18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 KASIM 1991 DİZİ-RÖPORTAJ CUMHURİYET/15 Her Türk asker ıııi doğmalı? Askerlik, babadan oğula geçen bir miras değil, profesyonel anlamda bir meslekt SIVIL OTOfflTE ASKERİGÜÇ HtKMET ÖZDEMİR Türk Silahlı Kuvvetler'i deni- lince Genelkurmay Başkanı'- ndan piramidin tabanındaki rütbesiz askere kadar bütün or- du kastedilir. Genelkurmay Başkanlığı daha çok Genelkur- may'ın merkez örgütünü içer- mektedir. Kara, deniz ve hava ordulan ise kuvvetler diye bili- nir. Genelkurmay ile kuvvetler ilişkisinde emir-komuta düze- nindeki üst-ast ilişkisi esastır. Kuvvetler, Genelkurmay mer- kez örgütünde hazırlanan başkanı düzeyinde yine ilgili kuvvet veya kımetlerin temsilci- leri bir arava gelip tartışırlar." Sonunda onay için l'ınci baş- kana (Genelkurmay Başkanı) çıkartılır. Kendisine anlatılır. Eğer kabul ederse onaylar ve uygulamaya geçilir. Beğenmez- se yeniden üzerinde çalışmaya başlanır. l'inci başkanın sakın- calı bulduğu yerlerin değiştiril- mesi yoluna gidilir. "Kuvvetler içinde çıkacak ka- rara hâlâ itiraz varsa, Genelkur- may Başkanı'nı kim ikna ederse. kararın değişmesini sağla\abilir. Bazen. 1 'inci başkan bir konuda s,'ilahlı Kuvvetler bünyesinde çalıştırılacak mesleki personelin temininde gönüllü katılım ilkesi benimsenmelidir. Yedeksubay ve er ihtiyacı için de bireyin başvurusu esas alınmalı, zorunlu askerlik uygulamasından vazgeçilerek profesyonel erliğe geçişin yolu açılmahdır. lik bir alışkanbk veya kuşaktan kuşağa babadan-oğula geçen bir miras (!) değil, profesyonel anlamda meslektir. Birey, dok- tor. kundura tamircisi, mimar. avukat veya terzi olmak isteye- bilir. Asker de olmak ısteyecek- tir. Devletin, "herkes asker doğar" anlayişından vazgeçerek askerliğin ötekiler gibi bir mes- lek oluşunun bilincine varması insan haklan açısından da ge- reklidir. Zorunlu askerlik uygulama- sından vazgeçilerek profesyonel erliğe geçişin yolu açılmalıdır. (Aksı halde, erlik veya yedeksu- baylıkta harcanan sürc son yıllardaki paralı askerlik siste- miyle yurttaşlar arasında ada- letsizliğe dönüşmüştür.) öte yandan hızlı nüfus artışı, savaş teknolojısındeki başdön- dürücü değişmeler, kalabalık ordular yerine yüksek teknik donanımlı ordu örgütlenmesini ciddi bir sorun olarak gündeme geıirmiştir. Zorunlu askerlik dahil. ordu- nun personel politikası gözden de halka açılması, kentleri askeri bir görünümden ve cep- haneliklerin tehlikesinden kurtaracaktır. GSMH'nin askeri amaçlara yö- nelik harcamalanna göre NATO üyeleri arasındaki sıra- lamanın ABD'den (Vo 6.7) son- ra Ingiltere (V* 4.9) ve Türkiye (V* 4.8) şeklinde olması endişe vericidir. Türkiye. hükümet harcama- lannın yaklaşık % 20-25'ini her yıl askeri amaçlar için sarfet- mek durumundadır. Bu miktann fazlalığı bir ya- na, sivil otorite-Silahlı Kuvvet- ler ilişkisi açısından oiumsuz gelişme. askeri harcamalann parlamento denetimi dışında tutulma eğilimıdır. 1961 Ana- yasası'nda parlamentonun mali denetımini düzenleyen 127. maddenin ilk şeklinde: Sayış- tay'ı genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderle- riyle mallarını parlamento adına denetleme işlevini yap- makla görevli tutan istisnalara yer verilmivordu. 12 Mart 1971 Askerliğin profesyonel anlamda bir meslek olarak algılanması insan haklan açısından da önem taşıyor. stanbul, Ankara, tzmir, Adana gibi büyük şehirler dahil, Anadolu'nun birçok yerinde kent içi topraklann bir kısmı askeri garnizon ve kışlaların kullanım alanı olarak ayrılmıştır. Bu arazi ve binalar yerel yönetimlere devredilmeli, hizmet tesisleri olarak halka açılmalıdır. komutan emn ıle kendilerine ulaşan talimatları uygulamaya koymakla yükümlüdürler. Ge- nelkurmay Başkanlığı karargâ- hının lemelini J başkanları oluşturur. Buna göre, J-l Perso- nel, J-2 tstıhbarat. J-3 Harekât, J-4 Lojistik, J-5 Plan Prensipler. J-6 Muhabere ve Elektronik Sıstemlen. J-7 Askeri Tarih ve Stratejik Etütler... demektir. Genelkurmay merkez örgü- tündeki karar alma süreci popüler bir kaynakta şöyle an- latılmaktadır: "Çalışıtıa sistemi de, J harfi- nin geldiği joint/ortak kelimesi- ne uygun biçimde jürütülür. J başkanlıkları kendilerine bağlı daire başkanlıklarına belirli gö- re>ler verirler. Veya kuvvetter- den (Kuvvet komutanlıkları kastediliyor.-HÖ) birinden bir istek gelir. Daireler, konuyla il- gili ku\vetin veya üç kmvetin de görüşlerini alıp bir karar taslağı hazırlar. Bu belge J başkanına gjtrnedefl önce tartışılır. J başka- nı tam bir görüş birliğine varıl- mışsa, son bir defa gözden geçirip 2'nci başkana (Genelkur- may Başkanı'nın yardımcısına) yollar. Eğer üzerinde tam bir gö- rüş birliğine ulaşılmamışsa, o zaman 2'nci başkan >e ilgili J bir kuvvetin itirazını da kabul et- meyebilir ve imzalayabilir. O zaman bu emri kabul etmekten başka seçenekleri yoktıır." Bu tür bir karar alma sürecin- de rasyonellik ne ölçüde mümkün, tartışılabilir. Bunu ölçme imkânı şımdılik yok. Fa- kat modelin inkâredilemeyecek iki büyük sakıncası bulunduğu açık. Birincisi, kuvvetlerin kendine özgü yapılan, sorunlan bulun- maktadır. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri. hatta bunlann aıt birimlerini oluşturan askeri bir- likler hangi ölçüde benzeşır? Silahlı Kuvvetler Komutanı olarak Genelkurmay Başkanı'- nın eşgüdüm titızliği ile kuvvet- lerin teknolojik ve mesleki yapılanndan gelen farklılıklar nasıl bağdaştınlacaktır? Bunun yolu herhalde özgül sorunlannı çözmeieri için kuvvetlere inisi- yatif tanımaktan geçiyor. Her kuvvet kendi yürütme orgamnı oluşturabilir. Örnek: Kara Kuv- vetleri Yürütme Kurulu gibi. Mevcut karar alma sürecin- deki öteki büyük sakınca demokratik rejim anlayışı ile il- gilidir. Dikkat edilirse askerler hemen bütün konularda kendi başlanna kararlar alıp uygula- makta sivil otorite, bir kenara itilmektedir. Burada kastedilen Genelkurmay'ın karar alma sü- recine sivil teknisyenlerin, bilim adamlannın vb. kaülımlannda- ki azlık veya yetersizlik değüdir. (Gerçekte böyle birsorun da >a- şanmaktadır.) Bu bakımdan oluşturulması önerilen Savunma Komitesi ile söz konusu büyük sakıncanın ortadan kaldırılması mümkün gözükmektedır. Çünkü parla- mento karşısında siyasi sorum- luluk taşıyan bir kişinin, karar alma sürecinde bulunmayışını açıklamak ve savunmak de- mokratik rejimle bağdaşan bir tutum değildır. Öneriler Savunma Bakanı. BakanYar- dımcısı (veya) Müsteşarlar. Genelkurmay ve Kara, Deniz. Hava Kurmay Başkanlan ile öteki sivil ve asker teknisyenler- den oluşan Savunma Komitesi. Silahlı Kuvvetler'in yönetimın- de ve askeri politikanın plan- lanmasında ciddi kolaylıklar sağlayacaktır. Savunma Bakanı, Savunma Komitesi dışında kuvvetler için ayn ayn oluşturulan Kuvvet Yürütme Kurulu Başkanhk- lan'nı da üstlenmehdir. Üzerinde durulması gereken bir başka sorun. Savunma Ba- kanlığı'ndakı müsteşar ve müsteşar yardımalannın asker olma zorunluluğunun kaidınl- masıdır. Müsteşarlık ve öteki yüksek görevlerde sivil kökenlı bürokratlann bulunması ba- kanlık örgütünün sıvilleşmesı açısından zaten gerekmektedir. 1970 tarih ve 1325 sayılı Milli Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilatı Hakkındaki Kanun'- un parlamentoya sevk gerekçe- sinde şöyle bir ifade yer alıyordu: "Kuvvet Komutanlıkları, Ko- mutanlık görevlerine ilaveten, bir yandan Genelkurmay işlerin- de Genelkurmay Başkanı'nın müşaviri. bir yandan da personel ikmal \e idare işlerinde Milli Sa- vunma Bakanı'nın yürütme görevine yardımcı durumunda- dırlar." Gerekçedeki yardımcılık for- mülasyonu, tasarı müzakere ediHrken eleştirilmesıne rağmen aynen kabul edilmiş, daha son- ra Anayasa Mahkemesi. görev- lenn yürütülmesı ve işlerliği düzenleyen maddelen anayasa- ya aykın bularak ıptal edince yeniden düzenleme yapılmıştır. Kanımca. Savunma Bakanlı- ğı başta pek çok bakanlıkta bütün işlemleri bakanın tek ba- şına yapması zorlaşmıştır. Bakan yardımcılıklan kurul- ması bir ıhtiyaç halindedir. Savunma Bakanlığı'ndaki ba- kan yardımcılıklan her kuvvet için ayrı ayn olabileceği gibi. Si- lahlı Kuvvetler ve savunma sanayıi şeklinde de düşünülebi- lir. Piger öneriler Türk örneğinde sivil otorite- Silahlı Kuvvetler ilişkisi açısın- dan düzenlenmesi gereken başka aksaklıklann da bulun- duğu bılınmektedir. Askeri eğitimden mali denetıme. erle- rın oy hakkından askeri yargı- dakı adaletsizliklere veya zorunlu askerliğe... kadar hayli geniş bir alana yayılmış bu so- runların çözümünde kullanıla- bilecek demokratik-sıvil önlemlerden bazılan şunlar ola- bilir: Ordu ve askerlik ile ügili konu- lan tabu gören tutumun yalnız- ca bir tek parti dönemi alışkan- lığı olmadığı açıktır. 1946 dan sonraki çok partili evreden. sos- yal ve siyasal muhalefetin yaşa- tılabilmesi için daha elverişli bir iklıme sahip 6O'lı yıllar boyunca bile ordu tabusu popüler ve en- telektüel düzeyde dokunulmaz- lığını koruyabilmiştir. öyle ki üniversitenin akademik amaçlı ordu araştırmalanndan uzak kalmasında bir kutsal ittifaktan söz etmek bile mümkün... Bu noktada ne yapılabilir? Akade- mik amaçlı ordu araştırmalan- na geçişin ilk şartı: üniversitele- rin lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim veren "War and peace studıes" veya "Mili- tary department" türü program- lan başlatmasından geçmekte- dır. Üstelik bu alandakı işgücü ıhtıyacının söz konusu bölüm mezunlanndan karşılanması Savunma Bakanlığı bürokrasisi açısından da yararlı olacaktır. öte yandan dış politıka ve sa- vunma stratejisindeki seçenek- lerin araştırma projeleri şeklinde üniversitede ilgili bö- lümlerin katkısıyla oluşturul- ması gerekmektedir. Silahlı Kuvvetler bünyesinde çalıştırılacak mcsleki personelin temininde gönüllü katılım ilkesi benimsenmelidır. Bu çerçevede muvazzaf subay ve astsubaylar- da olduğu gibi, yedeksubay ve er ihtiyacı için de bireyin baş- vurması esas alınabilır. Asker- geçirilerek vakit geçirilmeksızın modernleştirilmek durumunda- dır. 1961 tarih ve 10703 sayılı TSK tç Hizmet Kanunu ile 1967 tarih ve 12364 sayılı TSK Perso- nel Kanunu'nda yer alan ve sivil otoritenin üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayan hükümler ve özellikle 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'ndaki katıksız hapis cezası türünden insan haklanna kesinlikle aykın işlemler askeri hukuk mevzuatından ayıklan- malıdır. Askeri birliklerin kent dışına taşınması Istanbul, Ankara^ tzmir, Ada- na gibi büyük raetropoller dahil Anadolu'daki pek çok yerleşim merkezinde kentiçi topraklann bir kısmı askeri garnizon ve kış- laların kullanım alanı olarak aynlmıştır. Taşınmalann mali- yeti hesap edilerek yerel yöne- timler ve Savunma Bakanlığı yetkililerinin işbirliğiyle soru- nun çözümü kısa sürede mümkündür. Askeri amaçlı kullanım için bugüne kadar ay- nlan arazi ve binalann yerel yönetimlere devredilerek yeşil alan veya hizmet tesisleri şeklin- askeri müdahalesiyle gerçekleş- tirilen değişiklik ile askeri harcamalann parlamento adına denetlenmesinde gizlilik esası kabul edildi. 1982 Anayasası'- nda da korunan düzenlemeden ayn olarak, 1985 tarih ve 3162 sayılı kanunla da askeri alımlar ve bunlann sözleşmeleri için is- tisna kapsamı getirilmiştir. Bir diğer ilginç nokta ise; 1982 Anayasasfyla Cumhur- başkanlığı'na bağlı faaliyet gösleren Devlet Denetleme Ku- rulu'nun görev alanıyla ilgılıdir Cumhurbaşkanının isteği üzeri- ne. tüm kamu kurum ve kuru- luşlannda, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşla- rında. her düzeydeki i^çi ve ışveren örgütlerinde, kamuya yararlı derneklerle vakıflarda her türlü inceleme araştırma ve denetlemeleri yapabılen Devlet Denetleme Kurulu, Silahlı Kuvvetler'i denetleyememekte- dir. Askeri harcamalann "gizli- lik" esaslanna uygun olarak parlamento adına Sayıştay ta- rafından ve aynca TBMM Savunma Komisyonu'nda da denetimi mutlaka yapılmalıdır. —Birıi— Yves,Edith'in aldatmadığı tek erkekti MONTAND-PIAF Derleyen: HÜSEYÎN BAŞ — 3 — Yves, şarkı soylemesini biliyordu. Bu ko- nuda hiçbir güçlük yoktu. Sesi ise çok iyi, sımsıcaktı. Mesele şarkılan sahneye koy- maktaydı. Bazı hareketleri sınüyordu. Es- ki ahşkanlıldannı henilz, tamamen terk edememişti. Editlt, onu bu kötü alışkan- hklanndan vazgeçirmek için olağanüstü çaba sarfediyordu. Yves, öfkeli: "Sen de sıktuı artık.." demekten alamı- yordu kendini. Ne var ki ertesi gün aynamn karşısına ge- çip hareketlerine çalışıyordu. Bir şey eksikti Turnenin ilk kenti Orleans'tı. Edith sıkı sıkı tembihlemişti: "Yves'in sırası gelince salonda olacaksın ve... Olup biten her şeyi gelip bana söyleyeceksin!' rjoğnısu hoş bir görevdi bu. Perde açüıp Yves göründügünde ilk, fı- ziği fethetmişti seyircileri. öylesine dik du- ruyor, öylesine güçlü görünüyordu ki... Ba- şı göklere degiyor gibiydi. Yıldızlara tutu- nuyordu sankL Güçlü görünmek hoşa giden bir şeydi, ama sadece bu yetmiyordu. Bir şeyler ek- sikti yine. Bu yüzden başan sıradan olmuş- tu. Montand'ın başan grafiği inişli çıkışlıy- dı. Her akşam endişe içinde bekliyordum şarkılann sonunu. Gündüzleri ise Yves is- tim üstündeydi. Yanına yaklaşmak bile mümkün değildi. Her an patlamaya, olur olmaz şeylerden hır çıkarmaya hazırdı. Edith: "Boş ver" diyordu. "Bizimki kriz geçi- riyor!' Lyon'da az kalsın büyük bir felaketle karşılaşıyorduk. Sahneye çıkmadan önce Yves son derece neşeliydi. Morali düzelmiş, kendine güveni artmıştı. "Burada işler yolunda gidecek. Görecek- sin. Hepsi beni tamr. Bu akşam tüm talih- sizliklerin intikamını alacağım" diyordu. Zavalh Yves'in, başma geleceklerden ha- beri bile yoktu. Halk neredeyse salonu kı- np geçirecekti. Başarısızlık öylesine açıktı ki... Edith ve ben korkudan ne yapacağı- ÖNCE BİR TOKATFeci bir kavgaya tutuşmuşlardı. Sonunda Yves, Edith'i tokatlamaktan kendini alamayacaktı. Zavalh Edith'in başı neredeyse omuzlarının üzerinden düşüp gidecekti. Edith ağlarken Yves çekipgitti. mızı şaşırmıştık. Gerçekten de büyük bir faleketi kıl payı atlatmıştık. Şarkılan bitirip içeri girdiğinde, feci bir dayak yedikten sonra ringi terk eden bok- sörlere benzemişti. Her tarafından oluk gi- bi ter boşanıyordu. İlk kez Edith'in sırasını beklemedim. Edith bağınyordu arkamdan: "Git Momon... Onu yalnız bırakma." Soyunma odasına girer ginnez Yves sal- dırıya girişti. Şaşkınlığı geçmişti. "Onlann beni anlayacaklanm, bana gü- veneceklerini sanmakla hata ettim. Ama vu gelir. Sonunda kazanacak olan benim. Onlar degıi:' Savaş başlamıştı. Yves kavgadan döne- cek adam değildi. • • • Ashnda Yves hemen evlenmekten yanay- dı. Durup dinlenmeden "Edith, evlenelim hemen. Kanm olmanı istiyorum" diye tek- rarhyordu. Edith'le Yves'in dünyaevine gir- mesinin gerçekleşmemiş olmasımn suçu, bana kalırsa Yves'in bu teklifi yapmak için uygun 7^mi»"i seçmesini bilememesiydi. Yves'de sevdiği şey, onun gücU, kavgacı- lığı, gençh'ğiydi. Aslında ikisi arasındaki yaş farkı hemen hemen yok denilebilecek kadar azdı. Ne var ki Edith'in çok şeyler görüp gecirmesine karşın Yves henüz ya- şantısının bahanndaydı. Ama bir gerçek vardı: Yves, Edith'in aldatmadığı tek erkek- ti... • • • lurne dönüşü Edith, Alhambra'da söy- leyecekti. Yves de aynı yerde Amerikan sı- rasında çıkacaktı sahneye. Tıpkı Marsilya'daki gibi Edith salonun en arka yerine büzülmüştü. Yves o ünlü gü- lüşüyle sahnede belirdi. Dişleri öylesine be- yazdı ki Edith'e dönüp: "Bak dedim, masmavi gülüyorf' Başanyı hemen sezinlemiştik. Gecenin yıldızı Yves Montand'dı. Ertesi gün adı gazetelerin manşetiydi. Alsina Ote- ü'ndeki odamızda Yves hop oturup hop kalkıyordu. Sevincinin ölçüsü yoktu. Elin- de gazeteler, etrafımızda dönüp duruyor- du. • • * Yves kısa sürede servet sahibi oldu. Üs- telik paranın değerini de biliyor, har vurup Yves'in ısrarlanna karşın açılmayan kapı bu fırtınalı aşka noktasını koyuyordu. harman savunnuyordu. Edith'e gelince; o, her zamanki gibi öl- çüsüz para harayordu. O kadar ki EtoüV deki konserin galasından bir gün önce elin- de sadece 3.000 frank kalmıştı. "Momon gel, üstüme başıma bir şeyler alaum. Yann akşam Yves için güzel olmak istiyorum " Tam kapıdan çıkarken Yves sordu: "Nereye gidiyorsunuz?" "Kendime bir elbise, eldiven, bir de şap- ka alacağım!' "Ne saçmahk... Hiçbir şeye ihtiyacın yok. Bunu biliyorum. Para harcamanı me- nediyorum. Sonra meteliksiz kalacaksın." Doğruydu söyledikleri Yves'in. Ama Edith yine de: "Canm cehenneme"yi bastırmıştı. Hızla çıkıp alışverişimize gittik. Yves müthiş öfkelenmişti. Döndüğümüzde meteliğe kurşun atıyor- duk. Paranın hepsini harcamıştık. Yves'in "Seni menederim" laflanna ise Edith kulak asmaz görünüyordu. Oysa ya- nıhyordu. Döndüğümüzde Yves, parası çar- çur edilen bir koca gibi öfkeden kudurmuş dunımdaydı. Gerçi Yves ne kocaydı ne de parası çarçur edilmişti. Ama bu konuda prensipleri vardı Yves'in. Bir kadm, erke- ğine itaat etmek zorundavdı. "Gırtlağına kadar borç içindesin. Para- nı sokağa aüp duruyorsun. Sonunda sürü- neceksin..!' "Sen ne diye dertleniyorsun... Nasıl ol- sa seninle birlikte olmayacak bu..." "Seni menetmiştim böyle şeyler yapmak- tan." "Bana hiç kimse hiçbir şeyi menedemez." Yves, Piaf ı tokathyor tkisi birden öylesine bağanyorlardı ki söyledikleri anlaşılmıyordu. Sonunda Yves müthiş iki tokat aşketmekten kendini ala- mayacaktı. Tanrım, ne tokattı onlar... Za- valh Edith'in başı neredeyse omuzlanndan fırlayıp gidecekti. Edith ağlamaya başladı. Yves de kapıyı hırsla çarparak çekip gitti. Biraz sonra döndü. Kucaklaşıp öpuştüler. O akşam Edith, Yves Montand'ı dinle- yicilere bizzat takdim etti. Bunu ilk kez ya- pıyordu. Yves sahneye çıktığında Paris'in en seçkin insanlarırun, galeriyi dolduran halkla kanştığı büyük salonun havası bir- denbire elektriklenmiş, hareketlenmişti. 13 kez bis Edith, kuliste Yves için bütün kumanda- yı ele almıştı. Biraz sonra kendisinin sah- neye çıkacağını âdeta unutmuştu. Progra- mın sonunda halk Yves'i tam on üç kez sahneye çağıracaktı. Bu müthiş bir başa- rıydı. Edith, "Çok mükemmel" diye mınl- damyordu. "Bu rakam ona şans getirecek!' DAHA SONRA AYRILIK Sonunda kapı çalındı. Gelen Yves'di. Momon bunu biliyordu. Edith "Eğer Yves ise açma" diyordu. O kapıyı yumruklarken Edith kulaklarına pamuk tıkamakla uğraşıyordu. Edith bir daha seslendi: "Onunla bir daha görüşemem, yoksa bu hastahktan kurtularnam." Yves bir süre sonra bir daha dönmemek üzere çekip gitti. Artık rahattı Edith: Şampiyonu nihayet ba- şanya uiaşmış, maçı kazanmıştı. Birbiri ardından iki darbe Edith için faz- laydı. Yuzünden anlaşıhyordu bu. "Seni mutlu gönnek beni sevindiriyor. Buna ihtiyacın vardı doğrusu sevgUim. Ama yine de bazı ufak tefek şeyleri öğren- men gerek... Sahnede terlenmez. Bu sana liman işçisi havası veriyor..." Yves öfkeyle sözünü kesti: "Beni sıkıntıdan terleten biri varsa o da sensin. Dün akşam başanmı ben koparıp aldım, kimse değil..." Bu sürtüşmeye rağmen akşam Edith'in verdiği yemekte Yves, yeni smokinin için- de sevinçten pınl pınldı. Her şey onun için- di. Gözleri başka şey görmüyordu, Aynı gün emprezaryosu Loulou Barrier- ye: "Yves'le birlikte hiçbir program istemiyorum" diyordu. • • • Konser akşamı Etoile'in önünde Edith: "Mennun musun şimdi? Bak afişte sa- dece senin adın var!' Yves, buruk cevapladı: "Düşersem de yalnız düşmüş olacağım!' Ben de kuliste kaldım. Yves sonuna ka- dar bozmadan, teklemeden sürdürdü. Programın ikinci bölümü daha da güçtü. Halk birdenbire, aynı adamı yine karşıla- nnda görmekten bıkabüir, çözülebüirdi. Si- nirden tiril tirü titriyorduk. Yves: "Nedir ona bunca sevgim Çığlıklar atmak istemem neden?.." şarkısını söylerken bir an gözlerini Edith'e çevirmişti. Bu aşk çığlığı onun için, Edith içindi. Ve Yves ona adıyordu aşkını. Perde son defa kapandığında Yves, Edith'i kollan arasına almış, nefes nefese mınldanıyordu: "Her şeyi sana borçluyum. Mersi." Edith bana dönerek: "Bu kez her şey bitti, onun artık bana ihtiyacı yok" dedi. Bu sözler büyük bir yalnızhğın ifadesiy- di. Buz gibi çöktü hepimizin üzerine... • • • Edith, turneden önce sürekli bir biçim- de prova yapıyordu. Her zamanki gibi ken- disini bütünüyle işine vermişti. Makyajsız- dı. Saçlan karmakanşıktı. Üzerinde eski bir kazak vardı. Birdenbire Yves'in sesi, şar- kıyı bıçak gibi kesti. Avazı çıktığı kadar ba- ğınyordu öfke içinde: "Yeter. Kes şarkı söylemeyi. Oünuyor. Hiç ounuyor!' Edith, uslu-akıllı bir makine gibi susu- vennişti. "Nedir olmayan?" "Şarkın bir şeye benzemiyor. Hesap ko- kuyor. Meslek kokuyor. Ne burdan ne de burdan geliyor. (Eliyle kamına ve başına vuruyordu, işaret kabilinden.) "Hele bir tekrar et söylediklerini.. Tek- rarla diyorum sana!' "İyi değil dedim. Ben olsam..." "Sen olsan yok artık. "Ben olsam"lan- nı kendine sakla. Bıktım bunlardan. önü- me ilk çıkan ne idüğü belirsiz birinden ders aunaya karar verirsem o zaman kapını ça- lanm!' Yves'in nasihatlannı, beş yıl sonra kabul edebilirdi. Ama o gün asla. Bu olaydan sonra barışacak zamanlan bile olmadı. Edith, Alsace taraflanna tur- neye gitti. • •*•• lurne dönüşü onu garda karşıladım. Utangaç bir ifadeyle sordum: "Yves'i görecek miyiz?" "Hayu-, bitti. Karanmı verdim. Onun ar- tık bana ihtiyacı kalmadı. Yalnız götüre- büir bu işi. Göreceksin Momon, yanılma- dığımı göreceksin. Ona Yves'den söz etmeye cesaret edemi- yordum. Ama Yves akhmdaydı hep. O gün Edith'in turneden döneceğinden haberliy- dL Yeni evimizi ise bihniyordu. Sonunda çıkageldi. Aynlmaları çok acı oldu. Gece, Berri sokagındaki eve geldi. Ka- pıyı çekinerek çaldı. Edith: "Yves'se ef er açma" dedi. Yüreğim parça parçaydı. Pencerenin ka- palı pancurlan arasından ona bakıyordum. O ise habersiz, zih çalmaya devam ediyor- du. Bir süre sonra kapıyı yumruklamaya girişti. "Edith, aç kapıyı" diye haykınyordu. Sonra bir süre sessizlik oldu. Edith ku- laklannı pamukla tıkamışü. "Onu duymak istemiyorum Momon, di- ye haykınyordu. Yeniden başlamak istemi- yorum. Sakın açma. Aksi halde bu hasta- hktan asla kurtulamam!' Bir süre sonra Yves, bir daha dönmemek üzere gidecekti. —BtTTİ—
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear