18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZBLARI 14NİSAN1991 Ulm'dan 163.5 metrelikkatedral Dünyanın en yüksek katedraline Ulm'da yaşayan kabare sanatçısı Şinasi Dikmen'e göre Aziz Nesin hiç zorlanmadan çıknuş. REFtK DURBAŞ ULM — Dünyanın en yüksek kuleli katedrali nerede dense kim bilebilir? Hiçbir ansiklope- diye bakmadan belki Ulm'da ya- şayanlar ya da Ulm'u görenler... Evet, dünyanın en yuksek ku- leli katedrali Ulm kentinde. Yüksekliği tamı tamına 163 met- re 53 santim. Kulenin öyküsü oldukça il- ginc. Kule, şimdiki haliyle 1890 yı- lında yapılmış. Asıl planında şimdikinden 6 metre daha kısay- mış. Bu 6 metreyi daha sonra eklemişler. Nedeni de Meryem Ana'ya dayanıyor. Çünkü Orta- çağ'da yapılan bütün kiliseler Meryem Ana adına yapılmış. Ulm kenti ise 1532-34 yılları ara- sında Protestanlığı seçmiş, kili- se de bu yüzden halkın kilisesi olmuş. Asıl özgün planda Mer- yem Ana'nın 9 metre boyunda Kahire'den Karmaşave gürültü şehriMısır'da ramazanın gösteri* yanı ağır basan bir yanı var. Örneğin her^d^irbirine oruçlu olup olmadığını soruyor ve h«fıkes daha oruçlu olmaya özen gösteriyor. daha aydınlık bir görünüm ar- NtLGÜN CERRAHOĞLU KAHtRE — Her on Kahire- liden altısı; bu kentin karmaşa ve gürültusüne dayanabilmek için teskin edici ilaç kullanıyor. En aandan bu konuda yapılan araştırmaların vardığı bulguLar böyle. Ama iftar saatlerinde Ka- hire'nin sokaklarında dolaştığı- nız zaman Afrika'nın en büyük metropolünde olduğunuza ina- namıyorsunuz. Akşamüstü 5'ten itibaren el ayak çekiliyor; dük- kânlar kapanıyor; trafiğe sürekli eşlik eden korna sesleri dinıyor ve arabadan geçilmeyen 'Tahrir' (özgürlük) Meydanı'nda kuş sesleri duyulmaya başhyor. Ger- çekte Kahire'ıün hummalı yaşa- mı, rarnazan ayında öğleden sonra 2'den itibaren dinmeye başbyor. Nisan başında bastıran sıcaklar ve orucun bileşimi, bu- rada insanların gürültü uretmek konusunda tükerunez görünen enerjisini büyük ölçüde törpü- lüyor. Genel olarak Kahireliler sabahın erken saatlerinden 'siesta' saatine dek çalışıyorlar. Kendıne ramazan 'siesta'sı lük- sünü tanıyabilenler, öğleden sonra iki-iki buçuk arası evleri- ne çekiliyor ve her seferinde günlük ziyafetlere dönüşen iftar için telaşlı bir hazırhk başhyor. Mısır'da ramazanın *gösteriş' yonü ağır basan bir yanı var. ör- neğin herkes birbirine oruçlu olup olmadığını soruyor ve her- kes birbirinden *daha oruçtu' ol- duğunu göstermek için özel bir çaba sarf ediyor. Beş vakit na- mazında olmayanlar bile, eş- dost akrabalarını ve iş çevrele- rini 'incitmemek' için, oruç tut- tuklarını söylüyorlar. "Oruçlu musun" şekİindeki bir soruya hiç kimsenin "Hayır, degilim" diye cevap vermesi düşünülemi- yor. Bu nedenle eski kentin bu- lunduğu 'Citadel'den yapılan top atışından sonra sokaklarda turistlerden başka canlı varlığa rastlamak mümkün olmuyor. Buna mukabil, Kahire'de ya- şam iftardan sonra yeniden hız kazanıyor. Televizyondaki rama- zan eğlencelerinin karşısına çö- reklenmeyenler, tekrar sokağa koşuyorlar. Örneğin Kahire'nin kapalı çarşısı Han Halilili; ber- berler, butikler aksam 19.30'dan bir heykeli olması gerekiyormuş. Ulmlular Protestan olunca Mer- yem Ana'mn heykelini yapma- mışlar, buna karşın kuleyi 6 metre yukseltmişler. Bu da ka- tedralin dünyanın en yuksek ku- leli katedrali olmasını sağlamış. 1944 yılınm arahk ayında Amerikalılar Ulm kentini bom- bardımana tutunca kent merke- zi tamamen haritadan silindiği halde kiliseye bir şey olmamış. Bu yüzden kilisenin çevresinde- ki bütün evler yeni yapı. Kilisenin yanındaki Platzgas- se sokağının da acı bir anısı var. Bu sokağa Ulmlular "Naziler Sokağı" diyor. Çünkü o kadar çok insan ölmüş ki bu sokakta, üst üstte ylğılan öluler evlerin bi- rinci katmı aşıyormuş... Kilisenin bir ilginçliği de bü- tün bu görkemli yapının 4 met- relik bir temele oturması. Beş bölümluk bu büyük kütle uzak- tan bakılınca ters çevrilmiş bir gemiyi andırıyor. Kilisenin içinde yüzyılların sessizliği. Vitraylann kırık renk- lerinden soluk gün ışığı tahta sı- raların üzerine düşüyor. Mihrap, ekmeğin saklandığı dolap ve vaftiz masası kilisenin yapıldığı tarihten kalma. En dip- te koroda çahşanların oturduk- zediyor. Ve sahurda Mısırhlar l a r l koltuklar da... Koltukları öylesine çok yiyor ki; hükümet zamanın tüccarian, .p üretenle- destek verdiği un, şeker, pirinç "• ^uğday ekenler gıbı çeşıtl. veyağarzmıarttırmakzonında m e s l e k g^plarına aıt insanlar kahyor. Meyve ve sebze fiyatla- vaptırrmşlar ve uzerlennde hep- n ise ramazanın başlangıcıyla s i n i n ı s ı m l e r ı > r a z ı h - birlikte ikiye katlanıyor. Kulenin 162 merdiveni bulu- Tüm Mısır'ı baştan aşağı et- nuyor, bu merdivenleri Ulm'da kisine alan bu yoğun "ramazan" yaşayan kabare sanatçısı Şinasi atmosferine rağmen, turiste ik- Dikmen'in deyişiyle Azız Nesin ramda ve içki servisinde herhan- hiç zorlanmadan çıkmış... gi bir eksiklik göze çarpmıyor. ı j ı m ' u n neresinden bakarsa- "Kemerieriniri baglayın" anon- m z b a k l n k i l i s e n i n k u iesini gor- sundan sonra hoparlorden oku- m e | ( m u m k u n nan 'Bismillahirrahmanirra- bim'le başlayan dualanyla kal- Kuleye çıkmaya cesaret ede- kan uçaklarda turiste servis ak- miyorum. Dışarıdan bakmak bu samıyor. Tam 'yüksek sezon'un kadar baş döndurucuyse yuka- ortasında Körfez savaşının ağır ndan bakmak acep nasıldır? seslenen Mısırlılar, lslam ümme- tinden olmayanlara hoşgörüyü esirgemiyorlar. org kaç gün sonra Josef StilPin bir org konseri var. Benimse zamanım yok... Tîraridan Lenin artıktekbaşınaTiran'da daha önce Ştalin ve Enver Hoca ile birlikte yer alan Lenin'in heykeli, Arnavutluk'u artık tek başına gözlüyor. Stalin ve Enver Hoca'nın heykellerinin durduğu yçrde ise, şimdi kuşlar yemleniyor. Tiran size, öfkenin gücünü öğretiyor. Bu 'cambaz gibi araba InıUanma' sanatına zorunlu ta- mklığımız, yeniden başhyor. Kendimizi, 'Indiana Jones' seri- sinden bir filmin bir sahnesin- de hissediyoruz. Önumuzde ya- yalar ve bisikletliler kaçışıyor, kuşlar telaşlı telaşiı havalamyor. Karşıdan gelen araçlardan mili- metrik paylarla sıynhyoruz. Biz, Topkapı dolmuşlannda Hoca'mnki. Tiran size, öfkenin gücünü öğretiyor. Dalmışhğımızdan silkiniyo- ruz. Sigaramn ateşi, parmakla- . . . . . . . . , rımıza değmekte. Tamdık bir «Jmdığımız deneyımler sayesın- yüz genişçe gülumsüyor. ^ ^ ^ " " ^ <*** gözumüz • sık sık arabamn hız göstergesı- "Tamam" diyor. Yüzler, birbi- ne kayıyor ama camın dışmda rine karışıyor. Stalin'inki, Le- akıp giden görüntünün de far- nin'inkine dönüşüyor. Ikisi de kındayız. Araa paylaştığımız kayboluyor, Enver Hoca'yı algı- Fransız meslektaşımızın durumu lıyorsunuz. Sonra tekrar ise tek keümeyle vahim. Dudak- "tamam" diyor tamdık yüz. Bizi ları sarkmış yuzu gözü sararmış lşkodra"ya götürecek şoförü- elleri titriyor. muzun sesini bulup çıkanyoruz Tiran'la Işkodra arasında uza- "Liri demokrasi" bağnşlan ara- nan pastoral tablo, bize Türki- sından. "Tamam" diyoruz. Or- ye'yi anunsatıyor. Yoksul köyler tak sözcüğumüz 'Tamam.' Yal- tıpkı Türkiye'deki gibi. Bir tek nız Arnavut şoförümüzü "ta- mam" derken, ilk Vyı, 'ı'ya çal- dınyor, ikinci Vyı ise uzatıyor. Bulgar yapımı Lada'mn mo- toru gurleyince, unutmaya çalış- tığımız bir gerçekle, Arnavut şo- StNAN GÖKÇEN TtRAN — Tiran'da, Iskender Bey Meydanı'ndayız. Sırtımız görkemli Ulusal Müze binasına dönük. Dört yammız tarihle çevrUL Tahta bir sıraya oturmu- şuz. Bir sigara yakıyoruz. Ciğer- İerimizden hoyratça boşalan du- man gökyUzuyle buluşunca VTa- dimir lliç Lenin'le göz göze ge- liyoruz. Yüzünde derin bir bu- rukluk. Vladimir lliç Lenin, tek başına gözetliyor Tiran'ı. Josef Stalin ve Enver Hoca'nın dur- dukları yerlerde, şimdi kuşlar yemleniyor. Kayıtsız askerler dolaşıyor her yanda. Kaba saba güluşmeler, küfürler. Adriya Denizi'nden kopup gelen rüzgârlar bizi geç- mişe taşıyor. Bir arahk gunüne dair anlatılanlar, gözlerimizin önünde canlamyor: Dehşetli bir kalabalık doldurmuştur tsken- der Bey Meydanı'nı "Hayır" di- ye bağıran, "Demokrasi" diye bağıran, "Kahrokun" diye ba- ğıran dehşetli bir kalabalık. Bir- den birkaç adam sıynhp kalaba- hğm arasından polis duvannı aşar. Enver Hoca'run, meydanın hemen kenannda yükselen de- vasa heykehne tırmanır, boynu- na bir kement geçirir. Sonrası... Kement, dostluk günlerinden kalma Sovyet yapısı bir kamyon eskisüıin arka tamponuna bağ- larur, motor gürler ve... Ve Enver Hoca, boylu boyun- ca yerdedir artık. 46 yılhk ikti- dar sona erer. Enver Hoca, boy- lu boyunca yerde uzanır, tekme- lenir. Kalabahğın coşkusu do- rukta. Kucaklaşmalar, öpüşme- ler... Stalin de nasibini alır ka- îabahğın öfkesinden. staüniz- Rumenler, yaşamlarını zor koşullarda, darlık heykeUeriyie! biriikte kiiede y> i ? m d e sürdürüyorlar; ancak yine de bezgin kıhr. • değiller. Bir bakamn deyişi ile, 'biraz sinirli, Şimdi, Lenin tek başına göz- biraz da hareketliler.' Lakin Rumler, ^ ^ S i ™ S d i y a l o § a ***. kehdine güvenini yitirmemiş, rahat insanlar görümünü veriyorlar. camiler eksik. Bunun dışında, kaygısız kaygısız dolaşan koyun surüleri, kadınlar tarlalarda ça- hşırken köy meydanında sohbet koyan erkekleri, peşimizden ko- şan çocuklan ile her şey Türki- förlerin nasıl araba kullandığı y e > n i n k ö V l e r i n i Çağrıştırıyor. gerçeğiyle yeniden kucaklaşıyo- Kuzeye çıktıkça, göreli bir ruz. Arnavut bir meslektaşımı- zın sözleri kulağımızda yankıla- nıyor: "Burada belki şimdi ar- tık ber şey serbest olmaya baş- ladı. Ancak her zaman serbest olan bir şey vardı: Cambaz gibi araba kullanmak." zenginlik başhyor. Evler biraz daha derli toplu. Koyuri sürüle- rinin yerini, domuz sürüleri ah- yor. Tek tük kiliseler göze çarpı- yor. tşkodra sizi, yeşil dalgalany- la selamlıyor... Bükreş'ten Biraz sinirli, biraz hareketli 1944'te Amerikalıiar Ulm kentini bombardımana tutunca kent merkezi haritadan silintniş, ancak bu kiliseye hiçbir şey olmamış. mıdır, duşmanca mıdır, bilinmez- Staiin'in heykeli dur- maktaydı. Çaprazmda ise Enver Berkeley'den Amerika'nın 'kurtanlmış bölge'siBerkeley Üniversitesi, bahçesinde gençlerin 'marijuanaya özgürlük' görüşünü savunabildiği, okul sağhk örgütünün bahçede prezervatif dağıttığı, isteyenin istediği görüşü bağıra bağıra söyleyebildiği bir yer. FÜSUN ÖZBİLGEN BERKELEY — ABD'nin ba- tısındaki en zengin ve büyük eyalet olan California'da San Francisco körfezinin karşısında kurulu bir kent Berkeley. Bu kente özelliğini veren, 120 yıllık bir geçmişe sahip olan Berkeley Üniversitesi. Bahçesinde gençle- rin, "Marijuanaya özgiirlük" göruşünu savunmak için özel stand kurabildiği, okul sağhk örgütünün yine bahçede bir baş- ka standda prezervatif dağıttığı, Başkan Bush ile Saddam Hüse- yin'in yan yana resimlerinin asıl- dığı ve her ikisinin de savaş ne- deniyle aynı ölçude suçlandığı bir gorüntü yaratılabilen bir üni- versite. Kampus içi yoUarda bir böl- ge, nutuk atma köşesi olarak ay- nlmış. İsteyen burada istediği fikri bağırarak savunuyor ve et- rafmda birikenler dinleyip eğle- niyorlar. Bahçede çimenlerde oturmuş bir genç saksofon çalı- yor, yapraklannı dereye sarkıt- mış bir ağacın altındaki köprü- de üniversiteii bir çift uzun uzun öpüşüyor. Kuşkusuz bu üniversitenin et- kisi altında, özgur kararlar alan bir de kent yönetimi var. Örne- ğin Berkeley- kenti yönetiminin aldığı bir karara göre Berkeley- de plastik ve pet şişe kullanımı yasaklanmış. Üniversite bahçe- sinde pet şişelerden yapılma çev- reci dekor ve sloganlar yer alı- yor. Yine Berkeley kenti anti nükleer bölge ilan edilmiş. Bu kentte yaşayanlar, nükleer sant- rallar gibi kirlilik yaratacak şir- ketlerde çalışamıyor ve bu tür fırmaların tahvillerini satın al- mıyorlar. 500 bin nüfuslu kent ve üni- versite, âdeta iç içe yaşıyor. Üni- versite girişinin bulunduğu Te- legraph Caddesi'nde öğrenciler, çeşitli incik boncuk, eski dergi kitap sattıkları tezgâhlar açmış- lar. Cadde üstünde savaşa karşı matrak sloganlar yazılmış. Çe- şitli renk, ırk ve gorünümde yüz- İerce gencin dalgalandığı, kitap- Stockholm'den imgesel olsa bir tramvay sor^'yemden açıyorfa^. ÖteUeri hattma kavuştU. Şİmdİ özel ramazan eğlenceleri duzen- sira StOCkholm'de. Tramvay'ınanılarla dönüşüİstanbul simgesel de ^^™ ^^^^^^^BBİBBBHBBHSBMHMBMİİMBMİ liyorlar Bunlann içinde en can- hlarından bırını "Hotel Mariott" sahneliyor. 1869'da Hidiv lsmail'in yaptırdığı bir Türk köşkü etrafında restore edilerek kunılan "Mariott" ote- linin bahçesinde tam anlamıyla eski ramazanlann havası esiyor. Aileleri ve nargileler ile havuzun etrafındaki bahçeye kunılan Mı- sırlılar, geceyi tavla oynayarak, Türk tatlılan atıştırarak ve sa- lep içerek geçiriyorlar. Mariott, iç bölümdeki kahveye ise büyük ekranlı bir televizyon kurarak ramazan eğlencelerini yayınlı- yor. Mısır devlet televizyonunun tüm kaynaklarımn üçte biriyle hazırlandığı söylenen bu prog- ramlarda, bizdeki gibi skeçler, şarkıcılar ve ramazan sohbetle- ri izleniyor. Bu ramazan sohbet- lerinin en ilginçlerinden birinde güzel gözlu, çatma başörtülü bir kadın, modern sakallı, kır saç- h, yakışıkh bir hocayla söyleşi yapıyor. Başı açık ve güler yüz- lü ekrana çıkan hocayla, Emel Sayın'ı andıran mavi gözlü, gü- zel sesli, başörtülü hanım yarım saat söyleşiyorlar. Arkadan Mı- sırlıların çok sevdikleri 'soap- opera'lar geliyor. Dallasvari Amerikan dizi fümlerinin Orta- doğu uyarlamalan olan bu ara- besk diziler karşısında bol bol mendil ıslatılıyor. Mısırlılar, çoğu kez sahura dek uyumuyor. Büyük otellerin hemen hepsi saat 02.00 ile 03.00'te sahur servisi yapıyor. Bu şekilde sabaha dek süren ya- şam, elektrik tuketiminin rama- zan ayı boyunca yüzde 25'lik bir fırlama kaydetmesine yol açıyor. Her halükârda 14 milyonluk Ka- hire, geceleri İstanbul'dan çok HerkeS heyecanla naziraiU YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM — Yaşam tramvaylarta ne kadar guzeldi! Çan sesleri, raylar, kayma duy- gusu... Çocukluk anıları tram- vay unsuru içerenler daha mı duygulu oluyor? Yalnızca İstanbullular değil, Stockholm sakinleri de tramva- ya karşı aym duyguları besliyor. istanbul, simgesel de olsa bir tramvay hattına kavuşmuş du- rumda. Şimdi sıra Stockholm- de. Yüzyıl oncesinin en güzel mi- mari örneklerini sırtlayan Strandvagen (sahil yolu), ken- tin en guzel bulvan. Ortasında ağaçlardan tunel içinde sevimli bir gezinti hattını da barındıran cadde, hafta sonlarının en bü- yük trafik kâbusu aynı zaman- da. Çünkü pek çok kişi, kentin güneydoğu kenannda yemyeşil bir vana gibi duran, karadan da- racık bir kanalla kopmuş Djur- garden adasına hucumu ozellik- le pazar gunleri bir ödev sayıyor. Adaya oto girişi sinirli tutuluyor. Giden otobüslerden ise eeneUik- le sıkışıkhktan kol ve bacaklar âdeta dışarı sarkıyor. Bu yüzden Djurgarden, özle- diği tramvaya yeniden kavuşacak. Stockholm içinde 24 yıl sonra ilk kez bir tramvay hattı kurul- muş olacak. Geçen sonbaharda yerleştirilmeye başlanan ray hat- tı, kent içi alanlanndan Norm- malstorç'da başhyor ve yaklaşık 4 km kadar surüyor. Bu "7 numara" olarak bir zamanlar hizmet vermiş olan hat. Ama atta 15 kadar 'müzesel' vagon gidip gelecek. çozüm, Istanbul'daki ile benzer- lik taşıyor. Sadece nostaljiyi ta- zelemeyi amaçlayan bir hizmet bu: Hatta 1920, 30 ve 4O'la,rdan anımsanan 15 kadar "müzesel" vagon gidip gelecek. Zaten adı da 'müze hatO'. Belediyenin be- Iirlediği masraf 25 milyar TL dolayında. Tramvaya binmek is- teyenler abone kartından yarar- lanamayacaklar. Özel bir tarife uygulanması duşünülüyor. Bu da şikâyetlere yol açmış durum- da. Halk gerçek bir tramvay hat- tı istiyor, belediye ise olaya tu- ristik bir hava kazandırmak pe- şinde. Işin içine nostalji girince, el- bette ki yeni hattan en çok mem- nun olanlar, Strandvagen yöre- sinde oturan varhklı kesımın yaşlıları. Rayları yerleştirme ça- lışmaları, zaman zaman, çevre- den geçen emeklilerin alkışları ile destekleniyor. Son teknoloji kullanıldığı için çahşmalar hızlı gidiyor. Açılış 2 haziranda yapılacak. tlk turlar- sa aynı aym ortalarında başla- yacak. Kentin güney kesimindeki bu- yük mahallede de bir tramvay hattı kurulması planlanıyor. O hat ise 1990'lann ortalarında hizmete açılacak. ltirazlar yükselse de kentte se- vinçli bir bekleyiş var. Eh, ne de olsa, tramvaysız kent, rujsuz du- dakla eşanlamh! KünbUir ,belki "yeni" ulaşım aracına binen ku- lar, daha cilveli olacaklar; er- keklerse öteki uçtan göz kırp- maya daha çok cesaret edecek- ler. Piknik çantası içinden çıka- rılan Strindberg, Kafka daha bir rahat okunacak. Yaşlı madam- lar ise belki daha iyi uyar diye eski şapkalarını sandıktan çıka- rarak eski gunlerin anılarıyla gü- lumseyecekler. Sıkışıp kalmış oloların yanından kayıp gider- ken, direksiyonu ile depresif iliş- kiye giren sürücülere nanik ya- pılacak. Yeni kuşaklar ise tram- vaya tutunamamış yaşamın ek- sikliği ile irkilecek. Aklını başına alması için her kentin tramvayı anımsaması ge- rekiyor. Sokağa metal tekerlek daha çok yaraşıyor. çüann, cafelerin, Çin lokantala- nnın sıralandığı bu caddede de özgür bir hava esiyor. Berkeley âdeta ABD'nin kurtanlmış böl- gesi. Her kimle konuşsak, ABD yönetimini v; kurumlarını şöy- le baştan aşağı bir boyuyor. Üniversite yakınlarındaki bir evin arkasındaki garajı çok kap- samlı bir dokümantasyon mer- kezi haline getirmış olan bayan Ann Ginger ile konuşuyoruz. Garajdan bozma busoğuk bına- da insan hakları ve barış ile il- gili ABD ve dünyanın çeşitli ul- kelerinde yaşanmış davaların tüm dökümanlan bulunuyor. Öyle ki avukatlar benzer konu- da bir dava aldıklan zaman bu merkezden yararlanıyorlarmış. Meikeljohn Sivil Haklar Ensti- tüsii adını taşıyan bu merkezde, sadece Türkiye'den doküman yok. Bayan,Ginger kocasının Mac Carthy dönemınde nasıl suçlanıp işinden olduğunu, yıl- larca işsiz kaldığım anlatıyor. Körfez savaşı başlamadan önce San Francisco'da yaptıklan muhteşem savaş aleyhtarı göste- riyi dile getiriyor. Beyaz saçları ve mücadeleci kişiliği ile âdeta 'ABD'nin Behice Boran'ı diyebi- leceğimiz Bayan Ginger, kendi- sine pasaport verilmediğini, an- cak mahkeme yoluyla aldığını söylüyor. Savaşta CNN'in asla yeterli yayın yapmadığını, ABD'nin Granada ve Panama olaylarında başına kısıtlama ge- tirdiğini anlatıyor. Körfez sava- şında ABD basının Vietnam'dan çok farklı bir tutuma girdiğini ve ordunun yanında yer aldığını eleştiri olarak dile getiriyor. Sa- vaşa katılmak istemeyen bir ka- dın askerin mahkemeye verildi- ğini ve kendisinin bu davayı sa- vunduğunu belirtiyor. Berkeley Üniversitesi'nde Ga- zetecilik Fakultesi Dekanı Tom Goldstein ile konuşuyoruz. Kör- fez savaşında ABD basmmın ve medya araçlannın kötu bir sınav verdiğini söylüyor. "Askerler medyayı çok sıkı kontrol etti, basın da çok farkiı haber kay- naklarını zorlamadı. Zaten ABD basını yıllardır Ortadoğu kontısnnda görevini yapraış ol- saydı, belki savaş içinde olmazdık" diye konuşuyor. Berkeley, ABD'nin özgür ve kurtanlmış bölgesi. Peki, ama ABD'nin diğer yerleri özgür de- ğil mi de burası kurtanlmış böl- ge? Hayır, burası belki özgur- lüklerde öncü olan bir bölge. Ancak şunu da unutmuyoruz ki rejimi açıkça eleştirmekten çe- kinmeyen bu insanlarla göruş- memizi sağlayan, randevulan alan ve "Bizi bizden daha özgür ve farklı düşünen ve bizi eleşıi- ren vatandaşlanmızı da sizinle tanıştırmaktan çekinmeyiz" du- şuncesinde olan da ABD yöne- timinin devlet kuruluşları. YONCA OZKAYA BÜKREŞ — Bükreş te yaşam sakin, durgun, sıkıntılı sürüp gi- diyor. tnsanlar ilk bakışta geniş çot geniş caddelerde fazla dik- kati çekmiyorlar. Bükreşlilerin önemlice bir bölumü şu anda Aksaray'ın arka sokaklanndaki tezgâhların başında hanl harıl pazarlık ediyor olabilir... Ama kentin genelinde insanlann fazla dikkat çekmemesınin esas nede- ni, caddelerin genişliği, binala- nn heybeti... Geniş caddeler tenha, benzin istasyonlan ya bomboş ya da kuyruklar yan sokaklara kadar uzanıyor... Bizim Renault'lann Rumen versiyonu "Dacia"lann çokluğu dikkati çekiyor... On araçtan 8'i Dacia sanki. Çavuşesku'nun 'Guiness Re- korlar Kitabı'na dünyanın ikin- ci büyük binası olarak geçen görkemli sarayı, yabancüann il- gisini çekmeye devam ediyor... Futbol sahası büyukluğündeki toplantı salonlan ve 300 adet odası ile değişik bir saray. Sara- yın önünde 5 km uzunluğunda- ki başka birçok geniş cadde... Çavuşesku'nun sosyaüzmin hey- betini vurgulamak için inşa et- tirdiği bu bulvan çevreleyen dev binalann giriş katlan şimdi "pi- yasa ekoDomisi"nin vitrinlerine ayrümış. Dükkânlarda çok yük- sek fıyatlarla satılan yabancı mallar sergileniyor. Ortaiama gelir konusunda net bir bilgi alabilmek güç. Asgari ücretin ayda 4700 ley olduğu be- lirtih'yor. (30 dolar) bir gazete- cinin ücreti ise bunun iki misli imiş. (Gerçek böyle ise yakında Aksaray'a gelecekJer artacak de- mektir). Yiyecek maddelerine yapılan % 200 oranındaki zam, Rumen- lerin geçim sıkıntılanm iyice art- tırmış. Hükümet fiyat artışlan- nı dengelemek için aylıklara 2000 ley zam yapmayı vaat et- miş ancak bu zam şirketin kâra geçmesi durumunda ödenebile- cekmiş... Devrim sırasında alaşağ^ edi- len Lenin heykelinin kaidesi, Romanya Basın Ajansı'nın önünde taş yığını halinde duru- yor. Kaidenin yüzeyi seçim dö- neminden kalma afişlerle kap- h... Rumenler yaşamlannı zor ko- şullarda, darhk içinde sürdürü- yorlar, ancak yine de bezgin gö- rünmüyorlar. Bir bakamn deyi- şi ile "biraz sinirli, biraz hareket- li!' Lakin Rumenler, diyaloğa açık, kendine güvenini yitirme- miş rahat insanlar görünumü veriyorlar. TV binası dikenli teller ve de- mir çubuklarla çevrih, askerler çevrede nöbet tutuyorlar. Çavu- şesku dönemine ilişkin belgeler henüz yayımlanmamış. Yöneti- ciler bunu "devrimin hemen er- tesinde yayımlanan bazı görun- tülerin 'Çavuşesku geri geldi' korkusuyla kalp krizlerine yol açmasına" bağlıyorlar. TV programlannın fazla ilgi çektiğini söylemek güç. Bükreş Üniversitesi'nden öğretim üyesi Mahia Comon günlük sorunlar- la uğraşan halka TV'deki siyasi tartışmalann sıkıcı geldiğini öne sürüyor. TV başkanı ise Batı'nın hibe ettiği filmleri yayımladık- lannı, muhalefete haftada 40 kez söz hakkı tanıdıklannı, ya- yın saatlerini arttırdıklannı ovü- nerek anlatıyor. Pazar sabahı tenha sokaklar EROL ÖZKAN MİINİH — Almanya'nın ve özellikle Bavyera'nm en canü ve en hareketli kenti Münih'tir. özellikle hafta sonlannda hava- nın puslu, kasvetli ve yağmurlu olduğu cumartesileri sokaklar- da, meydanlarda dolaşmak, ahş- veriş meYkezlerini kolaçan et- mek başh başına bir cümbüşü yaşamakla eş değerde. MUnih'i, aslında çiseleyen yağmur altında gezmek güzel pazar sabahlan. Hele hele yağ- murlu, puslu hafta sonlannda şehri çepeçevre kuşatan otoban- larda araba kullanmak öylesine keyifli ki. Sayıları yirmiyi bulan özel radyo istasyonlannın haber ve müzik bombardımanını, ön- celikle müzik yanşlanm da bu arada izkyebilirsiniz. Her Allahın günü alacakaran- lıkta işlerine gitmeye alışkın Mü- nihlilerin çoğu hafta sonlannı evde ya uyumakla ya da televiz- yonlan başında maç seyretmekle geçirirler. Hafta arasındaki ka- labahklara alışkın gözler için pazar sabahlanmn tenha sokak- İan yadırgatıcı oluyor. Sadece turistlerdir Münih sokaklannın pazar sakinleri. Ince bir pusun romantikleştirdiği ve arada bir de güneşin gözüküp kayboldu- ğu sabahlarda müze önlerinde biriken turistler taptaze bir me- rakla sanki kenti keşfetme tela- şındadırlar. Şehrin ahşılagelen pazar ya- şamı içinde kentin ünlü meyda- nı Marienplatz'da tur atmak, sı- kıntılardan annmakla eş anlam- h gibidir. Bilhassa, bu meydanın gediklisi olan sokak çalgıcılan ile amatör hokkabazlar hüner- lerini her zaman göstermeye me- raklıdırlar. Hemen her zaman seyirci bul- makta güçlük çekmeyen bu yok- sul göstericilerle birlikte, açtık- ları tezgâhlannda atom bomba- sına, hava kirliliğine, Çernobil'e karşı olan topluluklar da propa- gandalannı sessiz sedasız sürdü- rürler... Pazar akşam üstleri Münih- te sokaklar yavaş yavaş boşalır. Işık içinde vitrinler, sokaklar, yağmurlu bir guzellikte panldar. Acele adımlarla evlerine dönen- ler, sanki yeni bir haftaya baş- lamanın telaşı ile doludurlar. Hafta sonunu yaşayıp evlerine dönenlerle dolu otobanlara çı* kıp bir radyo istasyonundan müzik seçmek ve hafif hafıf çi- seleyen yağmurda düşler kur- mak guzeldi r ve düşleri yeniden yeniden yaşamak Münih'te.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear