25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURfYET 9 KASIM1993 SALJ OLAYLAR VE GORUŞLER Idam, terörü önlermi? Yeni yasal düzenlernelere girişilirken anımsatmak isteriz ki, temel hukuk ve adalet ilkeleri geçici siyasal konjonktürlere feda edilmemeli vedemokratik rejirnkrin ana kurallan korunmalıdır. HALİT ÇELENK Hukukçu I dam cezalanmn cay- dıncı olmasa için infaz edümesi gereklr. Türk CezaKanunu(TCK)'- nun kaklınlan 140, 141.142,163. madde- leri yeniden düzenlenmelidir. Terör suc- lannda elde deül varsa gıyapta mahku- miyet karan verümeli, mületvekili dokunuhnazlığı kakürdmalıdır." (Cumhuriyet, 30 Ekım 1993) Bu düşünceler. Ankara DGM Baş- savcısı Nusret Demiral'a aittir. Hükü- met Sözcüsü Yddınm Aktuna da "te- rör suçlarmda idam cezasının farklı ele alınması gerektiğini, bu cezanın Avrupa ve ABD'de bulunduğunu. Türkiye'nin bütûn bu ülkeferden daha medeni olmak zonnda ounadığını, suç işleyen kişi ya- kalandığı zaman öleceğini büirse ce- zanm caydıncı olacağuu" söylemekte- dir. (Cumhuriyet, 31.10.1993) Hükümet sözcüsünün bu düşünce- lerinin, hükümetin görüşünü yansıtü- ğı açıktır. Yine bu göriiş ve değerlen- dirmelerin, Güneydoğu olaylannın doğurduğu tepkinin bir ürünü oldu- ğunu anlamak da güç değildir. Sayın Aktuna'nın hükümet adına yaptığı bu açıklamaiar ve Nusret De- miral'ın düşüncelen. bize, çok değerli ceza hukuku hocamız Prof Faruk Erem'in "hak ve adalet" konusundaki. hukuk biliminin imbiğinden süzülen şu görüşlerini anımsatü: "..Hiddete bürünmüş adalet, gerçek adalet sayıl- raaz; gösteri adaletidir, bir tarafı nok- san adalettir. Hiddetli adaletin, inti- kamcı adalet halini almasından korku- lur, oysa adalet intikama karşıdır." (Ceza Adaleti, s: 4) Terör konusunda doğru çözümler üretemeyen iktidar ve egemen sınıflar, soruna akıla yöntemlerle yaklaşma ojanağından uzaklaşmış görünmekte- dirler. Burada düşünülen ve önerilen yasal düzenleme ve önlemlerin inti- kamcı bir yörûngeye girmesinden en- dişe duymamak mümkün değildir. Sayın Aktuna'nın ölüm cezasına ilişkin açıkladığı düşünceler yartlış ol- duğu gibi, Avrupa ve Amerika hak- kında verdiği bilgiler de gerçeğe uygun düşmemektedir. Avrupa deyince akla gelen Fransa, ltalya, Almanya, İngil- tere. Hollanda, lsviçre, Belçika, Dani- marka, tsveç, Norveç, Avusturya, Macaristan, Finlandiya. Lüksem- burg, Vatikan, Romanya ve Ame- rika'run 39 eyaleti ölüm cezasını kal- dırmışlardır. Bu açıdan Sayın Aktuna'nın "bütün bu ölkelerden daha medeni olmak zo- runda olmadığımız" biçimindeki de- ğerlendirmesi de dayanaktan yoksun ve yanıltıcıdır. Öte yandan dernokra- tik haklar alanında aşama yapmış Avrupa Konseyi'ne bağlı ülkeler, ölüm cezasını, insanın biyolojik, ente- lektüel ve moral varlığına bir saldm niteliğinde gördükleri için onu yasala- nndan çıkarmışlardır. Yani bu cezayı kaldırma nedeni (ki gerçek neden de budur) insanın insan olarak değeridir ve bu değer din, dil, milliyet ya da ırk aynmı kabul etmeyen temel bir değer- dir. Caydırıcı değildir Suç, ekonomik, toplumsal ve siyasal kökenli bir olgudur. Başka bir deyişle suçlar, toplumsal düzenin haksızlıkla- nndan, adaletsizliklerinden, eşitsizlik- lerinden, antidemokratik baskı ve uygulamalanndan kaynaklanır. Ceza biçimindeki yaptınm ne kadar ağır olursa olsun (ölüm cezası da olsa) bu toplumsal düzensizlikler ortadan kal- dınlmadıkça suçun önlenmesi olanak- sızdır. Bu açıdan öifim cezasının caydı- ncı ve çekindirici bir etkisi yoktur. Bu konuda Avrupa'da, özellikle İngiltere ve Almanya'da istatistiklere ve bilim- sel araştırmalara dayalı incetemeler yapılmış ve ölüm cezasının kaldınlma- sınm bu suçlan artürmadığı, ölüm ce- zasının uygulanmasının da suçlan azaltmadığı sonucuna ulaşılmıştır. (1) "Yüzyd başında tngiltere'de yapılan bir istatistiğe göre. 250 idam mahku- mundan 170'i, daha önce bir ya da iki ölüm cezasının infazında hazır bulun- muştur. 1886'da Bristol Hapishanesi'- nden gelip geçmiş olan 167 idam mah- kumunun 164'ü, daha önce hiç değibe bir infazda hazır bulunmoştu." (2) Günümüz ceza poliükasında bu gerçekler gözönüne ahnarak yasal dü- zenlemeler yapılmaktadır. Aklın yolu bu olduğu gibi "suç bUimi"nin göster- diği yol da budur. Ancak bu yol sabırlı araştırma isteyen, toplumsal gelişme- leri akıici bir açıdan inceleme isteyen sonuç verici bir yoldur. Birkaç tümce- lik yasa maddesiyle cezalan ağırlaştır- mak, yeni suç türleri üretmek kolay- dır, ama sonuç verici olmaktan uzaİc- tır. Ülkemizde ötedenberi, çoğu kez kolay yollar izlenmiş, cezalan arttır- mak ve idam cezalannı infaz etmek gibi yöntemler yeğlenmiştir. Ama so- nuç ortadadır: 12 Mart döneminden bu yana verilen ve infaz edilen ölüm cezalan topluma hiçbir şey kazandır- mamıştır. Haksızlıklara karşı çıkanla- ra potansiyel suçlu gözüyle bakılmış, ama haksızlıklan, adaletsizlikleri orta- dan kaldırma yoluna gidilmemiştir. Böylece toplumdaki bunalım daha da yoğunlaşmışür. Geçen yıllarda getirilen Terörle Mü- cadele Yasası, terör olarak nitelenen eylemleri önleyememiş. tersine, bu ey- lemler daha da yoğunlaşarak sürmüş- tür. Çünkü olaya akıla ve demokratik ilkelere saygılı bir yöntemle yaklaşıl- mamış, kolay olan baskıcı bir gözle bakılmıştır. 140,141,142. maddeler Sayın Nusret Demiral, terörün ön- lenmesi için önerdiği çareler arasında, daha önce kaldınlan TCY'nin 140, 141,142. maddelerinin yeniden düzen- lenmesini de ileri sürmektedir. Bilindi- ği gibi bu maddeler düşünce açıklama- sını cezalandırmaktadır. Yanm yüz yıh aşkın bir süre ülkemizde bilimsel, sanatsal ve kültürel gelişmeleri köstek- leyen bu maddeler sürekli eleştiri ko- nusu yapılmış ve sonunda demokratik ilkelere aykınlığı kabul edilerek yürür- lükten kaldınlmıştır. Ancak dönemin iktidan, Terörle Mücadele Yasası'nın •8. maddesiyle yeni düşünce suçlan üretmiş ve yine "propaganda"yı suç saymışür. Düşünce açıkiama aşama- sında kalan ve eyleme dönüşmeyen düşüncelerin suç sayılamayacağı ilkesi demokratik rejimlerin temeli iken bu ilke bir yana itilmiştir. Oysa anayasa- nın 13ı2. maddesine göre "Temel hak ve hürriyederle ilgjli genel ve özel sınır- lamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz." Terörle Mücadele Yasası'nın 8/1. maddesi anayasanın bu hükmüne aykın düştü- ğügibi 140,141 ve 142. maddeler içeri- ğinde yapılması önerilen düzenlemeler de bu ilkeye ters düşecektir. Çünkü düşünce açıkiama özgürlüğü "demok- ratik toplum düzeni"nin zorunlu bir öğesidir. Yeni yasal düzenlemelere gi- rişilirken anımsatmak isteriz ki, temel hukuk ve adalet ilkeleri geçici siyasal konjonktürlere feda edilmemeli ve de- mokratik rejimlerin ana kurallan ko- runmalıdır. 1) Bak Ölüm Cezası Üzenne Düşüneeler, Ca- mus-Koestler, Çev Alı Sırmen 2) Aynı yapıl ARADABIR MEHMET BAgABAN Trabzon'da Eyuboğlu'na Merhaba "Trabzon'a gelır misiniz?"dedi dost sıcağı bir ses, "Saba- hatön Eyuboğlu'muzu konuşaeağız da..." Yedeksubay Okulu'nda aynı bölükteymişiz 1947'de. Yüksek Köy Enstitusü çıkışlılardan bir bölümünün cezaevi arabalarına doldurularakkıtayaçıkarılışlarıderindensarsmışonu 1946da kurulan hükümetin bir tür karşıdevrimi başlatıcı etkinlikleri. "Enstitü kıyımı, sanırım sonraki kıyımlann başlangıcı o/du"di- yor. Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinin Trabzon muhabiriymiş. Şimdi Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanı. Yörede uyandı- ncı, aydırıcı, bilgilendirici, aydınlanmacılığı yaygınlaştırıcı et- kinlikler düzenliyormuş cemiyet Sabahattin Eyuboğlu'nu, Trabzon'un yetiştirdiği o Anadolu bilgesini bir ogrencisinin ta- nıtması daha iyi olur diye düşünmüşler. "Gelirsen, şunca yıl sonra bir dost kucaklaşması yaşarız. 'İki kişinin bile dost olamadığı yerde uygarlıktan söz edilemez' diyen Eyuboğlu'na Trabzon'da Trabzonlularla bir 'merhaba' deriz." Trabzon'da yayımlanan Kıyı dergisi 91. sayısının "atarda- mar" böiümünü ömer Güner'e ayırmış: "Basın denizine Ana- dolu'da akan bir ırmak" başlığıylasunuluyor yaşamı. Okuduk- ça ekin ve sanat yaşamımıza. aydınlanma savaşımımıza. girdiği her işte kan taşıyan bir "atardamar"m sesini duyuyo- rum. Verimli, üretken, özverili biryaşam .. Kişiliğinin hamuru Kuvayı Milliye ile, Atatürk aydınlanmacı- lığıyla yoğurulmuş ekin ve sanat adamımız Eyuboğlu, yaklaşık otuz yıl önce şöyle açıklıyordu Ataturkçülüğü: "Gelin dostlar bir olalım, diyordu Ataturk; hep birden Türkiye halkı olalım; bu yurdu bütün geçmişi geleceğiyle, değişik, karışık, karmaşık bütün insanlarıyla benimseyelim; hor görülmüş çoğunluğu- muzun adı, Türk adı hepimizin adı olsun, ayrılık gayrıhk, ga- vurluk Müslümanlık, Sünnilik Şiilik kalksın ortadan. Dilimiz, çoğunluğumuzun dili olsun, tarihimiz, topraklarımızdan çıkan en eski uygarlık kalıntılanyla başlasın, coğrafyamızın sınırları yeni Türkiye 'nin sınırları olsun; yurdumuzda ve dünyada sava- şa karşı barıştan yana olalım..." 1947'de Beşikdüzü Köy Enstitüsü'nde hukuk bilginimiz Hıtzı Vekkrt VelkJedeoğlu nun Trabzon milletvekili RaH Karade- nlz'le yaptığı tartışmayı anımsıyorum. Kız ve erkek öğrencıle- rin bir arada egıtim gör- melerir>e, ensütülere karşıdır Karadeniz. "Halkın eğilimi, arzuları..." diye bir şeyler ge- velemeye çalışır. Şöyle yanıt- lar onu Hoca: "Siz, Atatürk'ün kurduğu ve tüzüğüne 'devrimcilik' ilkesini koyduğu CHP'nin bir milletve- kili olarak, hem de sözü geçen bir milletvekili olarak, bu ilkeyi koruyacak yerde bundan odün verirseniz, sonra bunun arkası çorap söküğü gibi gider ve sonunda yine bir şey kaza- namazsımz. Olan ülkeye olur..." Gerçekten de çorap söküğü gibi sürüp gitmedi mi ödünler, olan ülkeye olmadı mı? Ata- türk'ün, Türkiye Cumhuriyeti'- nin temellerini attığı Sıvas'ta 1993 yıtında, 37 sanatçının, şairin yakıldığı bir ülkeyiz şim- di... Yüreğimdeki ateşi harlat- mıştı ömer Güner'in sesi. 16 saatlik otobüs yolculuğunu se- ve seve göze aldık eşimle. Eyuboğlu'yla buluşacaktık dogduğu kentte. Gerçekten de öyle oldu. ömer Güner, ozan Ahmet özer, Gündoğdu Sammer, yaşamını Atatürkçü eğitime adamış Sabahat Üker ve dostlarının yarattıklan bir dostluk, sevgi imecesi ortasın- da buluverdik kendimizi Trab- zon'da. Halk anaya güvenen Sabahattin Eyuboğlu'nun büs- tü, parkta sıcacık gülümsuyof- du sanki. Gazeteciler Cemiye- ti salonunu dolduran güzeiin, doğrunun, Atatürk aydınlan- macılığının tutkunu canlarla yürekten 'merhaba' dedik Anadolu bilgemiz Eyuboğlu'- na. Onunla birlikte "...insan büyüklerinin getirdikleri ortak gerçek, bütün gerçeklerin aşılması gerektiği, kimsenin kimseyi ezmeye hakkı olmadh ğı, iyiliğin de güzelliğin de doğruluğun da yalnız çalışan, arayan, zincirlerini kıran, kö- leliklerin her türlüsünden kur- tulmasını bilen" insanlara vergi olduğu gerçeğini yinele- dik bir kez daha. "Bizim Ana- dolu" dedik. TARTIŞMA Görev duygusu ile çalışmak ~ ^ ^ ~ ozan H Antlasması'nın H vıldönümü H . münasebetiyle 24 U A Temmuz 1993'te - ^ ^ ^ m Prof.Dr.ŞükriiS. Gürel'in Cumhuriyet gazetesinde yav ımlanan yazısında, tânet İnönü'nün 1969'da söylediği şu sözleri aktanhyor: "Müttefiklerin gelecek için bir ümitleri de; yorulmuş, fakir düşmüş bir milktin (...)..mutlaka yardıma muhtaç olacağı, bunun için kendilerine müracaat edildiği vakit, harpte ve Lozan'da kaybedilmiş olan eski altştıklan usullerin ve muamelelerin tekrar konabüeceği idi. Bu ümitleri hiç gerçekleşmedi." İsmet Inönü'nün bunlan r ı J söylemesinden bu yana müttefiklenn ümitlerinin nasıl gerçekleştiğini. 22 Temmuz 1993 tarihli Cumhuriyet'te çıkan bir haber örneklendirmektedir: Türkiye Cumhuriyeti'nin Savunma Sanayii Müsteşan, bir Amerikan fırmasının projesini, ülkenin menfaatlerini koruyan mevzuata dayanarak kabul etmediği için o Amerikan firması, Müsteşar'ı Başbakan Çiller'e şikayet edince Başbakan Çiller. Savunma Bakanı'nın haberi olmadan Savunma Sanayii Müsteşan'nı görevinden alıyor. Bu haber PENCERE lOKasım'ınEşiğinde Bir Sora...Divan şıirinde kaside'nin konusu övgüdür; halk şiirinde ve yeni şiirde kaside yok. Ovgü, kımi zaman şairin içinden gelebilir; ama kaside< düzenli, kalıplı, kurallı bir övgüdür; padişaha, vezire, şey- hülislama, valiye, dalkavukluk olsun diye yazıldığı çok gö- rülmüştür. O dönemde şair daha "birey" olamamış, özgür düşünceyle aydınlanamamış, aklını inançtan bağımsızlaş- tıramamış kişidir; ekmeğini sarayda ya da konakta arar, tekkeye kapılanır. Aydınlanma'nın ilk ışıkları Osmanlı'ya sızdığında Namric Kemal "HürriyetKasidesi"n\ yazıyor. Şairin özgürlüğü, bir bakımatarıhte insanın özgürlüğüy- le bağıntılı değil mi?.. Hangi gerçek şaire ısmarlama şıir yazdırılabilir? Ancak yazacağı şiiri benliğinde duyacak şaır. Nazım Hfkmet otuz yıl ağır hapis cezasına çarptırılmışken, zındanda "Kuvayı Milliye Destanı"n\ yazıyor: O, saati sordu Paşalar "üç", dediler Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözlerı çakmak çakmaktt Yürüdü uçurumun başına kadar eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı • Edebiyatta destan türü nedensiz ortaya çıkmadı; hayatın yoğunlaşıp yüceldiği, insanlığın ıçerik ve anlam kazandığı, özverinin doruğuna eriştıği tarihsel dönemler, sanatçıya esin kaynağı sağladılar. Şairlerin durup dururken şiir yaz- dığını kimse söyleyemez. Fazıl Hüsnü Dağlarca, CahHSrt- kı Tarancı, Ceyhun Atuf Kansu, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Cahit Külebi, Talip Apaydın, AtH- la llhan, Salâh Birsel, Ziya Osman Saba ve daha nıcelerı Atatürk ıçın şıir yazmışlarsa, bunda bir iş var... Sabahattin Kudret'ten iki dıze: Ayağında Anadolu'dan getırdiği toz Bir inanç gözlerinde tükenmez Cahit Külebi'den: Davullar zumalar döğende Biz seni hatırlarız Salâh Birsel'den: Sen boy atan çocuklarda kemiksin etsin Akılsın hürriyetsin vicdanda Kuvvetsin Mustafa Kemal Anadolu da yeniden varoluşun simgesı- dir. O'nu anlamaya çalışmak gerekıyor; çünkü Atatürk'ü anlamadan tarihimiz anlamsızlaşır... • 2000 yılına doğru yaklaşırken Mustafa Kemal'e saldınla- rın yoğunlaşması bir rastlantı değıl. Türkiye'nin üzerine dönük basınç odakları, varoluşumuzu yokoluşa çevırrtiv için çalışıyorlar; şeriat ile emperyalizm arasında Anadolu'- yu sıkboğaz etmek ısteyenlerin hizmetkârları da Atatürk'e düşman. Bu yolda tartışmaların gürültüsü büyüyor. Atatürk'e çattıkça şerıatçılarla Kürtçülerden alkış topla- yan tatlısu entelleri şu soruya yanıt bulmalıdırlar: - Peki. Mustafa Kemal bu kadar kötüydü de ülkenin en yüce şairleri Atatürk'e şıir yazmak gereğini benliklerinde nasıl duyumsadılar? Fazıl Hüsnü'nün dizelerıyle yazıyı noktalayayım: Masaldı dağlar, taşlar gerçekten masaldı ha Geçiyordu Mustafa Kemal Çamlıbel'den. Yabanın kurdu kuşu seyrine inmiştiler, Kara pençelerle, ak gagalarla. - ••.;•. Susmuştu yeryüzü efsaneler içinde. rtl-otitmı Cumhuriyet'te yalanlanmadı. Herhangi bir devlette. yerli olsun yabancı olsun bir özel kişinin ya da özel menfaat grubunun, görevini yapan bir bürokraü yerinden oynatmaya gücü yetiyor ise, o devletin memurlanndan görev duygusu ileçahşmalan beklenemez. O devlet politika üretemez ve uygulayamaz. Devlet devletlikten çıkar. Bir ülkede savunma sanayii gibi hassas bir konuda yabancı şirketler .müsteşar devirebiliyor ise, o ülkede devletin milli niteliği tartışılabilir hale gelmiştir. Olay Türkiye'de cereyan etti ise "eski usuDer ve muameleler" tekrar konmuş, Lozançoktan yırtılmışdemektir. Bunu yapan hükümette İsmet Inönü'nün oğlunun bulunması, milli menfaatlere karşı nasırlaşmanın derecesini göstermektedir. Bu ortamda, bazı cahil insanlann kimlik ve kişilik arayışına düşerek ümmetçilik gibi akımlarda karar kılmalannı fazla yadırgamamak gerekir. Cem Somel N BILGI YAYINEVI ECDET ÇOBANLI İMZA GÜNÜ 9KasımSalı 14.00-19.00 Arası Giriş Kat (B Salonu, 4. Sokak) 105-106 Nokı Stand TUYAP KITflP FUARI. TEPEBASI / ISTANBUL DOGANIN SAHİBİ DEĞİL, BİR PARÇASI OLDUĞUMUZU UNUTMAYAUM. YA BİZ NE YAPTIK? Bereketli ovaları yok ettik. Tarlalan betona dönüştürdük. Yemyeşil ormanları tükettik. Denizlere, göllere, karalara tonlarca çöp dökfük. Masmavi gökyüzünü dumana boğduk. Billur akan ırmakları, serin kaynakları atıklarımızla kirlettik. Artık tehlike çanları çalıyor. ÇEVRE, GEÇMIŞTEN KALAN BİR MİRAS DEĞİL, GELECEK KUŞAKLARDAN ALDIĞIMIZ BİR EMANEnİR. • Doğal kaynakların sınırlı olduğunu unutmayalım. • Doğanın dengesini bozmayalım. • Enerji Kiketiminde savurganlıktan kaçınalım. • Geri dönüşümlü ürünler kullanmaya özen gösterelim. • Her fırsatta bir fidan dikelim. Yeşili üretelim, maviyi çoğaltalım. • Taşıyla, toprağıyla, yaban hayahyla tüm varlıkları koruyalım. • Kirlenmiş çevreyi temizlemek daha zordur. Baştan temiz tutalım. DÜNYAMIZI BİRLİKTE KORUYALIM I #. T.C. ÇEVRE BAKANLIGI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear