇILARDA, • OKM, TAVIR DERGİSİ VE MÜCADELE GAZETESİ BÜROLARINDA. OKM: Dereboyu Cad. No: 110 Ortaköy-lstanbul Tel/Fax : 258 69 87 ÖLÜÖLÜM Cahit Külebi'nin eşi, emekli Tarih Öğretmeni SÜHEYLAKÜLEBİ 15Nisan 1993 günü Yüksek fatisasHastanea'ndeöldü. 16 Nisan 1993 günü (bugün) Mahepe Camisi'ndeki öğle namazuıdân sonra Ankara'da Cebeci Asri Mezariğı'nda toprağa verikcektir. Tann rahmet eylesin KÜLEBL TELEFON DEĞİŞİKLİĞİ Cumhuriyet Gazetesi Güney İlleri Bürosu'nun te- lefonları 22 Nisan 1993 Perşembe gününden itiba- ren aşağıdaki numaralarla değişecektir. Santral: 52 25 50 (3 hat) Fax : 52 25 70 Okurlarımıza ve ilgililere duyurulu'.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear