18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 8 EYLÜL 1991 Nadir Nadi*niıı tç Diinyası ve Yakınları HIFZI VELDET VELÎDEDEOĞLU Nadir Nadi'yi kaybettiğimiz gün, gazeteden telefon edip benden bir demeç istediklerinde, Haber Merkezi Müdürü sevgili genç dostum Yal- çın Bayer'e telefonla şunlan yazdırmıştım: "Nadir Nadi'nin kaybı karşısında ne diyece- ğimi, ne yazacağınu büemiyorum. O, başyaza- n, ben yazan olarak Cumhuriyet ailesinin en yaş- lı iki üyesiydik. îkimiz de Kuvayı Milliye döne- minden bugünlcre gelmiştik. Onu 1923 Ankara- sı'nda gördüm. O 14 yaşında bir lise öğrencisi, ben ise 18 yaşında lise mezunuydum. Babası Yu- nus Nadi'nin çıkardığı Yeni Gün g^zetesinde mu- habirlik yapıyordum. Sonra olgunluk çagında onunla dost olduk. Bu dostluk hiç gölgelenme- den günümüze kadar sürdü. Yaşamlarımızın uzun maratonunda ben dört adım önde koşu- yordum, sonunda bir atıhm yaparak beni geçti, onda da baş ve öncü oldu. Bütün bir ömürboyu düşün yaşamında beraberlik içinde yaşamış ol- duğum insarun bırakıp gitmesi, sanki içimden bir parçanın kopup ayrılınası gibi oldu. Gazetesini, Atatürk'ün ve babasının koymuş olduğu ilkeler- den hiç ayırmadı, bütün maddi ve manevi güç- lüklere karşın o doğrultudan şaşmadı. Türkiye'- nin uygar dünyada ancak laiklik ilkesiyle say- gın bir yer alacağına yürekten inanrruştı. Demok- rasi ve çağdaş düşün doğroltusunda özgürlügü gazetesinin şaşmaz ilkesi olarak kabul etmişti. Bu yoldaki yoldaşım, gerçek Atatürkçülük ko- nusunda fikirdaşım, yanm yüzyılhk dostum, sev- gili Nadir Nadi; sahipleriyle, yazarlan ve bütün çalışanlan ile Cumhuriyet ailesinin bütün üye- leri babanın kurduğu, senin şimdiye kadar sür- dürdüğün gazetemizi bundan sonra da aynı doğ- rultuda yaşatacaktır. Rahat uyu, aziz dostum ve arkadaşım." Yara henüz çok taze iken başka ne söyleyebi- lirdim. Şimdi aradan biraz zaman geçince yanm yüzyıllık dostlu|umuzu yeniden yaşamak iste- dim. Şöyle düşünmüştüm: "Kitaplanyla Nadir Nadi'yi Anlatmak." Ne var ki evimden uzakta olduğum için kitaplan elimin alunda değüdi. Ga- zetemizin Mali lşler Müdürü değerli dostum Erol Erkut'tan rica ettim, Nadir Nadi'nin kitaplann- dan büyük bir bölümünü buldurup, bana yol- lamak iyiliğinde bulundu. Yazıyı yazdırmaya başladım. Ertesi günü eşim kitap ekini bana ge- tirerek "Bak, senin yazmaya başladığın konu, burada etrafhca hem de aynı başukla ele alınmış" dedi. Düşündüm, o halde elli yıldan beri tanıdığım dostumun -yaklaşabildiğim kadar- iç dünyasını ve en yakınlarıru anlatmaüyım, dedim. Ilk demecimde belirttiğim gibi Nadir Nadi'yi ilk kez 1923 yılında Ankara'da görmüş, yakla- şık aradan yirmi yıl geçtikten sonra, 1942'de Is- tanbul'da Cumhuriyet Gazetesi'nde yeniden kar- şılaşmıştım. Işte o günden başlayan dosüuğumuz gölgelenmeden yanm yüzyıl sürdü gitti. Yalnız bir kez, Cumhuriyet'in Fahri Kurtuluş ile olan davasında Nadir Nadi benim Fahri Kurtuluş'u desteklediğim kuşkusuna düşmüş. Bu konuda kendisine söylenenlerin gerçek olmadığını anla- yınca, doğrudan doğruya bana durumu bildire- rek üzüntüsünü açıklamıştı. Bir kez de ben bir röportajım yüzünden kuşkuya düşmüştüm; ama sonradan haksız olduğumu anladım. Içtenlikli dostluklar kuşkuya dayanamaz. Ya kuşku dost- luğu siler, ya da dostluk kuşkuyu yener. Bizler kuşkuyu yendik. Başhkta "Nadir Nadi'nin İç Dünyası" dedim, iddialı bir başhk bu. Kimse kimsenin iç dünya- sını tam olarak bilemez; en yakınları bile... Ben elbette bu en yakınları arasında değildim. Ama mutlu bir rasüanü sonucu olarak en yakınlann- dan kimilerini de tarudım, aşağıda anlatacağım. Nadir Nadi, genelde içine kapanık bir insan- dı. Sanırım bu nedenle dostlan ile kendi arasın- da her zaman bir mesafe vardı. Pek neşeli sayıl- mazdı, ancak neşelendiği zamanlar kendisine öz- gü şakrak kahkahasına doyum olmazdı. Sevgi- sini de, üzüntüsünü de abartısız, kimileyin belli belirsiz açığa vururdu. Ama kendisini tanıyan- lar, açığa vurduğu duygulann derinlik derecesi- ni hemen anlarlardı. Onun derin bir üzüntüsü- nü tam olarak açığa vurduğuna bir kez tanık ol- dum. 1969 yılında Londra'nın bir hastahanesin- de kanser kuşkusu ile yatıyordum. Kol kemiğim- den parça alıp biopsiye gûndermişlerdi. Tam o sırada Nadir Bey'in kardeşi Doğan Nadi de ay- nı kentin baska bir hastahanesinde kanser teda- visi görüyordu. Onu görmeye gelmiş. Benim de başka bir hastahanede olduğumu, değerli dip- lomat, Büyükelçi Zeki Kuneralp'ten öğrenince hemen beni yoklamaya koşmuş. Yüzünde o za- mana değin hiç görmediğim bir üzüntü vardı. Bir ara, bembeyaz mendiliyle gözpınarlannda beli- ren damlalan sildi. Ne denli içedönük bir insan olsa da kardeşinin tehlikeli hastalığı, bir dostu- nun da aynı hastalık kuşkusu altında bulunma- sı, derin üzüntüsünü dışa vurmaktan onu alıko- yamamıştı. Doğan Nadi'yi sordum, "Pek iyi de- ğil, umanm sizde bir şey çıkmaz" dedi. Üzüntü sanki onun yüzünde, gözlerinde somutlaşmıştı. Politik konularda Atatürk ilkelerinin, özellikle laikliğin zedelenmesi onu üzer, ama bu konudaki üzüntüsünü öfke ile belirtirdi. Gazeteye seyrek gıderdim, eğer oradaysa mutlaka kendisini ziya- ret ederdim. Konuşmalarımız kişisel olmaktan çok, politik ve ekonomik konular üzerinde yo- ğunlaşırdı. O zaman kendi daha az konuşur, kar- şısındakini konuşturmayı yeğlerdi. Zaten genç insan olarak Nadir Nadi ile 1942'de, ilk tanıştı- ğım günden en son görüştüğümüz güne değin, onun gözlerinde daima bir soru işareti bulundu- ğunu sezmişimdir. Sanırım yalnız benimle değil, sevdiği, güvendiği kimselerle konuşurken hep ay- nı soru işareti belirmiştir gözlerinde. Sormak, bilgi sahibi olmak, öğrenmek, haber toplamak gerçek gazeteciliğin niteliklerindendir. Düşünce özgürlüğüne saygısı tamdı. Bu özgür- lüğü gazetesinin içinde, yani yazarlara karşı ti- tizlikle uygulardı. Kendi hesabıma söyleyebili- rim ki elli yıla yakın süre içinde, bir tek yazımın bir noktasına müdahale etmemiştir. Yalnız bir gün genel yayın müdürü rahmetli Cevat Fehmi Başkut telefon ederek, yazımdan bana okudu- ğu bir cümlenin çıkanlmasını istemişti. Nedeni- ni sorduğumda: "Biliyorsunuz Hocam, sıkıyö- netim var, siz sorumluluğu yüklenseniz bile bu cümle gazetenin birkaç gün kapatılması için ba- hane olabilir, bu nedenle rica ediyoruz" dedi. Nadir Bey'le görüştükten sonra bana telefon et- tiğini anladım, o cümlenin çıkanlmasına razı ol- dum. Cumhuriyet'teki yazarhk yaşamımda tek olaydır bu. Uzun yıllar önce, Cumhuriyet'in ilk ahşap bi- nasında, bir gün Nadir Bey ile söyleşirken, şim- di pek çıkaramadığım bir nedenle, Türkiye'de insanlann, erkeklerin, kadmlann her vesileyle öpüştüklerinden söz açıldı, bu davranısa şaşıyor- du. Haklıydı da. Aradan epey yıl geçti, Nadir Nadi'nin hastahanede olduğunu duydum; hemen ziyaretine gittim. Sabahlığı ile bir kanepede otu- ruyordu. Eşi Berin Hanımefendi de yarunday- dı. Nadir Bey'in o denli sevimli oturuşu ve ba- kışı vardı ki, dayanamadım: "Nadir Bey," de- dim, "Biliyorum siz öpüşmeyi sevmezsiniz, ama ben bugün sizi öpeceğim, belki uğurlu gelir". Gözlerimin içine sevecen bir bakışla bakarak "Hadi öyleyse öpün bakalım!" dedi. Tedirgin olmamıştı; demek ki insanlann iç dünyasında ka- palı duran duygular, kimileyin açığa vunıluve- riyordu. Son üç yılda gerek onun, gerek benim hastalıklarımız yüzünden hiç karşı karşıya gele- medik. Birkaç kez telefonla görüştük, daha son- raları hep Berin Hanımefendi aracılığıyla konu- şurken "Hanımefendi, gerçi Nadir Bey öpülmeyi sevmez ama, siz benim için Iütfen kendisini öpüverin" deyince, sayın Berin Nadi gülerek "Böyle zevkli bir görevi elbette yerine getiririm" derdi. Ama son birbuçuk yıldır Hanımefendi'- nin sesinin durgunluğundan, neşesizliğini anla- dığım için bu şakayı yapmaz oldum. Nadir Nadi'nin kitaplarında, iç dünyasından, özellikle "Dostum Mozart"ta parça parça kıvıl- amlar vardır. O kimseye kolay kolay "dostum" demezdi. 200 yıl öncesine elini uzatarak bu söz- cüğü Mozan için kullanması, bu büyük beste- ciye olan bağlıhğının açığa vurulmasıdır. Kitap- larından kimisinde "önsöz" ya da "sunuş" ve- silesiyle değer verdiği yazar arkadaşlanrun da ad- lannın bulunmasından hoşlanırdı. 1970'lerin ba- şında bir gün Berin Hanımefendi ile birlikte bi- ze gelmiş, bana "27 Mayıs'tan 12 Mart'a" adlı kitabının formalarım getirmişti. Onlan okuyup bir önsüz yazacaktım. Yazdım. Onda Nadir Na- di'nin yazılannda hiçbir zaman "şahsiyat" yap- madığını (Yani kişilerle uğraşmadığını), eleşti- rilerinin genellikle Atatürk ilkelerinin zedelen- mesine yönelik olduğunu vurgulamıştım. Kitap çıkınca kendi imzasıyla bir tanesini bana verir- ken, önsözden dolayı teşekkür etmişti. Bir de "Sokakta Gürültü Var" adlı kitabını yayınladık- tan epey zaman sonra okuduğumda, içindeki de- nemelerde gördüğüm anlatım gücü ve yazınsal ışıltılardan etkilenmiş, kendisinin haberi olma- dan bu sütunlarda "Eski Bir Albüme Bakar Gibi" başhğıyla çıkan bir yazıda duygulanmı di- le getirmiştim. Bu, onun için sürpriz olmuştu; evinden telefonla teşekkür etti. Nadir Bey, te- şekkürlerini öyle bol bol harcayanlardan değil- (Arkaa JO, Sayfadaj PENCERE Ders?Mihail Gorbaçov ile eski düşmanı yeni dostu Boris Yelt- sin, Kavuklu ile Pişekâr gibi Amerikan ABC televizyonuna çık- mışlar, sorulan yanıtlamışlar. Yeltsin demiş ki: "—Komünizm güzel olmakla birlikte ütopik bir düşüncedir; yaşadığımız deney güzel bir idealin trajik sonucudur" Gorbaçov: '—Uyguladığımız model başansızlığa uğradı. Bu başansız- lığın yalnızca bizim için değil, berkes için ders olduğu inan- cındayım." Karadenizli Temel cinayetten idama mahkûm olmuş; gü- nü gelmiş; vakti dolmuş; btzimkini sabahın köründe uyandı- rıp darağacına götürmüşler; iskemleye çıkarmışlar; boynu- na ilmiği geçirmişler. Görevli sormuş: —Son sözün nedir? Temel: —Ha, demiş, pu pana bir ders olsin!.. Gorbaçov da: —Bu" diyor, "Bize ders olsuni" • 21'inci yüzyıla doğru tarih hızlandıkça Mustafa Kemal'in 1920'lerde ne kadar 'gerçekçi' olduğu anlaşılıyor. Mustafa Suphi de o ölçüde 'ütopik' sayılabilir; "güzel bir ideaftn pe- şinde Karadeniz'e gömüldü. Sovyetler'de bugün büyük bir altüst oluş yaşanıyor; gün- den güne işin rengi değişiyor; bir yandan halk devreye gi- rerken öte yandan cumhuriyetler söz sahibi olmaya başlıyor- lar; içinde yaşadığımız tarihin güncel sayialan soluk kesici bir ivmeyle yazılıyor; bu hız içinde yapılan her yorumun kısa sürede aşılması rizikosu var; insan bin kez düşünüp bir kez konuşmalı, ama benim dikkatimi Yeltsin ite Gorbaçov'un ko- nuşmalarındaki sığlık çekti. Karadenizli Temel'in fıkrasında mizah var; Mihail'de o da yok... Ne diyor Gorbaçov. '—Uyguladığımız model'm başansızJığı, yalnız bize değil her- kese ders olsun!.." 'Herkesie neyi vurgulamakistiyor? "Işçisınıfınınpartisiyle proletarya diktatörlüğü kurmak" isteyen Vçûncû DOnya' ül- kelerine mi gözdağı veriyor? Oysa sanayileşmemiş bir ülke- de, oluşmamış bir 'pro/efarya'nın desteğiyle kurulacak 'ko- (Arkası 17. Sayfoda) ARADABIR MEHMETBAŞARAN 17 Nisan Aydınlığı ve Nadir NadiNadir bir insan, ardında iz bırakan seçkin bir değer, ara- mızdan ayrıldı. Çevresine Cumhuriyet aydınlığı yayan ekin adamı Nadir Nadi sussa da düşünceleri halk toprağında git- tikçe yaygınlaşıp boy atacak. En karanlık dönemlerde bile öz- gürdüşünceyı, demokrasiyi, gerçek Atatürkçülüğü savunan aklın, sağduyunun sesi unutulmayacak elbet. Çok partili yö- netime geçerken oy pazarına sürülen Cumhuriyet dönemi ka- zanımlarını en zor koşullarda yaşatmaya çalışan öğretmen- ler, gericiliğin, çıkarcılığın kıskacmda bunalan okurlar, onun Cumhuriyet "le Atatürk'le özdeşleştirdiği gazetesiyle umutla- rını, dirençlerini her gün tazelemiyorlar mı? "Ben Atatürkçü Değılim" derken Atatürk'le ulaşılan aydınhk yoldan sapmacılığa, Kurtuluş Savaşı bilinciyle gerçekleştiri- len yeniliklerin yozlaştırılmasına, Atalürkçü görünerek sür- dürülen sahteciliğe karşı çıkıyordu Nadir Nadi. Halkevlerini, Köy Enstitülerini kapatanların, tarikatçılığı, bölgeciliği körük- leyenlerin, Öğretim Birliği Yasası'nı rafa kaldırarak eğitim ku- rumlarımızı ulusal, laik, çağdaş çizgiden uzaklaştıranların amaçları neydi? Düşün, sanat, bilim alanında öz diliyle ya- ratıcı olabilirdi bir toplum, ama onlar Türkçe'ye de düşman- dılar. TDK'yı savunan bir yazısını 20 yıl sonra yayımlattı diye Nadir Nadi'yi mahkûm ettirmemiş miydi 12 Eylül generalle- ri? Şöyle diyordu bir yazısında Nadir Nadi: "Dil devrimine karşı bugün hâlâ cephe alanlara bakın: Bun- lar Arapça'ntn, Farsça'nın yani sıra Amerikan uyrukluğunun, yabancı sermaye egemenliğınin de gönüllü savunuculan du- rumunda Tanzimat kafalı adamlardır. Arapça'dan, Farsça'dan arınmış bir Türkçe'nin kendi gücüyle yaşayacağına inanma- dıkları gibi, Amerika'sız, yabancı sermayesiz bir Türkiye'nin kendi varlığını kendi gücüyle değerlendirebileceğine inan- mamaktadırlar." (1966) Tanzimat kafasıyla değil, geçmiş birikimlerden yararlana- rak Atatürk'ün başlattığı uyanışın, aydınlanmanın tabanda kökleşip yaygınlaşmasıyla; insanımızın yazgıcılıktan kurtulup yurtt^slık, insanlık bilincine ulaşmasıyla gerçek kurtuluşa ka- vuşar ığımıza inanır Nadir Nadi. "Kimilerinin üst yapı dev- rımleri diye haf'ıfe aldığı köklü dönüşümlerle Atatürk bize ge- niş olanaklar hazırlamıştır" (1974). O olanaklarta öz benllği- mızi bulmuş, dünya toplumlan arasında saygınlığımızı kazan- mtşızdır. Bilimin yol göstericiliğıyle tüm insanımızı üretici, ya- ratıcı duruma getırecek, toprağımızın, halkımızın derinlerin- den değerler fışkırtacak Köy Enstitüleri o olanaklardan yararlanarak kurulmuştur. Kırklı yıllarda ivme kazanan eği- tim, ekin çalışmalarıyla bir aydınlanma dönemi yaşanmıştır. Türk toplumunun kendi varlığını kendi gücüyle nasıl değer- lendirebileceğini göstermiştir Köy Enstitüleri. Bu eğitim atı- lımını yıkıcılara, Tanzimat kafalılara karşı savunan aydınları- mızdan biri de Nadir Nadi'dir. '17 Nisan aydınlığı' der, bu öz- gün buluşa. (17 Nisan, Enstitülerin kuruluş günüdür) Kurtu- luş Savaşı aydınlığıyla özdeş bir aydınhk sayar 17 nisan ay- dınlığını: "Ben Köy Enstitülerinde yetişmedim. Bu müesseselerin taydasını dışarıdan yaptığım incelemeler sonucunda anladım. Safiet Arıkan, Hasan Âli Yücel, Hakkı Tonguç gibi halk eğiti- mi davasına ömür harcayan kişilerle uzun konuşmalarım ol- du. Enstitülerin birkaçını yakından gördüm. Yabancı eğitim uzmanlannın raporlarını okudum. Köy Enstitüleri sisteminin memleketin realitesine pek uygun bir buluş olduğu sonucu- na yardım" (1978). Üretim yaşamını canlandırmanın, topraklarımızın her ka- •ışını bilgiyle, bilinçle değerlendirmenin; düşünen, arayan, ozgürce eleştiren insanlar yetiştirerek demokrasiyi tabandan ^şkırtmanın yolu açılmıştır Enstitülerle. Ne ki halkın uyanma- sından, çıkarlarının bozulmasından korkanlar bu yolu karart- •nıştır. Eğitim sorunlarımızın 17 nisan aydınlığıyla çözümüne <arşı çıkan iktidarlar. bizi çıkmazlara süruklemişlerdir Nadir ^Jadi'ye göre. Yitirdiğimiz değerli aydın Nadir Nadi, eğitimde Enstitüleri îluşturan temel ilkeler benimsenmedikçe köklü bir çözüme jlaşılamayacağını savunur.. "Geçmişin bu ilginç deneyi ge- eceğe yönelik atılımların kaynağı olarak niteliğ'ıni korumak- adır?1 (1976) Nadir Nadi'ye 17 Nisan aydınlığıyla saygılar... TEŞEKKÜR Değerli Varlığımız ERCAN KILIÇ'ın Cenazesine iştirak eden, telefon, telgraf veya bizzat evimize gelerek acımızı paylaşan tüm dost, akraba, arkadaş ve yakınlarımıza teşekkürü bir borç bıliriz. AİLESİ Öğretmen Semiha Hanım'ın, Mühendis Kemal Bey'in, Gazeteci Sencer Bey'in, Nalan'la Aykut'un (Önümüzdeki ay evlenecekler), Emekli Melda Hanım'ın, Sekreter Figen Hanım'ın, Bilgisayar uzmanı Can'ın (Henüz 11 yaşında), Çiçekçi Saim Bey'in, Taksi şoförü Ayhan Bey'in, Terzi Güle% Hanım'ın, Arkeolog Faik Bey'in* Avukat Aydan Hanım'ın, Kunduracı Murat Bey'in... Yeni ev kurmak ya da otomobil almak için. Başka ihtiyaçlar için dc.Çamaşır makinesi, bilgisayar almak, seyahate çıkmak, eğitim ya da sağlık harcamaları için, çalışan üreten herkesin bizde kredisi var. Uygun faizle, uygun ödeme koşullarıyla. Daha iyi yaşamak için, sizin de bizde krediniz var. Büyük düşünün, iyi yaşayın. HALKBANK TÜRKİYE HALK BANKASI Ç a 1 ı § u n a. ü r e t e n e k a y n a k.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear