25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/16 11 EYLÜL 1990 DEV TOF Bu yıl Çin'de yapüacak Asyı Oyunlan'nın ambteıni dev bir fntbol topu. Top, yüksek bir kaide fizcrinde oyunlann gerçekkştirilece- ği stadın kapısına yerfcştirfldi. Ba yılld Asya Oyiınlan, Çin'in başkenti Pekin'de 22 eyliilde başlıyor. (Fotograf: REUTER) / Tek dozla düşük BURSA (Cumhnriyel Bürosu) — Tıp, doğum kontrol yöntemle- rine bir yenisini daha ekledi. Hor- mon fîzyolojisini temel alan ve RU-486 (Mifepruton) adı verilen bir horrnonla 9 haftaya kadar olan gebelikler tek bir dozla ön- lenebiliyor. Bilim adamları gebe- liği önlemeye yönelik bu yöntemin özellikie cerrahi olanakları ve de- neyimleri sınırlı ülkelerde çok işe yarayacak bir yöntem olduğunu belirtiyorlar. Hiçbir yan etkisi ol- mayan RU-486 yüzde 95 oranın- da başarılı sonuç veriyor ve ileri- de sağlıklı çocuklar doğurmaya engel olmuyor. Bursa'da başlayan 10. Ulusal Far- makoloji Kongresi'nde bir bildiri sunan Fransız doktor Etienne- Emile Baulieu, hormon fîzyoloji- sini temel alan bu doğum kontrol yönteminin tıp ve toplumsal alan- da bir "devrim" olduğunu söyle- di. İ Okula başlama sıkıntısı b a j[ın >£ koşup oynayan çocuklan şimdi yeniden okula başlama sıkıntısı aldı. Veni ders yılının göreceli olarak erken başlatıldıgı ülkelerde çocuklara yazın keyif ve eglencelerini bırakıp ders başı yapmak daha da zor geliyor. Boston'lu kuçuk Robert Doherty de onlar- dan biri. Daha birinci sınıfa yeni başlamış, sıkınüdan ne yapa- cağını bilmez bir dunımda kara kara duşünüyor. (Fotograf: AP) HABERLERİN DEVAMI Hızlı tren projesi ANKARA (ANKA) — Ulaştır- ma Bakanı Ceagiz Tnncer, Ankara-lstanbul arasını bir hızlı tren seferi projesiyle iki saate in- dirmeyi hedeflediklerini bildirdi. Bakan Cengiz Tüncer "Station" adlı dergide yayımlanan röportajında, söz konusu projenin fizibilite çalışmalarının sürdüğü- nü belirterek "Bir tren saatte 250-280 kilometre bızla giderkeo üstiin teknoloji ile üretUmiş çok rahat ve konfortu vagonlarda, sar- sıntısız ve güriiltüsüz seyaaati mümkön kılacakbr" dedi. Bakan Tuncer, Ankara-lstanbul arasında mevcut hatta işletilecek, özel boji sistemine sahip hızlı trenlerin kul- lanılması için etütler yapıldığına da dikkat çekerek "Aakara- lstanbul arası tren yolculugunu 5 saate indirecek ba projeyle ilgili olarak da ihale safhasına gelinmiştir" diye konuştu. Papağanın diş muayenesi ya Diş Hastalıklan Kongresi'ne bir papağan maskotluk yapıyor. Kongre duzenleyicileri Didi adlı papağanı toplantı saloaanun gi- rişine yerleştirerek katılımcılann aynı zamanda yalanlardaki Ju- rong Kuş Parkı'nı gezmesini de sağlamaya çalışıyorlar. Ama papağan Didi bu arada boş durmuyor ve fotoğrafta görüldüğü gjbi bazı diş bekimlerine diş muayenesi de yapmaya çalışıyor. (Fo- toğraf: REUTER) İnönü: la Baykal, ya ben (Boftara/ı 1. Sayfada) vt MYK üyeleri tophıca isüfa et- tikieriBİ ifade ettiler. Bunun par- tiain vardıgı aşamada yeni bir gıiç Vm*n*nuua içia poatikastnı deger- lendinnesi, halka yeakfcn giiven vernesi için gerekl bir arayış ola- rak gördükleriııi, bunun için bir örvtri yapbklannı ifade ettiler." Parti meclisinin yedi ay önceki tuzük kurultayında seçildiğini ve PM'nin bugüne kadar genel sek- retcr ve ekibini desteklediğini kay- deden İnönü, sözlerini şöyle sur- dürdü: "Dolayısıyla bu PM içinde ye- •i bir genel sekreteriik ekibi kur- mak bir jey degişurmez. Çünkü b* PM'nin ortaya çtkardıgı bir ge- nci sekreteriik ekibi olarak, takı- mı oiarak görev yapblar, şimdi is- tifa etmderi parti m*Hfalııtn olay- lara yakteşumn defJştfavnıez. Gö- revi bırakmak istiyoriarsa o za- man kurultaya gitmek ve kuralta- yın yeni bir seçim yapmasına im- kân vennek şartür. Kişisd bir me- Mİc degJMir. Bir takım olarak ha- reket ediyoriar ve o güveni de PM*den abyorlar, şimdi PM aynı PM iken bu takım görevi bırakır- sa, parti meclisi boşlukta kalır, PM'nin göreve getirecegi insanlsr boşhıkta kahr, çünkü PM'nin des- tekledigi bu takım görevde idi. Ve o gdrcvle bugüne kadar getindi. EJer bu görevin degismesi, başka bir yaklaşım isteniyorsa o zaman PM'nin değişmesi gerekir. Benim aniayısıın bu." PM'nin değismesinin "kurulta- ya gidilmesi demek olduğunu" be- lirten İnönü, "Bu, olaganüstü ku- nltay yapmrak yeni bir oluşuma oinak ^«{i»m«if yani kuroltayra hakemUgine başYunnaknr" dedi. İnönü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Gördigim yönetim kusurlan, Mtttn arkadaşlanmızın iyi niyeti- •e ragrnen ortadan kaMıramadı- gı«oyö»etiı«eksikHkleri,buBİan aacak kunütaya giderek çözebili- riz. Gend başkan ile genel sekre- teriik ekibi araanda tam bir uyum olnuaı şarttır. Ba lyımg bogine 'Tercih 9 kurultayı kadar saglayamadık. Bu uyumu sagJayamamış olmamıza ragmen partimiz bıiytik başanlar kazan- dı. Bu başanda genel sekreteriik ekibinin, PM'nin buyük katkıla- n oidu. Ama bunlar geçmişte kal- dı ve arada genel başkan ile geoel sekreter ekibi arasnda tam bir uyum olmasa da başan saglana- biliyor. Ama zorluklann aşıima- suda ve temel güçmklerin aşıima- snda yerel yönetimdeki iktidan- mızuı daha ileri gitmesinde, ana muhalefetten çıkarak iktidar ol- maya vanlmasında genel başkan ile genel sekreterlik ekibinin tam bir uyum içinde olması şarttır, bu- nu sağlamak için uğraşmak göre- vimizdir. Onun için ben gedkme- den olaganüstü kurultaya gitme karan aldıgınu arkadaşlanma da söyledim. Kunıltay, 29 eylülde Ankara'da toplanacakür ve bu ku- nıltay PM'yi seçecektir ve genel baskanı seçecektir." inönü, bir soru üzerine, genel başkanhğa aday olacağını söyle- di. Bir gazetecinin, "Kurultaydan aynı agırlıkla bir yönetim çıkarsa ne olur?" sorusuna da şu yanıtı verdi: "Bu, kurnltayın daşünmesi ge- reken bir seydir. Kurnltayıraız, şimdiki dunımda genel başkan ile geoel sekreterlik ekibinin uyum- lu çalısamaz hale geldiğini göre- cektir. Kendiierine şimdi söylüyo- nım, kurultayda da söyleyecefim; kunıllayımız, partinin tabanı ola- rak neyi nasıl yapacagını bilecek insaniardan meydana gelmiştir. Çalışamayacak bir sonuç çıkar- ma>-acaktır. Çalışacak, sonıolan daha etkin çözecek bir uyumlu ekip pkarafakhr. Karultaydan bu- nu bekliyoruz." "Daha fazia bir yönetim dağı- nıklıgı ile zaman kaybedilmesine izin vermediğı" görüşünü savunan İnönü, "Kimsenin kötü niyeti ol- madan bugünkü yönetimde orta- ya çıkan bir dağınıklık görülüyor. Genel sekreterimiz ve arkadaşla- noın istifalanyla ve başkalannın onlann yerine seçilmesiyle bu yö- NOTLAR £n uzıuı güntin kısa toplantısı ÜMİT ASLANBAY ANKARA — SHP'de en uzun gün en kısa süreli parti meclisi toplantısıylabaşladı. Saat9.30'u gösterdiğinde, genel merkez bina- stnın birinci katmdaki çay ocağın- dan, demli çay kokusu yükseli- yordu. Asansör katlar arasında her zamankinden daha sık işliyor- du. Günlerdir beklenen toplantı bugündü. Parti meclisi üyeleri, Malta'da bulunan Birgen Kdeş dısında yer- lerini alnuşlardı 8. kattaki toplantı salonunda. Saat 10.00'ageldiğin- de, tnönü 6. kattaki odasından çı- karak toplantı salonuna geldi ve yerini aldı. Parti meclisi üyeleriyle birlikte Baykal'ı bekledi. Bir sö- re sonra Baykal geldi, gülerek el sıkıştılar. Baykal, Inönü'nün sa- ğındaki yerini aldı. Genel başka- nın sorunlarına değinen basına açış konuşması bittiğinde, gerilim de son noktasına kadar yükseldi. Baykal'a yakın üyelerden bazıla- n hâlâ Inönü'nün "ola|anüstii kıındtay isteyeroeyecegini" düşü- nüyorlardı. Inönü'ye yakın olan- lara göre ise bu "bir temenni" idi. Parti meclisi üyesi olmayanlar dışan çıktı. 8. kata gazetecilerin gelmemesi uyarılan yapüdı. Yüz ifadelerine göre yorumlar başla- dı. "İnönü neşeliydi". Ama "Baykal da neşeli göriinüyordu". "Her ikisi de gülümsüyordu". MYK'dan ilk istifa eden Erol Çe- vikçe, MYK üyelerine değil, PM üyelerine ayrılan yerde otu- ruyordu. Bir saat geçmeden Baykal 8. kattan hızla aynldı, 4. kattaki odasına indi, gazeteciler de peşin- den. Baykal biraz düşunceli ve ger- gindi. İnönü de... Genel başkan, PM toplantısında, "Ben hep din- krdim bu kez ilk kez ben ko- nnşacagım" diyerek sözu almış, Kunuyu tartışmaya açmak iste- venleri de susturmuştu. Çünkü lartışılacak bir şey kalraamıştı ya- kın çevresine göre. Çunkü, kara- rını çoktan vermiş, ancak son kez Miceki gece geç saatlerde Onur K"tnbaracıbaşı, Hikmet Çetin gi- adlarla değerlendirmede bulun- nuştu. Baykal da öyleydı. İstifa karannı I9ağustos seçimlerinden sonra vermişti. SHP'nin günlerdir beklenen toplantısı 4 saat sürdü. tnönü ba- sına açıklama yaparken, PM üye- lerinin büyük bölumü Baykal'ın odasına doluştu. Baykal (Baştarafı 1. Sayfada) "Bu seçim başansızkğı ile ilgili tablo, hepimizi duşündürmesi ge- reken bir sonuç ortaya koymuştnr. Bunu yerel bir seçim sonucu diye geçiştirmek. görmezlikten gelmek mamkün degildir. Önemli ve cid- di bir işarettir. Bu işareti doğru al- gılamamız lazım. Bunu görmez- likten gelmek, işi küçiimsemek, unutulur demek doğru degildir. Ben olayı önemsiyonım ve bir çö- ziim aranması ve bulunması ge- rektigine inanıyorum." Böyle bir durumun geleneksel parti yönetinüerinde birkaç genel merkez yöneticisini değiştirerek genel başkan ya da genel sekreter tarafından önemsiz gösterilerek geçiştirilebileceğini kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü: "Ben olayı böyle gönnedim. Partinin çok daha ciddi bir du- ramla karşı karşıya olduğuna ve bir çıkış yolu bulmamız gerekti- gine inanıyorum. Çıkış yolu, par- tinin yonetiminde önemli bir de- gişim gerçekieştirilerek saglanabi- lir. Bu degişime fırsat vennek, katkı yapmak lazımdır. Bu kapı- yı açmak lazımdır. Bnrayı tıkaya- rak partinin genel nkamkbgını aş- mak miimkiin olmaz. Bu neden- le ben sorumluluğun görevim ol- duğunu düşünerek genel sekreter- likten, partinin merkez yönetimin- den aynlıyornm." Partinin basarıya ulaşmasıru sağlayacak bir yönetimi en kısa zamanda görev başına getirmesi dileğinde bulunan Baykal, "Bir fırsat vermemiz, bunu bir demok- ratik gdenek haline getirmemiz la- zım. Insanlann ancak partiye ya- rarlı oldnklan zaman görevde ka- iabiteceklerini öğrenmeieri lazım" dedi. Baykal, olaganüstü kurultayda yeniden aday olup olmayacağı bi- çimindeki bir soruyu ise "Şu an- ki dunımla ilgili başka soru var nu?" diyerek karşılıksız bıraktı. netim dağınıklığı ortadan kalk- maz. Kurultaya gitmemek zaman kaybıdır. Kurultaya gitmek parti- mizin en etkin biçimde çalışması- nı sağlamanın en çabuk yoludur. Onun için kunıltaya gitme karan aldım" diye konuştu. İnönü'nün Cumhuriyet'e değerlendirmesi PM toplantısından sonra Cum- huriyet muhabiriyle görüşen İnö- nü, "Baykal'ın genel başkanlıga adaylığını koymaması olasılıgına" gayet açık yanıt verdi ve "Adaylı- ğını mutlaka koymasını isteyeceğim" dedi. tnönü, "Kuvvetli bir genei sek- reterliğe gerek ve zonınluluk ol- duğu söylenerek girişilen uygula- manın partide iki başlı bir yöne- tim doğmasına \ol açtığım" söy- ledi. Inonu. şunları ekledi: "Son defa tüziik kurultayında denemedim. Fakat sonradan go- riiklü ki bu vöntemle çalışmak ye- terli olmuyor, yüriimuyor. Bugün- kü PM'de adaylığını koymasını i.v tedim. Parti >-apay göriintüden mutlaka uzaklaşmalı, bu yönetim biçiminden çıkmalı. Başka çare yok. Yapmak istedigim cerrahi bir operasyonla yaranın tümüyle ka- panmasını sağlamak. Aday olma- yarak genel başkanlık, iki başlı yö- netim sorununu ertelemek her za- man olmasa bile kimi zaman hal- kın bizden beklediği muhalefet göreıini tam anlamıyia yapmamı- zı engelleyecek. Öyle ya da böyle, mesele çö- zümlenmelidir. Hem de önümüze gelecek olağanıistiı kunıltay fırsa- tında. Ya Baykal'ın ya da benim uyumlu çalışacağımız bir PM ve yönetim iş başına gelmelidir." tnönü, daha sonra Baykal'm adaylığını koyup koymayacağı yo- lundaki yinelenen soruya verdiği karsılıkta da şöyle dedi: "Adaylığını koyacak mı koyma- yacak mı bilemem, ama bu sonı- nun çözülmesinin tam zamanıdır ve ben mutlaka adaylığını koyma- sını isteyeceğim, ısrar edeceğim. PM başka birinden emir alır, ge- nel başkan tek başına kalır. Böy- le bir yönetim kabul edilemez. Ya- pılmamasım istedigim kimi hare- ketler olduğunda başlayan tarUş- malarda durumu habrlatıyor ve o zaman 'Hep beraber geldik hep beraber gideriz' diye cevap veri- yorlardı." İnönü, Cumhuriyet muhabiri- nin son kurultayda sayı dengesi- nin bir ölçüde Baykal lehinde ol- duğunu anımsatıp aynı dengenin bu kurultayda da çıkması olasılı- ğından söz etmesi üzerine şunları söyledi: "Evet, ama ben delegelerin sağ- duyusuna inamyonım, ona güve- niyonım. Kurultay delegelerinin sağduyulu hareket ettiklerinde be- nim lehimde oy kullanacaklanna ve partiyi içinden çıkılması gere- ken iki başlı yönetimden kurtar- mayı yeğleyeceklerine inamyonım'.1 (Baştarafı I. Sayfada) nü genel başkan olarak bir kişiyi eleştirdiğinde karşısına bir ekibin çıktığını söyledi. Baykal ise istifa hareketinin bir reaksiyon olmadı- ğını, oluşacak yönetime fırsat ta- nımak istediklerini savundu. İnönü'nün sunuş konuşmasırun ardından basına kapalı yapılan parti meclisi toplantısı heye- canlı ve gerilimli gecti. Alınan bil- gilere göre ilk sözu alan Baykal şu göruşleri dile getirdi: "Partide yenilenmeye ihtiyaç var. Yeni bir siyasi anlayış getir- memiz lazım. Bayrarapaşa ve Eti- mesgul'tan ders çıkarmamız la- zım. Muhalefet kanadında ağır- lıklı. etkin, önemli, ciddi bir ha- reket olarak yer alan partimiz 26 Mart sonrasmda muhalefetten düşme tehlikesi içine girmeye baş- lamıştır. Yerel yönetimlerde ikti- dar olduk, ote taraftan değişrae- si gereken, değiştirme umudunu >erdiğimiz, değiştirebileceğimiz umudunu taşıdığımızı söylediği- miz bir parlamentoyu değiştire- mememiz onun içinde yer tutar dunımda olduğumuz göriintüsü- nü yarattı. Partamentonun siyasi desteğini defalarca ifade ettikten sonra, parlamentonun genel bir siyasal presıij kaybını biz özellik- ie, öncelikle oluşturduktan sonra o parlamentonun bir parçası ko- numunda kalmak, ister islemez partinin iktidann bir parçası ol- mak göriınumünü de pekiştirmiş- tir. Genel başkanla tam bir anla- şı içinde çalıştım, olumlu sonuç- lar da aldım. Ama gelinen nokta bir nkanmanın işaretidir. Bu tı- kanmayı aşraak yeni bir anlayışı hâkim kılmak. Bu çerçevede ben gorevimden çekiliyonım. Ben ge- nel başkana parti meclisi içinde uygun bulacağı herhangi bir ge- nel sekreter ve MYK ile çalışma konusundaki desteği vereceğim. Bu aşamada olaganüstü kurulta- ya ihtiyaç yoktur." İnönü ise bu sözlere karşılık olarak, "Bu parti yonetiminde ben itiraz etmediğim snrece uyumlu calışok. Ancak genel baş- kan bir yanlış gördüğünde bunu oyanr ve düzeitilmesini ister. Ba- na reaksiyon göstennek yanfaşor" dedi. tnönü'nün "Erol Çevikçe ile tartışmasını ve ardından geien toplu istifaya" değinen bu sözle- de zaten toplu istifa edeceğiz. Çe ri üzerine Baykal, tnönü'nün söz- vikçe de o zaman eder' dedim. O lerini keserek şöyle dedi: aynca 'istifasııu önceden yapsın "Bu bir reaksiyon degildir. Bu- iyi olur' dedi. Sayın Çevikçe'ye nu böyle anlarsanız üzülürüm. durumu aktardım, istifasım yaz- Olay Çevikçe olajı degildir. Bir genel politikg sorunudur." tnönü de Baykal 'ın sözlerini sürdürmesine izin vermeyerek şöyle devam etti: "Beni dinleyin. Bu anlayış bi- zim yeni ihtiyaçlanmm karşüamı- yor. Sayın Genel Sekreter 'olaga- nüstü kurultaya gerek yok' diyor. Ben bu aniayışa kahlmıyorum. Bunlann çözümii tek tek olayla- nn üzerine gitmektir. Ancak bu bizim arkadaş gnıbumuzdan de- meden, faatalı olana tavır koy- maktır. Tamam, genel başkan dı- şandan gelmiştir, mücadele etme- den gelmiştir. Sizler de parti ör- gütü içinden mücadele ederek gel- missiniz. Ben de mücadele ederek geiirim. Çunkü bu durum iki baş- lılık yaratiyor. Kurultay yapılır çözülnr, örgüt kime itaat edece- ğini büir. Bu dağınıklıktan kurtu- lunız. Ben gend başkan olarak ba dağımkhğı düzdtemiyorum. Çün- kü 'beraberiz - ekibiz' anlayışı var. O balde bir mücadele olacak- br. Bu mücadele sonunda kaza- nan saygı görecektir. Ben bunu bir genel başkanhk mücadelesi olarak alıyorum. Sû de genel baş- kanlıga adaylığıntzı koyun. Bu böyle yüriimuyor. Kampanyayı başlatin. Kazanan saygıdeğerdir. Kurultayın iradesi saygıdeğerdir. Kurultaydan çıkmak saygıdeger bir iştir. Siyaset bunu gerektirir. Eger bana bu zamana kadar ne- den böyle yapmadınız diye sorar- sanız şunu söylerim: Her şeyin za- manı var..." Baykal ise bu sözlere karşılık olarak özetle şöyle konuştu: "Olayı değerlendirme tanımını- za ilişkin bir şey söyleyecek deği- lim. Ama açıklama yapmam ge- reken bir nokta var. Yanlış değer- lendirme var. Sayın Çevikçe'yi ge- nel başkan istifaya çağırdı. Sayın Çevikçe'ye 'size artık itimadım yok' deyince Sayın Çevikçe de 'gereğini yerine getiririrn' dedi. Sayın Genel Başkanı da 'bekliyo- rurn' dedi ve Sayın Çevikçe çıkti, istifa mufakatı orada olmuşru. Ben 19 agustostan hemen sonra istifa karannı almışbm. Bunu kimseye söylememiştim. Hiçbir arkadaşım da telaffnz ebnemiştir. Sayın Çevikçe ve Keskin'e ifade ettim. Benim istifa karanmın Çe- vikçe olayı ile ilgisi yok. Gerilim ilk kez istifa noktasına geldi. 10 eylülde istifamı açıklayacakUm. Hatta 12 eyliUdeki tzmir'deld pa- ıteli bu nedenle kabul etmedim. lanraın görevi değil midir? Nite- kim ben gerekçelerimi açıkladım, arkadaşlanm dinlediler, kabul et- tiler. Çevikçe olayına karşı Çevik- çe'ye güvensidik beyan etmesine tepki olarak değil, kesinlikle de- gil. Yani olay budur. Bu olayı böyle bir manOgın temel dayanağı haline getirmek sakıncahdır." Baykal bu sözlerden sonra izin isteyip parti meclisi toplantısından aynlırken PM üyelerinden Paki- ze Öner, tnönü'ye Baykal ile bir- likte çalışmalan gerektiğine işaret eden bir şekilde "Bu konu üzerin- de konuşaiım mı, konuşmak isti- yorum" dedi. tnönü ise bu sözle- re "Konuşmayalım, ben konuş- mayacağım, siz de konuşmayın" yanıtını verdi. Rıdvan Budak ise "Sizler karannıa vermişsiniz, biz buraya niye geldik?" sorusunu yöneltince tnönü, "Olur, olur böyle şeyler olur" diye konuştu. Ali Şahin'in de, "yeni MYK oluşnmu ile sonınun çözülebilece- ği" yolundaki eörüşleri ardından. gündemdeki diğer konulara geçil- di ve üç ilçenin görevden almala- ra itirazı 24'e 11 oyla reddedildi. Toplantıdan sonra Baykal'ın oda- sına giden bazı PM üyeleri ise kendisi e destekJerini ifade ettiler. Öte yondan İnönü, PM toplan- tısının başlangıcında istifalannı veren Genel Sekreter Baykal da dahil, MYK üyelerinin olaganüs- tü kurultaya kadar görevlerine de- vam etmelerini istedi. Baykal'ın önce bu isteği kabul etmediği ha- berleri kulislerde yayılırken, İnö- nü soru üzerine, "Hayır, kendi- sine sorabiürsiniz" dedi. Baykal'a yakın üyeler de "siyasi ahlflk gereği" olarak, olaganüstü kurul- taya kadar görevlerini sürdüre- ceklerini söylediler. tnönü'ye yakın kesimlerce "taktik" olarak nitelenen Bay- kal'ın istifası ardından, Baykal'a yakın çevreler genel sekreterin ta- vır belirlemesi gerektiği görüşün- de birleşiyorlar. Yönetimde yer alan Baykal'a çok yakın bir ad, "tnönü'nün söylediği çok açık. 'Ya ben listemle seçilirim ya da Genel politikalar var, ama tek tek olaylara bakalım. Yerel yönetim- lerde iktidar ohnamız bize oy kay- bettirdi, ama biz yerel yönetimler- de iktidar olmayı istemedik mi? giderim' diyor. Kıspetini giymiş Ben 19 ağustos secüninden son- güreşe çağınyor, peşrev çekiyor. ra istifa angajmanına girdim. Ve Ya Baykal güreşecek ya da mey- burada konuşulması kaçımlmaz danı bırakacak" dedi. Baykal'a hale geldi. Genel Başkanla uzun yakın kesimin bunu bir "açık ge- telefon konuşması oldu, '10 eylül- nel başkanlık mücadelesi" olarak netleşmesi ile birlikte önlerinde iki yol bulunduğunu dile getiriyorlar. Bunlar şöyle: "• Baykal olaganüstıi kurultay- da aday olmaz, ancak PM'de Baykal'a yakın adlann çoğunlu- ğu sağlanır, bundan sonra tnö- nü'ye istifa etmek diişer. Ardın- dan ya yeniden genel başkanlık için seçimli olaganüstü kurultay yapılır ya da olağan kurultay bek- lenir. Ancak olağan kurultaya ka- dar partinin vekaletle yönetilme- si uzak ihtimaldir. • Baykal olaganüstü kurultay- da genel baskan adayı olur ve yö- netime listesiyle gelmesi halinde parti iki başlılıktan kurtulur." Baykal'a yakın ka>Tiaklar ikin- ci olasıhğın "düşük olduğunu sa- 'Hükümete izin'e iptal başvunısu dı ben de gönderdim. Sayın Çe- vikçe'nin istifasına bağlı olarak genel başkan gend sekreter yar- dımasının bir kusurunu söyledi ve o kusuru dolayısıyla istifaya ça- ğırdı. Bunlann 'biz de görev yap- mayız' aniayışjyia yapıldığım dii- şünmek kesinlikle haklı doğru de- gildir. Olay o degildir. Bunu ora- ya baglamak doğru degildir. Bu benim gorev ve particilik anlayı- şıma sığmaz, böyle şey yoktur. E peki MYK niye istifa etti? Daha sonra oradaki olay şu, genel sek- reter istifaya karar vermiş, genel sekreterle birlikte seçilmişler, onlar parti meclisi tarafından se- çilmişler, bu kez istifa sonınumuz yok, ama partiye yeni genel sek- reterin geleceği açık. Uyumlu ça- hşacağı bir beyetin oluşmasına fu-- sat vennek MYK üyesi arkadaş- vunarak, "Baykal olaganüstü ku- rultayda aday olmayacak" ifade- sini kullandılar. Bu görüşte olan- lar "Baykal, bunu şimdilik açık- ça ifade etmiyor, çünkü İnönü ile bir polemiğe giraıe yanlısı değil" dediler. ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) — SHP, Körfez krizi nedeniyle hükümete verilen, yabancı ülkele- re silahlı kuvvet gönderme ve ya- bana silahlı kuvvetleri ulkede bu- lundurma iznini, iptal edilmesi is- temiyle Anayasa Mahkemesi'ne bugün götürüyor. SHP'nin Mec- lis gnıbunun bugtınkü toplantısın- da ahnacak karardan sonra, Ana- yasa Mahkemesi'ne yapılacak ip- tal başvunısunda, verilen yetkinin anayasanın 7 maddesi ile başlan- gıç bölümüne açıkça aykırılık ta- şıdığı belirtiliyor. SHP Hukuk Komisyonu üyesi SeyTı Oktay tarafından hazırbklan bir süredir yürütülen başvuru metnine ilişkin çalışmalar dün ta- mamlandı. Son şekli verilen baş- vuru metni, bugün öğleden sonra Anayasa Mahkemesi Genel Sek- reterliği'ne verilecek. Seyfi Okta/m verdiği bilgiye göre başvuru metninde, hüküme- te verilen yetkinin anayasanın baş- langıç bölumü ile 7 maddesine ay- kın olduğu belirtildi. Metinde, izinle ilgili öncelikle, anayasanın başlangıç bölumündeki "knvvet- ler aynmının, devlet organlannın arasında üstünlük sıralaması an- lamına gelmeyip, belli devlet yet- kilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş- bölümü ve işbirliği olduğu ve üs- tünlüğün ancak anayasa ve ka- nunlarda bulunduğu" ile "Türk vatandaşlannın 'Yurtta sulh, ci- handa sulh' arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakla- n bulunduğu" ifadelerine atıfta bulunulduğu öğrenildi. Anayasanın 2. maddesinde ta- mmı yapılan "cumhuriyetin nite- likleri"ne aykırı olarak nitelenen bu yetkinin, 6. maddede beu'rtilen "Egemenlik, kayıtsız şartsız mil- letindir. Türk milleti, egemenliği- ni, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkiii organları eliyle kul- lanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, züm- reye veya sınıfa bırakılamaz. Hiç- bir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz" ifadesine de açıkça aykırı olduğu kaydedildi. Metinde, "yasama yetkisinin Türk milleti adına TBMM'ye ait oldu- ğu"na ilişkin 7. maddesine de ay- kırı olarak nitelenen bu yetkinin, aynca yürütmenin yetki ve göre- vinin tanımlandığı 8. maddeye, anayasanın bağlayıcılığı ve üstün- lüğunun vurgulandığı 11. madde- ye, "savaş hali ilanı ve silahlı kuv- vet kullanılmasına izin verme" yetkisinin hangi koşullarda, kim- ler tarafından ve nasıl kullamla- cağına ilişkin düzenlemeyi yapan 92. madde ile Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerinin belirtildiği 104. maddeye de açıkça aykın ol- duğu kaydedildi. Saddaırfdan bedavapetrol (Baştarafı 1. Sayfada) ilişkin tüm baglantıları kendileri yapmalıdır. Irak'ın vereceği ücret- siz petrol, BM ambargosu kapsa- mında da degildir. Çünkü, hiçbir para birimi d degiştirmeyecek- tir." Batılı ülkeleri, Körfez krizinden sonra petrol fiyatlannın yüksel- mesi nedeniyle "haksız kazanç" sağlamakla suçlayan Saddam, üc- retsiz petrol önerisinin, ülkelerin krize ilişkin olarak aldıklan tavı- ra bağlı olmadığını söyledi. Irak lideri şunları söyledi: "Biz kardeşiz ve aynı kaderi paylaşıyoruz. İşte bu nedenle bu ülkelere, Irak petrolünu ücretsiz sağlamaya hazır olduğumuzu bil- diriyoruz. Ücretsiz petrol sağlan- ması. ülkelerin krize ilişkin aldık- lan kararlara ve tavırlara bağlı ol- mayacaktır. Çünkü biz devletle- rin ve uluslann görüşlerine saygı duyanz. Aynca tüm ülkelerin her konuda göruş birliği içinde olma- ları gerekmiyor. Biz sadece, empenalist ülkelerden birinin, bi- ze gııç kuilanarak bir durumu ka- bul etlirmeye çalışması durumun- da uzülıiruz ki bu, Üçüncü Dün- ya'ya oian saygısızlık ve eşitsizlik göstergesidir." Az gelişmiş ülkelerin Saddam Hüseyin'in bedava petrol teklifi- ne tepkileri ise olumsuz oldu. Re- uter'in haberine göre BM'nin Az- gelişmiş Ülkeler Konferansı'ndaki temsilcisi Haitili Thomas Chery, "Irak'a nasıl ulaşırsınız? Ameri- kalılar orada. Ablukayı aşıp pet- rolü nasıl getireceksiniz" dedi. Chery'nin Saddam'ın gerekçeleri- ne de kuşkuyla baktığı belirtildi. Adının açıklanmasını istemeyen bir Afrikalı temsilci ise "İnsanla- ra ablukayı yararak petrol alma- lannı teklif etmek, onlara 'petrolü öldukten sonra alırsınız' demek- tea farksız" dedi. Afrikalı diplo- matın Saddam'ın davranışını "kabul edilmemesi gereken bir tuzak" olarak nitelediği ve "BM karariannı destekliyonız" dediği kaydedildi. t Saddam çaresiz Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in 8 yıl savaştığı tran ile tekrar diplomatik ilişki kurması ve azgelişmiş ülkelere bedava pet- rol teklif etmesi, Beyaz Saray ta- rafından Irak liderinin "çaresiz dunımda olduğunun bir gösterge- si" olarak değerlendirildi. Beyaz Saray sözcüsu Marlin Fitzwater, Irak'ın son adımlarının "ülkele- rarasında aynlık yaratma ve bu- labildiği her yerden destek sağla- ma çabası" olduğunu söyiedi. Baker'ın Türkiye için önerileri SABETAY VAROL BRÜKSEL — Helsinki zirvesi konusunda Brüksel'de dün NATO Dışişleri Bakanlarına bilgi veren ABD Dışişleri Bakanı Jaraes Ba- ker, müttefiklerinden Körfez'e as- ker göndermelerini istedi. Baker Türkiye'de güvenlik ve istihbarat önlemlerinin artınlacağını da bil- dirdi. ABD Dışişleri Bakanı NATO bünyesinde her zaman yapılan bu geleneksel "bilgilendirme" eyle- minden başka, Kuzey Atlantik tt- tifakı üyesi ülkelerden bir dizi baş- ka istekte bulundu. lstekler ara- sında, ittifak üyesi ülkelerin asker göndermesi de yer alıyor. Aynca NATO çağn kuvvetinin Doğu Ak- deniz'e kaydınlması, Awacks uçakları ve diğer "istihbaraf'tan Türkiye'nin daha fazla yararlan- dınlması da yer alıyor. Türkiye'yi de içine alan NATO- nun Güneydoğu kanadını kapsa- yan radar örtusunun daha etkili hale getirilmesi boylece sağlana- cak. Öte yandan NATO'nun, Hel- sinki zirvesi karariannı tam anla- mıyia onayladığı göruldü. NATO Dışişleri Bakanlan basın toplantısında James Bakcr, ittifak üyesi ülkelerden sadece ABD ve Türkiye'nin bölgede önemli sayı- da "muharip" kara birliği bulun- durd*uğunu belirterek, az miktar- da karada üslenmiş askeri güç bu- lunduran lngiltere ve Fransa dışın- daki NATO ülkelerinin de, benzer birlikler göndermesini istedi. Ba- ker "simgesel" de olsa NATO ül- kelerinin göndereceği muharip birliklerin moral önem taşıyaca- ğım sozlerine ekledi. Dışişleri Ba- kanı Ali Bozer, Baker'ın ABD ile birlikte Türkiye'nin bölgede bu- lundurduğu muharip birlik ifade- sinden kastın, "Türkiye'nin Irak sınınna yaptığı yığınak olduğunu" ifade etti ve Türkive"den kara bir- liği göndermesinin istenmediğini belinti. NATO Dışişleri BakanJarı'nın dünkü toplantısından önce orta- ya atılan söylentilerin aksine, "so- nımluluk alanı dışına çıkma" ko- nusu oturum boyunca gündeme getirilmedi. ABD Dışişleri Baka- nı James Baker basın toplantısın- da, ülkesinin son bir yıldır ortaya attığı, NATO'nun yeni koşullarda siyasi bir tartışma forumu haline gelmesi fikrinin şimdi daha da önem kazandığım, NATO'nun krize ügisinin asıl buradan kay- naklandığını vurguladı. Toplantıda, kriz nedeniyle gör- düğü zarardan öturü Türkiye"ye yapılacak ekonomik yardım soru- nu bir kez daha vurgulandı. An- cak yardımın teknik biçimi konu- şulmadı. James Baker, Körfez ül- kelerinin özellikie Kuveyt ve Su- udi Arabistan'ın 12 nrilyar dolar- lık bir yardım yapmasımn söz ko- nusu olduğuna işaret ederek, bu- nun 6 milyarlık bölümünün ABD'nin askeri ihtiyaçlarına tah- sis edileceğini, geri kalan kısmın Türkiye gibi ambargodan zarar gören ülkeler arasında taksim edi- leceğini söyledi. Baker'in Ürdün'ü yardım alacak ülkeler arasında saymayı ihmal edişi çeşitli yorum- lara yol açtı. BozerMn konuşması Dışişleri Bakanı Ali Bozer ise, "Soruna banşcı çözüm bulunması için ambargonun firesiz uygulan- ması" gereği üzerinde durdu. Ba- kan Bozer, "Türkiye'nin gördügü ekonomik zarar dışında bölgede meydana gelen istikrarsızlık nede- niyle duydugumuz endişeyi" de konuşmasında dile getirdi. Dışiş- leri bakanlan konferansından sonra düzenlediği basın toplantı- sında Dışişleri Bakanı Ali Bozer Türkiye'ye yapılacak mali yardım konusunda, "Siyasi eğilimden memnunuz ama maddi yardım çıksın da bir görelim" şeklinde ko- nuştu. Bakan, "NATO üyeleri ara- sında uyumsuzluk oimadığını" bir kez daha belirtti. ABD-SSCB ara- sında Helsinki'de sağlanan uyum- dan dolayı ve Türkiye'ye karşı gös- terilen dayanışma karşısmdaki mernnuniyetimize de işaret etti. "Ambargodan sonuç alınmazsa daha ileriki aşamada ahnacak ted- birlerin ne olabileceği?" şeklinde- ki basın mensuplannın sorusunu: "Askeri tedbir olabflir. Ama askeri tedbirlerin biçimi de farklı olabilir" sözleriyle yanıtladı. Dunku NATO toplantısıyla bir- likte ortaya ^ıkan uıicınn oır ge- Iişme, James Baker'ın önümuzde- ki perşembe günü Suriye'yi ziya- ret edeceğini açıklaması oldu. Ka- rarsız davranan bazı Arap ülkele- rinin ambargonun daha etkili hale getirilmesi için ikna edilmesi ko- nusu da gündeme getirildi. Ancak Suriye konusunda, Baker, "Bu ül- kenin Irak'a karşı tutumu, Sad- dam Hüseyin'in Arap dünyasıoda tecrit oluşunda tayin edici rol oy- nuyor. Aramızdaki göriiş farklı- lıklanna rağmen bu ülke ile diya- loğu başlatmamız çok önemli. Konuyu değeriendirme biçinüerini de ögrenmek istiyonız" dedi. NATO Gend Sekreteri Manfred Wörner, James Baker'den önce düzenlediği basın toplantısında, "Banşcı çözüm olanaklanm araş- brdık. Ambargonun eksiksiz uy- gulanması gerekiyor. Bunuo için de son derece kararlı olmak zo- rundayız. Banşcı çözüm imkânsız hale gelirse neler yapacağımızı konuşmadık" dedi Wörner, Avrupalı ülkelerin da- ha fazla katkıda bulunabilecekleri görüşünün egemen olduğuna dik- kat çekerek, "NATO'nun neden askeri tehdide örgüt olarak yanıt vennek istemedigi" sorusuna şu karşılığı verdi: "Örgüt çok önemli ve faydalı katkılarda bulundu. İt- tifak dayanışma içinde olduğunu gösterdi. Türkiye'ye yapügımız ka- rariı katkı çok önemli. Bu da Türkiye'nin kararlı davranmasını kolaylaştırdı. Ama ittifak ulusla- riistü (süpranasiyonal) bir güç de- ğil. Üye ülkeler hukumran ülkeler ve kararlan kendileri verir. Mev- cut hukuki statuyü biliyorsunuz. Yeni durum karşısında bazı konu- lan düşunmemiz gerekiyor ama bu konularda fikir biklirme görevi genel sekreter olarak bana düş- mez." James Baker ise, "SSCB'nin son kriz nedeniyle çok gavenilir bir ortak olduğunun ortaya çıktı- \ ğını söyledi." Baker BM Güven- lik Konseyi kararlanrun aynen uy- gulanması gerektiğini belirterek, "Kısmi çöziim olmayacaktir" de- di. ABD Dışişleri Bakanı kısa va- dede, Irak'ın Kuveyt'ten çekilme- si sağlandıktan sonra, "Benzer ge- lismelerin tekrarlanmaması ve özellikie nükleer silah sahibi olma konusunda hedefe çok yaklaşan Irak'ın bu girişünine engel olmak için uzun vadeli çözümler bulun- ması gerektiğine" işaret etti. Ba- ker, tran'ın Irakla anlaşarak am- bargoya darbe vuracak eylemlere girişmesinin çok zayıf bir olasılık olduğunu belirtti ve "Arap ülke- lerinden aldıgımız bilgiler iki ül- ke arasındaki sorunlann kolayca çözülmesinin mümkun olmadığını gösteriyor" dedi. Sonuçlar Helsinki zirvesinin ardından ya- pılan NATO Dışişleri Bakanlan toplantısı şu hususlann açıkça or- taya çıktığını gösterdi: 1) Irak'a karşı oluşan uluslara- rası koalisyon şimdilik ambargo- nun sürdürülmesi ve gerekirse da- ha da güçlendirilmesine dikkat edecek. Tüm önlemler RM. şem- siyesi altında ytirütülecek. 2) ABD, Suudi Arabistan ve Irak'a komşu diğer ülkelere aske- ri yığınağı arttırarak sürdürecek. ABD ittifak ülkelerinden bu ko- nuda asker göndermek de dahil maddi manevi her türlü katkıda bulunmalarını istiyor. 3) NATO'nun "alandışı" bir rol oynaması, yani Körfez'i de sorum- luluk bölgesine dahil etmesi şim- dilik söz konusu değil. Ama gide- rek artan boyutlarda, ABD, "NA- TO anayasasını ihlal etmeme" ko- şuluyla NATO'nun olanaklanm zorlamaya devam edecek. 4) NATO ve Varşova Paktlan'- nın karşı karşıya olduğu iki blok- lu dünya sistemi tarihe karışmış dunımda. Sovyetler Birliği, değil bir düşman, son Helsinki zirvesin- den sonra potansiyel bir rakip ola- rak görme olasüığı bile yok olmak üzere. önümüzdeki dönem, Kör- fez krizi çözülsün ya da çözülme- sin, NATO'nun yeni stratejisinin tartışıldığı bir dönem olacak. 5) ABD Türkiye"den, şimdilik "muharip" kara birliği öndenne- sini taiep etmiyor. Ama, Irak sı- nınna yapılan yığınak, ABD tara- fından Irak'a yapılan askeri ve si- yasi baskının bir parçası olarak de alımyor. Akdeniz'de hazır bulu- nan "çağn kuvvetTnin Doğu Ak- deniz'e kaydınlması, Jamer Ba- ker'ın Türkiye'nin uydu, Avvacks gibi teknik olanaklardan yararlan- dırılması gibi NATO'ya yöneltti- ği ve büyük olasılıkla gerçekleşti- rilecek talepler, Ankara'ya verilen özel önlemi gösteriyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear