Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet
Sahıbl Cumhun;« Matbaacüık vt Oazetecılık Turk \nonım Şırkelı adına
fSadır \t& 0 Genci >ayın Muduru Hasan Ccmal, Mues>«e Muduru
EmiM Ljakhtll, Ya*ı Islerı Mudjru Ok» G o m s n . 0 Habev Mcrkcn
Muduru \«lçln Bmytt, S a m Duzenı >onetmenı Alı Snt 0 Temsrlcıter
ANKARA Aftmet T u . IZM1R HikmH ÇMlnkay». ADANA (,Hın Yıfcenoilıı
k Pt.ii.ia trf.1 BalUatK. D>> Habcrtcj U f u Balo. Ekoooım Ctaıu !•*••. U Scndıka ^ İ I H KıMCİ. Kûjtur CtW ISKr.
Is anbı. Habe-icn kconl kaçak Egı >m O B O J Şo>tn. ^url Habalerı *wdd DofM. Spor Damşmanı Ab*tikmâk V M t a u .
Dıiı Miıtar t < m (.ahtku. A-a> rır.a ^ k a Altm, Duîrtımc UtoHalı Yınrn 0 lujordjnaıot 4 k a « Konfaaa 0 Ma.ı
Uleı >--n>< t/Vm 0 Muha«foe MrM tracr 0 Buu,c Ptanlama Sftgi OsıoMbCfCotlli 0 R^klam V * lenm 0 Ek YaMciiaı
Hnltı \kwı4 0 .dare Ha«>İK Garrr 0 İ)[i1mr Omler Çrifk 0 Bılgvljtctr Ntd laal 0 Pçrecnf! Şcgi
>»»•* t n b Bajkan NMİr N«*
O U » AktaC ıtfpa Wmm. H w
CcBMâ. HakBd Ç««Mksn. Okm
Sric.k. A» Sinaca. *•—« T u
Basan v« iayan Cumhun>d Maıbaacıfak ve Gazftecdık T A Ş Tıirkocagi Cad 39/41 CagaJoglu
34334 Ul Pk 246 tsunbul Tet 512 05 05 (20 luik Td« 22246. Faj (II 526 6C 72 0
Burotar Aakan- Zıya Gökalp Bk Inkılap S No 19/4, Tel 133 II 4! 4 1
Tele« 41344 Fax 14) 133
05 65 0 l m ı r H Zı>» Bh 1352 S 2,3 Tel 13 12 50. Teteı 5Î359. Fa» 151) 19 55 60
. Inönıı Cad 119 S ^ o 1 Kal 1 Tel 19 3^ 52 (4 han Tetcn 62155 Fax Cl) 19 25 78
TAKVİM: 10 MAFT 1991 Imsak: 4.54 Güneş: 6.18 öğle: 12.19 îkındi: 15.34 Akşam: 18.11 Yatsı: 19.30
Ünlü yazar John Berger, Körfez savaşını dünyanın önde gelen gazetelerine, Türkiye'de de Cumhuriyet 'e değerlendirdi:
Sağır sultanlarkazandıJohn Berger'ın Körfez savaşının
bitiminde, 5 martta kaleme aldığı yazı:
'Not listening - Dinlemek, sağır kalmak'
başhğını taşıyor:
Sağırlık bazen bir oyun olmaktan çıkar,
bir ahşkanlığa dönüşür; o zaman güçlüler
daha rahat uyurlar. 16 ocak günü Beyaz
Saray'dan yayımlanan ilk bildiride
Bush'un geceyi huzur içinde geçirdiği
açıklanmadı mı?
Savaşın sonucu belliydi. Sağırlar
kazanacaktı. Üstelik, onlann sağırlıkları
ile çabuk bir zafere götürecek yüksek
teknoloji ürünü şilahları arasmda bir
benzerlik vardı: İkisi de 'uzaktan
kumandah'ydılar.
Şimdi savaş bittiğine göre kazananların
dinlemeye başlayacaklannı ummamız
için bir neden var mı? Bana öyle geliyor
ki kazananlar ancak bir gün yenildikleri
zaman yeniden dinlemeye başlayacaklar.
Iraklı esirierin yüzündeki hüzün, Bagdat'a geri gönderilecekleri için duyduklan can korkusundan
daha derin. Fotograf, İran-irak savaşı sırasında çekildi.
PORTRE JOHN BERGER
Yerleşik sanat
kuramlannı sarstıtngiliz sanat eleştirmeni,
belgesel kitaplar yazarı,
romancı John Berger, yerleşik
sanat kuramlarına eleştirel
yaklaşımıyla 20. yuzyılın
önemli eleştirmenlerinden biri
oldu. Hayata ressam ve resim
öğretmeni olarak atılan
Berger, birçok tarunmış dergi
ve gazeteye yazılar yazdı, G
adü romanıyla 1972 Booker
ödülü'nü. 2000 Yılında 25
Yaşında Olacak Olan Jonah
adlı filme yazdığı senaryoyla
Uluslararası Eleştirmenler
ödülü'nü aldı.
Resim sanatının çağdaş
toplumlarda algılanma biçirni
üstunde duran Berger,
kapitalist toplumda metaya
dönüşen bu ürünlerin alıcıya
ulaşmasında doğan karmaşık
ilişkileri inceleyerek yerleşik
sanat tarihi kuramlannı
sarstı.
Berger'ın Türkçeye 9 yapıtı
çevrildi: Sanat ve Devrim
(Verso Yayınlan), Yedinci
Adam (Verso Yayınları),
Gönne Biçimleri (Metis
Yayınlan), G (Iletişim
Yayınlan), O An'a Adanmış
(Metis Yayınlan), Şiirin Saati
(Adam Yayınları), Ve
Yüzierimiz, Kalbim,
Fotograflar Kadar Kısa
Ömtırtu (Adam Yayınları),
Picasso'nun Başansı ve
Başarısızlığı (Metis Yayınlan),
Bir Zamanlar Europa'da
(lletişim Yayınlan).
JOHN BERGER
QUINCY (FRANSA) — Ma
samın üstunde Jean Mohr'un
çektiği bir fotoftraf dunıyor:
Birkaç yıl önce Fran ordusuna
tutsak diişmuş bir Iraklı asker.
Askere biraz önce, Uluslarara-
sı Kızıl Haç aracılığıyla ülkesi-
ne geri gönderileceğini bildir-
mişler. Sakallı yuzünde sözcük-
lere sığmayan bir hüzün göze
çarpıyor; duşmana teslim olup
Bağdat'a geri gönderileceği için
duyduğu can korkusundan da-
ha derin bir hüzün!
Dostum Syrvia Grant geçen-
lerde lngiltere'nin kuzeybatısm-
daki Rochdale'den aradı. Kent-
teki hastanenin koğuşlannın,
Körfez'den beklenen yaralılara
yer açmak içın boşaltılmakta ol-
duğunu anlattı. Kuveyt'teki
"çö! fareleri"nin birçoğu, oku-
lu terk etmiş iki kişiden birinin
işsiz olduğu lngiltere'nin bu
unutulmuş köşesinde askere ya-
zdmış delikanhlardı. Yataklann
hepsinin boş kalmasını diledim
kendi kenditne.
Şu sıralar, buyük Filistinli
ozan Mahmud Derviş'in dizeleri
dolanıyor kafamda:
Durmadan mezar kazmayı
Ve bir önce yazdığımızdan
Farklı bir kaside yazabilmek
için
Yeni sözcükler aramayı
Ne zaman bırakacağız?
Çiçekler ne kadar kuçuk
Her yer kan revan.
Bir general ya da politikacı
olmayı hiç düşlemedim. Ama
bu iki uğraştan ilkine daha çok
saygı duyuyorum, hiç değilse
generaller arada sırada kan gö-
rüyorlar. Ben pasifist değıi, ger-
çekçıyim. Burada savaş ve ba-
nş üstüne jeopolitik ve tarihi
tartışmalara girmek istemiyo-
rum, şu anda böyle bir tartışma
çok tuhaf kaçar. Ama bir yalan
var ki mutlaka gözler önüne se-
rilmesi gerekiyor.
Hitler yalanı
Yalan şu: Deniliyor ki Kör-
fez'deki savaş 1939'da Hitler'e
ve faşizrne karşı savaşla aynı ne-
denlerden ötürü verilmek zo-
runda kalındı. Yeryüzünun hiç-
bir köşesinde bu benzetmeyi
destekleyecek tek bir ozan yok-
tur, çünkü hiç kimse buna yü-
reğinin derinliklerinde inanmı-
yor.
Üstelik sözunü ettiğim ben-
zetme, daha uç yıl önce "Hit-
kr"lerini koruyan ve ona silah
satan politikacılar tarafından
yapıhyor. Saddam Hüseyin,
Kürt köylülerine karşı kimyasal
silah kullandığı zaman, George
Bush kongrede Irak'a yardımın
kesilmesine karşı çıkmıştı. Ay-
nı politikacüann tarihi bir er-
demle haksızlığa karşı öfke saç-
malanna yol acacak ne değişti
ki? Kendilerini aldatacaklarına
şimdi halkı aldatmak zorunday-
dılar, çünkü planları nefreti ge-
rektiriyordu. Nefreti kamçıla-
mak içinse genellikle yalan söy-
lemek gerekir.
Amerikan dergilerinin fotoğ-
raf editörleri, Saddam Hüse-
yin'in bıyığını Hitler'in bıyığına
benzesin diye kesip düzelttıler!
Ve bu gözaldatımı uğruna Bağ-
dat'ta on binlerce sivilin bede-
ni ya da ruhu sakat bırakıldı;
basın sözcülerinin deyişiyle "he-
sapU olmayan zayiaf'a dönuş-
türüldüler.
Kuveyt'i kurtarmak ve Sad-
dam Hüseyin'i denetim altına
almak başka yollarla da mum-
kün olabilirdi. Dunyadaki bu-
tun hukümetler, tabıi ABD'nın
maaş bordrosunda olmayanlar,
bunu biliyor. 1930'ların Alman-
yası yarım >uzyıldır dünyanın
en büyük sanayı guçlerinden bi-
riydi; yuzyılımıza kadar somur-
ge olagelmiş Irak ıse kuçuk bir
Üçüncü Dünya ülkesiydi ve yal-
nızca Avrupa'nın sattığı silah-
larla dişine tırnağına kadar si-
lanlandırılmıştı.
Ama yine de George Bush da-
ha geçen sonbaharda, Onado-
ğu ve petrolünün üç binli yıllar-
da da ABD denetiminde kala-
bilmesi için Saddam Hüseyin'e
karşı girişilecek harekâtın ken-
di üslubunca yürutühnesûıe ka-
rar verdi. Bu üslup çok buyük
rüşvetleri, çok yüksek bir hızı,
çok yüksek bir teknolojiyi ve
sistemli bir sağırlıkla eşgüdum
içinde çok yüksek bir ahlaki
otoriteyi içeriyordu. Sağırlık,
bir emri onu kabule yanaşma-
yan uzaktaki halklara dayatır-
ken hem bir saldırı silahı olur,
hem de bir savunma silahı.
Goya, bir zamanlar sagırlann
kıyımlar sırasında insanların
çığhklanru değil, yalmzca ken-
di kafalannın içindeki müziği
işittikleri için nasıl dans ettikle-
rini resmetmişti. Shakespeare ve
ArisJophanes, güçlülerin sağın
oynamaktan ne kadar hoşlan-
dıklanru, çünkü bunun kendile-
rine yalvaranlan tahtlan önün-
de diz çöktürdüğünü anlaimış-
lardı.
Sağırlık bazen bir oyun ol-
maktan çıkar, bir ahşkanlığa
dönüşür; o zaman güçlüler da-
ha rahat uyurlar. 16 ocak günü
Beyaz Saray'dan Körfez savaşı-
na ılişkin yayımlanan ilk bildi-
ride de George Bush'un geceyi
huzur içinde geçirdiği açıklan-
madı mı?
Ama Washington'un Ortado-
ğu'ya ilişkin sağırhğj onlarca yıl
önce başlamıştı. Amerikan dev-
leti, ülkesini yitiren Filistin ulu-
sunun bütün özlemlerine sağır
kaldı. Filistinlilerin sesi işitilmiş
obaydı, Saddam Hüseyin son-
radan Arap onuru pelerinini sv-
tına geçirmeye asla kalkışamaz-
dı. Amerikan devleti, bir ABD
kuklası olan Şah'ın, onun gizli
polisinin ve süprüntülerinin ez-
diği Iran halkının özlemlerine de
sağır kaldı. lranklann sesine ku-
lak verilmiş olsaydı, Irak'ı
Iran'a karşı silahlandırmak için
hiçbir neden kalmayacaktı.
Amerikan devleti, daha ya-
kınlarda, 1988'de, Israil'in bir
devlet olarak var olma hakkını
resmen tanıması karşısında da
sağır kaldı; oysa Arafat'ın sesi
işitilmiş olsaydı Filistin Kurtu-
luş Örgütü'nün Saddam Hüse-
yin'in yamnda yer alması için
hiçbir neden kalmayacaktı.
Bunalımın başlangıcından bu
yana Amerikan devleti Arap
halklannın yaşadığı onca dene-
yime, birçok kuşağın acılanna
ve onuruna sağır kaldı. Böyle-
ce onları acımasız bir zorbanın
meydan okuyuşunda umut ara-
maya yönelten her şeye de sağır
kaldı. Saddam Hüseyin şehit
düşse, bir inanca dönuşebilecek
bir umut hem de.
Savaşın sonucu belliydi. Sa-
ğırlar kazanacaktı. Üstelik, on-
lann sağıriıklan ile çabuk bir za-
fere götürecek yüksek teknolo-
ji ünınü şilahları arasmda bile
bir benzerlik vardı: Sağırlıkları
da şilahları da 'uzaktan
kumandab' insanlık dışı et-
kenlerdi.
önceden kestirilemeyen 42
tümenin yüzden az Amerikan
kaybıyla yenilgiye uğratılması
oldu. Allahtan, Rochdale'deki
hastanenin yatakları boş kaldı.
Ne mutlu ki savaş bitti. Ama bir
sağırlığın görkemli zaferi kutla-
nabilir mi?
Medyalar bu sağırlığı açığa
vurdu. Dinlemeye yanaşmama,
işitme özürlülüğü, bu marazi
sessizlik medyalar aracılığıyla
bir açıklama, bir uyan, neredey-
se açık seçik bir bildiri oldu çık-
tı. Goya bile böyle bir şeyi düş-
leyememişti.
Haklı olsun, haksız olsun bu-
tün savaşlarda askeri bilgilere is-
ter istemez sansur getiriUr. Ama
günümüzde göruntü ve sözcuk-
lere doymak bilmeyen medyalar
kaçınılmaz olarak bu sansüru
50lerin zarafeti düslerde kaldıNECLA SEYHUN
"Moda geçer, zarafet kahr!..'"
Yabancı bir dergideki bir reklam böyle diyor. Bir saat reklamı. Doğru gerçekten. Kalıcı olan,
unutulmayan zarafet yalmzca. Yoksa moda, hele günümüzde, bugünden yanna değişiyor.
Değişiyor da modanın altın döneminin güzelliği unutulmuyor bir türlü. İki günde bir 50'li yıllar, o
yıllann havası gene geliyor moda dünyasma. En çok hatırlanan, en çok özlenen, en çok dönülen yıllar,
o yıllar.
Gun geçmiyor ki bir modacı o yılların büyüsünü günümüze yeniden getirme sevdasına kapılmasın. Ama
ne fayda. Geri gelmiyor o büyü. O modellere ne kadar benzetılmeye çalışılsa, hatta kopya edilse de
faydasız. O zamamn insanları başkaydı, dûşunceleri başka. Başkahk yalmzca modacılarda değil ki.
Mankenlerde, fotoğrafçılarda, moda anlayışında. Zaman değişti, koşullar değişti, yaşam tarzı değişti. ^
50'li yıllann moda temeli zarafetti. Şık bir modaydı o!.. Tepeden tırnağa. Renk ' "" ~
uyumundan, kesimine, saç taramasından, pabucuna dek.
Bugünku moda kaosunda, böyle tepeden tırnağs zarafet kurallan yok. Bir
özgurlük rahathğı ve sarhoşluğu içinde, ipin kaçan ucunu kim yakalayacak?
Hangi modacı, hangi güç, şık moda çercevesinin içine oturtacak bu giyim
kargaşasını? Bundan zarif bir görünum cıkaracak?
Şoyle bir göz atın çevrenize? Moda olan nedir? Kısa mı uzun mu? Dar mı bol
mu? Etek mi pantolon mu şort mu? Açık mı kapalı mı? Bir curcuna, her şey
var. Her renk var. Ne kış belli, ne yaz! Herkes her istediğini her yaşta giyiyor/* *
artık. / t
*
Ama ne garip, herkesin gönlünde bir zerafet özlemı var gene de. Zarafet \ ^ *
denince modada, donık 50'li yıllar. Gelsin geri dönuşler, umutsuzca. " t_
Bir yığın moda resmi yığılsa ortayTi. Insan 50'li yılları -bırakın modasını
bildiğinızı- zarafetınden seçer, ayınr kolayca. O ne zarif kesimler, o ne usta
dikişler, o ne seçkin aksesuarlar. Cebe iliştirilen bir dantel mendil, omuza bir
kelebek gibi konan bir organze fıyonk, ceketi tutan bir yaprp.a gül, uçuşan bol
bir eteğin altından görunen bulut gibi bir jupon.
Elbetteki modada doruk elliler. Moda fotoğraflarında da... Mankenlerin
merdivenlere tırmanışlarındaki zarafet, bir şemsiveyi açışlarındaki kadınca
incelik, bir koltuğa ilişmektek' erişilmez kibarlık.
Günumüzdeki modada 50'li yılların şıklığı elbette ki yok. Çunku moda için
önemli olan değişik olmak günümüzde. Orijinal olmak, yeni olmak.
Gelsin başlarda koltuk biçimi şapkalar, boyunlarda, kulaklarda, kemerlerde^
musluklar, Ingiliz anahtarlan, çekiçler, baltalar... Değişik, evet. Ama şık
mı? Ama zarif mi? Zaman değişti, koşullar değişti, yaşam biçimi
değişti, doğru. Ama insanların yureğinde bir zarafet. özlemı kaldı
gene de. tnsanlar, modacılar, giydikleri, yaptıkları ne olursa olsun
içlerinde o geçmiş yıllann özlemini duyuyorlar. O güzel günlere
geri dönmek istiyorlar zaman zaman. Roma'daki Trevi
çeşmesinin havuzu, Roma'ya tekrar dönmek isteyenlerin
attıklan bozuk paralarla dolu. Geriye dönmek... Bir
şehire, bir zamana, bir modaya geri dönmek...
Modacılar da geriye dönüş için aynı yolu
kullanıyor, bir tılsımı deniyorlar. O geçmiş
yılların guzelliklerine, şıklığına, şiirine
kavuşmak için o yıllann havasını
katmaya çabalıyorlar modellerine.
Çunku modada geriye donüş için
zarafet gerek, bozuk
para değil!..
Patou'dan bir uzun gece
elbisesi. Sivah, uzun,
kuyruklu bir etek,
beyaz üstüne siyah
benekli bir bluz.
1957 modeli.
daha da vurguluyor. Nitekim,
bu kez de medyalar durmadan
aynı görüntüleri tekrarlayarak
getirilen kısıtlamalan apaçık or-
taya çıkardı, bu da halkın belli
bir tepkisine yol açtı. Ama yay-
gınlaşan sağırlığın, insanların
henüz bilmediklerine kulak ver-
memekle pek bir ilgisi yoktu;
tam tersine, sağırlık, insanların
zaten bildiklerini yanıtlamaya,
isitmeye yanaşmamakla ilgiliy-
di tümden!
Basit bir örnek. Ekranda,
B-52 uçaklan Bağdat ya da Bas-
ra üstüne bilmem kaçmcı akın
için havalanıyordu. Bu kentle-
rin o ana kadar verdiği kayıp-
lan bilmek guçtü. Çünkü Ame-
rikalılar da Saddam Hüseyin de
varilen kayıplann sayısını kabul
etmeye yanaşmıyorîardı. Ama
uygulanmakta olan sağırlık da
zaten bilinen şeylerden hiç söz
eunemekle başlıyordu.
tnsanlara günde dört beş kez
TV'den bir ders veriliyordu;
şunlar öğretiliyordu bu derste:
Belleğinizin, vicdanınızın ya da
düşgücünüzün sesine nasıl sağır
kalırsınız; Vietnam'da da çok-
ça kullanılan ve bütün dünyada
savaşın dehşetinin simgesi olup
çıkan bu bombardıman uçakla-
nna karşı yükselebilecek bir se-
se nasıl sağır kalınır; açıklanan
hedef ne olursa olsun bir ken-
tin varoşlannın boydan boya
bombalanmasının soykınma gi-
den bir adım olduğunu haykıra-
bilecek bir sese nasıl sağır kah-
nır; kentlerin üstüne hevenk gi-
bi bırakılan bombalardan her
birinin 24 elbombası içerdiğini,
her birinin patladığında kor-
kunç bir hızla savnılan parça-
cıklara aynldığını, dehşet veri-
ci onulmaz yaralar açtığını dur-
madan tekrarlayabilecek bir se-
se nasıl sağır kalınır; lslam kul-
türünün, insanlığın adalet ve
akıl düşlerine en azından Hıris-
tiyanlık kadar katkıda bulun-
muş olabileceğini anımsatan bir
sese nasıl sağır kaunır.
Hava saldınsının başlatıldığı
ilk günün ardından bir ABD bil-
dirisi yayımlandı ve Irak üstü-
ne bırakılan patlayıcılann ağır-
hğının Hiroşima'ya atılan atom
bombasının patlayıcı gücünü
coktan aştığı övünçle açıklandı.
Böyle bir açıklamayı böbürlene-
rek yapmak Hiroşima sözcüğü-
nün bu dünyada yaşayanların
çoğu için taşıdığı anlama sağır
kalmak demekti. Tıpkı, 'ceset
torbası' -şimdi ceset yerine
'cenaze' demeye başladılar- de-
yişini icat etmenin, savasta ölen
ilk askerlerden bugüne bütün
annelerin acısına sağır kalmak
demek olduğu gibi!
Bu sağırlık, 'Çol Fırtınası'na
hiç de övgüler düzemeyen acı-
lan ve görüşleri dile getirmek
için yükseltilmiş insan seslerini
işitmemek anlamına geliyordu.
Peki, şimdi savaş bittiğine go-
re kazananlann dinlemeye baş-
layacaklannı ummamız için bir
neden var mı? Doğrusu, bana
öyle geliyor ki kazananlar ancak
bir gün yenildikleri zaman yeni-
den dinlemeye başlayacaklar.
Kuşkusuz, burada kazananlar
derken kendileri için ceset tor-
balan haarlananları değil, ikti-
darda olanlan kastediyorum.
ABD'deki insanlann çoğu sa-
ğır değil. Çoğu dinlemeyi sevi-
yor. Ama -bu belki de Ameri-
kan demokrasisi ya da anayasa-
sının çelişkisi- ülkenin dışişleri-
ni yöneten azınlık, yeryuzunü
ABD çıkarlan olarak gördüklerı
şeye göre çekip çevirmeyi görev
sayan azınlık, bu dev boyutlar-
daki karmaşık gucun muhafız-
lan dinlemiyorlar. Hep sağırlı-
ğı seçiyorlar. Şimdi bir görevi-
miz de bugune kadar kulak ve-
rilmemiş olanlan dinlemek.
Çevirea: Olâl tsler
PTT dergisine
ödtil
• ANKARA (AA) — PTT
dergisine Gaziantep
yöresinin turizm
potansiyelini işlediği için
haber ve fotograf dahnda
ödül verildi. Derginin kasım
1990 sayısmda fotoğraflı
olarak işlenen "Yesemek"
konusu Gaziantep
Turizmini, Tarihi ve Turistik
Yörelerini Tamtma Yaşatma
ve Koruma Derneği ile
Gaziantep tl Turizm
Müdürlüğü tarafından
ortaklaşa düzenlenen "Türk
Turizm Mozaiğinde
Gaziantep" konulu basın
teşvik yanşmasında ödüle
layık görüldü. Yanşmada
Yesemek'i işleyen PTT
dergisinden Nazif Yılmaz
yaygın fotograf dahnda
birincilik, yaygın haber
dalında da ikincilik aldı.
3 nıerkeze
alo
• ANKARA (ANKA) —
Üç merkez daha
şehirlerarası ve uluslararası
tam otomatik telefon
görüşmesine açıldı. PTT
Genel Müdürlüğü'nden
yapılan açıklamaya göre
şehirlerarası ve uluslararası
tam otomatik telefon
görüşmesine açılan
merkezlerin telefon kod
numaralan ile bu
merkezlerde abone
numaralarının başlangıcına
getirilecek rakamlar şöyle:
Eskişehir Nasrettin Hoca
(2264-5), Konya Altılar
(3481-4) ve Zonguldak
Ozbağ (3847-7).
AWOS hizmete
• İSTANBUL (AA) —
Atatürk Havalimanı'nda
Otomatik Hava Gözlem
Sistemi (AWOS) hizmete
girdi. Devlet Hava
Meydanlan tşletmesi
(DHMİ) yetkilileri, Atatürk
Havalimanı pistlerine
uçaklann yaklaşımı
sırasında, görsel ya da
elektronik olarak yön,
mesafe ve irtifa bügisi veren
sistemle, hassas iniş
sistemlerinin
performansının arttınldığını
bildirdüer. Yetkililer
"Kategori-2" diye de
adlandınlan bu sistemle,
meteorolojik olaylann
anında ses ve görüntü
olarak, pist yer birimlerine
ve pilotlara iletilebildiğini
belirttiler. DHMİ yetkilileri,
daha önce görüş
mesafesinin 800 metrenin
üzerinde olduğu
durumlarda iniş yapılabilen
Atatürk Havalimanı'na,
bundan sonra 350 metreye
kadar görüş mesafelerinde
de uçaklann emniyetle
inebileceklerini, böylece
kötü hava şartlanna bağlı
iptal ve gecikmelere son
verileceğini kaydettiler.
Gesarödülü
Depardieu^ya
• PARİS (AA) — Fransız
sinemasının 'Oscar'ı sayılan
Cesar ödülleri, dün akşam
Paris'te düzenlenen törenle
sahiplerini buldu. Fransız
sinemasının ünlü aktörü
Gerard Depardieu, "Cyrano
De Bergerac"taki rolüyle
"En tyi Aktör" odülüne
layık görüldü. Jean-Paul
Rappeneau'nun yönettiği
filmdeki roluyle Depardieu,
Cannes Festivali'nde de 'En
lyi Erkek Oyuncu'
seçilmişti. En lyi Yabancı
Film ödülü'ne ise
Avusturalyalı Peter Weir'in
yönettiği Amerikan filmi
"Ölü Ozanlar Derneği"
layık göruldu.
Demiryolıınu
sevenler
• ANKARA (ANKA) —
Demiryolu sevgisini
yaymak, demiryollannuı
yurtiçinde ve yurtdışında
tanıtımına katkıda
bulunmak amacıyla
"Demiryolunu Sevenler
Derneği" kuruldu.
Derneğin genel başkanhğına
TCDD Genel Mudürü
Birkan Erdal, Başkan
Yardımcıhğı'na TCDD
Genel Müdür Yardımcısı
Nurhan Öç getirildi.
Alkole karşı
önlemler
• MANAVGAT (AA) —
Gülhane Askeri Tıp
Akademisi (GATA)
Psikiyatri Ana Bilim Dalı
Başkanı Prof. Salih Battal,
alkol tüketiminin
önlenmesinde, bireysel
yaklaşımlarla ya da
yasaklamalarla bir sonuç
elde edilemeyeceğini beİTtti.
Türkiye'de rakı, votka, cin
gibi alkol derecesi yüksek
içkilerin tuketiminde yuzde
150'lere, birada da yüzde
400'lere varan artışın söz
konusu olduğunu söyledi.