23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DtZİ-RÖPORTAJ 3 NİSAN 1990 K E T E \ C İU N I V E R S I T E L I L E R Dincigruplar hızlayayılıyorAnadolu üniversitelerinde dinci grupların öğrenciler arasında sıkı bir örgütlenme çalışması yürüttükleri ve hızla yayıldıkları gözleniyor. Dicle Üniyersitesi camii müritlerinin sayısı, 7 bin kişilik üniversitede 3 bini aşıyor. Urfa'da öğrencilerin yarıdan fazlası dinci gruplann etkisi altında. Ankara ODTÜ Camii yalnızca cuma günleri değil, hafta arası da öğle namazı saatlerinde dohıyor. Biraz da gösteri niteliğinde koridorlarda namaz kılınıyor. Yıldız Üniversitesi'nin çeyresi camilerle dolu olduğu halde, yönetimi mescit açmaya zorlamak için koridorlarda namaz kılanlara bol bol rastlanıyor. Adana'da üniversitelerin ortak yurdunda, rastgele öğrenci grup- İarı ile konuşuyoruz. Geçmişten farklı bir gelişrae çok değişik dü- şüncelerin tarafı öğrenciler, konu- yu anlayınca kendilerinden oltna- yan konuştuğunuz gıubun arası- na girmekten kaçınmıyorlar. Siyah-beyaz kadar çelişen duşün- celer, bazen yumuşak, bazen sert taraşmalar içinde çekincesiz savu- nuluyor. Galiba birbirlerine kat- lanmak zorunda olduklarını öğ- renmişler. Yanlanna oturduğumuz grup yurtlarda yemeklerin sadece raraa- zanda ve oruç tutanlar için veril- diğinde çok guzel ve özel çıkanl- masından yakınıyorlar. Yönetirain apaçık ayrıra yaptığını, dincileri komyup kolladığını söylüyorlar. "Dinci gruplann bize saldırdıkla- nnı söyleyenıeyiz. Ancak yine de bir baskıları oluyor. Özellikle ra- mazanda oruç tuimadıgınuz için Uişkilerimiz gerginleşiyor" diyor- lar. Işte tam bu noktada bizi dinle- mek üzere ayakta etrafımızı sar- mış kalabalıktan, öfkeli söze ka- nşanJar oluyor. Baskı falan olma- dığıru, ramazanda oruç tutmanın, namaz kılmanın her Müslüman1 ın görevi olduğunu söylüyorlar. Asıl baskı altında olanlann ina- nanlar olduğunu, herkesin mağ- dur olan inanmışlann haklarını koruması, sahip çıkması gerekti- ğini savunuyorîar. En sert ve en çok konuşan, liderlerı olduğu an- laşüan üniversiteli ile şu çarpıcı di- yalog gelişiyoT: — Bize işkence yapdıyor Bayan arkadaşlanmız istedikleri gibi ör- tünemiyorUr. Isledigimiz gibi iba- detimizi yapamıyoruz. Bizi savun- mak, hakJanmızı korumak zorun- dasınız. Bu memlekette komunisl- lerin özgüriüğu var. Biz Miislü- manlann, sözde Müslüman dev- letinde özgürlugumuz yok. — Komünistler özgür mu? — Tabii özgür. Hasan CeraaJ istedigini yazamıyor mu? — Hasan Cemal komünist mi? — Kemalist işte. — Mustafa Kemal komünist mi sizce? (Tam yanıtlayacakken arkada- şı ağzını kapatıyor) — Ne bileyim ben, Kemalist iş- le. — Biz sizin düşüncenize, istedi- ğiniz gibi yaşamanıza saygı duyu- yoruz. Ancak siz şeriat dilzenini istiyorsunuz. Sizin düzeniniz ge- lince bizim yaşama hakkımız ne olacak? — Dinde reform olrnaz. Şeria- tın kurallan degişmez. Tartışıla- maz. Aynen uygulanır. Siz ne is- tiyorsunuz hocam? — Dört kadmdan biri olmak is- temiyorum. Mayo ile denize gir- mek istiyorum. — Bunları bu düzene koşullan- dığınız için istiyorsunuz hocam. tslamiyel şeriat dnzeni gelince bunlan istemeyeceksiniz. — Ya istersem? — Öyle şey olmaz ya Miislü- man vardır ya da kafır. Yanm Mnslnmanlık olmaz. — Demek ki ben sizin istediği- niz şeriat düzenine karşıyım. tste- miyorum. Bu durumda benden ne bekliyorsunuz? — Dnrüstseniz gerçegi yaz- manıa. — Hangi gerçeği? — KapiUHzm, Marksizm, de- mokrasi.. tnsanın varattığı börön rejimler iflas etti. Bir bir çökttt- ler. Geriye bir tek Allahın gerçegi kaJdı. Ben demokrasiyc inannıyo- rum. An» siz gerçekten demok- rat ve dnrüstseniz, bnnu, demok- rasinin de çokttigunıi yazarsınız. Gelecek tslamındır. Şeriat düze- niniodir. tktidar bizimdir.. • * Nereye gitsek Islamcı öğrenci gruplarırun çok büytlk bir hızla geliştiklerini, giderek egemen ve söz sahibi olduklarını gözlemliyo- ruz.. örneğin Dicle Üniversitesi ca- mii müritlerinin 7 bin kişilik üni- versitede 3 bini aştığı, Urfa'da öğ- Dinci gruplann üniversitelerde etkinlik kurma çalışması aşama aşama ilerliyor Önce türban,sonra çarşaf-poturİTÜ'den bir dekan, odasından çıkarken iki çarşaflı öğrenci ile burun buruna gelince korktuğunu anlatıyor. "Çarşafın içinde kadın mı var, erkek mi var, yüzü dahi kapalı, ayıramayız, içinde her şey sokulabilir" diyor. Dinci erkek öğrenciler arasında gri, yere uzanan pardösü ve poturlu, elde tespihle dolaşanların sayısı da hızla artıyor. Ders dışı saatlerde dinci gruplar evlere dağılıyor, ortada görünmüyorlar. Kürtçü-dinci akımlar da özellikle Doğu üniversitelerinde gittikçe yayılan yeni bir akım. Kimileri bunun özellikle kışkırüldığı görüşünde. Dinci grupların bilınçli olarak kümelendikleri okullar var. Bü- yuk kentlerde en çok kamu yone- ticısi yetistiren bölümlerde topla- nıyorlar. Ankara'da ODTÜ dinci- ler için en popüler üniversite. ts- tanbul'da Boğaziçi'nde de çok önemli bir gruplan var. Ancak da- ha çok diğer üniversitelerin ilgili bölümlerine ağırlık vermişler. Ör- neğin tstanbul Siyasal Bilunler'de öğrenci kitlesinin ücte biri gibi bir kalabalık grubu oluşturuyorlar. Öğretim üyelerinin gözlemleri- ne göre, bir amaca yönelik belitli TÜRBAN EYLEMLERİ — İstanbul öniinde geçen yıl dttzenlenen türban eylemleri İslamcı örgütlenraenin ilk iştretlerini veriyordu. fakültelerin diplomalannı almaya çalışan dinci gruplar, derslerde uy- sal ve başarılı olmayı hedeftiyor- lar. Derslerden kendi yaşamlarına yönelik bir etkileşimleri söz konu- su değil. Dersi sınıf geçmek, dip- loma için öğreniyor, kendi iç dün- yalarından uzak tutuyorlar. Öğrendikleri bilgilerle bağlan- tılı olarak asla kendi düşüncelerini süzgecten geçirmiyorlar. Daha doğrusu dersi, zorunlu, ezberlene- cek, üzerinde düşünülüp tartışıl- mayacak bir biçimde algılıyorlar. Bunun doğal sonucu olarak da sı- nıflarda verilen bilgiler üzerinde asla tartışmıyorlar. Öğretim uye- lerinin birleştikleri kanı, "Bu ne- denle kendi inançlan ile bilimsel gerçekler arasındaki çelişki onla- n hiç rahatsız etmiyor" şeklinde. Tabii dinci gruplar önemli bir kitleyi oluştururken aralarında çok büyük düşünce ve davranış farklılıkları da var. Üniversite yö- netimleri giderek daha fanatikle- rin sorun olduğu görüşundeler. Örneğin türbanlılara ses çıkarıl- mayan bölümlerde, arkasından çarşaf giyenler, yüzlerinin yansı- nı da kapamak ısteyenler ortaya çıkmış. Erkeklerde gri, yere uzanan pardösu ve poturlu, elde tespihle dolaşanlar artmış. lTÜ'de bir de- kan odasından çıkarken boş bu- lunup iki kara çarşaflı öğrenci ile burun buruna gelince korktuğu- nu vurguluyor. "Çarşafın içinde kadın mı, erkek mi var? Yüzü de kapalı, onu dahi ayıramayız. İçin- de her şey sokulabilir. Türban ne ise, asla bu kılıkla sokmam deyin- ce, günlerdir yazılı sözlu dilekçe- lere, tehditlere muhatap oluyorum" diye anlatıyor. Ders dışı saatlerde, ne okul çev- relerinde. ne de yurtlarda dinci gruplan bulma olanağı yok. Ne- rede olabilirler sorusuna, her yer- de aynı yanıt geliyor. "Evlere, top- lantılara dağılıyorlar" diye. Diyarbakır ve Urfa üniversite- lerinde çok daha farklı bir kim- likle dinci akımlar daha hızlı ve guçlü gelişiyor. Dinci gruplan sola geçmiş bir Diyarbakırlı öğrenci, gelişen Kurt- çüluk hareketine alternatif olarak, dinci Kürt hareketinin desteklen- diğini öne sürüyor. "Yoksuldum. yalmzdım ve okul birincisi olarak gelmiştim. Dinci gruplar için en iyi seçilecek örntk- lerdendim. Ailemin zaten dini bağları giiçlü. Sıcak ilgi ve maddi yardımı, en önemlisi kimlik ka- zanma ortamını bulunca bana çok çekici geldi. Evlerde ağırlanıyor, bakdıyor, yediriliyorduk. Bol bol kitap veriyorlardı. Son yıllarda çok popüler olan filozoflan var. İslam dün>asının bütünlügii için- de bütun halklara bağımsızlık ve- recek bir ütopyanın propaganda- sı yapthyor. Bu da zaten dine bagiı olan Kiirtlere çok sıcak geliyor. Sonunda bizi birbirimize kırdır- mayı programlıyorlar. Kurtler ara- sında dinci akımlann güçlenmesi için özel çalışmalar var." Diğer Doğu Anadolu üniversi- telerinde "din-Kürt" ideolojisi et- rafında toplananların daha güçlü olduklan ifade ediliyor. Bu tablo- yu Urfa'da öğrencilerle rastgele konuştuğunuzda zaten gözlemli- yor, somut algılayabiliyorsunuz da. Diğerleri ürkek ve sessiz, ko- nuşan, tezlerini korkmadan savu- nan onlar. Görüştüğümüzde henüz rama- zana girmemiştik. Ancak Urfa yurdunda ramazanda oruç tutan- lara bir vakıf tarafından ücretsiz yemek verileceği duyurulnıuştu. Zaten çok yoksul olduklan için bu en mahrumiyet üniversitesinde toplanmış öğrenciler için bu çok önemli bir ayrımdı. Diğerleri de ücretsiz yemekten yararlanmak için dilekçe vermişlerdi. Yurt yö- netimi vakfın koşullu yardım yap- tığıru bıldirmiştı. Günün en önenı- li gündemi ve tartışması, bu hak- sızlık üstüne idi. Kimsenin aklına, devletin resmi yurduna amacı be- lirsiz bir vakıftan böyle oruç ko- şullu yardımın nasıl verildiği ve kabul edildiğini tartışmak gelmi- yordu bile. Dinci grubun liderlerinden bi- ri olduğu izlenimini ver»>n öğren- ci ile yaşamın diğer alanlan üze- rinde de konuşmaya çalışıyorum. Hiçbir sosyal alan olmadan, bas- kınıtı çok ağır olduğu bir şehirde öğrenci olmarun sorunlan, cinsel sorunlar üzerinde falan.. "Ben üç bin kişilik yoksul bir aşiretin üni- versiteye gdebilmiş tek çocuğu- yum. Aşirelim ne yapacagını ba- na sorar. Biz Urfa'da üniversiteli- ler kahveye girdigimizde berkes bi- ze saygı gosterir. Bizim agzımızın içine bakariar. Biz onlann önder- leriyiz. Bu yuzden sonımlulugu- muz vardır. Onlann deger yargı- lanna göre yasamamız gerekir. Bu nedenle ben evlilik öncesi kadın- erkek yakınlaşmasını, flörtu falan hepsini rel ederim. Üzerinde dii- şnamemeye çahjırun." Urfa'da bû an önc« okul biti- rip 3 bin kişilik aşiretine yardım etmekle kendini sorumlu gören genç, biraz sonra da buranın, gd- diği üçüncü yüksek öğretim kunı- mu olduğunu anlatıyor. Sol eği- limliler gibi o da sağ-sol Kürtle- rin birbirleri ile çatışmalannın yankş olduğu temasını işliyor. Bu- nun bir oyun, tuzak olduğunu söylüyor. "Van'da bir provokas- yon öldürme oiayı vardı. Aslında öldüren sagdan degildi. L zerimi- ze kaldı. Orada kalsaydım ya 61e- cektim ya oldiirecektim. Kork- hıra okulu bırakmak zorunda kal- dım. Veniden sınava girip burada okumaya başladtm" diyor. renci kitlesi içinde yarıdan daha büyük çoğunlukta olduklan anla- tılıyor. Adana'da yurtlarda ve üni- versitelerde öğrenci kitlesinin üç- te biri civannda olduklarında her iki taraf birlesiyor. Ankara ODTÜ camiinin sadece cuma günleri de- ğil, hafta içi gürüerde de öğle na- mazı saatlerinde dolduğu, birmz gösteri niteliğinde eğitim fakülte- si koridorunda namaz kılındığı anlatüıyor. Yıldız Üniversitesi'nin çevresi camilerle dolu olduğu hal- de, yönetimi mescit açmaya zor- lamak üzere koridorlarda namaz kılanlara bol bol rastladık. Devletin resmi yurtlarında dinci gruplar ayrı odalara ahnmış. Di- ğer öğrenciler, yönetütün koruma- sında, kendi dünyalarına kapan- dıklarını anlatıyorlar. "Odalanmn kapdan bize hep kapalı tutuluyor. İçeride nasıl yasadıklannı hiç bilmiyonız" deniliyor. Boğaziçi Üniversitesi yurdunda bile katları aynlmış. Boş zaman- lanru nasıl değerlendirdikleri so- rusuna Türkiye'nin her yerinde, "Şehirde birtakım evlere dagılı- yorlar. Bize hiçbir şey anlatmıyor. Tamamen kapalı yaşıyorlar" yaru- tını alıyoruz. Oidukça sık olarak dinci grup- ların içine girmiş, benimseyeme- dikleri için aralanndan çıkmış öğ- rencilere rasthyoruz. Hâlâ dinci- lere sıcak bakıyorlar. Ancak eği- limlerinden, ulkülerinden kork- tukları, benimseyemedikleri için ayrıldıklanm söylüyorlar. Diyar- bakır'da, Urfa'da, Adana'da, Is- tanbul'da gerçekten sanki anlaş- mış gibi öykülerin benzer cümle- lerle dile getirildiğine tanık olduk: "Üniversiteye geidiginizde yal- nız, ne yapacagını bilmez, güven- sizseniz çok acı çekersiniz. Hde de yoksul ve Anadolu'dan gdmişse- niz. Yemekhanede kız arkadaşını- zın karşısına dnşmüşseniz, yeme- ginizi yiyemez, aç kaiırsınız. Kim- se sizi fark etınez. şurdım eli uzat- maz. İşte dinci gruplar böyle og- rencilere yaklaşırlar. Çok dost ve yumuşakurlar. Size yardım eii uzatırlar. Hele de yoksul ve orta- da iseniz. Kalacak yurt, yemek yi- yecek yer. hatta giyim yardımı, harçuk, her şeyi verirler. Önce her şe> çok göniıllu ve yumnşaktır. Yeterince mumin olduğunuza ka- naat getirilince ancak sizden de adam toplamanız. orgütıi büyüt- meniz istenir. Giderek istenenler artar. Artık bir raBitansınızdır^" lnananların kendilerine soru yönelttığınizde boş zamanlarında en çok kitap okuduklannı, sohbet ettiklerini anlatıyorlar. Zamanla- nnın önemli bir bölümünün iba- detle geçtiğini belirtiyorlar. Genel gözlem ve diğer gruplann da de- ğerlendirmesine göre en çok din- ci gruplar okuyor. Tabii tek yön- lü yayınlan. Diğer gruplar sürek- li istedikleri kitaplan bulamamak- tan, alamamaktan, okuma koşul- lannın olmamasından yakınırlar- ken, dinciler istedikleri kadar ki- tap bulabildiklerini söylüyorlar. Dinci gruplara yönelik kitaplar yağıyor. Çok daha ucuza ve de uc- retsız dağıtım gerçekleştirilerek. Dinci gruplar kitap okuma sıklık- larını, "baftada bir-iki", "her gün bir kitap", "bol bol" gibi sözcuk- lerle tanımlıyorlar. Öğrenciler arasında iletişim kopukluğu varKarşıt siyasi gruplar birbirini hiç sevmiyor ve anlamıyorlar. Birbirlerine katlanıyor, ama daha çok diğeri yokmuş gibi davranıyorlar. Herhangi bir tartışma açılırsa (futboldan kadın- erkek ilişkilerine kadar) birbirlerini horlayan, alay eden ve aşağılayan biçimde tartışıyorlar. Üniversiteye gelen öğrenci hiçbir sosyal etkileşim, kültürel alışveriş yaşamadan mezun olup gidiyor. Değişik sosyal ve kültürel çevrelerden gelen öğrencilerin kaynaşması şöyle dursun, aynı kökenden öğrenciler dar grupda kümeleniyor. Geçmişte üniversitelerde örgut- lenmelerin etkinliğine bağb olarak değişik sosyal ve ekonomik kö- kenliler, değişik yörelerden gelen oğrencüeri aynı ortak yaşam için- de görebilirdiniz. Bütün öğrenci- leri kapsayan demokratik örgüt- lenmelerın, sosyal çalışmaların, kantinlerin dağıtılması sonrası da iletişim siyasi düşünceler çerçeve- sinde yaşanabilirdi. Hatta çok zengin ve çok yoksul, kentsoylu ile köylü kökenliler özenerek arkadaş olraaya çabalarlardı. 10 yıl ara ile yeni kuşakla karşı karşıya kalınca bu anlamda deği- şik yöreler, sosyal ve kültürel çev- reler, kent-köy kaynaşması şöyle dursun, alabildiğine daha ayrıntılı bir gruplaşmayı gözledırn. İlk şa- şırtıcı gözlemim en yakın arkadaş- lar üzerinde oldu. örneğin caz müziğini sevenler, tiyatroya giden- ler, diskoyu sevenler gibi gelir dü- zeyi sosyal köken ötesinde bir ay- rışım söz konusu idi. Değişik ya- şam biçimi kökenliler aynı sıralar- da okuyor, aynı yurtlarda yatıyor-. lardı ancak birbirleri ile selamlaş- maran ötesinde hiçbir iletişim kur- muyorlardı. Nerede ise benzesenlerin birbirinin kokusu- nu aldıkları izlenimini edinmiş- tim. Bu saptamamın doğruluğunu uzman bir profesöre aktannca şa- ka yollu çok kızdı. "İyi ki meslek- taş değiliz. Sizden nefret edebilir- dim. Ben yıllardır bu konu üzerin- de çalışıyorum. Üç yıldır da bilim- sel bir çerçeveye oturtmaya uğra- şıyorum. Siz ukala bir gazetecilik gözlemi ile birkaç gunde benim bi- limsel iddiamı, daha kestirme cümlelerle ortaya koyuyorsunuz. Bu gözleminiz oylesine doğru ki bunun sonucunda üniversiteye ge- len öğrenci, geldiği gibi, hiçbir sosyal etkileşim, kültürel alışveriş nerede ise sıfırda kalıyor. Bu acı sonuca oylesine tepki duyuyorum ki bazen öğrencileri sınıflarda azarhyorum. 'Maymunlar gibi ay- nı sosyal kökenliler birbirinizi ko- kunuzla buluyorsunuz. Siz insan- sınız, aranızda iletişim kurmausı- nız. Üniversite iletişim kurma ve yaşama alışma, yaşamı kavrama eğitimidir. Kuru bilgiler size yaşa- mı oğretmez. Siz olgunlaşarak de- ğil, bütün sorunlannızı, yanlışla- rınıa geliştirmiş olarak üniversi- telerden çıkmaya adaysınız' diye söyleniyorum. Hiçbir işe yaramı- yor. Çünkü iletişim kuramıyorlar. İletişim kurabilmenin ortamını üniversiteler vermiyor. öğrencile- rin kaynaşması için ders dışı sa- atlerde birlikte bir şeyler kotara- cakları mekânlar, ortamlar, örgüt- lenmeler olması gerek.!' Uzman bilimcinin bilimsel araş- tırmaya dönüşmemiş, yine de bi- limsel çalışrrranın ürünü gözlem- leri, sonuçlan üzerine sayfalar do- lar. Üniversite öğrencileri üzerin- deki bu ayrışımın en olumsuz so- nucu, farklı düşünen, farklı yaşa- yanlann birbirinin dünyası, sorun- larından habersiz birbirlerinden nefret edercesine birbirlerine karşı hoşgörüsüz olmaları. "Korku, baskı ya da geçmişten deneyım kazanmak" diye değerlendirelim, hangi etki ile bilinmez, birbirleri- ni boğazlamaya ya da yok etmeye kalkışmıyorlar. Ancak değişik ya- şam biçimi, değişik inançlardaki gruplar birbirlerini hiç sevmiyor ve anlamıyorlar. Tartışma konulan ister dini inanç, ister politika, kadın-erkek ilişkisi gibi uzlaşması zor konular olsun, isterse bir sanatçının başa- rısı, bir futbolcunun performan- sı gibi insanlann birbiri ile tartış- maması gereken alanlar, hemen en keskin, acımasız ifadelerle birbir- lerine karşı çıkılıyor. Bir diğerinin çıkışım algılarken de sadece ken- di kimliklerinin yok edilmesi an- lamında çıkış yapılmış olduğu so- nucuna varıyorlar. Doğal olarak en çok yaptıkları is, diğerlerinin düşüncelenni, yaşam biçimkrini horlamak, onları ezmeye kflçOk düşürmeye çalışmak ve aynı za- manda da kendileri dahil herkes- le alay etmek oluyor. İçinde bulunduklan çıkmazdan asiında oylesine hoşnutsuzlar ki "Kendinizi, üniversitelileri nasıl anlatırsınız" sorusunu yönelttiği- nizde gerçekten acı verecek kadar ağır kendi kendilerini eleştiriyor- lar. En sık ve ortak kullanılan söz- cükler, "Sevgisiz, acımasız, ne yaptığını, ne istedigini bilmeyen, boşlukta, bunalımda, umutsuz, geleceğe güvensiz, korku içinde, bencil, kımseye yardım etmeyen bilgisiz bir kuşak" oluyor. StRECEK ACI KAYBEVflZ Kuruluşumuzun değerli danışmanı, iktisatçı, mümtaz insan PROF. DR. DEMIR DEMİRGİEikaybetmenin büyük üzüntüsü içindeyiz. Merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine başsağhğı dileriz. TÜSİAD Türk Sanayicileri ve Işadamları Derneği Beko Beko Ticaret A.Ş.'nin SERMAYE TEZYİDİNE İŞTİRAK DUYURUSU Şirketimizin 27 Mart 1990 günû yapılan genel kurul top- lantısında 6.000.000.000.-TL. olan şirket semnayesinin 4.000.000.000.-TLSI nakten. 2.0O0.000.0OO.-TL'sı bedel- siz olmak üzere 6.000.000.000.- TL'sı arttmlarak 12.000.000.000.-TL'ya çıkarılmasına karar verilmiştir. Tûrk Ticaret Kanunu ve esas mukavetemiz gereğince his- sedarlarimızın nakten arttırılan 4.000.000.000 -TL'sından, ellerindeki hısselerın 273 ü nıspetirtde yeni hısse almak hu- susunda rüçhan hakları vardır. Rüçhan haklarını kullanmak isteyen hıssedartanmızın 30 Nisan 1990 tarihine kadar şirketimız merkezine müraca- atla, yeniden satın alacaklan hısseler için iki nüsha ve her bırı ayrı ayrı ımzalanmış ıştırak taahhütnamesi vermelerı ve taahhüt edılen hısselerın 1/4'ûnü şirketımıze peşin öde- melerı gerektığini Türk Ticaret Kanunu'nun 394. maddesı gereğince duyururuz. BEKO TİCARET A.Ş. İSTİKLÂL CAD. NO: 349 BEYOĞLU-İSTANBUL Koç STJ]SrAR Hekimoğlu İsmail'in satış rekorlan kıran romanı MİNYELİ ABDULLAH S I N E M A L A R D A YÖNETMEN: YÛCEL ÇAKMAKLI OYNAYANLAR. PERİHAN SAVAŞ, BERHAN ŞİMŞEKANKARA MALTEFE CAZİANTEP ADANA ISPARTA K0NYA StVAS ADAPAZARI KnJs İSTANBUL AKHİSAR AYDIN KAYSEKİ ANTALYA ANTAKYA MALATYA MOtStN ERZURUM BALIKEStR tSKENDEKUN ZONCULOAK GÖLBASI BÜYÜK LALE BELEDtYEHALK RENT OMAY YILDIZ BELEDtYE PENDİK ARK KULUP YENİSİNEMA BÜYÜK (30 Mart'tao .' "laren) KÜLTÜR (2 Nisan dan mbaren) StTE (2 Nlsan'dan tübaren) RENK (5 Nijan'dan ttibaren) KEMER (9 Nlsan'dan tübarea) OADAS (13 Nisan'dan ttibaren) ÖMÜR (2 Nisan'dan iUbaren) KANATU (2 Nisan'dan tübarea) KONAK (1 Nisan'dan ttibaren) ZİVERBEY KÖŞKÜ tlhan Selçuk 11. bası 5000 üra (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Ödemeti gönderilmez. GEÇMİŞ ZAMAN OLURKİ Sara Ertugrul Korle 4000 üra (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul ödemeU gönderilmez. YASAKLI Mehmet Başaran 2000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul ÖdemeU gönderilmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear