18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/10 PAZAR YAZILARI 8 EYLÜL 1991 Johannesburg'dan Birinci dünyaile omuz omuza NÜJGÜN CERRAHOĞLU JOHANNESBURG (G. AF- RİKA) — Bayan Rina'nın Smal Street sokağındaki küçük res- toraıu öğlenleri hep dolu olu- yor. Civardakı işyerlerinden acele bir öğlen yemeğı için ge- lcn beyazlar, Venedikli Bayan Rina'nın Italyan spesiyaliteleri- ne bayüıyorlar. "Bize siyah bir müşterinin gelmesi pek vaki defildir" diyor Bayan Rina, "restomumızda apartheid (si- ymh beyaz aynraıl uygulamıyo- nız, ama fiyatianmız yalnız be- yaz müşterüerin ceplerine hitap ediyor..." Oysa Bayan Rina'nın kuçük restoranından çıkar çıkmaz si- yah bir kentle karşılaşıyorsu- nuz. Restoranın hemen kapısı- nın önünde siyah işportacılar naylon torbalar içinde meyve, soğan, patates satıyor. Az iler- de köşe başında elindeki büyuk bir kartonla çeşıtli saç model- lerinı sergileyen bir siyah kadın, bir açıkhava berberinin rekla- mını yapıyor. Trafik ışıklarının iki adım ötesinde ise Bayan Ri- na'nın restoranına giremeyen si- yahlar, seyyar bir tezgâhın uze- rinde gene siyah bir işportacı- ıun kızarttığı sosisleri almak için kuymğa giriyorlar. Johan- nesburg'un merkezinde yapılan lar. Post-apartbeid topiıımunda siyah şiddeti korkusu öyle uç noktalara vanruş durumda ki Johannesburg'un bellibaşh tum otelleri kapıdan çıkan muşteri- leri tekrar tekrar uyarıyorlar: "Cantamza, paranıza, fotoğraf makineoize sahip oiun." Net çızgili, dimdik, sivri kö- şeli modern gökdelenleri, ıçi tıkhm tıklım mal dolu büyük alışveriş merkezleri, uç şeritli çevre yolları ile bir Afnka ken- tinden çok bir Amerikan met- ropolüne benzeyen Johannes- burg, agresiv, sevimsiz bir nıh taşıyor. Altın ve elmas maden- leri zenginlığinin yüzyıl içinde Afrika savanasırun ortasına oturttuğu bu görkemli kent, dünyanın en büyuk tezaüannı içinde banndınyor. Erışılmez fiyatlan nedenıyle çoğu yalnız beyazlann tekelinde olan Be- verfry Hills tara mahallelerde 40 bin yuzme havuzu ve 20 bın te- nis kortu bulunuyor. Kentin gu- neyindeki 2.5 milyonluk Sowe- to'da ıse hâlâ kanalizasyonu ve elektriği oimayan gecekondular var. Johennesburg'dan 30 dakı- kalık bir tren ya da 3000 liralık bir minibus yokuluğuyla van- lan Soweto'ya papaz, doktor, polıs gibı görevhlerin dışında beyazlar ayak basmıyor. Çekıcı ve heyecan verici bir New YorkHan Yüz üçyıllıkayakkabıboyaası1888'de Brooklyn halen kendi başma bir şehirken İtalya'dan öksüz göçmen Frank Caramanica Brooklyn'i Manhattan'a bağlayan köprüden geçti. Borough Hall'ün hemen yanı başına üç sandalyesinin ve boya kutularmın ancak sığdığı dükkânına yerleşti. O gün bugün 'ayakkabı boyacısı' orada. ŞEBNEM ATtYAS NEW YORK — Nasırlı boya- lı sert ellerin gerdiği kadife, si- yah derinin üzerinde bir aşağı bir yukan hızla kayıyor, her ge- çişte pabucun kut burnu daha parlaîc daha gıcır gıcır.. "Bazı insanlar pabuç boyamayı kuçük gortir, pabuç boyaası isen ne ka- dar egitimin olabilir ki, oyle sa- nılır. Halbaki hayatı ögrenmek bambaşka bir şey. lnsanın goztt- niın içine bakar bakmaz ne mal oldugunu anlanm. Bu koltuga oturan hayat hikâyesini anlatır, onlar konusur, bu durumda ses ctkarmamak gerekir, soru sorul- maz, Ubii kim oluyorsuo da so- ru soracaksın değil mi? Ne de- mek istegimi anlıyor musunuz? Soru sorarsan 'pabuç boyama- yı bırak da politıkacı ol' nasiha- tnu alırstnu.." 1888'de Brooklyn halen ken- di başma bir şehirken İtalya'dan öksuz göçmen Frank Caramani- ca boyuna bosuna bakmadan, Brooklyn'i Manhattan'a bağla- yan köprüden geçti, büyuk hü- kumet binalannın, mahkemele- rin ve resmi dairelerin göbeğine gelip Borough Hall'un hemen yanı başına uç sandalyesinin ve boya kutularının ancak sığdığı dukkâna yerleşti. O gün bugün tam yüz üç yıldır "ayakkabı boyacısı" hâlâ orada. Metal ila- run altında "Manhattan'ın en iyi boyacısı" yazüı. Bugün Carama- nica'nın büyukoğlu Frank Cara- manica aile geleneğinı dukkân- da sürdüruyor. Üzerinde mavi yağlı boyacı önluğu, beyaz atle- ti, kalın gözlük camlarının ge- rısindeki sulu gözlen ile 68 ya- şından çok daha yaşlı gösteriyor. Babası gibi en az 94 yaşına dek mesleğinı surdurmekten yana: "Ölum anıma dek îırçayı elim- den bırakmaya niyetim yok" di- ye tıslıyor kayıp ön dişinın ara- sından. Iş arkadaşı ve yardımcısı Toııy Juliano ıse 79 yaşında. Sa- bah 7'den sonra 2'ye kadar her ayakkabıyı 2 dolara parlatarak çalışıyorlar. Carmanica'da parlatılan pa- buçlarda New York'un siyasi, kültürel tarihi yazüı. Bugünkü vali, geleceğin demokrat başkan adayı Mario Cuomo daha genç bir avukat iken bu koltuklara çok oturmuş. Marilyn Monroe zamanında kocası Arthur Mil- ter'ı ziyarete geldiğinde pabuç- Az gelirli çalışan kesimin oturduğu Brooklyn mahallele- rinden birinde uç kızmı büyıiten Caramanica "Halimden mcm- nunum, bana söz geçirmeye ca- uşan bir patronum yok ve ozgu- rüm, ayakkabı da pariatsam ben kendimin adamıyım" dıye anla- tıyor. Wall Street'in dalgalanan eko- nomisinde ayakkabı boyası ar- larını burada parlatmış. Duvar- tık lüks. Çoğunlukla boya iste- larda ünlulerin, tanınmış siyaset meyen spor pabuç modası da iş- adamlannın fotoğrafları. lerin kötfl gitmesinin bir nede- Dunyanın ekonomik merkezi, ni. Fred Astaire'm "pabucuda- Wall Street'in göbeğindeki Ca- ki parlaklık yüregindeki ramanicalar küçucük dükkânla- melodidir" şarkısının romantik nndan elde ettikleri gelirle üç Caramanica ve Juliano ara sıra kuşak zar zor kendini geçindir- birbirlerinin pabuçlarını parla- miş. ,tarak keyif çıkarıyorlar. Net çizgili, dimdik, sivri köşeli modern gökdelenleri, içi tıklım tıklım mal dolu büyük alışveriş merkezleri, üç şeritli yolları ile bir Amerikan kentine benzeyen Johannesburg sevimsiz bir nıh taşıyor. kısa bir yurüyuş bu kentte ya- şamın temposunu artık beyaz- lann değil, siyahlann belirledi- ğini ortaya koyuyor. Sabahın erken saatlerinde kent merkezine akın eden si- yahlar, akşamüstü paydos saa- tine doğru kendilerini Soweto^ ya götürecek mınibüslerin önünde uzun kuyruklar oluştu- ruyorlar. Johannesburg'un So- fco'su olarak anılan kent mer- kezindeki Hülbrow semti ile apartheid yasalarının kaldırıl- masından sonra zengin beyaz mahallelere taşınan bir avuç si- yahın dışında Afrikahların ço- ju hâlâ Soveto'da yaşıyor. Ka- ranlıgın başlamasıyla kent so- kakları bomboş bir görunüm arz ediyor. Büyük ofıs binala- nnın bekçileri, "Escort Servke" adı altında çalışan randevuev- lerine girip çıkan tek tük müş- teri ve ışten sonrabirayla içip içip kafayı bulan bazı siyah gençlerden başka kimse kalmı- yor ortada. Bu serseri siyahlar tarafından saldınya, tecavuze uğramaktan korkan beyazlar da geceleri sokağa çıkmıyorlar. Bir restorana ya da tiyatroya gitmeyı göze alan cesur kişiler, yol boyunca kendilerini araba- laruun içıne &ıkı sıkı kitledikten sonra park yeriyle gidecekleri yerin kapısı arasında hızlı bir kısa mesafe koşusu düzenliyor- yanı olmamasına rağmen Jo- hannesburg Dar Es Selam, Arusha, Lusaka gibi bazı Afri- ka kentlerinden sonra görke- miyle basdöndurüyor. Güçlu bir yelin üflemesiyle uçacakmış gibi duran diğer Afnka kentle- rinın yanında 100 yıllık bir geç- mişe sahip olan Johannesburg, tum yapaylığına ve tezatlanna rağmen kök salmış bir kahcılık hıssı aşıhyor. Teleksler, fakslar, telefonlar bazı Avrupa ulkele- rinde bile -örneğin Jtalya'da- görulmeyen bir etkinlikle çah- şıyor. ThEnler, uçaklar zamanın- da kalkıyor. Hastaneler ve kli- nikler (özelhkle beyaz olanlar) en mukemmeltıbbı servısı veri- yor. Işıl ışıl aydınhğıyla kentin uçakla gece manzarası kuşba- kışı bir Chıcago izlenımi yara- tıyor. Havaalamnı şehır merke- zine bağlayan otoyolların üze- rinde hiç bitip tukenmek büme- yen sürekli Japon arabası tra- fiği sel gibi akıp gidıyor. Tezat- ları, süregiden de facto vrkçıh- ğı, yabancılaşma altında ezilen insanlan, gozahcı bir zenginlı- ğin bile örtemediği trajik fuka- ralığıyla Johannesburg, Gune> Afrika'yı tum çarpıcılığıyla özetliyor. Bu ulkede dünyanın başka hiçbır yerinde görülme- yen bir birinci dünya ile Üçün- cü Dünya yan yana, omuz omuza, göz göze yaşıyor. HOŞGÖRÜ PARKI — Din, dil ve ırk birliginden yoksun kalabalıgı bir arada tadan, farklı düşünceteri olan hoşgörü. Belfasttan Kuzey sahillerinde keşif gezisi Causeway sahillerinin önemli duraklarmdan Ballycastle'da 3300 kişilik nüfusun kat kat fazlası vardı. Kumsal ve çimlik alan, güzel havanm da etkisiyle doluptaşıyordu. Londra'dan Siyah, beyazınefendisiHyde Park'ın "serbest kürsü"leri bazen üç basamaklı bir merdiven, bazen meşrubat kasası. Parkın "konuşmacılar köşesi"ne yayılmış ateşli hatipler küfürlere aldırmıyor. HAKAN AYGÜN LONDRA — Yağmur çiseü- yor. Ancak ne konuşmacılar ne de dinleyiciler oralı değil. Hyde Park'ın 'serbest kürsü- leri bazen Uç basamaklı bir mer- diven, bazen meşrubat kasası. Din, dil ve ırk birliğinden yoksun kalabahğı bir arada tu- tan, farkh düşüncelen olan hoş- görü. Parkın 'konuşmacüar ko- şesi'ne yayılmış ateşli hatipler gelen küfürlere aldırmıyorlar. Konuşmacüann büyük ço- ğunluğunu Hıristiyanlık propa- gandası yapanlar oluştumyor. Katohkler, Protestanlar, Yehova Şahitlen, ayn tellerden çalıyor- lar. Kendini Hz. tsa zanneden bile var. Tipi de Isa'yı andınyor. Kü- fürlere alduış etmeden, kadife sesiyle anlatıyor: "Uk geMi^mde de inanma- mıştmıj. Mucize bekUyorsunuz benden. Gecen hafta burada otaıüar MHr. Havuun bogtın kö- ttt otecagını söylemiştim. Gör- müyor musunuz?" Dınleyıcüer laf atıyor: 'Nkfns U|ıduıda babaıun adı yazıyor muî" En 'ıcnkli' tartışma ise "siyalı- beyaz' kapışmasında oluyor. Af- rika kokenli bir tngüiz vatandaşı çıktığı merdivenin üstünden haykınyor: "Dinkyin aşagılık beyazlar. SizİB atanız biziz. YoMa bir si- yah erfcek gönirseniz ona 'baba' diye ses*ewneUsİBİz." Sonra açıkhyor. "Avrupa'nın kac yıllık tarihi var? Bir, büemediaiz iki bin yıl- hk. Anu ya Afrika'nm? MMyon- larca yıllık. Bunu beyaz bilim adamWı da kabul ediyor. De- mek ki siz bizden ürediniz." Ardından ekliyor: "Sakın üzölmeyin. ÜziUmesi gereken bizleriz. Atalanmınn hatası." Kalabahğı oluşturanlar renk aynmı olmaksızın gülüyorlar. Konuşmacı iyice keyifleniyor: "Anuuzda Avustralyalı var nu?" Genç bir kız eüni kaldınyor. Zencinin lafı haar: "Sen onnn bwran çocuğusun. Niye mi? Avrnpa'da ne kadar fahişe ve pezevenk varsa Avust- ralya'va taşındı. Siz onlann to- runusunuz." Bir başka genç kız ağlayarak öne çıkıyor: "Neden aynmcüık ympryorsn- nuz? Hepimiz kardeşce yasaya- maz mı>ız?" Zencinin yanıtı acımasız: "Sen agtamaya devam et Gö- aey Af rika'da ber gun binlerce siyahın anası aglryor. Bir kere- dk olsun bir beyazu agladıgını görmek ae güzel!" Konuşmasım sürdürüyor: "Siz Avnıpalılar hırsusınız. Uranynmu, eiması, aJtını Afri- ka'dan cakhnız. Peygamberler bile hep Asya ve Afrika'dan. Onfam da bizden çalıp, bize sat- maya çabşiyorsunuz." Kalabahktan laf atılıyor: "AIDS'i siz bize sattuuz ama." Konuşmacı gayet sakin: Dotnı, AIDS Afrika'dan ya- yıldı. Ama sizİH atalaruuzın ge- lip maymnnlaria çifüeşmeâ yu- znnden." Ardından da merdivenden in- meden önceki son cümlesi geli- yor: "Neden derinizin rengini de- gışürmiyorsunuz?" YONCA ÖZKAYA BELFAST (K.tRLANDA) — Yeşil, mavi. Gülümseyen yuzler. Gübre kokusu. Kuzey Irlanda'yı oluşturan altı bölge- den Antnm kumsallarını böyle tanımlayabilirsiniz. Sahile çok yerde paralel giden karayolunu çevreleyen toprak araziler yem- yeşil. Şanslıysamz size masma- vi bir gökyıizü eşlik edecektir. Tarlalarda otlayan koyun, keçı ve ökuzleri görmeseniz büe sal- dıklan koku sizi yol boyunca ta- kip ediyor. Antnmlüar size se- lamlamaktan hiç bıkmıyorlar. Antnm'ın Causevvay kumsal- lanndan, Kuzey lrlanda eyale- tinın başkenti Belfast'ta haber- dar olduk. Oysa dünya bu kum- sallan bundan tam 2$8 yıl önce öğrenmiş. Bu kıyılar ile ilgili ilk belgeler Royal Society tarafın- dan 1693 yıhnda yayımlanırken re*ssam Susanna Drury'nin kumsalı gösteren tabloları Av- rupahlara 1733-1770 yulan ara- sında ulaşmış. Larne'dan başlayıp Port- rush'da biten 60 mil uzunluğun- daki Causevvay sahülerine dam- gasını vuran kaya sütunlannın sayısı 40 bin olarak beliniliyor. Erimiş lavlarm tüm bu kayala- n kaplaması ve böylelikle at- mosferin zararlı etkilerinden ko- runmalannı, bu coğrafi gelişme- lerı izlemeyi kendilerine iş edi- nen bilim adamları ile jeologla- ra bıraktık, engin denizin, kum- salın keyfıni çıkardık. Giant's Causeway tramvayı- nın döşendiği 1883 yılına kadar at sırtında ya da kayıklarla bu sahilleri keşfetmeye gelenlere göre şanslıydık. Hafta sonuydu. Causevvay sahillerinin önemli durakların- dan Ballycastle'da 3300 kişilik nüfusun kat kat fazlası vardı. Kumsal ve çimlik alan güzel ha- vanın da etkisiyle dolup taşıyor- du. Kumsalda dalgalan sevinç cığlıklan ile kucaklayan çocuk- lar, Belfast'ta tel örgü ile konı- ma altına alınnuş bir trafik lam- basının 'bekle' duğmesi ile oy- nayan küçük çocuğun göruntü- sunu hafızalarda silikleşti- riyordu. Whitepark koyu boyunca uzanan 1 millik sahil de zıyare- tine gelenleri yüzmeye çağınyor- du. Sıcak iklıme sahip bir ülke- den kuzey kutbuna yakın bir yerlere geürken insanın akhna buralarda denize girebileceği gelmiyor tabii. Bu durumda ya ustunü başını çıkanp kendini lr- landa denizinin sulanna bırakı- yorsunuz ya da botlarm, kazak ve mayolu Kuzey lrlandahlann arasında dünyanın sıcaklığının arttığırun bas bas bağıran ve ge- rekli önlemlerin alınması çağn- sında bulunan bilim adamlan- mn uyanlannın anlanunı düşü- nüyorsunuz. Causevvay sahillerinin gözde noktalanndan bir dığeri Dunlu- ce Kalesi. 13. yuzyılda Richard de Burg'un yaptırdığı bu kale- nin kalıntılanndan guneşin ba- tısını seyretmenin keyfine diye- cek yok doğrusu. 60 milin sonunda yorgun du- şünce, dünyanın en eski yasal Whiskey destilasyon mahzenle- rini göremedik. Kuzey trlanda'nın kuzey sa- hillerini keşfettikten sonra, gü- leryüzlü, yardımsever, içten Ku- zey trlandalılann göruntüsünün yumuşatamadığı acılı, huzünlü, yalnız ve sessiz Belfast'a geri döndük. iyi yerli ama pahalı diyenlere. Taunus GT 38.020.000 TL Taunus GTS 45.100.000 TL Nakliye dahil. K.D.V.vetaşrtvergileri aynca ödenecektir. Otosan GENEL DISTRIBUTÖR Nasoto P A Z A R L A M A A Ş P K 20 ISTINYE ISTANBUL TEL 177 89 50
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear