18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
\24 AĞUSTOS 1991 OLAĞANÜSTÜHAL'DE POLİTİKA HABERLER CUMHURİYET/5 Kısaparmak'ın şarkılan • ANKARA (ANKA) — Sanatçı Fatih Kısapannak, Refah Partisi tarafından şarkılannın seçim kampanyalannda ve •mitinglerde kullanılabileceğini söyledi. Kısaparmak, şarkılarının Refah Partisi tarafından kullanılmasına ilişkin kendisine herhangi bir -teklif gelmediğini belirterek "Iki siyasi partiden milletvekilliği için teklif aldım. Ancak benim anladığım tek politika sanat 'politikasıdır. O yüzden ,kabul etmedim. Şimdiye kadar hiçbir parti ile organik bağım olmadı, olmayacak da. Zaten düşünmuyorum" dedi. Kısaparmak, Refah Partisi'nin şarkılannı ,mitinglerde ve seçim j>ropagandalarında kullanabileceğini belinerek |"KuUanabilirler. Çünkü bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok. Yani partiler kasçtlerimi bir diikkândan alıp arabalarında çalarlarsa, onlara kanunen de hiçbir şey yapılamaz" şeklinde konuştu. Belediyecilerin yenibaşkanı • tZMtR (ANKA) — Türk Belediyecilik Derneği'nin geçen yıl yapılan genel kurulunda ANAP'a karşı DYP ile işbirliği yaparak başkanlığa seçilen tzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur, 25 ağustos pazar günü törenle bu görevi DYP'nin Aydın Belediye Başkanı Cevat Aldemir'e devredecek. Türk Belediyecilik Derneği'nde başkanlık devir teslim töreninin pazar günü saat 14.00'te Izmir Fuar Kültvirpark'taki Belediye ,Meclis Salonu'nda yapılacağı bildirildi. Adalet Bakanlığı'na atamalar • ANKARA (UBA) — Adalet BakanlığYna yeni atamalar yapıldı. Adalet Bakanlığı'nda açık bulunan Müsteşar Yardımcılıklanna Kanunlar Genel Müdürü Abdülkadir Genenoghı Ue Hukuk tşleri Genel Müdürü Muzaffer Tutar, Personel Genel Müdürlüğü'ne Konya . Cumhuriyet Başsavcısı Ihsan Erbaş, Idari ve Mali Işler Daire Başkanlıgı'na Personel Genel Müdür Yardıması Abdülvahap Erkan, Hukuk Işleri Genel Müdürlüğü'ne aynı yer Genel Müdûr Yardımcısı Dr. Turgay Yücel, Adli Sicil ve lstatistik Genel Müdurlüğü YardımcılığYna Eğitim Dairesi Başkanı Turgut Uysal, Eğitim Dairesi BaşkanlığYna da Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı Huseyin Turgut atandı. Müftültikte yolguzhık iddiagı • ULUS (Cumhuriyet) — Zonguldak'm Ulus ilçesi müftülüğünce, imamlann maaşlarmdan ve yolluklanndan usulsüz bir biçimde "kesinti" yapıldığı öne sürüldü. Edinilen bilgiye göre müftülük şefi Mehmet Keleş tarafından "harcamalar için" gerekçesiyle imamlann yolluklanndan 30"ar bin lira, yaklaşık 170 imanun temmuz ayı maaşından da 10'ar bin lira kesildi. Iddiaya göre müftülüğün kadro talebiyle Diyanet tşleri Başkanlığı'na başvurarak imam atanmasını sağladığı "Uluköy Yenimahalle Hatipoğlu" adında bir cami de bulunmuyor. Türkeş'e ses bombası • KAYSERİ <AA) — Kayseri'de yann yapılacak Erciyes Zafer Kunıltayı'na katılacak olan MÇP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'in karşılanışı sırasında kullanılmak üzere aranan "top"un bulunamadığı ve bunun yerine "ses bombası" patlatılacağı bildirildi. MÇP Kayseri ll Başkanı Aydın Çetinkaya, Yıldırım ve Hilal gazetelerince düzenlenen ikinci Erciyes Zafer Kurultayı'na katılacak Alpaslan Türkeş'i geçen yıl oldugu gibi "9 adet ses bombası patlatarak" karşılayacaklannı kaydetti. Çetinkaya, bugün Erciyes'in Şeytanderesi Mevkii'nden yola çıkacak 9 dağcının da zirveye 9 Türk bayrağı ile 9 MÇP bayra|ı dikeceğini sözlerine ekledi. Yüzlerini seçimden seçime görtiyoruz CELAL BAŞLANGIÇ Ellerinde otomatik tüfekler, bellerinde el bombalan, göğüslerinde yüzlerce mermi var- dı. Siirt'e bağlı Gökçebağ'ı PKK'lılar basmıstı. Üç bin kişinin yaşadığı Gökçebağ'da 3 hazi- ran seçimlerinin ardından ilk kez bir belediye başkanına sahip olacaktı. Ama seçim için pro- paganda çalışmalannı, PKK başlatmıştı. Gökçebağ halkı gece yansı bir kahvede top- landı. Komutan "Selamet mangası geri çeldlsin" deyip nutkuna başladı: — Inbarcıların dosyalan elimizde. Ama ilk kez gittiğimiz bir köyde konıcu ve ihbarcdan affediyoruz. Kimse kimseyi ihbar etmesin. Militanlar bu sırada arama yapıyordu. Bir köylünün üzerinde tabanca çıktı. Komutan çok kızdı: — Ayıp degil mi köylünün arasında taban- ca taşunak? Silahı çok seviyorsan bizimle gel. Sana mükemmelini verelim. Sonra köylülere döndu: — Göriiyorum ki Feuerbance, Beşiktaş, Ga- latasaray denince agzınız bir karış açık kalı- yor. Bunlann faydası yok. Evinizi onann da- ha iyi. Sıra, yapılacak seçimlere gelmişti. Gökça- bağ'da sosyal demokratlar silme oy alıyordu. Komutan uyardı: — Babası ne yapü ki, tnöoii size bir şey ysp- sın. Secimde size hizmel edecek adayı seçin. Partisi önemli degil... Guneydoğu'da uzun süredir bir propagan- da savaşı yaşanıyor. Özellikle "fısütı gazetesi" bu, savaşın en etkin silahı. Siyasi partilerin du- nımu ise köyü basanlara komuta edenin söy- lediği gibi: — Partiler hiç önemli degil. Bunu anlayabilmek için Guneydoğu'da bir tur atmak yeterli. örneğin DYP'nin Nusaybin tlçe Yönetim Kurulu üyesi Nusrettin Alp önce milletvekil- lerinden yakınıyor: — Yüzlerini seçimden seçime göruyoruz. Yaklaşık bir yıl önce yapılmış DYP ilçe kongresi. Ancak o günden bu yana yönetim kurulu bir kez bile toplanamamış. "Parti ola- rak hiçbir çalışmamız yok" diyor Alp, "Eski- den boyk degildi. Şimdi delegeyi ancak seçim- den seçime çagınyoraz. Üyelerie doğru düriist bir ilişki yok. Şu anda en iyi durumda olan parti HEP'tir. SHP de ANAP da bizim gibi." Silvan'ın bağımsız Belediye Başkanı Fadıl Erdede dertli. Seçilen yerel yönetimlerin bas- kılardan dolayı çahşamayacak duruma geldi- ğini anlatıyor: — Demokratik haklann ayaklar altına alın- dıgı yerde yerel demokrasiden nasıl söz edile- bilir? Yurttaşlann devlete güveni azaldı. Par- tiiere karşı da voğun bir guvensizlik var. Ge- çen gün Erdal Inönu buradan geçti. Kimse se- lam büe vermedi. Özal Diyarbakır'a geldiğin- de, özel otobüs tuttular. Otobusler boş gitti de kimse binmedi." litika yapınca hedef oluyorsun. Sanki illega- lite özendiriliyor. Guneydoğu'da, olayların tırmandığı boyut ve bunun insan psikolojisine yansıması ür- kütücü. "Olağanüstü Hal'de Politika" için Guney- doğu'da bir tura çıkınca, politikaJnın yerini, giderek şiddetin aldığı çıkıyor ortaya. Baskı- lar sonucu yasaJ platformlann pek geçerliliği kalmamış. Bu da öncelikle siyasi partiler kul- vannın boşalmasına yol açmış. Bir de bütün ağırlığım duyumsatan yasadışı bir platform oluşturmuş. Görünen o ki bölge halkı, bir SHP'den, bir ANAP'tan, bir DYP'den bir DSP'den beklen- tilerini dondurmuş. Hatta terk etmiş bile. Bu bölgenin siyasal yaşamında büyük bir boşlu- ğun doğmasına yol açmış. Bu boşluğu kim dolduruyor? Bu soruya verilecek yarut elbet- te yasal platformlann dışına çıkıyor. Ama ke- sin olan bir şey var ki o da şiddetin şiddeti ça- ğırdığı. Politikanın geçerliliğini yitirip şidde- tin egemen olduğu bir yapılanmanın yansıma- sını yaşıyor "Olaganüstü Hal'de politika". Bugüne değin siyasi partileri "devlete karşı bir şemsiye", "devletle kendisi arasında bir köprii" olarak gören bölge halkı, artık bu ba- kış açısını değiştirmiş. Bu aşamada yoğun ola- rak HEP'e yönelmesi de bunun göstergesi. Çünkü HEP, yurttaşlan devlete karşı koruyan bir "şemsiye" görevini görmekten uzak. Mil- letvekili olan parti başkanı, partüi milletve- killeri Diyarbakır'ın göbeğinde özel tim tara- fından dövulüyor. Bir başka partiden ve TBMM'den birkaç usulen söylenmiş sözün dı- şında tek bir tavır gelmiyor. HEP, bölgede yaptığımız gezide de sapta- Yörenin sakin ilçelerinden bin olan Bismil'de, Nevruz kutlamalanna kaymakamlık izin vermeyince, halk yuzde yüz katılımla izinsiz olarak dığımız gibi hiçbir biçimde devletle yurttaş kutluyor. Okullarda ogrenciler Nevruz'un Türk bayramı olduğu yolundaki genelgeyi, öğretmenleri okuyıınca protesto gösterisi yapıyoriar. arasında köprü olamıyor. Çünkü, bölgedeki resmi görevliler, bu anlamda meşru bir siyasi organizasyon olarak kabul etmiyor HEP'i. Önümüzde bir erken seçim var. Bölge hal- kı artık devletle arasında köprü ya da şemsi- ye olarak görme eğüiminde değil siyasi parti- leri. Yapılacak seçimler pek çok yerleşim bi- riminde "açık oy gizti sayım"a dönüşebilir. Ya Erdede eski SHP'li. "Yediler olayı"yla bir- Silvan'dan Bismil'e geçiyoruz. llçenin likte partisinden istifa ediyor. Ancak bölge- DYP'li Belediye Başkanı Abdurrahman As- de istifa eden birçok belediye başkanı gibi o lan gorevden alınmış. Yerine atanan DYP'li da HEP'e gitmiyor. Erdede'nin belirlemesi meclis üyesi Alaattin Ata, görev yeri değişti- "HEP'in durumu belli degil" yolunda. rildiği için kızan bir belediye çalışanı tarafın- Belediye çahşmalanndaki zorluklan akta- dan öldürülmüş. Şimdi yerine bir başka rıyor Erdede: DYP'li bakıyor. — Soğuk hava deposu var ileride tşçiler ge- Yoredeki sakin ilçelerden biri olan Bismil'de ce vardiyasına gidiyorlar. Ne depoya ne de 1991'e gelindiğinde işler değişiyor. Yıl içinde mezbahaya gece adam gönderip vardiya de- tam üç kez kepenk kapatma eylemi yaşanıyor ğiştiremiyonız. tşçiler gece yolda görulunce ilçede. HEP İlçe Başkanı Mümtaz Çerçel, gozaltına alınıyor. Vatandaşlar belli bir saat- olayların nedenini anlatıyor: ten sonra misafirtikteyse, orada kalıyor, gece, gozaltına alınma korkusuyla sokağa çı- makamlıga başvurduk kamıyor. bu kez kendi başına. kepenk kapatmayla, yıiz- "Öyle zaman oldu ki" diyor Erdede "bele- de yüz katılım sağlayarak kutladı. Okullarda diye meclis üyelerinin çogu gözaltında oldu- öfrenciler, Nevruz'un Türk bayramı olduğu ğu için meclis toplantısı yapamadığımız gün- yolundaki genelgeyi öğretmenleri okuyunca ler çok oldu. Çünkü çoğunluğu sağlayama- protesto gösterisi yaptdar. Dört kişi gözaltı- konuyor. Sığınmacılara yardım konusunda yaşanan olaylar da bölgenin yapısını yansıtmak açısın- dan ilginç. Biri kaymakamlık, diğeri de HEP- in öncülüğündeki halk tarafından iki yardım komitesi kuruluyor. Kaymakamlık yardım toplamak isteyenlere "Bize verin, sizin topla- dıklanmz ERNK'ya gider" diyor. Aldıklan ya- nıt da şu: — "Size vermeyiz. Çünkü sizin topladıkla- rmız da koruculara ve özel tüne gider..." oluyor. da oy pusulalanna mühür basmak yerine, bir mermi deliği tercih edilebUir. Özellikle 1984'ten bu yana uygulanan "başanh" politikalann "üç buçuk eşkıya"yı bugün gözler önünde. Artık a > ,„ .„ „ « , „ , «»-..,«.. Yardım kampanyası boyunca kaymakamh- ^ f - Nevruz'u ya^al^tarak kuttamak için kay- ğın deposuna bir çuval patates gitmiş, banka ^lgede s.yas. partüer kulvan hızla boşalmıs, kabul edUmedi. Halk hesab.na da otuz bin lira para yatınlmış. boşluk an dolduran da bugune kadar uygu- HEP'liler üç günde sekiz kamyon yard.m ^ ^ ^ » P 0 1 1 ^ : ^ - A s l ı n d a , "Ol.- topladıklarıru söylüyorlar. t*™** ***}«de.foUtika" sergüenen "olaga- HEP ilçe Başkanı Çerçel, "Olaganüstü nustu becenkazlıkler"ın sonucu önenüı bir aç- Hal'de politika"vı anlat.yor: m a f n «nyaUerıııı venyor bağıra bağıra. As- - Baskı« karşı radikal Uvır almak, diren- Imda yaşamm her alanında olduğu gıbı sıya- mek gerekiyor. Gozaltına al.nmay., tutuklan- ^«f d e çağ atlarn^ Güneydogu; "olafan t h v« a a n - o ı a ganusıu çag a. dık." na alındı. Beş altı bin kişi yünıdu, oturma ey- Ya "Olağanüstü Hal'de politika?" lemi yaptı. GözalUndakiler serbest bıraküın- mayı göze almalı. töegal çabşmaktan daha zor Erdede bir tümceyle anlatıyor: ca, onlan omuzlarda taşıdı. O günden beri de burada legal politika yapmak. tflegal olsan se- _ * _ _ * — Baskı, dayak, gözaltı... bir olay oldu mu eylemler hemen ortaya ni tanımıyorlar, bilmiyorlar. Burada açık po- B 1 T T I AçiKOTURUM: TÜRKÎYE'DEKATILIM, DEMOKRASİ VE SİYASİPARTİLER Çoğulculukçözülmeden demokrasi yerleşme25 Katılanlar Prof.Dr İLHAN TEKELİ (ODTÜ oğrenm üyesi) Doç.Dr. NtLÜFER GÖLE (Boğazıçi Cnı\ersitesi öğretim uyesi) NECDET UĞUR (Eski kamu yöneticisi, eskı Mıllı Eğitim Bakanı, SHP Panı Meclisi üyesi) HASAN CELAL GÜZEL (Eski Başbakanlık Müstejan, eski Milli Eğitim Bakanı. Gaziantep Milletvekıli) Yöneten GENCAY ŞAYLAN ŞAYLAN Sayın Tekeli, tartışmada vesayet anlayışmm ve burokratik yapının katıhmı engellediği noktasma.geldik. Sız bu konu- ya nasıl yaklaşıyorsunuz, gerçekten katı- lım sorununda en büyük engelin bürokrasi-halk çelişkisi olduğunu düşünıi- yor musunuz? İLHAN TEKELİ Ben önce katıhmı, siya- sal katılımın dışında toplumsal bir olay ola- rak tanımlamaya çalıştım, sonra siyasi parti sorununu ele aldım. Ama şimdi şöyle bir so- run dikkatimi çekiyor, bundan söz etmek is- tiyorum. Bir süre önce Istanbul'da Mülkiye- liler Birliği bir toplantı düzenledi ve her ke- simden tartışmacı bu toplantıya katıldı. Ba- na çok ilginç gelen husus, bu toplantıda bu- yük bir bürokrasi düşmanlığı ve eleştirisi ya- pılmasıydı. ŞAYLAN Evet, ben de katılmıştım ve Mul- kiyelilerin dıizenlediği bir toplantıda bu- rokrasiye böylesine yuklenilmesine ben de çok şaşırmıştım. Yanlış anlamadıysam siz de bürokrasmın böylesine elestirilecek bi- çimde güçlü ve etkili olmadığını söylüyor- sunuz değil mi? İLHAN TEKELİ Evet, bu toplantıda Mül- kiyelilerden kimse çıkıp da devlet memurla- rını savunmadı. Şimdi Türkiye'nin bugünkü pratiğine baktığımızda kamu bürokrasisinin çok zayıflamış, âdeta döküldüğü görülüyor, ama yine bütün sorunlardan dolayı bürokrat- lar e'eştiriliyor. Halbuki bürokrasinin artık ne etkisi kalmış ne de gücü.Acababugün Türki- ye'nin ulaştığı noktada siyasal yapıda devlet- halk ya da halk-burokrasi ikilemlerini tartış- mak bizi bir yere götürür mü? Böyle bir tar- tışma ne kadar yeterli sonuçlar verebilir? Ben- ce bu, artık aşılması gereken bir modeldir ve bu tartışma ile bir yere varılamaz. Eğer sağ- hklı bir demokrasi olacaksa, sağlıklı bir bü- rokrasi de olacaktır, olması gerekir. Bürokra- siyi kötüleyen bir söylemle sağlıklı demokra- si kurulamaz. Elbet bürokrasinin halkın hiz- metinde olması gerekir, ama bunun da doğ- ru durüst bir bürokrasi olması gerekir. Şimdi herkes bürokrasi aleyhine bir söyleme girmiş. Bürokrasi ile seçkinler ya da aydınlar özdeş- leştiriliyor ve sonra bütün sıkınunın bunlar- dan geldiği ileri sürülüyor. Türkiye'de aydın- lar zaten büyuk ölçüde siyasetin dışındadır ve o zaman aydın-halk ikilemine dayanan mo- delin yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Aydın- lan hedef alan bu model, bence bir lümpen politikası tipinin ideolojisine yardım etmek- tedir. Türkiye'nin siyasetinde aydınlar dışlan- mıştır ama aydınlann daha da dışlanmasını isteyen çözümleri getiren modelleri bütün ana- lizlerimizde kullaruyoruz. örneğin 195(r"lerde geçerli olan devlet-halk ikilemine dayanan si- yasi analizleri bugün de sürdürmek doğru mu diye soruyorum. Acaba bugün için başka tür kavramlaştırmalara gereksinmemiz yok mu? Eğer Türkiye'de aydınlann biraz daha fazla si- yasete girmesi iyi olur diye bir yargıya van- yorsak, o zaman kurduğumuz analiz model- lerinin aydınları dışlamaması lazırn diye du- şünüyorum ve alışılagelen analizin gerçekçi ol- madığını söylemek istiyorum. Şimdi ortada üçlu bir model var: Halk, dışlanan aydınlar ve bir de arada siyasetçi kesimi. Artık yeni bir model kurmamn zamanı geldiğini düşünuyo- rum. NECDET UĞUR Sözünü ettiğiniz modeh anahatlan ile nasıl tanımhyorsunuz? İLHAN TEKELİ Şu anda ben kullanılan modelin geçersizliğini tartışıyorum. Seçkinleri, aydınları, devleti ve bürokrasiyi bir kategori- ye koyup halkı öbur kategori olarak almak Tekeli Çoğulculuk sorununu tartışmadan, çözmeden sandıktan çıkana razı olmak, demokrasinin gereğidir demek yetmiyor. yanlış bir yaklaşımdır dıyorum. Ama bu söy- lem Turk siyasetinde hâlâ egemen. Butun sa- ğın da solun da siyasal söylemi bu iki kate- gorili model üzerinedir. Halbuki Türkiye'de aydmlar siyaset dışı kalıyorlar. Bir diğer önem- li olduğunu saydığım nokta da şu: Demokra- sinin gereği sandığın sonuçlanna razı olmak- tır deniyor, ama çoğulculuk tartışılmadan bu, temel değer olarak takdim ediliyor. Bu daha çok sağın söylemi içinde ortaya çıkıyor. Ço- ğulculuk sorununu tartışmadan ve çözmeden sandıktan çıkana razı olmak demokrasinin ge- reğidir demek yetmiyor. Çünkü bu aynı za- manda toplumda değişik gruplann, çoğunlu- ğun diktası altında kalmasına yol açabiliyor. Yani sandığın sonuçlanna razı olun söylemi- ni çoğulculukla tamamlayarak getirilmesi ge- rekir ve bu çoğulculuk, azınlık gruplanrun du- şuncelerini ifade etmesi yanında, düşüncele- rini gerçekleştirmeye de olanak sağlanması bi- çiminde anlaşılmalıdır. Zaten bu sağlanamı- yorsa bir çoğulculuktan söz etmek güçleşecek- tir. Eğer azınlık grupların düşuncelerinin ger- çekleşmesine olanak tanınırsa, sivil toplum- da temelli gelişme hızlanabilir ve demokratik kanallan kullanarak bir kişinin kesin hale gel- mesinin yolu tıkanabilir gibime geliyor. Sonuç olarak bu ikili modelin aşılması ve özellikle sağ kesimin kullandığı saıidık sonuçlanna razı olun yaklaşımının mutlaka çoğulculuk Ue ta- mamlanması gerekiyor. HASAN CELAL GÜZEL Samyorum ll- han Bey benim konuşmamdan çok Mülkiye- liler Birliği'ndeki toplantıdan esinlenerek bu tanışmayı yaptı. Yalnız ben tekrar aynı nok- taya dönmek istiyorum. Saym Tekeli, ikilem- li analizin kullamlmasım eleştirdi, ama gali- ba bu yaklaşımı tam olarak reddetmiyor. Ya- ni bu ikilem, tarihi bir vakıa ve yüzyıllar öte- sine uzanıyor. Seçkinci aydınlann duştüğü ya- nılgılar çeşitli problemlere yol açtı. Ama ba- na göre bu yanılgılar kadar öbür uç da buna ekstrem demiştim, tehlikeli. Yani tekrar edi- yorum sadece sandıktan çıkmış olma ile so- runlar çözülmüyor. Elbet milli iradeye saygı- hyız, ama sandıktan çıkanın her şeyi yapabil- mesi diye bir şey olamaz, bu demokrasi ile bağdaşmaz. Diğer bir nokta da bürokrasi kav- ramı. Ben bu kavramı devlet memurlannın toplamı olarak kullanmıyorum, tıpkı teknok- rasi kavramında olduğu gibi doktriner anlam- da, bürolann egemenliği olarak kullanıyorum. Burada milli iradenin karşısmda seçilmemiş seçkinler gnıbunun egemenliği söz konusudur. Devlet memurluğu ile kanştırmamak gerekir. Zaten olaya böyle yaklaşırsam ben kendimi in- kâr etmiş olurum. Çünkü devlet memurluğun- da geçen mazim ile gerçekten övünürüm, dev- let memunı olmaktan, devlete ve topluma hiz- met etmekten onur duyanm. Bürokrasi ile il- gili eleştirilerin faturasırun devlet memurlu- ğuna çıkarılmasına ben de itiraz ederün. ŞAYLAN Sayın Cüzel, yine de yanlış an- lamadıysam size göre Türkiye'de demok- rasinin yerlesmesini ve gelişmesini halk, sokaktaki sıradan adam istedi, ama aydın- lar engelledi. Bu noktayı bifparça açma- nızı rica edebilir miyim? HASAN CELAL GÜZEL Son otuz ya da kırk yıl içinde ilginç gelişmeler oldu, sıradan insanlar valinin, kaymakamın odasına girip bir şeyler talep eder oldular. Zaman zaman da aydın olmak sanki suçmuş gibi değerlen- dirmeler de yapıldı. Şimdi ben daha geniş bir -perspektiften bakıyonım, örneğin son iki yuz yıh ele auyorum. Elbet çok değerli aydınlar da yetişti, ama birtakım aydın snopluğundan (züppeliğinden) bu millet çok çekti, yuksek maliyetler ödendi. Ne benim ne de kimsenin köktenci bir tavırla, seçkin aydınlara karşı ol- ması mümkün değildir. Ben seçkinciliğin de- mokrasi karşıtı bir oligarşiye dönüşmesi üze- rinde duruyorum, buna karşı çıkıyorum. El- bet bir kısım aydın, kendi görüşlerinin kabul edilmesi için çabalamaktadır ve bunu kimse eleştiremez. Ama kendi azınlık ruhunu ön pla- na alan ve aydın olmanın verdiği avantajlan kullanarak, halkı dışlayıp siyasete egemen olan eğilimi de vardır ve benim sözünu etti- ğim de budur. Bu gruba karşı kontr-seçkinler çıkmaktadır, yani eleştirilen aydının karşıtı da aydınlardır. Bakın bu ülkede 10 yılda bir darbe oldu ve darbelerden sonra mezunu olmakla her zaman övündüğum SBF'nin ve hukuk fa- kultelerinin gerçekten çok değerli öğretim uye- leri bakan oldular. Her sefer belli hocalar ül- keyi yönetmek üzere askerler tarafından ba- kan olarak atandılar. Işte sözunü ettiğim seç- kincilik budur. Kesinlikle kişıliklerle ilgili bir eleştirim yok ve o bakan olanlann bir kısmı- na ben çok şeyler borçluyum, ama bu ülkede "ara rejim bakanı" gibi terimlerin icat edil- diğini de unutlayahm. Bu sorun, bana göre Türk siyasi yaşamımn gündeminden tam ola- rak kalkmış değil. Şimdi bir de Nilüfer Ha- nım'ın değındiği bir noktayı ele almak istiyo- rum. Katıhmm bir siyasal partilerle, siyasetle ilgili dar anlamı var, bir de kültürel ve eko- nomik alanlan kapsayan geniş anlamı var. Birbirlerüıden farklı, ama aynı zamanda bir- birlerini tamamhyorlar. Örneğin kadın hare- keti siyasal partileri kacınılmaz bir biçimde et- kiliyor. Nasıl etkilenmesin? Seçmenlerin en az yansı kadın ve bu kesimde ortaya çıkan etki- li, kapsamlı bir hareket ister istemez siyasi par- tileri ilgilendirecektir. Çünkü secimlerde ka- dınlardan da oy isteyeceklerdir, bunun için de kadın seçmene şirin görünme yollan arayacak- lardır. Demin sözü edilen derneklerin, vakıf- lann, çeşitli sosyal oluşumların etkinliğinin Türk toplumunda, Batı toplumlanna göre geri kalmasının nedeni kumandalı etkinliklerin ağırlıdır. Bakın burada piyasa ekonomisi çok Gözel Elbette çok değerli aydınlar da yetişti. Ama birtakım aydın snopluğundan bu millet çok çekti, yuksek maliyetler ödendi. büyuk onem kazanmaktadır, Sovyetler Birli- ği bile bu yöne gitmek zorunda kalmıştır. Ben piyasa ekonomisinden söz ederken bir belli ekonomik ideolojiyi düşünmuyorum. tnsan- ların, genel olarak orta sınıfın belli bir eko- nomik güce sahip olması biçiminde düşünü- yonım ve bunun derhal katılıma dönüşeceği- nin altını çizmek istiyorum. Kumanda ekono- misinin işlediği yerlerde yani devletin ekono- mik ağırlığının çok fazla olduğu ekonomik sistemlerde sivil toplumun gelişemeyeceği açıktır. Böyle sistemlerde ne yaparsanız yapın, katıhmı da gerçekleştiremezsiniz. Bakın 1980 öncesi universite modehnin katıhmcı ve özerk bir sistem olduğu ileri sürülüp, YÖK yerden yere vurulmakta. Eski bir Milli Eğitim Baka- nı olarak YÖK'ün yerden yere vunılmasını haklı bulduğumu söyleyebüirim, ama 1980 ön- cesi modelin katıhmcı olduğunu kabul ede- mem. O sistemde de burokratik bir yapılan- ma vardı ve kumanda düzenine bağlı olarak çahşıyordu. Bu çok güçlu bir eğilirr ya da ge- lenek. Bakın biz ANAP olarak devleti eko- nomik fonksiyon açısından küçültmek iddi- ası ile yola çıktık. Samimiyetle itiraf edeyim, bir eski bürokrat olarak bu "devleti küçülte- ceğiz" ilkesi beni rahatsız bile ediyordu. Ama iddiamızın aksine devleti küçültmek, Müker- rem Hiç'in bir calışması var. Bu çalışmaya göre biz devleti aldıktan sonra daha da büyütmü- şüz. ŞAYLAN Efendim, son kırk yıl içinde göreve gelen bütün sağ iktidarlar başlan- gıçta aynı şeyi söylediler, ama uygulama- da dediklennm aksini yaptılar, devletin ekonomik etkinliğini arttırdılar. Galiba bu az geiismişliğin sonucu. örneğin Adalet Partisi'nin de Doğru Yol Partisi'nin de programında aynı şeyler var. HASAN CELAL GÜZEL Ben partiler arası mukayeseye girmek istemiyorum. Ama sonuç iyi değil diyonım. Sorun, olaya ANAP açı- sından bakmak değil, devletin küçülmesi. SSCB'nin, Bulgaristan'ın bile arayış içinde ol- duğu bir dönemde, bizim Birleşik Komünist Partisi'nin sayın yöneticilerinin bile yeni yak- laşımlar formüle etme çabası gösterirlerken bir merkez sağ partisinin kumanda ekonomi- sini tasfıye etmesi gerek. Devletin ekonomiye müdahalesi azaltılmalı, yatınmlar ve ekono- mik faaliyetler hızla küçültülmeli. Aksi hal- de sivil toplum gelişemez. Sayın Göle'ye ta- mamen katıhyorum, sivil toplum sadece siyasi katılım ile gerçekleşemez. Sendikalaşmayı, dernekleşmeyi, Batı'da çok iyi işleyen ve kay- nağı bizde çok gelişmiş bulunan vakıflaşma- yı, krahn verdiği atıfet olarak değil, kendili- ginden ortaya çıkan oluşumlar olarak görme- miz gerek. Yani bunlan toplumun kendihğin- den ortaya çıkarması lazım. ŞAYLAN Sayın Güzel; seçkinler, kon- tur-seçkinler ayrımı yaparken bir ömek verdiniz ve Türkiye'de yerleşik hale gelen "ara rejim bakanlarından"söz ettiniz, Bu doğru bir gözlem, ama bir kısım üniversi- te öğretim üyesinin, yani aydınlann aske- ri yönetim döneminde bakan olurken bir kısım universite aydınlannın işlerinden ol- duklannı, direndiklerini, hapislere girdik- lerini unutmamak gerekmiyor mu? Yani bir genelleme yapmak mümkün mü? HASAN CELAL GÜZEL Efendim, soru- nun aydınların kişilikleri ile ilgili olmadığını belirtmiştim. Elbette 1402 sayüı yasa ile üni- versiteden uzaklaştınlanlara haksızlık edilmiş- tir. Askeri yönetimler, antidemokratiktir ve bu gibi tezatlann ortaya çıkması bence doğal- dır. 147'ler olayı başka bir çelişkidir ve bun- lann, yani örneklerin sayılannı arttınnak mümkündür. İLHAN TEKELİ Ben bu vakıf konusun- da bir şey sormak istiyorum. Vakıf ne ölçüde sivil toplum öğesi olabilir? Vakıflar kendi iç- lerinde demokratik olmayan kurumlardır, bir bakıma şirketlere benzer. Elbet vakıflar çok faydalı kurumlardır, ama kendisi demokratik öğeler taşımayan bir kurum ne ölçüde sivil- leşmeye ve demokratikleşmeye katkıda bulu- nur diye bir soru akbma geliyor. HASAN CELAL GÜZEL Bence bırakm vakıflan, şirketler bile sivil toplum öğeleri ha- line gelebilir. Tabii şirketlerin hâkimiyeti iyi midir kötü müdür tartışması yapılabilir, ama mülkiyetin dağıldığı tüzel kişiliğe sahip şirket- lerin demokratikleşmeye katkısı büyük ola- caktır samyorum. StİRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear