18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/10 PAZAR YAZILARI 6 OCAK 1991 Neıv York'tan Madonna'nın ABD feminizminekatkısıSarışın ihtiras Madonna'nın 'Justify My Love 5 video klibi, ABD feminizmine yeni bir bakış açısı getirdi. Kadın hakları savunucuları, Madonna'nın 'gerçek feminist' olduğunu ilan etti. Bazı feministler ise Madonna'ya ateş püskürüyor. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK — Batı'nın en hızlı yükselen eğlence sembolü, "sarışın ihtiras" Madonna MTV'de yasaklanan "Justify My Eove".video klibi ile dikkat- leri Körfez krizinden bir süre uzaklaştırmayı başardı, bu ba- sarısı ile yıhn kadını seçilmeye hak kazandı. öyle ki ABC tele- vizyonunun her gece saat 11.30'da yayımlanan ve son üç aydır sürekli Körfez krizini iş- leyen ünlü programı 'Ntghtline' büe bir geceliğine Körfezi unu- tup Madonna'ya yer verdi. Fe- ministler Madonna'ya ateş püs- kürürken pek çok kadın hakla- rı savunucüsu Madonna'nın "gerçek feminist" olduğunu ilan etti. The New York Times başta olmak üzere bütün yayın organlarında, köşe yazılannda Madonna'nın getirdikleri ve gö- türdükleri tartışüdı. Kimileri Madonna'nın ticari kabiliyetini övdü. Her yaptığını olay haline getirmesini bildiğini öne sürdü. Kimileri Madonna'yı eğlence pazannı sömürmekle suçladı. Ancak her tartışmada, kimi za- man feminist kılığında, kimi za- man geleneksel sanatçı kılığın- da püritenlerle onlara karşı çı- kanların kutuplaştığı görüldü. Nightline programının spike- ri, Madonna'ya, vücudunu ser- gilediği, kendini yatağa zincir- lediği görüntülerine feministle- rin yaptıkları eleştiriler konu- sunda bir sonı sorduğunda, Madonna'nın cevabı "Bdki de biraz hafifmeşrep gibi giyiniyor oiabilirim, ama ne olursa olsun her şey benim kontroliim altın- da, feminizm de bu degil mi za- ten, kadınlann erkeklerle eşitliğj değil mi? Ve hayatımın kontro- lö benim elimde değil mi? Ben kendi istediklerimi yapıyor de- ğil miyim? Ben kendimi zincir- ledim, beni bir erkek rindrteme- di, arzulanma zincirlendim" şeklindeydi. Genç kızlann biricik sembo- lü Madonna kendi hayatından çıkardığı dersleri yaymak için kendini bir öncü olarak görü- yor. "Papa Don't Preach"de genç hamüe bir kız rohlnde top- luma karşı çıkıyor: "Bebeğimi içirade tutacağım", "Expresse Your Self'de benzer imajları var. llkel bir fabrikada erkek- ler zincirli köleler rolünde. Ba- zen Madonna kölelerin efendi- si olarak beliriyor. Bazen de ya- tağa zincirli erkeğini bekleyen kadın. "Don't settk for second best baby", gibi pek çok şarkı sözü bu tür öncülüğün örnekle- rinden. Genç kızlara erkeklerin baskısı aitında kalmamayı tav- siye ediyor: "Uzun giizel gttller kalbinize giden yol, ama her şeyden önce kafanızla işe başla- manız gerekir, zaten çarşaflar son derece romantik ama yatak- ta olmadığınız zaman ne olacak" ve öncünün hayranla- nna temel mesajı "hayatta en iyisini hak eder insan, o neden- le eger vakit heniiz gelmemişse ilerle." Madonna'nın getirdikleri The New York Times'da yer alan bir makalede şöyle yorumlandı: "Madonna gerçek bir feminist- tir. Amerikan feminizminin ide- olojisini ve piiritenizmi en iyi sergileyeodir. Genç kadıniara tümüyte kadın oimayı, dnsettik- lerinin bflincinde ohnalannı, ha- yatiannı kendi kontroUeri albn- da tutmalan mesajını en iyi ile- tendir. Genç kudara çekici, can- lı, dnygulu, enerjik, hırslı, ko- mik, saldırgan oimayı göster- mektedir. Amerikan feminizmi bir erkek sorunu ile karşı karşı- yad». Niatney'den Tineru'nun masalı MADONNA — Gerçek bir feminist ve tümttyle kadın; duygulu, enerjik ve hırslı... NEDİM GÜRSEL NİAMEY — Orta Afrika ül- kelerinden Nijer'in Burkina Fa- so sınırında yer alan Niamey kentinde Hotel Gawey'deyim. Havuzun kenannda tek başıma. Su saydam, tertemiz. Güneşleni- yorum. Güneşlenirken de Nijer ırmağını seyrediyorum uzandı- ğım yerden. Az ötede, buğulu sı- cağın içinden akıp gidiyor ça- mur renginde sular. Orada, ır- mağın ötegeçesindeki balıkçı köylerinde bu oteldekinden çok değişik insanlar, bambaşka bir yaşam tarzı var. Orada kerpiç evlerin karanlık odalarında su- lar akmıyor, elektrik yok. Hava- landırma da yok bu otelin oda- larındaki gibi. Orada, kara de- rili aç çocuklar toz toprak için- de oynuyorlar; burada ise hepi- miz beyaz, gürbüz ve sağlıküyız. Şık giysilerimiz, bol paramız, sıtmadan korunmak için hapla- rımız var. Ve ırmak bu iki kar- şıt dünyanın arasından akıp gi- diyor camurlu çamurlu. Tembel hipopotamlarla gaddar timsah- ların, alabalıklarla sıtma mikro- bu ve sanhumma taşıyan dişi si- neklerin ırmağı. Ve ülkenin ba- tısını bir uçtan öbür uca kate- derken hepsi de birbirinden gü- zel, birbirinden anlamlı masal- lar, efsaneler anlatıyor. Bu masallarda yoksul balıkçılar, yaşlı bilgeler, sevgililer, prensler ve prensesler, yırtıcı hayvanlar var. Özellikle de yırtıcı hayvan- lar. Afrika'da sözlü kültürün ol- duğu kadar günlük yaşamın da aynlmaz bir parçası olmuş hay- vanlar. İki yakayı birleştiren Kennedy Köprüsü'nün üzerin- den tek tük otobüslerle motor- sikletler ve deve kervanları geçi- yor. Ağzı köpüklü, ağır aksak develere baktıkça çölü, güneşte parıldayan kum tepelerinin göz kamaştıncı aydınlığını düşünü- yorum. Ve kuraklığı. Kuraklık yüzünden yurtlarını terk edip Niamey'e gelen Tuareglerin tü- kenişini, bu şavaşçı, soylu insan- ların umarsızlığını düşünüyo- rum. Dilenciliğe, fuhuşa, uşak- lığa teslim oluşlannı. Ve Nijer ır- mağı yağmur yağdıran çocuk Tineru'nun masalını fısıldıyor kulağıma: "Evvel zaman içinde, avcıla- pan çocuklardan birini göriir görmez makaraları koyverdi. O makaralan koy verince de sel gö- tiirdii ortalıgı. Babasının öfke- sinden korkan zavallı Tinenı ka- çıp bir ağacın tepesine saldaodı. Kabile halkı, özellikle de avcılar çamurlara bata çıka Tineru'nun peşine diiştüler. Onu agacın te- pesinde bulup inmesi için yal- varmaya başladılar. Çiinkii Ti- neru orada, yemyeşil yaprakla- nn arasında dunıp giildiikçe gökyiizünden seller boşanıyor, göller ve ırmaklar taşıyor, tim- sahlar yağmur sulannda yüzerek Tombo kabilesinden Timeru adh güzel mi güzel bir çocuk vardı. Her gülüşünde yağmur yağdırırdı. Tineru bir gün gülmemeye yemin etti ve köylüler yağmur duasma çıkmaya başladı. nn yırtıcı hayvanları zehirli ok ve mızrakla avladıklan eski de- virlerde, Tombo kabilesinden Tineru adlı giizel mi giizel, bem- beyaz dişli bir çocuk vardı. Bu çocuk gülmeye görsiin, gökyii- zünden hemen bir saganak bo- şanır, toprak suya doyardı. Ve Tineru olur olmaz her şeve giıl- diiğttnden kabile halkı yağmur- dan bezmişti. Günlerden bir gün babası Tinenı'ya şöyle dedi: — Bugün gülmek yok. Bak oklarımı zehire batırıp güneşe serdim. Av saatine dek kuruma- lan gerek. Yağmur yağarsa yan- dığımın resmidir. Tineru öğleye dek gülmemek için çok çabaladı. Ne var ki ög- le güneşi gökyüzünü ortalayıp köyü kavurmaya başlayınca ar- kadaşlarıyla oyuna dalmadan da edemedi. Ve çakal taklidi ya- köylere dek sokuluyoıiardı. Iş- te bu timsahlann başı Tinera- yu sırtına almayı vaat edince, ço- cuk ağaçtan indi. Ve öfkesinden yatağa düşen babası da iyüeşti. Bu iyiliklerine karşılık Tinenı- nun babası da beyaz bir tavuk kurban etti timsahlann başma. Böylece sular çekildi, her şey es- ki düzenine kavuştu. Tineru da bir daha gülmemeye yemin etti. Ne var ki onun bu yemini yii- zünden yağmur hiç yağmaz, ekinler yeşermez oldu. fşte o gün bugündür köylüler yağmur duasına çıkar, adak adayıp kur- ban keserler. Ve yağmur yağın- ca sevinirler. Göllerle ırmaklar- da yaşayan kutsal timsahlan da gözleri gibi korurlar. Çünkii bi- lirler ki y^ğmurun gizi Tineru'- nun yemininden sonra insanoğ- lundan timsah türüne geçmiştir." Budapeşte'den Tuna Nehri, perestroyka ve satılık romantizmOrta Ayrupa'mn en güzel ülkelerinden Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de insan, serbest piyasamn 'nimetlerinden' yararlamyor. Dünyamn en eski mesleğinin sahipleri, 100 dolardan başlayarak pazarlık kesiyorlar. STELYO BERBERAKİS BUDAPEŞTE — Orta Avru- pa'nın en güzel başkentlerinden biri olan Budapeşte, yeni yıla girdiğimiz şu günlerde "serbest ekonomi"nin tadını çıkarıyor. 1 Ocak 1991'den itibaren komü- nistlikle artık hiçbir Ugisi kalma- yan Macaristan'da halk, heye- canla yeni sistemin getirecekle- rini bekliyor. Buz gibi soğuk Budapeşte'de Tuna Nehri yüz- yıllardan bu yana olduğu gibi sessizce akıp gidiyor. Başkent Buda ile Peşte'yi birbirine bağ- layan 7 ayrı köprü sanki birer mücevher gibi parlıyor gece ka- ranlığında... Ortaçağ yıllannda inşa edilenlerle yeni çağda inşa edilmiş olanlar arasında fazla büyük bir tezat yok... Tuna Nehri kıyılarındaki görkemli dev neoklasik binalar da gece karanlığında allı morlu ışıklan- dırılıyor. Sanki buyük bir tiyat- ro dekoru gibi. Burada da eski saray binalarıyla yeni binalar arasında baş döndürücü bir fark yok. Ancak baş döndürücü fark, eskiye oranla insanların yaşam tarzları arasında var. Bu- dapeşteliler orta halli bir Avru- pa insanının altyapısına ve kül- türüne sahip... Buna bir de ül- kenin sanayi ve kalkınma altya- pısı eklenirse, Avrupa Toplulu- ğu'na üyelik beklentilerini doğal olarak güçlendiriyor Macarla- rın. Noel günlerinde dört gün süre ile kapalı kalan Budapeşte mağazalannda görebildiğimiz kadarıyla fazlaca bir bolluk yok. Fiyatlar da o kadar ucuz değil. SSCB'deki perestroyka hareketinden hemen sonra yani bundan üç yıl önce yeni bir dö- neme geçerek özel teşebbüse ka- pılarmı açan Macaristan'da, bir bocalama dönemi yaşanıyor dense yalan olmaz. 1 ocaktan itibaren bu bocalama dönemi- nin geçiştirileceğini ümit eden Macarlar, kırk yıl önce dedele- rinin sahip olduğu özel mal ve mülklerini şimdi geri alacaklar. Macar gençleri âdeta bir sarhoş- luk içinde yaşıyor. Batı dünya- sında görülmeyen çılgınlıklar, Budapeşte gecelerinde çıplak gözle görülüyor. Bundan on yıl kadar önce sis- teme karşı duyduğu antipatiden ötürü ilk önce ABD'ye daha sonra Almanya'ya "kaçan" bir Macar genci, şimdi bu yeni dö- nemde Noel günlerini ailesiyle birlikte geçirmek için Budapeş- te'ye gelmişti. Bu Macar genci ile Budapeşte'nin Randevu adlı disko-pub-night club-topless ve akhnıza ne gelirse, bir eğlence yerinde tanışma fırsatım bul- duk. 35 vaşlarındaki Macar gencinin morali son derece bo- zuktu. "Bak" diyordu, "şu gördüğün diskotek var ya 10 yıl önce cıvıl cıvıl gençlerle doluy- du. Her gece buraya gelir bir duble içki alır. sabahlara kadar dans ederdik. Bir duble içki, o zamanlar 10 fyorin idi. O za- manlar gençler şimdikiler gibi materyalist değildi".«Randevu'- ya şimdi girebilmek için kapıda 200 fyorin giriş ücreti ödeniyor. İçeride içki fiyatı da 200 fyorin. Yani toplam 400 fyorin ile bir içki içiliyor. Macarların aylık asgari maaşı 8 bin fyorin... 100 dolar, bankada 5.800 fyorine bozduruluyor. Karaborsada bir asgari maaş kadar, yani 8 bine kadar alıcı buluyor. Ancak en az 100 dolara Budapeşte'de, dünyanın en eski mesleği de alıcı anyor kendisine. Budapeşte'nin belki de en "turistik" haline ge- len bu mesleğini dünya güzeli kızlar gerçekleştiriyor. Budapeş- te'nin Flamenko, Hilton, Hyatt, Intercontinental gibi lüks turistik otellerinin lobilerinde, amerikan barlannda oturan bu genç ve güzel kızların hayat ka- dınlan olabileceği insanın aklı- nın ucundan bile geçmiyor ilk bakışta. Göz kaş işaretleriyle başlayan "temas" sonucunda bu kızlann o gece için fiyatları- nın 200-500 dolar arasında ol- duğunu öğreniyorsunuz. Ve di- yorsunuz ki "Tamam, bunlar hayat kadını ve bu kadınlar Bu- dapeşte'de böyle çalışıyor". Budapeşte'de insanlann "birbi- rinden hoşlanm^sı" gibi kav- ramlann yok denecek kadar azalmış olması, "serbest ekono- mi"nin dünyasından gelen biri olarak insanın içini burkuyor. Randevu gece kulübünde tanış- tığımız üç genç Rus kızı ile söy- leşirken, kendilerini "balerin" olarak tanıttılar. "Patronumuz" olarak tanımla- dıkları Macar asıllı bir "işadamımn" kendilerine Bel- çika'da bir gece kulübünde "iş buMuğunu" söylüyorlar. Gaye, Belçika'da bir diskoda "dans etmek"; Yani "go-go girl" ara- ahğıyla dört ayda 600 dolar ka- zanmak. Üç kızdan biri olan 23 yaşındaki Olga ile SSCB'deki perestroyka sürecinden söz edi- yoruz. "Sorunlarımız çok. Pe- restroyka süreci biler bitmez so- runlanmız da sona erecek" di- yor. Sabahın erken saatlerine kadar süren bu söyleşiden ve ro- mantik danslardan sonra Olga ile vedalaşıyorum. Vedalaşma seramonisi sona ermeden az ön- ce Olga da aynı "baklayı" ağ- zından çıkarıyor. "tstersen bir- likte olalım. Fiyatam 200 dolar. Ancak senin için 100 dolar" di- yor. Içimizden "olamaz" diyo- ruz. Az önce perestroykadan söz ettiğimiz aynı Olga, şimdi Macar kızlan gibi aynı teklifi getiriyor ve fıyat belirliyordu. Münih'ten Denpasar'dan Eski ajamn göl keyfî Tanrıların adası Bali'de isyanAlexander Schalk Golodkowski, Tegernsee gölü tendiginde ortadan kayboimuş- _ _ . . . . „ . . . . „ . .. , T . .. ..Alexander Schalk Golodkowski, Tegernsee gölü kıyısındaki villasım terk edip günün belli saatlerinde göl kıyısına iniyor. Eski Demokratik Almanya'nın Milü Emniyet albayı olan Golodkovvski, geçmişini irdeliyor. AHMET ARPAD MÜNİH — Tegernsee gölü kıyısındaki güzel ve şirin Bavye- ra köylerinden en ünlüsü Rottach-Egern. Yamaçlarda, ko- rular ortasında villalar, dağev- leri, göl kenannda parklar için- de lüks oteller, yalılar. Yeşilin mavi ile kucaklaşüğı sularda oy- naşan bembeyaz yatlar, yelken- likr. VValIberg'den aşağı süzülen rengârenk kayakçılar. Münih'in yanm saat güneyindeki bu tipik Bavyera yöresi her mevsim gü- zel. lnsanları yaşamın tadını çı- karmasını bilenler. Gölü çevre- leyen Tegernsee, Bad Wiedsee ve Rottach-Egern köylerinin sakin- leri ünlünün ünlüsü, zenginin zengini. lşadamlan, politikacı- lar, sanatçılar, artistler ve de ya- bancüar. Doğu Almanyalı Alesander Schakk-Golodkowsld bu insan- lar arasına 6-7 ay önce girdi. Weissachdamm caddesinde, ka- pısında "Gutmann" yazan şık villayı günün belirli saatlerinde terk edip göl kıyısına iniyor. Onu tanıyanlar, Schalck'ın ge- zintileri sırasuıda sık sık dönüp, arkasına baktığını biliyor. Kim bu adam? Alexander Schalck-Golodkowski eski De- mokratik Alman Cumhuriyeti'nde müsteşar ve milli emniyet albayı idi. Görevi, ülkeye döviz getirmekti. Nasıl, nereden, bu hiç sorulmazdı. An- cak Honecker rejiminin yıkıl- ması ile yasal olmayan yollardan ülkeye sokmuş olduğu yüzlerce milyonun hesabıru vermesi is- tendiğinde ortadan kaybolmuş- tuAncak Berlin Başsavalığı'nda yüzlerce dosyanın kendisini bek- lediği bu adam, Tegernsee gölü kıyısındaki lüks villasında nasıl keyif sürebilirdi? Schalck, 1983 yüında Federal Almanya'nın De- mokratik Alman Cumhuriyeti 1 ne 5 milyar marklık kredi ver- mesinde Bavyera Eyalet Başba- kanı ünlü Franz Josef Strauss- ın yanında çok önemli bir rol oynamış kişiydi. Rosenheünlı et tüccarı Josef Merz'in çiftliğin- de haftalarca süren gizli görüş- meleri yürüten bu insan Batı'- ya sığındıktan sonra Alman is- tihbarat örgütü içinde çok ilginç ve değerli bir kişi oluverdi. Onu Rottach-Egern'e getiren, kansı- nın genç kızlık adı aitında lüks bir villa kiralayan, yüzlerce dos- yayı Berlin'de bekleten de yine bu Alman istihbarat örgütüydü. Yasadışı dövizlerin Honecker rejimine nasıl aktığı, Federal Al- manya kredisinin hangi yollar- dan gittiği pek ortaya çıksm is- tenmiyor galiba? Montreal'den Metrodaki müzik melekleriMetro, tıpkı Montreal g*ibi melankolik ve utangaç. Bir istasyonda bir flüt, öbüründe bir keman sesiyle çıkıyor karşımıza. Metroda sizi sanp sarmalayan müziğe teslim oluyorsunuz. BUKET UZUNER MONTREAL — Paris, New York, Londra, Madrid, Toron- to.. Kimilerine göre benzer özelh'kleri olan, kimilerine göre de birbirinden tamamen farkh kentler. Siz hangi görüştesiniz bilmiyorum, ama kentleri ele veren en önemli yeraltı organi- zasyonunun, metrolar olduğu- na inanıyorum ben. Kimi dağınık, kimi romantik, kimi saldırgan, kimisi de ilgisiz ve uzak... Metrolar ait olduklan kentlerin kültürel özelliklerini taşıyorlar. Montreal Metrosu, tıpkı Montreal gibi melankolik ve utangaç. Bir istasyonda bir flüt, bir kontrabas, öbüründe bir ke- man sesiyle çıkıyor karşınıza, bir başka zaman da tek başına bir ağız armonikası olarak... Ama müzisyenler bambaşka renklerden kopup bambaşka yollardan gelmişlerse diyelim ki Latin Amerikahlarsa neşeyle hüznün, sevinçle kaygının catış- tığı müthiş bir müzigin kollan arasına düşüyorsunuz ve sizi flütle, gitarla, tumbayla sanp sarmalayan müziğe teslim olu- yorsunuz... Montreal Metrosu, her üç da- kikada bir tren servisi sunar Montreaüılere. Bazen tren geci- kir, herkes bakışlannı birbirin- den kaçırarak ürperir. Çünkü üç dakikada bir gelmeyen tren, teknik bir sorundan çok bir in- tihan çağnştmr, utangaç ve me- lankolik Montreal'de... Körfez krizinin yarattığı söy- lenen ekonomik gerilemenin et- kisiyle keyifsiz bir kış yaşayan Montreal'de, müzik satanlann geliri de düşmüş olmalı, ama onlar hiç umutsuzluğa kapılma- dan sürdürüyorlar işlerini. Geç kaldığım bir randevuya uçarak giderken Sherbrooke metro istasyonunda iki müzis- yen gence rastlıyorum ve pat di- ye duruyorum. Daha doğrusu durmak zorunda kahyorum. Çünkü bu uzun saçlı, yakışıklı delikanlılar, aslmda melekler! Incecik tellerle başlannın üze- rine gri-beyaz simden, kocaman çemberler takmış, Rönesans re- simlerinden fırlamış, o sevimli, şirin uçan meleklerin tıpkısı gençler! Gitar ve kemanla pek de kutsal sayümayacak 'country' müzik yapıyorlar. Metroda her çeşit müzisyen görmüştüm, ama ilk kez melek görüyordum, şaşırdığımı gizle- yemem. Körfez krizinin onları da etkilediğini düşünüp birkaç sent atıyorum şapkalanna. Me- lekler gülümsüyor! MÜMTAZ ARIKAN DENPASAR — "Bu bizim Bali'ye üçüncü gidişimiz." Hol- landalı, 50-55 vaşlarındaki kısa saçlı güzel kadın böyle diyordu. Eşi de kendisi gibi dinç görünüş- lüydü. Çok neşeliydiler. İkisi de öğretmenmiş. "Aslında Sulawe- si'ye gideceğiz. Ama inanın Ba- li'ye uğramadan geçmek isleme- dik. O ada bizim sevgilimiz." Endonezya'nm Garuda Hava- yolları uçaklanndan ufak bir Boeing 737'deydik. Kuala Lum- pur (Malezya)'dan Denpasar'a uçuyorduk. Bali'deki tek kente... Özellikle Batıhları böylesine büyüleyen neydi Bali'de? 16. yüzyılda adaya gelen ilk Hollan- da gemisinden bu yana Bali'nin iç gıcıklayıcılığı nasıl da katla- narak büyümüş, artmıştı? Söy- Endonezya'nın 13 bin 600 adasından biri olan Bali, "Tanrıların Adası" diye biliniyor. Adanın tek kenti Dersapar'da yapılacak en iyi iş, korkunç yüzlü tanrıların tapınağma uzanmak. Bali, dev Cava Adası'nın hemen doğusunda yer alıyor. 5.560 kilometre karelik bu toprak parçasında 2,5 milyondan fazla insan yaşıyor. Her köşesi bir ören yeri gibi görünen ada için "yaşayan müze" denilebilir. lentiye göre o geminin mürette- batı karaya çıktıktan sonra or- tadan kaybolmuş. Kaptan onları bulup geri getirebilmek için iki yıl uğraşmış! Eh, bu kadanna da pes diyor insan. Bali, 13 bin 600 tane olan En- donezya adalarından biri. Dev Cava adasının hemen doğusun- da yer alıyor. 5.560 kilometreka- relik bir toprak parçası. En ge- niş yeri, doğudan batıya 88 ki- lometre kadar. Yine de pek kü- çümsememek gerek. 2.5 milyon- dan fazla insan yaşıyor. Tüm Endonezya'nın 150 milyon nü- fusu olduğu düşünülürse bunu doğal karşılamak gerekiyor. Bali'ye giden yabancılar için iki konaklama bölgesi bulunu- yor. Kuta ve Sanur. Biri güney- batıda, diğeri güneydoğuda. Başkent Denpasar'ın kentsel ha- vasına girmeyi düşünmüyorsa- nız tabii... Kuta da, Sanur da, kıyıda yer alan oteller, pansiyon- lar, lokantalar ve dükkânlardan oluşuyor. Doğal olarak her iki bölge de turistik (!) nitelikler içeriyor ve saf Bali havasından epeyce uzak durumda. En iyisi orada konaklayıp adanın içlerine girmek. Her yan- da heykelleri görülen korkunç yüzlü tanrıların toprağma doğ- ru uzanmak. Zaten burası "tan- rılann adası" değil mi? Yüzde doksan beş oranında Müslümanın yaşadığı Endonez- ya'da yalnızca Bali Adası halkı Hinduizme inanıyor. Bu yüzden her köşesi bir ören yeri gibi gö- DUYURU ÜSAYIN TÜRK KAMUOYUNAALCATEL BELL şirketi olarak 31 Aralık 1990 gecesi gerçekleşen te- lefon hatlarının aşırı meşguliyetinden dolayı telefon trafiğinin bloke ol- masının istisnai bir olay olduğunu ve dünyanın her yerinde benzer olaylarla karşılaşılabildiğini bildirmek isteriz. Türkiye'deki telefon santralları da dünyanın herhangi bir yerinde ol- duğu gibi, aynı anda tüm abonelerin aramayacağı matematiksel olası- lığına göre dizayn ve imal edilmiştir. Piyangolar ve TV oyunları tüm potansiyel iştirakçilerin bir anda aynı numarayı aramalarını gerektirir ki bu tip olaylar iletişim ağının aşırı de- recede yüklenmesine neden olur. Bu durumlarda oyun organizatörleri genellikle programın gerçekleşmesinden önce gerekli önlemlerin alın- masını teminen PTT ile irtibat kurarlar. Bizim ALCATEL BELL olarak gözlemlerimiz sonucu Türk PTT'sinin iletişim ağlarını en ileri uluslararası standartlar ve teknolojilere uygun olarak hesapladıklarına ve işlettiklerine güvencemiz tamdır. Türkiye'de faaliyette bulunan 1.3 milyonu aşkın hatlık SYSTEM 12 telefon santralı sistemi ile PTT'nin başarısına katkıda bulunmaktan gu- rur duyuyoruz. Bugüne kadar dünya çapında 33 ülkeden 23 milyon hatlık SYSTEM 12 siparişi alınmış olup bunun yarısından çoğu aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 23 ülkede hizmete verilmiştir. rünen ada için "yaşayan müze" denilebilir. Burada on bini aşkın sayıda tapınak olduğu söyleni- yor. Hepsi heykeller, kabartma- lar, kısacası sanat yapıtlanyla bezeli. Kötü cinler, canavarlar, konı- yucu tannlar, melekler, büyücü- ler çevrede fınk atıyor. Bütün bunlann yani sıra in- sanı allak bullak eden zengin bir doğa var. Volkanik yapıdan ge- len olağanüstü verirnlilik, çevre- yi minik bir cennete çevirmiş. Yeşile dönüşmemiş bir kanş top- rak yok gibi. Gelişmiş bir renk skalası, buradaki çiçekleri anlat- mak için yetersiz kalabilir. 16. yüzyılda adaya uğrayan Hollanda gemisinin müretteba- tını düşününce insan hak veri- yor doğrusu. Burası tam isyan edilecek yer. (DOÇllfM ÇW(mC DUYURU Yörtetim kurulumuzun olağanüstü toplantısında alman karar gereğince ortaklarımızdan, Rıza Özyürek, şirketi- mizLe resmi veya idari hiçbir ilgisi kalmadığını çalışmakta olduğumuz tüm firma ve kuruluşların bilgilerine suna- rız. Saygılarımızla. GÜNAY KIZILTAN TAN-PAK TEMİZLİK LMT. ŞTİ. YÖN. KURULU BAŞKANI DUYURU Bitimine az bir zaman kalmış olan inşaatımızda bahçe katlarda (kalorıferli hidroforlu) 3 üyelik boş yer vardır. llgilenenlenn 524 19 23'ten(8 hat) 158'i isteyerek TEVFİK HASANÇEBİ yle görüşmelerı duyurulur. S.S. Dilek-126 Koop. Alibeyköy-İST. Not: Peşın olarak 15.230.000.- TL. ödenecektir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear